TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HAYRETTİN TURAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/478)
|
|
Karar Tarihi: 18/5/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucu
|
:
|
Hayrettin
TURAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Serhat
GÜNENÇ
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör olayı nedeniyle köyün terk etmeye mecbur
kalınması sonucu 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvuru
neticesinde hükmedilen tazminat miktarı az bulunarak uyuşmazlık tutanağının
imzalanması üzerine açılan davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/1/2014 tarihinde Batman İdare Mahkemesi vasıtasıyla
yapılmıştır. Başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/10/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, Batman ili Gercüş ilçesi Poyraz köyünde ikamet
etmekte iken 1993 yılında artan terör olayları nedeniyle güvenlik gerekçesiyle
köyün boşaltıldığını iddia etmiştir.
6. Başvurucu 21/2/2005 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna
(Komisyon) başvurmuştur.
7. 22/10/2009 tarihli ve 2009/3-193 sayılı Komisyon kararında
"...köydeki bina ve eklentilerinin
bakımsızlıktan dolayı yıkıldığını ayrıca ayrıca
arazilerine ulaşamamaktan dolayı zarara uğradığını beyan etmiş ve bu zararının
tazminini talep etmiş ise de, bilirkişi heyetince yapılan keşif, tutulan
tutanaklar, Orman bilirkişi raporu ve dosyasında bulunan diğer bilgi ve
belgelerin değerlendirilmesi sonucu kişinin zirai arazisine ulaşamamaktan doğan
ayrıca bina ve eklentilerinin uğradığı zararlara karşılık TTM zararı ile ilgili
olarak İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğünün ...yazısı esas
alınarak Komisyon takdiri ile; toplam 1.225 TL ödenmesine ..." karar
verilmiştir.
8. Komisyon kararı akabinde 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesi
gereğince davet yazısı ile birlikte sulhname örneği
başvurucu vekiline gönderilmiştir.
9. Başvurucu vekili tarafından sulhname
tasarısı kabul edilmeyerek 15/1/2010 tarihli uyuşmazlık tutanağı imzalanmıştır.
10. Başvurucu, Komisyon kararında hükmedilen miktarın gerçek zararını
karşılamadığından bahisle Batman İdare Mahkemesinde dava açmıştır.
11. Mahkemenin 14/12/2012 tarihli ve E.2011/1787, K.2012/6265
sayılı kararıyla davanın reddine karar verilmiştir. Kararın ilgili kısımları
şöyledir:
"...Somut olayda, köye ilişkin kadastro
çalışmalarının 2009 yılında tamamlandığı,dosya
içeriğinde bulunan davacıya ilişkin zilyetlik belgesinde davacının
zilyetliğindeki taşınmazların belirtildiği, 27.08.2009 tarihli ziraat bilirkişi
raporunda 18.951,88-TL zarar tespit edildiği, İçişleri Bakanlığı, İller İdaresi
Genel Müdürlüğü' nün 05.03..2007 gün ve 1125 sayılı yazısına istinaden
düzenlenen hesaplama tablosunda ,se 14.672,26-TL zirai gelir hesabı yapıldığı
ancak bu miktarın da üzeri çizilerek 1.225,00 rakamı yazıldığı ve fakat bu
miktarın neye göre hangi yöntemle hesaplandığına ilişkin herhangi bir izahat de
yapılmadığı, bulunan bu rakamın dava konusu işlem ile davacıya teklif edilen
meblağ olduğu da gözönüne alındığında davacının
zilyetliğinde olduğu söylenen iki katlı evin ise hesaplamaya dahil edilmediği,
keşif ve bilirkişi incelemesine ilişkin keşif tutanaklarının ve keşif davet
yazılarının ve bu davet yazılarının tebliğine ilişkin evrakların dosyaya
sunulmamasına karşın dosya içeriğinde bulunan "Keşif ve Değerlendirme
Tutanağı" nda davacının evinin ve bu evin
yanında ağılının da %100 oranında zarara uğradığının değerlendirildiği, bahsi
geçen tutanakta da 18.951,88-TL zarar tespiti yapılmasına karşın bu miktarın da
üzerinin çizilerek 1.225,00 sayısının yazıldığıgörülmektedir.
Bu durumda usulüne uygun olarak tebliğ
edilecek duyuru üzerine mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmak
suretiyle 5233 sayılı Kanunun kapsamındaki tarihler arasında davacının
zilyetliğinde bulunan taşınmazların uğradığı zararların ve zirai arazilerine
ulaşamamaktan doğan zararlarının yine 5233 sayılı Kanun' da belirtilen usule
göre hesaplanarak ödenmesi gerekmekte olup bilirkişilerce hesaplanan zarar
miktarları üzerinden somut verilere ve belgelere dayanmaksızın yapılan
indirimler neticesinde davacıya 1.225,00-TL ödenmesi yönünde tesis edilen dava
konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Davacının tazminat talebine gelince;
Hakimliğimizin iptal kararındaki gerekçeleri istikametinde idarece yeni bir
keşif ve bilirkişi incelemesi ve değerlendirme neticesinde tazminat hesaplaması
yapılacağından bu aşamada tazminat talebi hakkında karar verilmesine yer
bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle; dava konusu işlemin
iptaline, davanın tazminata ilişkin kısmı hakkında karar verilmesine yer
olmadığına..."
12. Başvurucunun ve Batman Valiliğinin itirazı üzerine
Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesinin 26/6/2013 tarihli ve E.2013/899,
K.2013/1334 sayılı ilamı ile davanın süre yönünden reddine karar verilmiştir.
Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Olayda,
davacı tarafından her ne kadar taleplerinin kısmen reddine ilişkin dava konusu
işlemden 05.03.2010 tarihinde haberdar olunduğu ileri sürülmekte ise de;
davacının dava konusu işlemden uyuşmazlık tutanağının imzalandığı 15.01.2010
tarihinde haberdar olduğu açık olup, anılan tarihten itibaren 60 günlük yasal
dava açma süresi içerisinde en geç 16.03.2010 tarihine kadar dava açılması
gerekirken bu süreler geçirildikten sonra07.04.2010 tarihinde açılan davanın
süre aşımı nedeniyle esasının incelenmesine olanak bulunmadığından, esasının
incelenme olanağı bulunmadığı sonucuna varılan dava hakkında, işin esasının
incelenmesi suretiyle verilen itiraza konu kararda hukuki isabet görülmemiştir.
Dolayısıyla, davacı lehine vekâlet ücretine
hükmedilmemesi yönüyle kararın hüküm fıkrasına davacı tarafından yapılan
itirazın da hukuki dayanağı kalmadığından reddi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, davacının itiraz
isteminin reddi ile Batman İdare Mahkemesi'nin 14.12.2012 tarih ve E:2011/1787,
K:2012/6265 sayılı tek hakim kararının hüküm fıkrasına
davacı lehine vekâlet ücretine hükmedilmemesi yönüyle onanmasına, davalıidarenin itiraz isteminin kabulü ile kararın iptale
yönelik kısmının bozulmasına, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun
14/3-e ve 15/1-b maddeleri uyarınca davanın süre yönünden reddine..."
13. Karar düzeltme istemi, aynı Bölge İdare Mahkemesinin
13/11/2013 tarihli ve E.2013/1956, K.2013/1895 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
14. Karar 1/12/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 2/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
17. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge
rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine
göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü
derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört
katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci
derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı
tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara
intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri
uygulanır.”
18. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı
süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare
mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.
2. Bu süreler;
a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin
yapıldığı,
…
Tarihi izleyen günden başlar.”
19.2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi şöyledir:
"1. İlgililer tarafından idari dava
açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya
yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan,
idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan
idari dava açma süresini durdurur.
2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse
istek reddedilmiş sayılır.
3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş
sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine
kadar geçmiş süre de hesaba katılır."
20. 2577 sayılı Kanun'un 12. maddesi şöyledir:
"İlgililer haklarını ihlal eden bir idari
işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi
mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı
davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın
karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına
başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası
sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde
tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 nci madde uyarınca idareye başvurma hakları
saklıdır."
21. 2577 sayılı Kanun'un 15. maddesi şöyledir:
"1. (Değişik: 5/4/1990
- 3622/6 md.) Danıştay veya idare ve vergi
mahkemelerince yukarıdaki maddenin 3 üncü fıkrasında
yazılı hususlarda kanuna aykırılık görülürse, 14 üncü maddenin;
a) 3/a
bendine göre adli ve askeri yargının görevli olduğu konularda açılan davaların
reddine; idari yargının görevli olduğu konularda ise görevli veya yetkili
olmayan mahkemeye açılan davanın görev veya yetki yönünden reddedilerek dava
dosyasının görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesine,
b) 3/c, 3/d ve 3/e bentlerinde yazılı hallerde
davanın reddine,
c) 3/f
bendine göre, davanın hasım gösterilmeden veya yanlış hasım gösterilerek
açılması halinde, dava dilekçesinin tespit edilecek gerçek hasma tebliğine,
d) 3/g
bendinde yazılı halde otuzgün içinde 3 ve 5 inci
maddelere uygun şekilde yeniden düzenlenmek veya noksanları tamamlanmak yahut
(c) bendinde yazılı hallerde, ehliyetli olan şahsın avukat olmayan vekili
tarafından dava açılmış ise otuzgün içinde bizzat
veya bir avukat vasıtasıyla dava açılmak üzere dilekçelerin reddine,
e) 3/b
bendinde yazılı halde dilekçelerin görevli idare merciine tevdiine,
Karar
verilir.
2.
Dilekçelerin görevli mercie tevdii halinde, Danıştaya
veya ilgili mahkemeye başvurma tarihi, merciine başvurma tarihi olarak kabul
edilir.
3.
Dilekçelerin 3 ncü maddeye uygun olmamaları
dolayısıyla reddi halinde yeni dilekçeler için ayrıca harç alınmaz.
4.
(Değişik: 10/6/1994 - 4001/7 md.)
İlk inceleme üzerine Danıştay veya mahkemelerce verilen; bu maddenin 1/a
bendinde belirtilen idari yargının görevli olduğu konularda davanın görev ve
yetki yönünden reddine ilişkin kararlarla, 1/c bendinde yazılı gerçek hasma
tebliğ ve 1/d bendindeki dilekçe red kararları
dışında, kararın düzeltilmesi veya temyiz yoluna; tek hakim
kararına karşı ise itiraz yoluna başvurulabilir.
5. (Ek:
5/4/1990 - 3622/6 md.) 1
inci fıkranın (d) bendine göre dilekçenin reddedilmesi üzerine, yeniden verilen
dilekçelerde aynı yanlışlıklar yapıldığı takdirde dava reddedilir."
22. Danıştay Onbeşinci Dairesinin
13/6/2011 tarihli ve E.2011/10089, K.2011/226 sayılı kararının ilgili kısmı
şöyledir:
"...terör eylemleri veya terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler sonucunda salt toplumun bir bireyi olmaları
nedeniyle maddi zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının sosyal risk ilkesi
gereğince sulhen karşılanması amacıyla çıkarılan 5233
sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında
Kanun kapsamında bulunan maddi zararların sulhen
karşılanması için 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesinden ayrı, özel bir usul
öngörülmektedir. Bu prosedüre göre, Kanun'da belirtilen süreler içinde ilgili
valiliklere yapılan başvurular, valilikler nezdinde oluşturulan komisyonlarca
değerlendirmeye tâbi tutulmakta ve başvuranın zarara uğradığı sonucuna
varılması halinde, saptanan zararının ödenmesine karar verilerek, bu miktar
üzerinden düzenlenen sulhname tasarısı, davet yazısı
ile birlikte hak sahibine tebliğ edilmektedir. Hak sahibinin, sulhname tasarısını 30 gün içinde imzalaması halinde
uyuşmazlık sulhen çözümlenmiş olmakta; sulh yoluyla
çözülemeyen uyuşmazlıklarda ise ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklı
bulunmaktadır.
...
İdari işlemlerin tebliği ile güdülen amacın, ilgililerin işlemden haberdar olmalarını
sağlamak olduğu dikkate alındığında, sulhname
tasarısının kabul edilmemesi durumunda uyuşmazlık tutanağının ilgililerce
imzalandığı tarihten, sulhname tasarısının
süresi içinde imzalanmayarak kabul edilmemiş sayılması durumunda ise, ilgili
idarece düzenlenen uyuşmazlık tutanağının tebliğ edildiği tarihten itibaren
yasal süre içinde dava açılabileceğinin kabulü gerekmektedir."
23. Danıştay Onbeşinci Dairesinin
20/6/2011 tarihli ve E.2011/10257, K.2011/333 sayılı kararının ilgili kısmı
şöyledir:
"...5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun'da, zarar tespit
komisyonlarının yaptıkları incelemeler sonucunda başvuranın zarara uğradığı
sonucuna varılması halinde, hak sahiplerinin zararının karşılanması konusunda
yapılacaklar, olası durumlar ve sonuçları usul ve esasa ilişkin hükümler
ayrıntılı şekilde düzenlenmiş olup, anılan Kanun'un "Zararların
karşılanmasına ilişkin sulhname" başlıklı
12.maddesinin birinci fıkrasında, ödenmesine karar verilen miktar üzerinden
düzenlenen sulhname tasarısının, sulhname
tasarısı imza davet yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ edilmesi
öngörülmüş, ikinci fıkrasında, bu davet yazısında, hak sahibinin sulhname tasarısını imzalamak üzere 30 gün içinde gelmesi
veya yetkili bir temsilcisini göndermesi gerektiğinin, aksi takdirde sulhname tasarısını kabul etmemiş sayılacağının ve yargı
yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep etme hakkının saklı
olduğunun belirtileceği; üçüncü fıkrasında, davet üzerine gelen hak sahibi veya
yetkili temsilcisinin sulhname tasarısını kabul
etmesi halinde, bu tasarının kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon
başkanı tarafından imzalanacağı; dördüncü fıkrasında, sulhname
tasarısının kabul edilmemesi veya kabul edilmemiş sayılması hallerinde
uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneğinin ilgiliye gönderileceği; beşinci
fıkrasında, sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ise ilgililerin yargı
yoluna başvurma haklarının saklı olduğu hükme bağlanmıştır.
İdari işlemlerin tebliği ile güdülen amacın,
ilgililerin işlemden haberdar olmalarını sağlamak olduğu dikkate alındığında, sulhname tasarısının kabul
edilmemesi durumunda uyuşmazlık tutanağının ilgililerce imzalandığı tarihten,
sulhname tasarısının süresi içinde imzalanmayarak
kabul edilmemiş sayılması durumunda ise ilgili idarece düzenlenen uyuşmazlık
tutanağının tebliğ edildiği tarihten itibaren yasal süre içinde dava
açılabileceğinin kabulü gerekmektedir. "
24. Danıştay Onbeşinci Dairesinin
26/6/2014 tarihli ve E.2011/16815, K.2014/5783 sayılı kararının ilgili kısmı
şöyledir:
"...Bu durumda, uzlaşmazlık tutanağının imzalandığı tarihten itibaren
yasal dava açma süresi içinde dava açılması ya da 2577 sayılı
Kanun'un 11. maddesi kapsamında idareye başvurulması gerekirken bu süreler
geçirildikten sonra açılan davada süre aşımı bulunduğundan, İdare mahkemesi'nce davanın süre aşımı yönünden reddine karar
verilmesi gerekirken, kararın davanın kabulüne ilişkin bu kısmında hukuka
uyarlılık bulunmamaktadır... "
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 18/5/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu; Batman ili Gercüş ilçesi Poyraz köyünde ikamet
etmekte iken 1993 yılında terörle mücadelede kapsamın yürütülen faaliyetlerden
dolayı güvenlik gerekçesiyle köyün boşaltıldığını, 2005 yılında 5233 sayılı
Kanun kapsamında Komisyona başvurduğunu ve oluşan zararları için 1.225 TL
tazminata hükmedildiğini ancak kendisine gönderilen sulhnameyi,
tazminat miktarını az bularak kabul etmediğini ve uyuşmazlık tutanağını
imzaladığını, Komisyon kararına karşı açtığı davanın uyuşmazlık tutanağının
imzalandığı tarihten itibaren yasal dava açma süresinde açılmadığından süre
aşımından haksız olarak reddedildiğini, uyuşmazlık tutanağının imzalandığı
tarih olan 15/1/2010 tarihinde sadece kendisi tarafından tutanağın
imzalandığını, vali yardımcısı tarafından sonraki bir tarihte imzalanıp
kendisine 5/3/2010 tarihinde tebliğ edildiğini dolayısıyla kendisinin
imzaladığı tarihte idarenin temsilcisi imzalamadığından tutanağın hukuken
geçerli hâle gelmediğini iddia ederek haksız olarak davasının reddedilmesi
nedeniyle Anayasa'nın 6., 12., 17., 23., 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; maddi ve manevi tazminat ödenmesi
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
27. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucu 5233 sayılı
Kanun kapsamındaki zararlarına ilişkin belirlenen tazminat miktarının yeterli
olmadığı gerekçesiyle açılan davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle
Anayasa'nın 6., 12., 17., 23., 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan hakların
ihlal edildiğini iddia etmiştir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu
tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların
hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir
Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru, uyuşmazlığın
mahkeme önüne taşınamamasına ilişkin olduğundanbaşvurucunun
iddialarının mahkemeye erişimhakkı kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
28. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
30. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden fayadalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya
koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil
yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 29).
31. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen
veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme
kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını
ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52).
32. Anılan hak, kural olarak mutlak bir hak olmayıp
sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlamaların
hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi,
açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir
(Serkan Acar, B. No: 2013/1613,
2/10/2013, § 38).
33. Somut olayda başvurucu; uyuşmazlık tutanağının imzalandığı
tarih olan 15/1/2010 tarihinde sadece kendisi tarafından tutanağın
imzalandığını, vali yardımcısı tarafından sonraki bir tarihte imzalanıp
kendisine 5/3/2010 tarihinde tebliğ edildiğini, dolayısıyla kendisinin
imzaladığı tarihte idarenin temsilcisi imzalamadığından tutanağın hukuken
geçerli hâle gelmediğini iddia ederek davasının hukuka aykırı olarak
reddedildiğini ileri sürmüştür.
34. İdari işlemlerin sürekli bir biçimde dava açılma tehdidi
altında kalmasını engellemek, kamu hizmetinin hızlı, düzenli ve etkin biçimde
yürütülmesini sağlamak düşüncesi ile idari davaların açılması kanunlarla belli
sürelere bağlanmıştır (Mohammed Aynosah, § 35).
35. Kanun koyucu bu doğrultuda 2577 sayılı Kanun'un 7. maddesi
ile idari uyuşmazlıklarda dava açma süresinin yazılı bildirimin yapıldığı
tarihi izleyen günden başlayacağını hükme bağlamıştır.
36. Aynı Kanun'un 11. maddesinde ise ilgililer tarafından idari
dava açılmadan önce idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi
veya yeni bir işlem yapılmasının üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış
olan makamdan idari dava açma süresi içinde istenebileceği, bu başvurunun idari
dava açma süresini durduracağı, altmış gün içinde bir cevap verilmezse isteğin
reddedilmiş sayılacağı, isteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması hâlinde
dava açma süresinin yeniden işlemeye başlayacağı ve başvurma tarihine kadar
geçmiş sürenin de hesaba katılacağı hükme bağlandıktan sonra 12. maddesinde de
ilgililerin haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya
tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri
gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine bu
husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması hâlinde verilecek kararın
tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra
tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilecekleri, bu
hâlde de ilgililerin 11. madde uyarınca idareye başvurma haklarının saklı
olduğu kuralına yer verilmiştir (bkz. §§ 19-21).
37. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin
öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça
hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık
oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak
yanlış uygulanması ya da hatalı hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da
kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğini kabul etmek gerekir (Garanti
Bankası A.Ş., B. No: 2013/4553, 16/4/2015, § 42).
38. Süre koşulu gibi dava açmaya ilişkin usul koşulları birden
fazla yoruma neden olabilecek nitelikte ise mahkemeye erişim hakkı kapsamında o
yorumlardan birinin davayı açmak isteyen kişileri engelleyecek şekilde katı bir
şekilde kullanılmaması veya söz konusu koşulların katı bir uygulamaya tabi
olmaması gerekir (Mohammed Aynosah, § 33).
39. Somut olayda Bölge İdare Mahkemesinin 26/6/2013 tarihli
kararında başvurucunun her ne kadar 5/3/2010 tarihinde dava konusu işlemden
haberdar olduğu ileri sürülmüş olsa da dava konusu işlemden uyuşmazlık
tutanağının imzalandığı 15/1/2010 tarihinde haberdar olduğu, anılan tarihten
itibaren altmış günlük yasal dava açma süresi içerisinde en geç 16/3/2010
tarihine kadar dava açılması gerekirken bu süreler geçirildikten sonra 7/4/2010
tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenmesine olanak
bulunmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir.
40. Somut olayda Mahkemece uyuşmazlığın öğrenildiği tarih olarak
uyuşmazlık tutanağının imzalandığı tarih olan 15/1/2010 tarihi kabul edilmiş,
davanın idare mahkemelerinde genel dava açma süresi olan altmış gün içinde
açılmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir.
41. Bu kapsamda dava açmaya ilişkin usul koşullarının Mahkemece
katı uygulandığından söz edilemeyeceği, idari işleme karşı başvurulabilecek
yargı yolunun ve süresinin 2577 sayılı Kanun'da belirtildiği, mevzuatın karışık
olmadığı nitekim Mahkeme kararının Danıştayın
yerleşik içtihadı yönünde verildiği (bkz. §§ 22-24) açıktır.
42. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkına
yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
18/5/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.