TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
OSMAN YÜCEL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/4874)
|
|
Karar Tarihi: 15/6/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Fatma
KARAMAN ODABAŞI
|
Başvurucu
|
:
|
Osman YÜCEL
|
Vekili
|
:
|
Av. Recep
AKYÜREK
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, taşınmaz üzerindeki ruhsatsız yapıların mühürlenmesi,
yıkımı ve imar para cezası verilmesi sebebiyle mülkiyet ve adil yargılanma
haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.Başvuru 3/4/2014 tarihinde Yusufeli Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 28/5/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 22/2/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi
(UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucuya ait taşınmazın da bulunduğu Yozgat ili Çekerek
ilçesinde Süreyyabey Barajı inşaatı yapılması planlanmış ve Bayındırlık ve
İskan Bakanlığının 24/5/2001 tarihli ve 2384 sayılı onayı ile Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğünce (İdare) yürütülen proje kapsamında yapılacak kamulaştırmalar
için kamu yararı kararı alınmıştır.
8. İdare, Çekerek Belediye Başkanlığına (Belediye) gönderdiği
5/7/2010 tarihli yazıda, kamulaştırma sahalarında zaman zaman maliklerce daha
fazla kamulaştırma bedeli alabilmek için amaçsız sabit tesis ve yapı
yapıldığının gözlemlendiği, Süreyyabey Barajı ile ilgili projenin yapımına
hâlen devam edildiği, 2010 yılında barajda su tutulmasının planlandığı, baraj
gölü alanında sabit tesis ve yapı yapılmasının kısa süre sonra kamulaştırılıp
su altında kalacak olması sebebiyle tesisi yapana fayda sağlamayacağı gibi
yapılan kamulaştırmalarda devletin haksız olarak yüksek bedel ödenmesine
sebebiyet vereceği, bu bakımdan proje alanında kalarak kamulaştırmadan tamamen
veya kısmen etkilenecek yerleşim yerlerinde sabit tesis ve yapı inşasına izin
verilirken ilgili bölge müdürlüklerinden görüş sorulması ve haksız kazanç
sağlamak amacıyla kamulaştırma sahalarında yapılan ve iyi niyet taşımayan
yapıların önlenmesi gereği ifade edilmiştir.
9. Başvurucu kendisine ait bulunan Yozgat ili Çekerek ilçesi
Bahçelievler Mahallesi 251 ada 7 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bir yarı açık
ahır ve bir yığma ev inşa ettirmiştir.
10. Belediye Fen ve İmar İşleri Müdürlüğü 15/4/2011 tarihinde
düzenlenen inşaat durdurma zaptı ile bu yapıların ruhsatsız olduğu, 3/5/1985
tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 32. ve 42. maddelerine aykırı olarak
inşa edildiği gerekçesiyle inşaatın mühürlenerek durdurulmasına karar
vermiştir.
11. Belediye İmar ve Şehircilik Müdürlüğünün 19/4/2011 tarihli
yazısı ile başvurucu tarafından yapılan yapılara Çekerek ilçesinde yapımı devam
eden Süreyyabey Barajı göl alanında kalması nedeniyle ruhsat verilmesinin
mümkün olmadığı, ruhsatsız yapılara 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesi gereğince
işlem yapılması gerektiği ve aynı Kanun'un 42. maddesi gereğince de uygulanması
gereken idari para cezasıyla ilgili rapor tanzim edildiği belirtilmiş; yazı
ekinde yer alan "İmar Cezası Hesaplama Raporları" kapsamında toplam
para cezası tutarı 6.994,40 TL olarak tespit edilmiştir.
12. Belediye Encümeninin 20/4/2011 tarihli ve 2011/18 sayılı
kararı ile başvurucunun 3194 sayılı Kanun'un 22. maddesine göre ruhsat
müracaatında bulunmadan inşaat yapımına başladığı, aynı Kanun'un 32. maddesi
gereğince inşaatın mühürlenerek durdurulduğu belirtilerek kaçak olarak
yapıldığı tespit edilen yapıların yıkımına; 3194 sayılı Kanun'un 42. maddesi
kapsamında 6.994,40 TL idari para cezasının uygulanmasına karar verilmiştir.
13. Belediye Encümeninin 20/4/2011 tarihli kararı, 25/4/2011
tarihli yazı ile başvurucuya bildirilmiştir.
14. Bu arada İdare, Belediyeye gönderdiği 25/4/2011 tarihli yazı
ile Süreyyabey Barajı'nda kamulaştırma çalışmalarının devam ettiğini ancak göl
alanında kalarak kamulaştırılması gereken taşınmazlar üzerinde haksız kazanç
elde etmek amacıyla yapılar yapıldığının tespit edildiğini, bu hususta ilgili
idarelerce idari para cezası ile beraber yıkım kararları alındığı bilinmekle
birlikte ekli listedeki taşınmazlar üzerinde yeni yapılar yapıldığının tespit
edildiğini belirtilerek ekli listedeki taşınmazlarla ilgili olarak herhangi bir
işlem yapılıp yapılmadığının bildirilmesi istenmiş; ayrıca kamulaştırma
sahasında kalan taşınmazlar üzerinde yeni yapılaşmalara izin verilmemesi,
izinsiz yapı yapanlar hakkında yasal işlemlerin yapılması talep edilmiştir.
15. Başvurucu 6/5/2011 tarihinde Belediyeye başvurarak Belediye
Encümeninin 20/4/2011 tarihli ve 2011/18 sayılı kararı kapsamında verilen idari
para cezasının ve yıkım kararının iptaline, inşa edilen yapılarda eksiklik var
ise bunların tespit edilerek bildirilmesi ve eksikliklerin giderilmesi için
süre verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
16. İdarece Belediyeye gönderilen 27/5/2011 tarihli yazıda,
Süreyyabey Barajı inşaatı nedeniyle kısa süre sonra su altında kalacak
taşınmazlarda hem millî ekonomi açısından kayıp oluşmaması hem hak sahiplerinin
mağduriyetine sebebiyet verilmemesi için yapılaşmaya izin verilmemesi gerektiği
hususunun daha önce 14/5/2010 tarihli yazı ile bildirildiği, bu bakımdan
Süreyyabey Barajı göl alanında kalması nedeniyle kamulaştırma işlemleri devam
eden ve tapu kayıtlarına şerh konan, aralarında başvurucuya ait taşınmazın da
bulunduğu ekli listedeki taşınmazlarda herhangi bir yapı izni verilmemesi,
izinsiz yapı yapanlar hakkında gerekli işlemlerin yapılması istenmiş; yine
İdarece Çekerek Kaymakamlığına gönderilen 26/9/2011 tarihli yazıda, Süreyyabey
Barajı'nda inşaat çalışmalarının tamamlanma aşamasına gelindiği, 2011 yılında
su tutulacağı ve kamulaştırma işlemleri tamamlanan taşınmazların bir an önce
tahliyesinin sağlanması gerektiği belirtilmiştir.
17. Başvurucu 6/5/2011 tarihli başvurusuna Belediyece cevap
verilmemesi üzerine başvurusunun zımnen reddedildiğini kabul ederek Belediye
Encümeninin 20/4/2011 tarihli kararı ile alınan idari para cezası ve yıkım
kararının kaldırılmasına, yapılan inşaatların fen ve sağlık bakımından uygun
olduğu yönünde karar alınması talebinin reddine dair idari işlemin iptaline
karar verilmesi istemiyle 5/9/2011 tarihinde Belediye aleyhine Yozgat İdare
Mahkemesinde dava açmıştır.
18. Mahkemece 24/2/2012 tarihinde yapılan keşif sonrasında
düzenlenen 9/4/2012 tarihli bilirkişi raporunda, 251 ada 7 parsel sayılı
taşınmazın Belediye mücavir alan sınırları içinde, imar planı sınırları dışında
ve kamulaştırma alanında kaldığı, 251 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki
yapıların inşaat durdurma zaptının düzenlendiği tarih itibarıyla inşaat
ruhsatının olmadığı, taşınmazın tapu kaydında kamulaştırma şerhi bulunması
sebebiyle ruhsat verilemeyeceği, ruhsatsız olduğu tespit edilen yapılar için
kesilen idari para cezasının kanun ve mevzuat gereği olduğu, dava konusu
yapıların ruhsatlandırılamayacağı ve ruhsatsız olduğundan bahisle kesilen idari
para cezasının 3194 sayılı Kanun'un 42. maddesinde yer alan hesaplama
kriterlerine uygun olduğu belirtilmiştir.
19. Mahkemenin 21/5/2012 tarihli ve E. 2011/1136, K.2012/426
sayılı kararında idari işlemin yıkım ile 4.986,40 TL imar para cezasına ilişkin
kısmı yönünden davanın reddine, 2.008 TL imar para cezasına ilişkin kısmı
yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir. Mahkemenin gerekçesi şöyledir:
"... davacı tarafından Süreyyabey Barajı
kamulaştırma alanı içinde kalan yerde "bir adet yarı açık ahır ve bir adet
yığma ev" yapılmasının imar mevzuatı açısından ruhsat gerektirdiği açık
olduğundan, dava konusu işlemin yapının ruhsatsız olarak yapıldığından bahisle
3194 sayılı Yasanın 32. maddesi uyarınca 30 gün içinde sahipleri tarafından
yıktırılmaması halinde belediyece yıkılmasına ilişkin kısmında anılan mevzuata
ve hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Öte yandan, her ne kadar ruhsatsız olarak
yapılan yapılar için yapı tatil tutanağının düzenlenmesinden sonra 1 aylık süre
beklenilmeden yıkım kararı verilmiş ise de, ruhsatsız olarak yapılan yapıların
baraj kamulaştırma alanı içinde kalıyor olması ve kamulaştırma şerhinin
bulunması nedeniyle ruhsata bağlanamayacak nitelikte olması karşısında işlemin
yıkıma ilişkin kısmında bu yönden hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Dava konusu işlemin, davacının imar para
cezası ile cezalandırılmasına ilişkin kısmına gelince;
3194 sayılı İmar Kanunu'nun09.12.2009 günlü,
5940 sayılı Kanun'un 2.maddesi ile değişik 42.maddesinde; ... hükmüne yer
verilmiştir.
Bu çerçevede anılan Yasa kuralı
incelendiğinde, yasa koyucu tarafından öncelikle yapıların gruplara ayrılarak
yapının inşaat alanı üzerinden temel ceza verilmesinin, inşaat alanı üzerinden
ceza miktarının hesaplanamadığı durumlarda ise imalat birim fiyatı üzerinden
para cezası hesaplanmasının kurala bağlandığı, hesaplanan temel ceza miktarının
hangi hal ve durumlarda ve ne kadar oranda artırılacağının da yine yasa koyucu
tarafından maddenin c fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlendiği anlaşılmaktadır.
...
... bilirkişi raporunun, davacı hakkında para
cezası verilirken idare tarafından uygulanmayan artırım sebeplerinin
uygulanması suretiyle bulunan para cezası miktarına ilişkin kısmına
uyulmamıştır.
Olayda, dava konusu işlemin tesisi sırasında
davacı tarafından yapılan yarı açık ahırın (basit kümes) 390 m² 1. sınıf A
grubu yapı olarak, çoban evinin ise 100 m² 1. sınıf B grubu yapı olarak
değerlendirilmesine karşın, bilirkişi tarafından davacının yaptığı yapıların
sırasıyla 217,95 m² ve 87,645 m² olarak tespit edildiği, bu çerçevede hesaplama
yapıldığında davacıya verilmesi gereken temel ceza miktarının her iki yapı için
toplam 1.780,86 TL olacağı, anılan temel cezaya yapının ruhsatsız olarak
yapılmış olması nedeniyle idarece uygulanan %180 oranında artırımın uygulanması
durumunda ise davacıya verilmesi gereken toplam cezanın 4.986,40 TL olacağı
görülmektedir.
Bu durumda, davacı tarafından yapılan
ruhsatsız yapılara yönelik olarak 3194 sayılı Yasanın 42. maddesi çerçevesinde
para cezası verilmesine olanak bulunmakta ise de, cezanın hesaplanmasına
yönelik Yasanın atıfta bulunduğu Tebliğ çerçevesinde davacı tarafından yapılan
yapıların m²sinin hatalı ölçüldüğü gözetildiğinde, bu çerçevede yapılan
hesaplama doğrultusunda davacıya verilmesi gereken para cezası miktarının
4.986,42 TL olması gerektiği açık olduğundan, dava konusu belediye encümeni
kararının para cezasına ilişkin kısmının 4.986,40 TL'lik kısmında hukuka
aykırılık, 2.008,00 TL'lik kısmında ise hukuka uyarlık bulunmamaktadır."
20. Temyiz üzerine Danıştay Ondördüncü Dairesinin 26/12/2013
tarihli ve E.2012/7023, K.2013/10244 sayılı ilamıyla İlk Derece Mahkemesinin
kararı onanmıştır.
21. Karar başvurucuya 4/3/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucu 3/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
23.3194 sayılı Kanun'un 2. maddesi şöyledir:
"Belediye ve mücavir alan sınırları
içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak planlar ile inşa edilecek resmi ve
özel bütün yapılar bu Kanun hükümlerine tabidir."
24. 3194 sayılı Kanun'un 20. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Yapı:
a) Kuruluş veya kişilerce kendilerine ait
tapusu bulunan arazi, arsa veya parsellerde,
...
İmar planı, yönetmelik, ruhsat ve eklerine
uygun olarak yapılabilir."
25. 3194 sayılı Kanun'un 21. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Bu Kanunun kapsamına giren bütün yapılar
için 26 ncı maddede belirtilen istisna dışındabelediye veya valiliklerden
(....) yapı ruhsatiyesi alınması mecburidir."
26. 3194 sayılı Kanun'un 22. maddesi şöyledir:
"Yapı ruhsatiyesi almak için belediye,
valilik (...) bürolarına yapı sahipleri veya kanuni vekillerince dilekçe ile
müracaat edilir. Dilekçeye sadece tapu (istisnai hallerde tapu senedi yerine
geçecek belge), mimari proje, statik proje, elektrik ve tesisat projeleri,
resim ve hesapları, röperli veya yoksa, ebatlı kroki eklenmesi gereklidir.
Belediyeler veya valiliklerce (....) ruhsat ve
ekleri incelenerek eksik ve yanlış bulunmuyorsa müracaat tarihinden itibaren en
geç otuz gün içinde yapı ruhsatiyesi verilir.
Eksik veya yanlış olduğu takdirde; müracaat
tarihinden itibaren onbeş gün içinde müracaatçıya ilgili bütün eksik ve
yanlışları yazı ile bildirilir. Eksik ve yanlışlar giderildikten sonra
yapılacak müracaattan itibaren en geç onbeş gün içinde yapı ruhsatiyesi
verilir."
27. 3194 sayılı Kanun'un 30. maddesi şöyledir:
"Yapı tamamen bittiği takdirde tamamının,
kısmen kullanılması mümkün kısımları tamamlandığı takdirde bu kısımlarının
kullanılabilmesi için inşaat ruhsatını veren belediye, valilik (...)
bürolarından; 27 nci maddeye göre ruhsata tabi olmayan yapıların tamamen veya
kısmen kullanılabilmesi için ise ilgili belediye ve valilikten izin alınması
mecburidir. Mal sahibinin müracaatı üzerine, yapının ruhsat ve eklerine uygun
olduğu ve kullanılmasında fen bakımından mahzur görülmediğinin tespiti gerekir.
Belediyeler, valilikler (...) mal sahiplerinin
müracaatlarını en geç otuz gün içinde neticelendirmek mecburiyetindedir. Aksi
halde bu müddetin sonunda yapının tamamının veya biten kısmının kullanılmasına
izin verilmiş sayılır.(...)
Bu maddeye göre verilen izin yapı sahibini
kanuna, ruhsat ve eklerine riayetsizlikten doğacak mesuliyetten kurtarmayacağı
gibi her türlü vergi, resim ve harç ödeme mükellefiyetinden de kurtarmaz."
28. 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesi şöyledir:
"Bu Kanun hükümlerine göre ruhsat
alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya
ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce
(...) tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması
üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı
mühürlenerek inşaat derhal durdurulur.
Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine
asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshasıda
muhtara bırakılır.
Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı
sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden
veya valilikten mühürün kaldırılmasını ister.
Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın
giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu,
inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve
inşaatın devamına izin verilir.
Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata
aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu
kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı
sahibinden tahsil edilir."
29. 3194 sayılı Kanun'un 42. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Bu maddede belirtilen ve imar mevzuatına
aykırılık teşkil eden fiil ve hallerin tespit edildiği tarihten itibaren on iş
günü içinde ilgili idare encümenince sorumlular hakkında, üstlenilen her bir
sorumluluk için ayrı ayrı olarak bu maddede belirtilen idari müeyyideler
uygulanır.
Ruhsat alınmaksızın veya ruhsata, ruhsat eki
etüt ve projelere veya imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapının sahibine,
yapı müteahhidine veya aykırılığı altı iş günü içinde idareye bildirmeyen
ilgili fenni mesullere yapının mülkiyet durumuna, bulunduğu alanın özelliğine,
durumuna, niteliğine ve sınıfına, yerleşmeye ve çevreye etkisine, can ve mal
emniyetini tehdit edip etmediğine ve aykırılığın büyüklüğüne göre, beşyüz Türk
Lirasından az olmamak üzere, aşağıdaki şekilde hesaplanan idari para cezaları
uygulanır:
a) Bakanlıkça belirlenen yapı sınıflarına ve
gruplarına göre yapının inşaat alanı üzerinden hesaplanmak üzere, mevzuata
aykırılığın her bir metrekaresi için;
1) I. sınıf A grubu yapılara üç, B grubu
yapılara beş Türk Lirası,
2) II. sınıf A grubu yapılara sekiz, B grubu
yapılara onbir Türk Lirası,
3) III. sınıf A grubu yapılara onsekiz, B
grubu yapılara yirmi Türk Lirası,
4) IV. sınıf A grubu yapılara yirmiüç, B grubu
yapılara yirmibeş, C grubu yapılara otuzbir Türk Lirası,
5) V. sınıf A grubu yapılara otuzsekiz, B
grubu yapılara kırkaltı, C grubu yapılara elliiki, D grubu yapılara altmışüç
Türk Lirası,
idari para cezası verilir. Bu miktarlar her
takvim yılı başından geçerli olmak üzere o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213
sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca tespit
ve ilan edilen yeniden değerleme oranında bir Türk Lirasının küsuru da dikkate
alınmak suretiyle artırılarak uygulanır.
...
c) (a) ve (b) bentlerine göre cezalandırmayı
gerektiren aykırılığa konu yapı;
...
8) Ruhsatsız ise cezanın % 180’i,
...
(a) ve (b) bentlerinde belirtilen şekilde
tespit edilen para cezalarının miktarına göre ayrı ayrı hesap edilerek ilave
olunur. Para cezalarına konu olan alanın hesaplanmasında, aykırılıktan
etkilenen alan dikkate alınır.
18, 28, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 40 ve 41 inci
maddelerde belirtilen mükellefiyetleri yerine getirmeyen veya bu maddelere
aykırı davranan yapı veya parsel sahibine, harita, plan, etüt ve proje
müelliflerine, fenni mesullere, yapı müteahhidine ve şantiye şefine, ilgisine
göre ayrı ayrı olmak üzere ikibin Türk Lirası, bu fiillerin çevre ve sağlık
şartlarına aykırı olması halinde dörtbin Türk Lirası, can ve mal emniyetini
tehdit etmesi halinde altıbin Türk Lirası idari para cezası verilir.
...
Yukarıdaki fıkralar uyarınca tahsil olunan
idari para cezaları, aynı fiil nedeniyle 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununun 184 üncü maddesine göre mahkûm olanlara faizsiz olarak iade
edilir."
30. 2/11/1985 tarihli ve 18916 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan
Plansız Alanlar İmar Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) 1. maddesi şöyledir:
"Bu Yönetmeliğin amacı belediye ve
mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan ve plânı bulunmayan alanlardaki
yapılaşmaların fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü
sağlamaktır."
31. Aynı Yönetmelik'in 2. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Bu Yönetmelik hükümleri;
...
4) Belediye ve mücavir alan sınırları içinde
veya dışında imar planı ve yerleşik alan sınırları dışında kalan iskan dışı
alanlarda, uygulanır."
32. Aynı Yönetmelik'in 7. maddesi şöyledir:
"Bu Yönetmelik esaslarına göre yapılacak
bütün yapılarda Türk Standartları Enstitüsü standartları dikkate alınarak, fen,
sağlık ve çevre şartları ile ilgili diğer kanun, tüzük ve yönetmelik
hükümlerine uyulmak zorundadır."
33. Aynı Yönetmelik'in 10. maddesinin ilgili bölümü şöyledir.
"Ruhsat alınması gerektiği halde ruhsat
alınmadan yapılan veya ruhsat ve eklerine aykırı olarak yapılan yapılar İmar
Kanunu ve bu Yönetmelik esaslarına uygun hale getirilmedikçe bunların iskan,
tamir, tadil ve ilavelerine izin verilmez."
34. Aynı Yönetmelik'in 36. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Yeni inşaat, ilave ve esaslı tadil
işlerinde; yapı ruhsatiyesi almak için yapı sahipleri veya kanuni vekillerince
dilekçe ile yapılan müracaatlarda, dilekçeye eklenmesi gereken tapu (istisnai
hallerde tapu senedi yerine geçecek belge), plan, proje ve resimleri aşağıda
gösterilmiştir."
35. Aynı Yönetmelik'in 63. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Üst ölçek planı bulunmayan iskan dışı
alanlarda bulunan parsellerde; inşaat alanı katsayısı %5 den fazla olmamak,
yapı inşaat alanları toplamı hiçbir koşulda (250) m2 yi geçmemek, saçak
seviyelerinin tabii zeminden yüksekliği (6.50) m.yi ve 2 katı aşmamak, yola ve
parsel sınırlarına (5.00) m.den fazla yaklaşmamak şartı ile bir ailenin oturmasına
mahsus bağ ve sayfiye evleri, kır kahvesi, lokanta ve bu tesislerin müştemilat
binaları yapılabilir.
(Değişik:RG-2/9/1999-23804) Bu alanlarda
tarımsal üretimi korumak amacı ile üretimden pazarlamaya kadar tüm faaliyetleri
içeren entegre tesis niteliğinde olmamak kaydıyla, konutla birlikte veya ayrı
yapılan mandıra, kümes, ahır, ağıl, ... gibi konut dışı yapılar, mahreç aldığı
yola (10.00) m.den, parsel hudutlarına (5.00) m.den fazla yaklaşmamak, parselde
bulunan bütün yapılara ait inşaat alanı katsayısı %40 ı ve yapı yüksekliği
(6.50) m.yi ve 2 katı aşmamak şartı ile yapılabilir. Bu yapıların birinci fıkra
koşullarına uyulmak üzere yapılacak konutla birlikte yapımı halinde de inşaat
alanı katsayısı (0.40) ı geçemez.
Beton temel ve çelik çatılı ser’alar yapı
yaklaşma mesafelerine uyulmak şartı ile inşaat alanı katsayısına tabi değildir.
...
(Değişik:RG-2/9/1999-23804) Ayrıca bu tesisler
hakkında Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve diğer ilgili kurum ve kuruluşların
taşra teşkilatlarının uygun görüşünün alınması ve başka bir amaçla
kullanılmayacağı hususunda tesis sahiplerince ilgili idareye noterlikçe
tasdikli yazılı taahhütte bulunulması gerekmektedir.
Bu maddede anılan yapılar ilgili Bakanlık ve
kuruluşlarca hazırlanmış bulunan 1/50 veya 1/100 ölçekli tip projeler üzerinden
yapılabilir.
36. Aynı Yönetmelik'in 64. maddesi şöyledir:
"(Değişik:RG-30/6/2001-24448) İskan dışı
alanlarda yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni, yapının niteliğine göre
"3030 sayılı Kanun Kapsamı Dışında Kalan Belediyeler Tip İmar Yönetmeliğinin"
Yapı Ruhsat İşleri başlıklı bölümünde yer alan hükümlere uygun olarak ilgili
idarece verilir.
Ayrıca, bu bölümde bulunmayan yapılaşmaya
ilişkin hususlarda bu Yönetmeliğin Dördüncü Bölüm hükümlerine uyulur."
37. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 7.
maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Kamulaştırmayı yapacak idare,
kamulaştırma veya kamulaştırma yolu ile üzerinde irtifak hakkı kurulacak
taşınmaz malların veya kaynakların sınırını, yüzölçümünü ve cinsini gösterir
ölçekli planını yapar veya yaptırır; ...
İdare kamulaştırma kararı verdikten sonra
kamulaştırmanın tapu siciline şerh verilmesini kamulaştırmaya konu taşınmaz
malın kayıtlı bulunduğu tapu idaresine bildirir. Bildirim tarihinden itibaren
malik değiştiği takdirde, mülkiyette veya mülkiyetten gayri ayni haklarda
meydana gelecek değişiklikleri tapu idaresi kamulaştırmayı yapan idareye
bildirmek zorundadır. (Değişik cümle: 24/4/2001 - 4650/2 md.) İdare tarafından,
şerh tarihinden itibaren altı ay içinde 10 uncu maddeye göre kamulaştırma
bedelinin tespitiyle idare adına tescili isteğinde bulunulduğuna dair
mahkemeden alınacak belge tapu idaresine ibraz edilmediği takdirde, bu şerh
tapu idaresince resen sicilden silinir."
38. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
231. maddesinin (5), (8), (10), (11) ve (12) numaralı fıkraları şöyledir:
"(5) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Sanığa
yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl(2)
veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler
saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında
bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
...
(8) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl
süreyle denetim süresine tâbi tutulur. (Ek cümle: 18/6/2014-6545/72 md.)
Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez. Bu süre içinde bir yıldan
fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli
serbestlik tedbiri olarak;
a) Bir
meslek veya sanat sahibi olmaması halinde, meslek veya sanat sahibi olmasını
sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine,
b) Bir
meslek veya sanat sahibi olması halinde, bir kamu kurumunda veya özel olarak
aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret
karşılığında çalıştırılmasına,
c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına,
belli yerlere devam etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek
başka yükümlülüğü yerine getirmesine,
karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur.
…
(10) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.)Denetim süresi
içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine
ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan
hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.
(11) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Denetim
süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine
ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak
mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu
değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz
edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının
ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir
mahkûmiyet hükmü kurabilir.
(12) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir.
..."
IV.İNCELEME VE GEREKÇE
39. Mahkemenin 15/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
40. Başvurucu, taşınmazı üzerinde ruhsatsız olarak yapmış olduğu
yapıların yıkımı ve idari para cezası uygulanmasına ilişkin işlemin iptali
istemiyle Belediyeye yaptığı başvurunun ve açtığı davanın reddedildiğini,
yapıların üzerinde bulunduğu taşınmazın Belediye mücavir alanı içinde, imar planı
dışında kalan alanda olması sebebiyle somut olayda 3194 sayılı Kanun
hükümlerinin uygulanmasına olanak bulunmayıp Yönetmelik'in uygulanması
gerektiğini, 3194 sayılı Kanun'un 22. maddesi kapsamında ruhsat işlemlerinin
yapılması, yapıların kanun ve yönetmeliklere uygun hâle getirilmesi için
kendisine süre verilmediğini, otuz günlük süre verilmesi ve bu sürede ruhsat
alınmaması hâlinde yıkım kararı verilerek idari para cezası uygulanması
gerektiğini, bu bakımdan usulüne uygun olarak verilmiş yıkım kararı ve idari
para cezasından bahsedilemeyeceğini, 3194 sayılı Kanun'un 30. maddesinin ikinci
fıkrası kapsamında Derece Mahkemelerince bir değerlendirme yapılmadığını,
taşınmazın Süreyyabey Baraj Gölü içinde kalacağına dair İdare yazısının inşaat
durdurma zaptının düzenlenmesinden sonra gönderildiğini, 3194 sayılı Kanun'un
32. maddesinin ruhsat alınması zorunlu yapılar için uygulanması mümkün olup
yapılan ahırlarınYönetmelik'e tabi bulunduğunu, uygulanan idari para cezası
tutarının ve cezada artırım yapılmasının hatalı olduğunu, ayrıca 3194 sayılı
Kanun'un 42. maddesinin yedinci fıkrasında "Yukarıdaki
fıkralar uyarınca tahsil olunan idari para cezaları, aynı fiil nedeniyle
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 184 üncü maddesine göre
mahkûm olanlara faizsiz olarak iade edilir." hükmünün
bulunmasına ve Çekerek Asliye Ceza Mahkemesi kararıyla aynı fiil nedeniyle
mahkûmiyetine karar verilmesine rağmen bu hususun Derece Mahkemelerince dikkate
alınmadığını, öte yandan taşınmazın kamulaştırma sahasında kalmasının taşınmazı
kendiliğinden yapılaşmaya yasak hâle getirmeyeceğini, bedeli ödenerek tescil
kararı verilmeden taşınmaz mülkiyetine kısıtlama getirilemeyeceğini, bu
bağlamda süre verilmeksizin mühürlenen yapıların yıkımına karar verilmesinin
hatalı olduğunu belirterek Anayasa'nın 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan
mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin
tespiti ile idari işlem ve Derece Mahkemeleri kararlarının iptaline karar
verilmesi talebinde bulunmuştur.
B.Değerlendirme
1.Kabul Edilebilirlik Yönünden
a.Adil Yargılanma Hakkının İhlaline İlişkin
İddia
i.İdari Para Cezası Yönünden 3194 sayılı
Kanun'un 42. Maddesinin Yedinci Fıkrası Hükmünün Değerlendirilmediğine İlişkin
İddia
41. Başvurucu, uygulanan idari para cezası yönünden 3194 sayılı
Kanun'un 42. maddesinin yedinci fıkrasında "Yukarıdaki
fıkralar uyarınca tahsil olunan idari para cezaları, aynı fiil nedeniyle
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 184 üncü maddesine göre
mahkûm olanlara faizsiz olarak iade edilir." hükmüne yer
verilmiş olmasına ve Çekerek Asliye Ceza Mahkemesi kararıyla aynı fiil
nedeniyle mahkûmiyetine karar verilmiş olmasına rağmen bu düzenlemenin Derece
Mahkemelerince dikkate alınmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
42. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/03/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya
eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması
gerekir.
43. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle
genel yargı mercilerinde olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması esastır.
Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim
mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §
18).
44. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle iç hukukta
düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca
başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve bu
konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması, aynı
zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş
olması gerekir (Bayram Gök, §
19).
45. Başvuru konusu olayda, başvurucu her ne kadar 26/9/2004
tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 184.
maddesi kapsamında hakkında açılan ceza davası sebebiyle mahkûmiyetine karar
verildiğini iddia etmiş ise de UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelere
göre251 ada 7 parsel sayılı taşınmaz üzerine ruhsat alınmaksızın yapı inşa
edilmesi suretiyle imar kirliğine sebebiyet verme suçundan başvurucu hakkında
Çekerek Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/561 soruşturma sayılı dosyası
kapsamında iddianame düzenlendiği ve 26/9/2011 tarihli iddianameye istinaden
Çekerek Asliye Ceza Mahkemesinde dava açıldığı görülmüştür. Çekerek Asliye Ceza
Mahkemesinin 4/4/2012 tarihli ve E.2011/102, K.2012/23 sayılı kararı ile
başvurucu hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verildiği anlaşılmıştır.
46. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, sanığa yüklenen suça
ilişkin yargılama sonunda cezaya hükmedilmesi hâlinde hükmün açıklanmasının
belirli koşulların gerçekleşmesine bağlı olarak ertelenmesi anlamına
gelmektedir (Ali Gürsoy, B. No:
2012/833, 26/3/2013, § 19).
47. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesine göre yapılan yargılama
sonunda hükmolunan ceza iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para
cezası ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Anılan
maddenin (5) numaralı fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının
kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade ettiği
belirtilmektedir. Öte yandan aynı Kanun'un 223. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında ifade edilen hüküm niteliğindeki kararlar arasında hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararı sayılmamaktadır (Ali Gürsoy, § 20).
48. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, yargılamayı
hükümle sonuçlandıran bir karar niteliğinde olmayıp ceza yargılamasını sona
erdiren düşme nedenlerinden birisidir. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin
(10) ve (11) numaralı fıkralarında belirtildiği üzere denetim süresi içinde
kasıtlı yeni bir suç işlenmediği takdirde açıklanması geri bırakılan hüküm
ortadan kaldırılarak davanın düşmesine, denetim süresi içinde kasıtlı yeni bir
suç işlenmesi hâlinde hükmün açıklanmasına karar verilir (Ali Gürsoy, § 21).
49. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (12) numaralı
fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz kanun
yoluna başvurulabileceği düzenlenmiştir. Bununla birlikte ancak denetim süresi
içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmesi hâlinde hükmün açıklanmasıyla veya bu
süre içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmemesi hâlinde düşme kararıyla yargılama
nihai olarak sona erdiğinde hüküm niteliği olan bu kararlara karşı kanun yoluna
başvurulabilir ve esasa ilişkin itirazlar bu aşamada ileri sürülebilir (Ali Gürsoy, § 22).
50. Somut olayda başvurucu hakkında 5271 sayılı Kanun'un 223.
maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca verilmiş hüküm niteliğinde bir karar
bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda Çekerek Asliye Ceza Mahkemesinin
4/4/2012 tarihli ve E.2011/102, K.2012/23 sayılı kararı ile başvurucu hakkında
hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş ise de 3194 sayılı
Kanun'un 42. maddesinin yedinci fıkrasının uygulanabilirliği yönünden 5237
sayılı Kanun'un 184. maddesine göre mahkûm olma şartı aranmakta olup söz konusu
şikâyet bakımından henüz yargısal yolların tüketildiğinden söz edilemez.
51. Açıklanan nedenlerle ihlal iddiasının kanunda öngörülmüş
yargısal başvuru yollarının tamamı usulüne uygun olarak tüketilmeden bireysel
başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Adil Yargılanma Hakkı Kapsamında Kalan
Diğer İhlal İddiaları
52. Başvurucu, yıkım ve idari para cezası uygulanmasına ilişkin
işlemin iptali istemiyle Belediyeye yaptığı başvurunun ve açtığı davanın
reddedildiğini, yapıların üzerinde bulunduğu taşınmazla ilgili olarak İlk
Derece Mahkemesince yanlış mevzuat uygulanarak karar verildiğini, 3194 sayılı
Kanun hükümlerinin uygulanmasına olanak bulunmadığını, Yönetmelik'in
uygulanması gerektiğini, 3194 sayılı Kanun'un 22. maddesi kapsamında ruhsat
işlemlerinin yapılması, yapıların kanun ve yönetmeliklere uygun hâle
getirilmesi için kendisine süre verilmediğini, bu bakımdan usulüne uygun olarak
verilmiş yıkım kararı ve idari para cezası bulunmadığını, Derece Mahkemelerince
3194 sayılı Kanun'un 30. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında değerlendirme
yapılmadığını, taşınmazın Süreyyabey Baraj Gölü içinde kalacağına dair İdare
yazısının inşaat durdurma zaptının düzenlenmesinden sonra gönderildiğini, somut
olayda 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesinin uygulanamayacağını, belirlenen idari
para cezası tutarının ve cezada artırım yapılmasının hatalı olduğunu belirterek
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
53. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun'un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin
incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi
tutulamayacağı; 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir.
54. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu
şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir
hatası veya açık bir keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden
incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz,
B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
55. Başvuruya konu davada İlk Derece Mahkemesi 21/5/2012 tarihli
kararı ile başvurucuya ait taşınmaz üzerine yapı yapılmasının imar mevzuatı
yönünden ruhsat gerektirdiğini, yapıların ruhsatsız olarak yapıldığından
bahisle 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesi kapsamında yıkım kararı verilmesinde
ve yapıların baraj kamulaştırma alanı içinde kalması, kamulaştırma şerhinin
bulunması nedeniyle ruhsata bağlanamayacak nitelikte olması sebebiyle süre
verilmeksizin yıkım kararı alınmasında hukuka aykırılık bulunmadığını kabul
ederek bu yönlerden davayı reddetmiş; idari para cezası tutarını ise 4.986,40
TL olarak hesaplayarak bu kısım yönünden davanın kısmen kabulüne karar
vermiştir (bkz. § 19). Bu karar temyiz incelemesinden geçerek 26/12/2013
tarihinde onanmıştır. Başvurucu ise İlk Derece Mahkemesince yanlış mevzuat
uygulanarak ve uygulanan mevzuat hükümleri hatalı ve eksik yorumlanarak karar
verildiğini iddia etmektedir.
56. Başvurucunun iddiaları ile beraber Yozgat İdare Mahkemesinin
21/5/2012 tarihli kararında belirtilen gerekçeler incelendiğinde iddiaların
özünün, Derece Mahkemelerince dava konusu uyuşmazlığa ilişkin davada
uygulanacak mevzuatın tespiti ile uygulanan mevzuat hükümlerinin
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
57. 3194 sayılı Kanun'un 2. maddesinde, belediye ve mücavir alan
sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak planlar ile inşa edilecek
resmî ve özel bütün yapıların bu Kanun hükümlerine tabi olduğu belirtilmiş;
aynı Kanun'un 21. maddesinde ise bu Kanun kapsamına giren bütün yapılar için
26. maddede belirtilen istisnalar dışında yapı ruhsatı alınmasının mecburi
olduğu ifade edilmiştir.
58. Yönetmelik'in 1. maddesinde ise Yönetmelik'in amacının
belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan ve planı bulunmayan
alanlardaki yapılaşmaların fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü
sağlamak olduğu belirtilmiş; Yönetmelik'in 2. maddesinin (4) numaralı bendinde,
belediye ve mücavir alan sınırları içinde veya dışında imar planı ve yerleşik
alan sınırları dışında kalan iskân dışı alanlarda Yönetmelik'in uygulanacağı
ifade edilmiştir.
59. Yönetmelik'in "Parsel
ve Yapılarla İlgili Hükümler" başlıklı dördüncü bölümünde yer
alan 36. maddesinde yeni inşaat, ilave ve esaslı tadilat işlerinde yapı
ruhsatnamesi almak için yapılan müracaatlarda temin edilmesi gereken belgeler
tek tek sayılmış; yine Yönetmelik'in
"Genel Esaslar" başlıklı üçüncü bölümünde yer alan 10.
maddesinde de yapılan yapılar yönünden ruhsat alınması gerekliliğine
değinilmiştir. Başvurucunun somut olaydaki yapılar yönünden uygulama alanı
bulacağını iddia ettiği Yönetmelik'in altıncı bölümünde yer alan 63. maddesinde
yapı şartlarının belirtildiği, aynı bölümde yer alan 64. maddede ise iskân dışı
alanlarda yapı ruhsatı ve yapı kullanma izninin yapının niteliğine göre
"19 Ağustos 2008 tarihli ve 3030 sayılı Kanun Kapsamı Dışında Kalan
Belediyeler Tip İmar Yönetmeliği" hükümlerine uygun olarak ilgili idarece
verileceği ve altıncı bölümde bulunmayan yapılaşmaya ilişkin hususlarda
Yönetmelik'in dördüncü bölüm hükümlerinin uygulama alanı bulacağı
vurgulanmıştır.
60. Bu durumda hem 3194 sayılı Kanun hem Yönetmelik'e göre
yapılacak yapıların ruhsata tabi tutulmasının genel kural olarak düzenlendiği,
yapı ruhsatına tabi bulunmayan yapıların ise ilgili mevzuat hükümleri
kapsamında ayrıca ve özel olarak belirtildiği anlaşılmaktadır. Somut olayda,
inşa edilen yapıların 3194 sayılı Kanun'un veya Yönetmelik'in ruhsata tabi
bulunmayan yapıları düzenleyen maddeleri kapsamında kaldığına dair bir bilgi ve
belge sunulmamıştır. İlk Derece Mahkemesi kararında da somut
olaydaYönetmelik'in uygulanamayacağına dair bir tespitte bulunulmadığı,
yalnızca dava konusu yapıların ruhsata tabi olmasına rağmen ruhsatsız olarak
yapıldığının ifade edildiği anlaşılmıştır.
61. Başvurucu 3194 sayılı Kanun'un 22. maddesi kapsamında
kendisine süre verilmediğini, aynı Kanun'un 30. maddesinin ikinci fıkrası
kapsamında değerlendirme yapılmadığını iddia etmiştir. 3194 sayılı Kanun'un 22.
maddesinde ruhsat alma şartları düzenlenmiş olup yapılan ruhsat başvurusu
kapsamında sunulan belgelerde eksik ve yanlışlık bulunması hâlinde müracaatçıya
süre verileceği düzenlenmiştir. Başvurucunun ruhsat başvurusunda bulunduğuna
dair bilgi ve belge sunmadığı gibi bu yönde bir iddiada da bulmamaktadır. 3194
sayılı Kanun'un 30. maddesi ise ruhsat alınmasından sonra yapının kısmen veya
tamamen tamamlanması hâlinde bu kısımların kullanılabilmesi için alınması gereken
yapı kullanma iznini düzenlemekte olup yapının ruhsatlı hâle gelmesine ilişkin
bir düzenleme içermemektedir.
62. Öte yandan taşınmazın Süreyyabey Baraj Gölü içinde
kalacağına dair İdare yazısının inşaat durdurma zaptının düzenlenmesinden sonra
gönderildiği, bu sebeple taşınmazın kamulaştırılacak sahada yer alması
nedeniyle ruhsat verilmesinin mümkün olmadığı şeklindeki gerekçenin yerinde
olmadığı iddia edilmiş ise de konuya ilişkin olarak 15/4/2011 tarihli inşaat
durdurma zaptından önce İdare ile Belediye arasında 14/5/2010 ve 5/7/2010
tarihli yazışmaların yapıldığı ve kamulaştırma sahalarında haksız kazanç
sağlamaya yönelik olarak inşa edilen yapılara dikkat çekilerek kısa süre sonra
sular altında kalacak kamulaştırma sahalarında yeni yapılaşmanın önüne geçilmesinin
istendiği, 25/4/2011 ve 27/5/2011 tarihli yazışmalarda da benzer hususların
tekrarlandığı anlaşılmaktadır (bkz. §§8,14,16).
63. 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesinde, kanun hükümlerine göre
ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç ruhsat alınmadan yapıya
başlandığının öğrenilmesi üzerine inşaat durumu tespit edilerek yapının
mühürleneceği ve inşaatın derhâl durdurulacağı düzenlenmiştir. İlgili maddenin
devamında tebliğden itibaren en çok bir ay içinde yapı sahibinin yapısına
ruhsat alarak ilgili kurumdan mührün kaldırılmasını isteyebileceği, ruhsat
alındığının ve yapının bu ruhsata uygunluğunun inceleme sonucu anlaşılması
hâlinde ise mührün kaldırılarak inşaatın devamına izin verileceği, aksi
takdirde ruhsatsız yapının belediye encümeni veya il idare kurulu kararını
müteakip yıktırılacağı belirtilmiştir.
64. 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesinin gerekçesinde de
vurgulandığı üzere imar mevzuatına aykırı yapılaşmayı önlemek için ruhsata
bağlanmayan yapıların yıktırılması ve ruhsatsız yapılaşmanın önlenmesi için
kesin yapı yasağı şartı getirilmiştir.
65. Konuya ilişkin olarak Danıştay Altıncı Dairesi ve Danıştay
Ondördüncü Dairesi, 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesindeki "en çok bir ay
içinde ruhsat alınması veya yapının ruhsata uygun hâle getirilmesine"
ilişkin düzenleme ile irtibatlı olarak açılan pek çok davanın temyiz
incelemesinde, ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı inşa edilmiş ancak
ruhsata bağlanması olanağı bulunan yapıların mühürleme tarihinden itibaren bir
ay içinde ruhsata bağlanmamış olması hâlinde 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesi
uyarınca yıkım işlemi tesis edilmesinin mümkün olduğu, ilgili Kanun maddesinin
düzenleniş amacı dikkate alındığında ruhsata bağlanması olanağı bulunmayan
yapılarda ise bir aylık sürenin verilmemiş olmasının veya verilen süre
beklenmeden yıkım kararı alınmasının yapı tatil zaptı ve yıkıma ilişkin idari
işlemi hukuka aykırı hâle getirmeyeceğinin yerleşik olarak kabul edildiğini
vurgulamıştır (Danıştay Altıncı Dairesinin 5/10/2004 tarihli ve E.2004/2041,
K.2004/4621; 5/10/2004 tarihli ve E.2004/2040, K.2004/4619; 8/6/2004 tarihli ve
E.2004/990, K.2004/3598; 10/4/2009 tarihli ve E.2007/5599, K.2008/3716;
19/6/2009 tarihli ve E.2008/3145, K.2009/7492; Danıştay Ondördüncü Dairesinin
21/5/2014 tarihli ve E.2012/5137, K.2014/5911; 29/5/2013 tarihli ve E.
2012/2893, K.2013/4109; Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 12/12/1997
tarihli ve E.1995/589, K.1997/648 sayılı kararları).
66. Yine başvurucu tarafından belirlenen idari para cezası
tutarının ve cezada artırım yapılmasının hatalı olduğu iddia edilmiş ise de
idari para cezasının belirlenmesine ilişkin olarak İlk Derece Mahkemesi, alınan
bilirkişi raporunda Belediye tarafından uygulanmayan artırım sebeplerinin
uygulanması suretiyle tespit edilen para cezası miktarına ilişkin kısmın
benimsenmediğini vurgulamış; yapılan keşif ve düzenlenen bilirkişi raporuna
göre tespit edilen yapı grup ve sınıflarını dikkate alarak temel ceza tutarını
kendisi belirlemiş ve yapının ruhsatsız olarak yapılmış olması sebebiyle 3194
sayılı Kanun'un 42. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca cezada artırım yapmak
suretiyle para cezası tutarını 4.986,40 TL olarak nasıl belirlediğini
gerekçesinde açıklamıştır.
67. İmar Kanunu ve ilgili mevzuat uyarınca ileri sürülen
hususların belirtilen mevzuat hükümleri kapsamında irdelenmesi, mevzuat
hükümlerinin yorumu ve somut olayın özellikleri ile delillerin mevzuat
hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi noktasındaki takdir derece
mahkemelerine aittir.
68. Başvurucunun dava ve temyiz aşamasında da ileri sürdüğü
iddialarının idari makamların ve mahkemelerin delilleri değerlendirmesine ve
konuya ilişkin hukuk kurallarının mahkemeler tarafından yorumlanmasına ilişkin
olduğu, başvurucunun nihai olarak lehine olmayan Mahkeme kararının sonucundan
şikâyet ettiği anlaşılmakta olup Derece Mahkemelerinin kararında bariz takdir
hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
69. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece Mahkemeleri
kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de içermediği
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
70. Başvurucunun, kendisine ait taşınmaz üzerinde ruhsatsız
olarak yapılmış bulunan yapıların mühürlenmesine ve taşınmazın kamulaştırma
sahasında kalması sebebiyle ilgili mevzuat hükümlerine uygun hâle getirilmesi
için süre verilmeksizin yıkımına karar verilmesine rağmen kamulaştırma işlemi
yapılmadan ve bedeli ödenerek tescil kararı verilmeden önce taşınmaz
mülkiyetine kısıtlama getirilemeyeceğini belirtmek suretiyle mülkiyet hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvurusunun açıkça dayanaktan yoksun olmaması
ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de
bulunmaması nedeniyle başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı ve Türü
71. Bireysel başvuru yoluyla mülkiyet hakkının ihlali iddiasının
ileri sürülebilmesi için mülkiyetin konusu "sahip olunan bir mülk"e
ihlal sonucunu doğuracak bir müdahalenin bulunması gerekmektedir. (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660,
20/3/2014, § 26).
72. Anayasa'nın 35. maddesinde yer verilen mülkiyet kavramı,
kapsam itibarıyla 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nda yer
alan mülkiyet kavramı ile sınırlı olmamakla birlikte taşınmaz mülkiyetinin
Anayasa'nın 35. maddesindeki güvence kapsamına girdiğine kuşku yoktur.
Anayasa'nın 35. maddesi kapsamındaki hakkının ihlal edildiğini ileri süren
başvurucu, böyle bir hakkın varlığını kanıtlamak zorundadır. Bu nedenle
öncelikle başvurucunun, Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren
mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki
durumunun değerlendirilmesi gerekir (İhsan
Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, §§ 30, 31).
73. Somut olayda başvurucunun tapu sicilinde adına kayıtlı 251
ada 7 parsel sayılı taşınmaz üzerinde 4721 sayılı Kanun uyarınca mülkiyet
hakkının bulunduğu tartışmasızdır. Başvurucu mülkiyet hakkına sahip olduğu
taşınmaz üzerinde ruhsatsız olarak inşa edilen yapıların mühürlenmesinden sonra
kendisine ruhsat işlemlerini gerçekleştirmek ve yapıları ilgili mevzuat
hükümlerine uygun hâle getirmek için süre verilmediğini, buna gerekçe olarak
yapıların üzerinde bulunduğu taşınmazın kamulaştırma sahasında, yapılaşmaya
yasak alan içinde yer aldığının belirtildiğini, bedel ödenerek tescil kararı
verilmeden mülkiyete hiçbir kısıtlama getirilemeyeceğini belirtmiştir.
74. Anayasa’nın 35. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'ne (Sözleşme) Ek (1) No.lu Protokol’ün 1. maddesi benzer
düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer vermiştir. Her iki düzenleme de üç kural
ihtiva etmektedir. Sözleşmenin ilk cümlesi herkese mülkünden barışçıl
yararlanma hakkı verirken Anayasa daha geniş manada mülkiyet hakkını
tanımaktadır. Düzenlemelerin ikinci cümleleri ise kişilerin hangi koşullarda
mülkünden yoksun bırakılabileceğini ya da kişilere ait mülkiyetin hangi
koşullarla sınırlandırılabileceğini hüküm altına almaktadır.
75. Her iki düzenlemenin üçüncü cümleleri ise mülkiyetin
kullanımının kontrolü ya da düzenlenmesine ilişkindir. Anayasa’nın 35.
maddesinin son fıkrası mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı
olamayacağı şeklinde hakkın kullanımına ilişkin genel bir ilkeye yer verirken
Sözleşme'ye Ek (1) No. lu Protokol'ün 1. maddesinin ikinci fıkrası, devletlere
mülkiyeti kamu yararına düzenleme ile vergiler ve diğer katkılar ile cezaların
tahsili konusunda gerekli gördükleri yasaları uygulama konusundaki haklarını
saklı tutarak taraf devletlerin genel yarara uygun olarak “mülkiyetin kullanımını
kontrol” yetkisine sahip olduklarını kabul etmektedir. Bununla beraber
Anayasa’nın birçok maddesi ilgili olduğu hususta devlete mülkiyetin
kullanımının kontrolü ya da mülkiyeti düzenleme yetkisi vermektedir.
76. Başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik şikâyetinin özü,
ruhsatsız yapıların mühürlenmesi ve mühürleme işleminden sonra taşınmazın
kamulaştırma sahasında kalması gerekçe gösterilerek yapıların ilgili mevzuat
hükümlerine uygun hâle getirilmesi için süre verilmeden yıkılmasına karar
verilmesidir. Başvurucunun taşınmazın kamulaştırılacak olmasına, kamulaştırma
şerhi konmasına veya kamulaştırmaya ilişkin sürecin somut olayda uzun sürdüğüne
ilişkin doğrudan bir şikâyeti bulunmayıp mülkiyet hakkı yönünden şikâyet edilen
temel husus, yapıların mühürlenmesi ve yıkım kararı alınmasıdır. Bu bakımdan
başvurucunun mülkiyet hakkına ilişkin temel şikâyeti de dikkate alındığında
imar mevzuatı nedeniyle ruhsatsız ve ruhsata bağlanması mümkün olmayan
yapıların yıkılması şeklinde gerçekleşen müdahalenin mülkiyetin kullanımını
kontrol/düzenleme suretiyle mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği
değerlendirilmiştir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
77. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin, Anayasa'nın 13. ve 35.
maddelerine uygunluğunun denetlenmesi gerekmekte olup bu itibarla müdahalenin
hakkın özünedokunmama, Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplerle ve
kanunla sınırlandırma ve ölçülülük ilkesi kapsamında değerlendirilmesi
gerekmektedir.
i. Kanunilik
78. Anayasa'nın 35. ve 13. maddelerine göre mülkiyet hakkına
getirilecek sınırlamaların kanunla düzenlenmesi gerekmektedir. Somut olayda
başvurucu tarafından mülkiyeti kendisine ait bulunan taşınmaz üzerine inşa
edilen yapıların ruhsatsız olarak yapıldığı ve ruhsata bağlanması olanağı
bulunmadığından 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesi kapsamında mühürlenerek
inşaatın durdurulduğu ve inşaat durdurma zaptı düzenlenerek yıkım kararı
alındığı anlaşılmaktadır. 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesinde ruhsatsız veya
ruhsat ve eklerine aykırı olarak yapılan yapılara ilişkin düzenleme getirilmiş
olupruhsata aykırı yapılarda aykırılığın giderilmemiş olması, ruhsatsız
yapılarda ise yapının ruhsata bağlanmaması hâlinde ilgili idarece yapının
yıktırılacağı düzenlenmiştir.
79. Bu bakımdan mülkiyetin kullanımını kontrol/düzenleme
şeklindeki müdahalenin 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesinde yasal dayanağı
bulunmakta olup başvuruya konu müdahale kanunilik unsurunu taşımaktadır.
ii. Meşru Amaç
80. Kamu yararı kavramı, genel bir ifadeyle özel veya bireysel
çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yararı ifade etmektedir. Bütün
kamusal işlemler, nihai olarak kamu yararını gerçekleştirmek hedefine yönelmek
durumundadır (AYM, E.2010/30, K.2012/7, 19/1/2012).
81. Kamu yararı doğası gereği geniş bir kavramdır. Özellikle kişileri
bedelini ödeyerek mülkiyetlerinden yoksun bırakmayı düzenleyen yasalar gibi
sosyal ve ekonomik politikaların uygulanmasını belirleyen düzenlemeler
konusunda yasama organının geniş bir takdir yetkisi olması doğaldır. Kural
olarak kamu makamları ekonomik veya toplumsal bir politikayı hayata geçirmek
amacıyla mülkiyet hakkına müdahale etmişlerse burada meşru bir kamu yararı
amacının bulunduğunu varsaymak gerekir. Kamu yararı konusunda bir uyuşmazlığın
çıkması hâlinde ise uzmanlaşmış ilk derece ve temyiz yargılaması yapan
mahkemelerin uyuşmazlığı çözmek konusunda daha iyi konumda olduğu açıktır. Bu
nedenle müdahalenin kamu yararına uygun olmadığını ispat yükümlülüğü bunu iddia
edene aittir. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemesinde açıkça temelden
yoksun veya keyfî olduğu anlaşılmadıkça yetkili kamu organlarının kamu yararı
tespiti konusundaki takdirine müdahalesi söz konusu olamaz (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No:
2013/817, 19/12/2013, §§ 35, 36).
82. Anayasa'nın 56. maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir
çevrede yaşama hakkına sahip olduğu düzenlenmiş; çevreyi geliştirmenin, çevre
sağlığını korumanın ve çevre kirlenmesini önlemenin devlet ve vatandaşların
ödevi olduğu belirtilmiştir. Bu bakımdan yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına
uygunluğunun sağlanmasında ve buna ilişkin düzenlemelerde kamu yararı bulunduğu
kabul edilmelidir.
83. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AHİM) de toplumun genel
çıkarlarının büyük önem taşıdığı bölgesel planlama ve çevre koruma
politikalarının bilhassa medeni haklar söz konusu olduğunda devlete geniş bir
takdir yetkisi tanıdığını belirtmiştir (Depalle/Fransa,
[BD], B. No:34044/02, 29/3/2010, § 84).
84. Başvurucu tarafından inşa ettirilen yapıların ruhsatsız
olduğu hususunda ihtilaf bulunmamaktadır. İnşa edilecek yapıların imar
mevzuatına uygun olarak yapılmasının sağlanması ve bu kapsamda ilgili mevzuat
hükümleri uyarınca ruhsat alınmadan yapılabileceği açıkça düzenlenen yapılar
hariç diğer yapıların ruhsata bağlanması suretiyle yapılaşmanın fen, sağlık ve
çevre şartlarına uygun olarak teşekkülü, sağlıklı, güvenli, kaliteli ve
ekonomik yaşam çevrelerinin oluşturulması bakımından önemli olup ruhsata
bağlanması mümkün olmayan yapıların yıkılmasında kamu yararı bulunduğu
anlaşılmaktadır. Öte yandan taşınmazın yapımı devam etmekle birlikte yakın
zamanda tamamlanacağı anlaşılan Süreyyabey Baraj Gölü kamulaştırma sahasında
kalması sebebiyle taşınmaz üzerindeki yapılara ruhsat verilmesinin mümkün
olamayacağı yönünde değerlendirme yapıldığı anlaşılmaktadır. Geniş bir alandaki
tarım arazilerinin sulanması ve enerji üretimi sağlanması amacıyla
gerçekleştirildiği anlaşılan Süreyyabey Baraj Gölü projesi sebebiyle kısa bir
süre sonra baraj gölü altında kalacak olan alanda, kaynakların verimli
kullanılmasının sağlanması ve ekonomik kayıpların önlenmesi bakımından yapı
yapılmasına izin verilmemesinde de meşru amaç bulunmadığı söylenemez.
iii. Ölçülülük
85. Başvurucu,
sahip olduğu taşınmaz üzerine inşa ettirdiği ruhsatsız yapıların
mühürlenmesinden, taşınmazın yapımı devam eden Süreyyabey Baraj Gölü
kamulaştırma sahasında kalması sebebiyle ruhsat verilmesinin mümkün olmadığı
kabul edilerek yıkım kararı verilmesinden ve bu bağlamda bedeli ödenerek tescil
kararı verilmeden mülkiyet hakkına yapılan müdahaleden şikâyet etmektedir.
86. Anayasa'nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve
yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla, sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma, ürünlerinden yararlanma ve tasarruf etme (başkasına devretme,
biçimini değiştirme, harcama ve tüketme hatta yok etme) olanağı veren bir
haktır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
§ 32).
87. Öte yandan Anayasa'nın 35. maddesine göre mülkiyet hakkı
ancak kanunla öngörülmüş usullerle ve kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilir.
Ayrıca Anayasa'nın 13. maddesinde ifade edilen "ölçülülük ilkesi"
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda öncelikli
olarak dikkate alınması gereken bir güvencedir.
88. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak
ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır.
Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak
için seçilen aracın denetlenmesidir (Adalet
Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014, § 106).
89. Ölçülülük ilkesi, "elverişlilik",
"gereklilik" ve "orantılılık" olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. "Elverişlilik" öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen
amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, "gereklilik" ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, "orantılılık" ise
bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir
dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).
90. Mülkiyet hakkının, hakkın özüne dokunulmadan ve ölçülülük
ilkesine riayetle sınırlandırılması gerekmektedir. Hakkın özü, dokunulduğunda
söz konusu temel hak ve özgürlüğü anlamsız kılan asli çekirdeği ifade etmekte
olup bu yönüyle her temel hak açısından kişiye dokunulmaz asgari bir alan
güvencesi sağlamaktadır. Bu çerçevede hakkın kullanılmasını önemli ölçüde
güçleştiren, hakkı kullanılamaz hâle getiren veya ortadan kaldıran
sınırlamaların hakkın özüne dokunduğu kabul edilmelidir. Mülkiyet hakkı
bağlamında da mülkiyet hakkını oluşturan yetkilerin tamamının veya bir ya da
belirli bir kısmının ortadan kaldırılması, kullanılamaz hâle getirilmesi veya
kullanılmasının aşırı derecede güçleştirilmesi sonucunu doğuran müdahalelerin
bu hakkın özünü zedeleyeceği açıktır (AYM, E.2002/112, K.2003/33, 10/4/2003;
E.1999/33, K.1999/51, 29/12/1999).
91. Anayasa'nın 35. maddesine uygun olarak bir kimsenin mülkiyet
hakkına devlet tarafından müdahale edilmişse veya mal varlığı üzerindeki
hakları kullanılamaz hâle getirilmişse bu kişinin hakkının korunması gerekir.
Öte yandan mülkiyetin kullanımını düzenleyen kanun ve uygulamaların elde
edilmek istenen kamu yararıyla bireysel menfaatler arasında adil bir denge
kurması yani ölçülü olması gerekmekle birlikte mülkiyetin kullanımını
düzenleyen bu uygulamalar sebebiyle bireyin kişisel hakları ile toplumun genel
menfaati arasında dengeyi sağlamak için her zaman tazminat ödenmesi zorunlu
görülemez (Necmiye Çiftçi ve diğerleri,
§ 63).
92. Somut olayda başvurucu, taşınmazın baraj gölü alanında
kalması nedeniyle kamulaştırılacak olmasından veya doğrudan ilgili imar
mevzuatı hükümlerinden şikâyet etmemektedir. Yine başvurucunun taşınmazdan
yararlanma olanağını tamamen yitirdiği,mevcut durum itibarıyla taşınmazın değer
kaybetmesine sebebiyet verildiği, taşınmazı piyasa değeri üzerinden satma
imkânını kaybettiği veya taşınmaza ilişkin hukuki işlemlerde bulunma hakkını yitirdiği
gibi bir iddiası da bulunmamaktadır. Başvurucu yalnızca hâlihazırda mülkiyeti
kendisine ait bulunan taşınmazın kamulaştırma sahasında kalması sebebiyle
mülkiyetin kullanımına ilişkin bir kısım hak ve yetkilerinin
sınırlandırılmasından şikâyet etmektedir.
93. Başvurucunun maliki olduğu taşınmazı dilediği şekilde
kullanma hakkı,Anayasa'nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet hakkının kapsamına
dâhil olmakla beraber devletin bu kullanımı kontrol/düzenleme yetkisi
bulunmaktadır.
94. Devlet, düzenlemeyi bireylerin veya tüzel kişilerin olumlu
eylemlerde bulunmalarını zorunlu tutarak veya faaliyetlerine kısıtlamalar
getirerek gerçekleştirebilir. Bu tür düzenlemeler, mevzuatı kabul edilemez
duruma getirecek kadar alışılmışın dışında sonuçlar doğurmadığı sürece devletin
takdir yetkisi içinde kabul edilmektedir (Denev/İsveç,
B. No: 12570/86, 18/1/1989; J.A. Pye
(Oxford) Ltd And J.A. Pye (Oxford) Land Ltd./Birleşik Krallık,
44302/02, 30/7/2007, § 83).
95. Anayasa'nın 56. maddesinde herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede
yaşama hakkına sahip olduğu, çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını korumanın
ve çevre kirlenmesini önlemenin devlet ve vatandaşların ödevi olduğu
düzenlenmiştir. Bu bakımdan, yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun
olarak teşekkülü ile sağlıklı, güvenli, kaliteli, ekonomik yaşam çevrelerinin
oluşturulması şeklindeki üstün kamusal yararın sağlanması bakımından taşınmaz
sahiplerinin, imar mevzuatının gerektirdiği kısıtlama ve kullanma esaslarına
uyması zorunludur.
96. Başvurucunun taşınmazın baraj gölü alanında kalması
sebebiyle yapılacak kamulaştırma işlemine, bu kapsamda alındığı anlaşılan kamu
yararı kararına ve tapu kaydındaki kamulaştırma şerhine bireysel başvuru
dosyası kapsamında bir itirazınınbulunmadığı anlaşılmaktadır. Ancak bu husus
başvurucu tarafından inşa ettirilen yapıların ruhsata bağlanmasının mümkün
olmayacağı yönünde idari makamlarca yapılan değerlendirmeye doğrudan etki
etmiştir.
97. Somut olayda, İdarenin yatırım programında yer alan
Süreyyabey Barajı için Bayındırlık ve İskan Bakanlığının 24/5/2001 tarihli ve
2384 sayılı onayı ile kamu yararı kararı alındığı anlaşılmaktadır. İdarenin
Belediyeye gönderdiği 5/7/2010 tarihli yazıda Süreyyabey Barajı'nın yapımının
devam ettiği, 2010 yılında barajda su tutulmasının planlandığı belirtilmiş
(bkz. § 8); 27/5/2011 tarihli yazıda ise Süreyyabey Barajı göl alanında kalması
nedeniyle kamulaştırma işlemleri devam eden ve tapu kaydına kamulaştırma şerhi
konulan, aralarında başvurucuya ait taşınmazın da bulunduğu taşınmazlar
üzerinde haksız kazanç elde etmeye yönelik yapılaşmanın önlenmesi istenmiştir
(bkz. § 16). İdarenin Çekerek Kaymakamlığına gönderdiği 26/9/2011 tarihli
yazıda ise Süreyyabey Barajı'nda inşaat çalışmalarının tamamlanma aşamasına
gelindiği, 2011 yılında su tutulmaya başlanacağı, can ve mal emniyeti açısından
kamulaştırma işlemi tamamlanmış taşınmazların bir an önce tahliyesinin
sağlanması istenmiştir (bkz. § 16). Başvurucuya ait yapılara ilişkin inşaat
durdurma zaptının 15/4/2011 tarihinde tutulduğu anlaşılmaktadır. Başvurucunun
yapıları bu tarihten çok önceki bir tarihte yaptırdığı yönünde bir iddiası
olmadığı gibi bu hususta bireysel başvuru dosyası kapsamında sunulmuş bir bilgi
ve belge de bulunmamaktadır. Başvurucunun taşınmaza yapı yapmak şeklindeki
iradesini ortaya koyduğu 2011 yılı içinde baraj yapım çalışmalarının devam
etmesi ve yapılan yazışmalar doğrultusunda aynı yıl içinde inşaatın tamamlanma
aşamasına getirilerek barajda su tutulmaya başlanacağına dair ciddi verilerin
bulunması karşısında geniş bir alanda yapıldığı anlaşılan kamulaştırma
işlemlerine ilişkin sürecin belli bir zaman dilimine yayılmasına rağmen
başvurucu yönünden öngörülemez bir sürede gerçekleşmediği, yapıların inşa
edildiği sürede yapımına başlanan ve büyük oranda tamamlanmış bulunan bir baraj
projesinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu bakımdan başvurucu yönünden İdarenin
ne zaman gerçekleştirileceği belli olmayan bir projesinden, ne zaman yapılacağı
öngörülemeyen kamulaştırma işleminden ve bu kapsamda belirsiz bir süre ile
mülkiyet hakkının kullanımının sınırlandırılmasından söz edilemez.
98. Başvurucu tarafından inşa ettirilen yapıların 15/4/2011
tarihinde inşaat durdurma zaptı ile mühürlenerek durdurulmasına karar verilmiş,
yapılar hakkında 20/4/2011 tarihinde yıkım kararı alınmış ve karar 25/4/2011
tarihli yazı ile başvurucuya bildirilmiştir. Bu bakımdan ruhsatsız olarak inşa
edildiği anlaşılan yapılara hemen müdahale edildiği anlaşılmaktadır. Yakın
zamanda baraj gölü alanında kalacak olan ve buna ilişkin idari sürecin devam
ettiği bilinen bir taşınmaz üzerinde imar mevzuatına aykırı şekilde yapılaşmaya
sessiz kalınarak bu alanda ekonomik ve sosyal bir çevrenin oluşturulmasına izin
verilmesi, ileride daha ciddi zararların doğmasına sebebiyet verebilecektir.
Nitekim İdare ile Belediye arasındaki 14/5/2010, 5/7/2010 ve 25/4/2011 tarihli
yazışmalarda, kamulaştırma amacıyla yapılan tespit çalışmalarında göl alanında
kalarak kamulaştırılması gereken taşınmazlar üzerinde daha fazla kamulaştırma
bedeli alabilmek için amaçsız yapılar yapıldığının tespit edildiği, bu
yapıların kısa süre sonra su altında kalacak olması sebebiyle tesis yapana
fayda sağlamayacağı gibi kamulaştırma aşamasında İdarenin haksız olarak yüksel
bedel ödemesine, yatırım maliyetlerinin yükselmesine, kamu kaynaklarının
israfına ve millî ekonomi açısından kayba sebebiyet vereceği belirtilerek yeni
yapılaşmalara izin verilmemesinin istendiği anlaşılmaktadır.
99. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde başvurucuya ait
bulunan ve tarla vasfı da olan taşınmazda zirai faaliyetlerde bulunulmasının ve
taşınmazın vasfına uygun olarak kullanılmasının mümkün olduğu, taşınmazdan
yararlanma imkânının yitirilmediği, taşınmaz üzerinde tasarruf işlemlerinde
bulunma hak ve yetkisinin devam ettiği, taşınmaz üzerinde inşa edilen ruhsatsız
yapılara ruhsat verilemeyeceği değerlendirilmiş ise de yapıların inşasına baraj
inşaatının bitim aşamasında başlandığı ve derhâl müdahale edildiği hususları
birlikte değerlendirildiğinde, mülkiyetin kullanımını kontrol/düzenleme
suretiyle gerçekleştirilen sınırlamanın ortaya çıkardığı durumun, başvurucunun
mülkiyet hakkının korunması ile kamusal menfaatin gerekleri arasında sağlanması
gereken dengeyi bozmadığı ve başvurucu açısından meşru sayılamayacak olan ferdi
ve aşırı nitelikte bir yük oluşturmadığı değerlendirilmiştir.
100. Yukarıda açıklanan nedenlerle başvurucunun ihlal iddiasına
konu müdahalenin belirtilen sınırlama ve güvence ölçütlerine aykırı olmadığı
anlaşıldığından, Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V.HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. İdari para cezası yönünden 3194 sayılı Kanun'un 42.
maddesinin yedinci fıkrası hükmünün değerlendirilmediğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkı kapsamında kalan diğer ihlal
iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerine BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
15/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.