TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KORAY ÇALIŞKAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/4548)
|
|
Karar Tarihi: 5/12/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Recep KAPLAN
|
Başvurucu
|
:
|
Koray
ÇALIŞKAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Bilhan
GÜVEN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, siyasetçiye yönelik eleştiriler nedeniyle adli para
cezasına hükmedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, olaylar tarihinde ve hâlen siyaset bilimi ile
uluslararası ilişkiler alanında çalışan bir akademisyendir. Ayrıca olaylar
tarihinde ulusal bir gazetede köşe yazarlığı, bir televizyon kanalında kadrolu
TV yorumcusu ve bir başka kanalda ise program sunuculuğu yapmaktadır.
9. 23/1/2013 günü ana dilde savunma hakkını da içeren “Ceza
Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın Türkiye Büyük Millet Meclisi
(TBMM) Genel Kurulunda görüşülmesi sırasında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)
İzmir Milletvekili B.A.G. (müşteki), "Kürt sorunu", "Kürt
milliyetçiliği", "Türk ulusu"
gibi bazı kavramlarla ilgili görüşlerini açıklamıştır.
10. B.A.G.nin ulusal basında geniş bir ölçekte yer bulan ve
kamuoyunda haftalarca tartışılan konuşmasının -TBMM tutanaklarına göre- ilgili
kısımları şu şekildedir:
" ...
[B.A.G.] (İzmir) – AKP’nin,
Türk ulusunu tarihten silmeye, Türk vatandaşlığını tarihten silmeye dönük olan
girişimlerinde BDP’yle nasıl iş birliği yaptıklarını onun konuşmasında gördük.
...
[B.A.G.] (Devamla) – Öyle bir
şey nasıl yok? Anayasa Uzlaşma Komisyonuna vatandaşlık maddesi için partiniz ne
önerdi arkadaşlar? “Türk vatandaşlığı”nı değil, “Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlığı”nı öneriyorsunuz. Başbakanınız salı günü “Bizim temelimiz Anasırı
İslam’dır.” diyor.
...
[B.A.G.] (Devamla) – “Türklük
ırkçılıktır.” diyor.
...
[B.A.G.] (Devamla) –“Ve biz
bunu tarihten sileceğiz.” diyor. Burada büyük Türk milleti önünde yemin
ettiniz, büyük Türk milleti önünde yemin ettiniz.
...
[B.A.G.] (Devamla) – O büyük
ulusa parti olarak, tek tek şahıs olarak ihanet ediyorsunuz.
...
[B.A.G.] (Devamla) – Kürt
milliyetçiliğini bana “ilericilik” ve “bağımsızcılık” diye yutturamazsınız.
(CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Türk ulusuyla Kürt milliyetini eşit, eş
değerde gördüremezsiniz.
...
[B.A.G.] (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, AKP ve BDP iş birliğinin yaptığı şey tektir. Türkiye’de Kürt
sorunu yoktur. Türkiye’de siz sorunu Türk sorunu yaptınız..."
11. Başvurucu 25/1/2013 günü Radikal gazetesinde yayımlanan
"[B.A.G.], CHP'den İstifa Etmeli" başlıklı
bir köşe yazısı yazmıştır. Yazıda B.A.G. tarafından yapılan konuşma şu şekilde
eleştirilmiştir:
"...CHP’nin neo-faşist ve ırkçı olmadığını
anlatsın diye [T.nin]
grup adına konuşacak dediği birinin kalkıp milletler hiyerarşisi yapıp bir de
Kürtleri aşağılaması, ‘Türk ulusuyla Kürt milliyeti’ ne eşittir ne eşdeğerdedir
demesi neo değil, doğrudan faşistliktir, ırkçılıktır. CHP programına aykırı,
parti değerlerine terstir. Hele hele kendini korumak için bir siyasetbilimci
profesörün “Bilimsel bir açıklama yaptım” demesi tam anlamıyla kendini rezil
etmektir.
...
Zaten [B.A.G.nin] ırkçı sözlerine karşı parti bir şey yapmazsa bu
sözler CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun sözü olarak algılanır. Bunu kendisine sosyal
demokrat diyen bir lider ve örgüt kaldıramaz. Mesele bu kadar net. Var mı başka
izahı?"
12. Öte yandan başvurucu 1/2/2013 günü sosyal medya hesabından
-Twitter- yaptığı paylaşımda "[B.A.G.ye]
göre Kürt, Türk Ulusu içindeki milletlerden biriymiş. Hanımefendi ulumaya devam
ediyor. Yazık..." şeklinde ifadelere yer vermiştir. Paylaşımın
içeriğinde yer alan bir gazete kupüründe -gazetenin adı ve tarihi
anlaşılamıyor- B.A.G.ye atfen yer verildiği anlaşılan şu ifadeler yer
almaktadır:
"...Oysa Anadil hakkı dediğiniz şey bir tek yolla
yapılabilir.Ulusal devleti ortadan kaldıracaksınız, yerine milletler devletini
getireceksiniz. Bunu başka türlü yapamazsınız.Bu şarta bağlı olduğu için bu
tartışma anayasaya sıkıştı zaten. Bu düzeyde tartışarak hiçbir yere varmak
mümkün değil ki. Peki, nasıl olabilir diye soruyorum ben size, peki yapalım,
nasıl olabilir? Şartı var, ulusal devletten vazgeçeceksiniz ve şu anda Türk
ulusunun içindeki milliyetlerden biri olan Kürt topluluk için anadilini
eğitimde, yargıda her yerde Türkçe gibi kullanılabilir hale getireceksiniz.
Bunu yapmak demek devleti ulusal devlet olarak örgütlemekten vazgeçmek
demektir..."
13. B.A.G.nin söz konusu köşe yazısı ve paylaşımla ilgili
şikâyeti üzerine başvurucunun "[B.A.G.ye]
göre "kürt, türk ulusu içindeki milletlerden biriymiş. Hanımefendi ulumaya
devam ediyor. Yazık..." diyerek hakaret ettiği ve başka bir haber
sitesinde müştekinin istifa etmesi gerektiği konusunda yazı yazdığı,
...şüphelinin üzerine atılı suçu bu haliyle işlediği ... anlaşıldığı..."
iddiasıyla hakaret suçundan cezalandırılması için iddianame düzenlenmiştir.
Başvurucu, soruşturma ve kovuşturma aşamasındaki beyanlarında
"ulumak" sözcüğünü sözlük anlamıyla değil Türk milliyetçiliğinin
sembolü olarak bilinen "kurt"un çıkardığı ses olarak ve müştekinin
aşırı milliyetçi söylemlerde bulunduğunu göstermek maksadıyla kullandığını
ifade etmiştir. Başvurucu, köşe yazısının ise siyasi eleştiri mahiyetinde
olduğunu belirtmiştir.
14. Ankara 11. Sulh Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonunda
köşe yazısı yönünden herhangi bir değerlendirme yapılmamış, başvurucunun
paylaşımında geçen "Hanımefendi ulumaya
devam ediyor." şeklindeki ifadelerin "düşüncelerin açıklanması ve eleştiri sınırlarının ötesinde TCK
125. maddesi gereğince şeref, onur ve saygınlığı rendice etme niteliğindeki
lafız olduğuna" kanaat getirilmiş ve başvurucunun 2.000 TL adli
para cezası ile cezalandırılmasına 4/3/2014 tarihinde kesin olarak karar
verilmiştir.
15. Başvurucu 2/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Hakaret" kenar başlıklı 125.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkralarışöyledir:
“(1) Bir kimseye onur, şeref
ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat
eden (...) (1) veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına
saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile
cezalandırılır...
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir
iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.”
B. Uluslararası Hukuk
1. İfade Özgürlüğünün Demokratik Toplumdaki
Önemi
17.Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)10. maddesi
şöyledir:
"1.
Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi
olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve
görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...
2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu
özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ...
başkalarının şöhret ve haklarının korunması ... için gerekli olan bazı
formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”
18.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre ifade özgürlüğü, demokratik
toplumun temelini oluşturan ana unsurlardandır. AİHM, ifade özgürlüğüne ilişkin
kararlarında ifade özgürlüğünün toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için
gerekli temel şartlardan birini teşkil ettiğini yinelemektedir. AİHM'e göre 10.
maddenin ikinci paragrafı saklı tutulmak üzere ifade özgürlüğü sadece toplum
tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen "bilgi" ve
"fikirler" için değil incitici, şoke edici ya da endişelendirici
bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü, yokluğu hâlinde
"demokratik bir toplum"dan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun,
hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir. AİHM, 10. maddede güvence altına
alınan bu hakkın bazı istisnalara tabi olduğunu ancak bu istisnaların dar
yorumlanması ve bu hakkın sınırlandırılmasının ikna edici olması gerektiğini
vurgulamıştır (Handyside/Birleşik Krallık, B.
No: 5493/72, 7/12/1976, § 49; Von Hannover/Almanya (No. 2), B. No:
40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012, § 101).
2. İfade Özgürlüğü ve İtibarın Korunmasını
İsteme Hakkı Arasındaki İlişki
19. AİHM, kamuya mal olmuş kişilerin şöhret ve itibarı ile ifade
özgürlüğünün çatışması hâlinde 10. maddenin (2) numaralı fıkrasında yer alan
"başkalarının... haklarının
korunması" ifadesine müracaat etmektedir. AİHM Büyük Dairesi
7/2/2012 tarihinde verdiği iki kararda - Von
Hannover/Almanya (2) [BD] ve
Axel Springer AG/Almanya [BD], B.
No:39954/08, 7/2/2012- ifade
hürriyeti ve özel hayata saygı hakkının dengelenmesinde kullanılan ilkeleri
sistematik olarak açıklamış ve uygulamıştır. Bunlar ifade özgürlüğüne konu
açıklamanın kamu yararına ilişkin bir tartışmaya sağladığı katkı (Von Hannover/Almanya (2), § 109),ilgili
kişinin tanınırlığı, toplumdaki rolü ve işlevi ile yazıya konu olan faaliyetin
niteliği, haber veya makalenin konusu (Von
Hannover/Almanya (2), § 110; Von
Hannover/Almanya, B. No:59320/00, 24/9/2004, §§ 63-66; kamu
tarafından tanınan kişiler için korumanın daha esnek olacağına ilişkin bir
karar için bkz. Minelli/İsviçre (k.k.),
B. No: 14991/02, 14/6/2005), ilgili kişinin daha önceki davranışları (Von Hannover/Almanya (2), § 111), yayının
içeriği, şekli ve etkileri (Von Hannover/Almanya (2), § 112), bilgilerin
elde edilme koşulları ve gerçekliği (Axel
Springer AG/Almanya, § 93; Von
Hannover/Almanya (2), § 113) ve uygulanan yaptırımın niteliğidir (Axel Springer AG/Almanya, § 95).
3. Siyasetçilerin İtibar Haklarının Korunması
20. AİHM, ifade özgürlüğü
ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin çatışması hâlinde şöhret ve itibarı söz
konusu olan kişi bir siyasetçi ise ilke olarak ifade özgürlüğü lehine bir
değerlendirme yapmaktadır. AİHM, Lingens/Avusturya
(B. No: 9815/82, 8/7/1986, § 42) kararında politikacıların
kendilerine yöneltilen ağır eleştirilere tahammül etmek durumunda olduğunu
vurgulamıştır:
" ...Basın özgürlüğü,
halka siyasal liderlerinin düşünce ve davranışlarını tanıma ve onlar hakkında
fikir oluşturma imkanı verir. Daha genel olarak siyasal tartışma özgürlüğü
Sözleşme'ye hakim olan demokratik toplum anlayışının tam da merkezinde yer
alır.
Bir siyasetçiyle ilgili eleştirilerin kabul
edilebilir sınırları, özel bir şahısla ilgili eleştiri sınırına göre daha
geniştir. Bir siyasetçi, özel şahıstan farklı olarak, her sözünü ve eylemini
bilerek ve kaçınılmaz bir biçimde, gazetecilerin ve halkın yakın denetimine
açar. Siyasetçi kendisine yönelik eleştirilere karşı daha geniş bir hoşgörü göstermek
zorundadır..."
21. AİHM, anılan kararında başvurucu tarafından kullanılan "adi fırsatçılık", "gayriahlaki" ve "onursuzluk" şeklindeki
ifadelerin seçim sonrası siyasal tartışma ortamı içinde değerlendirilmesi
gerektiğini ve bu sözlerin o tarihte Federal Hükûmetin başbakanı olan
Kreisky’nin benimsediği tutuma yöneltildiğini belirterek başvurucunun hakaret
suçundan mahkûm edilmiş olması nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği
sonucuna varmıştır (Lingens/Avusturya, §§
43, 45).
22. Oberschlick/Avusturya
(2) (B. No: 20834/92, 1/7/1997,
§§ 31, 33) kararında, başvurucu tarafından kullanılan "geri zekâlı" kelimesinin davanın
bütün koşulları ışığında bu ifadenin geçtiği makale ve makalenin yazıldığı
koşullar gözetilerek değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. AİHM, "geri zekâlı" ifadesi polemiğe açık
olsa da bu ifadenin Parti Lideri ve Eyalet Valisi Jörg Halder'in kendisinin de
provokatif olan bir konuşmasına yanıt olarak hazırlanan bir makalede geçtiğine
dikkat çekmiştir. AİHM'e göre, olgusal bir temel olmasa aşırı olarak
nitelendirilebilecek bu ifade olayın şartları altında aşırı olarak değerlendirilemez.
23. Lopes Gomes Da
Silva/Portekiz (B. No: 37698/97, 28/12/2000, §§ 32-34) kararında,
gazeteci olan başvurucu şehir konseyi seçimlerinde aday olan birine (Bay
Resende) yönelik olarak yayımladığı bir yazıda "acayip derecede gülünç", "soytarıca" ve "bayağı" şeklinde ifadeler
kullanmıştır. AİHM, Portekiz mahkemelerinin kararlarını davanın bütün koşulları
ışığında, ifadenin geçtiği yayın ve makalenin yazıldığı koşulları gözeterek
değerlendireceğini belirtmiştir. AİHM, başvurucunun yazısının Bay Resende'nin
Halk Partisi tarafından seçimlerde aday gösterileceği yönündeki haberler
üzerine yayımlandığına dikkat çekmiştir. Bu durumun kamusal çıkarları
ilgilendiren politik tartışmalar kapsamında olduğunu ve bu nedenle ifade
özgürlüğüne yönelik kısıtlamaların dar yorumlanması gerektiğini belirten AİHM,
başvurucunun yazısı ve kullanılan ifadeler polemiğe açık olsa da bunların boş
yere yapılmış bir kişisel saldırı niteliğinde olmadığı tespitini
yapmıştır.AİHM'e göre, olgusal bir temel olmasa aşırı olarak
nitelendirilebilecek bu ifadeler olayın şartları altında aşırı olarak
değerlendirilemez.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 5/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu; bir siyasetçiye yönelik eleştiri mahiyetindeki
paylaşımlarından dolayı mahkûm edilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün, cezanın
ertelenmemesi ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmaması nedenleriyle de suç
ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
26. İddianın değerlendirilmesinde esas alınacak Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar
başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve
kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak
açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi
olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının
şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B.
No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının Anayasa'nın 26.
maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade
özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
29. Başvurucunun bir siyasetçiye yönelik paylaşımları nedeniyle
2.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Söz konusu
Mahkeme kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale
yapılmıştır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
30. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve
hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik
toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
31. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde
düzenlenmiş olan kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma,demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı
olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
32. 5237 sayılı Kanun'un 125. maddesinin “kanunla sınırlama”
ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
33. Başvurucunun adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin
kararın "başkalarının şöhret veya haklarının korunması"na yönelik
önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
(3) Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
i.
Kavram
34. Anayasa Mahkemesi "demokratik toplum düzeninin
gerekleri" ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez
açıklamıştır. Buna göre temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, bir
toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde
olmalıdır (Bekir Coşkun [GK], B.
No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; Mehmet Ali
Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128,
7/7/2015, § 51).
35. Öte yandan temel hak ve özgürlüklere yönelik herhangi bir
sınırlamanın -demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte olmakla birlikte-
temel haklara en az müdahaleye olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde
olup olmadığının da incelenmesi gerekir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Kamuran Reşit Bekir [GK], B. No:
2013/3614, 8/4/2015, § 63; Bekir Coşkun, §§ 53, 54; ölçülülük ilkesine
ilişkin açıklamalar için ayrıca bkz. Tansel
Çölaşan, §§ 54, 55;Mehmet Ali
Aydın, §§ 70-72).
36. Diğer taraftan Anayasa’nın 26. maddesinin birinci fıkrası,
ifade özgürlüğüne içerik bakımından bir sınırlama getirmemiştir. İfade
özgürlüğü siyasi, sanatsal, akademik veya ticari düşünce ve kanaat açıklamaları
gibi her türlü ifadeyi kapsamına almaktadır (Ergün
Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 37; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009,
15/2/2017, § 40).
ii. Temel Hak ve
Özgürlüklerin Kullanımında Ödev ve Sorumluluklar
37. Demokratik bir toplumda siyasetçileri eleştirme ve onlar
hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olmakla birlikte Anayasa'nın 26. maddesi
tamamen sınırsız bir ifade özgürlüğünü garanti etmemiştir. Somut başvuruyla
bağlantılı olarak söylenecek olursa siyasetçilere yönelik eleştirilerin
kişilerin itibarlarına zarar verir boyuta ulaşmaması gerekir. Bu, kişilerin
sahip oldukları temel hak ve hürriyetleri kullanırken sahip oldukları ödev ve
sorumluluklara gönderme yapan "Temel
hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve
sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindeki Anayasa'nın 12.
maddesinin ikinci fıkrasından doğan bir zorunluluktur. Anayasa'nın 26. maddenin
ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün
kullanımına herkes için geçerli olan bazı "görev ve sorumluluklar"
getirmektedir (Örnek kararlar için bkz. Erdem
Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş., B. No: 2013/1429,
14/10/2015, § 35; Fatih Taş [GK],
B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 67;Önder
Balıkçı, § 43). Söz konusu sorumlulukların kapsamı, başvurucunun
koşullarına ve ifade özgürlüğünü kullandığı vasıtalara göre değişir. Anayasa
Mahkemesi, bir cezanın "demokratik bir toplumda gerekli" olup
olmadığını incelerken meselenin bu yönünü görmezlikten gelmeyecektir.
iii. Başkalarının Şöhret
veya Haklarının Korunması
38. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade
özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda ifade özgürlüğünü
kullananların uyması gereken görev ve sorumluluklardan biri de başkalarının
şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin
ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin
birinci fıkrasının korumasından faydalanır (İhan
Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 44) Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak
müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184,
16/7/2014, § 41; Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123,
2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun, §
45; Önder Balıkçı, § 44). Bununla
beraber elbette siyasetçilerin de şöhretlerini koruma hakları vardır.
39. Buna ilave olarak Anayasa Mahkemesi; siyasetçilerin,
kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri
işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve
bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman
vurgulamıştır(Siyasetçilerle ilgili olarak bkz. Ergün Poyraz (2), § 58; kamusal yetki kullanan görevlilerle
ilgili olarak bkz. Nilgün Halloran,
§ 45; tanınan bir Cumhuriyet başsavcısı ile ilgili olarak bkz. İlhan Cihaner (2), § 82; tanınan ve
siyasete hazırlanan bir kamu görevlisi ile ilgili olarak bkz. Önder Balıkçı, § 42).
iv. İfade Özgürlüğü ile
İtibarın Korunmasını İsteme Hakkı Arasında Adil Denge
40. Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında başvurucunun müdahale
edilen ifade özgürlüğü ile başvurucunun ifadeleri nedeniyle davacının müdahale
edilen şeref ve itibar hakkının korunması arasında adil bir dengenin gözetilip
gözetilmediğini değerlendirmiştir. (Nilgün
Halloran, § 27; İlhan Cihaner
(2), § 49). Bu, soyut bir değerlendirme değildir. Çatışan haklar
arasında dengeleme yapılabilmesi için başvurucunun kullandığı ifadelerin
türünün, kamusal tartışmalara katkı sunma kapasitesinin, ifadelere yönelik
kısıtlamaların niteliğinin ve kapsamının, ifadelerin kimin tarafından dile
getirildiğinin, kime yöneltildiğinin, tarafların ünlülük derecelerinin ve
ilgili kişilerin önceki davranışlarının ve kamuoyu ile diğer kişilerin
kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları hakların ağırlığının
değerlendirilmesi gerekir (Nilgün Halloran, §
44; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617,
8/4/2015, §§ 58-66; İlhan Cihaner (2), §§
66-73). Bunun için başvurucu tarafından söylenen sözlerin yapılan konuşmanın
tamamı ve söylendiği bağlamdan kopartılmaksızın olayın bütünselliği içinde
değerlendirilmesi gerekir (Nilgün Halloran, §
52; Önder Balıkçı, § 45).
41. Söz konusu değerlendirmelerde derece mahkemelerinin belirli
bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin
denetimindedir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, bir “kısıtlama”nın ifade
özgürlüğü ile bağdaşıp bağdaşmadığı hususuna karar vermede yetki sahibi olan iç
hukuktaki son mercidir.
42. Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken
derece mahkemelerinin yerini almak değildir fakat söz konusu yargı mercilerinin
takdir yetkilerini kullanarak verdikleri kararların Anayasa'nın 26. maddesi
açısından doğruluğunu denetlemektir. Anayasa Mahkemesi, başvuru konusu olan
müdahalenin “gözetilen meşru amaçla orantılı” olup olmadığını ve bunu haklı
göstermek için ulusal makamlar tarafından ortaya konan gerekçelerin “ilgili ve
yeterli” görünüp görünmediğini tespit edebilmek amacıyla söz konusu müdahaleyi
davanın bütününe bakarak değerlendirecektir.
(b) İlkelerin Olaya
Uygulanması
43. Eldeki başvurunun çözümlenmesinde gözönünde tutulması
gereken ilk husushem başvurucu hem de müştekinin toplumsal konumudur. Bir yanda
siyaset bilimi alanında çalışan bir akademisyen olan, aynı zamanda gazeteci
kimliğine sahip ve görüşleri yaygın kitleler tarafından takip edilen başvurucu;
diğer yanda ise CHP'nin tanınmış bir milletvekili bulunmaktadır. Bu çerçevede
kamuoyunca bilinen bir siyasetçi olarak müştekinin açıklamalarının akademik
olarak ve gazeteci kimliğiyle siyasi meseleler üzerinde çalışma yapan başvurucunun
sıkı ve yakın denetimi altında olması tabiidir.
44. Başvuru konusu olaydaki paylaşım kamuoyu tarafından tanınan
bir siyasetçiye yönelik olduğu için kabul edilebilir eleştiri sınırları,
sıradan bir kimse ile karşılaştırıldığında daha geniştir. Bu sebeple eldeki
başvuruya konu olayın taraflarından biri olan müştekinin kendisine yönelik
eleştirilere sıradan insanlara göre daha fazla hoşgörü göstermesi gerekir.
45. Öte yandan başvuruya konu olay, tarafların yaşamının diğer
bireylere kapalı ve mahrem alanına ilişkin olmayıp siyasi alanda yer
almaktadır. Başvuruya konu paylaşımın basında ve kamuoyundamüştekinin
"Kürt sorunu", "Kürt milliyetçiliği", "Türk
ulusu" gibi bazı kavramlarla
ilgili görüşlerine ilişkin devam eden tartışmalar kapsamında yapılmış olduğu
anlaşılmaktadır. Paylaşımda yer verilen milliyetçilik konusunun kamusal
çıkarları ilgilendiren politik meseleler arasında olduğu ve paylaşımın
çerçevesinin baskın bir şekilde politik alanda kaldığı açıktır.
46. Başvurucu, cezalandırılmasına neden olan paylaşımında
müştekinin açıklamalarına "[B.A.G.ye] göre
Kürt, Türk Ulusu içindeki milletlerden biriymiş." şeklinde yer
vermiş ve "Hanımefendi ulumaya devam
ediyor. Yazık..." şeklindeki ifadelerle bu açıklamaları
eleştirmiştir.
47. Başvuru konusu olayın şartları ve arka planı dikkate
alındığında başvurucu tarafından yapılan paylaşım ve paylaşımda kullanılan
ifadeler olgusal bir temele sahiptir. Şöyle ki anılan paylaşım müştekinin TBMM
Genel Kurulunda ifade ettiği "Kürt
sorunu", "Kürt milliyetçiliği", "Türk ulusu" gibi bazı kavramlarla ilgili görüşlerine
yönelik olarak ve kamuoyunda müştekinin bu konudaki görüşlerine ilişkin yaygın
tartışmaların olduğu bir dönemde yapılmıştır. Gerçekten de müştekinin 23/1/2013
tarihinde TBMM Genel Kurulunda yaptığı konuşma basında ve kamuoyunda geniş
yankı bulmuş, bu konuşma üzerine haftalar süren bir tartışma yaşanmıştır.
Anılan konuşma siyasi aktörler, köşe yazarları, akademisyenler gibi çok farklı
toplum kesimlerince farklı açılardan değerlendirilmiş; lehte ve aleyhte değerlendirmelere
konu olmuştur. Nitekim başvurucu cezalandırılmasına neden olan paylaşımdan
önce25/1/2013 tarihinde yazdığı bir köşe yazısında da anılan konuşmayı sert bir
biçimde eleştirmiştir (bkz. § 11). Anılan konuşmaya ilişkin tartışmaların devam
etmekte olduğu 1/2/2013 tarihinde yaptığı paylaşımda da müştekinin görüşlerine
yönelik eleştirilerini sürdürmüştür.
48. Diğer taraftan "kurt" bir sembol olarak Türk
siyasal yaşamında önemli bir yer tutmakta ve çeşitli toplumsal kesimler ile
bazı siyasi partiler bu sembolü kullanmaktadır. Paylaşımın yapıldığı bağlam da
dikkate alındığında paylaşımda yer alan "uluma" kelimesinin Türk
siyasal yaşamında bazı siyasal hareketlerin sembol olarak kullandığı
"kurt"la ilişkilendirildiği anlaşılmaktadır. Bu tespit, başvurucunun paylaşımının
tamamı ile paylaşımın yapıldığı tarihte kamuoyunda müştekinin milliyetçilik
konusundaki görüşlerinin yaygın bir biçimde tartışılmakta olması birlikte
değerlendirildiğinde anılan paylaşımın müştekinin milliyetçilik konusundaki
politik görüş ve inançlarını eleştirmeye yönelik olarak yapıldığı
görülmektedir.
49. Yukarıdaki tespitlere karşın, ilk derece mahkemesi,
başvurucu tarafından yapılan paylaşımın yapıldığı koşullara ve paylaşımda yer
verilen diğer ifadelere temas etmeksizin başvurucunun paylaşımında geçen "Hanımefendi ulumaya devam ediyor."
şeklindeki ifadelerin hakaret suçunu oluşturduğu sonucuna varmış ve başvurucuyu
mahkûm etmiştir. İlk derece mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmelerde
olgusal bir temele sahip olmadığı takdirde aşırı olarak değerlendirilebilecek
"Hanımefendi ulumaya devam ediyor."
şeklindeki ifade, olayın koşulları ve paylaşımın bütünlüğü gözetilmeksizin
değerlendirme konusu yapılmıştır. Bu sebeple ilk derece mahkemesinin
başvurucunun mahkûmiyeti bakımından ileri sürdüğü gerekçeler, başvurucunun
ifade özgürlüğü hakkına yapılan müdahale için ilgili ve yeterli bir
gerekçelendirme sayılamaz.
50. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde
güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
51. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
52. Başvurucu; ihlalin tespiti ile birlikte yeniden yargılama
yapılmasını, tahsil edilen ceza ve yargılama giderlerininkendisine
ödenmesiniistemiş ve 100 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Başvurucu,
maddi tazminat talebinde bulunmamıştır.
53. Başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
54. Başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere
(kapatılan) Ankara 11. Sulh Ceza Mahkemesi yerine bakmakla görevli Mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
55. Başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlali nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında talebiyle
bağlı kalınarak başvurucuya net 100 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmak üzere (kapatılan) Ankara 11. Sulh Ceza
Mahkemesi (E. 2013/1119, K. 2014/260) yerine bakmakla görevli Mahkemeye
GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 100 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata
ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
5/12/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.