TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
HIDIR ATEŞ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/499)
Karar Tarihi: 16/3/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör Yrd.
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
Başvurucu
Hıdır ATEŞ
Kanuni Temsilcisi
Fadime ATEŞ
Vekili
Av. Haydar AKGÜL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ön alım (şufa) davasında vesayet altında olunmasına karşın bu husus gözetilmeden karar verildiği, yargılama sürecinde İlk Derece Mahkemesinin ara kararları doğrultusunda Mahkeme veznesine yatırılan şufa bedellerinin yasal faizleri olmadan geri ödendiği ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığı nedenleriyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/1/2014 tarihinde Bakırköy 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 28/2/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/9/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığına (Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir.
6. Bakanlığın 15/9/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 3/10/1996 tarihinde Bakırköy 2. Sulh Hukuk Mahkemesinde açtığı şufa davasında, uyuşmazlığa konu taşınmazın 1/4 hissesi kendisine ait olmasına rağmen taşınmazın üzerine bazı şahıslarca bina yapılarak işgal edildiğini, davalı yirmi bir kişinin taşınmazdan hisse aldıklarını, taşınmaz üzerindeki ön alım hakkını kullanmak istediğini belirterek taşınmazın tapusunun iptalini ve ön alım hakkına binaen adına tescilini talep etmiştir.
9. Yargılama devam etmekte iken Bakırköy 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 14/9/1998 tarihli kararı ile başvurucu vesayet altına alınmış, eşi Fadime Ateş kendisine vasi tayin edilmiştir.
10. Başvurucu yargılama sürecinde alınan ara kararlar gereği Mahkeme veznesine ön alım hakkı için 9/12/1999 tarihinde 19.752 TL, 2/2/2005 tarihinde 11.200 TL para yatırmıştır.
11. Yargılama sonunda Bakırköy 2. Sulh Hukuk Mahkemesi, dosyada ibraz edilen tüm belge ve deliller, dosya kapsamına göre yapılan değerlendirmeler sonucunda 1/10/2009 tarihli ve E.1998/1318, K.2009/1012 sayılı kararı ile taşınmaz üzerinde şufa hakkı talep edilen hisselerin bir kısım davalılarca 30/3/1994, 10/5/1994, 20/6/1994 ve 27/9/1994 tarihlerinde satın alındığını ve taşınmaz üzerine 1995 yılında bina inşasına başlandığını; başvurucunun, ailesi ile birlikte aynı mahalde ve taşınmaza yakın mevkide ikamet ettiğinin anlaşıldığını, başvurucunun vesayet altına alınmasını gerektiren rahatsızlığı sabit olmakla beraber vasi eşinin veya yakınlarının, bina inşasına başlandığını görmelerinin hayatın olağan akışına uygun olduğunu belirtmiş; eşin veya yakınlarının, hissedar olunan taşınmaz üzerinde bina yapımına başlanmış olmasını görmeleri durumunda bunu araştırmaları ve herhangi bir hak ihlalinin mevcut olması durumunda süresinde yasal yollara başvurmaları gerekirken başvurucu tarafından 3/10/1996 tarihinde dava açıldığını, bu durumda olay tarihinde yürürlükte olan 17/2/1926 tarihli ve 743 sayılı mülga Türk Kanunu Medenisi’nin 658. maddesi gereğince süresinde şufa hakkının ortaya konulmadığını belirterek davanın reddine hükmetmiştir.
12. İlk Derece Mahkemesinin kararı temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 14/7/2011 tarihli ve E.2011/3174, K.2011/8204 sayılı ilamı ile onanmış, aynı Daireye yapılan karar düzeltme istemi de 30/10/2013 tarihli ve E.2013/9068, K.2013/14435 sayılı ilam ile reddedilmiştir.
13. Karar düzeltme isteminin reddine ilişkin ilam başvurucuya 5/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 6/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 30. maddesi şöyledir:
"Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür."
16. 743 sayılı mülga Kanun’un 658. maddesi şöyledir:
“A. Mukaveleden Mütevellit Şuf’a: Mukaveleden mütevellit şuf’a hakkı; tapu siciline şerh verildiği surette bu şerhte tayin olunan müddet zarfında ve sicilde gösterilen şartlar dairesinde her hangi bir malike karşı dermeyan olunabilir. Sicilde şart gösterilmemiş ise gayrimenkulün müddeaaleyhe satışındaki şarta itibar olunur. Meşfu satıldıkta bayi keyfiyeti şefia haber vermeğe mecburdur. Şefiin bey’e ıttılaı gününden itibaren bir ay ve herhalde sicille şerh verildiği tarihten itibaren on sene geçmekle şuf’a hakkı sakıt olur.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 16/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 6/1/2014 tarihli ve 2014/499 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu 3/10/1996 tarihinde Bakırköy 2. Sulh Hukuk Mahkemesinde açtığı şufa davasında, vesayet altında olmasına karşın Mahkemenin ve Yargıtayın bu hususu gözetmeden karar verdiğini, yargılama sürecinde İlk Derece Mahkemesinin ara kararları doğrultusunda Mahkeme veznesine iki kez şufa bedeli yatırdığını, bu bedellerin yargılama sona erdikten sonra yasal faizleri olmadan geri ödendiğini ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini, ara kararlar doğrultusunda yatırdığı meblağların faizsiz olarak geri verilmesi nedeniyle de uğradığı zararların tazmin edilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
19. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
20. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
21. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen ve kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
22. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
23. Somut olayda başvurucu, yargılama sürecinde vesayet altında olmasına karşın Mahkemenin ve Yargıtayın bu hususu gözetmeden karar verdiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Başvurucu tarafından açılan davada Bakırköy 2. Sulh Hukuk Mahkemesi, dava konusu taşınmazın tapu kaydının, imar ve ruhsat durumlarının incelenmesi, alınan bilirkişi raporlarında yapılan tespitlerin ve dosya kapsamındaki diğer delillerin değerlendirilmesi sonucu, başvurucunun vesayet altına alınmasını gerektiren rahatsızlığının olduğunu da dikkate alarak (bkz. § 10) 1/10/2009 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Temyiz incelemesi sonucunda da Yargıtay 6. Hukuk Dairesi, İlk Derece Mahkemesi kararının dosya kapsamına uygun olduğunu belirtmiş ve Mahkeme kararını onamış, karar düzeltme istemini de reddetmiştir.
25. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün, Derece Mahkemeleri tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
26. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmamıştır. Ayrıca İlk Derece Mahkemesinin ve Yargıtayın kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
27. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemeleri kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Ön Alım Bedeli Olarak Yatırılan Meblağların Faizsiz Geri Ödenmesi Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası
28. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
29. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
30. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir.
31. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.
32. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 18).
33. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Bayram Gök, § 19).
34. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve derece mahkemeleri önünde dile getirilmeyen iddialar Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi derece mahkemelerine sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök, § 20).
35. Başvurucu, yargılama sürecinde Bakırköy 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin ara kararları doğrultusunda 9/12/1999 ve 2/2/2005 tarihlerinde Mahkeme veznesine ön alım bedelleri yatırdığını ancak yargılama sonunda bu bedellerin geri ödemelerinin, yargılama süresince işlemesi gereken yasal faizleri ile birlikte yapılmadığını dolayısıyla kazanç kaybına uğradığını belirtmiş, mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Bireysel başvuru konusu Bakırköy 2. Sulh Hukuk Mahkemesi kararının incelenmesi neticesinde Mahkemece 1/10/2009 tarihli kararda, “başvurucu tarafından yatırılan şuf’a bedellerinin kararın kesinleşmesinden sonra başvurucuya iadesine karar verildiği”, söz konusu hükümde faize ilişkin bir açıklama bulunmadığı ancak bununla birlikte başvurucunun temyiz ve karar düzeltme taleplerinde bulunmasına rağmen bu taleplerinde, şufa bedellerinin işlemiş yasal faizleri ile birlikte ödenmesi istemlerinin bulunmadığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun, söz konusu talebine yönelik olarak olağan kanun yollarına başvurmadığı ve başvuru yollarını usulünce tüketmeden bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.
37. Açıklanan nedenlerle yargılama sürecinde Mahkeme veznesine yatırılan önalım bedellerinin yargılama sonunda yasal faizleri eklenmeden geri ödenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının, başvuru yolları usulüne uygun şekilde tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlanmadığı İddiası
38. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
39. Başvurucu 3/10/1996 tarihinde Bakırköy 2. Sulh Hukuk Mahkemesinde açtığı ön alım davasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
40. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18) Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında -ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle- Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).
41. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41–45).
42. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, Sulh Hukuk Mahkemesi nezdinde açılan şufa davasının söz konusu olduğu görüldüğünden 18/6/1927 tarihli 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğuna kuşku yoktur (Güher Ergun ve diğerleri, § 49).
43. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı -kural olarak- uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup somut başvuru açısından bu tarih, 3/10/1996’dır.
44. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Bu kapsamda somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, başvurucunun karar düzeltme talebinin Yargıtay 6. Hukuk Dairesince reddedildiği 30/10/2013 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
45. Bireysel başvuruya konu dava, yargılama sırasında yürürlükte olan 1086 sayılı mülga Kanun’un 8. maddesine göre Sulh Hukuk Mahkemesinde görülmekte olup aynı Kanun’un 176. ve 507. maddelerine göre bu mahkemelerde basit yargılama usulüne göre yargılama yapılmaktadır.
46. Basit yargılama usulü, gerek 1086 sayılı mülga Kanun gerek 6100 sayılı Kanun’da belirtilen davalar ile kanunlarda açıkça belirtilen bazı davalarda uygulanan ve yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (Nesrin Kılıç, B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 65).
47. Bu şekilde kanun koyucu, Sulh Hukuk Mahkemelerinde görülen davaların, mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır.
48. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde yargılamanın konusunun, ön alım hakkına dayanarak taşınmazın tapularının iptali ile başvurucu adına tapuya tesciline karar verilmesi talebi olduğu, 3/10/1996 tarihinde Bakırköy 2. Sulh Hukuk Mahkemesinde açılan davada, Mahkemece 1/10/2009 tarihinde davanın reddine karar verildiği, temyiz incelemesi sonucu Yargıtay 6. Hukuk Dairesince 14/7/2011 tarihinde hükmün onandığı, karar düzeltme isteminin de 30/10/2013 tarihinde reddedildiği belirlenmiştir.
49. Basit yargılama usulüne tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (Nesrin Kılıç, §§ 46-83).
50. Başvuruya konu ön alım davasının incelenmesinde; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, yargılamanın niteliği, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller gibi kriterler dikkate alındığında başvuruya konu yargılamanın karmaşık nitelikte olduğu anlaşılmışsa da somut başvuru açısından, daha önce verilen kararlar dışında farklı karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı, söz konusu on yedi yıllık yargılama sürecinde, makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
51. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
52. Başvurucu, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini, ara kararlar doğrultusunda yatırdığı meblağların faizsiz olarak geri verilmesi nedeniyle uğradığı zararların tazminini ve lehine yargılama giderlerine hükmedilmesini talep etmiştir.
53. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
54. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş ancak yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
55. Başvuru konusu olayda başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Bununla birlikte başvuruya konu olan yargılama sürecinin kesinleşerek sona erdiği dikkate alındığında başvurucunun da manevi tazminat talebi bulunmaması nedeniyle ihlalin tespiti dışında sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir husus bulunmadığı anlaşılmaktadır.
56. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
57. Dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması,
2. Ön alım bedeli olarak yatırılan meblağların faizsiz geri ödenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının başvuru yollarının tüketilmemesi nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Başvurucunun, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Maddi tazminata ilişkin taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına
16/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.