TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ARİF ÇELEBİ BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2014/4601)
|
|
Karar Tarihi: 20/9/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Arif ÇELEBİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
Ali KIRDÖK
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, uzun tutukluluk ve kanunda öngörülen azami tutukluluk
süresinin aşılması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube
Müdürlüğünün birçok ilde eş zamanlı yürüttüğü yasa dışı MLKP (Marksist Leninist
Komünist Parti) örgütüne yönelik operasyon kapsamında 8/9/2006 tarihinde
gözaltına alınmış ve 12/9/2006 tarihinde tutuklanmıştır.
8. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 17/5/2007 tarihli ve
2006/1013 Soruşturma sayılı iddianamesiyle başvurucu hakkında anayasal düzeni
silahlı ayaklanma yoluyla değiştirmeyi amaçlayan silahlı terör örgütünü
yönetme, sahte kimlik kullanma, patlayıcı madde bulundurma, 10/7/1953 tarihli
ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’a
muhalefet etme suçlarını işlediği iddiasıyla kamu davası açmıştır.
9. İddianamenin kabul edilmesinden sonra İstanbul 10. Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2007/303 sayılı dosyasında yürütülen davanın ilk duruşması
26/10/2007 tarihinde yapılmıştır.
10. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi 5/11/2013 tarihli ve
E.2007/303, K.2013/192 sayılı kararıyla başvurucunun, üzerine atılı suçların
bir kısmı yönünden mahkûmiyetine ve tutukluluk hâlinin devamına karar
vermiştir.
11. Bu karar temyiz edilmiş olup temyiz incelemesi devam
etmektedir.
12. Başvurucu 10/3/2014 tarihli dilekçe ile tahliye talebinde
bulunmuş, İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi 10/3/2014 tarihli ve 2014/249 Değişik
İş sayılı kararıyla başvurucunun tahliye talebini reddetmiştir. Bu kararın
ilgili kısmı şu şekildedir:
"İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin
E.2007/303, K.2013/192 sayılı dosyası incelendiğinde; sanıkların İstanbul 14
Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/41 sorgu sayılı kararı ile 12/9/2006 tarihinde
tutuklandıkları yapılan yargılama sonucunda sanıklar …, Arif Çelebi'nin ...
TCK’nın 309.maddesi gereğince cezalandırılmalarına karar verildiği gerekçeli
kararın yazıldığı, kararın kesinleşmediği ve henüz Yargıtay ceza dairesine
gönderilmemiş olduğu görülmekle,
5271 sayılı yasanın 102/2 maddesine göre ağır
ceza mahkemesinin görevine giren işlerde tutukluluk süresi en çok 2 yıl olup bu
süre zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek uzatılabilir. Uzatma süresi toplam
üç yılı geçemez. Buna göre ağır ceza mahkemelerinin görevine giren suçlar da
toplam tutukluluk Suresi 5 yılı geçemez. Terörle Mücadele Kanunu’nun
10.maddesinde sayılan suçlarda kanunda öngörülen tutuklama süresi 2 kat olarak
uygulanır.
6352 sayılı kanunun geçici 2.maddesinin
4.maddesi gereğince kovuşturmaya ilişkin hükümler CMK 250.maddesiyle görevli
özel yetkili mahkemeler de uygulanmaya devam eder.
Son olarak 6526 sayılı yasanın 1. maddesi
gereğince Terörle Mücadele Kanunu’nun ve 6352 sayılı yasanın geçici 2. maddesi
gereğince görevine devam eden CMK’nın 250.maddesi
gereğince özel yetkili ağır ceza mahkemeleri kaldırılmış olup 6526 sayılı yasa
doğrultusunda tutuklulukta geçecek süre ağır ceza mahkemelerinin görevine giren
işlerde azami olarak 5 yıl olacaktır.
Ancak yerleşmiş Yargıtay kararları, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin kararları ile CMK’nın 102/2
maddesine göre,yasa yolu ve Yargıtay aşamasında geçen
sürelerin azami tutuklama süresinden sayılmayacağı açık olup, sonuç itibarıyla
sanıklara ilişkin suçların TMK’nın 10. maddesinde
sayılı suçlardan olması sebebiyle karar tarih uyarınca sanıkların tutukluluk
sürelerinin CMK’nın 102/2 ve TMK’nın
10.maddesine göre, belirleneceği, buna göre, karar tarihi itibarıyla,
tutukluluktaki azami 10 yıllık sürenin aşılmamış olduğu dosyadaki sanık sayısı
ve eylemlerin sayısının fazlalığı göz önüne alındığında, zorunlu hallerin
bulunduğu dolayısıyla tutukluluk süresinin uzatılmasının makul olduğu
anlaşılmakla, sonuç olarak; sanıklar hakkında İstanbul 10. Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2007/303, K.2013/192 sayılı kararı ile mahkumiyet hükmü
kurulduğu ve kararla birlikte sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verildiği,bu şekilde sanıkların hüküm özlü sıfatını aldığı,
bu nedenle bu aşamada sanıklar hakkında 6526 sayılı kanunla yapılan
değişiklikler sonucunda CMK’nın 102/2 maddesindeki
azami tutukluluk suresinin sona erdiğinden bahsedilemeyeceği kabul edildiğinden
sanıkların tahliye taleplerinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
13. İtiraz üzerine, İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi 17/3/2014
tarihli ve 2014/299 Değişik İş sayılı kararı ile başvurucunun itirazını kesin
olarak reddetmiştir. Başvurucu bu kararı 20/3/2014 tarihinde öğrenmiştir.
14. Başvurucu, 2/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
15. Başvurucu, 8/5/2015 tarihinde tahliye edilmiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 20/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu, 8-12/9/2006 tarihleri arasında gözaltına
alındığını, 12/9/2006 tarihinde tutuklandığını, atılı suçlardan yargılanarak
mahkûm edildiğini ve tutukluluk hâlinin devamına karar verildiğini, 7 yıldan
fazla süredir tutuklu bulunduğundan bahisle makul sürenin ve kanunda öngörülen
azami tutukluluk süresinin aşıldığını, dosyanın temyiz aşamasında bulunduğunu,
başka davalarda yargılanan ve kendisi gibi hüküm özlü olan kişilerin tahliye
edilmelerine rağmen kendisinin tahliye edilmediğini, tahliye talebinin
reddedilmesinin hukuki dayanaktan yoksun ve keyfî olduğunu belirterek
Anayasa'nın 10. ve 19. maddelerinde tanımlanan kanun önünde eşitlik ilkesi ile
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
19. Başvurucu, hakkında hüküm verildikten sonra 1/2/2014 tarihli
ve 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'da yapılan değişiklik sonrasında
azami tutukluluk süresinin 5 yıla indirildiğini ve yargılandığı dava
kapsamındaki tutukluluk süresinin azami sınırı aşığını ileri sürerek,
tutukluluk durumunun incelenmesini ve tahliyesine karar verilmesini talep
etmiştir. Başvurucu, aynı yargılamaya ilişkin olarak daha önce yapmış olduğu
bireysel başvurusuyla (2013/7917) ilk derece mahkemesindeki yargılamaya ilişkin
tutukluluk süresinin makul olmadığını ve yasal tutukluluk süresinin aşıldığını
iddia etmiştir. Bu başvuruda uzun tutukluluk nedeniyle başvurucunun kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Ancak
başvurucu bu başvurusunda, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği
kamu gücü işlemi olarak İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 17/3/2014 tarihli ve
2014/299 Değişik İş sayılı kesin kararını göstermiş ve mahkûmiyet kararı
verildikten sonraki süreçten şikâyetçi olmuştur. Bu nedenle başvurucunun şikâyetlerimahkûmiyetsonrası tutma hâliyle sınırlı olarak
incelenmiştir.
20. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; … halleri dışında kimse
hürriyetinden yoksun bırakılamaz.”
21. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi”
kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
22. Anayasa’nın 19. maddenin birinci fıkrasında herkesin kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu, ikinci ve üçüncü fıkralarında ise
bireylerin bu haktan şekil ve şartları kanunda gösterilen bazı istisnai
durumlarda mahrum edilebileceği kuralı yer almaktadır (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, §
38). Buna göre hürriyetten yoksun bırakılma ancak Anayasa’nın anılan maddesi
kapsamında belirlenen durumlardan birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Fikret Eskin, B. No: 2012/348, 4/12/2013,
§ 39). “Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların yerine
getirilmesi” amacıyla kişilerin hürriyetinden yoksun bırakılması maddenin
ikinci fıkrasında sayılan hâllerden biridir.
23. Somut olayda İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/11/2013
tarihinde açıklanan kararıyla başvurucunun mahkûmiyetine ve hükümle birlikte
tutukluluğunun devamına karar verilmiştir. Başvuruya konu ilk derece
mahkemesinin vermiş olduğu mahkûmiyet kararı sonrasındaki bu tutma hâli
Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki “Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların yerine getirilmesi”
kapsamındadır. Başvurucu mahkûmiyet kararından sonraki sürenin de tutukluluğa
dâhil olduğu kabulüyle kanunda öngörülen azami tutukluluk süresinin aşıldığını
ve tutukluluk süresinin makul olmadığını ileri sürmüş ise de mahkûmiyet
kararından sonra geçen sürenin tutukluluk süresine dâhil edilmeyeceği açıktır.
Buna göre başvurucunun şikâyetçi olduğu tutma hâli, Anayasa'nın 19. maddesinin
ikinci fıkrası çerçevesinde yetkili mahkemece verilmiş bir mahkûmiyet kararına
dayalı ve kanuna uygun bir tutma mahiyetinde olup kişi özgürlüğü ve güvenliği
hakkına yönelik bir ihlal oluşturmamaktadır.
24. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
20/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.