logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Civan Boltan [2.B.], B. No: 2014/5324, 30/10/2018, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

CİVAN BOLTAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/5324)

 

Karar Tarihi: 30/10/2018

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Hüseyin MECEK

Başvurucu

:

Civan BOLTAN

Vekili

:

Av. Mehdi ÖZDEMİR

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kolluk kuvvetlerinin yaptığı operasyon sırasında çıkan çatışmada intihar etmek amacıyla el bombasının patlatılması üzerine bileğin ampute olması ve diğer sağlık sorunlarından dolayı dört gün hastanede kalındıktan sonra taburcu edilerek yaralı hâlde gözaltında tutulma ve sağlık durumunun ceza infaz kurumu koşullarına uygun olmamasına rağmen tahliye edilmeme nedenleriyle kötü muamele yasağının; bu şartlarda gözaltında tutulduğu sırasında müdafi bulundurulmadan yaptırılan teşhis ve alınan ifadelerin yargılamada kullanılması suretiyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 16/4/2014 ve 16/3/2015 tarihlerinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. 2015/4989 numaralı bireysel başvuru dosyasının aralarındaki hukuki bağlantı nedeniyle 2014/5324 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2014/5324 numaralı dosya üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.

7. Her iki dosyadaki belgelerin bir örneği bilgi için -henüz birleştirme kararı verilmediği için- farklı tarihlerde Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşlerini bildirmiştir.

8. Başvurucu, Bakanlığın görüşlerine karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi’nden (UYAP) elde edilen bilgiler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

A. Genel Bilgiler

10. 1991 doğumlu ve PKK terör örgütü mensubu olduğunu söyleyen başvurucu, 24/4/2012 günü Bingöl ili Genç ilçesi Yolakçı köyü kırsalında örgüt mensuplarıyla güvenlik kuvvetleri arasında çıkan çatışma sırasında intihar etmek amacıyla el bombasını patlatması sonucunda sağ kolunu kaybetmiş ve sol gözünde görme kaybı yaşamıştır.

11. Çatışmada altı terörist öldürülmüş, iki asker şehit olmuş, on bir asker de yaralanmıştır.

12. Başvurucu; öldü zannıyla ceset torbasına konulduktan sonra sağ olduğu anlaşılınca aynı gün Bingöl Devlet Hastanesine, oradan da sevk edildiği Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine (Tıp Fakültesi) getirilerek tedavi sürecine alındığını ifade etmiştir.

13. 27/4/2012 günü saat 12.30’da tanzim edilen, Fırat Üniversitesi Plastik Cerrahi Servisi Doktoru A.Ç. tarafından imzalanan belgede sorgulanmasına, gözaltına alınmasına, araçla sevkine engel teşkil edecek bir durumu olmadığı belirtilen başvurucu, bir hafta sonra plastik cerrahi poliklinik kontrolüne gelmesi önerisiyle taburcu edilmiştir.

14. Taburcu edildiği gün Bingöl İl Jandarma Komutanlığında gözaltına alınan başvurucu -27/4/2012 tarihli Mülakat ve Bilgi Alma Tutanağı başlıklı belgede belirtilen şekliyle- terör örgütü içinde kaldığı süreçteki faaliyetleri hakkında bilgi vermek istemesi üzerine örgüte katılım süreci ve içinde yer aldığı bazı olaylar hakkında anlatımda bulunmuştur. Başvurucu bu bilgileri verirken 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'ndaki yasal hakları konusunda bilgilendirildiğine dair bir ibare tutanakta bulunmamaktadır. Mülakat esnasında müdafi bulundurulmamıştır. Tutanakta; başvurucunun sağ elinin kopması, sol elinin de yaralı olması nedeniyle imzasının alınmadığı yazılıdır.

15. Başvurucu 28/4/2018 tarihinde Bingöl Emniyet Müdürlüğüne (Emniyet Müdürlüğü) getirilmiş, kırsalda birlikte faaliyette bulunduğu örgüt mensupları hakkında bilgi vereceğini ve fotoğrafların kendisine gösterilmesi hâlinde bu kişileri teşhis edebileceğini bildirmiştir. Tutanakta, savcının başvurucuya Emniyet Müdürlüğünde teşhis yaptırdığı kayıtlıdır. Başvurucuya 5271 sayılı Kanun'un 147. maddesindeki susma, müdafi yardımından yararlanma vb. diğer haklarının hatırlatıldığı zapta geçirilmiştir. Susma ve müdafi yardımından yararlanma hakkını kullanmayan başvurucunun "özgür iradesiyle beyanda bulunacağını ifade etmesi" üzerine tanzim edilen ve toplam yirmi sekiz sayfadan müteşekkil tutanakta, örgüte katılımı ve eylemleri hakkında bazı açıklamalarda bulunmuştur. Başvurucu anılan tutanakta, yaralandığı 24/4/2012 günü sabah saatlerinde güvenlik güçlerinin gerçekleştirdiği operasyonda çıkan çatışma hakkında da bilgi vermiştir. Çatışmanın sabah 07.30’da başladığını, bir Kobra helikopterin bulundukları yeri bombalaması sonucunda sağ bacağından yaralandığını, korucuların üstlerine gelmeleri üzerine çaresizlikten el bombasının pimini çekerek yanında bulunan H. kod adlı arkadaşını ve kendisini imha etmek istediğini, H.nin öldüğünü, kendisinin de bileğinin koptuğunu ve ağır şekilde yaralandığını, sonrasında helikopterle Bingöl Devlet Hastanesine götürüldüğünü söylemiştir. Başvurucu bunun dışında bilgi sahibi olduğu altı eylem hakkında açıklamalarda bulunmuştur. Tutanağın sonunda kendisine gösterilen fotoğraflardaki örgüt mensuplarını özgür iradesiyle net olarak, baskı ve tesir altında kalmadan teşhis ettiğini ifade etmiştir. Tutanakta başvurucunun imzası yer almaktadır.

B. 2014/5324 No.lu İlk Başvuruya Konu Olaylar

16. 30/4/2012 tarihinde gözaltından çıkarılan başvurucu, Savcılıkta müdafii ile birlikte savunma yapmıştır. Susma ve diğer hakları ifadeden önce kendisine hatırlatılmıştır. Başvurucu ifadesinde 2011 yılı Temmuz ayında terör örgütüne katıldığını, 24 Nisan’daki çatışmada yaralandığını, askerlerin kendisini yakalamasından korktuğu için intihar etmek amacıyla el bombasını patlattığını ancak ölmediğini, çatışmada diğer arkadaşlarının vefat ettiğini, askerlerin nasıl öldüğünü bilmediğini, çatışmada askerlere ateş açmadığını belirtmiştir. Başvurucu, fotoğraflı teşhis tutanağında yaptırılan tespitlerin bilinci yerinde olmadığı sırada yaptırılmasından dolayı kabul etmediğini dile getirmiştir. Bunun üzerine savcı, ifadeye başlamadan iki saat kadar şüphelinin dinlendiği, bilincinin yerinde olduğu, sorulara gayet mantıklı cevaplar verdiği yolundaki gözlemlerini tutanağa geçmiştir. Başvurucu vekili ise müvekkilinin yaralı olduğunu, hastaneye sevkinin sağlanmadığını, bu yüzden ifadesinin 5271 sayılı Kanun’un 148. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereği hukuka aykırı olduğunu belirtmiştir.

17. (Kapatılan) Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. madde ile görevli) 30/4/2012 tarihinde yaptığı sorgu sonucunda başvurucu, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak suçundan tutuklanmıştır.

18. Başvurucu hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca (TMK 10. madde ile görevli) yapılan soruşturmalar sonunda 6/10/2012, 14/11/2012 ve 21/11/2012 tarihli iddianamelerle devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, tehlikeli maddeleri izinsiz bulundurma, örgüt faaliyeti çerçevesinde mala zarar verme, 6136 sayılı Yasa'ya muhalefet, terör amaçlı ve silahla kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, terör amaçlı geceleyin silahla yol kesmek suretiyle birden fazla kişiyle yağma, kişileri yerine getirdikleri kamu görevi nedeniyle tasarlayarak öldürmeye teşebbüs suçlarından kamu davası açılmıştır.

19. Tüm davaların birleştirilerek görüldüğü Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi (TMK 10 madde ile görevli) duruşmalarda başvurucunun tahliye taleplerini reddetmiştir. Başvurucu ceza infaz kurumunda sağlık durumunun giderek ağırlaşması, sağ gözünün görme yetisini kaybetmeye başlaması ve kafasında yer alan metal parçasından dolayı hafıza kaybı yaşamasına rağmen her defasında"üzerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, olay tutanakları, otopsi tutanakları, olay yeri inceleme tutanakları ve tüm dosya kapsamına göre hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması, sanığın kaçma ihtimalinin mevcut olup adli kontrol uygulamasının bu aşamada yetersiz kaldığı" gerekçesiyle tahliye taleplerinin reddedildiğini söylemektedir.

20. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. maddesiyle görevli mahkemelerin kapatılmasından sonra dosyanın tevzi edildiği Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 3/2/2014 tarihinde başvurucunun üzerine atılı suçlardan dolayı bir kez ağırlaştırılmış müebbet hapis ve 95 yılhapis cezası ile cezalandırılmasına, suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, bu suçların katalog suçlardan olması, verilen ceza miktarları, tutuklu kaldığı süre dikkate alınarak hükümle birlikte tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.

21. Hükümle birlikte verilen tutukluluk hâlinin devamına ilişkin karara başvurucunun yaptığı itiraz, Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/2/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Bu karar 17/3/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.

22. Başvurucu 16/4/2014 tarihinde süresi içinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

23. Bireysel başvuru yapıldıktan sonra başvurucu hakkında mala zarar verme ve yağma suçlarından verilen, sırasıyla 6 yıl ve 21 yıllık hapis cezaları Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 23/10/2014 tarihli ilamıyla bozulmuş, diğer hükümler ise onanmıştır.

24. Bozmadan sonra yapılan yargılama sonucunda Mahkemenin 19/6/2015 tarihli kararıyla yağma ve mala zarar verme suçlarından sırasıyla 9 ve 6 yıl hapis cezası tayin edilmiştir.

25. Başvurucunun temyizi, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 29/3/2016 tarihli kararıyla reddedilerek bu hükümler de onanmıştır.

C. 2015/4989 No.lu, Birleştirilen İkinci Başvuruya Konu Olaylar

26. İlk başvurudaki olaylara ilaveten başvurucu 27/9/2013 tarihinde sağlık durumu elvermemesine karşın gözaltına alınması ve tedavisinin sürdürülmemesi, yasak sorgu yöntemleriyle gözaltında fotoğraf teşhisi yaptırılması, mülakat metoduyla ifadesinin alınması nedenleriyle işkence ve görevi kötüye kullanma eylemlerinden suç ihbarında bulunmuştur.

27. Dilekçesinde başvurucu; el bombası patlayınca sağ elinin koptuğunu, görme kaybı yaşadığını, hastanede tedavisi devam ederken 28/4/2012 tarihinde gözaltına alındığını, başı, sağ kol ve ayağı sargılı olmasına karşın tekerlekli sandalye ile nezarethanede bekletildiğini, 30/4/2012 tarihinde Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde alınmak istenen ifadesinde susma hakkını kullandığını, Savcılıkta ve sorgu sırasında ise teşhis ve mülakat tutanaklarını kabul etmediğini ifade etmiştir.

28. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 28/1/2015 tarihinde genel ve soyut nitelik taşıdığı gerekçesiyle dilekçenin 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’un 4. maddesinin son fıkrası gereğince işleme konulmasına yer olmadığına dair karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

 “...somut olayın incelenmesinde emniyet görevlilerine atfı kabil suç oluşturabilecek herhangi bir eyleme rastlanmadığı, soruşturma aşamasında emniyet görevlilerince mülakat niteliğinde olan tutanağın CMK vs. mevzuata göre ifade olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, kolluk görevlilerin şüpheli ile aralarında geçen konuşmaları tutanak haline getirmelerinin soruşturma aşamasında delillerin toplanılması açısından sık kullanılan bir yöntem olduğu, yine bu tutanağın delil niteliğinde olup olmadığı hususundaki değerlendirmenin yargılamayı yapan mahkemece yapılabileceği gibi şikayete konu iddiaların yargılama sırasında öne sürülebileceği,

Müştekinin Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 2012/144 esas sayılı dosyası ile Devletin Birliği ve Ülke Bütünlüğünü Bozma, Örgüt faaliyeti Kapsamında Mala Zarar Verme, 6136 sayılı yasaya Muhalefet, Tasarlayarak Öldürmeye Teşebbüs, Terör Amaçlı Geceleyin Birden Çok Kişiyle Yol Kesmek Suretiyle Yağma suçlarından yargılamasının yapılarak mahkumiyetine karar verildiği, adı gecen dosyanın incelenmesinde müştekinin Fırat Üniversitesi Hastanesinde tedavisinin yapılmasının akabinde 27.04.2013 tarihinde taburcu edildiği, gözaltı ve ifade işlemlerinin müştekinin taburcu edildikten sonra gerçekleştiğinin sabit olduğu, bu anlatımla yasak sorgu usulleri ve işkenceden söz edilemeyeceği, TCK 94 maddesinde düzenlenen suçun gerçekleşebilmesi için kanunda belirtilen kişinin bedensel ve ruhsal yönden acı çekmesine ve irade yeteneğinin etkilenmesine yönelik davranışların gerçekleşmesinin öngörüldüğü, somut olayda suç oluşturabilecek herhangi bir eyleme rastlanmadığı Dosya kapsamı ve mevcut delillerden anlaşılmakla;

4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 4/3 fıkrasına göre, "Bu Kanuna göre memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikâyetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar veya şikâyetlerde kişi veya olay belirtilmesi, iddiaların ciddî bulgu ve belgelere dayanması … zorunludur. Bu şartları taşımayan ihbar ve şikâyetler … işleme konulmaz ve durum, ihbar veya şikâyette bulunana bildirilir." hükmü gereğince [işleme konulmasına yer olmadığına karar verilmiştir.]”

29. 13/2/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilen bu karara karşı 16/3/2015 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı bulunmamaktadır.

D. Kronolojik Sıraya Göre Tıbbi Belgeler

30. Başvurucunun sağlık durumuyla ilgili raporlar soruşturma dosyasındaki ve UYAP Ceza İnfaz Kurumu Uygulaması'ndaki verilerden elde edilmiştir.

i. Gözaltına Alındığı 27/4/2012 Tarihine Kadar

- 24/4/2012 tarihinde saat 13.00’te tanzim edilen Bingöl Devlet Hastanesinin raporunda elde bomba patlaması şikâyetiyle gelen hastanın Tıp Fakültesine sevk edildiğinden bahsedilmiştir.

- 24/4/2012 tarihinde saat 22.35’te başvurucu Tıp Fakültesine getirilmiştir. Acil tıp uzmanı, ortopedi uzmanı ve kalp damar cerrahı tarafından Acil Serviste muayene edilmiştir.

- Saat 22.35’te Acil Serviste yapılan muayeneye göre Fırat Üniversitesine getirildiğinde hastanın bilinci açık, genel durumu orta-kötü, nabzı 128, kan basıncı 110/60, ateşi 36,6° olup hastayla oryantasyon (uyum) ve kooperasyon (iletişim) sağlanabilmektedir. İlk tanı sağ kolda ateşli silah yarası ve göz kapağı abrazyonudur (sıyrık). Hasta Değerlendirme Formu'nda sol göz kapağında 2x1 cm parçalı açık yara, sağ frontoparietal (alın ve kafanın yan tarafı) alanda 8x1 cm açık yara, sağ ön kol 1/3 proksimalden (üst kısım) ampute (kopuk), sağ dirsekte hassasiyet, flexor (bükücü kas) alanda 1x1 cm açık yara, sağ diz ve uyluk anteriorda (ön kısım) yaklaşık 4x3 cm, 3x2 cm, 3x3 cm, 2x1 cm ve daha küçük çok sayıda açık yara, sol dizde ve anteriorda yaklaşık 4x2 cm, 2x2 cm, 3x1 cm, uyluk anteriorda 2x1 cm, 1x1 cm çok sayıda açık yara ve abrazyon mevcuttur. Hasta, Acil Servisteki muayenesinden sonra Plastik Cerrahi Servisine yatırılmıştır.

- Saat 22.50’de ortopedi uzmanı tarafından yapılan muayeneye göre skalpte (kafa tası) yaklaşık 8 cm’lik kesi, sol göz üst kapağında 2x1 cm parçalı açık yara ve ekimoz (morluk), sağ ön kol orta diafizden (kemik gövdesi) ampute, kontamine (kirli) açık yara, sol dirsekte multipl (çok sayıda) açık yara, her iki diz, uyluk ve femoralde (uyluk bölgesi) çeşitli boyutlarda açık yara mevcuttur; nörolojik muayene net değerlendirilememiştir.

- Saat 22.55’te kalp damar cerrahı tarafından yapılan muayeneye göre sağ el bileği ½ proksimalden itibaren kopuk, kemik, kas dokular parçalanmış, muhtemel yanığa maruziyet, her iki uyluk anterior yüzde çok sayıda ateşli silah yaralanmasına ait defektler (şekil bozukluğu, kusur) mevcuttur; kalp damar cerrahisi açısından şu anki bulgularla acil cerrahi girişim gerektirecek patoloji (normal dışı seyir gösteren durum) saptanmamıştır. Sağ üst ekstremitede (kol) doku bütünlüğü olmadığından herhangi bir müdahale düşünülmemiştir.

- 25/4/2012 tarihinde göz hekimi tarafından yapılan muayeneye göre görmeler bilateral (çift taraflı), 2-3 metreden parmak sayma … (okunamadı), tansiyon ölçümü bilateral parmakla normal, ışık reaksiyonları doğal, göz hareketleri serbest, sağ göz ön segment (bölüm) normal, sol göz peruokuler (göz çevresi) ödem izleri ve ekimoz mevcut, sol üst kapakta abrazyon izleri mevcut, sekresyon (akıntı) mevcuttur; kemozis (sıvı birikmesi) yok, fundus (göz dibi) görülebilir alanlar doğaldır.

- 25/4/2012 tarihinde ortopedi uzmanı tarafından yapılan muayeneye göre genel durumu iyi, sağ ön koldaki ampütasyon güdüğü (amputasyon sonrası uzuvdan arta kalan kısım) kapatılmış, açık yaralar pansumanla kapatılmış, dolaşımı rahat ve gerginlik yoktur.

- 26/4/2012'de beyin cerrahı tarafından yapılan muayeneye göre hastaya nörolojik girişim (beyin cerrahi ameliyatı) düşünülmemiş, sol parietalde (kafa tasının yan kısımları) muhtemel … (okunamadı), klinik takip önerilmiş, devir düşünülmemiştir, lüzumu hâlinde tekrar konsülte edilmelidir.

- 26/4/2012 tarihinde göğüs cerrahı tarafından yapılan muayeneye göre her iki hemitoraks (göğüs yarısı) solunuma eşit katılmakta, dinlemekle akciğer sesleri doğaldır, fizik muayenede palpasyonla (dokunma) cilt altı amfizem (hava keseciği) saptanmamıştır, hassasiyet yoktur, perküsyonda (el ya da parmakla vurarak yapılan muayene ) sonarite (akciğerin normal sesi) alınmaklatrakea (soluk borusu) orta hatta bilateral diafrogmatik sinüsler açıktır, cilt altı amfizem (hava keseciği) saptanmamıştır, kot kaburga fraktürü (kırık) izlenmemiştir, parankim (organ dokusu) yapıları doğaldır.

- 27/4/2012 tarihinde genel cerrah tarafından yapılan muayeneye göre iki gün önce silahlı çatışmada elinde bomba patlaması sonucu plastik cerrahi kliniğine yatırılan hastanın kontrol edilmesi plastik cerrahi tarafından istenmiş olduğundan hasta yatağında değerlendirilmiştir. Fizik muayenesinde batın (karın) normal bombelikte olup bağırsak sesleri normal olarak değerlendirilmiştir, batında hassasiyet, defans rebound (doku refleksi) yoktur.

- 27/4/2012 günü saat 12.30’da tanzim edilen taburcu belgesine göre Fırat Üniversitesi Plastik Cerrahi Servisi Doktoru A.Ç. tarafından imzalanan ilgili makama başlıklı bu belgede 24/4/2012 tarihindeBingöl Devlet Hastanesine sevk edilen ve aynı gün Fırat Üniversitesi Hastanesi Acil Polikliniğine getirilerek tedavi gören hastanın sorgulanmasına, gözaltına alınmasına, araçla sevkine engel teşkil edecek bir durum olmayıp ilgili bölümlerin (göz, beyin cerrahi, genel cerrahi ve göğüs cerrahisi) önerilerinin uygulanması gerekir. Hastanın herhangi bir şikâyeti durumunda ilgili bölümlerin muayenesi önerilmektedir. Bir hafta sonra plastik cerrahi poliklinik kontrolü uygun görülen hasta taburcu edilmiştir.

- 27/4/2012 saat 19.45 ve 28/4/2012 saat 13.05'te tanzim edilen gözaltı giriş ve çıkışında Bingöl Devlet Hastanesi tarafından verilen raporlarda; mevcut eski lezyonların (yara) hayati tehlike oluşturmadığı, yeni lezyon bulunmadığı kayıtlıdır.

ii. Gözaltından Çıkarılarak Tutuklandığı 27/4/2012 Tarihinden Sonra

- Başvurucu tutuklandıktan sonra misafir hükümlü olarak Sincan Ceza İnfaz Kurumuna getirilmiştir.

- Ankara Numune Hastanesi Göz Servisi tarafından düzenlenen 19/9/2014 tarihli Epikriz (hastalık hikâyesi) Formu'na göre patlama sonucunda sol gözünden yaralanan başvurucu bir dizi ameliyat geçirmiştir. Hastalık öyküsü olarak sol gözde görme azlığı bulunan ve 2012 yılında sol gözüne küt darbe aldığını ifade eden hastaya 14/11/2012’de PPV IUM soyutlaması ameliyatı (vitreus denilen göz içi sıvısı içindeki kanamaların, çekinti yapan bantların, göz içi yabancı cisim veya enfeksiyon varsa onuntemizlenmesi ve retinanın tekrar eski anatomik yapısına kavuşması amacıyla yapılan ameliyat), 6/2/2013 tarihinde sol serklaj (gözün hacmini azaltarak vitroretinal çekilmeyi gidermek amacıyla göz çevresine yerleştirilen silikon bant) PPV retinotomi endolaze silikon ameliyatı (göz içi basıncı düşürmek amacıyla retinaya yapılan cerrahi müdahale), son olarak da 17/9/2014’te sol göz GAA katarak ameliyatı yapılmıştır.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

31. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 2., 6., 16., 80., 81. ve 116. maddelerinin ilgili kısımları şöyledir:

"İnfazda temel ilke

Madde 2- …

 (2) Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz.

Hapis cezalarının infazında gözetilecek ilkeler

Madde 6- (1) Hapis cezalarının infaz rejimi, aşağıda gösterilen temel ilkelere dayalı olarak düzenlenir:

...

b) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen kurallar uyarınca kısıtlanabilir.

f) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınması zorunludur.

Hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi

Madde 16- Akıl hastalığına tutulan hükümlünün cezasının infazı geriye bırakılır ve hükümlü, iyileşinceye kadar Türk Ceza Kanununun 57 nci maddesinde belirtilen sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınır. Sağlık kurumunda geçen süreler cezaevinde geçmiş sayılır.

 (2) Diğer hastalıklarda cezanın infazına, resmî sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam olunur. Ancak bu durumda bile hapis cezasının infazı, mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır.

 (3) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen geri bırakma kararı, Adlî Tıp Kurumunca düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan rapor üzerine, infazın yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca verilir. Geri bırakma kararı, mahkûmun tâbi olacağı yükümlülükler belirtilmek suretiyle kendisine ve yasal temsilcisine tebliğ edilir. Mahkûmun geri bırakma süresi içinde bulunacağı yer, kendisi veya yasal temsilcisi tarafından ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilir. Mahkûmun sağlık durumu, geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığınca veya onun istemi üzerine, bulunduğu veya tedavisinin yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca, sağlık raporunda belirtilen sürelere,birsürebulunmadığıtakdirdebirer yıllık dönemleregöre bu fıkrada yazılı usule uygunolarakincelettirilir. İncelemesonuçlarınagöregeribırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığınca, geri bırakmanın devam edip etmeyeceğine karar verilir. Geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığının istemi üzerine, mahkûmun izlenmesine yönelik tedbirler, bildirimin yapıldığı yerde bulunan kolluk makam ve memurlarınca yerine getirilir. Bu fıkrada yazılı yükümlülüklere aykırı hareket edilmesi hâlinde geri bırakma kararı, kararı veren Cumhuriyet Başsavcılığınca kaldırılır. Bu karara karşı infaz hâkimliğine başvurulabilir.

...

 (6) (Ek: 24/1/2013-6411/3 md.) Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı üçüncü fıkrada belirlenen usule göre iyileşinceye kadar geri bırakılabilir.

Hastaneye sevk

Madde 80- (1) Hükümlünün sağlık nedeniyle hastaneye sevkine gerek duyulduğunda durum, kurum hekimi tarafından derhâl bir raporla ceza infaz kurumu yönetimine bildirilir.

İnfazı engelleyecek hastalık hâli

Madde 81- (1) Kurum hekimi veya görevli hekim tarafından yapılan muayene ve incelemeler sonucunda hükümlünün cezasını yerine getirmesine engel olabilecek hastalığı saptanırsa durum, kurum yönetimine bildirilir.

Tutukluların yükümlülükleri

Madde 116- (1) Bu Kanunun; … hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi, … hastalık nedeniyle nakil, … muayene ve tedavi istekleri, … konularında 9, 16, 21, 22, 26 ilâ 28, 34 ilâ 53, 55 ilâ 62, 66 ilâ 76 ve 78 ila 88 inci maddelerinde düzenlenmiş hükümlerin tutukluluk hâliyle uzlaşır nitelikte olanları tutuklular hakkında da uygulanabilir.

32. 1/6/2005 tarihli ve 25832 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) 9. maddesinin ilgili yerleri şöyledir:

"Sağlık kontrolü

Madde 9- Yakalanan kişinin gözaltına alınacak olması veya zor kullanılarak yakalanması hâllerinde hekim kontrolünden geçirilerek yakalanma anındaki sağlık durumu belirlenir.

Gözaltına alınan kişinin herhangi bir nedenle yerinin değiştirilmesi, gözaltı süresinin uzatılması, serbest bırakılması veya adlî mercilere sevk edilmesi işlemlerinden önce de sağlık durumu hekim raporu ile tespit edilir.

Gözaltına alınanlardan herhangi bir nedenle sağlık durumu bozulanlar ile sağlık durumundan şüphe edilenler, derhâl hekim kontrolünden geçirilerek gerekiyorsa tedavileri yaptırılır. Bu durumdaki kişilerden kronik bir rahatsızlığı olanların, istekleri hâlinde varsa kendi hekimi nezaretinde resmî hekim tarafından muayene ve tedavi edilmeleri sağlanır.

Gözaltına alınan kişinin ifadesini alan veya soruşturmayı yürüten kolluk görevlisi ile bu kişiyi tıbbî muayeneye götüren kolluk görevlisinin farklı olması zorunludur. Ancak personel yetersizliği nedeniyle farklı kolluk görevlisinin bulunmaması hâlinde bu durum belgelendirilir.

Tıbbî muayene, kontrol ve tedavi, adlî tıp kurumu veya resmî sağlık kuruluşlarınca yapılır.

...

Yakalama veya nezarethaneye giriş raporunun bir nüshası raporu tanzim eden sağlık kuruluşunda saklanır, ikinci nüshası gözaltına alınana, üçüncü nüsha ise soruşturma dosyasına eklenmek üzere ilgili kolluk görevlisine verilir.

...

Hekim muayene esnasında 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 94 üncü maddesinde belirtilen işkence, 95 inci maddesinde belirtilen neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence ve 96 ncı maddesinde belirtilen eziyet suçlarının işlendiği yolunda herhangi bir bulguya rastlaması hâlinde, keyfiyeti derhâl Cumhuriyet savcısına bildirir...

Hekim ile muayene edilen şahsın yalnız kalmaları, muayenenin hekim hasta ilişkisi çerçevesinde yapılması esastır. Ancak, hekim kişisel güvenlik endişesini ileri sürerek muayenenin kolluk görevlisinin gözetiminde yapılmasını isteyebilir. Bu istek belgelendirilerek yerine getirilir. Bu durumda gözaltına alınan kişinin talebi hâlinde müdafiî de muayene sırasında gecikmeye neden olmamak kaydıyla hazır bulunabilir.

..."

B. Uluslararası Hukuk

33. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3. maddesi şöyledir:

“Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz.”

34. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğunu vurgulamıştır. Terörle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi Sözleşme'nin, mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerden men ettiği belirtilmiştir. Kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15. maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir istisnaya yer vermediği içtihatlarda hatırlatılmıştır (Birçok karar arasından bkz. Selmouni/Fransa [BD], B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).

35. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunun söylenebilmesi için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması beklenir (Birçok karar arasından bkz. Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007 §§ 35-37; Gafgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30).

36. AİHM, tutuklu ve hükümlülerle ilgili olarak onların korunmasız ve zayıf durumda olduklarını ve en zor şartlarda dahi yetkililerin bu kişilerin fiziksel ve ruhsal esenliklerini korumakla sorumlu olduklarını belirtmiştir (Keenan/Birleşik Krallık, B. No. 27229/95, § 91; Tarariyeva/Rusya, B. No: 4353/03, 14/12/2006, § 73; Vladimir Romanov/Rusya, B. No: 41461/02, 24/7/2008, § 57).

37. AİHM; hukuka uygun olarak özgürlüğü kısıtlanan herkesin insan onuruna uygun tutukluluk koşullarına sahip olma hakkı bulunduğunu, alınan tedbirlerin uygulanma koşullarının kişiyi sıkıntıya ya da tutukluluğa bağlı kaçınılmaz üzüntü seviyesini aşacak yoğunlukta bir ümitsizliğe sokmaması gerektiğini vurgulamaktadır (Kudla/Polonya [BD], B. No: 30210/96, 26/10/2000, § 94).

38. AİHM ayrıca Sözleşme’nin tutuklu bir kimsenin sağlık gerekçesiyle serbest bırakılması için hiçbir genel zorunluluk getirmediğini ancak doğal olarak ortaya çıkan fiziksel ya da ruhsal rahatsızlıklardan kaynaklanan acının yetkililerin sorumlu tutulabileceği tutukluluk koşullarından dolayı artması ya da artma riski bulunması hâlinde bu durumun Sözleşme’nin 3. maddesi kapsamına girebileceğini belirtmektedir (Mouisel/Fransa, B. No: 67263/01, 14/11/2002, §§ 38-40; Ürfi Çetinkaya/Türkiye, B. No; 19866/04, 23/7/2013, § 88).

39. AİHM, tutuklu/hükümlülerin zayıf konumda olduklarını ve yetkililerin bunları koruma görevi olduğunu ifade etmektedir. Yetkililerin engelli bir kişinin yerleştirilmesine ve özgürlüğünden alıkonulmasına devam edilmesine karar verdiği durumlarda engellilikten kaynaklanan özel ihtiyaçları karşılayacak koşulların garanti edilmesinde özel ilgi gösterilmesi gerektiğini kabul etmektedir (Zarzycki/Polonya, B. No: 15351/03, 12/3/2013, § 102).

40. Bu tür davalarda AİHM, sağlık durumunun endişeye sebep olduğu durumlardabaşvurucunun alıkonulmasına devam edilmesinin sağlık durumu açısından uygun olup olmadığının değerlendirilmesinde özellikle üç etkenin dikkate alınmasının gerektiğini belirtmiştir. Bunlar hükümlü/tutuklunun sağlık durumu, sağlanan bakımın kalitesi ve sağlık durumu açısından başvurucunun tutulmasına devam edilmesinin gerekip gerekmediğidir (Zarzycki/Polonya , § 103).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

41. Mahkemenin 30/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

42. Başvurucu; el bombasının patlaması sonucu sağ elinin koptuğunu, sağ gözünde görme kaybının oluştuğunu, kafasına isabet eden metal parçası nedeniyle hafıza kaybı yaşadığını, bu hâldeyken dört gün sonra, henüz yeterince iyileşmeden tekerlekli sandalyeyle hastaneden çıkarılarak gözaltına alındığını, gözaltından çıkarıldıktan sonra da tutuklandığını, ceza infaz kurumu koşullarında gerekli tedavilerinin yapılamadığını, sağlık sorunlarının giderek arttığını, tek başına hayatını idame ettirme imkânı olmamasına rağmen diğer sağlıklı insanlarla aynı koşullarda yaşamaya mecbur bırakıldığını, ceza infaz kurumunda olması sebebiyle yapılan tedavilerin kalitesinin yeterli olmadığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

43. Başvurucunun ceza infaz kurumundaki sağlık koşullarından dolayı tahliye edilmemesine dair 2014/5324 sayılı ilk başvurusuna ilişkin Bakanlık görüşünde, AİHM'in konuya ilişkin kararlarından yola çıkılarak hükümlü ve tutukluların hastalığa bağlı acılara yetkililerin sorumlu tutulabilecekleri tutulma koşullarından dolayı katlanmaları durumunda bunun Sözleşme'nin 3. maddesi kapsamına girebileceği ancak tedavisi imkânsız bir hastalığa yakalanmış olsa bile bu durumun devlete hükümlüyü serbest bırakma genel yükümlülüğü doğurmadığı bildirilmiştir.

44. Birleştirilen 2015/4989 sayılı dosyada dile getirilen, tedavi süreci tamamlanmadan hastaneden taburcu edilip gözaltına alınmanın kötü muamele yasağını ihlal ettiği iddiasına ilişkin olarak Bakanlık, güvenlik güçlerine karşı bir terör eylemi gerçekleştirmeye çalışırken kendi eylemi neticesinde yaralanan başvurucunun yakalanınca tedavisine derhâl başlandığını, üzerine atılı suçlamalar kapsamında yapılması gereken birtakım soruşturma işleminin daha sonra yapıldığını belirtmiştir. Bakanlık; başvurucunun ifadesinde "Keşke ben de arkadaşlarım gibi şehit olsaydım." dediğini, böylelikle olaydan ötürü pişmanlık duymaması ve başvurucunun doktor raporuna istinaden hastaneden taburcu edilerek gözaltına alınması hususlarını Anayasa Mahkemesinin dikkatine sunmuştur.

2. Değerlendirme

45. Anayasa’nın 17. maddesinin ilgili bölümleri ile 5. maddesi şöyledir:

 “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı

Madde 17 – Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.

Devletin temel amaç ve görevleri

Madde 5 – Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

46. Tutukluların hastalık nedeniyle serbest bırakılmaları veya infazın ertelenmesine dair mevzuatımızdaki düzenlenmelerin tespit edilmesi bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği öncelikle başvuru yollarının tüketilmesi hususunun değerlendirilmesi açısından önemlidir.

47. Anayasa Mahkemesi Halil Güneş (B. No: 2014/3594, 30/12/2014) ve Abdullah Kalay (B. No: 2014/3708, 21/1/2015) başvurularında, hükümlülerin hastayken cezalarının infazının kötü muamele oluşturduğuna ilişkin iddialarını 5275 sayılı Kanun'un 16. maddesinde öngörülen infazın ertelenmesi yoluna müracaat etmeleri gerektiğini belirterekbaşvuru yollarının tüketilmediği sonucuna ulaşmıştır. Ancak bu dosyaların başvurucularının hükümlü olduğunun altı çizilmelidir.

48. 5275 sayılı Kanun'un 116. maddesine göre, hükümlülerin hapis cezasının infazının hastalık nedeniyle ertelenmesi konusunda anılan Kanun'un 16. maddesiyle uzlaşır nitelikte olanları tutuklular hakkında da uygulanabilir.

49. Ancak anılan düzenlemelerin uygulanmasında bazı belirsizlikler bulunduğu AİHM'in Gülay Çetin/Türkiye (B. No: 44084/10, 5/3/2013, §§ 146-148) kararında açıklanmıştır. Bu kararda, tutuklu sanıkların sağlık durumları nedeniyle serbest bırakılmalarına imkân veren yasal bir düzenleme bulunmadığı açıklanmıştır. Bu bağlamda akıl hastalığı dışındaki hastalıklarda tutukluluğun infazına, resmî sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam edilme imkânı bulunmaktadır. Ancak Anayasa Mahkemesi, 116. maddedeki düzenlemenin mahkemelerin tutukluluk hâlinin devamı konusundaki kararını ortadan kaldıracak ya da uygulanamayacak biçimde savcılık tarafından infazın ertelenmesini sağlayabilecek bir karar alınabileceği yönünde yorumlanmasının son derece güç olduğunu ve -yargı pratiğinde bu nitelikte bir kararla karşılaşılmaması olgusu da hesaba katıldığında- başvuru yollarının tüketildiği sonucuna ulaşmıştır

50. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

51. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkından mahrum bırakılabilirlerken (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) genel olarak Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında bulunan diğer hak ve özgürlüklere sahiptirler. Bununla birlikte ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi ceza infaz kurumunda güvenliğin sağlanmasına yönelik olarak kabul edilebilir, makul gerekliliklerin olması durumunda hükümlü ve tutukluların sahip olduğu haklar sınırlandırılabilir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35).

52. Anayasa Mahkemesi; ceza infaz kurumlarının fiziki ve tıbbi imkânlarının sağlık durumuna uygun olmamasına dayalı şikâyetleri istikrarlı bir şekilde kötü muamele yasağı kapsamında incelemektedir (Mete Dursun, B. No: 2012/1195, 18/11/2015; Serdar Öztürk, B. No: 2013/7532. 4/2/2016; Sabri Kaya, B. No: 2014/8482, 29/6/2016; Ergin Aktaş, B. No: 2014/14810, 21/9/2016; Hayati Kaytan, B. No: 2014/19527, 16/11/2016; İmam Çelikdemir, B. No: 2014/20289, 5/12/2017).

53. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki “Kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.” şeklindeki kural, hükümlü ve tutuklulara yönelik uygulamalar için de geçerlidir. Bu husus 5275 sayılı Kanun'un "İnfazda temel ilke" kenar başlıklı 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasında "Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz." ve yine Kanun'un 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde "Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddi ve manevi koşullar altında çektirilir." şeklinde düzenleme ile açıkça ifade edilmiştir. Dolayısıyla tutuklamaya veya hapis cezasına mahkûmiyete ilişkin bir kararın yerine getirilmesi için sağlanacak şartlar, insan onuruna saygıyı koruyacak nitelikte olmalıdır (Turan Günana, § 36).

54. Ceza infaz kurumlarında tutulan kişilerin maruz kaldığı maddi koşulların 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamına girebilmesi için asgari bir eşiğe ulaşmış olması gerekir. Belirtilen asgari eşiğe ilişkin değerlendirme; tutma koşulları ile ilgili tüm veriler, özellikle de muamelenin süresi, fiziksel ya da ruhsal etkileri ve bazen de mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu dikkate alınarak yapılmalıdır (K.A. [GK], B. No: 2014/13044, 11/11/2015, § 93; Rıda Boudraa, B. No: 2013/9673, 21/1/2015, § 60).

55. Bir muamelenin insanlık dışı olarak nitelendirilebilmesi için bunun tasarlanarak uygulanmış olmasının yanında bedensel yaralanma ya da fiziksel veya ruhsal acıya sebebiyet vermesi, diğer taraftan bir muamelenin aşağılayıcı olarak nitelendirilebilmesi için mağdurlarını rencide edecek ve küçültecek ölçüde onlara korku, endişe, aşağılanma gibi duyguları hissettirmesi gerekir (K.A., § 94; Rıda Boudraa, § 61).

56. İnfazın yöntemi ve infaz sürecindeki davranışların mahkûmları özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma sokmaması gerekir. Ceza infaz kurumunda tutulmanın pratik gerekleri çerçevesinde mahkûmların sağlık ve esenlikleri gibi hususların yeterli bir şekilde güvence altına alınması ve mahkûmlara gerekli tıbbi yardımın sağlanması da insan onuruna yakışır koşulların sağlanması için gereklidir (Turan Günana, § 39). Bu çerçevede hasta bir kişinin uygun olmayan fiziki ve tıbbi koşullarda tutulması da Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı bir muamele olarak kabul edilebilir (Murat Karabulut, B. No: 2013/2754, 18/2/2016, § 65). Bu ilkelerin nezarethanede tutulma durumunda da geçerli olmasını engelleyen bir durum bulunmamaktadır.

57. Hukuka uygun olarak özgürlüğü kısıtlanan herkesin insan onuruna uygun tutma koşullarına sahip olma hakkı bulunduğunu, alınan tedbirlerin uygulanma koşullarının kişiyi tutukluluğa bağlı kaçınılmaz üzüntü seviyesini aşacak yoğunlukta bir ümitsizliğe sokmaması gerektiğini kabul etmek gerekir (Fatih Hilmioğlu, B. No: 2014/648, 18/9/2014, § 65). Ayrıca Anayasa'nın tutuklu bir kimsenin sağlık gerekçesiyle serbest bırakılması için hiçbir genel zorunluluk getirmediğini ancak doğal olarak ortaya çıkan fiziksel ya da ruhsal rahatsızlıklardan kaynaklanan acının yetkililerin sorumlu tutulabileceği tutukluluk koşullarından dolayı artması ya da artma riski bulunması hâlinde bu durumun Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamına girebileceğini belirtmek gerekir (Fatih Hilmioğlu, § 66).

58. Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin hasta olmaları durumunda devletin kontrolü altında tuttuğu bu kişilere gerekli tıbbi yardımı sağlama yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu yükümlülüğün hiç veya gerektiği gibi yerine getirilmemesi sonucunda kişinin yaşamı veya vücut bütünlüğü bakımından tehlike arz eden acil bir duruma, ağır veya uzun süreli bir acı çekmesine sebebiyet verilmiş olması, belirtilen sonuçlar ortaya çıkmamakla birlikte kişinin tıbbi yardımdan mahrum kalmış olması nedeniyle yaşadığı stres, huzursuzluk veya aşağılanma hissinin -olayın kendine has koşulları çerçevesinde- insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele düzeyine ulaşacak ciddiyette olması hâlinde Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiği kabul edilebilir. Bu kapsamdaki değerlendirmede kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasına bağlı dezavantajlı konumunun da dikkate alınması gerekir (Hayati Kaytan, § 44).

59. Bedensel engeli nedeniyle yaşamını tek başına idame ettiremeyen veya mevcut hastalığı nedeniyle yalnız kalması yaşamı yönünden risk oluşturan kişinin durumunun tutulduğu koşullarla uyumsuz hâle gelmiş olması da o kişinin mutlak surette salıverilmesini gerektirmez. Bununla birlikte kişinin özel durumu ile tutma koşulları arasındaki uyumsuzluğun ortaya çıkardığı maddi ve manevi (fiziksel ve psikolojik) sonuçların insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele düzeyine ulaşmaması için birtakım tedbirler alınması gerekir (Hayati Kaytan, § 45).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

60. Başvurucunun kötü muamele yasağı kapsamındaki şikâyetlerinin özü iki temele dayanmaktadır. Bunlardan ilki 2015/4989 sayılı birleştirilen başvuru dosyasında dile getirilen çatışma sırasında patlattığı el bombasının etkisiyle bileğinin kopmasına ve diğer yaralanmalarına bağlı olarak tedavi süreci tamamlanmadan hastaneden taburcu edilip gözaltına alınması konusunda yaptığı suç duyurusunun kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla sonuçlanmasıdır. İkincisi de 2014/5324 sayılı başvuru dosyasında yer alan, tutuklandıktan sonra ceza infaz kurumu koşullarında gerekli tedavilerinin yapılmadığı, sağlık sorunlarının giderek arttığı, tek başına hayatını idame ettirme imkânı olmamasına rağmen diğer sağlıklı insanlarla aynı koşullarda yaşamaya mecbur bırakıldığı, ceza infaz kurumunda olması sebebiyle yapılan tedavilerin kalitesinin yeterli olmadığı iddialarıdır.

61. Başvurucunun her iki iddiası, ilk bakışta birbirinden farklı temellere dayandırılmış gibi gözükmekle birlikte bütün olarak bakıldığında birbirinden ayrılma olanağı bulunmayan, mütekip süreç içinde gerçekleştiği öne sürülen iddiaların aynı başlık altında incelenmesinin daha sağlıklı olduğu anlaşılmıştır. Keza münferit olarak kötü muamele sayılması mümkün olmayan bazı fiillerin tekrarlanan bir süreçte açığa çıkan bütüncül etkisi, kimi zaman asgari eşiğin aşılmasını sağlamak için yeterli görülebilir (Benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Bayram Tuğrul Yıldırım ve Hasan Yıldırım, B. No: 2014/5280, 24/5/2018, § 72).

62. Anayasa Mahkemesi, ceza infaz kurumunda bulunan hükümlü ve tutukluların sağlık nedenleriyle yaptıkları başvurularda a) başvurucunun ceza infaz kurumunda tutulma koşullarını, b) uygulanan tedavilerin kalitesini, c) başvurucunun ceza infaz kurumunda tutulmasının sağlık durumu üzerindeki etkisini ve bu durumun zamanla gösterdiği değişimi her olayın kendine özgü koşullarında ele almıştır (Mete Dursun, § 91; Murat Karabulut, § 68; İmam Çelikdemir, § 57).

63. Başvuru formlarında bütün nezarethane ve ceza infaz kurumlarında olması muhtemel olağan koşullar dışında, tutulma koşullarına yönelik özellik taşıyan bir iddia bulunmamaktadır. Alternatiflerine göre daha nitelikli tedavi olanaklarından yararlandırılmadığına dönük bir şikâyeti de bulunmadığından geriye yalnız başvurucunun nezarethane ve infaz kurumunda tutulmasının sağlık durumu üzerindeki etkisinin değerlendirilmesi kalmaktadır.

64. Olay ve olgular kısmında detaylandırıldığı üzere terör örgütü mensubu olan başvurucu 24/4/2012 tarihinde sabah saatlerinde güvenlik güçleriyle çıkan çatışmada önce bacağından ve gözünden yaralanmış, başvurucu ve yanında bulunan bir kişi dışında diğer teröristler öldürülmüştür. Başvurucunun anlatımına göre intihar etmek amacıyla pimini çektiği el bombasının patlaması sonucunda bilek kısmından eli kopmuştur. Yanındaki terörist ölmesine rağmen başvurucu yaralı olarak kurtulmuştur. Başvurucu, çatışma sona erince öldü zannıyla kendisinin ceset torbasına konulduğunu, sonradan ölmediği anlaşılınca helikopterle hastaneye götürüldüğünü dile getirmiştir.

65. Başvurucunun herhangi bir gecikmeye meydan verilmeden helikopterle hastaneye götürülmesi, güvenlik güçlerinin çatışmanın sona ermesini müteakip başvurucunun yaşam hakkını ortadan kaldıracak ya da maddi varlığı üzerinde işkence ve kötü muamele oluşturacak bir saikle hareket etmediklerini göstermesi açısından altı çizilmesi gereken bir noktadır. Başvurucunun hastaneye varıncaya kadar yaşadıklarıyla alakalı bir şikâyetinin bulunmaması da bunun işaretidir.

66. Somut olayda başvurucunun çatışmada sağ kol dirseğin altından ampute olacak şekilde yaralandığı ve dört gün hastanede tedavi gördükten sonra gözaltına alındığı konusunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. İhtilaflı olan ve kötü muamele iddiasını aydınlatacak nokta, sağlık durumunun nezarethane ve ceza infaz kurumunda tutulmasına engel olabilecek mahiyet taşıyıp taşımadığıdır. Herhangi bir soruşturma ya da davadaki hekim raporlarının kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi kural olarak ilk derece adli mercilerinin yetkisi dâhilindedir. Ancak neredeyse bütünüyle tıbbi niteliğe bürünmüş iddiaların çözümlenmesi, bunu analize en elverişli olduğu kuşkusuz olan, aynı mahiyetteki tıbbi bulgu ve belgelerden yararlanılmasını kaçınılmaz kılmaktadır.

67. Gözaltına alındığı ana kadarki tıbbi belgelere göre başvurucu çatışmadan sonra saat 13.00'te Bingöl Devlet Hastanesine getirilmiştir. Oradan da daha geniş tıbbi imkânlara sahip Tıp Fakültesine getirilmiştir. Tıp Fakültesinde saat 22.35'ten itibaren düzenlenen tıbbi belgelere göre kendisiyle iletişim sağlanabilen, sağ kolu bileğinin üst kısmından kopmuş, dizlerinde ve başında irili ufaklı birçok açık yara bulunan başvurucunun genel durumu orta-kötü şeklinde tasvir edilmiştir. Başvurucu, Tıp Fakültesinde Acil Servis uzmanı, ortopedisyen, kalp damar cerrahı tarafından muayene edilerek Plastik Cerrahi Servisine yatırılmıştır.

68. İkinci gün olan 25/4/2012 tarihinde göz hekimi, ortopedisyen ve beyin cerrahınca muayene edilmiştir. Muayene sonucunda sağ koldaki kopmadan sonra kalan dokunun (güdük) kapatıldığı, diğer açık yaraların pansuman edildiği, dolaşımının ve genel sağlık durumunun iyi olduğu belirtilmiştir. Üçüncü gün ise beyin ve göğüs cerrahlarınca yapılan muayenede solunum, akciğer seslerinin normal olduğu, kaburga fraktürü izlenmediği, iç organların yapılarının doğal olduğu değerlendirilmiştir.

69. Tedavi sürecinin dördüncü ve son günü olan 27/4/2012'de genel cerrah batında hassasiyet ve doku refleksi bulunmadığını gözlemiştir. Aynı gün saat 12.30'da plastik cerrahın hazırladığı taburcu belgesinde başvurucunun sorgulanmasına, gözaltına alınmasına, araçla sevkine engel teşkil edecek bir durumun bulunmadığı ifade edilmiştir. Başvurucu bunun üzerine tedavi gördüğü Elazığ'dan Bingöl İl Jandarma Komutanlığına getirilerek gözaltına alınmıştır. Başvurucunun gözaltına alındığı ve gözaltından çıkarıldığı 27/4/201219.45 ila 28/4/2012 13.05 arasında tam olarak 17 saat 20 dakika geçmiştir. Gözaltı giriş ve çıkış raporlarında başvurucuda yeni bir lezyon bulunmadığı kayıtlıdır.

70. Görüldüğü üzere başvurucunun taburcu edilmesi ve gözaltına alınması tamamen kolluk kuvvetlerinin yetki ve etki alanı dışında kalan hekim önerilerine dayanılarak gerçekleştirilmiştir. Yukarıda sıralanan tıbbi belgeler, en başından beri hayati tehlike arz etmeyen başvurucunun sağlık durumunun genel olarak iyi vaziyette taburcu edildiğini ortaya koymaktadır. Kolluk görevlilerinin başvurucunun sağlık durumunun gözaltına alınmasında sakınca oluşturup oluşturmadığı ekseninde herhangi bir vazife üstlenmemesi şöyle dursun başvurucuyu taburcu eden hekim üzerinde kolluğun baskı kurduğu doğrultusunda bir iddia da bulunmamaktadır.

71. Anayasa'nın 17. maddesinden kaynaklanan, devletin özgürlüğünden mahrum bırakılmış kişilerin fiziksel bütünlüklerini koruma görevi tutulanlara, ihtiyacı hâlinde tıbbi yardımın sağlanmasını da sorumluluğunu da yüklemektedir (Mete Dursun, 81). Başvurucunun gözaltı sürecinde sağlık durumuyla ilgili menfi yönde bir değişim bulunduğu yönünde bir tespit ve iddia da bulunmamaktadır. Yönetmeliğin 9. maddesinde, gözaltındayken sağlık durumu bozulanların tedavilerinin yaptırılacağını düzenlenmiştir. Başvurucu; gözaltına alınırken ve gözaltından çıkarılırken yasa gereği zorunlu olarak düzenlenen doktor raporlarına itiraz etmemesi bir yana başka bir doktor tarafından muayene edilmeyi istediğini, pansuman, ağrı kesici vb. tıbbi imkânlardan yoksun bırakıldığını, hastalığının seyrini olumsuz derecede etkileyecek komplikasyon geliştiğini de ileri sürmemiştir. Öte yandan başvurucunun nezarethanede tıbbi zorunluluktan dolayı tekerlekli sandalyede bekletilmesi tek başına insan onurunu zedeleyecek bir durum teşkil etmemektedir. Başvurucunun tekerlekli sandalyeye mahkûm olacak şekilde yaralanması, ne onu nezarethaneye getiren ne de orada başında bekleyen kolluk görevlilerine atfedilebilecek bir eylemden kaynaklanmıştır.

72. Güvenlik güçleriyle girdiği çatışma sonucunda yaralanan ve çatışmaya girdiği askerler tarafından helikopterle hastaneye götürülen başvurucunun on yedi saat gözaltında tutulması, gözaltına alınırken ve gözaltından çıkarılırken aldırılan adli raporlarda yeni bir yaranın tespit edilmemesi hesaba katıldığında gözaltında kötü muameleye maruz kaldığının söylenebilmesi için yeterli veri bulunmadığı anlaşılmıştır.

73. Başvurucunun iddiaları ekseninde çözümlenmesi gereken ikinci sorun, ceza infaz kurumunda tutulmasının sağlık durumu üzerindeki etkisidir.

74. Öncelikle UYAP Ceza İnfaz Kurumu uygulamasından elde edilen bilgilere göre başvurucunun kolundaki kopmadan kaynaklanan herhangi bir sağlık sorunu bulunmamaktadır. Başvurucu, sol gözündeki görme kaybından dolayı Diyarbakır'daki çeşitli hastanelerde tedavi gördüğü gibi misafir hükümlü olarak Sincan F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda kalarak Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde de bir dizi ameliyat geçirmiştir. Ceza infaz kurumlarının muayene kayıtlarını gösteren evraklarda başvurucunun yaralanmasıyla ilgili olarak gördüğü tedavilerin yanı sıra onlarca kez başka yakınmalar yüzünden farklı polikliniklerde ayakta tedavi gördüğü görülmüştür.

75. Güvenlik güçleriyle girdiği çatışmada yaralanarak bir elini kaybeden ve bir gözünde görme bozukluğu oluşan başvurucunun yaşadıklarının etkisini henüz üzerinden atamayabileceği bir andaki psikolojik kırılganlığının fiziksel durumunun getirdiği etkiyle kolektif olarak yoğunlaşması mümkün olmakla birlikte bu sonuçtan devlete sorumluluk atfedilmesi, kamu görevlilerinden ya da tutulma koşullarından kaynaklanan başka bazı etkenlerin de bir araya gelmesini icap ettirir.

76. Başvurucunun sağlık durumunun ceza infaz kurumunda bulunma nedeniyle tek başına yaşamını sürdürmesine engel olduğu yönünde bir tespit bulunmamaktadır. Başvurucu, rahatsızlığının ceza infaz kurumu şartları veya yetkililerin uygulamalarından kaynaklanan nedenlerle kötüleştiği ve bu yüzden doğal olarak özgürlükten yoksun bırakılma nedeniyle ortaya çıkan ızdırap ve acının ötesinde bir ızdırap ve acıya maruz kaldığını gösteren bir açıklaması bulunmamaktadır.

77. Yukarıda yer verilen değerlendirmeler ışığında Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

78. Başvurucu; hastaneden çıkınca yeterince iyileşmeden tekerlekli sandalyeyle gözaltına alındığı sırada Mülakat ve Bilgi Alma Tutanağı adı altında üç sayfa ifadesinin alındığını, yine nezarethanede savcı tarafından kendisine yirmi sekiz sayfalık fotoğraf teşhisi yaptırıldığını, nezarethaneden çıkarıldıktan sonra, saat 13.40’ta Savcılıkta ifadesinin alındığını, aynı gün Hâkimlik tarafından tutuklandığını, bu şekilde elde edilen ifadelerin 5271 sayılı Kanun’un 147. ve 148. maddelerinde yer verilen yasak sorgu niteliğinde ve hukuka aykırı olduğunu, müdafinin bu işlemlerden haberdar edilmeyerek hazır bulunmasının önlendiğini, susma ve diğer hakları hatırlatılmadığı için bu delillerin Savcılık ve mahkemelerce kullanılamayacağını fakat bu tutanaklara dayanılarak hakkında iddianameler tanzim edildiğini, müdafi yardımından yararlanması engellenerek kendi aleyhine beyanda bulunmaya zorlanması konusunda Savcılığa yaptığı suç duyurusunun soyut ve genel nitelikte olduğu gerekçesiyle işleme konulmama kararıyla sonuçlandığını, savcının 5271 sayılı Kanun’un 160. maddesine göre delil toplama vazifesini yerine getirmediğini, dolayısıyla işkence şüphelisi kamu görevlilerinin cezasız kaldığını belirterek adil yargılanma hakkı kapsamında kalan susma, kendi aleyhine beyan ve delil vermeye zorlanmama, müdafi yardımından yararlanma ile hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

79. Bakanlık görüşünde; başvurucunun sanık olarak yargılandığı Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesince yürütülen yargılama sonucunda 3/2/2014 tarihinde verilen mahkûmiyet hükmünün 23/10/2014 tarihinde Yargıtayca onanarak kesinleştiğini, ilk derece mahkemesinin 23/12/2014 tarihinde bu kararı kesinleştirdiğini, dolayısıyla başvurucunun kesinleşmiş bu hükme karşı 23/12/2014 tarihinden itibaren en geç otuz gün içinde bireysel başvuruda bulunması gerekirken 16/3/2015 tarihinde yapılan bireysel başvurunun süresinde yapılmadığını bildirmiştir.

80. Evvela başvurucunun adil yargılanma hakkı şikâyetinin birleştirilen 2015/4989 sayılı bireysel başvuru dosyasına konu olan görevi kötüye kullanma ve işkence suçlarından yapılan suç duyurusuna ilişkin Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 28/1/2015 tarihli işleme konulmasına yer olmadığı kararına karşı olduğuna işaret edilmelidir. Başvurucunun sanık olarak Yargılandığı Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi kararına yapılan başvuru, kötü muamele yasağıyla tahdit edildiğinden Bakanlığın süre aşımı nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi doğrultusundaki görüşü isabetli bulunmamıştır.

2. Değerlendirme

81. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:

"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

82. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

83. Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği başvurucunun temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).

84. Başvuru tarihi olan 16/3/2015 itibarıyla başvurunun bu bölümündeki iddialara konu teşkil eden davalar Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesince 3/2/2014 tarihinde karara bağlanmıştır. Yağma ve mala zarar verme suçları dışında kalan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ve diğer süreli hapis cezaları Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 23/10/2014 tarihli kararıyla onanmıştır. Bozulan yağma ve mala zarar verme suçlarından yapılan yargılamalar sonucunda tayin olunan 9 yıl ve 6 yıl hapis cezasına dair mahkûmiyet kararları da Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 29/3/2016 tarihli ilamıyla onanmıştır.

85. Dolayısıyla başvurucunun sanık olarak yargılandığı davaları ilgilendiren adil yargılanma hakkı kapsamında kalan ihlal iddialarının gerek başvuru tarihi itibarıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince onanarak kesinleşen kısımlar yönünden gerekse başvuru tarihinden sonra 29/3/2016 tarihinde Yargıtay 16. Ceza Dairesince onanarak kesinleşen kısımlar bakımından derece mahkemeleri önünde ileri sürülüp sürülmediğine dair bir bilgi sunmadığı anlaşıldığından bu iddiaların Anayasa Mahkemesince incelenmesi bireysel başvuru yolunun ikincilliği ilkesi gereği mümkün değildir.

86. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Civan Boltan [2.B.], B. No: 2014/5324, 30/10/2018, § …)
   
Başvuru Adı CİVAN BOLTAN
Başvuru No 2014/5324
Başvuru Tarihi 16/4/2014
Karar Tarihi 30/10/2018
Birleşen Başvurular 2015/4989

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, kolluk kuvvetlerinin yaptığı operasyon sırasında çıkan çatışmada intihar etmek amacıyla el bombasının patlatılması üzerine bileğin ampute olması ve diğer sağlık sorunlarından dolayı dört gün hastanede kalındıktan sonra taburcu edilerek yaralı hâlde gözaltında tutulma ve sağlık durumunun ceza infaz kurumu koşullarına uygun olmamasına rağmen tahliye edilmeme nedenleriyle kötü muamele yasağının; bu şartlarda gözaltında tutulduğu sırasında müdafi bulundurulmadan yaptırılan teşhis ve alınan ifadelerin yargılamada kullanılması suretiyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kötü muamele yasağı Tutulanın sağlık durumunun tutulmayla uyumsuzluğu İhlal Olmadığı
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Müdafi yardımından yararlanma hakkı (ceza) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5275 Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun 2
6
16
80
81
116
Yönetmelik 1/6/2005 Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği 9
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi