TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET SİRAÇ TARAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/5139)
|
|
Karar Tarihi: 29/6/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet Siraç
TARAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Ahmet CANPOLAT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamulaştırmasız el atmadan dolayı mülkün kullanımından
mahrum kalınması, kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat davası
sonunda hükmedilen bedelin gerçek zararı karşılamaması ve davanın makul sürede
sonuçlanmaması nedenleriyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/4/2014 tarihinde Elazığ Hukuk Mahkemeleri Ön
Bürosu vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 10/7/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 28/12/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 19/1/2016 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7.Başvurucu 16/4/2008 tarihinde Maden Asliye Hukuk Mahkemesinde
açtığı kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davasında Elazığ ili
Alacakaya ilçesi Çataklı köyünde bulunan ve tapuda adına kayıtlı olan
taşınmazlarının Kralkızı Barajı rezervuar alanı içinde
kaldığını ve bir kısmının baraj suyu altında olduğunu ancak davalı Devlet Su
İşleri İdaresinin (DSİ) kamulaştırma işlemlerini gerçekleştirmediğini, söz
konusu taşınmazların kapama bağ niteliğinde olduğunu ve bu niteliklerinin
Alacakaya Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/6 Değişik İş sayılı dosyasında yer
alan bilirkişi raporundan da anlaşılabileceğini belirtmiş; fazlaya ilişkin
hakkı saklı kalmak kaydıyla lehine 25.000 TL tazminata hükmedilmesini talep
etmiştir.
8. Yargılama kapsamında Maden Asliye Hukuk Mahkemesince DSİ
Bölge Müdürlüğüne müzekkere yazılarak taşınmazların kod seviyeleri ve bu
seviyelere baraj sularının hangi tarihte ulaştığı konusunda bilgi istenilmiş,
DSİ Bölge Müdürlüğünce cevap yazısında söz konusu taşınmazlara 8/3/1999,
20/4/1999 ve 16/6/2003 tarihlerinde el atıldığı belirtilmiştir.
9. Ayrıca yargılama safhasında keşif de yapılarak fen ve ziraat
bilirkişilerinden bilirkişi raporları alınmıştır.
10. Yargılama sonunda Maden Asliye Hukuk Mahkemesi 26/5/2011
tarihli ve E.2008/24, K.2011/74 sayılı kararı ile uyuşmazlık konusu
taşınmazlara başvurucunun malik olduğunun anlaşıldığını, usul ve yönteme uygun
olan bilirkişi raporlarında taşınmazların susuz kapama bağ vasfında
olduklarının ortaya konulduğunu ve taşınmazlar için 96.365 TL tazminat miktarı
hesaplandığını belirterek davanın kabulüne, başvurucuya talebi doğrultusunda
fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak kaydıyla 25.000 TL bedelin dava tarihinden
itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine ve taşınmazların tapu
sicilinden terkinine hükmetmiştir.
11. İlk Derece Mahkemesi kararı taraf vekillerince temyiz
edilmiş; temyiz incelemesi sonunda Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 25/1/2012 tarihli
ve E.2011/16259, K.2012/885 sayılı ilamı ile aynı bölgeden Daireye intikal eden
dosyalarda, değerlendirmede bağların yaşlarına göre üretim giderlerinin
ortalama 220 TL kabul edildiğini, bu doğrultuda bilirkişi kurulundan ek rapor
alınarak karar verilmesi gerektiğini, bu hâliyle İlk Derece Mahkemesince fazla
bedele hükmedildiğini, ayrıca hükümde maddi bir hatanın tespit edildiğini
belirtmiş, kararı bozmuştur.
12. Bozma üzerine dava dosyasını tekrar değerlendirmeye alan
Maden Asliye Hukuk Mahkemesi, bozma ilamına uyarak ek bilirkişi raporu aldırmış
ve yeniden hesaplama yapılmasını sağlamış bu kapsamda 2/5/2013 tarihli ve
E.2012/92, K.2013/108 sayılı kararı ile kamulaştırmasız el atma nedeniyle
başvurucuya 25.000 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi
ile birlikte ödenmesine karar vermiş ve başvurucu lehine nispi olarak
hesaplanan 3.000 TL vekâlet ücretine hükmetmiştir.
13. İlk Derece Mahkemesi kararına karşı davalı idarece temyiz
talebinde bulunulmuştur. Başvurucu ise temyiz talebine karşı sunduğu 25/7/2013
tarihli cevap dilekçesi ile yerel Mahkemenin, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin
25/1/2012 tarihli bozma ilamına uyarak bilirkişiden bozma doğrultusunda yeniden
rapor aldırdığını; bozma ilamının gereklerini yerine getirerek usul ve yasaya
uygun hüküm verdiğini, davalı tarafın bozma sonrası verilen karar üzerine,
bozmadan önceki hususları tekrar temyiz konusu etmekte olduğunu bu bağlamda
temyiz itirazlarının dikkate alınmaması gerektiğini belirtmiş ve sonuç olarak
davalının temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan İlk Derece
Mahkemesi kararının onanmasını talep etmiştir.
14. Temyiz incelemesi sonunda Yargıtay 18. Hukuk Dairesi
21/1/2014 tarihli ve E.2013/15605, K.2014/803 sayılı ilamı ile kararın
4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun geçici 6. maddesi
hükmü nedeniyle sadece vekâlet ücreti yönünden düzeltilmesine ve böylelikle
kararın düzeltilmiş şekliyle onanmasına hükmetmiştir.
15. Düzelterek onama ilamı başvurucuya 14/3/2014 tarihinde
tebliğ edilmiş, taraflarca karar düzeltme isteminde bulunulmaması üzerine İlk
Derece Mahkemesi kararı 4/4/2014 tarihinde kesinleşmiştir.
16. Başvurucu 14/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
17. 2942 sayılı Kanun'un 8. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"...
Kamulaştırma kararının alınmasından sonra kamulaştırmayı yapacak idare,
bu Kanunun 11 inci maddesindeki esaslara göre ve konuyla ilgili uzman kişi,
kurum veya kuruluşlardan da rapor alarak, gerektiğinde Sanayi ve Ticaret
Odalarından ve mahalli emlak alım satım bürolarından alacağı bilgilerden de
faydalanarak taşınmaz malın tahmini bedelini tespit etmek üzere kendi bünyesi
içinden en az üç kişiden teşekkül eden bir veya birden fazla kıymet takdir
komisyonunu görevlendirir.
..."
18. 2942 sayılı Kanun'un 11. maddesi şöyledir:
"15 inci madde uyarınca oluşturulacak
bilirkişi kurulu, kamulaştırılacak taşınmaz mal veya kaynağın bulunduğu yere
mahkeme heyeti ile birlikte giderek, hazır bulunan ilgilileri de dinledikten
sonra taşınmaz mal veya kaynağın;
a)Cins ve nevini,
b) Yüzölçümünü.
c)
Kıymetini ektileyebilecek bütün nitelik ve unsarlarını ve her unsurun ayrı ayrı değerini,
d)Varsa vergi beyanını,
e)Kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca
yapılmış kıymet takdirlerini,
f) Arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın
kamulaştırma tarihindeki mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi
kullanılması halinde getireceği net gelirini.
g)
Arsalarda, kamulaştırılma gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara
göre satış değerini,
h) Yapılarda, (…)(2) resmi birim fiyatları ve
yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payını,
ı) Bedelin tespitinde etkili olacak diğer
objektif ölçüleri,
Esas tutarak düzenleyecekleri raporda bütün bu
unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle ve ilgililerin beyanını da
dikkate alarak gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak taşınmaz
malın değerini tespit ederler.
Taşınmaz malın değerinin tespitinde,
kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer
artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr
dikkate alınmaz.
Kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı tesisinde,
bu kamulaştırma sebebiyle taşınmaz mal veya kaynakta meydana gelecek kıymet
düşüklüğü gerekçeleriyle belirtilir. Bu kıymet düşüklüğü kamulaştırma
bedelidir."
19. 2942 sayılı Kanun'un geçici 6. maddesinin 1. ve 2. fıkraları
şöyledir:
"Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış
veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 9/10/1956 tarihi ile
4/11/1983 tarihi arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına
ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya
kaynaklara kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle
malikin rızası olmaksızın fiili olarak el konulması sebebiyle, mülkiyet
hakkından doğan talepler, bedel talep edilmesi hâlinde bedel tespiti ve diğer
işlemler bu madde hükümlerine göre yapılır. Bu maddeye göre yapılacak
işlemlerde öncelikle uzlaşma usulünün uygulanması dava şartıdır."
"İdarenin daveti veya malikin müracaatı üzerine, fiilen el konulan
taşınmazın veya üzerinde tesis edilen irtifak hakkının idarenin daveti veya
malikin müracaat ettiği tarihteki tahmini değeri; bu Kanunun 8 inci maddesinin
ikinci fıkrasına göre teşkil edilen kıymet takdir komisyonu marifetiyle,
taşınmazın el koyma tarihindeki nitelikleri esas alınmak ve bu Kanunun 11 inci
ve 12 nci maddelerine göre hesaplanmak suretiyle
tespit edilir. Tespitten sonra, bu Kanunun 8 inci maddesinin üçüncü fıkrasına
göre teşkil olunan uzlaşma komisyonunca, idarenin daveti veya malikin müracaat
tarihinden itibaren en geç altı ay içinde 7201 sayılı Kanun hükümlerine göre
tebliğ edilen bir yazı ile, tahmini değer bildirilmeksizin, talep sahibi
uzlaşma görüşmelerine davet edilir."
20. 2942 sayılı Kanun'un geçici 6. maddesinin Anayasa
Mahkemesinin 13/11/2014 tarihli ve E.2013/95, K.2014/176 sayılı iptal
kararından önceki 13. fıkrası şöyledir:
"4/11/1983 tarihinden bu fıkranın yürürlüğe girdiği tarihe kadar
kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış
olmasına rağmen fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir
ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazların idare tarafından
kamulaştırılması hâlinde kamulaştırma bedeli ve mahkemelerce malikleri lehine
hükmedilen tazminat ile bu davalara ilişkin mahkeme ve icra vekalet ücretleri
de, idarelerce bu maddenin sekizinci fıkrasına göre bütçelerden ayrılacak
paydan ve aynı fıkrada belirtilen usule göre ödenir ve işlem yapılır. Bu
alacaklar için de bu maddenin on birinci fıkrası, bu fıkra kapsamında kalan
taşınmazlar hakkında açılan her türlü davalarda ise yedinci fıkra hükümleri
uygulanır. Bu fıkra hükmü, bu fıkra kapsamında kalan taşınmazlar hakkında
açılan ve kesinleşmeyen davalarda da uygulanır."
21. 16/5/1956 tarihli ve 1956/1-6 sayılı Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararı şöyledir:
"Taşınmazına kamulaştırmasız el konulan malik, el atmanın
önlenmesi davası açabileceği gibi, bu eylemli duruma razı olduğu takdirde
taşınmaz bedelini isteme hakkı da bulunmaktadır. Taşınmaz sahibinin el konulan
taşınmazın bedelini talep ederek dava açması halinde, taşınmazın el koyma
tarihindeki bedeli değil, mülkiyet hakkının devrine razı olduğu tarih olan dava
tarihindeki değerinin belirlenerek tahsiline karar verilir."
22. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun "Usul ekonomisi ilkesi"
kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
"Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde
yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 29/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
24. Başvurucu, Elazığ ili Alacakaya ilçesi Çataklı köyünde
bulunan taşınmazlarına Kralkızı Barajı yapımı
amacıyla 1999-2003 yılları arasında herhangi bir kamulaştırma işlemi yapılmadan
el atıldığını, bu nedenle mülkiyeti üzerinde tasarruf etme imkanının elinden
alındığını, kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat istemiyle açtığı davada
ise hükmolunan tazminat bedelinin zararını karşılamada yetersiz kaldığını ve
yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek adil yargılanma ve
mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; 15.000 TL maddi ve 15.000 TL
manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a.Mahkemece Hükmolunan
Taşınmaz Bedeli Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlaline İlişkin İddia
25. Başvurucu,
açtığı kamulaştırmasız el atma davası sonunda taşınmaz için hükmedilen bedelin
gerçek zararını karşılamaktan uzak olduğunu belirterek mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
26. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"... Başvuruda bulunabilmek için olağan
kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
27. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
28.Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya
eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması
gerekir.
29. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya
çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine
başvurulmalıdır (Bayram Gök, B.
No: 2012/946, 26/3/2013, § 17).
30. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle
genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması
esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan
denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök, § 18).
31. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle hukuk sisteminde
düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca
başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve bu
konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı
zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş
olması gerekir (Bayram Gök, §
19).
32. Somut
başvuruya konu olayda başvurucu, İlk Derece Mahkemesinin Yargıtay 5. Hukuk
Dairesinin bozma ilamına uyarak lehine dava tarihinden itibaren işleyecek yasal
faizi ile birlikte 25.000 TL tazminata hükmettiği 2/5/2013 tarihli kararın
davalı idarece temyize konu edilmesi üzerine verdiği temyize cevap
dilekçesinde, İlk Derece Mahkemesinin bozma ilamının gereklerini yerine
getirdiğini bu doğrultuda usul ve yasaya uygun hüküm verdiğini, davalının
bozmadan önceki hususları tekrar temyiz konusu etmekte olduğunu; bu bağlamda,
temyiz itirazlarının dikkate alınmaması gerektiğini ifade ederek, temyiz
itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan İlk Derece Mahkemesi
kararının onanmasını istediği anlaşılmaktadır. Oysa yukarıda yer verilen
ilkeler kapsamında (bkz. §§ 28-31) başvurucunun kamulaştırmasız el atılan
taşınmazı için hükmedilen bedelin gerçek zararını karşılamada yetersiz
kaldığına ilişkin şikâyetinin bireysel başvuruda incelenebilmesi için söz
konusu şikayetin derece mahkemelerinin önünde de ileri sürülmesi, dolayısıyla
öncelikle somut yargılama sürecindeki yargı yollarının tüketilmesigerektiği
açıktır.
33. Açıklanan nedenlerle bireysel başvurunun bu kısmına ilişkin
ihlal iddiasının, başvuru yolları usulüne uygun şekilde tüketilmeden başvuru
konusu yapıldığı anlaşıldığından, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b.Kamulaştırmasız El Atma Nedeniyle
Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
34. Başvurucunun
söz konusu şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı anlaşıldığından ve
şikâyetin kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek bir nedeni de
görülmediğinden başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
c. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlanmadığına
İlişkin İddia
35. Başvurucunun söz konusu şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun
olmadığı anlaşıldığından ve şikâyetin kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek bir nedeni de görülmediğinden başvurunun bu kısmının kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Kamulaştırmasız El Atma Nedeniyle Mülkiyet
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
36.Başvurucu, Elazığ ili Alacakaya ilçesi Çataklı köyünde
bulunan taşınmazlarına Kralkızı Barajı yapımı
amacıyla 1999-2003 yılları arasında herhangi bir kamulaştırma işlemi yapılmadan
el atıldığını, bu nedenle mülkiyeti üzerinde tasarruf etme imkânının elinden
alındığını belirterek, mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
37. Anayasa'nın
"Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
38. Anayasa'nın "Temel hak
ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz."
39. Anayasa'nın "Kamulaştırma"
kenar başlıklı 46. maddesi şöyledir:
"Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu
yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla,
özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla
gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî
irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan
artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. ...Kanunun taksitle ödemeyi
öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde
taksitler eşit olarak ödenir..."
40. Sözleşmeye Ek (1) No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı
gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve
yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun
olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak
kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para
cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama
konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
41. Anayasa'nın 35. maddesi ve (1) No.lu Protokol'ün 1. maddesi
benzer düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer vermiştir. İki düzenlemenin ilk
cümleleri herkese mülkiyet hakkını tanımakta, ikinci cümleleri ise kişilere ait
mülkiyet hakkının hangi koşullarla sınırlandırılabileceğini ya da kişilerin
mülkünden yoksun bırakılabileceğini hüküm altına almaktadır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No:
2013/817, 19/12/2013, § 29).
42.Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının mutlak bir hak
olmadığı ve kamu yararı amacıyla sınırlandırılabileceği belirtilmiştir.
Anayasa'nın 13. maddesi temel hak ve hürriyetleri sınırlandırmada genel
ilkeleri tespit ederken devlet ve kamu tüzel kişilerine özel mülkiyette bulunan
taşınmazları kamulaştırma yetkisi veren ve kamulaştırma ilkelerini belirleyen
Anayasa'nın 46. maddesi mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına ilişkin özel
hükümler içermektedir. Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği başvurunun
değerlendirilmesinde Anayasa'nın 35. maddesiyle birlikte 13. ve 46.
maddelerinin de gözönünde bulundurulması
gerekmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
§ 28).
43.Anayasa'nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkı, kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek
ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma ve tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma olanağı verir.
Anayasa'ya göre bu hakka ancak kamu yararı nedeniyle ve kanunla sınırlama
getirilebilir. Anayasa'nın 46. maddesine göre özel mülkiyetteki bir taşınmaz
kamu yararı amacıyla ihtiyaç duyulması hâlinde gerçek karşılığı peşin ödenmek
ve koşulları yasayla belirlenmek şartıyla kamulaştırılarak kamu hizmetine
tahsis edilebilir veya irtifak hakkı kurularak kamu yararı amacıyla kullanımı
sınırlandırılabilir. (AYM, E.1988/34, K.1989/26, 21/6/1989; E.2011/58,
K.2012/70, 17/5/2012 ve E.2004/25, K.2008/42, 17/1/2008).
44. Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş
ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlükleri
büyük ölçüde kısıtlayan ve kullanılamaz hâle getiren sınırlamalar hakkın özüne
dokunur. Temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların yalnız ölçüsü
değil, koşulları, nedeni, yöntemi, kısıtlamaya karşı öngörülen kanun yolları
gibi güvencelerin tamamı demokratik toplum düzeni kavramı içinde
değerlendirilmelidir. Bu nedenle, temel hak ve özgürlükler, istisnai olarak ve
ancak özüne dokunmamak koşuluyla demokratik toplum düzeninin gerekleri için
zorunlu olduğu ölçüde ve ancak kanunla sınırlandırılabilirler. Demokratik bir
toplumda temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın, bu sınırlamayla
güdülen amacın gerektirdiğinden fazla olması düşünülemez. Demokratik hukuk
devletinde güdülen amaç ne olursa olsun kısıtlamaların, bu rejimlere özgü
olmayan yöntemlerle yapılmaması ve belli bir özgürlüğün kullanılmasını önemli
ölçüde zorlaştıracak ya da ortadan kaldıracak düzeye vardırılmaması gerekir
(AYM, E.2012/108, K.2013/64, 22/5/2013).
45. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkına getirilecek
sınırlamaların kamu yararı amacıyla ve kanunla yapılması gerektiği hüküm altına
alınırken (1) No.lu Protokol'ün 1. maddesi mülkiyetten yoksun bırakmanın kamu
yararıyla yasada öngörülen koşullarla ve uluslararası sözleşmelere uygun olarak
yapılabileceğini öngörmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yasada
öngörülen koşulları, bir diğer ifadeyle hukukiliği geniş yorumlayarak istikrar
kazanmış yargı kararlarına dayanan içtihat yoluyla geliştirilmiş ilkelerin de
hukukilik şartını karşılayabildiğini kabul ederken (Malone/Birleşik Krallık, B. No: 8691/79, 2/8/1984, §§ 66-68)
Anayasa tüm sınırlandırmaların mutlak manada kanunla yapılacağını öngörerek
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden (Sözleşme) daha geniş bir koruma
sağlamaktadır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
§ 31).
46. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve
sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî
müdahaleyi engelleyen ve hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin
en önemli unsurlarından biridir. Bununla beraber kanunla düzenleme zorunluluğu,
hakka yapılacak müdahalenin uygulanmasının kanun çerçevesini aşmayacak şekilde
tüzük, yönetmelik, tebliğ ve genelge gibi yürütme organının çıkardığı ikincil
düzenlemelerle yapılmasına mani değildir (Tahsin
Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60).
47. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin
önkoşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki
güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem
ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde
bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden
herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır
ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına
karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir. (AYM, E.2013/39, K.2013/65,
22/5/2013).
48. Kamulaştırma yapmaya yetkili olan Devlet, kamu tüzel
kişileri, kamu kurumları veya kamu yararı bulunması hâlinde yararlarına
kamulaştırma yapılabilecek gerçek ve özel hukuk kişileri tarafından,
Anayasa'nın 46. maddesi ve 2942 sayılı Kanun'a aykırı şekilde, özel mülkiyete
konu taşınmazlara kısmen veya tamamen, fiilen veya hukuken bedelsiz olarak
yapılan el koyma işlemi "kamulaştırmasız el atma" olarak
tanımlanmaktadır (Celalettin Aşçıoğlu,
B. No: 2013/1436, 6/3/2014, § 55).
49. Kamulaştırmasız el atma, kamulaştırma ile kıyaslandığında
daha az güvence sunan ve hukuki olmayan bir yöntemdir. Şöyle ki 2942 sayılı
Kanun'a göre kamulaştırma kararı verilebilmesi için öncelikle taşınmazın
değerinin idare tarafından tespit ettirilmesi, uyuşmazlık hâlinde idarenin
mahkemeye başvurarak bedel tespitini istemesi gerekmektedir. Tespit edilen
bedelin peşin olarak bankaya yatırılmasıyla kamulaştırma kararı
kesinleşmektedir. Bu nedenle bir kamu idaresi kamulaştırma bedelini ödeyecek
yeterli ödeneği olmadıkça kamulaştırma kararı alamayacaktır. Diğer taraftan
kamulaştırmasız el atılan taşınmazlarla ilgili olarak uzlaşma ve dava yoluna
başvurma külfeti maliklere yüklenmiştir. Bu nedenle dava harçlarını ödeme
yükümlülüğü de maliklerin üzerindedir (AYM, E.2010/83, K.2012/169, 1/11/2012).
50.Kamulaştırmasız el atma, idareye taşınmazı kullanma ve
kamulaştırma işlemi yapmadan taşınmazı elde etme imkânı sağlamaktadır. Böyle
bir kamulaştırma işlemi olmadığından, kullanılan taşınmazın devrini
meşrulaştırma ve belli bir hukuki güvence sağlama imkânı sunan tek unsur, idare
tarafından kullanımın yasal olmadığını tespit eden ve bireylere
"kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat" ödenmesine hükmeden
mahkeme kararıdır.Kamulaştırmasız el atma uygulaması,
hukuki planda taşınmazların maliki olarak kalan başvuranları, herhangi bir kamu
yararı gerekçesi ile eylemini haklı kılmayan idareye karşı dava açmak zorunda
bırakmaktadır. Böyle bir kamu yararı gerekçesinin gerçekliği ancak daha sonra
mahkemeler tarafından değerlendirilmektedir. Başka bir deyişle, kamulaştırmasız
el atma, her ne olursa olsun idare tarafından isteyerek oluşturulmuş kanuna
aykırı bir durumu hukuki olarak kabul etmeye ve idareye, kanuna aykırı
davranışından fayda sağlama imkânı sunmaya yol açmaktadır. İdareye resmî
kamulaştırma kurallarının ötesine geçme imkânı sağlayan böyle bir uygulama,
kişilerin öngörülemez ve keyfî durumlarla karşılaşma tehlikesi taşımaktadır.
Söz konusu uygulama, yeterli derecede hukuki güvence temin edecek ve gerektiği
şekilde gerçekleştirilen bir kamulaştırmanın alternatifini oluşturacak
nitelikte değildir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Sarıca ve Dilaver/Türkiye, 11765/05,
27/5/2010, §§ 40, 43, 45).
51. Anayasa'nın 35. ve 46. maddeleri, taşınmaz üzerindeki
mülkiyet hakkına son veren müdahalelerin yasal olmasını zorunlu tutmaktadır. Bu
zorunluluk hukuk devletinin gereğidir. Anayasa'nın 46. maddesi hükmü ve 2942
sayılı Kanun gereği asıl olan kamulaştırma işlemi yapmak suretiyle idarenin
taşınmazı iktisap etmesidir. Yöntem olarak Anayasa ve yasalara uygun bir
kamulaştırma işlemi yapılması söz konusu iken dayanağını Anayasa ve yasalardan
almayan, bireylerin mülkiyet hakkına son veren bir uygulama olan
kamulaştırmasız el atma yasalara uygun bir kamulaştırma ile aynı hukuki çerçeve
içinde değerlendirilemez. İdarelere resmî kamulaştırma kurallarının ötesine
geçme imkânı sağlayan böyle bir uygulama, taşınmaz sahipleri için öngörülemeyen
ve hukuki olmayan müdahale riskini taşımaktadır (Celalettin Aşçıoğlu, § 58).
52. Başvuru konusu olayda idare, ilgili yargılama sürecinden de
anlaşılacağı üzere başvurucunun Elazığ ili Alacakaya ilçesinde bulunan
taşınmazlarına 1999 ve 2003 yıllarında Kralkızı
Barajı'nın yapımı nedeniyle yani meşru kamu yararı amacıyla kamulaştırmasız
olarak el atmış ve taşınmazlar su altında kalarak kullanılamaz duruma
gelmişlerdir. Bu durumda Anayasanın 13., 35. ve 46. maddelerine aykırı biçimde
2942 sayılı Kanun'da belirlenmiş süreçler takip edilmeden başvurucunun
mülkiyetinde bulunan taşınmaza kamulaştırmasız olarak el atıldığı yargı
kararıyla kararıyla sabittir.
53. Sonuç olarak başvurucunun söz konusu taşınmazlarına Kralkızı Barajı yapımı suretiyle yapılankamulaştırmasız
el atmanın Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddeleriyle 2942 sayılı Kanun'da
belirtilen usule uymayan bir müdahale olduğu ve mülkiyet hakkına yapılan
müdahalenin kanunilik ilkesini ihlal ettiği kanaatine ulaşılmıştır.
54. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa'nın 35.
maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlanmadığına
İlişkin İddia
55. Başvurucu, 16/4/2008 tarihinde açtığı kamulaştırmasız el
atma nedeniyle tazminat davasının makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle adil
yargılanma hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir.
56. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamaların makul
sürede sonuçlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesince makul sürede yargılanma hakkının adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil olduğu kabul edilerek bir davadaki
yargılama süresinin makul olup olmadığının tespitinde davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin
niteliği gibi hususların dikkate alınacağı belirtilmiş (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 34-59) ve bu kapsamda yapılan incelemeler sonucu makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik kararlar verilmiştir (Gülseren Gürdal ve diğerleri,
B.No:2013/1115, 5/12/2013; Semira Babayiğit ve diğerleri, B. No: 2013/3283,
19/12/2013; Haydar İzgi, B. No:
2012/673, 19/12/2013).
57. Başvuru konusu olay Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde açılan
tazminat davasına ilişkindir. 18/6/1927 sayılı ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanun'u ile 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre
yürütülen, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan somut yargılama faaliyetinin
makul süre değerlendirmesi için başlangıcı, uyuşmazlığı karara bağlayacak
yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı tarih olup (Güher Ergun ve diğerleri, § 50)bu tarih
somut başvuru açısından 16/4/2008'dir.
58. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihi olup (Güher Ergun ve diğerleri, § 52), somut
başvuru açısından söz konusu tarih ise İlk Derece Mahkemesi kararının Yargıtay
18. Hukuk Dairesince onandığı 21/1/2014'tür.
59. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde
yargılamanın konusunun kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat talebine
ilişkin olduğu, 16/4/2008 tarihinde açılan davada İlk Derece Mahkemesinin esasa
ilişkin kararını 26/5/2011 tarihinde verdiği, bu kararın Yargıtay 5. Hukuk
Dairesinin 25/1/2012 tarihli ilamı ile bozulduğu, bozma üzerineİlk
Derece Mahkemesince verilen 2/5/2013 tarihli kararın ise temyiz incelemesi
neticesinde 21/1/2014 tarihinde onandığı ve karar düzeltme talebinde
bulunulmaması üzerine yargılamanın sona erdiği anlaşılmıştır.
60. Şikâyetin değerlendirilmesi sonucunda başvuruya konu
tazminat davasının hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların
karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi
kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzak olduğu anlaşılmıştır. Başvurucunun
tutum ve davranışlarıyla usule ilişkin haklarını kullanırken özensiz
davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da
gözlemlenmemiştir. Dolayısıyla somut başvuru açısından farklı karar verilmesini
gerektirecek bir yön bulunmadığı ve yaklaşık altı yıl devam eden yargılama
sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
61.Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
62.Başvurucu, Elazığ ili Alacakaya ilçesinde bulunan
taşınmazlarına 1999 ve 2003 yıllarında kamulaştırma yapılmaksızın Kralkızı Barajı inşası nedeniyle el atılması üzerine
16/4/2008 tarihinde açtığı tazminat davasının makul sürede sonuçlanmaması ve el
atma tarihlerinden itibaren taşınmazlarını kullanamaması, taşınmazına hukuksuz
olarak el atılması nedenleriyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürerek 15.000 TL maddi ve 15.000 TL manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
63. 6216 sayılı Kanun'un
"Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
64. Başvurucunun taşınmazlarına baraj yapımı nedeniyle el
atılması sonucunda Anayasa'da ve 2942 sayılı Kanun'da öngörülmeyen
kamulaştırmasız el atma şeklindeki bu müdahaleler ile mülkiyet hakkının
kanunilik ilkesini ihlal ettiği yönünde karar verilmiştir.
65. Bunun yanında bahsedilen müdahale kapsamında baraj yapımı
sonucunda ulaşılmak istenen kamu yararıyla başvurucunun mülkiyet hakkı arasında
adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu denge başvurucuya el atılan
taşınmaz bölümünün mahkemece tespit edilen gerçek karşılığı ödenerek
sağlanmaktadır. Mahkemelerin kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat
ödenmesine karar vermeleri kamu yararıyla kişi yararı arasında adil dengeyi
sağladığı gibi idare tarafından kullanımın yasal olmadığını tespit ederek belli
bir hukuki güvence de sağlamaktadır (Celalettin
Aşçıoğlu, § 67).
66. Nitekim AİHM, kamulaştırmasız el atma nedeniyle yapılan
başvurularda maddi tazminat taleplerini mahkeme tarafından ödemenin etkin
olarak yapıldığı tarihe kadar geçen süre içindeki paranın uğradığı değer
kaybını telafi edebilecek nitelikte olup olmadığı sorunu ile sınırlandırmakta
ve yapılan ödemenin değer kaybı telafi edilmişse ayrıca bir zarara daha
uğramadıkları sonucuna ulaşarak maddi tazminat taleplerini reddetmektedir (Sarıca ve Dilaver/Türkiye, § 65).
67. Başvurucunun, taşınmazlarının değeri konusunda Mahkemenin
verdiği karardan bireysel başvuru kapsamında şikâyetçi olduğu anlaşılsa da
Anayasa Mahkemesince yapılan incelemede bu şikâyetin temyiz aşamasında Yargıtay
önüne taşınmadığı tespit edilmiştir. Bu durumda başvurucuya el atılan
taşınmazları için 2942 sayılı Kanun'da öngörülen bedel tespiti prensiplerine
uygun olarak dava tarihine göre belirlenen kamulaştırma bedeli ile dava
tarihinden itibaren işleyen faiziyle ödenerek ulaşılmak istenen kamu yararıyla
başvurucunun müdahale edilen mülkiyet hakkı arasında makul bir orantının
kurulduğu, ayrıca başvurucunun İlk Derece Mahkemesince 2/5/2013 tarihli karar
ile belirlenen bedel için temyiz aşamasında herhangi bir itirazda bulunmadığı,
dolayısıyla taşınmazlarının satış değerini faiziyle birlikte Mahkeme kararıyla
tahsil ettiği ve kanuni olmayan el atma hakkında ihlal kararı verildiği gözönünde bulundurulduğunda başvurucuya ayrıca maddi
tazminat ödenmesine yer olmadığıyönünde karar
verilmesi gerekir.
68. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık altı
yıllık yargılama süresi nazara alındığında yargılama faaliyetinin uzunluğu
sebebiyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı
karşılığında 5.000 TL, başvurucunun taşınmazlarına Anayasa ve 2942 sayılı
Kanun'da öngörülen kamulaştırma usulüne uyulmadan kanunilik ilkesine aykırı
olarak el atılması ve hakkını elde etmek için dava açmak zorunda bırakılması
sonucu ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında ise
5.000 TL olmak üzere başvurucuya takdiren net toplam 10.000
TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
69.Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemece
hükmolunan taşınmaz bedeli nedeniyle mülkiyet hakkının ihlaline ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kamulaştırmasız el
atma nedeniyle mülkiyet hakkının ihlaline ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
3. Yargılamanın makul
sürede sonuçlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlaline ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1.Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2.Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
D. Tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
29/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.