TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EMRAH ERGÜN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/4651)
|
|
Karar Tarihi: 21/2/2018
|
R.G. Tarih ve Sayı: 3/5/2018-30410
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Emrah ERGÜN
|
Vekili
|
:
|
Av. Erkan
ŞENSES
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tahliye kararının geç icra edilmesi ve hukuka aykırı
olarak hürriyetten yoksun bırakılmaya rağmen tazminat isteminin kabul
edilmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, davanın
reddedilmesi sonucunda yüksek miktarda vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle
de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına ve adli yardım talebinin kabul edilmesine karar
verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. Batman 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 25/9/2012 tarihli kararı ile
başvurucu ,silahlı terör örgütüne üye olma ile silahlı terör örgütü kurma ve
yönetme suçlarından tutuklanmış; 25/9/2012 tarihinde Batman M Tipi Kapalı Ceza
İnfaz Kurumuna (Ceza İnfaz Kurumu) gönderilmiştir.
10. Başvurucu hakkında açılan davada Batman 2. Ağır Ceza
Mahkemesi 5/8/2013 tarihli celp yazısı ile başvurucunun 4/9/2013 tarihinde saat
11.00'de yapılacak duruşma için duruşma salonunda hazır edilmesini istemiştir.
11. Başvurucunun da hazır olduğu 4/9/2013 tarihli duruşma
sonucunda Batman 2. Ağır Ceza Mahkemesi başvurucunun tahliyesine karar
vermiştir.
12. Başvurucunun tahliye edilmesine ilişkin yazı, aynı gün saat
11.33'te Ceza İnfaz Kurumunun UYAP ekranına düşmüştür.
13. Başvurucu, tahliyesine karar verildiği duruşma sonrasında
çıkış işlemlerinin yapılabilmesi için saat 12.35'te tekrar Ceza İnfaz Kurumuna
getirilmiştir.
14. Başvurucunun tahliyesine ilişkin yazının UYAP'tan Ceza İnfaz
Kurumu ekranına düşmesinin ardından -genel bir uygulama gereği olarak ayrıca
telefonla da teyit alındığından- tahliye işlemleri başlamadan önce tahliye
kararı veren Ağır Ceza Mahkemesi telefonla aranmıştır. Fakat araya öğle
tatilinin de girmesi nedeniyle ilgili Mahkemeden ancak saat 14.46'da teyit
alınabilmiştir.
15. Başvurucunun tahliye edildiği konusunda ilgili Mahkemeden
teyidin alınmasıyla birlikte hemen tahliye işlemleri başlatılmıştır. Gerekli
işlemlerin yapılmasının ardından UYAP kayıtlarına göre, başvurucunun tahliye
fişine ilişkin doküman saat 15.06'da oluşturulmuştur.
16. Başvurucu; hakkında verilen tahliye kararı sonucunda
4/9/2013 tarihinde saat 16.25 sıralarında, bulunduğu Ceza İnfaz Kurumundan tahliye
edilmiştir.
17. Başvurucu, geç tahliye edildiği iddiasıyla ilgili olarak
Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin görevi ihmal suçunu işledikleri iddiasıyla
Batman Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunmuştur.
18. Batman Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma
sonucunda başvurucunun geç tahliye edilmesinin gerekçesi olarak tahliye
yazısının Ceza İnfaz Kurumuna ulaşmasının ardından araya öğle tatilinin girmesi
nedeniyle teyit alma işleminin hemen yapılamaması, 14.46'da alınan teyidin
ardından tahliye işlemlerine başlanması ancak tutuklunun emanet eşya, emanet
para ve eğitim birimi ile ilgili kayıtlarının sorgulanarak tahliyeye hazır hâle
getirilmesi, tahliyeye hazır hâle getirildiği sırada Ceza İnfaz Kurumunda
tutuklu ve hükümlülerin görüş yapmaları nedeniyle yeterince personelin olmaması
gösterilmiştir. Bu gerekçelerle başvurucunun geç tahliye edilmesi konusunda
görevlilerin kasten veya görevlerini ihmal ederek geç tahliyeye neden
olduklarına ilişkin delil bulunmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına
karar verilmiştir.
19. Başvurucu, geç tahliye edilmesi nedeniyle ayrıca 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesine dayanarak 500
TL manevi tazminat istemiyle Batman 1. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açmıştır.
20. Davaya bakan Batman 1. Ağır Ceza Mahkemesi 13/3/2014 tarihli
kesin nitelikteki kararıyla tazminat istemini reddetmiştir. Mahkeme ayrıca,
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince takdir edilen 3.000 TL vekâlet
ücretinin başvurucudan alınarak davalı Hazineye verilmesine karar vermiştir.
Kararıngerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Haksız gözaltı ve tutukluluk nedeniyle tazminat istenebilecek
hususlar CMK'nun 142. maddesinde tahdidi olarak sayılmıştır. Bu haller dışında
tazminat istenemeyecektir. Her ne kadar davacı ve davacı vekili mahkemenin
tahliye kararından 5 saat geçtikten sonra davacının tahliye edildiğini, bu
şekilde haksız yere özgürlüğünden kısıtlandığını ileri sürmüşse de; davacının
aynı gün mesai saatleri içinde ve makul süre dahilinde tahliye edildiği, hakim
veya mahkeme kararı olmaksızın haksız yere tutuklu kaldığına dair dosyaya
yansıyan herhangi bir delil ve emare olmadığı, tahliye kararının ardından
işlemlerin bir kaç saat sürebileceği ve bu durumun CMK'ya göre tazminat sebebi
olmadığı anlaşıldığından işbu tazminat davasınınreddine karar vermek gerekmiş[tir.]"
21. Başvurucu 3/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
22. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Suç
soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne
çıkarılmayan,
c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya
hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya
tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine
karar verilen,
f) Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta
geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için
kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu
cezayla cezalandırılan,
g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve
haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı
bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,
h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları
yakınlarına bildirilmeyen,
i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde
gerçekleştirilen,
j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine,
koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan
ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya
zamanında geri verilmeyen,
k) (Ek: 11/4/2013-6459/17 md.) Yakalama veya
tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından
yararlandırılmayan, kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten
isteyebilirler"
23. 5271 sayılı Kanun'un "Yargılama
giderleri" kenar başlıklı 324. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi
gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde
yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü
harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderleridir."
24. 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun "Avukatlık ücreti" kenar
başlıklı 164. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Avukatlık ücreti, avukatın hukukî
yardımının karşılığı olan meblâğı veya değeri ifade eder."
25. 1136 sayılı Kanun'un "Avukatlık
ücret tarifesinin hazırlanması" kenar başlıklı 168. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
"Avukatlık ücretinin takdirinde, hukukî
yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan
tarife esas alınır."
26. 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki
Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine
İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin
"Davalardaki temsilin niteliği ve vekâlet ücretine hükmedilmesi ve
dağıtımı" kenar başlıklı 14. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli
ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi
amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından
yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler lehine neticelenmesi
halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili
mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekâlet
ücreti takdir edilir."
27. 28/12/2013 tarihli ve 28865 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren (karar tarihinde yürürlükte bulunan) Avukatlık
Asgari Ücret Tarifesi'nin "Ceza
davalarında ücret" kenar başlıklı 13. maddesinin (3) numaralı
fıkrası şöyledir:
"CMK 141 ve devamı maddelerine göre
tazminat için Ağır Ceza Mahkemelerine yapılan başvurularda, Tarifenin üçüncü
kısmı gereğince avukatlık ücretine hükmedilir. Şu kadar ki, hükmedilecek bu
ücret ikinci kısmın ikinci bölümünün onuncu sıra numarasındaki ücretten az
olamaz."
28. Anılan tarifenin ikinci kısım ikinci bölüm onuncu sırası
şöyledir:
" Ağır Ceza Mahkemelerinde takip edilen
davalar için
3.000,00 TL"
29. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13/3/2007 tarihli ve
E.2007/8-2, K.2007/63 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:
"...
Çözümü gereken uyuşmazlık, haksız tutuklamadan
doğan tazminat istemlerinin kısmen kabul kısmen reddi halinde, kendisini
vekille temsil ettiren davalı Hazine lehine, reddedilen kısım üzerinden dilekçe
yazım ücretine hükmedilmesi gerekip gerekmediğine ilişkindir.
... açılan maddi tazminat davalarında tazminat
miktarının hesaplanıp belirlenmesi, bunlardan yasal bir takım kesintilerin
yapılması uzmanlığı gerektirdiğinden, maddi tazminat miktarlarının çoğu kere
uzman bilirkişi incelemesiyle saptanması gerekmektedir. Öte yandan, tazmini
gereken manevi zarar da, haksız yakalama veya tutuklamaya maruz kalan kişilerin
salt bu yüzden duydukları üzüntü ve acıya karşılık olup, mahkemece bu zarar
tayin ve takdir edilirken, hukukun genel prensiplerinden hareketle, davacının
duyduğu acı ve üzüntünün derecesi, haksız olarak tutuklulukta ve gözaltında
geçirdiği süre, günün ekonomik koşulları, paranın satın alma gücü, davacının
ekonomik ve sosyal durumu gözönünde bulundurulmaktadır. Bu durumda, gerek maddi
gerekse manevi tazminat miktarlarının istem tarihinde davacı tarafından tam
olarak bilinmesine olanak bulunmamaktadır. O nedenle, haksız tutuklamadan
kaynaklanan tazminat davalarında, davalı lehine avukatlık ücreti ödenebilmesi
ancak ve sadece davanın tamamen reddi halinde mümkündür.
..."
30. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 30/12/2011 tarihli ve
E.2011/7516, K.2011/10596 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:
"Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel
Kurulunun 13.03.2007 gün ve 2-63 sayılı kararında açıklandığı üzere: haksız
tutuklamadan kaynaklanan tazminat davalarında, ancak davanın tamamen reddi
halinde davalı hazine lehine vekâlet ücretinehükmolunacağından, davanın tamamen
reddedilmesi karşısında davalı hazine lehine vekâlet ücretine hükmolunması
gerektiği halde hükmolunmaması
Kanuna aykırı[dır.]"
B. Uluslararası Hukuk
1. Sözleşme Metinleri
31. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özgürlük ve güvenlik hakkı" kenar
başlıklı 5. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"
Herkesin kişi özgürlüğüne ve güvenliğine hakkı vardır. Aşağıda belirtilen
haller ve yasada belirlenen yollar dışında hiç kimse özgürlüğünden yoksun
bırakılamaz:
a) Kişinin yetkili mahkeme tarafından mahkum
edilmesi üzerine usulüne uygun olarak hapsedilmesi;
b) Bir mahkeme tarafından, yasaya uygun
olarak, verilen bir karara riayetsizlikten dolayı veya yasanın koyduğu bir
yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlamak için usulüne uygun olarak
yakalanması veya tutulu durumda bulundurulması;
c) Bir suç işlediği hakkında geçerli şüphe
bulunan veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olmak
zorunluluğu inancını doğuran makul nedenlerin bulunması dolayısıyla, bir
kimsenin yetkili merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve tutulu durumda
bulundurulması;
d) Bir küçüğün gözetim altında eğitimi için
usulüne uygun olarak verilmiş bir karar gereği tutulu durumda bulundurulması
veya kendisinin yetkili merci önüne çıkarılması için usulüne uygun olarak
tutulu durumda bulundurulması;
e) Bulaşıcı hastalık yayabilecek bir kimsenin,
bir akıl hastasının, bir alkoliğin, uyuşturucu madde bağımlısı bir kişinin veya
bir serserinin usulüne uygun olarak tutulu durumda bulundurulması;
f) Bir kişinin usulüne aykırı surette ülkeye
girmekten alıkonmasını veya kendisi hakkında sınırdışı etme ya da geri verme
işleminin yürütülmekte olması nedeniyle usulüne uygun olarak yakalanması veya
tutulu durumda bulundurulması..."
32.Sözleşme'nin 5. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bu madde hükümlerine
aykırı olarak yapılmış bir yakalama veya tutma işleminin mağduru olan herkesin
tazminat istemeye hakkı vardır."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
33. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 5. maddesinin birinci paragrafında, özgürlüğün
kısıtlanmasına yönelik istisnaların eksiksiz biçimde sayıldığını ve bu hüküm
çerçevesinde ancak dar bir yorumlama yapılması gerektiğini kaydetmekte; hiç
kimsenin keyfî olarak özgürlüğünden yoksun bırakılmaması gerektiğini
belirtmektedir (Giulia Manzoni/İtalya,
B. No: 19218/91, 1/7/1997, § 25). AİHM ayrıca, salıverme kararlarının infazında
bazı gecikmelerin kaçınılmaz olabileceğini kabul etmekte ve bu gecikmenin
asgariye indirilmesi gerektiğini kaydetmektedir (Değerli ve diğerleri/Türkiye, B. No: 18242/02, 5/2/2008, §
23). Ancak bu durum, alıkoyma süresinin önceden kanunlarca belirlenmemiş olduğu
ve alıkoyma uygulamasının mahkeme kararıyla sona erdiği hâller için geçerlidir.
Bu kapsamda AİHM; iç hukukta on iki saat olarak belirlenen gözaltı süresinin
kanunla düzenlenmiş olması nedeniyle mutlak olduğuna, bu sürenin "kırk beş
dakika" aşılmış olmasının Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (c) bendinin ihlal edilmesi sonucunu doğurduğuna karar vermiştir.
AİHM'e göre iç hukuka uygun olsa dahi bilhassa soruşturma makamlarının kötü
niyet veya hileli davranışlarda bulunması (Mooren/Almanya
[BD], B. No: 11364/03, 9/7/2009, §§ 72, 77, 78) ya da duruma göre böyle bir
uygulamanın gerekli olmaması gibi hâllerde (Nestak/Slovakya,
B. No: 65559/01, 27/2/2007, § 74) özgürlükten yoksun bırakma hâli Sözleşme'ye
aykırı olabilir.
34. Mahkemelerin çalışma düzeni ve özel birtakım formalitelerin
tamamlanması gibi işlemler, bu tür bir mahkeme kararının uygulanmasının zaman
alabileceği anlamına gelir (K.F/Almanya,
B. No: 144/1996/765/962, 27/11/1997, § 71). AİHM; salıvermeyle ilgili idari
işlemlerin tamamlanmasında birkaç saatten daha fazla bir gecikmenin haklı
gösterilemeyeceğini (Nikolov/Bulgaristan,
B. No: 38884/97, 30/1/2003, § 82), tahliye kararlarının uygulamasında meydana
gelen gecikmeleri titizlikle inceleyeceğini belirtmiştir (Bojinov v./Bulgaristan, B. No: 47799/99,
28/10/2004, § 36). Bu bağlamda konuyla ilgili olayların ayrıntılı dökümünü
yapmak yükümlülüğü, davalı hükûmete aittir (Nikolov/Bulgaristan,
§ 80).
35. AİHM; özgürlükten mahrum bırakılmanın çok kısa süreler için
de geçerli olduğuna, örneğin Fatma Akaltun
Fırat/Türkiye (B. No: 34010/06, 10/9/2013), Shimovolos/Rusya (B. No: 30194/09,
21/6/2011) ve Gillan ve Quinton/Birleşik
Krallık (B. No: 4158/05, 12/1/2010) kararlarında, sırasıyla birer
saat ve otuz dakika boyunca tutulan kişilerin de Sözleşme'nin 5. maddesinin
anlamı dâhilinde özgürlüklerinden yoksun bırakıldığına karar vermiştir.
36. AİHM'e göre Sözleşme'nin 5. maddesinin (5) numaralı
fıkrasında öngörülen tazminat hakkı, ulusal bir makam veya Sözleşme kurumları
tarafından bu maddenin diğer fıkralarından birinin ihlal edildiğinin sabit
bulunduğu varsayımına dayanır (N.C./İtalya [BD],
B. No: 24952/94, 18/12/2002, § 49). Sözleşme'nin 5. maddesinin (1), (2), (3) ve
(4) numaralı fıkraları kapsamında bir özgürlükten yoksun bırakılma için
tazminat almak üzere başvuru imkânının bulunması hâlinde anılan maddenin (5)
numaralı fıkrasına uygunluk sağlanmış olacaktır (Wassink / Hollanda, B. No: 12535/86, 27/9/1990, § 38).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
37. Mahkemenin 21/2/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Tahliye Kararının Geç İcra Edildiğine
İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
38. Başvurucu; tutuklu yargılandığı dosyada verilen tahliye
kararına rağmen Ceza İnfaz Kurumundan yaklaşık beş saat sonra tahliye edilmesi
nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
39. Bakanlık görüşünde; başvurucunun tahliye kararının ifası
için AİHM'in makul olarak değerlendirdiği süreden daha kısa bir zamanda tahliye
edildiği, başvurucunun geç tahliye edildiği iddiasının hem Savcılık hem de Ağır
Ceza Mahkemesince değerlendirildiği ve sürenin makul olduğuna karar verildiği,
Ceza İnfaz Kurumu görevlilerinin gereken işlemleri zamanında yaptığı ve keyfî
bir uygulamanın bulunmadığı belirtilmiştir.
40. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında Bakanlığın
telefon teyidinin neden öğleden önce değil de saat 14.46'da alındığını izah
edemediğini, tahliye fişi 15.06'da oluşturulmasına rağmen neden 16.25'te
tahliye edildiğinin izah edilemediğini, yeterli personel olmaması nedeniyle geç
tahliye edilmesinin haklı bir mazeret olmayacağını ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
41. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarışöyledir:
"Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının
veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması
veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne
çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike
teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri
veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı
için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine
getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da
hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin
yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun
bırakılamaz.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda
gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
i. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
42. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
(1) Genel İlkeler
43. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması
ancak Anayasa'nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi
birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat
Narman, B. No:
2012/1137, 2/7/2013, § 42).
44. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale, temel
hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin ölçütlerin belirlendiği
Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe
Anayasa'nın 19. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın
Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin niteliğine uygun
düşen kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında
belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük
ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir
(Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
45. Anayasa'nın 13. maddesinde, temel hak ve hürriyetlerin ancak
kanunla sınırlanabileceği hükme bağlanmıştır. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinde,
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların şekil ve
şartlarının kanunda gösterilmesi kuralına yer verilmiştir. Bu bağlamda
birbirleriyle uyumlu olan Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri uyarınca kişi
hürriyetine ilişkin müdahale olarak tutuklamanın kanuni bir dayanağının
bulunması zorunludur (Murat Narman, § 43; Halas
Aslan, § 55).
46. Mahkemelerce verilen tahliye kararlarının zaman
geçirilmeksizin uygulanması, böylelikle tutuklu kişilerin derhâl
salıverilmelerinin sağlanması gerekir. Tahliye kararı sonrasında kişilerin
serbest bırakılmaları için usule ilişkin bazı işlemlerin tamamlanması
zorunluluğu söz konusu olabilmektedir. Bu tür durumlarda işin niteliği gereği
serbest bırakma işlemlerinin tamamlanması belirli bir zaman almakta, böylece
kişiler tahliyelerine karar verildikten sonra bir müddet daha özgürlüklerinden
yoksun kalabilmektedir. Bu bağlamda kişilerin tahliyelerine karar verilmesi ile
serbest bırakma işlemlerinin tamamlanması arasında belirli bir sürenin geçmesi
anlaşılabilir bir durum olmakla birlikte kamu makamlarının tahliyesine karar
verilen kişilerin bir an önce serbest bırakılmasını sağlayacak tedbirleri
alması ve salıverme işlemlerinin tamamlanmasındaki gecikmeyi en asgari seviyede
tutması gerekir. Bu kapsamda özellikle tahliyeye ilişkin işlemleri yerine
getiren görevliler özenli bir şekilde hareket etmelidirler. Ancak buradaki özen
yükümlülüğü yorumlanırken başta savcılıklar, mahkemeler ve ceza infaz kurumları
olmak üzere kamu makamlarının gerçekleştirilemeyecek ölçüde aşırı bir külfet
altına sokulmamasına dikkat edilmelidir. Tahliye kararı sonrasında serbest
bırakma işlemlerinin tamamlanmasındaki gecikmenin araç veya personel
yetersizliği gibi organizasyon yapısından kaynaklanan eksiklikler dolayısıyla
artmasının kişilerin gereğinden fazla bir süre hürriyetlerinden yoksun
kalmalarına neden olacağı ve bunun haklı bir mazeret olarak kabul edilemeyeceği
hatırda tutulmalıdır. Devlet, kişilerin özgürlük hakkına saygı gösterilmesini
sağlamak üzere tahliye emirlerinin gereğinin vakit kaybedilmeden yerine
getirilmesini sağlamak için gerekli tedbirleri almak zorundadır. Tahliyesine
karar verilen kişilerin ilgililerin keyfî veya özensiz davranışları ya da
organizasyon yapısındaki ciddi eksiklikler/bozukluklar nedeniyle gereğinden
fazla hürriyetinden yoksun kalmaları kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edilmesi sonucunu doğurur.
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
47. Somut olayda başvurucunun tahliye kararının verilmesinden
sonra bir süre daha özgürlüğünden yoksun bırakıldığı açıktır. Bututma süresinin
görece kısa olması, bu sonucu değiştirmeyecektir.
48. Somut olayda başvurucunun tahliye edilmesine ilişkin yazı
tahliye kararının verildiği gün, saat 11.33'te Ceza İnfaz Kurumunun UYAP
ekranına düşmüş; başvurucu 16.25'te Ceza İnfaz Kurumundan tahliye edilmiştir.
Dolayısıyla başvurucu, tahliyesine karar verildikten yaklaşık beş saat sonra
serbest bırakılmıştır. Bu zaman diliminde öncelikle başvurucu, adliyeden -çıkış
işlemlerinin yapılması için- Ceza İnfaz Kurumuna getirilmiş; Ceza İnfaz Kurumu
idaresi, başvurucunun tahliyesine karar verildiği hususuyla ilgili Mahkeme
Kaleminden telefonla teyit almıştır. Telefonla teyit alma işleminin hatalı
tahliyelerin ve karışıklıkların önlenmesi amacına yönelik olarak gerekli bir
işlem olduğu söylenebilir. Sonrasında başvurucunun çıkış işlemleri
gerçekleştirilmiş; bu kapsamda emanet eşya, emanet para ve eğitim birimi ile
ilgili kayıtları sorgulanmıştır. Öte yandan başvurucunun serbest bırakılma
işlemlerinin yürütüldüğü zaman diliminin Ceza İnfaz Kurumundaki hükümlü ve
tutukluların görüş yaptıkları bir ana denk geldiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla
başvurucunun serbest bırakılmasındaki gecikmenin ilgililerin özensizlik
göstermeleri veya organizasyon yapısının yetersiz olmasından değil işin doğasından
ve tahliye için tamamlanması gereken usule ilişkin işlemlerin yerine
getirilmesinden kaynaklandığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla somut olayda
ilgili personelin keyfî bir şekilde başvurucuyu özgürlüğünden yoksun bıraktığı
söylenemeyecektir.
49. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
2.Hukuka Aykırı Tutulma Nedeniyle Tazminat
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
50. Başvurucu; geç tahliye edilmesi nedeniyle oluşan tutma
hâlinin 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin birinci fıkrasında düzenlendiğini,
ilk derece mahkemesinin bu hükmü dar yorumladığını, hukuka aykırı tutma
nedeniyle tazminat elde edemediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
51. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına
ilişkin olarak bir açıklama yapılmamıştır.
b. Değerlendirme
52. Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası şöyledir:
"Bu
esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zararlar,
tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir."
53. Başvurucunun hukuka aykırı tutulma nedeniyle tazminat
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiası, Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu
fıkrası kapsamında incelenecektir.
54. Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında, maddenin
önceki fıkralarına aykırı olarak tutulan kişilerin uğradıkları zararların
devletçe tazmin edileceği hükme bağlanmıştır.
55. Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası gereğince, aynı
maddenin bir ila sekizinci fıkralarından herhangi birinin ihlali hâlinde
tazminat talep etme imkânı sağlayan bir mekanizma oluşturulması zorunludur.
Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasından önce gelen
fıkralarından bir veya daha fazlasının ihlal edildiği sonucuna ulaşılan
durumlarda iç hukukta herhangi bir tazmin mekanizması bulunmaması, Anayasa’nın
19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının da ihlali sonucunu doğuracaktır.
56. Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası gereğince
tazminat hakkının gündeme gelebilmesi için Anayasa'nın 19. maddesinin diğer
fıkralarından herhangi birininihlal edildiğinin tespit edilmiş olması gerekir.
Somut olayda Anayasa'nın 19. maddesinin ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
Dolayısıyla Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının burada uygulanması
mümkün değildir.
57. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
58. Başvurucu, açılan tazminat davasının reddedilmesi sonucu
aleyhine 3.000 TL vekâlet ücretine hükmedildiğini belirterek bu durumun
mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
59. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına
ilişkin olarak bir açıklamaya yer verilmemiştir.
2. Değerlendirme
60. Mahkemelerin
gereksiz yere meşgul edilmemesi ve uyuşmazlıkların makul sürede bitirilebilmesi
amacıyla belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını
belirlemek kamu makamlarının takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler
dava açmayı imkânsız kılmadıkça ya da aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez. Davanın sonucuna göre kaybeden
tarafa yüklenen vekâlet ücreti davanın açıldığı tarih itibarıyla öngörülebilir
olduğu takdirde mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğinden söz edilemez (Serkan Acar, B. No: 2013/1613,
2/10/2013,§§ 38-40).
61. Vekâlet ücreti,
davaya hukuki katkıda bulunan ve davası kabul edilen lehine hükmedilen bir
ücrettir. Öte yandan haksız olarak hürriyetinden yoksun bırakılmaya ilişkin
tazminat davalarında yalnızca davanın tümüyle reddedilmesi hâlinde davacı
aleyhine vekâlet ücretine hükmedileceği, davanın kısmen kabulü hâlinde ise
davalı Hazine lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin mümkün olmadığı yerleşik
Yargıtay içtihadında belirtilmiştir (bkz. §§ 29, 30). Buna göre davacının
vekâlet ücretinden sorumlu olup olmaması bakımından talep edilen tazminat
miktarının ya da tazminat talebinin mahkemece kabul edilen kısmının bir önemi
bulunmamaktadır (Safkan Aydoğdu, B.
No: 2014/7498, 5/4/2017, § 74).
62. Bu bağlamda bireysel
başvuruya dayanak davada davalı Hazinenin vekille temsil edildiği, vekil
tarafından dava dosyasına cevap dilekçesi sunulmak suretiyle davaya hukuki
katkıda bulunulduğu, ayrıca davanın davalı Hazine lehine sonuçlandığı dikkate
alındığında somut olayda davalı lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi için gerekli
koşulların mevcut olduğu noktasında tereddüt bulunmamaktadır.
63. Öte yandan davanın reddedilmesi durumunda maktu vekâlet
ücreti olan 3.000 TL'nin davalı Hazineye ödenmek durumunda kalınacağının
davanın açıldığı tarihte başvurucu tarafından öngörülebilir olduğu açık olup
hükmedilen maktu ücretin gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak
açısından orantılı olduğu ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmadığı da
görülmektedir. Dolayısıyla belirtilen şikâyet bağlamında mahkemeye erişim
hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır (Benzer
yöndeki bir karar için bkz. Safkan Aydoğdu, §
75).
64. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
A. 1. Tahliye kararının
geç icra edilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Hukuka aykırı tutulma
nedeniyle tazminat hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Tahliye kararının geç icra edilmesi nedeniyle Anayasa'nın 19.
maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL
EDİLMEDİĞİNE,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
21/2/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.