TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HIDIR ATEŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/499)
|
|
Karar Tarihi: 16/3/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Hıdır ATEŞ
|
Kanuni Temsilcisi
|
:
|
Fadime ATEŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Haydar AKGÜL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ön alım (şufa)
davasında vesayet altında olunmasına karşın bu husus gözetilmeden karar
verildiği, yargılama sürecinde İlk Derece Mahkemesinin ara kararları
doğrultusunda Mahkeme veznesine yatırılan şufa bedellerinin yasal faizleri
olmadan geri ödendiği ve yargılamanın makul sürede
sonuçlanmadığı nedenleriyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 6/1/2014 tarihinde
Bakırköy 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona
sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca 28/2/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
5/9/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir
örneği görüş için gönderilmiştir.
6. Bakanlığın 15/9/2014 tarihli
yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan
görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 3/10/1996
tarihinde Bakırköy 2. Sulh Hukuk Mahkemesinde açtığı şufa davasında,
uyuşmazlığa konu taşınmazın 1/4 hissesi kendisine ait olmasına rağmen
taşınmazın üzerine bazı şahıslarca bina yapılarak işgal edildiğini, davalı
yirmi bir kişinin taşınmazdan hisse aldıklarını, taşınmaz üzerindeki ön alım
hakkını kullanmak istediğini belirterek taşınmazın tapusunun iptalini ve ön
alım hakkına binaen adına tescilini talep etmiştir.
9. Yargılama devam etmekte iken
Bakırköy 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 14/9/1998 tarihli kararı ile başvurucu
vesayet altına alınmış, eşi Fadime Ateş kendisine vasi tayin edilmiştir.
10. Başvurucu yargılama
sürecinde alınan ara kararlar gereği Mahkeme veznesine ön alım hakkı için
9/12/1999 tarihinde 19.752 TL, 2/2/2005 tarihinde 11.200 TL para yatırmıştır.
11. Yargılama sonunda Bakırköy
2. Sulh Hukuk Mahkemesi, dosyada ibraz edilen tüm belge ve deliller, dosya
kapsamına göre yapılan değerlendirmeler sonucunda 1/10/2009 tarihli ve
E.1998/1318, K.2009/1012 sayılı kararı ile taşınmaz üzerinde şufa hakkı talep
edilen hisselerin bir kısım davalılarca 30/3/1994, 10/5/1994, 20/6/1994 ve
27/9/1994 tarihlerinde satın alındığını ve taşınmaz üzerine 1995 yılında bina
inşasına başlandığını; başvurucunun, ailesi ile birlikte aynı mahalde ve
taşınmaza yakın mevkide ikamet ettiğinin anlaşıldığını, başvurucunun vesayet
altına alınmasını gerektiren rahatsızlığı sabit olmakla beraber vasi eşinin
veya yakınlarının, bina inşasına başlandığını görmelerinin hayatın olağan
akışına uygun olduğunu belirtmiş; eşin veya yakınlarının, hissedar olunan
taşınmaz üzerinde bina yapımına başlanmış olmasını görmeleri durumunda bunu
araştırmaları ve herhangi bir hak ihlalinin mevcut olması durumunda süresinde
yasal yollara başvurmaları gerekirken başvurucu tarafından 3/10/1996 tarihinde
dava açıldığını, bu durumda olay tarihinde yürürlükte olan 17/2/1926 tarihli ve
743 sayılı mülga Türk Kanunu Medenisi’nin 658.
maddesi gereğince süresinde şufa hakkının ortaya konulmadığını belirterek
davanın reddine hükmetmiştir.
12. İlk Derece Mahkemesinin
kararı temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 14/7/2011
tarihli ve E.2011/3174, K.2011/8204 sayılı ilamı ile onanmış, aynı Daireye
yapılan karar düzeltme istemi de 30/10/2013 tarihli ve E.2013/9068, K.2013/14435
sayılı ilam ile reddedilmiştir.
13. Karar düzeltme isteminin
reddine ilişkin ilam başvurucuya 5/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 6/1/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
15. 12/1/2011 tarihli ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 30. maddesi şöyledir:
"Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla
yükümlüdür."
16. 743 sayılı mülga Kanun’un
658. maddesi şöyledir:
“A. Mukaveleden Mütevellit Şuf’a: Mukaveleden mütevellit şuf’a
hakkı; tapu siciline şerh verildiği surette bu şerhte tayin olunan müddet
zarfında ve sicilde gösterilen şartlar dairesinde her hangi
bir malike karşı dermeyan olunabilir. Sicilde şart gösterilmemiş ise
gayrimenkulün müddeaaleyhe satışındaki şarta itibar
olunur. Meşfu satıldıkta
bayi keyfiyeti şefia haber vermeğe mecburdur. Şefiin bey’e ıttılaı gününden
itibaren bir ay ve herhalde sicille şerh verildiği tarihten itibaren on sene
geçmekle şuf’a hakkı sakıt olur.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 16/3/2016
tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 6/1/2014 tarihli ve 2014/499
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
18. Başvurucu 3/10/1996
tarihinde Bakırköy 2. Sulh Hukuk Mahkemesinde açtığı şufa davasında, vesayet
altında olmasına karşın Mahkemenin ve Yargıtayın bu
hususu gözetmeden karar verdiğini, yargılama sürecinde İlk Derece Mahkemesinin
ara kararları doğrultusunda Mahkeme veznesine iki kez şufa bedeli yatırdığını,
bu bedellerin yargılama sona erdikten sonra yasal faizleri olmadan geri
ödendiğini ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek adil
yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; yeniden
yargılama yapılmasına karar verilmesini, ara kararlar doğrultusunda yatırdığı
meblağların faizsiz olarak geri verilmesi nedeniyle de uğradığı zararların
tazmin edilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu
İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
19. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
20. 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
21. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen ve kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara
ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
22. Anılan kurallar uyarınca
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti
ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık keyfîlik içermesi
ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri
ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki
başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
23. Somut olayda başvurucu,
yargılama sürecinde vesayet altında olmasına karşın Mahkemenin ve Yargıtayın bu hususu gözetmeden karar verdiğini belirterek
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Başvurucu
tarafından açılan davada Bakırköy 2. Sulh Hukuk Mahkemesi, dava konusu taşınmazın tapu
kaydının, imar ve ruhsat durumlarının incelenmesi, alınan bilirkişi raporlarında
yapılan tespitlerin ve dosya kapsamındaki diğer delillerin değerlendirilmesi
sonucu, başvurucunun vesayet altına alınmasını gerektiren rahatsızlığının
olduğunu da dikkate alarak (bkz. § 10) 1/10/2009 tarihinde davanın reddine
karar vermiştir. Temyiz incelemesi sonucunda da Yargıtay 6. Hukuk Dairesi, İlk
Derece Mahkemesi kararının dosya kapsamına uygun olduğunu belirtmiş ve Mahkeme
kararını onamış, karar düzeltme istemini de reddetmiştir.
25. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün, Derece Mahkemeleri
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
26. Başvurucu, yargılama sürecinde
karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığına,
kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın
çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından
dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmamıştır. Ayrıca İlk Derece
Mahkemesinin ve Yargıtayın kararlarında bariz takdir
hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum
da tespit edilememiştir.
27. Açıklanan nedenlerle
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemeleri kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Ön Alım Bedeli
Olarak Yatırılan Meblağların Faizsiz Geri Ödenmesi Nedeniyle Mülkiyet Hakkının
İhlali İddiası
28. Anayasa'nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
"... Başvuruda bulunabilmek için olağan
kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
29. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı
45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
30. Anayasa'nın
148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2)
numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için
ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için idari ve yargısal
başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir.
31. Temel hak ve özgürlüklere
saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun
davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.
32. Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları
ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak
ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda
başvurulabilir (Bayram Gök, B.
No: 2012/946, 26/3/2013, § 18).
33. Bireysel başvuru yolunun
ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek
için öncelikle hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi
zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği
şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun
olarak iletmesi ve bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu
makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek
için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Bayram
Gök, § 19).
34. Bireysel başvurunun ikincil
niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve derece mahkemeleri
önünde dile getirilmeyen iddialar Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu
edilemeyeceği gibi derece mahkemelerine sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de
Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök,
§ 20).
35. Başvurucu, yargılama
sürecinde Bakırköy 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin ara kararları doğrultusunda
9/12/1999 ve 2/2/2005 tarihlerinde Mahkeme veznesine ön alım bedelleri
yatırdığını ancak yargılama sonunda bu bedellerin geri ödemelerinin, yargılama
süresince işlemesi gereken yasal faizleri ile birlikte yapılmadığını
dolayısıyla kazanç kaybına uğradığını belirtmiş, mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
36. Bireysel başvuru konusu
Bakırköy 2. Sulh Hukuk Mahkemesi kararının incelenmesi neticesinde Mahkemece
1/10/2009 tarihli kararda, “başvurucu
tarafından yatırılan şuf’a bedellerinin kararın
kesinleşmesinden sonra başvurucuya iadesine karar verildiği”, söz
konusu hükümde faize ilişkin bir açıklama bulunmadığı ancak bununla birlikte
başvurucunun temyiz ve karar düzeltme taleplerinde bulunmasına rağmen bu
taleplerinde, şufa bedellerinin işlemiş yasal faizleri ile birlikte ödenmesi
istemlerinin bulunmadığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun, söz
konusu talebine yönelik olarak olağan kanun yollarına başvurmadığı ve başvuru
yollarını usulünce tüketmeden bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.
37. Açıklanan nedenlerle yargılama sürecinde Mahkeme veznesine
yatırılan önalım bedellerinin yargılama sonunda yasal faizleri eklenmeden geri
ödenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının, başvuru yolları usulüne uygun şekilde tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından,
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
c. Yargılamanın
Makul Sürede Sonuçlanmadığı İddiası
38. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle başvurunun bu
bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
39. Başvurucu 3/10/1996 tarihinde Bakırköy 2. Sulh Hukuk
Mahkemesinde açtığı ön alım davasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
40. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18) Sözleşme metni
ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil
yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında
-ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak
suretiyle- Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul
sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 38, 39).
41. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41–45).
42. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, Sulh Hukuk Mahkemesi nezdinde açılan şufa davasının söz konusu olduğu
görüldüğünden 18/6/1927 tarihli 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu ile 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut
yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama
olduğuna kuşku yoktur (Güher Ergun ve
diğerleri, § 49).
43. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı -kural olarak- uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup somut başvuru açısından bu tarih, 3/10/1996’dır.
44. Sürenin bitiş tarihi ise
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri,
§ 52). Bu kapsamda somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin,
başvurucunun karar düzeltme talebinin Yargıtay 6. Hukuk Dairesince reddedildiği
30/10/2013 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
45. Bireysel başvuruya konu
dava, yargılama sırasında yürürlükte olan 1086 sayılı mülga Kanun’un 8.
maddesine göre Sulh Hukuk Mahkemesinde görülmekte olup aynı Kanun’un 176. ve
507. maddelerine göre bu mahkemelerde basit yargılama usulüne göre yargılama
yapılmaktadır.
46. Basit yargılama usulü, gerek
1086 sayılı mülga Kanun gerek 6100 sayılı Kanun’da belirtilen davalar ile
kanunlarda açıkça belirtilen bazı davalarda uygulanan ve yazılı yargılama
usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan
ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul
edilmiş bir yargılama usulüdür (Nesrin Kılıç,
B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 65).
47. Bu şekilde kanun koyucu,
Sulh Hukuk Mahkemelerinde görülen davaların, mümkün olduğunca hızlı, basit ve
ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır.
48. Başvuruya konu yargılama sürecinin
incelenmesi neticesinde yargılamanın konusunun, ön alım hakkına dayanarak
taşınmazın tapularının iptali ile başvurucu adına tapuya tesciline karar
verilmesi talebi olduğu, 3/10/1996 tarihinde Bakırköy 2. Sulh Hukuk
Mahkemesinde açılan davada, Mahkemece 1/10/2009 tarihinde davanın reddine karar
verildiği, temyiz incelemesi sonucu Yargıtay 6. Hukuk Dairesince 14/7/2011
tarihinde hükmün onandığı, karar düzeltme isteminin de 30/10/2013 tarihinde
reddedildiği belirlenmiştir.
49. Basit yargılama usulüne tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul
hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (Nesrin Kılıç, §§ 46-83).
50. Başvuruya konu ön alım davasının incelenmesinde; hukuki
meselenin çözümündeki güçlük, yargılamanın niteliği, maddi olayların
karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller gibi kriterler
dikkate alındığında başvuruya konu yargılamanın karmaşık nitelikte olduğu
anlaşılmışsa da somut başvuru açısından, daha önce verilen kararlar dışında
farklı karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı, söz konusu on yedi
yıllık yargılama sürecinde, makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
51. Açıklanan nedenlerle
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
52. Başvurucu, adil yargılanma
ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek ihlalin tespiti ile
yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini, ara kararlar doğrultusunda
yatırdığı meblağların faizsiz olarak geri verilmesi nedeniyle uğradığı
zararların tazminini ve lehine yargılama giderlerine hükmedilmesini talep
etmiştir.
53. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem
niteliğinde karar verilemez.
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak
üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
54. 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedileceği belirtilmiş ancak yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem
ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
55. Başvuru konusu olayda başvurucunun makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Bununla birlikte başvuruya konu
olan yargılama sürecinin kesinleşerek sona erdiği dikkate alındığında
başvurucunun da manevi tazminat talebi bulunmaması nedeniyle ihlalin tespiti
dışında sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir husus
bulunmadığı anlaşılmaktadır.
56. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından
başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
57. Dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve
1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucu
itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının açıkça
dayanaktan yoksun olması,
2. Ön alım bedeli olarak
yatırılan meblağların faizsiz geri ödenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal
edildiği yönündeki iddiasının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Başvurucunun, Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Maddi tazminata ilişkin
taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.500 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın
tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren
dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona
erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına
16/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.