TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
TASFİYE HÂLİNDE EUROTEKS TEKSTİL SANAYİ VE TİCARET LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/5302)
Karar Tarihi: 30/6/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Nuri NECİPOĞLU
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Kamil KAYA
Başvurucu
Tasfiye Hâlinde Euroteks Tekstil Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.
Vekili
Av. Alaiddin KÖLGESİZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; alacak davasında ileri sürülen itiraz ve taleplerin dikkate alınmaması nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin, temyiz merci kararlarının gerekçesiz olması nedeniyle gerekçeli karar hakkının, vekâlet ücretiyle ilgili hatalı hüküm kurulması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının, yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/4/2014 tarihinde Bakırköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/6/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 24/10/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 25/11/2014 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu aleyhine İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesinde (Mahkeme) 21/1/2002 tarihinde ticari mal satışı nedeniyle alacak davası açılmıştır.
8. Mahkeme 3/5/2005 tarihli ve E.2002/83, K.2005/285 sayılı kararı ile davacının yabancılık teminatını yatırmadığı gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına karar vermiştir.
9. Davacının temyizi üzerine bu karar, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 22/3/2006 tarihli ve E.2006/1061, K.2006/2952 sayılı ilamıyla bozulmuştur. Başvurucunun bozma ilamına karşı karar düzeltme istemi aynı Daire tarafından reddedilmiştir.
10. Mahkemece E.2007/15 sırasına kaydedilen dosyada bozma ilamına uyularak yapılan yargılamada davacının sunduğu faturalar ile bunlara ilişkin gümrük kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Bilirkişi heyetince hazırlanan 7/2/2010 tarihli ana rapora başvurucunun itiraz etmesi nedeniyle 12/4/2010 tarihli duruşmada, başvurucunun itirazlarının değerlendirilmesi için bilirkişi heyetinden ek rapor alınmasına karar verilmiştir. Bilirkişi heyeti, başvurucunun itirazlarının değerlendirildiği 20/9/2010 tarihli ek raporu Mahkemeye sunmuştur.
11. Mahkeme 9/3/2011 tarihli ve E.2007/15, K.2011/81 sayılı karar ile davacının başvurucudan on üç faturalık mal satışı nedeniyle alacaklı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, 135.000 Amerikan dolarının (dolar) başvurucudan alınarak davacıya verilmesine karar vermiştir. Anılan kararda ayrıca başvurucunun ileri sürdüğü zamanaşımı itirazı ile takas-mahsup talepleri reddedilmiştir.
12. Başvurucunun temyizi üzerine söz konusu karar, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 26/10/2011 tarihli ve E.2011/8869, K.2011/13179 sayılı ilamıyla başvurucunun takas-mahsup talebinin değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur. Başvurucunun karara yönelik diğer temyiz itirazları ise reddedilmiştir.
13. İkinci bozma üzerine Mahkemenin E.2012/74 Esas sırasına kaydedilen dosyada Mahkeme, 25/4/2012 tarihli ve E.2012/74, K.2012/85 sayılı karar ile başvurucunun takas-mahsup talebini kabul ederek davacıdan alacaklı olduğu 112.818,12 doların davacıya olan 135.000 dolar borcundan mahsubu ile bakiye kalan 22.181,88 doların başvurucudan alınarak davacıya verilmesine karar vermiştir.
14. Bunun yanı sıra Mahkeme, başvurucunun takas-mahsup talep ettiği ve sonuç itibarıyla davacının alacağından mahsup edilen miktarı dikkate almaksızın davacının alacak miktarı olan 135.000 dolar üzerinden hesaplanan nispi vekâlet ücretinin başvurucudan alınarak davacıya verilmesine karar vermiş; başvurucu lehine vekâlet ücretine hükmetmemiştir.
15. Kararın gerekçesi ve hüküm kısmı şöyledir:
“...
Taraflar arasında yapılan alım-satım ihracatına dayalı olması nedeniyle ihracatın gerçekleştirildiği gümrük müdürlüklerine yazı yazılmak suretiyle gümrük giriş-çıkış bilgileri sağlanmıştır. Faturalar ve gümrük müdürlüklerinden gelen faturalar yönünden davacının alacaklı olup olmadığının tespiti için bilirkişi görüşüne başvurulmuştur. Bilirkişi heyeti tarafından verilen 07/02/2010 tarihli kök ve 20/09/2010 tarihli ek raporlar alınmıştır. Kök raporda gümrükten gelen 13 adet faturadan dolayı işlem yapıldığı, 13 adet fatura toplam bedelinin 767.883,70 USD olduğu halde davacı tarafından bu faturaların bedeli 291.618,14 USD olarak bildirilmiştir. Davacı 476.265,66 USD eksik beyanda bulunmuştur. Davacının sözkonusu faturalardan dolayı davalıdan alacaklı olduğu gerekçeleri gösterilmek suretiyle saptanmıştır. Davalı kök rapora itiraz etmiştir. İtirazında müvekkili şirket tarafından davacının mallarının bir kısmını ihraç etmesinden dolayı alacaklı olduğunu, bundan dolayı da takas-mahsup yapılması gerektiğini belirtmiştir. Ek bilirkişi raporunda davalı tarafından dosyaya sunulan 4 adet gümrük çıkış beyannamesinden toplam 112.818 USD bedelli eşya davacı firma adına ihraç edildiği yapılan ihracat işlemlerinin ödeme şekli mal mukabili olduğu eşya bedellerinin ödemesi ile ilgili ticari bir kayıt tespit edilemediği belirtilmiştir.
Davacı ile davalı arasında triko eşyasının yurtdışı satışı için ticari ilişki kurulmuştur. Bu ilişkiye istinaden davacı davalıdan dava dilekçesinde belirtilen faturadan dolayı alacaklı bulunduğunu belirtmiştir. Ancak gümrük müdürlüklerine ibraz edilen 13 adet fatura bulunmaktadır. Bu faturaların gümrüğe bildirilen toplam bedeli 291.618,14 USD dir. Davacı fatura bedellerini gümrüğe noksan bildirmiştir. 13 faturadan dolayı davacı davalıdan alacaklıdır. Bu konuda dosyaya sunulan faturalar, gümrük yazı cevapları ve alınan bilirkişi raporları ile doğrulanmıştır. Davacı davasını fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak koşulu ile 10.000 USD olarak açmış, 04/12/2003 tarihinde 125.000 USD artırmak suretiyle talebini 135.000 USD'ye çıkarmıştır. Alınan bilirkişi raporunda gümrüğe bildirilen fatura bedelleri 291.618,14 USD olup, gerçek bedeli ise 767.883,70 USD'dir. Davacı fatura bedellerinin tamamını istememektedir.
Davalı zamanaşımında bulunmuş ise de taraflar arasında alım-satım dan doğan bir ticari ilişki kurulmuş olması ve faturaya dayanarak alım-satım yapılmış olması dikkate alınarak B.K.nun 125. maddesinde ön görülen 10 yıllık zamanaşımına tabidir. Bu nedenle davalının zamanaşımı itirazı 10 yıllık zamanaşımı yerinde görülmeyerek reddedilmiştir.
...
Davacının davalıdan alacaklı olduğu, dosyaya sunulan faturalar, gümrük kayıtları, alınan bilirkişi raporları birlikte değerlendirildiğinde sabit olmuştur...
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenler ve dosya içeriğine göre;
1-Yargıtay bozma ilamı usul ve yasaya uygun olması nedeniyle uyulmasına,
2-Davanın KISMEN KABULÜNE, davalının takas ve mahsup talepleri kabul edilmek suretiyle davacının mahsuptan sonra kalan 22.181,88 USD alacağının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 10.000 USD'sine dava tarihi 21/01/2002'den, 12.181,88 USD'sinin ıslah tarihi 04/12/2003 tarihinden 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi gereğince temerrüt faizi uygulanmasına,
3-Gerekli harç alımış olması nedeniyle yeniden alınmasına yer olmadığına,
4-Karar tarihinde geçerli olan avukatlık asgari ücret tarifesi gereğince davalının takas- mahsup talebinde belirtilen miktar düşülmeksizin davacı alacağı olan 135.000 USD üzerinden hesaplanan16.241,80 TL nispi ücreti vekaletin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Davacı vekili tarafından yapılan yargılama giderleri bozmadan önce davacı tarafından yapılan 1.585,88 TL giderin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine , davalı vekili tarafından giderlerin üzerinde bırakılmasına ...karar verildi.”
16. Anılan karar, tarafların temyizi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 30/5/2013 tarihli ve E.2013/3259, K.2013/9216 sayılı ilamıyla onanmıştır. Onama ilamının ilgili kısmı şöyledir:
“2) Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı doğrultusunda inceleme yapılıp hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, bozmanın kapsamı dışında kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz itirazları incelenemeyeceğine göre davalı vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) sayılı bentte açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz isteminin reddine, (2) sayılı bentte açıklanan nedenle davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA ... karar verildi.”
17. Başvurucunun karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 8/1/2014 tarihli ve E.2013/17153, K.2014/709 sayılı ilamıyla reddedilmiştir. Anılan ilamın ilgili kısmı şöyledir:
“Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 440. maddesinde sayılan hallerden hiçbirisine uymayan davalı vekilinin karar düzeltme isteminin REDDİNE ... karar verildi.”
18. Nihai karar, başvurucuya 12/3/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucu 11/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
20. 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi şöyledir:
“Bu kanunda başka suretle hüküm mevcut olmadığı takdirde, her dava on senelik müruru zamana tabidir.”
21. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 323. maddesi şöyledir:
“(1) Yargılama giderleri şunlardır:
ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti.
...”
22. 6100 sayılı Kanun’un 326. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.
Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır.”
23. 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 30/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu; aleyhine açılan alacak davasında zamanaşımı süresi geçtiği hâlde buna yönelik itirazının dikkate alınmadığını, dosyaya sunulan bilirkişi raporlarına yaptığı itirazların dinlenmediğini, davacının ticari defter ve kayıtları incelenmeden karar verildiğini, karara yönelik temyiz ve karar düzeltme taleplerinin gerekçesiz reddedildiğini, davanın kısmen kabulüne karar verilmesine rağmen kendisi lehine vekâlet ücretine hükmedilmediğini, aleyhine fazla vekâlet ücretine hükmedildiğini, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma ve makul sürede yargılanma hakları ile Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
27. Başvurucunun davada ileri sürdüğü itiraz ve taleplerinin dikkate alınmadığına ilişkin iddiasının silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri, temyiz merci kararlarının gerekçesiz olduğuna ilişkin iddiasının gerekçeli karar hakkı, vekâlet ücretiyle ilgili hatalı hüküm kurulduğuna ilişkin iddiasının mahkemeye erişim hakkı, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığına ilişkin iddiasının ise makul sürede yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
28. Başvurucu, aleyhine açılan alacak davasında zamanaşımı süresi geçtiği hâlde buna yönelik itirazının dikkate alınmadığını, dosyaya sunulan bilirkişi raporlarına yaptığı itirazların dinlenmediğini, davacının ticari defter ve kayıtları incelenmeden karar verildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
29. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
30. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
32. Anayasa’daki hakların etkili bir biçimde korunması için davaya bakan mahkemelerin Anayasa’nın 36. maddesine göre “tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi” vardır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre bir mahkemenin davaya yaklaşımının, anılan mahkemenin başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve başvurucuların temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmasına neden olması hâlinde Sözleşme’nin 6. maddesi, davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenmesi hakkı bakımından ihlal edilmiş olur (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/1/2007, §§ 84, 85).
33. Bununla birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi, başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını değerlendirmektir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
34. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi adil yargılanma hakkının somut görünümleridir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
35. Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).
36. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılama ilkesi, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. J.J./Hollanda, B. No: 9/1997/793/994, 27/3/1998, § 43; Vermeulen/Belçika, B. No: 19075/91, 20/2/1996, § 33).
37. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında uygun imkânların tanınması gerekir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., § 27).
38. Öte yandan Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurular için benimsediği temel yaklaşım doğrultusunda kural olarak bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve derece mahkemelerinin kararları açık keyfîlik içermedikçe kararlardaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede derece mahkemelerinin delilleri değerlendirmesinde ve hukuk kuralını yorumlamasında bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Kenan Özteriş, B. No: 2012/989, 19/12/2013, § 48).
39. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, mevcut başvuruda adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerden başvurucunun şikâyetleriyle bağlantılı görülen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin gereklerinin yerine getirilip getirilmediğini, bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyete uygun yürütülüp yürütülmediğini inceleyecektir.
40. Başvuru konusu davaya ilişkin olarak başvurucunun, aleyhine açılan alacak davasının zamanaşımına uğradığı hâlde buna yönelik itirazının dikkate alınmadığından, dava kapsamında alınan bilirkişi raporlarına yaptığı itirazların dinlenmediğinden ve davacının ticari defter ve kayıtları incelenmeksizin karar verilmesinden şikâyet ettiği anlaşılmaktadır.
41. Başvuruya konu yargılama süreci incelendiğinde başvurucu aleyhine açılan faturaya dayalı alacak davasında Mahkemece, davacının sunduğu faturalara ilişkin gümrük kayıtları ilgili yerlerden temin edildikten sonra dosya kapsamındaki belgelere göre davacının alacaklı olup olmadığının tespiti amacıyla bilirkişi incelemesi yaptırıldığı, bilirkişi heyetince hazırlanan 7/2/2010 tarihli ana rapora başvurucunun itiraz etmesi ve dava konusu alacak ile takas-mahsup edilecek alacakları bulunduğunu ileri sürmesi üzerine 12/4/2010 tarihli duruşmada, başvurucunun itirazlarının değerlendirilmesi için bilirkişi heyetinden ek rapor alınmasına karar verildiği, bilirkişi heyetince 20/9/2010 tarihli ek rapor hazırlanarak başvurucunun itirazlarının değerlendirildiği, aynı raporda başvurucunun takas-mahsup edebileceği alacak miktarının da hesaplandığı anlaşılmıştır (bkz. § 10).
42. Başvurucunun, davanın zamanaşımına uğradığına ilişkin itirazının da Mahkemece değerlendirildiği ve “taraflar arasında alım-satım ilişkisinden doğan bir ticari ilişki kurulmuş olması ve faturaya dayanarak alım-satım yapılmış olması dikkate alınarak davanın, 818 sayılı mülga Kanun'un 125. maddesinde ön görülen 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğu” gerekçesiyle zamanaşımı itirazının reddine karar verildiği anlaşılmaktadır (bkz. § 15). Mahkemenin, zamanaşımı itirazı konusunda ilgili hukuk kurallarını yorumlayarak ulaştığı sonuçta açık keyfîlik veya bariz takdir hatası tespit edilmemiştir.
43. Öte yandan Mahkeme, dosyaya sunulan faturalar, gümrük kayıtları ve alınan bilirkişi raporları ile davacının başvurucudan alacaklı olduğunun sabit olduğu sonucuna varmış; davacının ticari defter ve kayıtları üzerinde inceleme yapılmasına gerek görmemiştir.
44. Başvurucu, davacının ticari defter ve kayıtları incelenmeden karar verilmesinin hatalı olduğunu ileri sürmüştür.
45. Başvurucunun değerlendirmeleri ile İlk Derece Mahkemesinin ulaştığı sonuçların farklı olması, başvurucunun delillerini sunma imkânı bulamadığı, “silahların eşitliği” ilkesine uyulmadığı anlamına gelmez. Başvurucunun ileri sürdüğü konuda araştırma yapılmamış olmasının yargılamanın bütünü itibarıyla adil olmasını etkileyecek nitelikte olduğu kanaatine de ulaşılmamıştır.
46. Yapılan bu tespitlere göre başvurucunun yargılama sürecinde talep ve delillerini sunma olanağı bulduğu, bilirkişi heyetince hazırlanan ana rapora yönelik itirazlarının dinlenerek ek rapor alındığı, zamanaşımı itirazının gerekçesi gösterilmek suretiyle reddedildiği, yargılamanın bir bütün olarak adil olmadığına ilişkin bir bulguya da rastlanmadığı dikkate alındığında yargılama sürecinde silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri bakımından bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır.
47. Açıklanan nedenlerle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
48. Başvurucu, Mahkeme kararına yönelik temyiz ve karar düzeltme taleplerinin gerekçesiz reddedildiğini belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
49. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
50. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
51. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşmenin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, § 38).
52. Hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli karar hakkı, Anayasa’nın 141. maddesinin birinci fıkrası uyarınca mahkemelerin uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Bir muhakemede usule ilişkin koruma sağlayan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri olan gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 31).
53. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da her zaman bu hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu tür kararların ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olupbu durumda üst dereceli mahkeme tarafından önceki mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul edilmelidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., § 26).
54. Somut başvuru açısından başvurucu aleyhine açılan alacak davasında davacının dosyaya sunduğu faturalar, ilgili gümrük kayıtları ve alınan bilirkişi raporlarına göre davacının başvurucudan alacaklı olduğu sonucuna Mahkemece varılarak davanın kabulüne karar verildiği, gerekçeli kararın davaya konu olay ve olguların Mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 15). Başvurucunun temyiz ve karar düzeltme istemleri İlk Derece Mahkemesi kararındaki gerekçenin benimsendiği belirtilerek Yargıtay 19. Hukuk Dairesince reddedilmiştir (bkz. §§ 16, 17). Bu açıdan temyiz merci kararlarının gerekçesiz olduğundan söz edilemez.
55. Açıklanan nedenlerle başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
56. Başvurucu, yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne karar verilmesine rağmen reddedilen kısım üzerinden lehine vekâlet ücretine hükmedilmediğini, öte yandan aleyhine fazla vekâlet ücretine hükmedildiğini belirterek anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
57. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
58. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma ile adil yargılanma haklarına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa'da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme'nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
59. Sözleşme’nin 6. maddesi mahkemeye başvurma hakkını açıkça düzenlenmemekle beraber AİHM tarafındanmahkemeye başvurma hakkının hukukun temel prensibi olduğu, mahkemeye başvurma hakkı olmaksızın hakkaniyete uygun, aleni bir yargılamadan söz edilemeyeceği ve adil yargılanma hakkının içerdiği güvencelerden yararlanmanın olanaksız hâle geleceği kabul edilmektedir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 35).
60. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
61. Vekâlet ücreti, davayı vekille takip eden ve davası kabul edilen lehine hükmedilen bir ücrettir.Dava aşamasında kimin lehine ya da aleyhine olacağı önceden belli olmayan bu ücret yükümlülüğü, bir usul kuralı olup mahkemeye erişim hakkı ile ilişkilidir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).
62. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması, başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (Serkan Acar, § 38).
63. Vekâlet ücreti bir yargılama gideri olup kural olarak bu tür giderler mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil eder. Ancak gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Serkan Acar, § 39).
64. Başvuru konusu olayda davacı, başvurucu aleyhine açtığı alacak davasında başvurucudan 135.000 dolar alacaklı olduğunu ileri sürerek bu paranın tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Başvurucu da davacıdan alacaklı olduğunu ileri sürmüş ve takas-mahsup itirazında bulunmuştur. Mahkeme, davacının başvurucudan on üç faturalık mal satışı nedeniyle 135.000 dolar alacaklı olduğunu tespit etmiş ancak başvurucunun da davacıdan 112.818,12 dolar alacaklı olduğunun anlaşılmasına göre her iki alacağın mahsubu ile bakiye kalan 22.181,88 doların başvurucudan alınarak davacıya verilmesine karar vermiştir.
65. Mahkeme vekâlet ücretiyle ilgili olarak, başvurucunun takas-mahsup talep ettiği ve sonuç itibarıyla davacının alacağından mahsup edilen miktarı dikkate almaksızın başvurucunun alacak miktarı olan 135.000 dolar üzerinden hesaplanan nispi vekâlet ücretinin başvurucudan alınarak davacıya verilmesine karar vermiş; başvurucu lehine vekâlet ücretine hükmetmemiştir.
66. Başvurucu, davanın kısmen kabul edilmesi sebebiyle aleyhine hükmedilen vekâlet ücretinin kabul edilen miktar üzerinden hesaplanması gerektiğini, ayrıca kendisi lehine de reddedilen miktar üzerinden vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiğini ileri sürmektedir.
67. 6100 sayılı Kanun'un 323. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ğ) bendinde vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücretinin yargılama giderlerinden olduğu, 326. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise davada iki taraftan her birinin kısmen haklı çıkması durumunda mahkemenin, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştıracağı belirtilmiştir (bkz. §§ 21,22). Buna karşın takas-mahsup talebinin kabul edilmesi hâlinde vekâlet ücretinin ne şekilde tayin edileceği konusunda anılan Kanun'da açık bir düzenleme bulunmamaktadır.
68. Bir kanuni düzenlemenin bireylerin davranışını düzenleyebileceği kadar kesinlik içermesi, kişinin gerektiği takdirde hukuki yardım almak suretiyle bu kanunun düzenlediği alanda belli bir eylem nedeniyle ortaya çıkacak sonuçları makul bir düzeyde öngörebilmesi gerekmektedir. Öngörülebilirliğin mutlak ölçüde olması gerekmez. Kanunun açıklığı arzu edilir bir durum olmakla birlikte bazen aşırı bir katılığı da beraberinde getirebilir. Oysa hukukun ortaya çıkan değişikliklere uyarlanabilmesi gerekmektedir. Birçok kanun, işin doğası gereği yorumlanması ve uygulanması pratik gerçekliğe bağlı olan yoruma açık formüller içermektedir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 71).
69. Yukarıda anılan ilkeler uyarınca hukuk kurallarının yorumlaması bakımından açık keyfîlik ve bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerinin takdirine müdahalesi söz konusu olamaz. Somut başvuruda da Anayasa Mahkemesinin görevi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması konusunda derece mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerini denetlemek olmayıp usule ilişkin uygulamanın, başvurucunun mahkemeye erişim hakkını Anayasa’ya aykırı olarak kısıtlayıp kısıtlamadığını denetlemektir.
70. Takas-mahsup uygulanan davalarda vekâlet ücretinin ne şekilde tayin edileceği konusunda 6100 sayılı Kanun'da açık bir düzenleme bulunmamakla birlikte bu konunun irdelendiği Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin bir ilamında “takas iddiası karşılık dava olarak ileri sürülebildiği gibi, def'i olarak da ileri sürülebilir. Def'i olarak ileri sürüldüğü takdirde karşılık bir dava olmadığı için harç ödenmesi de söz konusu olmayacaktır. Takas iddiasının karşılık dava veya def'i olarak ileri sürülmesi durumunda aradaki fark; karşılık dava halinde, harcın yatırılması gerekeceği ve davalının alacağının borcundan çok olması halinde bu kısmın da tahsiline imkan vermesi ve avukatlık ücretinden yararlanma olanağı sağlamasıdır. Def'i olarak ileri sürüldüğü hallerde ise, Borçlar Kanununun 122. maddesi 2. fıkrası gereğince "iki borcun talep edilebilecekleri andan itibaren en az olan borcun miktarı nisbetinde sakıt olması" sonucunu doğurur. Diğer deyişle bu durumda davalının fazla olan alacağının tahsiline karar verilmesi veya takas ileri sürüldüğü alacak için lehine ayrı vekalet ücreti hükmedilmesi söz konusu olmayacaktır.” şeklinde açıklamaya yer verildiği tespit edilmiştir (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, E.2013/4050, K.2014/3742, 17/3/2014).
71. Somut davada davacı lehine hükmedilen vekâlet ücretinin tayininde davacının alacağından mahsup edilen miktarın neden dikkate alınmadığı ve neden başvurucu lehine vekâlet ücretine hükmedilmediğiyle ilgili açık bir gerekçe belirtilmemekle birlikte Mahkemece anılan Yargıtay ilamında benimsenen ilkeler doğrultusunda uygulama yapıldığı, Yargıtay 19. Hukuk Dairesince de başvurucunun bu konuya temas eden temyiz ve karar düzeltme itirazlarıreddedilerek Mahkemenin uygulamasında hukuka aykırılık görülmediğianlaşılmaktadır.
72. Derece Mahkemelerince hukuki belirlilik ve hukuk güvenliği ilkelerine uygun olarak yapılan bu değerlendirme ve ulaşılan sonuç, açık keyfîlik içermediği gibi kanun hükümlerine önceden öngörülmeyecek şekilde olağanın dışında bir anlam vermek suretiyle sonuca ulaşıldığına dair bir uygulama olarak da değerlendirilmemiştir. Bu itibarla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır.
73. Açıklanan nedenlerle başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
74. Başvurucu, tarafı olduğu davada yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
75. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
76. Başvurucu 21/1/2002 tarihinde açılan alacak davasının 8/1/2014 tarihinde sonuçlandığını, yargılamanın uzun sürdüğünü belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
77. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamaların makul sürede sonuçlanmadığı yönündeki iddialar, daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesince makul sürede yargılanma hakkının adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olduğu kabul edilerek bir davadaki yargılama süresinin makul olup olmadığının tespitinde davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususların dikkate alınacağı belirtilmiş (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 34-59) ve bu kapsamda yapılan incelemeler sonucu makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik kararlar verilmiştir (Gülseren Gürdal ve diğerleri, B. No: 2013/1115, 5/12/2013; Semira Babayiğit ve diğerleri, B. No: 2013/3283, 19/12/2013; Haydar İzgi, B. No: 2012/673, 19/12/2013).
78. Başvuru konusu olay, Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde açılan alacak davasına ilişkindir. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan somut yargılama faaliyetinin makul süre değerlendirmesi için başlangıcı, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama süresinin işletilmeye başlandığı tarih olup (Güher Ergun ve diğerleri, § 50)bu tarih, somut başvuru açısından 21/1/2002'dir.
79. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Somut başvuru açısından bu tarih, Yargıtay 19. Hukuk Dairesincekarar düzeltme isteminin reddedildiği 8/1/2014'tür.
80. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde başvurucuya karşı21/1/2002 tarihinde açılan davada Mahkemece 3/5/2005 tarihinde davanın açılmamış sayıldığı, 9/3/2011 tarihinde davanın kabulüne karar verildiği, bu kararların bozulması nedeniyle 25/4/2012 tarihinde bireysel başvuruya konu üçüncü kararın verildiği, Yargıtay 8. Hukuk Dairesince 30/5/2013 tarihinde hükmün onandığı, başvurucunun karar düzeltme talebinin ise aynı Dairenin 8/1/2014 tarihli ilamı ile reddedildiği ve hükmün bu tarih itibarıyla kesinleştiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla yargılama yaklaşık on iki yılda tamamlanmıştır.
81. Başvurunun değerlendirilmesi sonucunda başvuruya konu alacak davası; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık sayılabilecek nitelikte olmakla birlikte başvurucunun tutum ve davranışlarıyla yargılamanın uzamasına sebebiyet vermediği gözönünde bulundurulduğunda somut başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı veyaklaşık on iki yılda sonuçlanan yargılama süresinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
82. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
83. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
84. Başvurucu tazminat talebinde bulunmuştur.
85. Başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
86. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık on iki yıl süren yargılama süresi dikkate alındığında yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya net 14.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
87. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 14.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.