TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
HÜSEYİN ŞAHİN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/10262)
Karar Tarihi: 21/2/2018
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Nuri NECİPOĞLU
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör Yrd.
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
Başvurucu
Hüseyin ŞAHİN
Vekili
Av. Hıdır ŞAHİN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, görev yeri değişikliğinin iptali için açılan davada gerekçesiz karar verilmesi ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasınailişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/6/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine görüş bildirilmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucunun İstanbul Üniversitesi (Üniversite) Sağlık Kültür ve Spor Dairesi başkanı olarak görev yaptığı dönemde yapılmış olan bir ihale, mevzuata aykırı olduğu gerekçesiyle Kamu İhale Kurulunca iptal edilmiş ve bu şekilde Üniversitenin zarara uğramasına yol açıldığı sebebiyle başvurucu hakkında Yükseköğretim Kurulu tarafından disiplin soruşturması başlatılmıştır. Söz edilen soruşturmaya ayrıca başvurucuyla ilgili olarak İktisadi İşletme Yönergesi'ne aykırı olarak kendisine maaş bağlandığına, yine başkan olarak görev yaptığı birimce mevzuata aykırı olarak bağış yapıldığına ve Maliye Kontrol elemanlarınca yapılan denetimlerde de başkaca usulsüzlükler tespit edildiğine ilişkin iddialar da konu edilmiştir.
9. Başvurucu hakkında açılan idari soruşturma devam ederken Üniversite Rektörlüğünün 27/2/2009 tarihli işlemi ile 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 45. ve 76. maddeleri dayanak alınarak Cerrahpaşa Tıp Fakültesi teknik hizmetler sınıfında açık bulunan 1. derece mühendis kadrosuna naklen atanmıştır.
10. Söz konusu idari soruşturma sonucunda başvurucuya 18/8/2010 tarihli işlem ile 1/8 oranında on ayrı aylıktan kesme cezası verilmiştir.
A. Başvurucunun Naklen Atanmasına İlişkin İşleme Karşı Açılan Dava
11. Başvurucu naklen atanması işleminin iptali istemiyle İstanbul 10. İdare Mahkemesinde 17/3/2009 tarihinde iptal davası açmıştır.
12. Yapılan değerlendirme sonucu İstanbul 10. İdare Mahkemesi 30/12/2011 tarihli kararı ile davanın reddine hükmetmiştir. Mahkeme, gerekçesinde başvurucu hakkında tesis edilen disiplin cezalarının iptali istemiyle açılan davanın reddedilmiş olduğuna da atıfta bulunarak başvurucuya disiplin soruşturması kapsamında isnat edilen eylemlerin sabit olduğu kanaatine ulaşmış ve bu fiillerin başvurucunun idari görevden alınmasını gerektirdiği sonucuna varmıştır.
13. İlk derece mahkemesi kararına karşı başvurucu tarafından temyiz talebinde bulunulması üzerine yapılan değerlendirme neticesinde Danıştay Sekizinci Dairesinin 26/3/2013 tarihli kararı ile onamaya hükmedilmiştir.
14. Başvurucunun talebi ile yapılan karar düzeltme incelemesi de aynı Dairenin 22/4/2014 tarihli kararı ile reddedilmiş, bu ilam başvurucuya 30/6/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu, karar düzeltme talebinin reddedildiğini 16/6/2014 tarihinde öğrendiğini beyan ederek aynı tarihte bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. Başvuruya Verilen Disiplin Cezasına Karşı Açılan Dava
16. Başvurucu, bahsi geçen idari soruşturma sonucunda kendisine uygulanan on ayrı "1/8 oranında aylıktan kesme cezası"nın iptal edilmesi istemiyle İstanbul 7. İdare Mahkemesinde 2/11/2010 tarihinde dava açmıştır.
17. İstanbul 7. İdare Mahkemesi 5/10/2011 tarihli kararında başvurucunun hukuki dayanağı bulunmayan ve hukuken teşekkül ettirilmediği sabit olan bir faaliyet içinde yer alma fiili nedeniyle cezalandırılması gerektiğinin açık olduğunun altını çizmiştir. Bununla birlikte ilk derece mahkemesi, davalı idarenin başvurucunun bu faaliyeti kapsamında bazı işlemleri ayrı ayrı değerlendirmek suretiyle her bir fiil için ayrı ayrı disiplin cezası uygulanmasına ilişkin işlemde konu unsuru yönünden hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesine dayanarak davayı kabul etmiştir.
18. İlk derece mahkemesi kararı, temyiz incelemesi sonucu Danıştay Sekizinci Dairesinin 15/6/2015 tarihli kararı ile bozulmuştur. Bozma kararında Daire; başvurucunun görevi, soruşturma konularının niteliği ve ağırlığı ile tesis edilen cezaların her birinin ayrı eylemlerden kaynaklandığı hususu dikkate alındığında isnat edilen eylemlerin ayrı ayrı ele alınarak hukukilik denetiminin yapılması gerektiğini belirtmiştir.
19. Başvurucu tarafından yapılan karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 21/3/2016 tarihli kararı reddedilmiştir.
20. Bozma kararına uyan İstanbul 7. İdare Mahkemesi dosyayı yeniden ele almıştır. Bu doğrultuda ilk derece mahkemesi 27/4/2017 tarihinde verdiği karar ile iptali istenen cezalara karşı tek dilekçeyle dava açıldığını ancak söz konusu işlemler arasında maddi anlamda hukuki bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisi bulunmadığının görüldüğünü, bu anlamda başvurucunun otuz gün içinde her işlem için ayrı ayrı dava açması gerektiğini belirtmiş; dava dilekçesini reddetmiştir.
21. Başvurucu, bu uyuşmazlığa ilişkin ayrı dilekçeler ile yeniden dava açılıp açılmadığına dair Anayasa Mahkemesine herhangi bir bilgi veya belge sunmamıştır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 21/2/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
23. Başvurucu, naklen atanmasına ilişkin işleme karşı İstanbul 10. İdare Mahkemesinde açtığı dava yönünden makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
25. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).
26. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
27. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki 5 yıl 1 ayı aşan yargılama süresinin (bkz. §§ 11-14) makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
28. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
29. Başvurucu, naklen atanması işlemine karşı İstanbul 10. İdare Mahkemesinde açtığı iptal davasında kararı veren derece mahkemesi ve temyiz merciinin beyan ve savunmalarını dikkate almadan, bu hususta hiçbir gerekçe göstermeden karar verdiklerini belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
30. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
31. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).
32. Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı, kararın niteliğine göre değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi yapan mercinin yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması, bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya atıfla kararına yansıtması kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
33. Somut olayda İstanbul 10. İdare Mahkemesinde yapılan açık yargılama sonunda verilen 30/12/2011 tarihli kararda; başvurucunun hakkında yürütülen idari soruşturma sonucu verilen disiplin cezalarının iptali istemiyle açtığı davanın karar gerekçesine dikkat çekilerek belirtilen idari soruşturma kapsamı fiiller yönünden tespitler yapıldığının belirtildiği, her ne kadar disiplin cezalarının iptaline hükmedilmiş olsa bile bu iptalin başvurucu hakkında tek ceza uygulanması gerekirken ayrı ayrı cezalar uygulanmasına ilişkin olduğunun altının çizildiği, 657 sayılı Kanun'un ilgili hükümleri dayanak alınarak yapılan iptali istenen işlemde idarenin ilgili mevzuatlar uyarınca sahip olduğu takdir yetkisinin de dikkate alındığı, bu kapsamda tarafların davanın sonucuna etkili olabilecek iddia ve savunmalarının tartışılıp bir sonuca varıldığı anlaşılmakta (bkz. § 12) ve sonuç olarak kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu görülmektedir. Kanun yolu incelemesinde verilen kararlarda ise ilk derece mahkemesi karar ve gerekçesinin uygun bulunduğu görülmekte (bkz. §§ 13, 14), bu kapsamda gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
34. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
35. Başvurucu; daire başkanlarının atanma ve görevden alma usul ve esaslarına aykırı olarak davalı idarenin kendisini görevden aldığını, daha alt bir unvan ve kadroya atandığını, atama işleminden sonra kendisine disiplin cezası verilerek işlemin haklı gösterilmeye çalışıldığını, dolayısıylahaksız ve gerekçesiz olarak kadrodan ve unvanın tüm mali ve özlük haklarından yoksun bırakıldığını, Mahkemenin dosyadaki sicil ve takdirnameleri dikkate almadan görev değişikliğini hukuka uygun bulduğunu, yine Mahkemenin idarenin verdiği tüm kararların doğru olduğunu kabullendiğini ve davalı idarenin beyanlarını kararına gerekçe olarak yazdığını belirterek Anayasa'nın 36., 128. ve 130. maddelerinde yer alan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
37. Yukarıda yer verilen içtihat kapsamında (bkz. § 36) başvurucu tarafından ileri sürülen bu başlık altındaki iddialar, derece mahkemesince delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup Mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında belirtilen ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
38. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
39. Öte yandan başvurucu 29/2/2016 tarihinde bireysel başvuru dosyasında sunduğu ek beyan dilekçesi ile hakkında uygulanan disiplin cezaları için 21/8/1982 tarihli ve 17789 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği'nin dayanak alındığını ancak anılan Yönetmelik'in yasal dayanağı olan 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 53. maddesinin (b) fıkrasının ikinci cümlesinin Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunca norm denetimi incelemesi sonucu 14/1/2015 tarihli ve E.2014/100, K.2015/6 sayılı karar ile iptal edildiğini, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun da 29/4/2015 tarihli kararı ile Anayasa Mahkemesinin iptal hükmünün henüz sonuçlanmamış olan tüm davalara uygulanacağını karara bağladığını belirterek bireysel başvuru incelemesinde bu hususların dikkate alınmasını talep etmiştir.
40. İlgili talebin incelenmesi sonucunda yukarıda da belirtildiği gibi Ankara 10. İdare Mahkemesinde görülen iptal davasının konusunun 657 sayılı Kanun hükümleri dayanak alınarak gerçekleştirilen atama işlemine ilişkin olduğu ve dava kapsamında yapılan değerlendirmelerden de anlaşıldığı üzere başvurucuya disiplin cezası verilmesi ile görev yeri değişikliği yapılmasının ayrı işlemler olduğu hususları dikkate alınarak söz konusu talep bakımından ayırca bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”
42. Başvurucu, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
43. Somut olayda, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
44. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 5.400 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
45. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
46. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1.Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 5.400 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul 10. İdare Mahkemesine (E.2009/393, K.2011/2162) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/2/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.