logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Mustafa Soyözen [2.B.], B. No: 2014/4810, 23/3/2017, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MUSTAFA SOYÖZEN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/4810)

 

Karar Tarihi: 23/3/2017

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Nahit GEZGİN

Başvurucu

:

Mustafa SOYÖZEN

Vekili

:

Av. Zeynel GÜVENÇ

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bir yayanın ölümüyle sonuçlanan trafik kazasının etkili soruşturulmaması nedeniyle yaşama hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 7/4/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucunun eşi 1970 doğumlu Hülya Soyözen (H.S.) 29/9/2012 tarihinde saat 16.00 sıralarında yolda karşıdan karşıya geçmek isterken bir aracın çarpması sonucu olay yerinde yaşamını yitirmiştir. Kaza yerinde kolluk tarafından aynı tarihli tespit tutanağı düzenlenmiştir. Söz konusu tutanakta, müteveffanın yola aniden çıkıp araçlara ilk geçiş hakkını da vermeyerek kazanın oluşumuna sebebiyet verdiği belirtilmiştir.

10. Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) tarafından aynı gün olay hakkında resen soruşturma açılmış ve olay yeri incelemesi yapılmıştır.

11. Olay yeri incelemesinin gerçekleştirilmesinden sonra doktor bilirkişi refakatinde müteveffaya ilişkin ölü muayenesi yapılmıştır. Ölü muayene tutanağında, müteveffanın kesin ölüm sebebinin çarpma sonucu gelişen kafa travmasına bağlı doku hasarı ve komplikasyonları olduğu ve sistematik otopsiye gerek bulunmadığı belirtilmiştir.

12. Soruşturmada, kazaya karışan aracın şoförü olan şüpheli E.D. ve kazanın gerçekleştiği anda aynı araçta bulunan tanıklar E.C. ve G.K.nin de ifadeleri alınmıştır.

13. E.D.nin 30/9/2012 tarihinde kolluğa vermiş olduğu ifadenin ilgili bölümü şöyledir:

“Çalıştığım işyerinin aracıyla yemek dağıtımına çıkmıştım. Yanımda şirkette muhasebecilik yapan G.K. ile sevkiyatçı E.C. bulunuyordu. Tahmini olarak 70-80 km ile sol şeritten ilerliyordum. T... kavşağı civarında sağ taraftan bir bayan karşıdan karşıya geçmek için yola fırladı. Ben kornaya bastım ancak bayan hiçbir tarafa bakmadan yoluna devam etti. Ben bayan yoluna devam edince tekrar kornaya bastım ve frene bastım ama duramayarak aracın sağ tarafıyla bayana çarptım. Çarpmanın etkisiyle bayan sağ tarafa düştü. Yanımdakiler araçtan inerek bayanın yanına gittiler ve 112’yi aradılar. Ben olayın şokuyla araçtan inemedim. Daha sonra polisler olay yerine geldi. ... Bayan kontrolsüz bir şekilde ana yola çıktı ve bu nedenle kaza meydana geldi. Kazanın meydana geldiği yere çok yakın yerde üst geçit bulunmaktadır (...)”

14. E.C. ve G.K. ifadelerinde özetle yolun en sol şeridinde ilerlediklerini, aracın süratinin fazla olmadığını, bir kadının sağ taraflarından aniden koşmaya başlayarak yolu geçmeye çalıştığını, E.D.nin bu anda aracın kornasını çaldığını ama kadının durmayarak koşmaya devam etmesi nedeniyle frene bastığı, duramadan kadına çarptığını belirtmişlerdir.

15. E.D. hakkında düzenlenen adli raporda, alkolsüz olduğunun tespit edildiği belirtilmiştir.

16. Başvurucu, olayı gördüğünü ileri sürdüğü üç kişinin ismini vekili aracılığıyla soruşturma makamlarına bildirmiş ve bu kişilerin dinlenilmelerini talep etmiştir. Başvurucu ayrıca şüphelinin kaza sırasında mobil telefonuyla konuşup konuşmadığının tespit edilebilmesi amacıyla görüşme kayıtlarının ilgili kurumlardan getirtilmesini istemiştir.

17. CumhuriyetSavcısı 18/10/2012 tarihinde olay hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiş ve bu kararı Cumhuriyet Başsavcısının onayına sunmuştur. Karar gerekçesinde; kaza tespit tutanağına göre şüphelinin olayda kusurunun bulunmadığı, müteveffanın, kazanın gerçekleştiği yere 61 metre mesafede bir yaya üst geçidi olduğu hâlde yola aniden çıkıp E.D.nin aracına ilk geçiş hakkını da vermeyerek kazaya sebebiyet verdiği belirtilmiştir.

18. Söz konusu karar, Cumhuriyet Başsavcı Vekilince kusura ilişkin bilirkişi incelemesi yaptırılmadığı gerekçesiyleCumhuriyet Savcısına iade edilmiştir.

19. Bunun üzerine Cumhuriyet Savcısı tarafından olay yerinde 2/11/2012 tarihinde bilirkişi refakatinde bir keşif yapılmıştır. Bu keşfe başvurucu, vekili ve ismini bildirdiği tanıklar katılmamıştır. Bilirkişi, raporunu 6/11/2012 tarihinde hazırlamıştır. Raporda;olayda şüphelinin bir kusurunun bulunmadığı, kazaya müteveffanın kusurlu davranışlarının sebepolduğu belirtilmiştir.

20. Cumhuriyet Başsavcılığı 9/11/2012 tarihinde olay hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Karar gerekçesinde kazaya müteveffanın sebep olduğu belirtilmiştir.

21. Başvurucu, vekili aracılığıyla bu karara itiraz etmiştir. İtirazında şüphelinin aracını süratli kullandığını, bunun kaza yerine yakın işyerlerinde bulunan kişilerce görüldüğünü, talep ettiği hâlde isimlerini bildirdiği tanıklar dinlenmediği gibi şüphelinin olay sırasında telefonla konuşup konuşmadığının da belirlenmeye çalışılmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca, kaza yerinde yapılan keşfin günü ve saatinin soruşturma dosyasında vekâletnamesi olduğu hâlde vekiline değil kendisine tebliğ edilmesi nedeniyle bu keşfe katılamadıklarını iddia etmiştir.

22. İtirazı inceleyen Bilecik Ağır Ceza Mahkemesi (Ağır Ceza Mahkemesi), 1/4/2013 tarihli kararıyla, başvurucunun tanıkları dinlenildikten ve kaza öncesi araç kullanırken telefonla görüşme yapıp yapmadığının belirlenmesine yönelik olarak şüphelinin mobil telefonuna ait kayıtlar ilgili operatörden getirtildikten sonra Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinden (Trafik İhtisas Dairesi) kusura ilişkin rapor alınarak yeniden bir değerlendirme yapılması gerektiği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığı kararının eksik soruşturma nedeniyle kaldırılmasına karar vermiş ve soruşturma dosyasını Cumhuriyet Başsavcılığına iade etmiştir.

23. Ağır Ceza Mahkemesinin bu kararından sonra Cumhuriyet Başsavcılığı, olay yerinde -başvurucunun isimlerini bildirdiği tanıkların hazır bulunacağı- yeni bir keşif yapılmasına karar vermiş; ayrıca şüpheliye ait telefona ilişkin görüşme dökümünün alınması için ilgili kurumlarla yazışmalar gerçekleştirmiştir. Bu yazışmalar sonucunda istenen görüşme tutanakları gönderilmiş ancak şüpheli E.D.nin kaza anında bir görüşme gerçekleştirdiği belirlenememiştir.

24. Cumhuriyet Başsavcılığı, yeni keşif gününü ve saatini başvurucu vekiline bildirmiş ayrıca kolluğa yazı yazarak başvurucunun ismini bildirdiği kişilerin tanık olarak dinlenilmeleri için keşif günü ve saatinde olay yerinde hazır edilmelerinin sağlanmasını istemiştir. Ancak bu kişiler, 3/7/2013 tarihinde gerçekleştirilen keşfe katılmamıştır. Keşifte hazır bulunan başvurucu vekilinin beyanına göre, bu kişiler keşif gününden ve saatinden haberdar olmuş ve kendisine de keşfe katılacaklarını beyan etmişlerdir.

25. Keşfe ilk keşiftekinden farklı bir bilirkişi katılmış ve bu bilirkişi, raporunu 8/7/2013 tarihinde hazırlamıştır. Söz konusu raporda, soruşturmada düzenlenen ilk bilirkişi raporundaki tespitlerden farklı olarak olayda müteveffanın birinci derecede, şüphelinin ise ikinci derecede kusurlu olduğu belirtilmiştir.

26. Bu rapor üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturma dosyasına sunulan bilirkişi raporları arasındaki kusur durumuna ilişkin çelişkileri gidermek için soruşturma dosyasını Trafik İhtisas Dairesine göndermiş; Daireden, 2/11/2012 ve 3/7/2013 tarihli keşif tutanaklarını ayrıntılı olarak inceleyip dosyaya sunulan bilirkişi raporlarında farklılık bulunması hususunu da değerlendirerek taraflara ait kusur durumlarını ayrıntılarıyla tespit etmesini istemiştir. Daire, 18/11/2013 tarihinde raporunu düzenleyerek Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir. Bu raporun ilgili bölümleri şöyledir:

" ...

Savcılığınızın 9/9/2013 tarihli istem yazısında belirtilen hususlar dikkate alınarak dosya tümüyle incelenmiştir. Olay mahallinin konumu, çarpma noktasının yeri, şüpheli ve tanık ifadelerinde belirtilen yayanın yolun sağından koşarak kontrolsüzce kaplamaya girdiği yönündeki beyanlar, olay mahallinde yolun yaya geçidine kapatılmak üzere demir bariyerlerle bölünmüş olması, kazanın meydana geldiği yerde söz konusu bariyerin yayalar tarafından kesilmiş olduğu ve şüpheli sürücünün bu durumu öngörebilmesinin mümkün olmadığı, olay mahallinin 61 metre gerisinde yaya üst geçidinin bulunması, ifadelerde sürücünün kaplamaya giren yayayı gördüğünde korna ile uyarıp fren tedbirinde bulunduğu belirtilmekle, çarpma noktasının yeri ve araçtaki hasar durumu da dikkate alındığında şüpheli sürücüye kusur izafe edilen ve 3/7/2013 tarihinde yapılan keşfe binaen hazırlanan 8/7/2013 tarihli bilirkişi raporu, oluşa uygun bulunmamış olup 2/11/2012 tarihinde yapılan keşfe binaen hazırlanan 6/11/2012 tarihli bilirkişi raporuna iştirak edilmiştir.

...

Bu duruma göre;

1)Şüpheli sürücü E...D... idaresindeki kamyonet ile yaya trafiğine kapalı D-200 karayolu üzerinde en sol şeridi takiben seyri sırasında olay mahalline geldiğinde yolun sağından soluna geçmek üzere kontrolsüzce ve koşarak kaplamaya giren müteveffaya çarpması ile karıştığı kazada atfı kabil kusur bulunmamaktadır.

2) Müteveffa yaya Hülya Soyözen, olay mahalline 61 metre mesafede bulunan yaya üst geçidini kullanarak geçişini gerçekleştirmesi gerekirken; nizamlara aykırı olarak yaya geçişi demir bariyerlerle engellenmiş D-200 karayoluna giriş yaptığı, buna rağmen şüpheli sürücü idaresindeki araca ilk geçiş hakkını tanımaması ve korunma tedbiri almaması sonucu kendi ölümüyle neticelenen kazada dikkatsiz, özensiz ve nizamlara aykırı davranışlarından dolayı asli ve tamamen kusurludur.

(...)"

27. Cumhuriyet Başsavcılığı 12/12/2013 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:

“... böylece toplanan deliller ve alınan bilirkişi ve Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi raporlarıyla maktulün kazanın meydana gelmesinde tam kusurlu olduğu belirlenmiş olmakla; kusur yokluğu nedeniyle şüpheli hakkında atılı suç nedeniyle kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına (karar verildi).”

28. Başvurucunun bu karara itirazı, Ağır Ceza Mahkemesinin 14/2/2014 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.

29. Nihai karar, başvurucu tarafından 10/3/2014 tarihinde öğrenilmiş olup 7/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

30. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Taksir" kenar başlıklı 22. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

"(1) Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hâllerde cezalandırılır.

(2) Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanunî tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.

(...) ."

31. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar"kenar başlıklı 172. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

32. Mahkemenin 23/3/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

33. Başvurucu, eşinin yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan olaya ilişkin soruşturmanın yetkili makamlar tarafından olayın aydınlatılması bakımından önem arz eden delillerin toplanmaması, etkili katılımının sağlanmaması ve makul süratte tamamlanmaması nedenleriyleetkili yürütülmediğini belirterek Anayasa'nın 36. ve 40. maddelerinde güvence altına alınan adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve ihlalin tespiti ile tazminata karar verilmesi taleplerinde bulunmuştur.

34. Bakanlık görüşünde, başvurucunun söz konusu şikâyetlerinin Anayasa'nın 17. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 2. maddeleri çerçevesinde incelenmesinin doğru olacağı ve bu incelemede Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) ve Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin içtihatlarının yararlı olacağının değerlendirildiği ifade edildikten sonra bireysel başvuruda ileri sürülen şikâyetlerin soruşturma aşamasında da ileri sürülüp soruşturma makamlarınca incelendiği nazara alındığında başvuruda yaşama hakkının ihlal edilmediğinin değerlendirildiği belirtilmiştir.

35. Başvurucu, Bakanlık görüşüne katılmadığını belirtmiştir.

2. Değerlendirme

36. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 "Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."

37. Anayasa'nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu nedenle başvurucunun iddialarının yaşama hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşama hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41).

40. Başvurucu, başvuruya konu olayda yaşamını yitiren müteveffanın eşidir. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır. Öte yandan başvurunun kabul edilebilirlik bakımından da incelenmesi gerekir.

41. Ceza soruşturmasının etkili olması için diğer şartların yanında soruşturma makamlarının ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri gerekir. Soruşturmada ölüm olayının nedeninin veya sorumlu kişilerin belirlenmesi imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yükümlülüğüne aykırılık oluşturabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57).

42. Diğer taraftan ceza soruşturmasının amacı, yaşama hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların hesap vermelerini sağlamak olmakla birlikte bu yükümlülük kesin olarak bir sonuç elde etmeyi değil uygun araçların kullanılmasını gerektirir. Anayasa'nın 17. maddesi, başvuruculara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle yargılatma veya cezalandırma hakkı vermediği gibi devlete tüm yargılamaları mahkûmiyetle sonuçlandırma ödevi de yüklemez (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).

43. Başvuruda Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olay hakkında resen ve derhâl bir soruşturma açılarak bu soruşturmada kazaya ilişkin sorumluluğun tespit edilebilmesi bakımından olay yerinde inceleme yapıldığı, müteveffanın kesin tıbbi ölüm sebebinin tespit edildiği, kaza yerinde bilirkişi refakatinde iki kez keşif yapılarak Adli Tıp Kurumunun ilgili ihtisas dairesinden kusur durumuna ilişkin ayrıntılı rapor alındığı, bunun yanında başvurucunun iddialarına ilişkin delillerin de toplandığı ve elde edilen tüm delillere göre kazaya müteveffanın sebebiyet verdiği sonucuna ulaşılıp kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği anlaşılmıştır.

44. Bu noktada Anayasa Mahkemesinin doğrudan ilgili soruşturma ve yargılama makamlarının yerine geçecek şekilde delillerin değerlendirmesini kendisinin yapmasının veya yürütülmesi gerekli olan soruşturma işlemlerini belirlemesinin söz konusu olamayacağı belirtilmelidir. Başka bir ifadeyle Anayasa Mahkemesinin görevi, bu makamların maddi olaylara ilişkin yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir (Hıdır Öztürk ve Dilif Öztürk, B. No: 2013/7832, 21/4/2014, § 58). Bu konuda asıl sorumlu ve yetkili olanlar ilk elden olayları inceleyen yetkili adli ve idari mercilerdir. Bunun aksine bir usul, ancak Anayasa Mahkemesinin somut olaylara ilişkin elinde bulunan kesin ikna edici nitelikteki bulgulara dayalı olarak benimsenebilir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 58).

45. Öte yandan soruşturma makamlarınca olayın sebebinin objektif analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir değerlendirmesine dayalı olması da gerekmektedir (Cemil Danışman, § 99).

46. Somut olay bu bağlamda incelendiğinde soruşturma makamlarının, başvurucunun iddiasının aksine, olayı aydınlatabilecek ve varsa sorumlulukların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit ettikleri, bu konuda soruşturmanın derinliği ve ciddiyeti üzerinde etki gösterecek bir eksikliğin bulunmadığı, ayrıca soruşturmada olayın sebebinin objektif bir değerlendirmesi yapılarak elde edilen delillerin kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olarak sonuca ulaşıldığı anlaşılmıştır.

47. Bununla birlikte ceza soruşturmasının etkililiğini sağlayacak hususlardan biri de fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olmasıdır. Ayrıca her olayda ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri 58).

48. Soruşturmaların makul bir sürat ve özenle yürütülmesi de gerekir. Bazı durumlarda soruşturmanın ilerlemesine engel olan güçlükler bulunabilir. Ancak böyle bir durumda dahi yetkililerin süratle hareket etmeleri olayın aydınlatılabilmesi, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından kritik bir öneme sahiptir (Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014,§ 96).

49. Başvuruya konu soruşturma 14/2/2014 tarihinde tamamlanmıştır. Bu durumda soruşturma, olayın meydana gelmesinden (29/9/2012) yaklaşık 1 yıl 4 ay 15 gün gibi bir süre sonra tamamlanmış olmaktadır. Bir soruşturmanın makul süratle yapılıp yapılmadığına ilişkin tespit, başvuruya konu olayın kendine özgü koşullarına, soruşturmadaki şüpheli veya sanık sayısına, suçlamaların niteliğine, olayın karmaşıklık derecesine ve soruşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlüklerin bulunup bulunmadığına göre farklılık gösterebilir. Başvuruya konu olayın konusu ve özelliğine göre soruşturmanın ölü muayenesi, olay yeri incelemesi, keşif ve bilirkişi incelemeleri ile iletişim kayıtlarının çıkartılması gibi teknik ve zaman gerektiren bazı araştırmalar yapılmasını gerektirdiği nazara alındığında bu sürenin makul olmadığı söylenemeyecektir.

50. Diğer taraftan soruşturmada; başvurucunun delillerini ileri sürebildiği, verilen kararlara ve soruşturma dosyasına sunulan bilirkişi raporlarına itiraz edebildiği, talepleri doğrultusunda araştırmaların derinleştirildiği, elde edilen delillerden ve delil toplama işlemlerinden haberdar edildiği görülmüştür.

51. Bu itibarla bu yöndeki iddialarının aksine soruşturmanın, başvurucunun menfaatlerinin korunması için gerekli olduğu ölçüde kendisine açık olduğu ve etkili katılımının sağlanmadığının söylenebilmesini mümkün kılan herhangi bir durumun dabulunmadığı sonucuna varılmıştır.

52. Açıklanan nedenlerle başvuruda bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Yaşama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 23/3/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Mustafa Soyözen [2.B.], B. No: 2014/4810, 23/3/2017, § …)
   
Başvuru Adı MUSTAFA SOYÖZEN
Başvuru No 2014/4810
Başvuru Tarihi 7/4/2014
Karar Tarihi 23/3/2017

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, bir yayanın ölümüyle sonuçlanan trafik kazasının etkili soruşturulmaması nedeniyle yaşama hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin diğer iddialar Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 22
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 172
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi