TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TASFİYE HÂLİNDE EUROTEKS TEKSTİL SANAYİ VE
TİCARET LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/5302)
|
|
Karar Tarihi: 30/6/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Kamil KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Tasfiye
Hâlinde Euroteks Tekstil Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.
|
Vekili
|
:
|
Av. Alaiddin
KÖLGESİZ
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; alacak davasında ileri sürülen itiraz ve taleplerin
dikkate alınmaması nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkelerinin, temyiz merci kararlarının gerekçesiz olması nedeniyle gerekçeli
karar hakkının, vekâlet ücretiyle ilgili hatalı hüküm kurulması nedeniyle
mahkemeye erişim hakkının, yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/4/2014 tarihinde Bakırköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/6/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 24/10/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 25/11/2014 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu aleyhine İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesinde
(Mahkeme) 21/1/2002 tarihinde ticari mal satışı nedeniyle alacak davası
açılmıştır.
8. Mahkeme 3/5/2005 tarihli ve E.2002/83, K.2005/285 sayılı
kararı ile davacının yabancılık teminatını yatırmadığı gerekçesiyle davanın
açılmamış sayılmasına karar vermiştir.
9. Davacının temyizi üzerine bu karar, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin
22/3/2006 tarihli ve E.2006/1061, K.2006/2952 sayılı ilamıyla bozulmuştur.
Başvurucunun bozma ilamına karşı karar düzeltme istemi aynı Daire tarafından
reddedilmiştir.
10. Mahkemece E.2007/15 sırasına kaydedilen dosyada bozma
ilamına uyularak yapılan yargılamada davacının sunduğu faturalar ile bunlara
ilişkin gümrük kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Bilirkişi heyetince hazırlanan 7/2/2010 tarihli ana rapora başvurucunun itiraz
etmesi nedeniyle 12/4/2010 tarihli duruşmada, başvurucunun itirazlarının
değerlendirilmesi için bilirkişi heyetinden ek rapor alınmasına karar
verilmiştir. Bilirkişi heyeti, başvurucunun itirazlarının değerlendirildiği
20/9/2010 tarihli ek raporu Mahkemeye sunmuştur.
11. Mahkeme 9/3/2011 tarihli ve E.2007/15, K.2011/81 sayılı
karar ile davacının başvurucudan on üç faturalık mal satışı nedeniyle alacaklı
olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, 135.000 Amerikan dolarının (dolar)
başvurucudan alınarak davacıya verilmesine karar vermiştir. Anılan kararda
ayrıca başvurucunun ileri sürdüğü zamanaşımı itirazı ile takas-mahsup talepleri
reddedilmiştir.
12. Başvurucunun temyizi üzerine söz konusu karar, Yargıtay 19.
Hukuk Dairesinin 26/10/2011 tarihli ve E.2011/8869, K.2011/13179 sayılı
ilamıyla başvurucunun takas-mahsup talebinin değerlendirilmesi gerektiği
gerekçesiyle bozulmuştur. Başvurucunun karara yönelik diğer temyiz itirazları
ise reddedilmiştir.
13. İkinci bozma üzerine Mahkemenin E.2012/74 Esas sırasına
kaydedilen dosyada Mahkeme, 25/4/2012 tarihli ve E.2012/74, K.2012/85 sayılı
karar ile başvurucunun takas-mahsup talebini kabul ederek davacıdan alacaklı
olduğu 112.818,12 doların davacıya olan 135.000 dolar borcundan mahsubu ile
bakiye kalan 22.181,88 doların başvurucudan alınarak davacıya verilmesine karar
vermiştir.
14. Bunun yanı sıra Mahkeme, başvurucunun takas-mahsup talep
ettiği ve sonuç itibarıyla davacının alacağından mahsup edilen miktarı dikkate
almaksızın davacının alacak miktarı olan 135.000 dolar üzerinden hesaplanan
nispi vekâlet ücretinin başvurucudan alınarak davacıya verilmesine karar
vermiş; başvurucu lehine vekâlet ücretine hükmetmemiştir.
15. Kararın gerekçesi ve hüküm kısmı şöyledir:
“...
Taraflar arasında yapılan alım-satım
ihracatına dayalı olması nedeniyle ihracatın gerçekleştirildiği gümrük
müdürlüklerine yazı yazılmak suretiyle gümrük giriş-çıkış bilgileri
sağlanmıştır. Faturalar ve gümrük müdürlüklerinden gelen faturalar yönünden
davacının alacaklı olup olmadığının tespiti için bilirkişi görüşüne
başvurulmuştur. Bilirkişi heyeti tarafından verilen 07/02/2010 tarihli kök ve
20/09/2010 tarihli ek raporlar alınmıştır. Kök raporda gümrükten gelen 13 adet
faturadan dolayı işlem yapıldığı, 13 adet fatura toplam bedelinin 767.883,70
USD olduğu halde davacı tarafından bu faturaların bedeli 291.618,14 USD olarak
bildirilmiştir. Davacı 476.265,66 USD eksik beyanda bulunmuştur. Davacının
sözkonusu faturalardan dolayı davalıdan alacaklı olduğu gerekçeleri gösterilmek
suretiyle saptanmıştır. Davalı kök rapora itiraz etmiştir. İtirazında müvekkili
şirket tarafından davacının mallarının bir kısmını ihraç etmesinden dolayı
alacaklı olduğunu, bundan dolayı da takas-mahsup yapılması gerektiğini
belirtmiştir. Ek bilirkişi raporunda davalı tarafından dosyaya sunulan 4 adet
gümrük çıkış beyannamesinden toplam 112.818 USD bedelli eşya davacı firma adına
ihraç edildiği yapılan ihracat işlemlerinin ödeme şekli mal mukabili olduğu
eşya bedellerinin ödemesi ile ilgili ticari bir kayıt tespit edilemediği
belirtilmiştir.
Davacı ile davalı arasında triko eşyasının yurtdışı
satışı için ticari ilişki kurulmuştur. Bu ilişkiye istinaden davacı davalıdan
dava dilekçesinde belirtilen faturadan dolayı alacaklı bulunduğunu
belirtmiştir. Ancak gümrük müdürlüklerine ibraz edilen 13 adet fatura
bulunmaktadır. Bu faturaların gümrüğe bildirilen toplam bedeli 291.618,14 USD
dir. Davacı fatura bedellerini gümrüğe noksan bildirmiştir. 13 faturadan dolayı
davacı davalıdan alacaklıdır. Bu konuda dosyaya sunulan faturalar, gümrük yazı
cevapları ve alınan bilirkişi raporları ile doğrulanmıştır. Davacı davasını
fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak koşulu ile 10.000 USD olarak açmış,
04/12/2003 tarihinde 125.000 USD artırmak suretiyle talebini 135.000 USD'ye
çıkarmıştır. Alınan bilirkişi raporunda gümrüğe bildirilen fatura bedelleri 291.618,14
USD olup, gerçek bedeli ise 767.883,70 USD'dir. Davacı fatura bedellerinin
tamamını istememektedir.
Davalı zamanaşımında bulunmuş ise de taraflar
arasında alım-satım dan doğan bir ticari ilişki kurulmuş olması ve faturaya
dayanarak alım-satım yapılmış olması dikkate alınarak B.K.nun 125. maddesinde
ön görülen 10 yıllık zamanaşımına tabidir. Bu nedenle davalının zamanaşımı
itirazı 10 yıllık zamanaşımı yerinde görülmeyerek reddedilmiştir.
...
Davacının davalıdan alacaklı olduğu, dosyaya
sunulan faturalar, gümrük kayıtları, alınan bilirkişi raporları birlikte
değerlendirildiğinde sabit olmuştur...
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenler ve dosya
içeriğine göre;
1-Yargıtay bozma ilamı usul ve yasaya uygun
olması nedeniyle uyulmasına,
2-Davanın KISMEN KABULÜNE, davalının takas ve
mahsup talepleri kabul edilmek suretiyle davacının mahsuptan sonra kalan
22.181,88 USD alacağının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 10.000
USD'sine dava tarihi 21/01/2002'den, 12.181,88 USD'sinin ıslah tarihi
04/12/2003 tarihinden 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi gereğince temerrüt faizi
uygulanmasına,
3-Gerekli harç alımış olması nedeniyle yeniden
alınmasına yer olmadığına,
4-Karar tarihinde geçerli olan avukatlık
asgari ücret tarifesi gereğince davalının takas- mahsup talebinde belirtilen
miktar düşülmeksizin davacı alacağı olan 135.000 USD üzerinden
hesaplanan16.241,80 TL nispi ücreti vekaletin davalıdan tahsili ile davacıya
verilmesine,
5-Davacı vekili tarafından yapılan yargılama
giderleri bozmadan önce davacı tarafından yapılan 1.585,88 TL giderin davalıdan
tahsili ile davacıya verilmesine , davalı vekili tarafından giderlerin üzerinde
bırakılmasına ...karar verildi.”
16. Anılan karar, tarafların temyizi üzerine Yargıtay 19. Hukuk
Dairesinin 30/5/2013 tarihli ve E.2013/3259, K.2013/9216 sayılı ilamıyla
onanmıştır. Onama ilamının ilgili kısmı şöyledir:
“2) Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma
kararı doğrultusunda inceleme yapılıp hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde
bir isabetsizlik bulunmamasına, bozmanın kapsamı dışında kesinleşmiş olan
yönlere ilişkin temyiz itirazları incelenemeyeceğine göre davalı vekilinin
yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) sayılı bentte açıklanan
nedenle davacı vekilinin temyiz isteminin reddine, (2) sayılı bentte açıklanan
nedenle davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA ...
karar verildi.”
17. Başvurucunun karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 8/1/2014
tarihli ve E.2013/17153, K.2014/709 sayılı ilamıyla reddedilmiştir. Anılan
ilamın ilgili kısmı şöyledir:
“Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında
belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununun 440. maddesinde sayılan hallerden hiçbirisine uymayan
davalı vekilinin karar düzeltme isteminin REDDİNE ... karar verildi.”
18. Nihai karar, başvurucuya 12/3/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
19. Başvurucu 11/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
20. 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun
125. maddesi şöyledir:
“Bu kanunda başka suretle hüküm mevcut
olmadığı takdirde, her dava on senelik müruru zamana tabidir.”
21. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 323. maddesi şöyledir:
“(1) Yargılama giderleri şunlardır:
...
ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak
vekâlet ücreti.
...”
22. 6100 sayılı Kanun’un 326. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama
giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.
Davada iki taraftan her biri kısmen haklı
çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre
paylaştırır.”
23. 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve
düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla
yükümlüdür.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 30/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu; aleyhine açılan alacak davasında zamanaşımı
süresi geçtiği hâlde buna yönelik itirazının dikkate alınmadığını, dosyaya
sunulan bilirkişi raporlarına yaptığı itirazların dinlenmediğini, davacının
ticari defter ve kayıtları incelenmeden karar verildiğini, karara yönelik
temyiz ve karar düzeltme taleplerinin gerekçesiz reddedildiğini, davanın kısmen
kabulüne karar verilmesine rağmen kendisi lehine vekâlet ücretine
hükmedilmediğini, aleyhine fazla vekâlet ücretine hükmedildiğini, yargılamanın
makul sürede sonuçlanmadığını belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen
adil yargılanma ve makul sürede yargılanma hakları ile Anayasa'nın 35.
maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
27. Başvurucunun davada ileri sürdüğü itiraz ve taleplerinin
dikkate alınmadığına ilişkin iddiasının silahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama ilkeleri, temyiz merci kararlarının gerekçesiz olduğuna ilişkin
iddiasının gerekçeli karar hakkı, vekâlet ücretiyle ilgili hatalı hüküm
kurulduğuna ilişkin iddiasının mahkemeye erişim hakkı, yargılamanın makul
sürede sonuçlanmadığına ilişkin iddiasının ise makul sürede yargılanma hakkı
kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Silahların Eşitliği ve
Çelişmeli Yargılama İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
28. Başvurucu, aleyhine açılan alacak davasında zamanaşımı
süresi geçtiği hâlde buna yönelik itirazının dikkate alınmadığını, dosyaya
sunulan bilirkişi raporlarına yaptığı itirazların dinlenmediğini, davacının
ticari defter ve kayıtları incelenmeden karar verildiğini belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
29. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
30. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da
cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan,
kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul
bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına
sahiptir.”
31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
32. Anayasa’daki hakların etkili bir biçimde korunması için
davaya bakan mahkemelerin Anayasa’nın 36. maddesine göre “tarafların dayanaklarını, iddialarını ve
delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi” vardır. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre bir mahkemenin davaya yaklaşımının,
anılan mahkemenin başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve başvurucuların
temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmasına neden olması hâlinde Sözleşme’nin
6. maddesi, davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenmesi hakkı bakımından
ihlal edilmiş olur (Kuznetsov/Rusya,
B. No: 184/02, 11/1/2007, §§ 84, 85).
33. Bununla birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri
değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına
karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada
geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına
uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp
Mahkemenin görevi, başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup
olmadığını değerlendirmektir (Muhittin Kaya
ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve
Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
34. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil
olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının
unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında
kabul edilmekte olup bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma
hakkı gibi adil yargılanma hakkının somut görünümleridir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 38).
35. Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usule
ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelir (Yaşasın Aslan, B. No:
2013/1134, 16/5/2013, § 32).
36. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli
yargılama ilkesi, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara,
gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla
ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları
için bkz. J.J./Hollanda, B. No:
9/1997/793/994, 27/3/1998, § 43; Vermeulen/Belçika,
B. No: 19075/91, 20/2/1996, § 33).
37. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın
yürütülebilmesi için “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri
ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması
şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve
inceletme noktasında uygun imkânların tanınması gerekir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt
Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., § 27).
38. Öte yandan Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurular için
benimsediği temel yaklaşım doğrultusunda kural olarak bireysel başvuruya konu
davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve
değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından
getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru
incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasa’da yer alan hak ve
özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve derece mahkemelerinin kararları açık
keyfîlik içermedikçe kararlardaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru
incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede derece mahkemelerinin delilleri
değerlendirmesinde ve hukuk kuralını yorumlamasında bariz takdir hatası
bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Kenan Özteriş, B. No: 2012/989,
19/12/2013, § 48).
39. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, mevcut başvuruda adil
yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerden başvurucunun şikâyetleriyle
bağlantılı görülen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin
gereklerinin yerine getirilip getirilmediğini, bir bütün olarak yargılamanın
hakkaniyete uygun yürütülüp yürütülmediğini inceleyecektir.
40. Başvuru konusu davaya ilişkin olarak başvurucunun, aleyhine
açılan alacak davasının zamanaşımına uğradığı hâlde buna yönelik itirazının
dikkate alınmadığından, dava kapsamında alınan bilirkişi raporlarına yaptığı
itirazların dinlenmediğinden ve davacının ticari defter ve kayıtları
incelenmeksizin karar verilmesinden şikâyet ettiği anlaşılmaktadır.
41. Başvuruya konu yargılama süreci incelendiğinde başvurucu
aleyhine açılan faturaya dayalı alacak davasında Mahkemece, davacının sunduğu
faturalara ilişkin gümrük kayıtları ilgili yerlerden temin edildikten sonra
dosya kapsamındaki belgelere göre davacının alacaklı olup olmadığının tespiti
amacıyla bilirkişi incelemesi yaptırıldığı, bilirkişi heyetince hazırlanan
7/2/2010 tarihli ana rapora başvurucunun itiraz etmesi ve dava konusu alacak
ile takas-mahsup edilecek alacakları bulunduğunu ileri sürmesi üzerine
12/4/2010 tarihli duruşmada, başvurucunun itirazlarının değerlendirilmesi için bilirkişi
heyetinden ek rapor alınmasına karar verildiği, bilirkişi heyetince 20/9/2010
tarihli ek rapor hazırlanarak başvurucunun itirazlarının değerlendirildiği,
aynı raporda başvurucunun takas-mahsup edebileceği alacak miktarının da
hesaplandığı anlaşılmıştır (bkz. § 10).
42. Başvurucunun, davanın zamanaşımına uğradığına ilişkin
itirazının da Mahkemece değerlendirildiği ve “taraflar
arasında alım-satım ilişkisinden doğan bir ticari ilişki kurulmuş olması ve
faturaya dayanarak alım-satım yapılmış olması dikkate alınarak davanın, 818
sayılı mülga Kanun'un 125. maddesinde ön görülen 10 yıllık zamanaşımına tabi
olduğu” gerekçesiyle zamanaşımı itirazının reddine karar verildiği
anlaşılmaktadır (bkz. § 15). Mahkemenin, zamanaşımı itirazı konusunda ilgili
hukuk kurallarını yorumlayarak ulaştığı sonuçta açık keyfîlik veya bariz takdir
hatası tespit edilmemiştir.
43. Öte yandan Mahkeme, dosyaya sunulan faturalar, gümrük
kayıtları ve alınan bilirkişi raporları ile davacının başvurucudan alacaklı
olduğunun sabit olduğu sonucuna varmış; davacının ticari defter ve kayıtları
üzerinde inceleme yapılmasına gerek görmemiştir.
44. Başvurucu, davacının ticari defter ve kayıtları incelenmeden
karar verilmesinin hatalı olduğunu ileri sürmüştür.
45. Başvurucunun değerlendirmeleri ile İlk Derece Mahkemesinin
ulaştığı sonuçların farklı olması, başvurucunun delillerini sunma imkânı
bulamadığı, “silahların eşitliği” ilkesine
uyulmadığı anlamına gelmez. Başvurucunun ileri sürdüğü konuda araştırma
yapılmamış olmasının yargılamanın bütünü itibarıyla adil olmasını etkileyecek
nitelikte olduğu kanaatine de ulaşılmamıştır.
46. Yapılan bu tespitlere göre başvurucunun yargılama sürecinde
talep ve delillerini sunma olanağı bulduğu, bilirkişi heyetince hazırlanan ana
rapora yönelik itirazlarının dinlenerek ek rapor alındığı, zamanaşımı
itirazının gerekçesi gösterilmek suretiyle reddedildiği, yargılamanın bir bütün
olarak adil olmadığına ilişkin bir bulguya da rastlanmadığı dikkate alındığında
yargılama sürecinde silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri
bakımından bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır.
47. Açıklanan nedenlerle silahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
48. Başvurucu, Mahkeme kararına yönelik temyiz ve karar düzeltme
taleplerinin gerekçesiz reddedildiğini belirterek gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
49. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
50. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
51. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşmenin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar
hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher
Ergun ve diğerleri, § 38).
52. Hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli
karar hakkı, Anayasa’nın 141. maddesinin birinci fıkrası uyarınca mahkemelerin uyması
gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Bir muhakemede usule ilişkin
koruma sağlayan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri olan
gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve
denetlemeyi amaçlamaktadır (Sencer Başat ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 31).
53. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde
anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın
niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir
yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız
bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra kanun yolu
mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da her zaman bu
hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince
verilen bu tür kararların ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen
gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olupbu durumda
üst dereceli mahkeme tarafından önceki mahkeme kararının gerekçesinin
benimsendiği kabul edilmelidir (Muhittin
Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve
Ticaret Ltd. Şti., § 26).
54. Somut başvuru açısından başvurucu aleyhine açılan alacak
davasında davacının dosyaya sunduğu faturalar, ilgili gümrük kayıtları ve
alınan bilirkişi raporlarına göre davacının başvurucudan alacaklı olduğu
sonucuna Mahkemece varılarak davanın kabulüne karar verildiği, gerekçeli
kararın davaya konu olay ve olguların Mahkemece nasıl nitelendirildiğini,
kurulan hükmün hangi nedenlere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular
ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olduğu anlaşılmaktadır
(bkz. § 15). Başvurucunun temyiz ve karar düzeltme istemleri İlk Derece
Mahkemesi kararındaki gerekçenin benimsendiği belirtilerek Yargıtay 19. Hukuk
Dairesince reddedilmiştir (bkz. §§ 16, 17). Bu açıdan temyiz merci kararlarının
gerekçesiz olduğundan söz edilemez.
55. Açıklanan nedenlerle başvurucunun gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddiasının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
c. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
56. Başvurucu, yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne karar
verilmesine rağmen reddedilen kısım üzerinden lehine vekâlet ücretine
hükmedilmediğini, öte yandan aleyhine fazla vekâlet ücretine hükmedildiğini
belirterek anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
57. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
58. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddiada bulunma ve savunma ile adil yargılanma haklarına sahip
olduğu belirtilmiştir. Anayasa'da adil yargılanma hakkının kapsamı
düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme'nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan
Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
59. Sözleşme’nin 6. maddesi mahkemeye başvurma hakkını açıkça
düzenlenmemekle beraber AİHM tarafındanmahkemeye başvurma hakkının hukukun
temel prensibi olduğu, mahkemeye başvurma hakkı olmaksızın hakkaniyete uygun,
aleni bir yargılamadan söz edilemeyeceği ve adil yargılanma hakkının içerdiği
güvencelerden yararlanmanın olanaksız hâle geleceği kabul edilmektedir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70,
21/2/1975, § 35).
60. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen
veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme
kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını
ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52).
61. Vekâlet ücreti, davayı vekille takip eden ve davası kabul
edilen lehine hükmedilen bir ücrettir.Dava aşamasında kimin lehine ya da
aleyhine olacağı önceden belli olmayan bu ücret yükümlülüğü, bir usul kuralı
olup mahkemeye erişim hakkı ile ilişkilidir (Serkan
Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).
62. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp
sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların
hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi,
açık ve ölçülü olması, başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (Serkan Acar, § 38).
63. Vekâlet ücreti bir yargılama gideri olup kural olarak bu tür
giderler mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil eder. Ancak gereksiz
başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin
gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi
amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin
kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen
yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derecede
zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Serkan Acar, § 39).
64. Başvuru konusu olayda davacı, başvurucu aleyhine açtığı
alacak davasında başvurucudan 135.000 dolar alacaklı olduğunu ileri sürerek bu
paranın tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Başvurucu da davacıdan
alacaklı olduğunu ileri sürmüş ve takas-mahsup itirazında bulunmuştur. Mahkeme,
davacının başvurucudan on üç faturalık mal satışı nedeniyle 135.000 dolar
alacaklı olduğunu tespit etmiş ancak başvurucunun da davacıdan 112.818,12 dolar
alacaklı olduğunun anlaşılmasına göre her iki alacağın mahsubu ile bakiye kalan
22.181,88 doların başvurucudan alınarak davacıya verilmesine karar vermiştir.
65. Mahkeme vekâlet ücretiyle ilgili olarak, başvurucunun takas-mahsup
talep ettiği ve sonuç itibarıyla davacının alacağından mahsup edilen miktarı
dikkate almaksızın başvurucunun alacak miktarı olan 135.000 dolar üzerinden
hesaplanan nispi vekâlet ücretinin başvurucudan alınarak davacıya verilmesine
karar vermiş; başvurucu lehine vekâlet ücretine hükmetmemiştir.
66. Başvurucu, davanın kısmen kabul edilmesi sebebiyle aleyhine
hükmedilen vekâlet ücretinin kabul edilen miktar üzerinden hesaplanması
gerektiğini, ayrıca kendisi lehine de reddedilen miktar üzerinden vekâlet
ücretine hükmedilmesi gerektiğini ileri sürmektedir.
67. 6100 sayılı Kanun'un 323. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(ğ) bendinde vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak
vekâlet ücretinin yargılama giderlerinden olduğu, 326. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ise davada iki taraftan her birinin kısmen haklı çıkması durumunda
mahkemenin, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre
paylaştıracağı belirtilmiştir (bkz. §§ 21,22). Buna karşın takas-mahsup
talebinin kabul edilmesi hâlinde vekâlet ücretinin ne şekilde tayin edileceği
konusunda anılan Kanun'da açık bir düzenleme bulunmamaktadır.
68. Bir kanuni düzenlemenin bireylerin davranışını
düzenleyebileceği kadar kesinlik içermesi, kişinin gerektiği takdirde hukuki
yardım almak suretiyle bu kanunun düzenlediği alanda belli bir eylem nedeniyle
ortaya çıkacak sonuçları makul bir düzeyde öngörebilmesi gerekmektedir.
Öngörülebilirliğin mutlak ölçüde olması gerekmez. Kanunun açıklığı arzu edilir
bir durum olmakla birlikte bazen aşırı bir katılığı da beraberinde getirebilir.
Oysa hukukun ortaya çıkan değişikliklere uyarlanabilmesi gerekmektedir. Birçok
kanun, işin doğası gereği yorumlanması ve uygulanması pratik gerçekliğe bağlı
olan yoruma açık formüller içermektedir (Kamil
Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 71).
69. Yukarıda anılan ilkeler uyarınca hukuk kurallarının
yorumlaması bakımından açık keyfîlik ve bariz takdir hatası bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerinin takdirine müdahalesi söz konusu
olamaz. Somut başvuruda da Anayasa Mahkemesinin görevi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması konusunda derece mahkemelerinin takdir ve
değerlendirmelerini denetlemek olmayıp usule ilişkin uygulamanın, başvurucunun
mahkemeye erişim hakkını Anayasa’ya aykırı olarak kısıtlayıp kısıtlamadığını
denetlemektir.
70. Takas-mahsup uygulanan davalarda vekâlet ücretinin ne
şekilde tayin edileceği konusunda 6100 sayılı Kanun'da açık bir düzenleme
bulunmamakla birlikte bu konunun irdelendiği Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin bir
ilamında “takas iddiası karşılık dava olarak
ileri sürülebildiği gibi, def'i olarak da ileri sürülebilir. Def'i olarak ileri
sürüldüğü takdirde karşılık bir dava olmadığı için harç ödenmesi de söz konusu
olmayacaktır. Takas iddiasının karşılık dava veya def'i olarak ileri sürülmesi
durumunda aradaki fark; karşılık dava halinde, harcın yatırılması gerekeceği ve
davalının alacağının borcundan çok olması halinde bu kısmın da tahsiline imkan
vermesi ve avukatlık ücretinden yararlanma olanağı sağlamasıdır. Def'i olarak
ileri sürüldüğü hallerde ise, Borçlar Kanununun 122. maddesi 2. fıkrası
gereğince "iki borcun talep edilebilecekleri andan itibaren en az olan
borcun miktarı nisbetinde sakıt olması" sonucunu doğurur. Diğer deyişle bu
durumda davalının fazla olan alacağının tahsiline karar verilmesi veya takas
ileri sürüldüğü alacak için lehine ayrı vekalet ücreti hükmedilmesi söz konusu
olmayacaktır.” şeklinde açıklamaya yer verildiği tespit edilmiştir
(Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, E.2013/4050, K.2014/3742, 17/3/2014).
71. Somut davada davacı lehine hükmedilen vekâlet ücretinin
tayininde davacının alacağından mahsup edilen miktarın neden dikkate alınmadığı
ve neden başvurucu lehine vekâlet ücretine hükmedilmediğiyle ilgili açık bir
gerekçe belirtilmemekle birlikte Mahkemece anılan Yargıtay ilamında benimsenen
ilkeler doğrultusunda uygulama yapıldığı, Yargıtay 19. Hukuk Dairesince de
başvurucunun bu konuya temas eden temyiz ve karar düzeltme
itirazlarıreddedilerek Mahkemenin uygulamasında hukuka aykırılık görülmediğianlaşılmaktadır.
72. Derece Mahkemelerince hukuki belirlilik ve hukuk güvenliği
ilkelerine uygun olarak yapılan bu değerlendirme ve ulaşılan sonuç, açık
keyfîlik içermediği gibi kanun hükümlerine önceden öngörülmeyecek şekilde
olağanın dışında bir anlam vermek suretiyle sonuca ulaşıldığına dair bir
uygulama olarak da değerlendirilmemiştir. Bu itibarla başvurucunun mahkemeye
erişim hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna
varılmıştır.
73. Açıklanan nedenlerle başvurucunun mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddiasının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
d. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
74. Başvurucu, tarafı olduğu davada yargılamanın makul sürede
sonuçlanmadığını belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
75. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
76. Başvurucu 21/1/2002 tarihinde açılan alacak davasının
8/1/2014 tarihinde sonuçlandığını, yargılamanın uzun sürdüğünü belirterek makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
77. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamaların makul
sürede sonuçlanmadığı yönündeki iddialar, daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesince makul sürede yargılanma hakkının adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil olduğu kabul edilerek bir davadaki
yargılama süresinin makul olup olmadığının tespitinde davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususların dikkate alınacağı belirtilmiş (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 34-59) ve bu
kapsamda yapılan incelemeler sonucu makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine yönelik kararlar verilmiştir (Gülseren
Gürdal ve diğerleri, B. No: 2013/1115, 5/12/2013; Semira Babayiğit ve diğerleri, B. No:
2013/3283, 19/12/2013; Haydar İzgi,
B. No: 2012/673, 19/12/2013).
78. Başvuru konusu olay, Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde
açılan alacak davasına ilişkindir. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine
göre yürütülen, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan somut yargılama
faaliyetinin makul süre değerlendirmesi için başlangıcı, uyuşmazlığı karara
bağlayacak yargılama süresinin işletilmeye başlandığı tarih olup (Güher Ergun ve diğerleri, § 50)bu tarih,
somut başvuru açısından 21/1/2002'dir.
79. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Somut başvuru açısından bu
tarih, Yargıtay 19. Hukuk Dairesincekarar düzeltme isteminin reddedildiği
8/1/2014'tür.
80. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde
başvurucuya karşı21/1/2002 tarihinde açılan davada Mahkemece 3/5/2005 tarihinde
davanın açılmamış sayıldığı, 9/3/2011 tarihinde davanın kabulüne karar
verildiği, bu kararların bozulması nedeniyle 25/4/2012 tarihinde bireysel
başvuruya konu üçüncü kararın verildiği, Yargıtay 8. Hukuk Dairesince 30/5/2013
tarihinde hükmün onandığı, başvurucunun karar düzeltme talebinin ise aynı
Dairenin 8/1/2014 tarihli ilamı ile reddedildiği ve hükmün bu tarih itibarıyla
kesinleştiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla yargılama yaklaşık on iki yılda
tamamlanmıştır.
81. Başvurunun değerlendirilmesi sonucunda başvuruya konu alacak
davası; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı,
delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller gibi kriterler dikkate
alındığında karmaşık sayılabilecek nitelikte olmakla birlikte başvurucunun
tutum ve davranışlarıyla yargılamanın uzamasına sebebiyet vermediği gözönünde
bulundurulduğunda somut başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektirecek
bir yön bulunmadığı veyaklaşık on iki yılda sonuçlanan yargılama süresinde
makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
82. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
83. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
84. Başvurucu tazminat talebinde bulunmuştur.
85. Başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
86. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık on
iki yıl süren yargılama süresi dikkate alındığında yargılama faaliyetinin
uzunluğu sebebiyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı
karşılığında başvurucuya net 14.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
87. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Silahların eşitliği
ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 14.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesine
GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
30/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.