TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
METİN RAGIP ARIKAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/4506)
Karar Tarihi: 17/11/2014
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Murat AZAKLI
Başvurucu
Metin Ragıp ARIKAN
Vekili
Av. Çetin BAYDEMİR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, İstanbul 40. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı itirazın iptali davası sonunda, eksik inceleme ve araştırmaya dayalı hüküm kurulduğunu, yargılamanın makul sürede bitirilmediğini ve hükmün icrası aşamasında davalının devlet kurumu olması nedeniyle teminat alınmadan icranın geri bırakıldığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve manevi tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 1/4/2014 tarihinde İstanbul 19. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 25/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 16/9/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 14/10/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Yıldız Teknik Üniversitesi aleyhine, İstanbul 8. İcra Müdürlüğünün E.2007/17825 sayılı dosyasında 320.907,28 TL asıl alacak ve 67.481,50 TL faizin ödenmesi amacıyla 11/10/2007 tarihinde ilamsız icra takibi başlatmıştır.
8. Davalının icra takibine itirazı üzerine başvurucu, 12/12/2007 tarihinde İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinde icra takibine itirazın iptali davası açmıştır.
9. Yeni ticaret mahkemelerinin kurulmasından sonra yargılamaya İstanbul 40. Asliye Ticaret Mahkemesinde devam edilmiştir.
10. Mahkeme, 27/12/2011 tarih ve E.2011/39, K.2011/122 sayılı kararıyla; taraflar arasındaki sözleşme ve bilirkişi raporları ile tüm dosya kapsamına göre davanın kısmen kabulüne, 236.558,00 TL asıl alacak ve 29.727,46 TL faiz üzerinden takibin devamına karar vermiştir.
11. Karar başvurucu ve davalı Yıldız Teknik Üniversitesi tarafından tehiri icra talepli olarak temyiz edilmiştir.
12. Davalı Yıldız Teknik Üniversitesi, İcra Müdürlüğüne başvurarak Devlet kurumu olması nedeniyle teminatsız şekilde tehiri icra kararı verilmesini talep etmiş, İcra Müdürlüğünce davalı kuruma, Yargıtaydan teminatsız olarak tehiri icra kararı getirmesi için süre verilmiştir.
13. İstanbul 8. İcra Müdürlüğü, 24/2/2012 tarihinde İstanbul 17. İcra Hukuk Mahkemesine başvurarak, borçlu kurumun teminat göstermeksizin tehiri icra kararı talep ettiğini belirtmiş ve bu konuda karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
14. Mahkemece, 8/3/2012 tarih ve E.2012/5 Değişik İş sayılı kararla; ilamı temyiz eden davalı borçlunun Devlet olduğu gerekçesiyle 9/6/1932 tarih ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 36. maddesinin ikinci fıkrası gereği teminat alınmasına yer olmadığına evrak üzerinde yapılan inceleme sonucu karar verilmiştir. Anılan kararın başvurucuya tebliğ edilip edilmediği anlaşılamamıştır.
15. Tarafların temyizi üzerine İstanbul 40. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen karar, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 6/6/2013 tarih ve E.2012/3844, K.2013/3863 sayılı ilâmıyla onanmıştır.
16. İstanbul 8. İcra Müdürlüğünce, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin hükmü onaması üzerine, dosyadaki tüm alacaklar hesaplanarak 18/9/2013 tarihinde, toplam 556.437,56 TL başvurucunun hesabına yatırılmıştır.
17. Tarafların karar düzeltme istemi ise Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 3/2/2014 tarih ve E.2013/6116, K.2014/629 sayılı ilâmıyla reddedilmiştir.
18. Karar, başvurucuya 17/3/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucu, 1/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
20. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi, 22/4/1926 tarih ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 355 ve devamı maddeleri, 2004 sayılı Kanun’un 36. ve 67. maddeleri, 18/6/1927 tarih ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 443. maddesi.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 17/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 1/4/2014 tarih ve 2014/4506 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, İstanbul 40. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı itirazın iptali davasında, bilirkişi heyetinden dört ayrı rapor alındıktan sonra bu raporlar yeterli görülmeyerek başka bir heyetten yeni bir rapor alındığını ancak, raporlar arasındaki çelişkinin giderilmediğini ve hatalı rapora dayalı olarak davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, yargılamanın 6 yılı aşkın bir süre devam ettiğini ve makul sürede bitirilmediğini, ayrıca hükmün icrası aşamasında davalının devlet kurumu olması nedeniyle teminat alınmadan icranın durdurulması nedeniyle Anayasa'nın 10. maddesine aykırı hareket edildiğini belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
23. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
24. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
25. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
26. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
27. Somut olayda başvurucu, İstanbul 40. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı davada Mahkemece bilirkişi heyetinden dört ayrı rapor alındığını, bu raporlar yeterli görülmeyerek başka bir heyetten yeni bir rapor alındığını, raporlar arasındaki çelişkinin giderilmediğini ve hatalı rapora dayalı olarak davanın kısmen kabulüne karar verildiğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. Başvurucu, Yıldız Teknik Üniversitesi aleyhine yaptığı ilamsız icra takibine itiraz edilmesi üzerine 12/12/2007 tarihinde İstanbul 40. Aliye Ticaret Mahkemesinde itirazın iptali davası açmıştır. Mahkemece, taraflar arasındaki sözleşme hükümleri ile başvurucunun yaptığı iş konusunda bilirkişi heyetinden rapor alınmış, tarafların rapora itiraz etmeleri üzerine ek rapor tanzim ettirilmiştir. Ek rapora başvurucu ve davalının itiraz etmesi üzerine iki ayrı ek rapor alınmıştır. Tarafların ek raporlara da itiraz etmeleri nedeniyle yeniden oluşturulan bilirkişi heyetine rapor tanzim ettirilmiştir. Mahkeme, tüm dosya kapsamını, taraflar arasındaki sözleşmeyi incelemiş, başvurucunun yaptığı işi değerlendirmiş ve son alınan bilirkişi raporunu da dikkate alarak davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Yargıtay 15. Hukuk Dairesince 6/6/2013 tarihinde hüküm onanmış, karar düzeltme isteminin reddedildiği 3/2/2014 tarihi itibarıyla karar kesinleşmiştir.
29. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
30. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
31. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. İcranın Teminatsız Geri Bırakılması Nedeniyle Mülkiyet Hakkının ve Eşitlik İlkesinin İhlali İddiası
32. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
33. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün “Başvuru süresi ve mazeret” başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
34. Bireysel başvurunun ön şartlarından birisi de başvuru süresidir. Süre, başvurunun her aşamasında dikkate alınması gereken bir usul hükmüdür.
35. Bireysel başvuruların, 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile İçtüzük'ün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Anayasa Mahkemesine doğrudan veya diğer mahkemeler yahut yurt dışı temsilcilikler vasıtasıyla yapılması gerekmektedir (B. No: 2012/1075, 12/2/2013, §§ 18-19).
36. Somut olayda başvurucu, Mahkemece verilen kararın icrası aşamasında, davalının devlet kurumu olması nedeniyle teminat alınmaksızın icranın durdurularak eşitlik ilkesinin ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
37. 2004 sayılı Kanun'un 36. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“İlâma karşı istinaf veya temyiz yoluna başvuran borçlu, hükmolunan para veya eşyanın resmî bir mercie depo edildiğini ispat eder yahut hükmolunan para veya eşya kıymetinde icra mahkemesi tarafından kabul edilecek taşınır rehni veya esham veya tahvilât veya taşınmaz rehni veya muteber banka kefaleti gösterirse veya borçlunun hükmolunan para ve eşyayı karşılayacak malı mahcuz ise icranın geri bırakılması için bölge adliye mahkemesi veya Yargıtaydan karar alınmak üzere icra müdürü tarafından kendisine uygun bir süre verilir. Bu süre ancak zorunluluk hâlinde uzatılabilir.
Borçlu, Devlet veya adlî yardımdan yararlanan bir kimse ise teminat gösterme zorunluluğu yoktur.”
38. 1086 sayılı mülga Kanun'un 443. maddesi şöyledir:
“Temyizi dâva icrayı tehir etmez. Ancak müstedi indettemyiz haksız çıktığı takdirde mahkûmun bihi eda ve teslim edeceğine dair kefaleti kaviye göstermek veyahut mahkumunbih olan nutuk ve eşyayı bir mevkii resmiye depozito etmek veya hasmı tarafından emval ve emlâkı haczedilmiş olmak şartiyle Mahkemei Temyiz talep üzerine müstacelen icranın tahirine karar verebilir. Müstedi Devlet ise veya müzahareti adliyeye nail olup da dâvanın ve hükmün mahiyetine ve ahvali saireye nazaran icranın tehiri icap ediyorsa bilâ teminat icranın tehirine karar verilebilir.
Nafaka hükümleri müstesnadır.
Gayrimenkule ve buna mütaallik aynı haklara ve aile ve şahsın hukukuna mütedair hükümler katiyet kesbetmedikçe icra olunamaz.
Hükmün kesinleştiği; ilâmın altına veya arkasına yazılıp tarih ve mahkeme mührü konmak ve mahkeme başkanı veya hâkimi tarafından imzalanmak suretiyle belirtilir.”
39. 1086 sayılı mülga Kanun'un halen yürürlükte olan 443. maddesine göre, gayrimenkule ve buna müteallik ayni haklara dair hükümler kesinleşmedikçe infaz edilemez ancak, konusu para veya eşyaya ilişkin bir karar temyiz edilmiş olsa bile icra edilebilir. 2004 sayılı Kanun'un 36. maddesine göre ise kararı temyiz eden borçlu, hükmolunan para veya eşyayı depo eder veya teminat gösterirse temyiz sonucuna kadar icra geri bırakılır. Bu iki hükümle infaz yönünden alacaklı ve borçlunun çıkarları, karşılıklı olarak dengede tutulmuş olmaktadır.
40. Para veya eşyaya ilişkin bir kararın temyizi halinde borçlu teminat göstererek icranın geri bırakılması talebinde bulunabilir. İcra Müdürlüğü bu durumda, icranın geri bırakılması için Yargıtaydan karar alınmak üzere borçluya uygun bir süre verir. Bu durumun istisnası olarak borçlu Devlet ise teminat gösterme zorunluluğu bulunmamaktadır.
41. Başvuru konusu olayda, başvurucu tarafından açılan dava sonucunda İstanbul 40. Asliye Ticaret Mahkemesince 27/12/2011 tarihinde davanın kısmen kabulüne ve 236.558,00 TL asıl alacak ve 29.727,46 TL işlemiş faiz üzerinden takibin devamına karar verilmiştir. Karar, davalı Yıldız Teknik Üniversitesi tarafından tehiri icra talepli olarak temyiz edilmiştir.
42. Davalı Yıldız Teknik Üniversitesi, İcra Müdürlüğüne başvurarak Devlet kurumu olması nedeniyle teminatsız şekilde tehiri icra kararı verilmesini talep etmiş, İcra Müdürlüğünce borçlu kuruma Yargıtaydan teminatsız olarak tehiri icra kararı getirmesi için süre verilmiştir.
43. İstanbul 8. İcra Müdürlüğü, 24/2/2012 tarihinde İstanbul 17. İcra Hukuk Mahkemesine başvurarak, borçlu kurumun teminat göstermeksizin tehiri icra kararı talep ettiğini belirtmiş ve bu konuda karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
44. Mahkemece, 8/3/2012 tarih ve E.2012/5 Değişik İş sayılı karar ile ilâmı temyiz eden davalı borçlunun Devlet olduğu gerekçesiyle 2004 sayılı Kanun'un 36. maddesinin ikinci fıkrası gereği teminat alınmasına yer olmadığına evrak üzerinde yapılan inceleme sonucu karar verilmiştir. Anılan kararın başvurucuya tebliğ edilip edilmediği anlaşılamamıştır.
45. İstanbul 40. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen kararın Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 6/6/2013 tarihli ilâmıyla onanması üzerine İstanbul 8. İcra Müdürlüğünce, dosyadaki tüm alacaklar hesaplanarak 18/9/2013 tarihinde, 556.437,56 TL başvurucuya ödenmiştir.
46. Başvurunun incelenmesinde, İstanbul 8. İcra Müdürlüğünün yazısı üzerine İstanbul 17. İcra Hukuk Mahkemesince davalı borçlunun Devlet olduğu gerekçesiyle teminat alınmasına yer olmadığına evrak üzerinde yapılan inceleme sonucu verilen kararın başvurucuya tebliğ edilip edilmediği anlaşılamamışsa da İstanbul 40. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen kararın Yargıtay tarafından onanması sonucu, 18/9/2013 tarihinde başvurucuya ödeme yapıldığı, dolayısıyla bu tarihte tehiri icra kararının hüküm ve sonuçlarının ortadan kalktığı belirlenmiştir. Başvurucu, tehiri icra kararının hükümsüz kaldığı 18/9/2013 tarihinden itibaren otuz gün içinde bireysel başvuruda bulunması gerekirken, bu sürenin aşılmasından sonra 1/4/2014 tarihinde başvuruda bulunmuştur. Dolayısıyla başvuruda süre aşımı bulunduğu sonucuna varılmaktadır.
47. Açıklanan nedenlerle, ihlale neden olduğu iddia edilen karara ilişkin olarak otuz gün geçtikten sonra yapılan başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “süre aşımı” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası
48. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
49. Başvurucu, 12/12/2007 tarihinde açtığı ilamsız icra takibine itirazın iptali davasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
50. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
51. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
52. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, alacağın tahsili amacıyla yapılan ilamsız icra takibine itiraz edilmesi üzerine İstanbul 40. Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan itirazın iptali davasında, 1086 sayılı mülga Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
53. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından 12/12/2007 tarihidir.
54. Sürenin bitiş tarihi ise yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Somut başvuru açısından bu tarih Mahkemece verilen hükme yönelik karar düzeltme isteminin Yargıtay tarafından reddedildiği 3/2/2014 tarihidir.
55. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, başvurucu, Yıldız Teknik Üniversitesi aleyhine yaptığı ilamsız icra takibine itiraz edilmesi üzerine 12/12/2007 tarihinde İstanbul 40. Aliye Ticaret Mahkemesinde itirazın iptali davası açmıştır. Mahkemece, taraflar arasındaki sözleşme hükümleri ile başvurucunun yaptığı iş konusunda bilirkişi heyetinden rapor alınmış, tarafların rapora itiraz etmeleri üzerine ek rapor tanzim ettirilmiştir. Ek rapora başvurucu ve davalının itiraz etmesi üzerine iki ayrı ek rapor alınmıştır. Tarafların ek raporlara da itiraz etmeleri nedeniyle yeniden oluşturulan bilirkişi heyetinden rapor alınmış ve 27/12/2011 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesince 6/6/2013 tarihinde hüküm onanmış, karar düzeltme isteminin reddedildiği 3/2/2014 tarihi itibarıyla karar kesinleşmiştir.
56. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64).
57. Başvuruya konu ilamsız icra takibine itirazın iptali davasının incelenmesinde; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, yargılamanın niteliği, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında davanın karmaşık niteliğinin olmadığı ve somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı, söz konusu altı yılı aşkın yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
58. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
59. Başvurucu, ihlalin tespitini, mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile eşitlik ilkesinin ihlali nedeniyle 266.300,68 TL maddi tazminat, makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle manevi tazminat ödenmesini talep etmiştir.
60. 6216 sayılı Kanun'un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
61. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin altı yılı aşkın süre eden yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 4.150,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
62. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
63. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun;
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. İcranın teminatsız geri bırakılması nedeniyle mülkiyet hakkı ve eşitlik ilkesinin ihlali yönündeki iddiasının “süre aşımı” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 4.150,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
17/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.