logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Dicle Seben [1.B.], B. No: 2014/4961, 2/2/2017, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

 

 

ANAYASA MAHKEMESİ

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

DİCLE SEBEN BAŞVURUSU

 

(Başvuru Numarası: 2014/4961)

Karar Tarihi: 2/2/2017

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

Raportör Yrd.

:

İsmail Emrah PERDECİOĞLU

Başvurucu

:

Dicle SEBEN

Vekili

:

Av. Semih GÜNER

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, iş mahkemesinde görülen alacak davasında yargılama makamlarının lehe olan hususları dikkate almayarak gerekçesiz karar verdiği ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığı nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 9/4/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

A. Ankara 13. İş Mahkemesinde Görülen Dava

8. Başvurucu aleyhine 11/7/2006 tarihinde Ankara 13. İş Mahkemesinde açılan alacak davasında davacı M.B.A. başvurucu yanında işitme testi yapan sağlık teknikeri olarak 2000 yılında işe başladığını, başvurucunun Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK) üyesi olması nedeniyle kendisinden OYAK-Toplu Konut iş birliğiyle Ankara Eryaman'da yapılacak konutların satışına başvurucunun kendi adına girmesini, peşinat ve taksitleri ödemesini istediğini, daha sonra devir işlemlerini yapacağını belirttiğini, bu kapsamda başvurucu adına bahsi geçen yerden konut aldığını, ilerleyen dönemlerde başvurucunun maaşını düşürdüğünü, söz konusu konut için ödemeye yapmaya devam ettiğini fakat bir süre sonra düşürülen ücretle geçinemeyeceğini belirterek 2006 yılı Şubat ayında işten çıktığını belirterek söz konusu konutun adına devrini veya reel bedelinin tahsilini talep etmiştir.

9. Ankara 13. İş Mahkemesi yaptığı değerlendirme sonucu 8/10/2008 tarihli kararı ile dava dilekçesinin görev yönünden reddine hükmetmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:

"...

Davalı vekili davanın reddini istemiş olup,öncelikle görev itirazında bulunmuş,tarafların sunduğu deliller toplanmıştır.Her ne kadar dava iş mahkemesinde açılmış isede, taraflar arasında hizmet akdine dayanan bir ilişki söz konusu olmayıp, işci işveren ilişkiside yoktur. Meselenin halli genel mahkemelerin konusuna girdiği kanaatine varıldığından davalı taraf vekilinin dilekcesinde de belirtildiği gibi dava dilekcesinin görev yönünden reddine ve süresi içinde müracat edildiğinde ve dosya kesinleştiğinde davadilekcesinde belirtilen harca değer esas alınarak dosyanın görevli ve yetkili Ankara Nöbetci Sulh Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekli görülmüştür. Belirtildiği gibi taraflar arasında hizmet sözleşmesi söz konusu olmayıp, ayrıca iş yasasına dayalı bir uyuşmazlık da söz konusu değildir.

..."

10. İlk Derece Mahkemesinin kararı, Yargıtay 9. Hukuk Dairesince 3/2/2009 tarihinde onanmış ve yargılama süreci sona ermiştir.

B.Ankara 1. İş Mahkemesinde Görülen Dava

11. Başvurucu aleyhine 12/7/2006 tarihinde Ankara 1. İş Mahkemesinde açılan işçi ve işveren ilişkisinden kaynaklanan alacak davasında, yukarıda yer verilen davada da davacı taraf olan M.B.A., başvurucuya ait iş yerinde 2000 yılı Kasım ayından 2006 yılı Şubat ayına kadar işitme testi yapan sağlık teknisyeni olarak çalıştığını, iş akdinin başvurucu tarafından haksız olarak feshedildiğini, başvurucunun OYAK üyesi olması nedeniyle kendisine OYAK-Toplu Konut iş birliğiyle Ankara Eryaman'da yapılacak konutlara başvurucu adına girmesini teklif ederek peşinatı ve taksitleri davacı ödediği takdirde "Konutun devrini sonra veririm." diye beyan ettiğini ve taahhütte bulunduğunu, bunun üzerine konutu alıp peşinat ve taksitleri ödediğini, bu işlemler tamamlandıktan iki ay sonra başvurucu tarafından 2004 yılı Haziran ayına kadar net 800 TL olan aylık ücretinin 2004 yılı Haziran ayından itibaren 200 TL'ye indirildiğini, başvurucunun ücret indirme sebebi olarak başvurucunun OYAK üyesi olması imkânından yararlanarak davacının ev sahibi oluşunu beyan ettiğini, bunun üzerine 2006 yılı Ocak ayında davacının başvurucuya ücretinintam olarak verilmemesi hâlinde girmiş olduğu KPSS'yi kazanması hâlinde tercihini ona göre yapacağını söylediğinde ise başvurucunun bu nedenle iş akdini feshettiğini, iş yerinde fazla mesai yapıldığını ve yıllık izinlerin kullanmadığını beyan ederek 2004 yılı Haziran ve 2006 yılı Şubat arası ücret farkı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai ücreti ve yıllık izin ücretinden olmak üzere toplam 500 TL'nin başvurucudan tahsilini talep etmiştir.

12. Başvurucu davaya cevap dilekçesinde, davacının başvurucuya ait iş yerinde çalışmasının olmadığını, davacının M.Ç.ye ait iş yerinde 2000 yılı Kasım ayında stajyer konumunda işi öğrenmek için gelip gitmeye başladığını, 1/3/2001 tarihinde sigortalı olarak işe başladığını, verdiği vekâletname ile davacıyı gidip seçtiği konutta kendi nam ve hesabına satın alım gerçekleştirme konusunda yetkili kıldığını, 2004 yılında teslim edilen konutun eksiklerinin başvurucu tarafından yapıldığını, sözlü anlaşma uyarınca konutta davacının 2006 Eylül ayına kadar oturup sonrasında işe başlaması nedeniyle konutu boşaltması gerektiğini ancak davacının verdiği peşinat ve taksitlerin faiziyleiadesi hâlinde konutu teslim edeceğini söyleyip başvurucudan 26.600 TL alıp ibra ettiğini, davacının başvurucunun işverenliğinde bir çalışmasının olmadığını beyan ederek davanın reddini savunmuştur.

13. Yapılan yargılama sürecinde Ankara 1. İş Mahkemesince, davacının çalıştığı iş yerinden ve Sosyal Güvenlik Kurumundan (SGK) şahsi sicil dosyası, ücret bordroları, fazla mesai ve puantaj kayıtları ile izin çizelgeleri istenilerek dava dosyasına konulmuş; taraflarca gösterilen tanıklar dinlenmiş ve ibraz edilen tüm belgeler alındıktan sonra dosya bilirkişiye verilmiş; alınan bilirkişi raporuna itiraz edildiğinden ek rapor alınmış; bu rapora da itiraz edildiğinden dosya başka bir bilirkişiye verilerek yeni bir rapor ve ek rapor alınmış; yapılan değerlendirme sonucu 6/10/2009 tarihli karar ile davanın kısmen kabulüne hükmedilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:

 "...

 Tarafların iddia ve savunmaları, dosyaya alınan belge içerikleri, tanık anlatımları ve bilirkişi raporu göz önüne alındığında; davacının davalıya ait işyerinde 01.11.2000-01.03.2006 tarihleri arasında 5 yıl 4 ay hizmet akdı ile çalıştığı iş akdinin 2006 yılıOcak ayında ücret hususunda davalı ile görüşerek tam ücret verilmemesi halinde KPSS sonucuna göre tercihini kullanacağını işverene bildirdikten sonra davalı "hem benim adıma eve girecek, benim sayemde menfaat sahibi olacaksın, hemde verdiğim ücreti beyenmeyeceksin" diyerek, davacının iş akdinin haksız olarak davalı tarafından feshedildiğinden kıdem ve ihbar tazminatına hak kazandığı, davacı ile aynı işyerinde çalışan Ö.B.'nİntalimatla alınan ifadesinde davacı ile aynı işyerinde çalıştıklarını ve 800.00 TL ücret aldığını, ayrıca Samsun Devlet hastanesinde çalışan emsal bir işçinin net837.43 TL ücretle çalıştığıSağlık Bakanlığınca bildirilmiş ayrıca meslek kuruluşundan alınan bilgilere göre davacınınsağlık teknisyeni olarak ücretinin 800.00 TL olduğu kanaatine varılmıştır. Dinlenen tanık beyanlarına göre işyerinde fazla mesai yapıldığı, davacının izinlerini kullandığı veya ücretinin ödendiği davalı tarafça ispat edilemediğinden bilirkişinin 29.12.2008 tarihli rapora belirtilen miktarlar kadar alacağının olduğu kananatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

 ..."

14. Temyiz üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucu 16/2/2012 tarihli ilam ile davacı tarafın sunduğu ıslah dilekçesine karşı başvurucunun zamanaşımı itirazı değerlendirilmeden karar verildiği gerekçesine dayanılarak bozmaya hükmedilmiştir.

15. Bozma üzerine dava dosyasını tekrar incelemeye alan Ankara 1. İş Mahkemesi, bozma ilamı doğrultusunda değerlendirme sonucu davanın kısmen kabulüne hükmedilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:

 "...

 Bu kez mahkememizin yukarıda yazılı esasına kaydı yapılarak Yargıtay bozma ilamına uyularak Yargılamaya devam olunmuş, Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda zaman aşımı itirazın değerlendirilmesi içindosya bilirkişiye verilerek 27.03.2013 tarihli ek rapor alınmış buna göre davacının ihbar tazminatından net 1.882.24 TL kıdem tazminatından net 6.333.61 TL izin ücretinden net 1.813.33 TL ücret alacağından net 12.600.00 TL ve fazla mesai ücretinden net 2.519.06 TL alacağı olduğu belirlenmiştir.

 ..."

16. Tarafların temyiz talebinde bulunmaları üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucu 24/9/2013 tarihli karar ile İlk Derece Mahkemesi kararı onanmış ve yargılama sona ermiştir.

17. Onama ilamı başvurucuya 13/3/2014 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 9/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

18. Mahkemenin 2/2/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

19. Başvurucu, Ankara 1. İş Mahkemesinde görülen dava yönünden makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

20. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

21. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin olan iş mahkemeleri nezdinde açılan davalarda yargılama süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak davanın açıldığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak yargılamanın sona erdiği (Nesrin Kılıç, B. No: 2013/772, 7/11/2013 § 69), yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkinşikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Mehmet Salih Ayyıldız, B. No: 2012/397, 17/11/2014, § 25).

22. İş mahkemelerinde görülen davalarda yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Nesrin Kılıç, §§ 57, 58).

23. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık 7 yıl 3 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

24. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları

25. Başvurucu, işçi alacaklarına ilişkin Ankara 1. İş Mahkemesinde aleyhine açılan davanın kısmen kabul edilmesi yönündeki kararın gerekçesiz olarak verildiğini, yargılama sürecinde bilirkişi raporlarına itirazlarının değerlendirilmediğini, lehine olan bilirkişi raporlarının dikkate alınmamasının sebebinin gerekçeli kararda açıklanmadığını, hükme esas alınan raporda da lehine olan hususların dikkate alınmadığını, ayrıca daha önce aynı davacı tarafından Ankara 13. İş Mahkemesinde aleyhine açılan davada davacı ile aralarında hizmet akdi olmadığı belirtilerek görevsizlik kararı verildiğini ve bu kararın Yargıtayca onanarak kesinleştiğini, bu kapsamda husumet itirazlarının da değerlendirmeye alınmadığını, dolayısıyla verilen kararlar kapsamında her iki dava arasında çelişki oluştuğunu belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

1. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu kapsamda başvurucunun Ankara 1. İş Mahkemesinde aleyhine açılan davanın kısmen kabul edilmesi yönündeki kararın gerekçesiz olarak verildiği, yargılama sürecinde bilirkişi raporlarına itirazlarının değerlendirilmediği, lehine olan bilirkişi raporlarının dikkate alınmamasının sebebinin gerekçeli kararda açıklanmadığı, ayrıca hükme esas alınan raporda da lehine olan hususların dikkate alınmadığı şikâyetlerinin gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmesi uygun görülmüştür.

27. Anayasa’nın 36. ve 141. maddeleri uyarınca her türlü mahkeme kararının gerekçeli olması gerekir. Ancak bu hak, yargılamada ileri sürülen tüm iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi yapan merciin, yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya atıfla kararına yansıtması yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).

28. Somut olayda, yapılan açık yargılama sonunda tarafların davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmalarının tartışılarak verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu anlaşılmaktadır. Kanun yolu incelemesi sonucunda verilen kararın gösterilen gerekçe ve karar sonucunu uygun bulduğu dikkate alındığında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğinden bahsedilemez.

29. Açıklanan nedenle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

30. Başvurucunun, daha önce aynı davacı tarafından Ankara 13. İş Mahkemesinde aleyhine açılan davada davacı ile aralarında hizmet akdi olmadığı belirtilerek görevsizlik kararı verildiği ve bu kararın Yargıtayca onanarak kesinleştiği, bu kapsamda husumet itirazlarının da değerlendirmeye alınmadığı, dolayısıyla verilen kararlar kapsamında her iki dava arasında çelişki oluştuğu şikâyetinin ise hakkaniyete uygun yargılanma hakkı yönünden incelenmesi uygun görülmüştür.

31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

32. Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi, başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığını değerlendirilmektir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).

33. Başvuru konusu olayda başvurucu; daha önce aynı davacı tarafından aleyhine açılan bir başka alacak davasında davacı ile aralarında hizmet akdi olmadığı belirtilerek görevsizlik kararı verildiğini ve bu kararın Yargıtayca onanarak kesinleştiğini ancak bu kapsamda bireysel başvuruya konu ettiği davada husumet itirazlarının değerlendirmeye alınmadığını, dolayısıyla verilen kararlar kapsamında her iki dava arasında çelişki oluştuğunu ileri sürmüştür.

34. Söz konusu şikâyetinin incelenmesi sonucu Ankara 13. İş Mahkemesinde başvurucu aleyhine açılan davanın dava dilekçesinin görev yönünden reddi ile sonuçlanarak sona erdiği, bu durumda görev yönünden ret ile sonuçlanan bir davada ortaya konulan taraflar arasında hizmet akdi olmadığı yönündeki değerlendirmenin esasa ilişkin bir değerlendirme olmadığı, bu değerlendirme sonucunda verilen kararın da bireysel başvuruya konu edilen Ankara 1. İş Mahkemesinde görülen dava açısından maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmeyeceğianlaşılarak her iki dava arasında verilen kararlar kapsamında çelişki oluştuğu yönünde bir kanaate varılmamıştır.

35. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

36. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”

37. Başvurucu, maddi tazminat talebinde bulunmuştur.

38. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

39. Başvuruya konu olan yargılama sürecinin kesinleşerek sona erdiği dikkate alındığında, başvurucunun da tazminat talebi bulunmaması nedeniyle ihlalin tespiti dışında sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir husus bulunmadığı anlaşılmaktadır.

40. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

E. Kararın bir örneğinin Ankara 1. İş Mahkemesine (E.2012/523, K.2013/221) GÖNDERİLMESİNE,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/2/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Dicle Seben [1.B.], B. No: 2014/4961, 2/2/2017, § …)
   
Başvuru Adı DİCLE SEBEN
Başvuru No 2014/4961
Başvuru Tarihi 9/4/2014
Karar Tarihi 2/2/2017

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, iş mahkemesinde görülen alacak davasında yargılama makamlarının lehe olan hususları dikkate almayarak gerekçesiz karar verdiği ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığı nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) İhlal İhlalin tespiti
Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (bariz takdir hatası, içtihat farklılığı vs.-hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Gerekçeli karar hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi