TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CİVAN BOLTAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/5324)
|
|
Karar Tarihi: 30/10/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin
MECEK
|
Başvurucu
|
:
|
Civan BOLTAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehdi
ÖZDEMİR
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kolluk kuvvetlerinin yaptığı operasyon sırasında
çıkan çatışmada intihar etmek amacıyla el bombasının patlatılması üzerine
bileğin ampute olması ve diğer sağlık sorunlarından dolayı dört gün hastanede
kalındıktan sonra taburcu edilerek yaralı hâlde gözaltında tutulma ve sağlık
durumunun ceza infaz kurumu koşullarına uygun olmamasına rağmen tahliye
edilmeme nedenleriyle kötü muamele yasağının; bu şartlarda gözaltında tutulduğu
sırasında müdafi bulundurulmadan yaptırılan teşhis ve alınan ifadelerin
yargılamada kullanılması suretiyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 16/4/2014 ve 16/3/2015 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. 2015/4989 numaralı bireysel başvuru dosyasının aralarındaki
hukuki bağlantı nedeniyle 2014/5324 numaralı bireysel başvuru dosyası ile
birleştirilmesine, incelemenin 2014/5324 numaralı dosya üzerinden yürütülmesine
karar verilmiştir.
7. Her iki dosyadaki belgelerin bir örneği bilgi için -henüz
birleştirme kararı verilmediği için- farklı tarihlerde Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşlerini bildirmiştir.
8. Başvurucu, Bakanlığın görüşlerine karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi’nden (UYAP) elde edilen bilgiler çerçevesinde ilgili
olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
10. 1991 doğumlu ve PKK terör örgütü mensubu olduğunu söyleyen
başvurucu, 24/4/2012 günü Bingöl ili Genç ilçesi Yolakçı köyü kırsalında örgüt
mensuplarıyla güvenlik kuvvetleri arasında çıkan çatışma sırasında intihar
etmek amacıyla el bombasını patlatması sonucunda sağ kolunu kaybetmiş ve sol
gözünde görme kaybı yaşamıştır.
11. Çatışmada altı terörist öldürülmüş, iki asker şehit olmuş,
on bir asker de yaralanmıştır.
12. Başvurucu; öldü zannıyla ceset torbasına konulduktan sonra
sağ olduğu anlaşılınca aynı gün Bingöl Devlet Hastanesine, oradan da sevk
edildiği Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine (Tıp Fakültesi)
getirilerek tedavi sürecine alındığını ifade etmiştir.
13. 27/4/2012 günü saat 12.30’da tanzim edilen, Fırat
Üniversitesi Plastik Cerrahi Servisi Doktoru A.Ç. tarafından imzalanan belgede
sorgulanmasına, gözaltına alınmasına, araçla sevkine engel teşkil edecek bir
durumu olmadığı belirtilen başvurucu, bir hafta sonra plastik cerrahi
poliklinik kontrolüne gelmesi önerisiyle taburcu edilmiştir.
14. Taburcu edildiği gün Bingöl İl Jandarma Komutanlığında
gözaltına alınan başvurucu -27/4/2012 tarihli Mülakat
ve Bilgi Alma Tutanağı başlıklı belgede belirtilen şekliyle- terör örgütü içinde kaldığı süreçteki faaliyetleri
hakkında bilgi vermek istemesi üzerine örgüte katılım süreci ve
içinde yer aldığı bazı olaylar hakkında anlatımda bulunmuştur. Başvurucu bu
bilgileri verirken 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'ndaki yasal hakları konusunda bilgilendirildiğine dair bir ibare
tutanakta bulunmamaktadır. Mülakat esnasında müdafi bulundurulmamıştır.
Tutanakta; başvurucunun sağ elinin kopması, sol elinin de yaralı olması
nedeniyle imzasının alınmadığı yazılıdır.
15. Başvurucu 28/4/2018 tarihinde Bingöl Emniyet Müdürlüğüne
(Emniyet Müdürlüğü) getirilmiş, kırsalda birlikte faaliyette bulunduğu örgüt
mensupları hakkında bilgi vereceğini ve fotoğrafların kendisine gösterilmesi
hâlinde bu kişileri teşhis edebileceğini bildirmiştir. Tutanakta, savcının
başvurucuya Emniyet Müdürlüğünde teşhis yaptırdığı kayıtlıdır. Başvurucuya 5271
sayılı Kanun'un 147. maddesindeki susma, müdafi yardımından yararlanma vb.
diğer haklarının hatırlatıldığı zapta geçirilmiştir. Susma ve müdafi
yardımından yararlanma hakkını kullanmayan başvurucunun "özgür
iradesiyle beyanda bulunacağını ifade etmesi" üzerine tanzim edilen ve toplam yirmi
sekiz sayfadan müteşekkil tutanakta, örgüte katılımı ve eylemleri hakkında bazı
açıklamalarda bulunmuştur. Başvurucu anılan tutanakta, yaralandığı 24/4/2012
günü sabah saatlerinde güvenlik güçlerinin gerçekleştirdiği operasyonda çıkan çatışma
hakkında da bilgi vermiştir. Çatışmanın sabah 07.30’da başladığını, bir Kobra
helikopterin bulundukları yeri bombalaması sonucunda sağ bacağından
yaralandığını, korucuların üstlerine gelmeleri üzerine çaresizlikten el
bombasının pimini çekerek yanında bulunan H. kod adlı arkadaşını ve kendisini
imha etmek istediğini, H.nin öldüğünü, kendisinin de bileğinin koptuğunu ve
ağır şekilde yaralandığını, sonrasında helikopterle Bingöl Devlet Hastanesine
götürüldüğünü söylemiştir. Başvurucu bunun dışında bilgi sahibi olduğu altı
eylem hakkında açıklamalarda bulunmuştur. Tutanağın sonunda kendisine
gösterilen fotoğraflardaki örgüt mensuplarını özgür iradesiyle net olarak,
baskı ve tesir altında kalmadan teşhis ettiğini ifade etmiştir. Tutanakta
başvurucunun imzası yer almaktadır.
B. 2014/5324 No.lu İlk
Başvuruya Konu Olaylar
16. 30/4/2012 tarihinde gözaltından çıkarılan başvurucu,
Savcılıkta müdafii ile birlikte savunma yapmıştır. Susma ve diğer hakları
ifadeden önce kendisine hatırlatılmıştır. Başvurucu ifadesinde 2011 yılı Temmuz ayında terör örgütüne katıldığını, 24 Nisan’daki
çatışmada yaralandığını, askerlerin kendisini yakalamasından korktuğu için
intihar etmek amacıyla el bombasını patlattığını ancak ölmediğini, çatışmada
diğer arkadaşlarının vefat ettiğini, askerlerin nasıl öldüğünü bilmediğini,
çatışmada askerlere ateş açmadığını belirtmiştir. Başvurucu, fotoğraflı teşhis
tutanağında yaptırılan tespitlerin bilinci yerinde olmadığı sırada
yaptırılmasından dolayı kabul etmediğini dile getirmiştir. Bunun üzerine savcı,
ifadeye başlamadan iki saat kadar şüphelinin dinlendiği, bilincinin yerinde
olduğu, sorulara gayet mantıklı cevaplar verdiği yolundaki gözlemlerini
tutanağa geçmiştir. Başvurucu vekili ise müvekkilinin yaralı olduğunu,
hastaneye sevkinin sağlanmadığını, bu yüzden ifadesinin 5271 sayılı Kanun’un
148. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereği hukuka aykırı olduğunu
belirtmiştir.
17. (Kapatılan) Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250.
madde ile görevli) 30/4/2012 tarihinde yaptığı sorgu sonucunda başvurucu,
devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak suçundan tutuklanmıştır.
18. Başvurucu hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca
(TMK 10. madde ile görevli) yapılan soruşturmalar sonunda 6/10/2012, 14/11/2012
ve 21/11/2012 tarihli iddianamelerle devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü
bozma, tehlikeli maddeleri izinsiz bulundurma, örgüt faaliyeti çerçevesinde
mala zarar verme, 6136 sayılı Yasa'ya muhalefet, terör amaçlı ve silahla kişiyi
hürriyetinden yoksun kılma, terör amaçlı geceleyin silahla yol kesmek suretiyle
birden fazla kişiyle yağma, kişileri yerine getirdikleri kamu görevi nedeniyle
tasarlayarak öldürmeye teşebbüs suçlarından kamu davası açılmıştır.
19. Tüm davaların birleştirilerek görüldüğü Diyarbakır 9. Ağır
Ceza Mahkemesi (TMK 10 madde ile görevli) duruşmalarda başvurucunun tahliye
taleplerini reddetmiştir. Başvurucu ceza infaz kurumunda sağlık durumunun
giderek ağırlaşması, sağ gözünün görme yetisini kaybetmeye başlaması ve
kafasında yer alan metal parçasından dolayı hafıza kaybı yaşamasına rağmen her
defasında"üzerine atılı suçların vasıf
ve mahiyeti, mevcut delil durumu, olay tutanakları, otopsi tutanakları, olay
yeri inceleme tutanakları ve tüm dosya kapsamına göre hakkında kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması, sanığın kaçma ihtimalinin
mevcut olup adli kontrol uygulamasının bu aşamada yetersiz kaldığı" gerekçesiyle
tahliye taleplerinin reddedildiğini söylemektedir.
20. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun
10. maddesiyle görevli mahkemelerin kapatılmasından sonra dosyanın tevzi
edildiği Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 3/2/2014 tarihinde
başvurucunun üzerine atılı suçlardan dolayı bir kez ağırlaştırılmış müebbet
hapis ve 95 yılhapis cezası ile cezalandırılmasına, suçların vasıf ve mahiyeti,
mevcut delil durumu, bu suçların katalog suçlardan olması, verilen ceza
miktarları, tutuklu kaldığı süre dikkate alınarak hükümle birlikte tutukluluk
hâlinin devamına karar vermiştir.
21. Hükümle birlikte verilen tutukluluk hâlinin devamına ilişkin
karara başvurucunun yaptığı itiraz, Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesinin
11/2/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Bu karar 17/3/2014 tarihinde
başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucu 16/4/2014 tarihinde süresi içinde bireysel
başvuruda bulunmuştur.
23. Bireysel başvuru yapıldıktan sonra başvurucu hakkında mala
zarar verme ve yağma suçlarından verilen, sırasıyla 6 yıl ve 21 yıllık hapis
cezaları Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 23/10/2014 tarihli ilamıyla bozulmuş,
diğer hükümler ise onanmıştır.
24. Bozmadan sonra yapılan yargılama sonucunda Mahkemenin
19/6/2015 tarihli kararıyla yağma ve mala zarar verme suçlarından sırasıyla 9
ve 6 yıl hapis cezası tayin edilmiştir.
25. Başvurucunun temyizi, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 29/3/2016
tarihli kararıyla reddedilerek bu hükümler de onanmıştır.
C. 2015/4989 No.lu,
Birleştirilen İkinci Başvuruya Konu Olaylar
26. İlk başvurudaki olaylara ilaveten başvurucu 27/9/2013 tarihinde
sağlık durumu elvermemesine karşın gözaltına alınması ve tedavisinin
sürdürülmemesi, yasak sorgu yöntemleriyle gözaltında fotoğraf teşhisi
yaptırılması, mülakat metoduyla ifadesinin alınması nedenleriyle işkence ve
görevi kötüye kullanma eylemlerinden suç ihbarında bulunmuştur.
27. Dilekçesinde başvurucu; el bombası patlayınca sağ elinin
koptuğunu, görme kaybı yaşadığını, hastanede tedavisi devam ederken 28/4/2012
tarihinde gözaltına alındığını, başı, sağ kol ve ayağı sargılı olmasına karşın
tekerlekli sandalye ile nezarethanede bekletildiğini, 30/4/2012 tarihinde
Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde alınmak istenen ifadesinde susma hakkını
kullandığını, Savcılıkta ve sorgu sırasında ise teşhis ve mülakat tutanaklarını
kabul etmediğini ifade etmiştir.
28. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 28/1/2015 tarihinde genel
ve soyut nitelik taşıdığı gerekçesiyle dilekçenin 2/12/1999 tarihli ve 4483
sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’un 4.
maddesinin son fıkrası gereğince işleme konulmasına yer olmadığına dair karar
vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
“...somut olayın incelenmesinde emniyet
görevlilerine atfı kabil suç oluşturabilecek herhangi bir eyleme rastlanmadığı,
soruşturma aşamasında emniyet görevlilerince mülakat niteliğinde olan tutanağın
CMK vs. mevzuata göre ifade olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, kolluk
görevlilerin şüpheli ile aralarında geçen konuşmaları tutanak haline
getirmelerinin soruşturma aşamasında delillerin toplanılması açısından sık
kullanılan bir yöntem olduğu, yine bu tutanağın delil niteliğinde olup olmadığı
hususundaki değerlendirmenin yargılamayı yapan mahkemece yapılabileceği gibi
şikayete konu iddiaların yargılama sırasında öne sürülebileceği,
Müştekinin Diyarbakır 9. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2012/144 esas sayılı dosyası ile Devletin Birliği ve Ülke
Bütünlüğünü Bozma, Örgüt faaliyeti Kapsamında Mala Zarar Verme, 6136 sayılı
yasaya Muhalefet, Tasarlayarak Öldürmeye Teşebbüs, Terör Amaçlı Geceleyin
Birden Çok Kişiyle Yol Kesmek Suretiyle Yağma suçlarından yargılamasının
yapılarak mahkumiyetine karar verildiği, adı gecen dosyanın incelenmesinde
müştekinin Fırat Üniversitesi Hastanesinde tedavisinin yapılmasının akabinde
27.04.2013 tarihinde taburcu edildiği, gözaltı ve ifade işlemlerinin müştekinin
taburcu edildikten sonra gerçekleştiğinin sabit olduğu, bu anlatımla yasak
sorgu usulleri ve işkenceden söz edilemeyeceği, TCK 94 maddesinde düzenlenen
suçun gerçekleşebilmesi için kanunda belirtilen kişinin bedensel ve ruhsal
yönden acı çekmesine ve irade yeteneğinin etkilenmesine yönelik davranışların
gerçekleşmesinin öngörüldüğü, somut olayda suç oluşturabilecek herhangi bir
eyleme rastlanmadığı Dosya kapsamı ve mevcut delillerden anlaşılmakla;
4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 4/3 fıkrasına göre, "Bu
Kanuna göre memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve
şikâyetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar veya şikâyetlerde kişi
veya olay belirtilmesi, iddiaların ciddî bulgu ve belgelere dayanması …
zorunludur. Bu şartları taşımayan ihbar ve şikâyetler … işleme konulmaz ve
durum, ihbar veya şikâyette bulunana bildirilir." hükmü gereğince [işleme
konulmasına yer olmadığına karar verilmiştir.]”
29. 13/2/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilen bu karara
karşı 16/3/2015 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı
bulunmamaktadır.
D. Kronolojik Sıraya Göre
Tıbbi Belgeler
30. Başvurucunun sağlık durumuyla ilgili raporlar soruşturma
dosyasındaki ve UYAP Ceza İnfaz Kurumu Uygulaması'ndaki verilerden elde
edilmiştir.
i. Gözaltına Alındığı 27/4/2012 Tarihine Kadar
- 24/4/2012 tarihinde saat 13.00’te tanzim edilen Bingöl Devlet
Hastanesinin raporunda elde bomba patlaması şikâyetiyle gelen hastanın Tıp
Fakültesine sevk edildiğinden bahsedilmiştir.
- 24/4/2012 tarihinde saat 22.35’te başvurucu Tıp Fakültesine
getirilmiştir. Acil tıp uzmanı, ortopedi uzmanı ve kalp damar cerrahı
tarafından Acil Serviste muayene edilmiştir.
- Saat 22.35’te Acil Serviste yapılan muayeneye göre Fırat
Üniversitesine getirildiğinde hastanın bilinci açık, genel durumu orta-kötü,
nabzı 128, kan basıncı 110/60, ateşi 36,6° olup hastayla oryantasyon (uyum) ve kooperasyon (iletişim) sağlanabilmektedir.
İlk tanı sağ kolda ateşli silah yarası ve göz kapağı abrazyonudur (sıyrık). Hasta Değerlendirme Formu'nda sol
göz kapağında 2x1 cm parçalı açık yara, sağ frontoparietal
(alın ve kafanın yan tarafı) alanda 8x1 cm açık yara, sağ ön kol 1/3
proksimalden (üst kısım) ampute (kopuk), sağ dirsekte hassasiyet, flexor (bükücü kas) alanda 1x1 cm açık
yara, sağ diz ve uyluk anteriorda
(ön kısım) yaklaşık 4x3 cm, 3x2 cm, 3x3 cm, 2x1 cm ve daha küçük çok sayıda
açık yara, sol dizde ve anteriorda
yaklaşık 4x2 cm, 2x2 cm, 3x1 cm, uyluk anteriorda
2x1 cm, 1x1 cm çok sayıda açık yara ve abrazyon
mevcuttur. Hasta, Acil Servisteki muayenesinden sonra Plastik
Cerrahi Servisine yatırılmıştır.
- Saat 22.50’de ortopedi uzmanı tarafından yapılan muayeneye
göre skalpte (kafa tası) yaklaşık
8 cm’lik kesi, sol göz üst kapağında 2x1 cm parçalı açık yara ve ekimoz (morluk), sağ ön kol orta diafizden (kemik gövdesi) ampute, kontamine
(kirli) açık yara, sol dirsekte multipl
(çok sayıda) açık yara, her iki diz, uyluk ve femoralde (uyluk bölgesi) çeşitli
boyutlarda açık yara mevcuttur; nörolojik muayene net değerlendirilememiştir.
- Saat 22.55’te kalp damar cerrahı tarafından yapılan muayeneye
göre sağ el bileği ½ proksimalden
itibaren kopuk, kemik, kas dokular parçalanmış, muhtemel yanığa maruziyet, her
iki uyluk anterior yüzde çok sayıda
ateşli silah yaralanmasına ait defektler
(şekil bozukluğu, kusur) mevcuttur; kalp damar cerrahisi açısından şu anki
bulgularla acil cerrahi girişim gerektirecek patoloji
(normal dışı seyir gösteren durum) saptanmamıştır. Sağ üst ekstremitede (kol) doku bütünlüğü olmadığından
herhangi bir müdahale düşünülmemiştir.
- 25/4/2012 tarihinde göz hekimi tarafından yapılan muayeneye
göre görmeler bilateral (çift
taraflı), 2-3 metreden parmak sayma … (okunamadı), tansiyon ölçümü bilateral parmakla normal, ışık
reaksiyonları doğal, göz hareketleri serbest, sağ göz ön segment (bölüm) normal, sol göz peruokuler (göz çevresi) ödem izleri ve ekimoz mevcut, sol üst kapakta abrazyon izleri mevcut, sekresyon (akıntı) mevcuttur; kemozis (sıvı birikmesi) yok, fundus (göz dibi) görülebilir alanlar
doğaldır.
- 25/4/2012 tarihinde ortopedi uzmanı tarafından yapılan
muayeneye göre genel durumu iyi, sağ ön koldaki ampütasyon güdüğü (amputasyon sonrası uzuvdan arta kalan
kısım) kapatılmış, açık yaralar pansumanla kapatılmış, dolaşımı rahat ve
gerginlik yoktur.
- 26/4/2012'de beyin cerrahı tarafından yapılan muayeneye göre
hastaya nörolojik girişim (beyin cerrahi ameliyatı) düşünülmemiş, sol parietalde (kafa tasının yan kısımları)
muhtemel … (okunamadı), klinik takip önerilmiş, devir düşünülmemiştir, lüzumu
hâlinde tekrar konsülte edilmelidir.
- 26/4/2012 tarihinde göğüs cerrahı tarafından yapılan muayeneye
göre her iki hemitoraks (göğüs
yarısı) solunuma eşit katılmakta, dinlemekle akciğer sesleri doğaldır, fizik
muayenede palpasyonla (dokunma)
cilt altı amfizem (hava keseciği)
saptanmamıştır, hassasiyet yoktur, perküsyonda
(el ya da parmakla vurarak yapılan muayene ) sonarite
(akciğerin normal sesi) alınmaklatrakea
(soluk borusu) orta hatta bilateral
diafrogmatik sinüsler açıktır, cilt altı amfizem (hava keseciği) saptanmamıştır, kot kaburga fraktürü (kırık) izlenmemiştir, parankim (organ dokusu) yapıları doğaldır.
- 27/4/2012 tarihinde genel cerrah tarafından yapılan muayeneye
göre iki gün önce silahlı çatışmada elinde bomba patlaması sonucu plastik
cerrahi kliniğine yatırılan hastanın kontrol edilmesi plastik cerrahi
tarafından istenmiş olduğundan hasta yatağında değerlendirilmiştir. Fizik
muayenesinde batın (karın) normal
bombelikte olup bağırsak sesleri normal olarak değerlendirilmiştir, batında
hassasiyet, defans rebound (doku
refleksi) yoktur.
- 27/4/2012 günü saat 12.30’da tanzim edilen taburcu belgesine
göre Fırat Üniversitesi Plastik Cerrahi Servisi Doktoru A.Ç. tarafından
imzalanan ilgili makama başlıklı bu belgede 24/4/2012 tarihindeBingöl Devlet
Hastanesine sevk edilen ve aynı gün Fırat Üniversitesi Hastanesi Acil
Polikliniğine getirilerek tedavi gören hastanın sorgulanmasına, gözaltına
alınmasına, araçla sevkine engel teşkil edecek bir durum olmayıp ilgili bölümlerin
(göz, beyin cerrahi, genel cerrahi ve göğüs cerrahisi) önerilerinin uygulanması
gerekir. Hastanın herhangi bir şikâyeti durumunda ilgili bölümlerin muayenesi
önerilmektedir. Bir hafta sonra plastik cerrahi poliklinik kontrolü uygun
görülen hasta taburcu edilmiştir.
- 27/4/2012 saat 19.45 ve 28/4/2012 saat 13.05'te tanzim edilen
gözaltı giriş ve çıkışında Bingöl Devlet Hastanesi tarafından verilen
raporlarda; mevcut eski lezyonların
(yara) hayati tehlike oluşturmadığı, yeni lezyon bulunmadığı kayıtlıdır.
ii. Gözaltından Çıkarılarak Tutuklandığı 27/4/2012 Tarihinden
Sonra
- Başvurucu tutuklandıktan sonra misafir hükümlü olarak Sincan
Ceza İnfaz Kurumuna getirilmiştir.
- Ankara Numune Hastanesi Göz Servisi tarafından düzenlenen
19/9/2014 tarihli Epikriz (hastalık hikâyesi) Formu'na göre patlama sonucunda
sol gözünden yaralanan başvurucu bir dizi ameliyat geçirmiştir. Hastalık öyküsü
olarak sol gözde görme azlığı bulunan ve 2012 yılında sol gözüne küt darbe
aldığını ifade eden hastaya 14/11/2012’de PPV
IUM soyutlaması ameliyatı (vitreus denilen göz içi sıvısı içindeki
kanamaların, çekinti yapan bantların, göz içi yabancı cisim veya enfeksiyon
varsa onuntemizlenmesi ve retinanın tekrar eski anatomik yapısına kavuşması
amacıyla yapılan ameliyat), 6/2/2013 tarihinde sol serklaj (gözün hacmini azaltarak vitroretinal çekilmeyi
gidermek amacıyla göz çevresine yerleştirilen silikon bant) PPV retinotomi endolaze silikon ameliyatı (göz
içi basıncı düşürmek amacıyla retinaya yapılan cerrahi müdahale), son olarak da
17/9/2014’te sol göz GAA katarak ameliyatı yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
31. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 2., 6., 16., 80., 81. ve 116.
maddelerinin ilgili kısımları şöyledir:
"İnfazda temel ilke
Madde 2- …
(2)
Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı
ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz.
Hapis cezalarının infazında gözetilecek
ilkeler
Madde 6- (1) Hapis cezalarının infaz rejimi,
aşağıda gösterilen temel ilkelere dayalı olarak düzenlenir:
...
b) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin
düzenli bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu
kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan
maddî ve manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada yer alan
diğer hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen
kurallar uyarınca kısıtlanabilir.
…
f) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam
hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu
tedbirin alınması zorunludur.
…
Hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile
ertelenmesi
Madde 16- Akıl hastalığına tutulan hükümlünün
cezasının infazı geriye bırakılır ve hükümlü, iyileşinceye kadar Türk Ceza Kanununun 57 nci maddesinde belirtilen sağlık
kurumunda koruma ve tedavi altına alınır. Sağlık kurumunda geçen süreler
cezaevinde geçmiş sayılır.
(2)
Diğer hastalıklarda cezanın infazına, resmî sağlık kuruluşlarının mahkûmlara
ayrılan bölümlerinde devam olunur. Ancak bu durumda bile hapis cezasının
infazı, mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa mahkûmun
cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır.
(3)
Yukarıdaki fıkralarda belirtilen geri bırakma kararı, Adlî Tıp Kurumunca düzenlenen
ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık
kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan rapor üzerine, infazın
yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca verilir. Geri bırakma kararı, mahkûmun
tâbi olacağı yükümlülükler belirtilmek suretiyle kendisine ve yasal
temsilcisine tebliğ edilir. Mahkûmun geri bırakma süresi içinde bulunacağı yer,
kendisi veya yasal temsilcisi tarafından ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına
bildirilir. Mahkûmun sağlık durumu, geri bırakma kararını veren Cumhuriyet
Başsavcılığınca veya onun istemi üzerine, bulunduğu veya tedavisinin yapıldığı
yer Cumhuriyet Başsavcılığınca, sağlık raporunda belirtilen sürelere,birsürebulunmadığıtakdirdebirer
yıllık dönemleregöre bu fıkrada yazılı usule uygunolarakincelettirilir.
İncelemesonuçlarınagöregeribırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığınca,
geri bırakmanın devam edip etmeyeceğine karar verilir. Geri bırakma kararını
veren Cumhuriyet Başsavcılığının istemi üzerine, mahkûmun izlenmesine yönelik
tedbirler, bildirimin yapıldığı yerde bulunan kolluk makam ve memurlarınca
yerine getirilir. Bu fıkrada yazılı yükümlülüklere aykırı hareket edilmesi
hâlinde geri bırakma kararı, kararı veren Cumhuriyet Başsavcılığınca
kaldırılır. Bu karara karşı infaz hâkimliğine başvurulabilir.
...
(6)
(Ek: 24/1/2013-6411/3 md.) Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik
nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve
toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen
mahkûmun cezasının infazı üçüncü fıkrada belirlenen usule göre iyileşinceye
kadar geri bırakılabilir.
Hastaneye sevk
Madde 80- (1) Hükümlünün sağlık nedeniyle
hastaneye sevkine gerek duyulduğunda durum, kurum hekimi tarafından derhâl bir
raporla ceza infaz kurumu yönetimine bildirilir.
İnfazı engelleyecek hastalık hâli
Madde 81- (1) Kurum hekimi veya görevli hekim
tarafından yapılan muayene ve incelemeler sonucunda hükümlünün cezasını yerine
getirmesine engel olabilecek hastalığı saptanırsa durum, kurum yönetimine
bildirilir.
Tutukluların yükümlülükleri
Madde 116- (1) Bu Kanunun; … hapis cezasının
infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi, … hastalık nedeniyle nakil, …
muayene ve tedavi istekleri, … konularında 9, 16, 21, 22, 26 ilâ 28, 34 ilâ 53,
55 ilâ 62, 66 ilâ 76 ve 78 ila 88 inci maddelerinde düzenlenmiş hükümlerin
tutukluluk hâliyle uzlaşır nitelikte olanları tutuklular hakkında da
uygulanabilir.
32. 1/6/2005 tarihli ve 25832 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan
Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) 9.
maddesinin ilgili yerleri şöyledir:
"Sağlık kontrolü
Madde 9- Yakalanan kişinin gözaltına alınacak
olması veya zor kullanılarak yakalanması hâllerinde hekim kontrolünden
geçirilerek yakalanma anındaki sağlık durumu belirlenir.
Gözaltına alınan kişinin herhangi bir nedenle
yerinin değiştirilmesi, gözaltı süresinin uzatılması, serbest bırakılması veya
adlî mercilere sevk edilmesi işlemlerinden önce de sağlık durumu hekim raporu
ile tespit edilir.
Gözaltına alınanlardan herhangi bir nedenle
sağlık durumu bozulanlar ile sağlık durumundan şüphe edilenler, derhâl hekim
kontrolünden geçirilerek gerekiyorsa tedavileri yaptırılır. Bu durumdaki
kişilerden kronik bir rahatsızlığı olanların, istekleri hâlinde varsa kendi
hekimi nezaretinde resmî hekim tarafından muayene ve tedavi edilmeleri
sağlanır.
Gözaltına alınan kişinin ifadesini alan veya
soruşturmayı yürüten kolluk görevlisi ile bu kişiyi tıbbî muayeneye götüren
kolluk görevlisinin farklı olması zorunludur. Ancak personel yetersizliği
nedeniyle farklı kolluk görevlisinin bulunmaması hâlinde bu durum
belgelendirilir.
Tıbbî muayene, kontrol ve tedavi, adlî tıp
kurumu veya resmî sağlık kuruluşlarınca yapılır.
...
Yakalama veya nezarethaneye giriş raporunun
bir nüshası raporu tanzim eden sağlık kuruluşunda saklanır, ikinci nüshası
gözaltına alınana, üçüncü nüsha ise soruşturma dosyasına eklenmek üzere ilgili
kolluk görevlisine verilir.
...
Hekim muayene esnasında 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 94 üncü maddesinde belirtilen işkence,
95 inci maddesinde belirtilen neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence ve 96 ncı
maddesinde belirtilen eziyet suçlarının işlendiği yolunda herhangi bir bulguya
rastlaması hâlinde, keyfiyeti derhâl Cumhuriyet savcısına bildirir...
Hekim ile muayene edilen şahsın yalnız
kalmaları, muayenenin hekim hasta ilişkisi çerçevesinde yapılması esastır.
Ancak, hekim kişisel güvenlik endişesini ileri sürerek muayenenin kolluk
görevlisinin gözetiminde yapılmasını isteyebilir. Bu istek belgelendirilerek
yerine getirilir. Bu durumda gözaltına alınan kişinin talebi hâlinde müdafiî de
muayene sırasında gecikmeye neden olmamak kaydıyla hazır bulunabilir.
..."
B. Uluslararası Hukuk
33. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3. maddesi
şöyledir:
“Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur
kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz.”
34. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 3.
maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların
en temel değeri olduğunu vurgulamıştır. Terörle ya da organize suçla mücadele
gibi en zor şartlarda dahi Sözleşme'nin, mağdurların davranışlarından bağımsız
olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerden men
ettiği belirtilmiştir. Kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15. maddesinde
belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir
istisnaya yer vermediği içtihatlarda hatırlatılmıştır (Birçok karar arasından
bkz. Selmouni/Fransa [BD], B. No:
25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD],
B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).
35. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunun
söylenebilmesi için eylemin minimum ağırlık
eşiğini aşması beklenir (Birçok karar arasından bkz. Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92,
16/12/1997, § 55; Erdoğan Yağız/Türkiye,
B. No: 27473/02, 6/3/2007 §§ 35-37; Gafgen/Almanya
[BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik
Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30).
36. AİHM, tutuklu ve hükümlülerle ilgili olarak onların
korunmasız ve zayıf durumda olduklarını ve en zor şartlarda dahi yetkililerin
bu kişilerin fiziksel ve ruhsal esenliklerini korumakla sorumlu olduklarını
belirtmiştir (Keenan/Birleşik Krallık,
B. No. 27229/95, § 91; Tarariyeva/Rusya,
B. No: 4353/03, 14/12/2006, § 73; Vladimir
Romanov/Rusya, B. No: 41461/02, 24/7/2008, § 57).
37. AİHM; hukuka uygun olarak özgürlüğü kısıtlanan herkesin
insan onuruna uygun tutukluluk koşullarına sahip olma hakkı bulunduğunu, alınan
tedbirlerin uygulanma koşullarının kişiyi sıkıntıya ya da tutukluluğa bağlı
kaçınılmaz üzüntü seviyesini aşacak yoğunlukta bir ümitsizliğe sokmaması
gerektiğini vurgulamaktadır (Kudla/Polonya [BD],
B. No: 30210/96, 26/10/2000, § 94).
38. AİHM ayrıca Sözleşme’nin tutuklu bir kimsenin sağlık
gerekçesiyle serbest bırakılması için hiçbir genel
zorunluluk getirmediğini ancak doğal olarak ortaya çıkan fiziksel ya
da ruhsal rahatsızlıklardan kaynaklanan acının yetkililerin sorumlu
tutulabileceği tutukluluk koşullarından dolayı artması ya da artma riski
bulunması hâlinde bu durumun Sözleşme’nin 3. maddesi kapsamına girebileceğini
belirtmektedir (Mouisel/Fransa,
B. No: 67263/01, 14/11/2002, §§ 38-40; Ürfi
Çetinkaya/Türkiye, B. No; 19866/04, 23/7/2013, § 88).
39. AİHM, tutuklu/hükümlülerin zayıf konumda olduklarını ve
yetkililerin bunları koruma görevi olduğunu ifade etmektedir. Yetkililerin
engelli bir kişinin yerleştirilmesine ve özgürlüğünden alıkonulmasına devam
edilmesine karar verdiği durumlarda engellilikten kaynaklanan özel ihtiyaçları
karşılayacak koşulların garanti edilmesinde özel ilgi gösterilmesi gerektiğini
kabul etmektedir (Zarzycki/Polonya,
B. No: 15351/03, 12/3/2013, § 102).
40. Bu tür davalarda AİHM, sağlık durumunun endişeye sebep
olduğu durumlardabaşvurucunun alıkonulmasına devam edilmesinin sağlık durumu
açısından uygun olup olmadığının değerlendirilmesinde özellikle üç etkenin
dikkate alınmasının gerektiğini belirtmiştir. Bunlar hükümlü/tutuklunun sağlık
durumu, sağlanan bakımın kalitesi ve sağlık durumu açısından başvurucunun
tutulmasına devam edilmesinin gerekip gerekmediğidir (Zarzycki/Polonya , § 103).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
41. Mahkemenin 30/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
42. Başvurucu; el bombasının patlaması sonucu sağ elinin
koptuğunu, sağ gözünde görme kaybının oluştuğunu, kafasına isabet eden metal
parçası nedeniyle hafıza kaybı yaşadığını, bu hâldeyken dört gün sonra, henüz
yeterince iyileşmeden tekerlekli sandalyeyle hastaneden çıkarılarak gözaltına
alındığını, gözaltından çıkarıldıktan sonra da tutuklandığını, ceza infaz
kurumu koşullarında gerekli tedavilerinin yapılamadığını, sağlık sorunlarının
giderek arttığını, tek başına hayatını idame ettirme imkânı olmamasına rağmen
diğer sağlıklı insanlarla aynı koşullarda yaşamaya mecbur bırakıldığını, ceza
infaz kurumunda olması sebebiyle yapılan tedavilerin kalitesinin yeterli
olmadığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
43. Başvurucunun ceza infaz kurumundaki sağlık koşullarından
dolayı tahliye edilmemesine dair 2014/5324 sayılı ilk başvurusuna ilişkin
Bakanlık görüşünde, AİHM'in konuya ilişkin kararlarından yola çıkılarak hükümlü
ve tutukluların hastalığa bağlı acılara yetkililerin sorumlu tutulabilecekleri
tutulma koşullarından dolayı katlanmaları durumunda bunun Sözleşme'nin 3.
maddesi kapsamına girebileceği ancak tedavisi imkânsız bir hastalığa yakalanmış
olsa bile bu durumun devlete hükümlüyü serbest bırakma genel yükümlülüğü
doğurmadığı bildirilmiştir.
44. Birleştirilen 2015/4989 sayılı dosyada dile getirilen,
tedavi süreci tamamlanmadan hastaneden taburcu edilip gözaltına alınmanın kötü
muamele yasağını ihlal ettiği iddiasına ilişkin olarak Bakanlık, güvenlik
güçlerine karşı bir terör eylemi gerçekleştirmeye çalışırken kendi eylemi
neticesinde yaralanan başvurucunun yakalanınca tedavisine derhâl başlandığını,
üzerine atılı suçlamalar kapsamında yapılması gereken birtakım soruşturma
işleminin daha sonra yapıldığını belirtmiştir. Bakanlık; başvurucunun
ifadesinde "Keşke ben de arkadaşlarım
gibi şehit olsaydım." dediğini, böylelikle olaydan ötürü
pişmanlık duymaması ve başvurucunun doktor raporuna istinaden hastaneden
taburcu edilerek gözaltına alınması hususlarını Anayasa Mahkemesinin dikkatine
sunmuştur.
2. Değerlendirme
45. Anayasa’nın 17. maddesinin ilgili bölümleri ile 5. maddesi
şöyledir:
“Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi
varlığı
Madde 17 – Herkes, yaşama, maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
…
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.
…
Devletin temel amaç ve görevleri
Madde 5 – Devletin temel amaç ve görevleri, Türk
milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti
ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
46. Tutukluların hastalık nedeniyle serbest bırakılmaları veya
infazın ertelenmesine dair mevzuatımızdaki düzenlenmelerin tespit edilmesi
bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği öncelikle başvuru yollarının
tüketilmesi hususunun değerlendirilmesi açısından önemlidir.
47. Anayasa Mahkemesi Halil
Güneş (B. No: 2014/3594, 30/12/2014) ve Abdullah Kalay (B. No: 2014/3708, 21/1/2015) başvurularında,
hükümlülerin hastayken cezalarının infazının kötü muamele oluşturduğuna ilişkin
iddialarını 5275 sayılı Kanun'un 16. maddesinde öngörülen infazın ertelenmesi
yoluna müracaat etmeleri gerektiğini belirterekbaşvuru yollarının tüketilmediği
sonucuna ulaşmıştır. Ancak bu dosyaların başvurucularının hükümlü olduğunun
altı çizilmelidir.
48. 5275 sayılı Kanun'un 116. maddesine göre, hükümlülerin hapis
cezasının infazının hastalık nedeniyle ertelenmesi konusunda anılan Kanun'un
16. maddesiyle uzlaşır nitelikte olanları tutuklular hakkında da uygulanabilir.
49. Ancak anılan düzenlemelerin uygulanmasında bazı
belirsizlikler bulunduğu AİHM'in Gülay
Çetin/Türkiye (B. No: 44084/10, 5/3/2013, §§ 146-148) kararında
açıklanmıştır. Bu kararda, tutuklu sanıkların sağlık durumları nedeniyle
serbest bırakılmalarına imkân veren yasal bir düzenleme bulunmadığı
açıklanmıştır. Bu bağlamda akıl hastalığı dışındaki hastalıklarda tutukluluğun
infazına, resmî sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam
edilme imkânı bulunmaktadır. Ancak Anayasa Mahkemesi, 116. maddedeki
düzenlemenin mahkemelerin tutukluluk hâlinin devamı konusundaki kararını
ortadan kaldıracak ya da uygulanamayacak biçimde savcılık tarafından infazın
ertelenmesini sağlayabilecek bir karar alınabileceği yönünde yorumlanmasının
son derece güç olduğunu ve -yargı pratiğinde bu nitelikte bir kararla
karşılaşılmaması olgusu da hesaba katıldığında- başvuru yollarının tüketildiği
sonucuna ulaşmıştır
50. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü
muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
51. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında
hukuka uygun olarak kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkından mahrum
bırakılabilirlerken (İbrahim Uysal,
B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) genel olarak Anayasa ve Sözleşme'nin
ortak koruma alanında bulunan diğer hak ve özgürlüklere sahiptirler. Bununla
birlikte ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun
önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi ceza infaz kurumunda güvenliğin sağlanmasına
yönelik olarak kabul edilebilir, makul gerekliliklerin olması durumunda hükümlü
ve tutukluların sahip olduğu haklar sınırlandırılabilir (Turan Günana, B. No: 2013/3550,
19/11/2014, § 35).
52. Anayasa Mahkemesi; ceza infaz kurumlarının fiziki ve tıbbi
imkânlarının sağlık durumuna uygun olmamasına dayalı şikâyetleri istikrarlı bir
şekilde kötü muamele yasağı kapsamında incelemektedir (Mete Dursun, B. No: 2012/1195, 18/11/2015; Serdar Öztürk, B. No: 2013/7532.
4/2/2016; Sabri Kaya, B. No:
2014/8482, 29/6/2016; Ergin Aktaş, B.
No: 2014/14810, 21/9/2016; Hayati Kaytan,
B. No: 2014/19527, 16/11/2016; İmam
Çelikdemir, B. No: 2014/20289, 5/12/2017).
53. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki “Kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya
muameleye tabi tutulamaz.” şeklindeki kural, hükümlü ve tutuklulara
yönelik uygulamalar için de geçerlidir. Bu husus 5275 sayılı Kanun'un "İnfazda temel ilke" kenar başlıklı 2. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında "Ceza ve güvenlik
tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı
davranışlarda bulunulamaz." ve yine Kanun'un 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (b) bendinde "Hürriyeti
bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının
korunmasını sağlayan maddi ve manevi koşullar altında çektirilir." şeklinde
düzenleme ile açıkça ifade edilmiştir. Dolayısıyla tutuklamaya veya hapis
cezasına mahkûmiyete ilişkin bir kararın yerine getirilmesi için sağlanacak
şartlar, insan onuruna saygıyı koruyacak nitelikte olmalıdır (Turan Günana, § 36).
54. Ceza infaz kurumlarında tutulan kişilerin maruz kaldığı
maddi koşulların 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamına girebilmesi için
asgari bir eşiğe ulaşmış olması gerekir. Belirtilen asgari eşiğe ilişkin
değerlendirme; tutma koşulları ile ilgili tüm veriler, özellikle de muamelenin
süresi, fiziksel ya da ruhsal etkileri ve bazen de mağdurun cinsiyeti, yaşı ve
sağlık durumu dikkate alınarak yapılmalıdır (K.A.
[GK], B. No: 2014/13044, 11/11/2015, § 93; Rıda Boudraa, B. No: 2013/9673, 21/1/2015,
§ 60).
55. Bir muamelenin insanlık
dışı olarak nitelendirilebilmesi için bunun tasarlanarak uygulanmış
olmasının yanında bedensel yaralanma ya da fiziksel veya ruhsal acıya sebebiyet
vermesi, diğer taraftan bir muamelenin aşağılayıcı
olarak nitelendirilebilmesi için mağdurlarını rencide edecek ve küçültecek
ölçüde onlara korku, endişe, aşağılanma gibi duyguları hissettirmesi gerekir (K.A., § 94; Rıda Boudraa, § 61).
56. İnfazın yöntemi ve infaz sürecindeki davranışların
mahkûmları özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem
seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma sokmaması gerekir.
Ceza infaz kurumunda tutulmanın pratik gerekleri çerçevesinde mahkûmların
sağlık ve esenlikleri gibi hususların yeterli bir şekilde güvence altına
alınması ve mahkûmlara gerekli tıbbi yardımın sağlanması da insan onuruna
yakışır koşulların sağlanması için gereklidir (Turan
Günana, § 39). Bu çerçevede hasta bir kişinin uygun olmayan fiziki
ve tıbbi koşullarda tutulması da Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasına
aykırı bir muamele olarak kabul edilebilir (Murat
Karabulut, B. No: 2013/2754, 18/2/2016, § 65). Bu ilkelerin
nezarethanede tutulma durumunda da geçerli olmasını engelleyen bir durum
bulunmamaktadır.
57. Hukuka uygun olarak özgürlüğü kısıtlanan herkesin insan
onuruna uygun tutma koşullarına sahip olma hakkı bulunduğunu, alınan
tedbirlerin uygulanma koşullarının kişiyi tutukluluğa bağlı kaçınılmaz üzüntü
seviyesini aşacak yoğunlukta bir ümitsizliğe sokmaması gerektiğini kabul etmek
gerekir (Fatih Hilmioğlu, B. No:
2014/648, 18/9/2014, § 65). Ayrıca Anayasa'nın tutuklu bir kimsenin sağlık
gerekçesiyle serbest bırakılması için hiçbir genel
zorunluluk getirmediğini ancak doğal olarak ortaya çıkan fiziksel ya
da ruhsal rahatsızlıklardan kaynaklanan acının yetkililerin sorumlu
tutulabileceği tutukluluk koşullarından dolayı artması ya da artma riski
bulunması hâlinde bu durumun Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası
kapsamına girebileceğini belirtmek gerekir (Fatih
Hilmioğlu, § 66).
58. Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin hasta olmaları
durumunda devletin kontrolü altında tuttuğu bu kişilere gerekli tıbbi yardımı
sağlama yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu yükümlülüğün hiç veya gerektiği gibi
yerine getirilmemesi sonucunda kişinin yaşamı veya vücut bütünlüğü bakımından
tehlike arz eden acil bir duruma, ağır veya uzun süreli bir acı çekmesine
sebebiyet verilmiş olması, belirtilen sonuçlar ortaya çıkmamakla birlikte
kişinin tıbbi yardımdan mahrum kalmış olması nedeniyle yaşadığı stres,
huzursuzluk veya aşağılanma hissinin -olayın kendine has koşulları
çerçevesinde- insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele düzeyine ulaşacak
ciddiyette olması hâlinde Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal
edildiği kabul edilebilir. Bu kapsamdaki değerlendirmede kişinin özgürlüğünden
yoksun bırakılmasına bağlı dezavantajlı konumunun da dikkate alınması gerekir (Hayati Kaytan, § 44).
59. Bedensel engeli nedeniyle yaşamını tek başına idame ettiremeyen
veya mevcut hastalığı nedeniyle yalnız kalması yaşamı yönünden risk oluşturan
kişinin durumunun tutulduğu koşullarla uyumsuz hâle gelmiş olması da o kişinin
mutlak surette salıverilmesini gerektirmez. Bununla birlikte kişinin özel
durumu ile tutma koşulları arasındaki uyumsuzluğun ortaya çıkardığı maddi ve
manevi (fiziksel ve psikolojik) sonuçların insan haysiyeti ile bağdaşmayan
muamele düzeyine ulaşmaması için birtakım tedbirler alınması gerekir (Hayati Kaytan, § 45).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
60. Başvurucunun kötü muamele yasağı kapsamındaki şikâyetlerinin
özü iki temele dayanmaktadır. Bunlardan ilki 2015/4989 sayılı birleştirilen
başvuru dosyasında dile getirilen çatışma sırasında patlattığı el bombasının
etkisiyle bileğinin kopmasına ve diğer yaralanmalarına bağlı olarak tedavi
süreci tamamlanmadan hastaneden taburcu edilip gözaltına alınması konusunda
yaptığı suç duyurusunun kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla
sonuçlanmasıdır. İkincisi de 2014/5324 sayılı başvuru dosyasında yer alan,
tutuklandıktan sonra ceza infaz kurumu koşullarında gerekli tedavilerinin
yapılmadığı, sağlık sorunlarının giderek arttığı, tek başına hayatını idame
ettirme imkânı olmamasına rağmen diğer sağlıklı insanlarla aynı koşullarda
yaşamaya mecbur bırakıldığı, ceza infaz kurumunda olması sebebiyle yapılan
tedavilerin kalitesinin yeterli olmadığı iddialarıdır.
61. Başvurucunun her iki iddiası, ilk bakışta birbirinden farklı
temellere dayandırılmış gibi gözükmekle birlikte bütün olarak bakıldığında
birbirinden ayrılma olanağı bulunmayan, mütekip süreç içinde gerçekleştiği öne
sürülen iddiaların aynı başlık altında incelenmesinin daha sağlıklı olduğu
anlaşılmıştır. Keza münferit olarak kötü muamele sayılması mümkün olmayan bazı
fiillerin tekrarlanan bir süreçte açığa çıkan bütüncül etkisi, kimi zaman
asgari eşiğin aşılmasını sağlamak için yeterli görülebilir (Benzer yöndeki
değerlendirme için bkz. Bayram Tuğrul
Yıldırım ve Hasan Yıldırım, B. No: 2014/5280, 24/5/2018, § 72).
62. Anayasa Mahkemesi, ceza infaz kurumunda bulunan hükümlü ve
tutukluların sağlık nedenleriyle yaptıkları başvurularda a) başvurucunun ceza
infaz kurumunda tutulma koşullarını, b) uygulanan tedavilerin kalitesini, c)
başvurucunun ceza infaz kurumunda tutulmasının sağlık durumu üzerindeki etkisini
ve bu durumun zamanla gösterdiği değişimi her olayın kendine özgü koşullarında
ele almıştır (Mete Dursun, § 91; Murat Karabulut, § 68; İmam Çelikdemir, § 57).
63. Başvuru formlarında bütün nezarethane ve ceza infaz
kurumlarında olması muhtemel olağan koşullar dışında, tutulma koşullarına
yönelik özellik taşıyan bir iddia bulunmamaktadır. Alternatiflerine göre daha
nitelikli tedavi olanaklarından yararlandırılmadığına dönük bir şikâyeti de
bulunmadığından geriye yalnız başvurucunun nezarethane ve infaz kurumunda
tutulmasının sağlık durumu üzerindeki etkisinin değerlendirilmesi kalmaktadır.
64. Olay ve olgular kısmında detaylandırıldığı üzere terör
örgütü mensubu olan başvurucu 24/4/2012 tarihinde sabah saatlerinde güvenlik
güçleriyle çıkan çatışmada önce bacağından ve gözünden yaralanmış, başvurucu ve
yanında bulunan bir kişi dışında diğer teröristler öldürülmüştür. Başvurucunun
anlatımına göre intihar etmek amacıyla pimini çektiği el bombasının patlaması
sonucunda bilek kısmından eli kopmuştur. Yanındaki terörist ölmesine rağmen
başvurucu yaralı olarak kurtulmuştur. Başvurucu, çatışma sona erince öldü
zannıyla kendisinin ceset torbasına konulduğunu, sonradan ölmediği anlaşılınca
helikopterle hastaneye götürüldüğünü dile getirmiştir.
65. Başvurucunun herhangi bir gecikmeye meydan verilmeden
helikopterle hastaneye götürülmesi, güvenlik güçlerinin çatışmanın sona
ermesini müteakip başvurucunun yaşam hakkını ortadan kaldıracak ya da maddi
varlığı üzerinde işkence ve kötü muamele oluşturacak bir saikle hareket etmediklerini
göstermesi açısından altı çizilmesi gereken bir noktadır. Başvurucunun
hastaneye varıncaya kadar yaşadıklarıyla alakalı bir şikâyetinin bulunmaması da
bunun işaretidir.
66. Somut olayda başvurucunun çatışmada sağ kol dirseğin
altından ampute olacak şekilde yaralandığı ve dört gün hastanede tedavi
gördükten sonra gözaltına alındığı konusunda bir ihtilaf bulunmamaktadır.
İhtilaflı olan ve kötü muamele iddiasını aydınlatacak nokta, sağlık durumunun
nezarethane ve ceza infaz kurumunda tutulmasına engel olabilecek mahiyet
taşıyıp taşımadığıdır. Herhangi bir soruşturma ya da davadaki hekim
raporlarının kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi kural olarak ilk derece
adli mercilerinin yetkisi dâhilindedir. Ancak neredeyse bütünüyle tıbbi
niteliğe bürünmüş iddiaların çözümlenmesi, bunu analize en elverişli olduğu
kuşkusuz olan, aynı mahiyetteki tıbbi bulgu ve belgelerden yararlanılmasını
kaçınılmaz kılmaktadır.
67. Gözaltına alındığı ana kadarki tıbbi belgelere göre
başvurucu çatışmadan sonra saat 13.00'te Bingöl Devlet Hastanesine
getirilmiştir. Oradan da daha geniş tıbbi imkânlara sahip Tıp Fakültesine
getirilmiştir. Tıp Fakültesinde saat 22.35'ten itibaren düzenlenen tıbbi
belgelere göre kendisiyle iletişim sağlanabilen, sağ kolu bileğinin üst kısmından
kopmuş, dizlerinde ve başında irili ufaklı birçok açık yara bulunan
başvurucunun genel durumu orta-kötü
şeklinde tasvir edilmiştir. Başvurucu, Tıp Fakültesinde Acil Servis uzmanı,
ortopedisyen, kalp damar cerrahı tarafından muayene edilerek Plastik Cerrahi
Servisine yatırılmıştır.
68. İkinci gün olan 25/4/2012 tarihinde göz hekimi, ortopedisyen
ve beyin cerrahınca muayene edilmiştir. Muayene sonucunda sağ koldaki kopmadan
sonra kalan dokunun (güdük) kapatıldığı, diğer açık yaraların pansuman
edildiği, dolaşımının ve genel sağlık durumunun iyi olduğu belirtilmiştir.
Üçüncü gün ise beyin ve göğüs cerrahlarınca yapılan muayenede solunum, akciğer
seslerinin normal olduğu, kaburga fraktürü izlenmediği, iç organların
yapılarının doğal olduğu değerlendirilmiştir.
69. Tedavi sürecinin dördüncü ve son günü olan 27/4/2012'de
genel cerrah batında hassasiyet ve doku refleksi bulunmadığını gözlemiştir.
Aynı gün saat 12.30'da plastik cerrahın hazırladığı taburcu belgesinde
başvurucunun sorgulanmasına, gözaltına alınmasına, araçla sevkine engel teşkil
edecek bir durumun bulunmadığı ifade edilmiştir. Başvurucu bunun üzerine tedavi
gördüğü Elazığ'dan Bingöl İl Jandarma Komutanlığına
getirilerek gözaltına alınmıştır. Başvurucunun gözaltına alındığı ve
gözaltından çıkarıldığı 27/4/201219.45 ila 28/4/2012 13.05
arasında tam olarak 17 saat 20 dakika geçmiştir. Gözaltı giriş ve çıkış
raporlarında başvurucuda yeni bir lezyon bulunmadığı kayıtlıdır.
70. Görüldüğü üzere başvurucunun taburcu edilmesi ve gözaltına
alınması tamamen kolluk kuvvetlerinin yetki ve etki alanı dışında kalan hekim
önerilerine dayanılarak gerçekleştirilmiştir. Yukarıda sıralanan tıbbi
belgeler, en başından beri hayati tehlike arz etmeyen başvurucunun sağlık
durumunun genel olarak iyi vaziyette taburcu edildiğini ortaya koymaktadır.
Kolluk görevlilerinin başvurucunun sağlık durumunun gözaltına alınmasında
sakınca oluşturup oluşturmadığı ekseninde herhangi bir vazife üstlenmemesi
şöyle dursun başvurucuyu taburcu eden hekim üzerinde kolluğun baskı kurduğu doğrultusunda
bir iddia da bulunmamaktadır.
71. Anayasa'nın 17. maddesinden kaynaklanan, devletin
özgürlüğünden mahrum bırakılmış kişilerin fiziksel bütünlüklerini koruma görevi
tutulanlara, ihtiyacı hâlinde tıbbi yardımın sağlanmasını da sorumluluğunu da
yüklemektedir (Mete Dursun, 81).
Başvurucunun gözaltı sürecinde sağlık durumuyla ilgili menfi yönde bir değişim
bulunduğu yönünde bir tespit ve iddia da bulunmamaktadır. Yönetmeliğin 9.
maddesinde, gözaltındayken sağlık durumu bozulanların tedavilerinin yaptırılacağını
düzenlenmiştir. Başvurucu; gözaltına alınırken ve gözaltından çıkarılırken yasa
gereği zorunlu olarak düzenlenen doktor raporlarına itiraz etmemesi bir yana
başka bir doktor tarafından muayene edilmeyi istediğini, pansuman, ağrı kesici
vb. tıbbi imkânlardan yoksun bırakıldığını, hastalığının seyrini olumsuz
derecede etkileyecek komplikasyon geliştiğini de ileri sürmemiştir. Öte yandan
başvurucunun nezarethanede tıbbi zorunluluktan dolayı tekerlekli sandalyede
bekletilmesi tek başına insan onurunu zedeleyecek bir durum teşkil
etmemektedir. Başvurucunun tekerlekli sandalyeye mahkûm olacak şekilde yaralanması, ne onu nezarethaneye getiren ne de orada
başında bekleyen kolluk görevlilerine atfedilebilecek bir eylemden
kaynaklanmıştır.
72. Güvenlik güçleriyle girdiği çatışma sonucunda yaralanan ve
çatışmaya girdiği askerler tarafından helikopterle hastaneye götürülen
başvurucunun on yedi saat gözaltında tutulması, gözaltına alınırken ve
gözaltından çıkarılırken aldırılan adli raporlarda yeni bir yaranın tespit
edilmemesi hesaba katıldığında gözaltında kötü muameleye maruz kaldığının
söylenebilmesi için yeterli veri bulunmadığı anlaşılmıştır.
73. Başvurucunun iddiaları ekseninde çözümlenmesi gereken ikinci
sorun, ceza infaz kurumunda tutulmasının sağlık durumu üzerindeki etkisidir.
74. Öncelikle UYAP Ceza İnfaz Kurumu uygulamasından elde edilen
bilgilere göre başvurucunun kolundaki kopmadan kaynaklanan herhangi bir sağlık
sorunu bulunmamaktadır. Başvurucu, sol gözündeki görme kaybından dolayı
Diyarbakır'daki çeşitli hastanelerde tedavi gördüğü gibi misafir hükümlü olarak
Sincan F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda kalarak Ankara Numune
Eğitim ve Araştırma Hastanesinde de bir dizi ameliyat geçirmiştir. Ceza infaz
kurumlarının muayene kayıtlarını gösteren evraklarda başvurucunun
yaralanmasıyla ilgili olarak gördüğü tedavilerin yanı sıra onlarca kez başka
yakınmalar yüzünden farklı polikliniklerde ayakta tedavi gördüğü görülmüştür.
75. Güvenlik güçleriyle girdiği çatışmada yaralanarak bir elini
kaybeden ve bir gözünde görme bozukluğu oluşan başvurucunun yaşadıklarının
etkisini henüz üzerinden atamayabileceği bir andaki psikolojik kırılganlığının
fiziksel durumunun getirdiği etkiyle kolektif olarak yoğunlaşması mümkün
olmakla birlikte bu sonuçtan devlete sorumluluk atfedilmesi, kamu
görevlilerinden ya da tutulma koşullarından kaynaklanan başka bazı etkenlerin
de bir araya gelmesini icap ettirir.
76. Başvurucunun sağlık durumunun ceza infaz kurumunda bulunma
nedeniyle tek başına yaşamını sürdürmesine engel olduğu yönünde bir tespit
bulunmamaktadır. Başvurucu, rahatsızlığının ceza infaz kurumu şartları veya
yetkililerin uygulamalarından kaynaklanan nedenlerle kötüleştiği ve bu yüzden
doğal olarak özgürlükten yoksun bırakılma nedeniyle ortaya çıkan ızdırap ve
acının ötesinde bir ızdırap ve acıya maruz kaldığını gösteren bir açıklaması
bulunmamaktadır.
77. Yukarıda yer verilen değerlendirmeler ışığında Anayasa'nın
17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edilmediğine
karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
78. Başvurucu; hastaneden çıkınca yeterince iyileşmeden
tekerlekli sandalyeyle gözaltına alındığı sırada Mülakat ve Bilgi Alma Tutanağı
adı altında üç sayfa ifadesinin alındığını, yine nezarethanede savcı tarafından
kendisine yirmi sekiz sayfalık fotoğraf teşhisi yaptırıldığını, nezarethaneden
çıkarıldıktan sonra, saat 13.40’ta Savcılıkta ifadesinin alındığını, aynı gün
Hâkimlik tarafından tutuklandığını, bu şekilde elde edilen ifadelerin 5271
sayılı Kanun’un 147. ve 148. maddelerinde yer verilen yasak sorgu niteliğinde
ve hukuka aykırı olduğunu, müdafinin bu işlemlerden haberdar edilmeyerek hazır
bulunmasının önlendiğini, susma ve diğer hakları hatırlatılmadığı için bu
delillerin Savcılık ve mahkemelerce kullanılamayacağını fakat bu tutanaklara
dayanılarak hakkında iddianameler tanzim edildiğini, müdafi yardımından
yararlanması engellenerek kendi aleyhine beyanda bulunmaya zorlanması konusunda
Savcılığa yaptığı suç duyurusunun soyut ve genel nitelikte olduğu gerekçesiyle
işleme konulmama kararıyla sonuçlandığını, savcının 5271 sayılı Kanun’un 160.
maddesine göre delil toplama vazifesini yerine getirmediğini, dolayısıyla
işkence şüphelisi kamu görevlilerinin cezasız kaldığını belirterek adil
yargılanma hakkı kapsamında kalan susma, kendi aleyhine beyan ve delil vermeye
zorlanmama, müdafi yardımından yararlanma ile hakkaniyete uygun yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
79. Bakanlık görüşünde; başvurucunun sanık olarak yargılandığı
Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesince yürütülen yargılama sonucunda 3/2/2014
tarihinde verilen mahkûmiyet hükmünün 23/10/2014 tarihinde Yargıtayca onanarak
kesinleştiğini, ilk derece mahkemesinin 23/12/2014 tarihinde bu kararı
kesinleştirdiğini, dolayısıyla başvurucunun kesinleşmiş bu hükme karşı
23/12/2014 tarihinden itibaren en geç otuz gün içinde bireysel başvuruda
bulunması gerekirken 16/3/2015 tarihinde yapılan bireysel başvurunun süresinde yapılmadığını
bildirmiştir.
80. Evvela başvurucunun adil yargılanma hakkı şikâyetinin
birleştirilen 2015/4989 sayılı bireysel başvuru dosyasına konu olan görevi
kötüye kullanma ve işkence suçlarından yapılan suç duyurusuna ilişkin
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 28/1/2015 tarihli işleme konulmasına yer
olmadığı kararına karşı olduğuna işaret edilmelidir. Başvurucunun sanık olarak
Yargılandığı Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi kararına yapılan başvuru, kötü
muamele yasağıyla tahdit edildiğinden Bakanlığın süre aşımı nedeniyle kabul
edilemezlik kararı verilmesi doğrultusundaki görüşü isabetli bulunmamıştır.
2. Değerlendirme
81. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
82. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
83. Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği başvurucunun
temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarını öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda
sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu mercilere sunması, aynı zamanda bu
süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması
gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip
edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa
Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 17).
84. Başvuru tarihi olan 16/3/2015 itibarıyla başvurunun bu
bölümündeki iddialara konu teşkil eden davalar Diyarbakır 1. Ağır Ceza
Mahkemesince 3/2/2014 tarihinde karara bağlanmıştır. Yağma ve mala zarar verme
suçları dışında kalan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ve diğer süreli
hapis cezaları Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 23/10/2014 tarihli kararıyla
onanmıştır. Bozulan yağma ve mala zarar verme suçlarından yapılan yargılamalar
sonucunda tayin olunan 9 yıl ve 6 yıl hapis cezasına dair mahkûmiyet kararları
da Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 29/3/2016 tarihli ilamıyla onanmıştır.
85. Dolayısıyla başvurucunun sanık olarak yargılandığı davaları
ilgilendiren adil yargılanma hakkı kapsamında kalan ihlal iddialarının gerek
başvuru tarihi itibarıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince onanarak kesinleşen
kısımlar yönünden gerekse başvuru tarihinden sonra 29/3/2016 tarihinde Yargıtay
16. Ceza Dairesince onanarak kesinleşen kısımlar bakımından derece mahkemeleri
önünde ileri sürülüp sürülmediğine dair bir bilgi sunmadığı anlaşıldığından bu
iddiaların Anayasa Mahkemesince incelenmesi bireysel başvuru yolunun
ikincilliği ilkesi gereği mümkün değildir.
86. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele
yasağının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
30/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.