TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HİKMET YÜCE BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/4764)
|
|
Karar Tarihi: 29/6/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan
ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucu
|
:
|
Hikmet YÜCE
|
Vekili
|
:
|
Av. Arzu
PAMUKÇU YÖRDEM
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, 1985 yılında terör örgütü tarafından evine baskın
yapılması neticesinde ağır derecede kendisinin ve akrabalarının yaralandığına
dair özel durumun dikkate alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör
ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında
yapılan başvurunun ve açılan davaya ilişkin yargılama işlemlerinin olayın
gerçekleştiği tarih itibarıyla Kanun kapsamı dışında olduğu gerekçesiyle
reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının, mülkiyet hakkının ve eşitlik
ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/4/2014 tarihinde Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 14/10/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 18/12/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 20/1/2015 tarihli görüş yazısı 27/1/2015
tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir. Başvurucu vekili tarafından
Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunulmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu 1/7/1985 tarihinde PKK terör örgütü militanları
tarafından köylerine yapılan baskın sonucu ağır derecede yaralandığını iddia
etmiş, bu özel durumundan kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle köyünü terk
etmek zorunda kaldığını iddia etmiştir.
8. Başvurucu 18/11/2004 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Diyarbakır Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
9. 12/12/2005 tarihli ve 2005/4-1271 sayılı Komisyon kararında “…5233 sayılı Terör ve Terörle mücadeleden doğan
zararların karşılanması hakkındaki kanun kapsamında yapılan müracaat dosyasında
bulunan belgelerin 4/10/2004 tarih ve 2004-7955 sayılı yönetmelik hükümlerinde
belirtilen şartlara uygun olması üzerine yapılan incelemede, bahse konu olayın
1985 tarihinde meydana gelmesi ve tarih itibarı ile (19/7/1987 ve sonrası) 5233
sayılı yasa kapsamına girmemesi nedeni ile tazminat talebinin komisyonumuzca
REDDİNE ...” karar verilmiştir.
10. Başvurucu tarafından belirtilen işlem aleyhine Diyarbakır
İdare Mahkemesinde dava açılmıştır.
11. Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinin 28/12/2007 tarihli ve
E.2007/943, K.2007/1954 sayılı kararı ile davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“…Davacının yaralanmasına neden olan olayın
terör olayı olduğu konusunda bir ihtilaf bulunmadığı gibi 5233 sayılı Kanun
hükümlerinden yararlanmak istemli dilekçesine konu ettiği ölüm olayının Kanunun
geçici 1. maddesinin kapsadığı tarih aralığından (19.07.1987’den 5233 sayılı
yasanın yürürlüğe girdiği 27.07.2004 tarihine kadar) önce meydana geldiği
noktasında da bir ihtilaf bulunmamaktadır. Nitekim dava dilekçesinde davacı
vekili tarafından bu durum ifade edildiği gibi, olay yeri tespit
tutanaklarından da bu durum anlaşılmaktadır.( tazminat
istemine konu olay 01.07.1985 tarihinde meydana gelmiştir.) Bu nedenle her ne
kadar davacının yaralanmasına neden olan olay terör olayı olsada
Kanunun yukarıda yazılan geçici 1. maddesinde belirtilen tarihtenönce
meydana gelmesi nedeniyle iş bu yaralanma olayı nedeniyle uğranılan zararların
5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesine olanak bulunmadığından dava
konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir...”
12. Temyiz üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 27/2/2013 tarihli ve E.2011/9364, K.2013/1547 sayılı ilamı ile
hükmün onanmasına karar verilmiştir.
13. Karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 27/12/2013 tarihli ve
E.2013/13314, K.2013/12322 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
14. Ret kararının 18/3/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edildiği ve 7/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşılmaktadır.
B. İlgili Hukuk
15. 5233 sayılı Kanun’un 1., 4., 6., 7., 8., geçici 3., geçici
4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki
Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve
E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2008
tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
16. 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bu Kanun, 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren
eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar
gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin
hükümleri kapsar.”
17. 5233 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren bir yıl içinde ilgili valilik ve kaymakamlıklara başvurmaları hâlinde,
19/7/1987 tarihi ile bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarih arasında işlenen 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren
eylemler veya anılan tarihler arasında terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel
kişilerinin maddî zararları hakkında da bu Kanun hükümleri uygulanır.
Bu maddeye göre yapılan başvurular, başvuru
tarihinden itibaren iki yıl içinde sonuçlandırılır. "
18. 5233 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi şöyledir:
"19.7.1987 tarihinden bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihe kadar, görevleri başında iken terörden veya terörle
mücadele sırasında zarar gören kamu görevlilerinden veya mirasçılarından,
ilgili mevzuat uyarınca tazminat almış olup, ancak aldıkları tazminatın
hesaplanma kriteri bu Kanundan farklı olanlardan, bu Kanunun yayımı tarihinden
itibaren bir yıl içinde ilgili valilik veya kaymakamlıklara başvuranlara,
yapılacak hesaplamada aldıkları tazminat ile bu Kanuna göre almaları gereken
tazminat arasında fark bulunması halinde, eksik olan tutar yasal faiziyle
birlikte ödenir. Ödenen tazminat tutarı fazla ise iade talep edilmez.
Bu maddeye göre yapılan başvurular, başvuru tarihinden itibaren en geç
bir yıl içinde sonuçlandırılır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 29/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu 1/7/1985 tarihinde PKK terör örgütü militanları
tarafından köylerine yapılan baskın sonucu ağır derecede yaralandığını, anılan
olay nedeniyle uğradığı zararların karşılanması istemiyle 5233 sayılı Kanun
kapsamında yaptığı talebin ve akabinde açtığı davanın reddedildiğini,
ailelerinin gözü önünde bir kişinin öldürüldüğünü on altı kişinin
yaralandığını, kendisinin yaralanmasına sebep olan kişilerin hâlâ
bulunamadığını, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını, yargılama sürecinin
on yıldır devam ettiğini, mal varlığı zararına da uğradıklarını, çocuklarının
eğitim göremediğini, hayatları boyunca hep silahlı bir şekilde yaşamak zorunda
kaldıklarını, telafisi imkânsız zararları karşısında tazminat ödenmediğini,
idarenin sosyal risk kapsamında sorumluluğu olduğunu, evlerinin basılarak
yakıldığını, özel ve aile yaşamına saygı duyulmadığını, yerel Mahkeme
tarafından savunmalarının dikkate alınmadığını, 19/7/1987 tarihinden önce
meydana gelen olayların müştekilerine tazminat ödenmeyip anılan tarihten sonra
meydana gelen olaylara tazminat ödenmesinin eşitlik ilkesine aykırı olduğunu
belirterek Anayasa’nın 6., 10., 14., 19., 20., 35. ve 36. maddelerinde güvence
altına alınan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş; maddi ve manevi tazminat
talebi ile 5233 sayılı Kanunun bazı hükümlerinin iptal edilmesi talebindebulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun 5233
sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtığı davanın
reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 6., 10., 14., 19., 20., 35. ve 36.
maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettiği anlaşılmıştır.
Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi
ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucunun ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Eşitlik İlkesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı giderim
taleplerinin kanun kapsamında olmadığı gerekçesiyle reddedildiğini, kanun
kapsamı dışında bırakılarak Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan eşitlik
ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
23. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, tazminat
taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha
önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarda, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık
yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi belirtilen
iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış
oldukları dikkate alınarak başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014,
§§ 43-48; Cahit Tekin, B. No:
2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).
24. Somut başvuru açısından yapıldığı iddia edilen ayrımcılığın
hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı, belirtilen
iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı gibi
farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
25. Açıklanan nedenlerle başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlal
edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Davada Uygulanan
Kuralın Anayasa'ya Aykırı Olması Nedeniyle İptal Edilmesi Gerektiğine İlişkin
İddia
26. Başvurucu 5233 sayılı Kanun’un geçici birinci ve geçici
ikinci maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğunu belirterek söz konusu maddelerin
iptalini talep etmiştir.
27. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında, yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemlerin doğrudan bireysel
başvuru konusu yapılamayacağı düzenlenmiştir. Bir yasama işleminin temel hak ve
özgürlüğün ihlaline neden olması durumunda doğrudan yasama işlemi aleyhine
değil ancak yasama işleminin uygulanması mahiyetindeki işlem, eylem ve
ihmallere karşı bireysel başvuru yapılabilir (Süleyman
Erte, B. No: 2013/469, 16/4/2013, § 17; Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 37).
28. Somut olayda başvurucu 5233 sayılı Kanun’un geçici 1.
maddesinin (bkz. § 17) ve geçici 2. maddesinin (bkz. § 18) Anayasa’ya aykırı
olduğunu ve iptali gerektiğini ileri sürmekle doğrudan ve soyut olarak yasama
işlemi aleyhine başvuru yapmıştır.
29. Bir yasama işleminin temel hak ve özgürlüğün ihlaline neden
olması durumunda bireysel başvuru yoluyla doğrudan yasama işlemine değil ancak
yasama işleminin uygulanması mahiyetindeki işlem, eylem ve ihmallere karşı
başvuru yapılabilir (Süleyman Erte,
§ 17). Diğer bir ifadeyle bireysel başvuru kapsamında bir yasama işleminin
doğrudan ve soyut olarak Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvuru yapılamaz.
30. Açıklanan nedenlerle davada uygulanan kuralın Anayasaya
aykırı olması nedeniyle iptal edilmesi gerektiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Yargılamanın Sonucu
İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
31. Başvurucu 1/7/1985 tarihinde PKK terör örgütü militanları
tarafından köylerine yapılan baskın sonucu ağır derecede yaralandığını,
evlerinin basılarak yakıldığını, özel ve aile yaşamına saygı duyulmadığını,
yerel Mahkeme tarafından savunmalarının dikkate alınmadığını, yaşanılan
olayların kanun kapsamı dışında kaldığı gerekçesiyle davasının haksız olarak
reddedildiği belirterek Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında düzenlenen adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
32. Bakanlığın başvuruya ilişkin görüş yazısı şu şekildedir;
"Somut başvuruda ... Diyarbakır 2. İdare
Mahkemesi 28/12/2007 tarih ve E.2007/943, K.2007/1954 sayılı davanın reddine
ilişkin kararında, 5233 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesi uyarınca 5233 sayılı
Kanun'un, 19/7/1987 tarihi ile bu maddenin yürürlük tarihi olan 17/7/2004
tarihleri arasında 3713 sayılı Kanun kapsamında olan eylemleri kapsadığı
tespitini yapmıştır. Mahkeme, bu maddeye dayanarak başvurucunun 19/7/1987
tarihinden önce, 1/7/1985 tarihinde yaralandığını ve bu nedenle 5233 sayılı
Kanun kapsamında olmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Bu karar temyiz ve karar
düzeltme aşamalarından geçerek kesinleşmiştir.
Bu itibarla Bakanlığımız, başvurucuların söz
konusu şikayetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olup olmadığının incelenmesi
sırasında göz önüne alınmak üzere, yukarıda açıklanan hususların da Anayasa
Mahkemesi'nin dikkatine sunulması gerektiği kanaatindedir."
33. Bakanlığın görüşüne karşı başvurucu tarafından beyanda
bulunulmamıştır.
34. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında bireysel başvurulara ilişkin
incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi
tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz
ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 24).
35. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu
şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz bir takdir hatası
veya açık keyfilik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).
36. Başvurucu 1/7/1985 tarihinde PKK terör örgütü militanları
tarafından köylerine yapılan baskın sonucu ağır derecede yaralandığını iddia
ederek oluşan zararlarının karşılanması talebiyle Komisyona yaptığı başvurunun
reddi neticesinde 5233 sayılı Kanun kapsamında Diyarbakır İdare Mahkemesinde
Komisyon kararının (bkz. § 10) iptali istemiyle dava açmıştır.
37. Başvuruya konu İdare Mahkemesi kararında, başvurucunun
yaralanmasına neden olan olayın terör olayı olduğu konusunda bir ihtilaf
bulunmadığı gibi 5233 sayılı Kanun hükümlerinden yararlanmak istemli
dilekçesine konu ettiği ölüm olayının Kanun'un geçici 1. maddesinin kapsadığı
tarih aralığından (19/07/1987’den 5233 sayılı yasanın yürürlüğe girdiği
27/07/2004 tarihine kadar) önce meydana geldiği noktasında da bir ihtilaf
bulunmadığı; nitekim, dava dilekçesinde başvurucu vekili tarafından bu durumun
ifade edildiği, olay yeri tespit tutanaklarından da bu durumun anlaşıldığı,
(tazminat istemine konu olay 1/7/1985 tarihinde meydana geldiği) bu nedenle her
ne kadar başvurucunun yaralanmasına neden olan olay terör olayı olsa da olayın
Kanun'un yukarıda yazılı geçici 1. maddesinde belirtilen tarihtenönce
meydana gelmesi nedeniyle işbu yaralanma olayı nedeniyle uğranılan zararların
5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesine olanak bulunmadığından dava
konusu işlemde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar
verilmiştir. Başvurucunun iddiaları, temyiz merciince de incelenip reddedilmek
suretiyle yerel Mahkeme kararı onanmış; karar düzeltme talebi ise
reddedilmiştir.
38. Başvurucunun iddialarına yönelik olarak 5233 sayılı Kanun,
17/7/2004 tarihinde terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler nedeniyle maddi zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının
karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemek amacıyla çıkarılmıştır.
Kanun'un uygulama süresi ise geçici 1. maddesiyle belirlenmiştir. Anılan
maddede bu Kanun'un, yayımlanma tarihinden itibaren bir yıl içinde ilgili
valilik ve kaymakamlıklara başvurmaları hâlinde 19/7/1987 tarihi ile bu
Kanun'un yürürlüğe girdiği tarih arasında işlenen 12/4/1991 tarihli ve 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 1., 3. ve 4. maddeleri kapsamına giren
eylemler veya anılan tarihler arasında terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel
kişilerinin maddi zararları hakkında uygulanacağı düzenlenmiştir. 5233 sayılı
Kanun, oluşan ihtiyaçlara yönelik çıkarılan özel bir giderim usulüdür ve
belirli bir süreyi kapsamaktadır. Başvurucunun ileri sürdüğü olayın olduğu
tarih, Kanun kapsamı dışında kalmaktadır ancak başvurucunun gerçekleştiğini
iddia ettiği olay akabinde oluşan zararları için 6/1/1982 tarihli ve 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nu kapsamındaki genel hükümlere göredava açma imkânının mevcut olduğu da görülmektedir. Bu
çerçevede Derece Mahkemesinin kararı (bkz. § 11) değerlendirildiğinde kararda
bariz takdir hatası ve açık bir keyfîlik bulunmadığı
sonucuna ulaşılmıştır.
39. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
40. Başvuru formu ve eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurucunun makul
sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
41. Başvurucu 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürülen giderim
talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürünün
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde
tanımlanan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
42. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, §§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B. No: 2013/3008,
6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet Gürgen,
B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal
Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha
uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir
kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya,
B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).
43. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru
tarihi (18/11/2004)ile nihai karar tarihi olan karar düzeltme karar tarihi
(27/12/2013) arasında geçen ve 9 yıl 1 aylık yargılama süresinde başvurucu
açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı ve söz konusu
yargılama süresinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
44. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
45.6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
46. Başvurucu,
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğinin kabul edilmesini ve bu
nedenle tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
47. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya
net 6.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
48. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Davada uygulanan kuralın Anayasa'ya aykırı olması nedeniyle
iptal edilmesi gerektiğine ilişkin iddianın konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen
süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
29/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.