TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MELTEM KELEŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/4793)
|
|
Karar Tarihi: 29/9/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Mehmet Sadık
YAMLI
|
Başvurucu
|
:
|
Meltem KELEŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Ali
ÇUVALCI
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, öğretmenlik mesleğine yeniden atanma talebinin reddi
üzerine açılan davada masumiyet karinesi ve adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/4/2014 tarihinde Eskişehir Bölge İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 22/12/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 11/4/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) ortamından elde edilen bilgi ve belgelere göre
ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, devlet okulunda aday İngilizce öğretmeni olarak
görev yapmakta iken 20/11/2005 tarihinde MLKP terör örgütü üyesinin mezarı başında
yapılan anma törenine katıldığı, bununla ilgil CD görüntülerinin olduğu, "Devrim ve komünizm şehitleri ölümsüzdür."
ibareli pankartı tutarken resminin bulunduğu iddialarıyla ilgili olarak yapılan
soruşturma sonucu başvurucunun memuriyetle ilişiği kesilmiş; bu işlemin iptali
istemiyle Eskişehir İdare Mahkemesinde açılan dava reddedilerek karar
kesinleşmiştir.
8. Başvurucu ve anılan eyleme katılan kişiler hakkında söz
konusu eylemler nedeniyle suçu ve suçluyu övmek suçunu işledikleri iddiasıyla
ceza davası açılmıştır.Eskişehir 3. Sulh Ceza Mahkemesi 19/12/2008 tarihli ve
E.2006/667, K.2008/1124 sayılı kararıyla "...
sanık fiilerinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin iç hukukumuzda da
uygulanması gereken yerleşik uygulamalarına göre 'ifade özgürlüğü' kapsamını
aşan mahiyette olduğu yolunda ve eylemlerinin suç oluşturacak boyuta ulaştığına
yönelik mahkûmiyetleri için yeterli, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği"
gerekçesiyle beraat kararı vermiştir. Karar, temyiz edilmeden kesinleşmiştir.
9. Başvurucu, 1/7/2009 tarihinde Millî Eğitim Bakanlığına
başvurmuş ve ceza davasından beraat ettiğini belirterek yeniden atanmasını
istemiştir. Başvurucunun atanma talebi "Öğretmenlik
göreviniz sırasında yaptığınız fiilinizden dolayı yeniden öğretmenliğe atanmanız
uygun bulunmamıştır." gerekçesini içeren10/7/2009 tarihli
işlemle reddedilmiştir.
10. Başvurucu, belirtilen işlemin iptali istemiyle 11/9/2009
tarihinde dava açmıştır. Ankara 3. İdare Mahkemesi 24/2/2010 tarihli ve
E.2009/1193, K.2010/297 sayılı kararıyla davayı oyçokluğuyla reddetmiştir.
Kararın gerekçesi şöyledir:
"657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun 48. maddesinin A ve B fıkralarında; Anayasanın sözü geçen
hükümlerine uygun olarak, Devlet memurluğuna atanmanın genel ve özel koşulları
objektif kriterler halinde sayılmış olup, “Özel Şartlar” başlıklı B fıkrasının
2. bendinde kurumların özel kanun veya diğer mevzuatında aranan şartları
taşımak koşuluna yer verilmiştir.
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun
“Genel Amaçlar” başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında, Türk Milli Eğitiminin
genel amacının; Atatürk İnkılap ve ilkelerine ve Anayasa'da ifadesini bulan
Atatürk Milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi
ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını,
milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan; insan hakları ve Anayasa'nın
başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk
Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve
bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek olduğuna işaret
edilmiş; aynı Kanununun 43. maddesinde ise, öğretmenliğin, Devletin eğitim,
öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas
mesleği olduğu, öğretmenlerin bu görevlerini Türk Milli Eğtiminin amaçlarına ve
temel ilkelerine uygun olarak ifa etmekle yükümlü bulunduğu hükmüne yer
verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden; davacının Bilecik
Merkez Osmangazi İlköğretim Okulunda aday İngilizce öğretmeni olarak görev
yapmakta iken, yasadışı MLKP terör örgütü paralelinde faaliyette bulunan ve
örgütün legal uzantısı olan www.atilim.org isimli internet sitesinde yapılan
incelemeler neticesinde,bu internet sitesinin 21.11.2005 tarihli sayfasında
20.11.2005 tarihinde Eskişehir İlinde terörist Ahmet Metin Koyuncu'nun mezarı
başında yapılan anma törenine katıldığı,bununla ilgil CD görüntülerinin
olduğu,ayrıca "KOYUNCU ANMASINA TAHAMMÜLSÜZLÜK" VE "METİN
KOYUNCU'YA DEVRİM SÖZÜ" başlıklı iki farklı haberde de kırmızı zemin üzerine
sarı harflerle "DEVRİM VE KOMÜNİZM ŞEHİTLERİ ÖLÜMSÜZDÜR." ibareli
pankartı tutarken resminin bulunduğu, yine internet sitesinde değişik
tarihlerde isminin geçtiği, kendisinin de internet sitesinde Meltem Şahin
(Türk-Antalya) ismiyle yazı yazdığı iddialarıyla ilgili olarak yapılan
soruşturma neticesinde 657 sayılı Kanunun 56. maddesi hükmü kapsamında
09.03.2006 tarih ve 3158 sayılı onayla davacının memuriyetle ilişiğinin
kesildiği, söz konusu işlemin iptali istemiyle Eskişehir İdare Mahkemesi
nezdinde açılan davanın reddine hükmedildiği, Danıştay Onikinci Dairesinin
E:2007/780,K:2009/2473 sayılı kararı ile teyiz isteminin reddedilerek Eskişehir
İdare Mahkemesinin kararının onandığı, davacı hakkında Eskişehir 3. Sulh Ceza
Mahkemesi nezdinde anılan fiil kapsamında suçu ve suçluyu övmek suçlamasıyla
açılan ceza davasında ise üzerine atılı suçun tüm yasal unsurları ile oluşacak
şekilde mahkumiyeti için yeterli her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı
delil bulunmadığından beraat ettiği,davacının son olarak açıktan öğretmen olarak
atanmak suretiyle görevine dönme istemli başvurusunun ise dava konusu
işlemlereddedildiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlıkta;davacının öğretmenlik görevi
esnasında gerçekleştirdiği fiili de göz önünde bulundurulmak suretiyle yukarıda
yer verilen 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun genel amaçları dahilinde
öğretmenlik mesleğinin önemi dikkate alınarak davalı İdare tarafından tesis
olunan dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmaktadır."
11. Söz konusu karar, Danıştay Onikinci Dairesinin 6/2/2013
tarihli ve E.2010/8279, K.2013/214 sayılı kararıyla onanmıştır. Karar düzeltme
istemi de aynı Dairenin 5/12/2013 tarihli ve E.2013/6259, K.2013/9784 sayılı
kararıyla reddedilmiştir. Bu karar 10/3/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu 1/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
13. Başvurucu, Anayasa Mahkemesine verdiği 18/3/2016 tarihli
dilekçesi ile 11/2/2016 tarihinde Mardin ili Nusaybin ilçesinde bir devlet
okuluna İngilizce öğretmeni olarak atamasının yapıldığını beyan etmiştir. Söz
konusu atamanın, Millî Eğitim Bakanlığının 2016 yılı Şubat dönemi genel ataması
kapsamında ve ilk atama niteliğinde yapıldığı anlaşılmaktadır.
B. İlgili Hukuk
14. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun
48. maddesi şöyledir:
"Devlet memurluğuna
alınacaklarda aşağıdaki genel ve özel şartlar aranır.
A) Genel şartlar:
...
B) Özel şartlar:
...
2. Kurumların özel kanun veya diğer
mevzuatında aranan şartları taşımak.”
15. 14/6/1973 tarihli ve 1739 sayılı Millî Eğitim Temel
Kanunu’nun 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Türk Milli Eğitiminin
genel amacı, Türk Milletinin bütün fertlerini,
1. Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada
ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki,
insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren;
ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan
haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik
ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve
sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak
yetiştirmek;
16. 1739 sayılı Kanun’un 43. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Öğretmenlik, Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim
görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir. Öğretmenler bu
görevlerini Türk Milli Eğitiminin amaçlarına ve temel ilkelerine uygun olarak
ifa etmekle yükümlüdürler.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 29/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, ceza davasından beraat ettiğine ilişkin kararın
İdare Mahkemesi tarafından yok sayıldığını, masum olduğu kesinleşmiş mahkeme kararı
ile ortaya konulmuş olmasına rağmen suçlu muamelesi gördüğünü, İdare Mahkemesi
kararında ceza davasına konu edilmeyen bilgilerin hükme esas alındığını,
idarenin bir yandan atama talebini reddederken bir yandan kendisini ücretli
öğretmen olarak çalıştırdığını, bu durumun yargı makamlarınca dikkate
alınmadığını, terör suçu ile bağlantılı iddialar nedeniyle ayrımcılık yapılarak
beraat kararının dikkate almadığını, bu ayrımcı muamele nedeniyle yargılamanın
da adil yapılmadığını, ayrıca yargılamanın uzun sürdüğünü oysa davanın karmaşık
nitelikte olmadığını belirterek Anayasa'nın 10. maddesinde güvence altına
alınan eşitlik ilkesinin, 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının ve 38. maddesinde güvence altına alınan masumiyet karinesi ilkesinin
ihlal edildiğini ileri sürmüş; maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun eşitlik ilkesinin idari yargı
makamlarınca ihlal edildiği iddiasının adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiası kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Başvurucunun
masumiyet karinesi ilkesinin ihlal edildiği iddiası da ayrıca incelenmiştir.
a. Masumiyet Karinesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
20. Başvurucu, ceza davasından beraat ettiğine ilişkin kararın
İdare Mahkemesi tarafından dikkate alınmadığını ve masum olduğu kesinleşmiş
Mahkeme kararı ile ortaya konmuş olmasına rağmen suçlu muamelesi gördüğünü
belirterek masumiyet karinesi ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
21. Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu hükmen sabit
oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz”
22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kendisine bir suç
isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz
sayılır.”
23. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş
bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır.
Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat
külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti
yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama
makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu
muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol,
B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
24. Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir
suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir
ilkedir. Suç isnadı kesin hükümle mahkûmiyete dönüşen kişiler açısından ise
artık “hakkında suç isnadı olan kişi” statüsünde olmadıkları için masumiyet
karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır. Ancak ceza davası
sonucunda kendisine isnat edilen suçu işlemediğinin sabit olduğu veya suçu
işlediğine kesin olarak kanaat getirilemediği ve bu nedenle sanık hakkında
beraat kararı verilen durumlarda ise kişi hakkında masumiyet karinesinin devam
ettiğinin kabulü gerekir. Çünkü böyle durumlarda Anayasa’nın 38. maddesinin
dördüncü ve Sözleşme’nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkraları anlamında kişinin
suçluluğu sabit olmamıştır ve bu nedenle kişi suçlu sayılamaz (Uğur Ayyıldız, B. No: 2012/574, 6/2/2014,
§ 76).
25. Masumiyet karinesi, ceza yargılaması kapsamında bir usul
güvencesi olmasına rağmen buna ilişkin korumanın uygulanabilir olması ve etkili
şekilde sağlanabilmesi için beraat eden veya bir şekilde hakkındaki ceza
yargılaması devam etmeyen kişilerin kamu görevlileri veya otoritelerince suçlu
muamelesi görmelerini önlemelidir. Bu kapsamda ceza davasını takip eden “ceza
yargılaması niteliğinde olmayan herhangi bir yargılamada” damasumiyet
karinesine özen gösterilmelidir. Bununla birlikte ceza yargılamasında
mahkûmiyetle sonuçlanmamış aynı olaylara dayanılarak bir kişinin disiplin
suçundan suçlu bulunması veya hakkında tazminata karar verilmesi masumiyet karinesini
otomatik olarak ihlal etmez. Bu kapsamda karar vericilerin“kullandıkları dil”
kritik önem taşır (Mustafa Akın,
B. No: 2013/2696, 9/9/2015, § 38).
26. Ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler
nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda, kişi hakkında beraat kararı
verilmiş olmasına rağmen bu karara esas teşkil eden yargılama sürecine
dayanılması ve bu şekilde beraat kararının sorgulanması masumiyet karinesi ile
çelişir. Buna karşılık idari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından
kişi beraat etmiş olsa dahi yargılanmış olması olgusundan veya buna ilişkin
karardan söz edilmesi; kişinin suçlu muamelesi gördüğünden, dolayısıyla
masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli
değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün hâlinde dikkate alınması ve
nihai kararın münhasıran kişinin yargılandığı ve sonuçta beraat ettiği fiilleri
işlediği kabulüne dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir (Kürşat Eyol,§ 29).
27. Ayrıca ceza ve ceza muhakemesi hukuku ile disiplin hukuku
farklı kural ve ilkelere tabi disiplinler olup kamu görevlisinin davranışı, suç
tanımına uymasının yanı sıra disiplin sorumluluğunu da gerektirebilir. Böyle
durumlarda ceza muhakemesi ve disiplin soruşturması ayrı yürütülür ve ceza
muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemi işlemediğine dair hükümler
dışında ceza mahkemesi hükmü disiplin makamları açısından doğrudan bağlayıcı
değildir (Kürşat Eyol, § 30).
28. Masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği
değerlendirilirken özellikle hukuk ve idari yargılama bakımından üzerinde
durulması gereken önemli hususlardan biri, yargılamayı yapan makamın ilgili
kişiye suç isnat edip etmediği ve beraat kararını sorgulayıp sorgulamadığıdır.
29. Somut başvuru, başvurucunun aday öğretmen olarak çalışırken
anılan eylemleri nedeniyle görevine son verilmesine ilişkin olmayıp
öğretmenliğe yeniden atanma talebinin reddine dair işlemin iptali istemiyle
açılan idari davayı ilişkindir. Başvurucunun görevine son verilmesine ilişkin
eylemler nedeniyle suçu ve suçluyu övmek suçundan yargılandığı davada Eskişehir
Sulh Ceza Mahkemesi, yargılamaya konu fiillerin Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin iç hukukumuzda da uygulanması gereken yerleşik uygulamalarına göre
ifade özgürlüğü kapsamını aşan mahiyette olduğu yolunda ve eylemlerinin suç
oluşturacak boyuta ulaştığına yönelik mahkûmiyet için yeterli, kesin ve
inandırıcı delil elde edilemediği gerekçesiyle beraat kararı vermiştir. Ceza
Mahkemesi söz konusu eylemlerin sabit olmadığından değil ifade özgürlüğü
kapsamında kaldığından suç oluşturmayacağı gerekçesiyle beraat kararı
vermiştir. İdare Mahkemesi kararında (bkz. § 10) ise başvurucunun öğretmenlik
görevi esnasında içinde bulunduğu söz konusu eylemlere dikkat çekilerek ve 1739
sayılı Kanun'un genel amaçları dâhilinde öğretmenlik mesleğinin önemini dikkate
alarak idare tarafından tesis olunan işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı
gerekçesine yer verilmiştir.
30. İdare Mahkemesi, ceza hukuku kapsamında suç oluşturmadığı
sonucuna varılan eylemlerin öğretmenlik mesleğinin önemi ve 1739 sayılı
Kanun'un genel amaçlarıyla bağdaştıramadığından dava konusu yeniden atanma
talebinin reddine ilişkin işlemi hukuka aykırı bulmamıştır. Söz konusu kararda
Ceza Mahkemesi kararına aykırı şekilde başvurucuyu suçlayıcı veya masumiyetine
aykırı düşecek herhangi bir ifadeye yer verilmemiştir.
31. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde başvurucunun masumiyet
karinesine yönelik açık ve görünür bir ihlal saptanamadığından başvurunun bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin Diğer İddialar
i. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına
İlişkin İddia
32. Başvurucu; İdare Mahkemesi kararında ceza davasına konu
edilmeyen bilgilerin hükme esas alındığını, İdarenin bir yandan atama talebini
reddederken bir yandan kendisini ücretli öğretmen olarak çalıştırmaya devam
ettiğini, bu durumun yargı makamlarınca dikkate alınmadığını, terör suçu ile
bağlantılı iddialar nedeniyle ayrımcılık yapılarak beraat kararının dikkate
alınmadığını, bu ayrımcı muamele nedeniyle yargılamanın da adil yapılmadığını
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
33. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması
ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel
başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere
müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içeren tespit ve
sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam,
B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
34. Somut olayda yeniden öğretmenlik görevine atanma
başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada İdare
Mahkemesi, başvurucunun öğretmenlik görevi esnasında içinde bulunduğu eylemlere
dikkat çekerek ve 1739 sayılı Kanun'un genel amaçları dâhilinde öğretmenlik
mesleğinin önemini dikkate alarak idare tarafından tesis olunan işlemde hukuka
aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir (bkz. § 10). Mahkemenin
gerekçesinde, öğretmenlik mesleğinin önemi ile 1739 sayılı Kanun'un Atatürk
İnkılap ve ilkelerine ve Anayasa'da ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine
bağlı, Türk milletinin millî, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen,
koruyan ve geliştiren, ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye
çalışan, insan hakları ve Anayasa'nın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı
görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış hâline getirmiş yurttaşlar
olarak yetiştirmek olduğu amacına vurgu yapılarak idari işlem hukuka uygun
bulunmuş olup bu durumun başvurucuya yönelik bir ayrımcılık yapıldığı anlamına
gelmeyeceği açıktır.
35. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları
incelendiğinde iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin
değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla
yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir.
36. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da
uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi
tarafından dinlenmediğine veya kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya
da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık bir
keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
37. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
38. Başvurucu, makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
40. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalar ile hukuk
sisteminde yer alan mevzuat hükümleri gereğince "kamu hukuku" alanına
dâhil olan ancak sonucu itibarıyla medeni haklar ve yükümlülükler üzerinde
belirleyici olan uyuşmazlıkları konu alan davaların makul sürede tamamlanmadığı
yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa
Mahkemesince makul sürede yargılanma hakkının adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olduğu kabul edilerek bir davadaki yargılama süresinin makul
olup olmadığının tespitinde davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli
olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve
başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi
hususların dikkate alınacağı belirtilmiştir (Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64; Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198,
7/11/2013, §§ 54-60).
41. Başvurucunun, öğretmenlik görevine atanmasına ilişkin
yaptığı başvurunu reddi üzerine açtığı iptal davasının medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğuna kuşku yoktur.
42. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı
karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle
davanın ikame edildiği tarih olmakla beraber bazı özel durumlarda girişimin
niteliği dikkate alınarak uyuşmazlığın ortaya çıktığı daha önceki bir tarih
başlangıç tarihi olarak kabul edilebilmektedir (Selahattin Akyıl, § 45). Bu çerçevede idari yargıda dava
açılabilmesi için öncelikle idari makamlara başvurulmasının zorunlu olduğu
durumlar ile idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılmasını
sağlamak amacıyla idari makamlara yapılan başvurular üzerine açılan davalar
bakımından sürenin başlangıcı idareye başvuru tarihi olup (Fevzi Kayacan, B. No: 2013/6066, 10/3/2015,
§ 23) somut başvuru açısından bu tarih, başvurucu tarafından atanma talebinin
Millî Eğitim Bakanlığına iletildiği 1/7/2009'dur.
43. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Bu kapsamda somut yargılama
faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihi, başvurucunun karar düzeltme talebinin
Danıştay Onikinci Dairesince reddedildiği 5/12/2013'tür.
44. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinden 1/7/2009
tarihinde Millî Eğitim Bakanlığına atanma istemiyle başvurulmasıyla sürecin
başladığı, istemin reddedilmesi üzerine Ankara 3. İdare Mahkemesinde 11/9/2009
tarihinde açılan davanın 24/2/2010 tarihli kararla reddedildiği, kararın
20/9/2010 tarihinde temyiz edilmesi sonrasında usule ilişkin işlemlerin
tamamlanarak dosyanın 15/10/2010 tarihinde Danıştaya gönderildiği ve kararın
Danıştay Onikinci Dairesinin 6/2/2013 tarihli kararıyla onandığı, karar
düzeltme talebinin de aynı Dairenin 5/12/2013 tarihli kararıyla reddedilerek
İlk Derece Mahkemesi kararının kesinleştiği ve yargılamanın bu tarih itibarıyla
sonlandığı görülmektedir. Bu çerçevede dosyanın İlk Derece Mahkemesinde karar
verildikten yaklaşık yedi ay sonra Danıştaya gönderildiği ve Danıştayda temyiz
ve karar düzeltme istemlerinin toplamda üç yılı aşkın bir sürede tamamlandığı,
böylece 1/7/2009 tarihinden 5/12/2013 tarihine kadar 4 yıl 5 ay 4 gün geçtiği
anlaşılmaktadır.
45. Başvurunun değerlendirilmesi sonucunda başvuruya konu
davanın hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı,
delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler
dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzak olduğu anlaşılmıştır. Başvurucunun
tutum ve davranışlarıyla ve usule ilişkin haklarını kullanırken özensiz
davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da söylenemez.
Dolayısıyla somut başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektirecek bir
yön bulunmadığı ve söz konusu dört yıl beş ay dört günlük yargılama sürecinde
makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
46. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
48. Başvurucu, 50.000 TL maddi; 120.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
49. Yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
50. Adil yargılanma hakkının ihlal edilmesi nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya
net 2.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
51. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi
zarar arasında illiyet bağı bulunmadığından başvurucunun maddi tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
52. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Masumiyet karinesi
ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılamanın sonucunun
adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 2.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Ankara 3. İdare Mahkemesine
GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Danıştay Onikinci Daire Başkanlığına
GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
29/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.