TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HÜSEYİN DEMİR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/5310)
|
|
Karar Tarihi: 21/2/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Elif
ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Hüseyin
DEMİR
|
Vekili
|
:
|
Av. Bayram
KAÇAR
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; başvurucunun kolluk güçleri tarafından kötü muameleye
maruz bırakılması isnadıyla şikâyetine rağmen sorumlular hakkında soruşturma
izni verilmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının, hukuka aykırı olarak
yakalanarak hürriyetinden yoksun bırakılması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının, araçla seyahati esnasında durdurulduktan sonra belli bir
süre seyahatine devam etmesinin engellenmesi nedeniyle yerleşme ve seyahat
özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi
(UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelere göre olaylar özetle şöyledir:
9. Diyarbakır Barosuna kayıtlı avukat olan başvurucu 29/12/2012
tarihinde Batman ilinde müvekkili A.A.E.yle başka bir şirket arasında
imzalanmak üzere ortaklık sözleşmesi düzenlemiştir.
10. Sözleşmenin imzalanmasının ardından başvurucuyla müvekkili,
müvekkilinin kullandığı ve yufka ürünlerinin bulunduğu koyu renkli transporter
bir araçla Diyarbakır iline dönmek için yola çıkmışlardır. Seyahatleri
esnasında kolluk görevlileri tarafından bulundukları araç durdurulmuştur.
Başvurucu ile müvekkilinin kimlik kontrolleri yapılmış, müvekkilinin ayrıca
Genel Bilgi Taraması (GBT) kayıtları incelenmiştir. Kontrolün ardından yola
devam etmişlerdir.
11. Başvurucu; yapılan bu kontrol sonrasında bir kolluk aracının
kendilerini takip ettiğini, mola vermek amacıyla durdukları benzin istasyonunda
takip eden aracın da durduğunu, devam ettiklerinde aracın da takibe devam
ettiğini ifade etmiştir. Kolluk aracının bazen önlerinde bazen arkalarında
seyre devam ettiğini, Bismil ilçe merkezindeki ışıklarda durduklarında da
yaklaşık on iki kişilik kolluk ekibinin kendilerini durdurduğunu belirtmiştir.
Araçtan zorla indirildikten sonra avukat olduğunu beyan edip kimliğini
göstermesine rağmen"Kes lan kaldır ellerini araca yaslan!" diye
hakaret edilip üstünün arandığını iddia etmiştir.
12. Altı kolluk görevlisi tarafından tutulan olay tarihli
tutanakta ve olay sonrasındakolluk görevlilerinin alınan ifadelerinde ise;
kaçakçılık ve terör suçlarının yoğun yaşandığı bir bölgede olunması nedeniyle
akşam saatlerinde başvurucunun bulunduğu, camları filmli olan aracın kolluk
aracını hızla sollamasının dikkatlerini çektiği vurgulanmıştır. Megafonla ve
selektörle yapılan ikaza rağmen aracın durmaması üzerine haber merkezine bilgi
verildiği ve yönlendirme doğrultusundaaracın bir süre sonra kontrollü şekilde
ışıklarda durdurulduğu anlatılmıştır.
13. İlçede görev yapan tüm ekiplerin bulunduğu bu esnada Bismil
Sulh Ceza Mahkemesinin 30/11/2012 tarihli önleme arama kararına istinaden
aracın içi, başvurucu ve müvekkilinin üstü aranmıştır. Araç içinde boş bira
şişelerinin fark edilmesi üzerine Bismil Başsavcılığınca adli vaka bulunmadığından
trafik kuralları yönünden değerlendirilmesi gerektiği yönünde talimat
verilmiştir. İşlemlerin yapılması için başvurucu ve müvekkili kolluk
görevlileriyle birlikte Bismil İlçe Emniyet Müdürlüğüne (Emniyet Müdürlüğü)
götürülmüştür.
14. Başvurucu, Emniyet Müdürlüğünde de ayrıntılı olarak üstü
arandığı esnada kolluk görevlisinin yakasından tutarak boynunu sıkmak suretiyle
fiziksel müdahalede bulunduğunu, aramanın yapıldığı odada kameranın olmadığını
farkettiği için 155 polis imdat telefon hattını arayarak durumu anlatan ses
kaydı bıraktığını ifade etmiştir.
15. Ardından başvurucunun ve müvekkilinin hastanede fiziki
muayeneleri yapılarak sağlık raporları alınmıştır. Başvurucuda darp ve cebir
izine rastlanmamıştır. A.A.E.nin bacağında sıyrık olduğu tespiti yapılarak
basit tıbbi müdahaleyle giderileceği belirtilmiş,alkollü olmadığı
anlaşılmıştır.
16. Kolluk görevlileri tüm aşamalarda başvurucunun söz konusu
iddialarını (bkz. §§10, 13) reddetmiş, sürekli kendilerini tahrik edici üslupla
konuşan başvurucuya karşı fiziksel veya sözlü müdahalede bulunmadıklarını,
arama kararına istinaden ve yasal işlemleri yapmak üzere başvurucuyu zor
kullanma olmaksızın Emniyet Müdürlüğüne götürdüklerini söylemişlerdir.
Başvurucunun avukat olduğunu beyan etmeden önce üstünü kabaca aradıklarını
ancak bu beyandan sonra aramanın yapılmadığını ifade etmişlerdir.
17. Ayrıca yufka ve benzeri gıda ürünleriyle yüklü aracın taşıma
sınırının üzerinde yük alıp almadığına yönelik ölçüm yapılarak taşıma sınırı
aşılmadığı tespit edildikten sonra sadece başvurucunun müvekkilinin dur
ihtarına uymaması nedeniyle idari para cezası uygulanmıştır.
18. Başvurucu 15/1/2013 tarihinde polis memurları hakkında idari
soruşturma yapılması talebiyle şikâyetçi olması üzerine soruşturma
başlatılmıştır. Olayın incelenmesi için muhakkik (soruşturmacı) atanmıştır.
Soruşturmacı 25/4/2013 tarihinde dosyaya yansıyan tüm bilgi ve belgeler
doğrultusunda olayla ilgili maddi delil elde edilemediği gerekçesiyle memurlar
hakkında ceza tayinine mahal olmadığı yönünde görüş bildirmiştir. İdari
soruşturmanın bu tarihinden sonraki safahatına dair başvuru dosyasına herhangi
bir bilgi yansımamıştır.
19. Öte yandan başvurucunun Bismil Cumhuriyet Başsavcılığına
(Savcılık)şikâyeti üzerine olay günü görevli olan tüm kolluk personeli hakkında
görevi kötüye kullanma, hakaret, haksız arama, kişi hürriyetinden yoksun kılma
ve kasten yaralama suçlarından soruşturma açılmıştır.
20. Savcılıkça, başvurucu ve müvekkilinin beyanlarıyla olay günü
görevli olan tüm şüphelilerin ifadeleri alınmıştır. Başvurucunun talebi üzerine
155 polis imdat haber merkezi ses kayıtları temin edilmiştir. Kayıtlarda,
başvurucunun avukat olmasına rağmen üstünün arandığına dair beyanının bulunduğu
tespit edilmiştir. Olay günü çekilen fotoğraflar, düzenlenen tutanak ve yapılan
tüm işlemler incelenmiştir. Emniyet Müdürlüğü binasının içini ve girişini
gösteren kamera kayıtları istenmiş ise de kameraların arızalı olması nedeniyle
kayıtlar alınamamıştır. Başvurucunun mola vermek amacıyla durduklarını beyan
ettiği benzin istasyonunu gösteren kamera kayıtları ile kolluk tarafından
durduruldukları trafik ışıklarının bulunduğu bölgeyi gösterenbankaya ait kamera
kayıtlarına da kayıt tarihinden belli bir süre sonra silinmesi nedeniyle
ulaşılamamıştır. Hastane kamera kayıtları alınmış, kayıtlarda sadece
görüntülerin bulunduğu -ses kaydının olmadığı- anlaşılmıştır. Haber merkezine
suç ihbarı yapılıp yapılmadığına dair ses kayıtları ise sistemsel değişiklik
nedeniyle bulunamamıştır.
21. Bir yandan Savcılık tarafından kolluk görevlilerinin
soruşturmaya konu olan suçları adli kolluk görevleri esnasında işledikleri
iddia olunduğu değerlendirilerek olayla ilgili tüm deliller(bkz. § 20)
toplanmıştır. Diğer yandansuç ihbarı bulunmaması ihtimaline binaen olayın suçun
işlenmesini önlemek amacıyla mevcut şüphe üzerine kolluk görevlilerinin idari
kolluk görevleri esnasında da gerçekleşmiş olabileceği öngörülerek Bismil
Kaymakamlığından 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlilerinin Yargılanmaları Hakkındaki Kanun kapsamında soruşturma izni talep
edilmiştir.
22. Kaymakamlıkça 20/1/2014 tarihinde soruşturma izni
verilmemesine karar verilmiştir. Karara başvurucu tarafından itiraz edilmiştir.
Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi, 20/3/2014 tarihinde haklarında soruşturma izni
istenilen polis memurları hakkında soruşturma yapılmasını gerektirecek nitelik
ve yeterlilikte bulgu ve belgelerin elde edilememiş olması gerekçesine
istinaden itirazın reddine karar vermiştir. Ret kararı başvurucuya 3/4/2014
tarihinde tebliğ edilmiştir.
23. Başvurucu 17/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
24. UYAP aracılığıyla Savcılık soruşturma dosyasında yapılan
araştırmada başvurucunun bireysel başvuruda bulunduktan sonra Savcılıkça
9/6/2014 tarihinde kolluk görevlileri hakkında kovuşturma yapılmasına yer
olmadığı kararı verildiği tespit edilmiştir. Savcılık gerekçesinde başvurucunun
soyut iddiası dışında soruşturma kapsamında delil elde edilemediği
belirtilmiştir. Mevcut delillerin şüphelilerin üzerine atılı suçu işlediğine
dair yeterlilikte olmadığı, dolayısıylakamu davası açılması için yeterli şüphe
oluşturacak delil elde edilemediği vurgulanmıştır. Başvurucunun söz konusu
karara itiraz ettiğine dair bir beyanı olmadığı gibi buna ilişkin herhangi bir
bilgi de UYAP kayıtlarında görünmemektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
25. 4483 sayılı Kanun’un 2. maddesinin son fıkrası şöyledir:
"765 sayılı Türk Ceza Kanununun 243 ve
245 inci maddeleri ile 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 154 üncü
maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında açılacak soruşturma ve kovuşturmalarda
bu Kanun hükümleri uygulanmaz."
26. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 256.
maddesi şöyledir:
"Zor kullanma yetkisine sahip kamu
görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği
ölçünün dışında kuvvet kullanması hâlinde, kasten yaralama suçuna ilişkin
hükümler uygulanır."
27. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
90. maddesinin (2) numaralı fıkrasışöyledir:
''Kolluk görevlileri, tutuklama kararı veya
yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan
hâllerde; Cumhuriyet savcısına veya âmirlerine derhâl başvurma olanağı
bulunmadığı takdirde, yakalama yetkisine sahiptirler.''
28. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bentlerişöyledir:
''Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve
haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı
bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,
h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları
yakınlarına bildirilmeyen
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler.''
29.5271 sayılı Kanun'un 173. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
''Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer
olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün
içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı
ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz
edebilir.''
B. Uluslararası Hukuk
30. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 3.
maddesinin "tartışılabilir" ve "makul şüphe uyandıran" kötü
muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma yükümlülüğü getirdiğine dikkat
çekmektedir (Labita/İtalya [BD],
B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 131).
31. AİHM; bir bireyin, polis veya devletin benzer diğer
görevlileri tarafından Sözleşme’nin 3. maddesine aykırı muamelelere maruz
kaldığını savunulabilir bir şekilde ileri sürdüğü durumlarda söz konusu
maddenin etkili ve resmî bir soruşturma yapılmasını gerektirdiğini
hatırlatmaktadır (Assenov ve
diğerleri/Bulgaristan, B. No: 24760/94, 28/10/2008, § 102).
32. Öte yandan AİHM, insan hakları ihlalleri ile ilgili
iddialarda soruşturma yükümlülüğünün mutlaka iddiayı kabul etme anlamına
gelmediğini ancak iddiaların ciddiye alınması ve adil bir sonucu garanti eden
bir usulle soruşturulması gerektiğini birçok kararında dile getirmiştir (Saçılık ve diğerleri/Türkiye, B. No:
43044/05, 45001/05, 5/7/2011, §§ 90, 91).
33. AİHM, 4483 sayılı Kanun’da 2. maddesinin son fıkrasının
kolluğun zor kullanma yetkisini aştığı durumları 4483 sayılı Kanun'un kapsamından
çıkardığını değerlendirmiştir (Tüfekçi/Türkiye,
B. No: 52494/09, 22/7/2014, § 28; İşeri ve
diğerleri/Türkiye, B. No: 29283/07, 9/10/2012, § 29). Bu bağlamda
soruşturma izni istenmesinin başvurucuların Sözleşme’nin 3. maddesine aykırı
bir muameleye maruz kaldığını ileri sürdüğü başvurularda gerçek koşulların
ortaya konulmasını engellediği kanısına varmıştır (Tüfekçi/Türkiye,§ 47; İşeri
ve diğerleri/Türkiye, § 42; Karahan/Türkiye,
B. No: 11117/07, 25/3/2014, § 45).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 21/2/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A.Eşitlik İlkesi ile Birlikte Kötü Muamele
Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
35. Başvurucu; müvekkili ile seyahat hâlindeyken kendilerini
durduran polis memurlarının hukuka aykırı olarak bir çok işlem yaptıklarından
şikâyetçi olmuş ise de ceza soruşturmasının etkili ve yeterli olmadığını,
iddialarını ispatlayan delillerin mevcut olmasına rağmen yeterli delil olmaması
gerekçesiyle polis memurları hakkında soruşturma izni verilmediğini ifade
etmiştir. Etnik kökeni nedeniyle polis memurlarınca ayrımcı bir uygulamayla
kötü muameleye tabi tutulduğunu iddia etmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 10.,
17., 36. ve 40. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Bakanlık görüşünde AİHM ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarına
atıfta bulunularak kolluk tarafından yapılan işlemlerde Adlî ve Önleme
Aramaları Yönetmeliği'nin 20. maddesi ile 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis
Vazife ve Selahiyet Kanunu'nun 4. maddesinin A bendi ile 9. maddesinin dikkate
alınarak Anayasa Mahkemesince inceleme yapılması gerektiği belirtilmiştir.
Görüşte ayrıca ayrımcılık yasağına ilişkin başvurucunun somut bir iddiada
bulunmadığı vurgulanmıştır.
37. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
formundaki beyanlarını tekrar etmiştir. Ayrıca terör ve kaçakçılık suçunun
önlenmesi amacıyla araçlarının durdurulduğunu, ancak durdurmanın haksız
olduğunun anlaşılması üzerine sırf yaptırım uygulanabilmesi saikiyle hukuka
aykırı birçok işleme tabi tutulduklarını ileri sürmüştür. Avukat olduğunu
açıklaması üzerine kolluk görevlilerinin ayrımcı bir tutumla kendisini
aşağılamaya çalışarak ve fiziksel müdahalede bulunarak kötü muameleye tabi
tutulduğundan şikâyet etmesine rağmen delillerin karartıldığını, soruşturmanın
bağımsız ve etkili yürütülmediğini iddia etmiştir.
38. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun Anayasa'nın 36. ve 40.
maddelerinde düzenlenen adil yargılanma ve etkili başvuru hakkının ihlal
edildiği şikâyetlerinin özü, kamu görevlilerince kötü muameleye maruz kalmasına
rağmen etkili ceza soruşturması yapılmadığına ilişkindir.
39. Öte yandan başvurucunun Anayasa'nın 10. maddesinde
düzenlenen eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine dair şikâyeti, salt etnik kökeni
nedeniyle kamu görevlilerince kötü muamelenin uygulandığına özgülenmiştir. Anayasa'nın
10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine yönelik iddiaların
soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp mutlaka Anayasa ve Sözleşme
kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele
alınması gerekir (Onurhan Solmaz,
B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 33). Bu bağlamda başvurucunun iddiası kötü
muamele yasağıyla temellendirilmiştir.
40. Dolayısıyla anılan iddiaların (bkz. §35) bir bütün içinde
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen kötü muamele yasağı
kapsamında incelenmesi gerektiği kabul edilmiştir.
41. Anayasa'nın10. maddesinde eşitlik ilkesi düzenlenmiştir.
Herkesin "dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din,
mezhep ve benzeri sebeplerle" ayırım gözetilmeksizineşit olduğu
vurgulanmıştır.
42. Anayasa’nın 17. maddesinde iseherkesin maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkı güvence altına alınmıştır. Maddenin üçüncü
fıkrasında kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan
haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye” tabi tutulamayacağı
düzenlenmiştir. Anılan fıkrayla özel olarak insan onurunun korunması
amaçlanmıştır. Anayasa’nın 17. maddesi 5. maddesiyle birlikte
değerlendirildiğinde ayrıca devlete, kişilerin işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle
bağdaşmayan bir muameleye maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma
ödevini yükler (Cezmi Demir ve diğerleri,
B. No: 2013/293, 17/7/2014, §§80, 82).
43. Devletin kötü muamele yasağı kapsamındaki pozitif
yükümlülüklerinin ayrıca usule ilişkin yönü bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü,
her kötü muamele olayının sorumlularının belirlenmesini ve cezalandırılmasını
sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir. Bu soruşturmanın
temel amacı, insan onurunu koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve
kamu görevlilerinin veya diğer bireylerin kötü muamele niteliğindeki fiilleri
nedeniyle hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 110).
44. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma
türünün, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin
yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak
tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana
gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi
gereğince devletin, ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların
tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai
soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen idari
ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak
ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 55).
45. Başvurucunun şikâyeti açısından maddi olayın ortaya
çıkarılması, olayda sorumluluğu bulunanların tespiti ve cezalandırılması
şeklinde makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek
nitelikte olan yolun etkili bir ceza soruşturması yürütülmesi yolu olduğu
anlaşılmaktadır (Zeki Güngör, B.
No: 2013/8491, 31/3/2016, § 40).
46. Bu itibarla başvurucu da kamu görevlilerince hukuka aykırı
olarak ve Anayasa'nın 17. maddesini 3. fıkrasını ihlal eder biçimde ayrımcı bir
muameleye tabi tutulduğunu iddia ederek anılan etkili yola başvurmuştur.
47. Şikâyet üzerine Savcılık tarafından açılan soruşturma
kapsamında, iddia olunan eylemlerinadli kolluk görevi esnasında gerçekleştiği
değerlendirilerek olayla ilgili tüm deliller (bkz. § 20) toplanmıştır. Eş
zamanlı olarak diğer yandan -eylemlerin idari kolluk görevi kapsamında
kalabileceği ihtimaline binaen- idari makamlardan soruşturma izni istenilmiş
ise de söz konusu izin verilmemiştir (bkz. § 22). Başvurucu izin verilmemesi
üzerine kamu görevlileri hakkında soruşturma yapılmadığı şikâyetiyle bireysel
başvuruda bulunmuştur.
48.Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği başvurucunun
bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve
yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi
ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu
takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177,
26/3/2013, § 17).
49. Başvurucunun bireysel başvuruda bulunmasından sonra
Savcılık, soruşturma dosyasındaki tüm delilleri değerlendirmek suretiyle kamu
davası açılması için yeterli şüphe oluşmadığına kanaat getirmiş ve kovuşturmaya
yer olmadığına karar vermiştir. Diğer bir ifadeyle Savcılık her ne kadar isnat
olunan eylemlerle ilgili kamu görevlileri hakkında soruşturma yapabilmek için
izin istemiş ve istediği izin verilmemiş ise de esasen olayla ilgilidelilleri
toplayarak soruşturmayı tamamlamış ve bu delilleri değerlendirerek bir sonuca
ulaşmıştır. İtiraz yolu açık olan bu karara itiraz edildiğine ilişkin olarak
dosyaya sunulmuş bir bilgi ya da belge bulunmamaktadır. Anılan karara itiraz
edildiğine ilişkin bir bilgiye UYAP kayıtlarında da ulaşılamamıştır.
50. Başvurucunun şikâyet ettiği hususların itiraz sürecinde
incelenebileceği ve ihlal iddiaları kabul edildiği takdirde gideriminin
sağlanmasının olanaklı olacağı kuşkusuzdur. Öte yandan başvurucu tarafından
başvurusundan sonra gelişen bu yeni durum karşısında imkânı varken Savcılık
kararına itiraz etmemesinin nedeni hakkında herhangi bir açıklama da başvuru
dosyasına yansımamıştır. Bu durumda başvurucunun süresinde ve yetkili mercilere
zamanında başvurarak şikâyetçi olduğu ancak sonrasında başvurusunu takip etmek
için gereken özeni göstermeyerek hukuk sisteminde mevcut olağan kanun yollarını
tüketmediği sonucuna ulaşılmıştır (Benzer yönde karar için bkz. Cevat Şimşek, B. No: 2014/20362,
20/9/2017, § 26).
51. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kötü muamele yasağının
ihlal edildiğine ilişkin iddiasının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
B. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
52. Başvurucu, koşulları oluşmadığı hâlde yakalama işlemine tabi
tutulduğunu, kollukta kaldığı süre boyunca hürriyetinden yoksun bırakıldığını,
yakalama sebeplerinin tarafına bildirilmediği gibi yakalama işleminden
yakınlarına haber verilmediğini belirtmiştir.
53. İkincillik ilkesi gereği başvurucunun bireysel başvuru
konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkiliyargısal mercilere usulüne
uygun olarak iletmesi gerektiğine yukarıda değinilmiştir (bkz. § 48).
54. 5271 sayılı Kanun'un tazminat isteminin düzenlendiği 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan kişilerin, maddi ve manevi her türlü zararlarını devletten
isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin bu hususta bir başvuru mekanizması
öngördüğü görülmektedir.
55. Anayasa Mahkemesi, yakalamanın hukuka aykırı olduğu ve
yakalanan kişiye yakalama nedenlerinin bildirilmediği iddialarına ilişkin
olarak 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Zeki Bingöl (2), B. No: 2013/6576,
18/11/2015, § 61; Tahir Gökatalay (3),
B. No: 2013/5605, 30/3/2013, § 49; Deniz
Özfırat, B. No: 2013/7929, 1/12/2015, § 54).
56. Somut olayda başvurucunun hukuka aykırı olarak yakalama
işlemine tabi tutulduğu, yakalama sebeplerinin tarafına bildirilmediği ve
yakalama işleminden yakınlarına haber verilmediğine ilişkin iddiaları 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilecektir. Bu
madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun iddialarının tespiti
hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir.
Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun
başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu
olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun
incelenmesinin bireysel başvurunun "ikincil niteliği" ile
bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
57. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun iddialarına ilişkin
olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı
anlaşıldığından başvurunun başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
C. Yerleşme ve Seyahat Özgürlüğünün İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
58. Başvurucu saatlerce Bismil ilçesinde tutulduğu için yoluna
devam edemediğinden dolayı Diyarbakır'a gidemediğini ve seyahat özgürlüğünün
kısıtlandığını iddia etmiştir.
59.Anayasa'nın 23. maddesi şöyledir:
"Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine
sahiptir.
Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek,
sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi
gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak;
Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve
kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek;
Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.
Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak
suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararına bağlı olarak
sınırlanabilir.
Vatandaş sınır dışı edilemez ve yurda girme
hakkından yoksun bırakılamaz."
60. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre herkesin
Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Sözleşme ve
buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu
gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabileceği
hükmüne yer verilmiştir.
61. Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın
Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin
taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka
ifadeyle Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün değildir (Onurhan Solmaz,
B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
62. Sözleşme'ye ek 4 No.lu Protokol'e ülkemiz taraf değildir. Bu
nedenle anılan Protokol kapsamında kalan ve Anayasa’nın 23. maddesinde yer alan
seyahat özgürlüğüne yönelik şikâyetle ilgili olarak bireysel başvuruda
bulunulamaz (Sebahat Tuncel, B.
No: 2012/1051, 20/2/2014, § 53).
63. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin
konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Eşitlik ilkesi ile
birlikte kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Yerleşme ve seyahat
özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın
konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
21/2/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.