TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ENGİN BULUT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/516)
|
|
Karar Tarihi: 28/9/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Akif
YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
Engin BULUT
|
Vekili
|
:
|
Av. Rahşan
AYTAÇ SALA
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; yargılamayı yürüten mahkemenin özel statülü olarak
kurulması, müdafiler hazır bulunmaksızın kollukta verilen ve sonraki aşamalarda
reddedilen anlatımların hükme esas alınması, kararın gerekçesiz olması,
delillerin hatalı değerlendirilmesi ve yargılamanın uzun sürmesi nedenleriyle
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/1/2014 tarihinde İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 20/2/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 8/7/2015 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
20/7/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 3/8/2015 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Projesi Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve
belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. 19/8/2008 tarihinde İstanbul/Maltepe'de bulunan M... Kafe
isimli işyerinde gerçekleştiği iddia olunan mala zarar verme ve yağma olayıyla
ilgili olarak adli soruşturma başlatılmıştır.
9. Aynı olayda başvurucu da yaralanmıştır. Adli soruşturma
kapsamında başvurucunun hastane görüntülerine ulaşılmıştır.
10. Bunun üzerine başvurucu ve diğer şüphelilerin
iletişimlerinin kayda alınmasına karar verilmiştir. 28/8/2008 tarihinde bir
kısım şüpheli ile M.P. ve H.Y.
gözaltına alınmış ve bu kişilerin müdafileri olmaksızın kollukça ifadeleri
alınmıştır.
11. Şüpheliler M.P. ve H.Y.,Cumhuriyet
savcısına müdafileri huzurunda ifade vermiştir.
12. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, eylemin TKP/ML-TİKKO terör
örgütüyle bağlantılı olduğu gerekçesiyle 16/3/2010 tarihinde, başvurucu
hakkında "TKP/ML-TİKKO terör örgütü
üyesi olma, 19/8/2008 tarihinde müşteki B. S.ye ait M... Kafenin basılması,
kafe sahibi ve kafe içindeki müşterilerin yağmalanması, kafenin camlarının
kırılması suretiyle mala zarar verilmesi, ayrıca 21/2/2009 tarihinde Maltepe'de
ele geçirilen molotofları diğer şüpheliler M. P. ve
G. S. ye teslim etmesi" eylemlerinden iddianame düzenlemiştir.
13. Başvurucu 9/9/2010 tarihinde yakalanmış ve 13/9/2010
tarihinde tutuklanmıştır.
14. (Kapatılan) İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde
ile görevli) 5/3/2013 tarihli ve E.2010/183, K.2013/52 sayılı kararı ile
başvurucunun 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 174.
maddesinin (1) numaralı fıkrası, 309. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve 349.
maddesi uyarınca mahkûmiyetine hükmetmiştir. Mahkeme, kararını M.P. ve H.Y.nin beyanlarına da dayandırmıştır.
15. Mahkeme kararının ilgili kısımları şöyledir:
"DEĞERLENDİRME:
Anayasayı İhlal ve Yağma
suçları yönünden sanıklar Engin Bulut, .... ile ilgili
olarak:
Tüm dosya kapsamı, yakalama, arama, el koyma,
fotoğraf teşhis tutanakları, sanık savunmaları, iletişim tespit tutanakları,
ekspertiz raporları, Adli Tıp Kurumunca yapılan ses analizi ve diğer bilgi ve
belgelerin bir bütün olarak değerlendirilmesi sonucu; 19/08/2008 tarihinde saat
23:30 sıralarında mağdur/şikayetçi B. S. ye ait M... Kafenin TKP/ML-TİKKO
örgütü adına sanık Engin Bulut'un talimatı ve katılımıyla silahlı olarak M. P.,
H. Y. ve H. P. tarafından basıldığı, dükkan içindeki sigara makinesine zarar
verildiği, makine içindeki sigara ve paralar ile kafe içerisinde kimliği
belirlenemeyen müşterilerin para ve cep telefonlarının sanıklar tarafından
yağmalandığı, sigara makinesinin H. P. tarafından kırıldığının anlaşıldığı, tüm
çabalara rağmen müşterilerin kimliklerinin belirlenemediği, örgütten korkmaları
sebebiyle bahse konu müşterilerin şikayet için ilgili makamlara
başvuramadıkları, sanıkların olay mahallinden kaçtkları
sırada Engin Bulut'un ayağı ile kafenin camlarını kırdığı ve bu esnada
ayağından yaralandığı, sanıkların olaydan sonra Engin Bulut'un evine
gittikleri, yağmalanan paraların 180 TL olduğunun anlaşıldığı, 180 TL paradan
40 TL sinin Engin Bulut tarafından yaş küçüklüğü nedeniyle evrakı tefrik edilen
M. K.ya verildiği, Engin Bulut'un TKP/ML-TİKKO
örgütünün Gülsuyu sorumlusu olduğu, eylemin M. P. ve H. Y.tarafından
ikrar edildiği, sanık Engin Bulut tarafından da bu sanıkların beyanlarının
doğrulandığı, bu şekilde eylemin sanıklarEngin Bulut,
H. Y., H. P. ve M. P., tarafından gerçekleştirildiği kabul edilmiştir.
Her ne kadar sanıklar ve müdafiilerinin
olayın sonucunda elde edilen para ve örgüt talimatının olmadığına yönelik eylem
nedeniyle sanıkların vehamet arz eden bir eylem
işlemedikleri, bu nedenle sanıkların Anayasayı ihlal suçunu işlemedikleri
savunulmuş ise de, adı geçen silahlı terör örgütünün çalışma yöntem ve metodu,
olay günü alabilecekleri tüm parayı almaları dikkate alındığında savunmalarına
itibar edilmemiş, sanıkların üyesi bulundukları TKP/ML-TİKKO adlı silahlı terör
örgütünün Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını cebir ve şiddet kullanarak değiştirme
amacına yönelik olarak vahamet arz eden 19/08/2008 tarihinde M... kafenin
basılması kafe sahibi ve müşterilerin yağmalanması eylemini gerçekleştirdikleri
sanıkların sübutu kabil edilen eylemlerinin amaç suçun işlenmesi
doğrultusundaki bağlılık ve ülke genelindeki organik bütünlüğüne göre, amacı
gerçekleştirme tehlikesi yaratabilecek nitelikte olduğu kabul edilerek
sanıklar[ın] (...) Anayasayı ihlal suçundan
cezalandırılmalarına karar vermek gerekmiştir.
Sanık Engin Bulut'un eylemi gerçekleştirdiği
sırada kullandığı ve ele geçirilemeyen silah, sanık Engin Bulut'un daha önce bu
kafede çalışması, diğer sanıklar ile birlikte bu mahallede yaptığı
faaliyetlerin bilinmesi nedeniyle örgütün oluşturduğu korkutucu gücün mağdurlar
üzerinde yarattığı etki, işlenen suçun örgüte yarar sağlamak maksadıyla gece
vakti işlendiği hususları yağma suçu açısından cezada teşdid
nedeni olarak kabul edilmiştir.
(...)
Silahlı terör örgütü üyesi
olma, patlayıcı madde bulundurma suçları yönünden sanıklar Engin Bulut, ... ile
ilgili olarak:
Emniyete yapılan ihbar, arama el koyma
tutanakları, sanık M.P.nin anlatımları, olay yeri
inceleme ve ekspertiz raporları ve iletişim tespit tutanaklarının bir bütün
olarak değerlendirilmesi sonucu İstanbul Maltepe Gülensu
mahallesi .... sayılı adresin arkasında bulunan tek katlı tuğla örmeli inşaat
halindeki bina içinde ele geçen 42 adet molotofun
Engin Bulut tarafından hazırlanarak M. P.ve G. S.ye çanta içinde teslim
edildiği, molotofların M. P. ve G. S. tarafından
bahse konu yere saklandığı, molotof şişelerinin
ekspertiz raporuna göre benzin ve deterjan içerdiği, ayrıca aynı çanta içinde
ele geçen iki adet sprey boyanın yazılama eylemlerinde kullanma amacıyla
saklandığının anlaşıldığı, bu şekilde sanıklar Engin Bulut,M.P.nin
dosyada bulunan iletişim tespit tutanakları, sanıklar M. P. ve H. Y.nin beyanları, arama ve el koyma tutanakları bir bütün
olarak değerlendirildiğinde sanıklar Engin Bulut, M. P. ve G. S.nin silahlı terör örgütü içerisinde faaliyet yürüttükleri,
eylemlerinin süreklilik, devamlılık ve çeşitlilik göstermesinin, örgüt adına
birçok faaliyette bulunmasının, terör örgütü ile doğrudan hiyerarşik bağının
kurulması nedeniyle TKP/ML-TİKKO adlı terör örgütününüyesi
oldukları kabul edilmiş ve patlayıcı madde bulundurma suçunu işledikleri sabit
olmuştur..."
16. Başvurucu bu kararı, M.P. ve H.Y.nin
kolluktaki ifadelerinin müdafileri olmaksızın alındığını, bu kişilerin Mahkeme
aşamasında bu ifadelerini baskı ve tehdit altında verdiklerini belirterek
reddettiklerini, dolayısıyla bu ifadelerin hükme esas alınamayacağını
belirterek temyiz etmiştir.
17. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 2/12/2013 tarihli ve E.2013/9237,
K.2013/14661 sayılı ilamı ile mahkûmiyet hükmünü onamıştır.Yargıtay ilamının ilgili kısmı şöyledir:
"Yapılan yargılama sonunda toplanan
deliller karar yerinde incelenip, sanık Engin Bulut'un üyesi bulunduğu silahlı
terör örgütünün, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını cebir ve şiddet kullanarak
değiştirme amacına yönelik olarak vahamet arz eden olayları gerçekleştirdiği,
sanığın sübutu kabul olunan eyleminin amaç suçun işlenmesi doğrultusundaki
örgütsel bağlılık ile ülke genelindeki organik bütünlüğüne göre amacı
gerçekleştirme tehlikesi yaratabilecek nitelikte olduğu belirlenip kovuşturma
sonuçlarına uygun şekilde suçun vasfı tayin edilmiş, ayrıca sanık C. Ş. nin silahlı terör örgütüne üye olma suçunun sübutu kabul
olunmuş, cezaları azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları
inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosya kapsamına göre verilen
hükümlerde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanıklar müdafilerinin
temyiz dilekçeleri ile duruşmalı inceleme sırasında sanık Engin Bulut müdafiinin ileri sürdüğü yerinde bulunmayan temyiz
itirazlarının reddiyle sanık Engin Bulut bakımından kısmen re'sen
de temyize tabi olan hükümlerin ONANMASINA [karar verildi.]"
18 Başvurucu; kendisine herhangi bir tebligat yapılmadığını,
telefon yoluyla nihai karardan haberdar olduğunu belirtmektedir.
19. Başvurucu 8/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
20. Başvurucunun mahkûmiyetine konu suçlar 5237 sayılı Kanun'un
174. maddesinin (1) numaralı fıkrası, 309. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve
349. maddesinde düzenlenmiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 28/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu; kollukta avukat yokluğunda ve baskı altında
verilen, sonradan mahkeme huzurunda reddedilen tanık ifadelerinin hükme esas
alındığını, hukuka aykırı delillere dayanılarak ve masumiyet karinesine aykırı
olarak hüküm kurulduğunu, kararın gerekçesiz olduğunu, susma hakkını
kullanamadığını, suçun unsurları itibarıyla oluşmadığını, mahkûmiyet kararı
veren mahkemenin yargı birliği ilkesine aykırı olduğunu, bu mahkemelerin
sanıklara sağlanan güvenceler, tutukluluk süreleri ve oluşturulan diğer
farklılıklar bakımından eşitlik ilkesiyle birlikte adil yargılanma hakkına
aykırı olduğunu, olayda kurusıkı tabancanın kullanıldığının kabul edildiğini,
bu tür bir silahla anayasal düzenin değiştirilemeyeceğini, üst ve ev aramasında
herhangi bir örgütsel doküman bulunmamasına rağmen internetten elde
edilebilecek verilerin aleyhine delil olarak kullanıldığını, bu şekilde elde
edilen delillerin olsa olsa siyasi düşüncelerinin belirlenmesine
yarayabileceğini ve yargılamanın uzun sürdüğünü belirterek adil yargılanma
hakkının ve Anayasa'nın 17., 24., 25., 36., 37., 38. ve 141. maddelerinde
belirtilen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yargılamanın yenilenmesi
ile 200.000 TL maddi, 250.000 TL manevi zararın tazmini talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma
hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Mahkemenin
Bağımsızlığına ve Tarafsızlığına İlişkin İddialar
24. Başvurucu 5271 sayılı Kanun'un 250. maddesi ile görevli
mahkemenin özel statülü olarak kurulduğunu, bu mahkemelerin sanıklara sağlanan
güvenceler, tutukluluk süreleri ve oluşturulan diğer farklılıklar bakımından
eşitlik ve yargı birliği ilkelerine ve adil yargılanma hakkına aykırı olduğunu
ileri sürmüştür.
25. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (3)
numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Başvuru dilekçesinde … işlem, eylem ya da
ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan
Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin, … belirtilmesi gerekir. Başvuru
dilekçesine, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem
veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin
eklenmesi şarttır.”
26. 6216 sayılı Kanun'un,
"Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar
başlıklı 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bireysel başvuru hakkında kabul
edilebilirlik kararı verilebilmesi için 45 ila 47 nci maddelerde öngörülen şartların taşınması
gerekir.
(2) Mahkeme, Anayasanın uygulanması ve
yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi
açısından önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı
başvurular ile açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar
verebilir."
27. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) bireysel
başvuruların içeriğini düzenleyen “Bireysel
başvuru formu ve ekleri” kenar başlıklı 59. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
“…
(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer
alır:
…
d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan
hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere
ait özlü açıklamalar.
…”
28. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile İçtüzük'ün
59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca başvurucunun; başvuru konusu olaylara
ilişkin iddialarını açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair
hukuki iddialarını kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan
hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeleri ve
delilleri sunma yükümlülüğü bulunmaktadır (S.S.A.,
B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 38; Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
29. Belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa
Mahkemesince başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul
edilemez olduğuna karar verilebilir.
30. Başvurucu, ihlal iddiasını salt 5271 sayılı Kanun'un 250.
maddesi ile görevli mahkemenin özel statülü olarak kurulmasına ve bu
mahkemelerin sanıklara sağlanan güvenceler, tutukluluk süreleri ve oluşturulan
diğer farklılıklar bakımından eşitlik ve yargı birliği ilkelerine aykırı
oldukları iddiasına dayandırmış ve neden adil yargılama yapılmadığını
temellendirmemiştir. Bir başka ifadeyle mahkemenin hangi somut tutumunun adil
yargılanma hakkını ihlal ettiği konusunda bir açıklamada bulunmamıştır. Bu
nedenle ihlal iddiası ve bu iddianın temelindeki olguların ispatına ilişkin
yeterli açıklamalarda bulunmayan başvurucunun iddiasını kanıtlayamadığı
sonucuna ulaşılmıştır.
31. Öte yandan5271 sayılı Kanun'un mülga 250. maddesi uyarınca
görev yapan mahkemenin genel bir kanuni düzenlemeye dayanarak yargılamayı
sürdürdüğü açık olduğundan gerçekliği ve niteliği kesin olarak tespit
edilemeyen olgulardan ve yorumlardan hareketle ve önyargılı bir işlem ve tutum
gösterilmeksizin ilgili mahkemelerin adil yargılama yapmadıklarını kabul etmek
mümkün değildir.
32. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
ihlal iddiaları kanıtlanamadığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
33. Başvurucu,
hukuksal sonuca nasıl ulaşıldığının gerekçeli karardan anlaşılamadığını ve
olaylarla bağlantı kurulmadığını iddia etmiştir.
34. Anayasa Mahkemesi Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında, ilgili hükmüAvrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer
alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen
gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
35. Hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli
karar hakkı, Anayasa'nın 141. maddesinin birinci fıkrası uyarınca mahkemelerin
uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Bir muhakemede usule
ilişkin koruma sağlayan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri olan
gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve
denetlemeyi amaçlamaktadır (Sencer Başat ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 31).
36. Anayasa’nın 36. ve 141. maddeleri uyarınca her türlü mahkeme
kararının gerekçeli olması gerekir. Ancak bu hak, yargılamada ileri sürülen tüm
iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu
nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre
değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No:
2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi yapan merciin yargılamayı
yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya
atıfla kararına yansıtması yeterlidir (Yasemin
Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
37. Somut olayda, yapılan açık yargılama sonunda tarafların
davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmaları tartışılarak
verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu
anlaşılmaktadır. Kanun yolu incelemesi sonucunda verilen kararın gösterilen
gerekçe ve karar sonucunu uygun bulduğu dikkate alındığında gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğinden bahsedilemez.
38. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Delillerin Değerlendirilmesine ve
Yargılamanın Sonucuna İlişkin İddialar
39. Başvurucu; kollukta avukat yokluğunda ve baskı altında
verilen, sonradan mahkeme huzurunda reddedilen tanık ifadelerinin hükme esas
alındığını, böylelikle hukuka aykırı delillere dayanılarak hüküm kurulduğunu,
tanıkların bu beyanları nedeniyle susma hakkının kullanılamadığını, masumiyet
karinesine aykırı olarak mahkûm edildiğini, suçun unsurları itibarıyla
oluşmadığını, olayda kurusıkı tabancanın kullanıldığının kabul edildiğini, bu
tür bir silahla anayasal düzenin değiştirilemeyeceğini, üst ve ev aramasında
herhangi bir örgütsel doküman bulunmamasına rağmen internetten elde
edilebilecek verilerin aleyhine delil olarak kullanıldığını, bu şekilde elde
edilen delillerin olsa olsa siyasi düşüncelerinin belirlenmesine
yarayabileceğini ileri sürmüştür.
40. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
41. 6216 Kanun'un “Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar
başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
42. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi, bu durumun kendiliğinden bireysel
başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede
kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz
takdir hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa
Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Onur
Gür, B. No: 2012/828, 21/11/2013, § 21).
43. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi
esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada sunulan delilin geçerli
olup olmadığını, delil sunma ve inceleme yöntemlerinin yasaya uygun olup
olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin
görevi, başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığını
değerlendirmektir (Muhittin Kaya ve Muhittin
Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd.
Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
44. Somut olayda, başvurucunun savunması ilk defa kovuşturma
evresinde müdafii eşliğinde ve hakları hatırlatılmak
suretiyle alınmıştır. Aynı dosya kapsamında sanık olan tanıklar M.P. ve H.Y., müdafisiz olarak kollukta ve müdafileri huzurunda İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığında ifade vermişlerdir. Sorguda ise M.P. ve H.Y.nin önceki beyanlarını aynen tekrar ettikleri
görülmüştür. İlk derece mahkemesi, mahkûmiyet hükmünde tanıklar M.P. ve H.Y.nin
beyanlarına da dayanmıştır. Anılan tanıkların kolluk beyanlarının
değerlendirmeye esas alınıp alınmadığı karardan tam olarak anlaşılmamakla
birlikte esas alındığı kabul edilse dahi bu beyanların İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığınca müdafileri huzurunda alınan beyanlarla benzer olduğu,
yargılamanın bütünlüğü içinde delillerin değerlendirilmesinde bariz takdir hatası
veya açık keyfilik bulunmadığı anlaşılmaktadır.
45. Mahkemenin gerekçeli kararı incelendiğinde, yakalama, arama,
el koyma, fotoğraf teşhis tutanaklarına, sanık savunmalarına, iletişim tespit
tutanaklarına, ekspertiz raporlarına, Adli Tıp Kurumunca yapılan ses analizine ve diğer delillere dayanarak söz konusu
kararı verdiği görülmektedir (bkz. § 15). Anılan kararda tarafların iddia ve
savunmaları, dosyaya sundukları deliller değerlendirilerek ilgili hukuk
kuralları da yorumlanmak suretiyle bir sonuca ulaşılmıştır. Başvurucunun
iddialarının özü, derece mahkemesinin delilleri değerlendirme ve yorumlamada
isabet edemediğine, esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkindir. Bu
sebeplerle başvurucunun bu yöndeki iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu görülmektedir.
46. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından bu başlık altında
ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
47. Başvurucu, hakkındaki yargılamanın uzun sürede
sonuçlandırıldığını ileri sürmüştür.
48. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
49. Başvurucu, yargılamanın uzun bir sürede sonuçlandığını ileri
sürmüştür.
50. Bakanlık yazısında, benzer nitelikteki başvurulara ilişkin
daha önce bildirilmiş olan görüşlere atıfta bulunularak görüş sunulmasına gerek
görülmediği bildirilmiştir.
51. Makul sürede yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olup davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesi
de -Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 38, 39).
52. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın
hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın
süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde
bulundurulması gereken ölçütlerdir (Güher
Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
53. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının
yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği
arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır (Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, §
35). Somut başvuru açısından bu tarih, başvurucu hakkında iddianemenin
düzenlendiği 16/3/2010'dur.Daha önceki bir tarihte başvurucunun isnattan
etkilendiğine veya isnadın bildirildiğine dair bir bilgi ya da delil bireysel
başvuru dosyasında bulanmamaktadır.
54. Ceza yargılamasında sürenin sona erdiği tarih ise suç
isnadının nihai olarak karara bağlandığı tarihtir (Ersin Ceyhan, § 35). Mevcut olayda, başvurucunun isnattan
ilk olarak etkilendiği tarihten Yargıtay onama kararının verildiği 2/12/2013
tarihine kadar 3 yıl 8 ay 12 gün geçmiştir. Hukuki meselenin çözümündeki
güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, konunun kapsamı ve gerektirdiği uzmanlık
dikkate alındığında başvuruya konu yargılama karmaşık bir nitelik taşımaktadır.
Soruşturma ve kovuşturma evreleri birlikte değerlendirildiğinde yargılama
makamlarının tutumu nedeniyle bir gecikme bulunmadığı ve bu sürenin makul
olduğu sonucuna varılmıştır.
55. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemenin bağımsız
ve tarafsızlığına ilişkin iddiaların açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Delillerin
değerlendirilmesine ve yargılamanın sonucuna ilişkin iddiaların açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yapılan yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
28/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.