TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SEDEF ÜNAL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/16581)
|
|
Karar Tarihi: 14/11/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Sedef ÜNAL
|
Vekili
|
:
|
Av. Bedi
YARAYICI
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, özel güvenlik görevlilerince darbedilme
ve olayın sorumluları hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi
suretiyle etkili ceza soruşturması yapılmaması nedeniyle kötü muamele yasağının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/10/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
A. İstanbul Adliyesinde
Güvenlik Önlemlerinin Artırılmasına Neden Olan Olaylar
9. 31/3/2015 tarihinde İstanbul Adliyesinde görev yapan
Cumhuriyet Savcısı M.S.K. makam odasında silahlı terör örgütünün mensubu
oldukları iddia edilen silahlı iki kişi (Ş.Y., B.D.) tarafından önce rehin
alınmış, ardından ateşli silahla yaralanarak hayatını kaybetmiştir. Bu olay ile
ilgili olarak adli ve idari makamların yaptıkları açıklamalar ve basına
yansıyan güvenlik kamera kaydı görüntülerine göre Ş.Y.nin
avukatların Adliyeye giriş yapmakta kullandıkları, C kapısı olarak adlandırılan
kapıdan binaya girdiği anlaşılmıştır. Ş.Y.nin
elindeki avukatlık cübbesini silahı saklamak amacıyla kullanarak adliye
binasına girdiği de ileri sürülen iddialar arasındadır. Cumhuriyet savcısının
şehit edilmesi olayından önceki güvenlik protokolüne göre avukatlar, meslek
kimliklerini güvenlik görevlilerine göstererek C kapısından içeri girmekte ve
çanta dışında X-Ray aramasına tabi tutulmamaktadırlar.
10. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (Cumhuriyet
Başsavcılığı) bu olaydan sonra güvenlik önlemleri artırılmış ve bu kapsamda
Adliye girişinde avukatların üzerlerinin ve eşyalarının duyarlı kapı ile
kontrol edilerek içeri alınmaları yönünde karar alınmıştır. Bu karar uyarınca
avukatların üzerlerinin ve eşyalarının Adliye girişinde özel güvenlik
görevlilerince X-Ray cihazı ile kontrolü işleminin hukuka aykırı olduğu
iddiasıyla avukatlar ve çeşitli barolar tarafından bir müddet ulusal basına da
yansıyan protesto eylemleri yapılmıştır.
11. 6/4/2017 tarihinde İstanbul Barosu (Baro) bir açıklama
yaparak Cumhuriyet Başsavcılığı ile yapılan görüşme sonrası altı maddelik
mutabakata varıldığını duyurmuştur. Bu mutabakata göre avukatların kendileri
için tahsis edilen kapılardan çipli-akıllı meslek kimlik kartlarını turnikelere
okutmak sureti ile binaya giriş yapacakları, çantalarını X-Ray cihazından
geçirmek istemeyen avukatların sadece silah, patlayıcı ve benzeri ağır
metallere müdahaleyi gerektirir tepki verecek surette ayarlanan duyarlı kapıdan
çantası ile birlikte geçebileceği ancak geçiş sırasında çanta uyarı verdiğinde
bu uyarıyı verebilecek olan cismin tanıtılması/gösterilmesinin kendisinden
istenebileceği, bunun reddedilmesi hâlinde ise adliye binasına giriş
yapılamayacağı belirtilmiştir.
B. Başvurucu ile Özel
Güvenlik Görevlileri Arasında Yaşanan Olaylar
12. Başvurucu, İstanbul Barosuna bağlı olarak çalışan avukattır
ve 7/4/2015 tarihinde İstanbul Adliyesine gitmiş; çipli-akıllı meslek kimlik
kartını turnikeye okutarak binaya giriş yapmak istemiştir. Başvurucu güvenlik
amaçlı bulunan duyarlı kapıdan geçtiği sırada kapının uyarı vermesi nedeni ile
kendisinden çantasını X-Ray cihazından geçirmesi istenmiştir. Başvurucu,
duruşmaya geç kaldığını belirterek çantasını X-Ray cihazından geçirmeyi
reddetmiş ve güvenlik kısmını doğrudan geçip binaya girmeye çalışmıştır.
Güvenlik görevlilerince başvurucunun binaya girişine mani
olunmaya çalışılmış ve bu nedenle başvurucu ile güvenlik görevlileri arasında
birtakım olaylar yaşanmıştır.
13. Başvurucunun iddiasına göre Adliye binasına girmesine mani olmaya çalışan özel güvenlik görevlileri, çıkan
arbedede kendisini kasten yaralamışlardır.
14. Başvurucu, olay tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği
şikâyet dilekçesi ile kendisini kasten yaraladığını iddia ettiği kişiler
hakkında suç duyurusunda bulunmuştur.
15. Cumhuriyet Başsavcılığınca aynı gün adli soruşturma açılmış
ve başvurucunun adli raporu temin edilerek ifadesi alınmıştır. Başvurucunun
şikâyette bulunduğu güvenlik görevlilerinin adli kolluk marifetiyle ifadeleri
alınmıştır. Ayrıca güvenlik görevlilerince olayla ilgili olarak tutulan,
başvurucunun çantasını X-Ray cihazından geçirmeksizin binaya giriş yapmaya
çalıştığı yönündeki tutanak soruşturma dosyasına alınmış; olay anını gösteren
güvenlik kamera kaydı temin edilmiş ve bu görüntülerin incelenmesi için
bilirkişi tayin edilerek buna dair rapor alınmıştır.
16. Güvenlik görevlileri verdikleri ifadelerinde; başvurucuya
Cumhuriyet Başsavcılığı talimatı ve buna dair Baro ile varılan mutabakat
uyarınca X-Ray aramasında uyarı veren çantasını detaylı X-Ray araması için
cihaza koymasını teklif ettiklerini, başvurucunun "Başsavcı kim oluyor, başsavcı kanundan üstün mü,
başlatmayın başsavcı ve baronun mutabakatına." şeklinde
karşılık vererek X-Ray aramasına tabi tutulmayan çantasıyla Adliye binasına
zorla girdiğini, görevleri gereği başvurucuya mani olmaya çalıştıklarını, bu
esnada başvurucunun güvenlik amirini iki eliyle şiddetli şekilde ittiğini,
güvenlik amirinin düşme tehlikesi atlattığını, başvurucuyu kasten
yaralamadıklarını belirtmişlerdir.
17. Cumhuriyet Başsavcılığınca güvenlik kamera kaydının
incelenmesine dair alınan bilirkişi raporunda; başvurucunun avukat girişinden
geçerek sırada beklediği esnada sağ elini uzatarak bir şeyler söylediği,
kartını okutarak turnikeden geçtiği, çantası elinde bulunur hâlde duyarlı
kapıdan geçtiği, güvenlik görevlilerince geçişinin engellenmeye çalışıldığı,
başvurucunun takım elbiseli, hafif kır saçlı erkek şahsı (güvenlik amiri) iki
eliyle sert bir şekilde ittiği, şahsın dengesini kaybettiği ve sendelediği
sırada sol eli ile başvurucunun sağ elini tutmaya çalıştığı, şahsın yere düşüp
düşmediğinin görülemediği, başvurucunun sağ eli havada, bağırarak bir şeyler
söylediği, başvurucunun ilerlediği ve arkasından kadın güvenlik görevlisinin
gittiği, erkek güvenlik görevlisinin tekrar gelerek başvurucu ile konuştuğu,
başvurucunun tekrar ilerlemeye çalıştığı sırada kadın güvenlik görevlisince sol
elinden tutulduğu ancak başvurucunun ilerleyerek arkasına dönüp bir şeyler
söylediği, sonra görüntü alanından çıktığı yönünde tespitler yapılmıştır.
18. Başvurucunun alınan adli raporunda; sağ el bileği 4. parmak loju hizasında 0,5 cm'lik yatay
çizik tarzında yara, sol el sırtı 3. parmak köküne yakın kısımda aynı vasıfta
0,3 cm'lik yara izi olduğu, kişinin yaşamını
tehlikeye sokmadığı ve basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde,
hafif nitelikte olduğu tespit edilmiştir.
19. Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucunun şikâyeti hakkında
19/6/2015 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Söz
konusu kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...Yapılan soruşturmada
müştekinin [başvurucu] sağ el bileğive sol el sırtında bulunan çizik tarzındaki yaranın
basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek derecede bulunduğu tespit edilmiş,
İstanbul Adliyesinde Özel Güvenlik Görevlisi olarak görev yapan şüpheliler
alınan beyanlarında ve olaya ilişkin tanzim ettikleri tutanakta, İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığının talimatı uyarınca İstanbul Adalet Sarayına
girişlerde Avukat, personelve vatandaşların kapı
detektörlerinden geçmeleri, çantalarını dax-ray
cihazından geçirmeleri şeklinde uygulama yapıldığını, müştekinin suç tarihinde
çantasını x-ray cihazından geçirmeden içeriye girmek istemesi üzerine, Güvenlik
Amiri olan H.S. tarafından uyarıldığı, ancak müştekinin H.S. yi eliyle ittirerek, adliyeye girdiğini beyan etmişlerdir.
Olay anına ilişkin güvenlik kamera kayıtlarının incelenmesinde de müştekinin
elinde çanta bulunur bir halde, kartını okutarak duyarlı kapıdan geçtiği sırada
H.S. tarafından uyarıldığı, bunun üzerine müştekinin H.S. yi
iki eliyle ittirdiği, H.S. nin dengesini kaybederek
sendelediği sırada sol eli ile Sedef Ünal'ın [başvurucu] sağ elini tutmaya çalıştığı, Sedef Ünal'ın ise sağ elini havaya
kaldırarak bir şeyler söyleyerek içeri girdiği, bunun üzerine bayan güvenlik
görevlisi Sedef Ünal'ın arkasından gittiği, Sedef Ünal'ın adliye içerisinde
ilerlemeye çalışması üzerine güvenlik görevlilerinin Sedef Ünal'ın önünde
durduğu, bayan bir güvenlik görevlisinin Sedef Ünal'ı sol elinden tuttuğu
tespit edilmiş olup,
Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinin 25/a
maddesinde devletçe kamu hizmetine özgülenmiş bina ve her türlü tesislere giriş
ve çıkışın belirli kurallara tabi tutulduğu hallerde söz konusu tesislere
girenlerin üstlerinin veya üzerlerindeki eşyanın veya araçlarının aranmasında
herhangi bir arama emri yada kararının gerekmediğinin belirtildiği, yine
yönetmeliğin 21. maddesinde özel güvenlik görevlilerinin, koruma ve güvenliğini
sağladıkları alanlara girmek isteyenleri duyarlı kapıdan geçirme, bu kişilerin
üstlerini dedektörle kontrol etme, eşyaları x-ray
cihazından veya benzeri güvenlik sistemlerinden geçirme yetkilerinin
bulunduğunun belirtildiği, 5188 sayılı yasanın 7/k maddesine göre özel güvenlik
görevlilerinin Türk Medeni Kanununun 981 inci maddesine, Borçlar Kanununun 52 nci maddesine, Türk Ceza Kanununun 24 ve 25 inci
maddelerine göre zor kullanma yetkilerinin bulunduğu,5188 sayıılı
Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanunun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 14.
maddesine göre; Özel güvenlik görevlileriningörev
alanında, can ve mal güvenliğinin ve kamu düzenin sağlanması, suç işlenmesinin
önlenmesi, taşınması veya bulundurulması yasaklanmış her türlü silah, patlayıcı
madde veya eşyanın tespit edilmesi amacıyla detektörle, x-ray cihazından
geçirerek veya Kanunda belirtilen durumlarda gerektiğinde üst araması
yapabilecekleri,
...
bu haliyle 1136 Sayılı Yasanın 58. maddesindeki düzenlemenin avukat
hakkında, avukatlık veya Türkiye Barolar Birliği yada Baroların organlarındaki
görevlerinden doğan veya görev sırasında işledikleri suçlardan dolayıyapılan ceza soruşturmaları ile ilgili olduğu,
Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler
kapsamında, adliyelere girişde özel güvenlik
görevlileri veya emniyet görevlilerinin, avukatları duyarlı kapıdan geçirme, bu
kişilerin üstlerini detektörle kontrol etme, eşyaları x-ray cihazından veya
benzeri güvenlik sistemlerinden geçirme yetkilerinin bulunduğu, kaldı ki bir
örneği dosyanın içerisine konulanİstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığının 03.04.2015 tarih 2015/6404 B.M.sayılı
İstanbul Adalet Sarayı girişlerinde uygulanacak güvenlik tedbirlerine ilişkin
çalışma talimatı ve esaslarında da 'İstanbul Adalet Sarayına giren avukat,
vatandaş ve personelin can güvenliğinin sağlanması ve gerekse genel kamu
güvenliği ve kamu düzeninin korunması açısından İstanbul Adalet Sarayına
girişlerde, avukat, personel ve vatandaşların kapı dedektörlerinden
geçmeleri, çantalarının da x-ray cihazından geçirilmesi' şeklinde uygulamanın
yapılmasının belirtildiği, özel güvenlik görevlisi olan şüphelilerin,
müştekinin adliyeye çantasını x-ray cihazından geçirmeden girmesini önlemeye
yönelik kolundan tutma şeklindeki davranışlarının görev sınırları içerisinde
kaldığı anlaşıldığından herhangi birsuç oluşturmadığı
tüm soruşturma evrakı içeriğinden anlaşılmakla..."
20. Başvurucu, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı
itirazda bulunmuş ve itiraza bakan İstanbul 7. Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik)
5/8/2015 tarihli kararında kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın usul ve
yasaya uygun olduğu gerekçesi ile itirazı reddetmiştir.
21. Ret kararı, başvurucuya 15/9/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
22. Başvurucu 15/10/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
23. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Kasten yaralama" kenar başlıklı 86.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1)
Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin
bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki
etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması
halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir
yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3)
Kasten yaralama suçunun;
…
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi
nedeniyle,
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz
kötüye kullanılmak suretiyle,
…
işlenmesi halinde şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında
artırılır."
24. 5237 sayılı Kanun'un "Zor
kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması" kenar başlıklı
256. maddesi şöyledir:
"(1) Zor kullanma yetkisine sahip kamu
görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği
ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin
hükümler uygulanır."
25. 10/6/2004 tarihli ve 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine
Dair Kanun'un "Özel güvenlik
görevlilerinin yetkileri" kenar
başlıklı 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"a) Koruma ve
güvenliğini sağladıkları alanlara girmek isteyenleri duyarlı kapıdan geçirme,
bu kişilerin üstlerini dedektörle arama, eşyaları
X-ray cihazından veya benzeri güvenlik sistemlerinden geçirme.
...
c) (Değişik: 23/1/2008 – 5728/544 md.) Ceza Muhakemesi Kanununun 90 ıncı
maddesine göre yakalama.
...
g) Genel kolluk kuvvetlerine derhal bildirmek
şartıyla, aramalar sırasında suç teşkil eden veya delil olabilecek ya da suç
teşkil etmemekle birlikte tehlike doğurabilecek eşyayı emanete alma.
...
j) (Değişik: 23/1/2008 – 5728/544 md.) Olay yerini ve delilleri koruma, bu amaçla Ceza
Muhakemesi Kanununun 168 inci maddesine göre yakalama.
k) (Değişik: 23/1/2008 – 5728/544 md.) Türk Medeni Kanununun 981
inci maddesine, Borçlar Kanununun 52 nci maddesine,
Türk Ceza Kanununun 24 ve 25 inci maddelerine göre zor kullanma."
26. 5188 sayılı Kanun'un olay tarihinde yürürlükte bulunan
"Görev alanı" kenar
başlıklı 9. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bu görevliler 7 nci maddede sayılan yetkileri
sadece görevli oldukları süre içinde ve görev alanlarında kullanabilirler.
...
Zor kullanma ve yakalama yetkilerinin
kullanılmasını gerektiren olaylar en seri vasıtayla yetkili genel kolluğa
bildirilir; yakalanan kişi ve zapt edilen eşya genel kolluğa teslim edilir."
27. 5188 sayılı Kanun'un "Ceza
uygulaması" kenar başlıklı 23. maddesi şöyledir:
"Özel güvenlik
görevlileri, görevleriyle bağlantılı olarak işledikleri suçlardan dolayı kamu
görevlisi gibi cezalandırılır.
Özel güvenlik görevlilerine karşı görevleri
dolayısıyla suç işleyenler kamu görevlisine karşı suç işlemiş gibi
cezalandırılır."
28. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
"Bir suçun işlendiğini öğrenen
Cumhuriyet savcısının görevi"
kenar başlıklı 160. maddesi şöyledir:
“(1)
Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini
veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar
vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2)
Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın
yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin
lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve
şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür."
29. 5271 sayılı Kanun'un "Kamu
davasını açma görevi" kenar başlıklı 170. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
" (1) Kamu davasını açma görevi,
Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilir.
(2)
Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli
şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler."
30. 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun "Soruşturmaya yetkili Cumhuriyet Savcısı"
kenar başlıklı 58. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Avukatların avukatlık
veya Türkiye Barolar Birliği ya da baroların organlarındaki görevlerinden doğan
veya görev sırasında işledikleri suçlardan dolayı haklarında soruşturma, Adalet
Bakanlığının vereceği izin üzerine, suçun işlendiği yer Cumhuriyet savcısı
tarafından yapılır. Avukat yazıhaneleri ve konutları ancak mahkeme kararı ile
ve kararda belirtilen olayla ilgili olarak Cumhuriyet savcısı denetiminde ve
baro temsilcisinin katılımı ile aranabilir. Ağır ceza mahkemesinin görev
alanına giren bir suçtan dolayı suçüstü hali dışında avukatın üzeri aranamaz.
..."
31. 1/6/2005 tarihli ve 25832 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) "Hâkimden önleme araması kararı alınması gerekmeyen
hâller" kenar başlıklı 25. maddesinin (a) fıkrası şöyledir:
"a) Devletçe kamu
hizmetine özgülenmiş bina ve her türlü tesislere giriş ve çıkışın belirli
kurallara tâbi tutulduğu hâllerde, söz konusu tesislere girenlerin üstlerinin
veya üzerlerindeki eşyanın veya araçlarının aranmasında,"
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 14/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
33. Başvurucu, 1136 sayılı Kanun'un 58. maddesini gözeterek
İstanbul Adliyesi özel güvenlik görevlilerince üzerinin aranmasını reddettiği
için güvenlik görevlilerinin darbına maruz kaldığını ileri sürmüştür.
Başvurucuya göre Cumhuriyet Başsavcılığına yapmış olduğu şikâyet sonrası
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi nedeniyle etkili bir soruşturma
yapılamamıştır. Başvurucu ayrıca adli soruşturmanın avukatların üzerinin
aranması talimatını veren Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmesi nedeniyle
soruşturma makamının bağımsız ve tarafsız olmadığından şikâyet etmiştir.
Başvurucu bunun yanında kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yaptığı itirazı
reddeden Hâkimliğin kararında yeterli gerekçe göstermediğinden de yakınmıştır.
Başvurucu sonuç olarak Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan kötü muamele yasağı ile Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür
34. Bakanlık görüşünde, başvurucunun şikâyetine konu ettiği
olayın Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü
muamele yasağı çerçevesinde incelenmesi gerektiğini belirtmiştir. Bakanlık
başvurucunun söz konusu eylem nedeniyle idare aleyhine tazminat davası açmamış
olmasının kabul edilebilirlik değerlendirmesinde gözetilmesi gerektiğini de
vurgulamıştır. 1136 sayılı Kanun'un 58. maddesinin ceza soruşturması kapsamında
bir koruma tedbiri olarak düzenlenen arama işlemini düzenlediği, X-Ray
cihazından geçirilen eşyaların içeriğinin teknik olarak görülememesi nedeni ile
bu işlemin arama olarak değerlendirilemeyeceği de belirtilen görüşler arasındadır.
Bakanlık ayrıca hem başvurucunun hem de Avukatlar Sendikasının Cumhuriyet
Başsavcılığının güvenlik önlemlerine dair talimatının iptali talebiyle idari
yargıda açmış oldukları davaların X-Ray cihazı ile yapılan kontrolün bir arama
işlemi olmadığı gerekçeleriyle reddedildiğini de belirtmiştir. Öte yandan özel
güvenlik görevlilerinin 5188 sayılı Kanun gereği zor kullanma yetkilerinin
bulunduğunu, X-Ray cihazı ile arama yapabileceklerini ve bu nedenle
kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın hukuka uygun olduğunu da ifade
etmiştir. Son olarak Bakanlık, güvenlik görevlilerince başvurucuya yapılan
müdahalenin kamera kaydı ve başvurucu hakkında düzenlenen adli rapor kapsamında
yapılan değerlendirilmesinde -yerleşik içtihatlar kapsamında aranan asgari
eşiği aşmadığı için- başvurucuya uygulanan güç kullanımın orantılı olduğu
şeklinden görüş bildirmiştir.
B. Değerlendirme
35. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
"Herkes, … maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
36. Başvurucu; özel güvenlik görevlilerince darbedildiğini,
darp eylemini gerçekleştirenler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verilerek etkili bir soruşturma yapılmadığını, soruşturma makamının bağımsız ve
tarafsız olmadığını belirterek kötü muamele yasağı ile adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
37. Anayasa Mahkemesi olayın başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
Adil yargılanma hakkıyla bağlantılı olarak ileri sürülen şikâyetlerin
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele
yasağı kapsamında kaldığı anlaşıldığından söz konusu şikâyetler anılan yasak
kapsamında incelemiştir.
38. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin
-devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak- maddi ve usul
boyutları bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Devletin negatif
yükümlülüğü bireyleri işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da
cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken pozitif yükümlülüğü hem bireyleri
bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir
soruşturma yoluyla sorumluların tespiti ve cezalandırılmasını (soruşturma
yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu,
negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün
alanında kalan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır (Benzer
yöndeki inceleme usulünü içeren kararlar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 75; Mehmet Şah Araş ve
diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016, § 64; Mustafa Rollas,
B. No: 2014/7703, 2/2/2017, § 49).
39. Başvurucunun şikâyetine konu ettiği darbedilme
eyleminin Cumhuriyet Başsavcılığı'ın verdiği bir
talimat doğrultusunda hareket ettikleri konusunda ihtilaf olmayan İstanbul
Adliyesi özel güvenlik görevlilerinden sadır olduğu ileri sürülmektedir. Bu
nedenle kamu otoritesinden kaynaklandığı iddia edilen darp eylemi devletin
negatif yükümlülüğü kapsamında kaldığından kötü muamele yasağının maddi boyutu
itibarıyla, darp eylemi nedeniyle yapılan şikâyet sonrası Cumhuriyet
Başsavcılığınca etkili soruşturma yapılmadığı iddiası ise usul boyutu
itibarıyla incelenmelidir. Ancak başvurucunun sadece kamu davası açılmaması
hususunda etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddiası
olduğu için kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edilmediği sonucuna
varılması durumunda kötü muamele yasağının usul boyutu itibarıyla bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
1. Genel İlkeler
40. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin
birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmış; üçüncü fıkrasında da
kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya
muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.
41. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3. maddesi istisna öngörmemekte ve işkence,
insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve cezaların yasaklanmasının mutlak
mahiyetini belirtmektedir. Kötü muamele yasağının mutlak mahiyeti Anayasa'nın
15. maddesi kapsamında belirtilen savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka
bir genel tehlike hâlinde dahi istisna öngörmemiştir. Aynı şekilde Sözleşme'nin
15. maddesi kapsamında da benzer bir düzenleme ile kötü muamele yasağına
ilişkin herhangi bir istisna öngörülmemiştir (Ali
Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 74).
42. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamasını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 81).
43. Kolluk görevlilerinin görevlerini yaparken direnişle
karşılaşmaları hâlinde bu direnişi kırmak amacıyla ve direnişi kıracak ölçüde
zor kullanmaya yetkili olduğu açıktır. Fiilî bir saldırının varlığı hâlinde
kolluk görevlileri ayrıca meşru savunma kapsamında zor kullanma yetkisine
sahiptirler. Ancak zor kullanımı yalnızca zorunlu hâllerde başvurulabilecek bir
yol olduğu gibi başvurulacak güç, ölçülü ve kademeli olmalıdır (Arif Haldun Soygür,
B. No: 2013/2659, 15/10/2015, § 51). Ayrıca kişinin kendi davranışından veya
tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu
neviden fiiller, prensip olarak Sözleşme’nin 3. maddesinde belirtilen yasağı
ihlal edecektir (Ali Rıza Özer ve diğerleri,
§ 81).
44. Öte yandan bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış
olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin
aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak
değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal
etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem
taşımaktadır (Tahir Canan, § 23).
Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve ardındaki saik de
eklenebilir. Ayrıca kötü muamelenin heyecanın ve duyguların yükseldiği durumda
meydana gelip gelmediği de dikkate alınması gereken diğer bir faktördür (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).
2. İlkelerin Olaya
Uygulanması
45. Başvurucu, avukat olduğu için üzerinin 1136 sayılı Kanun
gereğince (bkz. § 28) aranamayacağını ancak Adliye binasına girişinde çantasını
X-Ray cihazından geçirmeyi reddederek binaya giriş yaptığı için özel güvenlik
görevlilerinin kendisini darbettiğini ileri
sürmektedir. Cumhuriyet Başsavcılığı ise verdiği kovuşturmaya yer olmadığına
dair kararında (bkz. § 19) anılan Kanun hükmü gereği avukatlarının üzerlerinin
aranamamasının ancak bir ceza soruşturması kapsamında yapılacak adli arama için
geçerli olduğunu, Yönetmelik (bkz. § 31) uyarınca kamu binaları girişinde
uygulanan güvenlik aramalarının anılan yasak kapsamında kalmadığını
belirtmiştir. Ayrıca Cumhuriyet Başsavcılığı özel güvenlik görevlilerinin 5188
sayılı Kanun (bkz. §§ 25-27) uyarınca X-Ray cihazıyla arama yapabileceklerini
ve aynı Kanun uyarınca gerektiğinde zor kullanma yetkilerinin de bulunduğunu
vurgulamıştır.
46. Anayasa Mahkemesi, başvurucu ve Cumhuriyet Başsavcılığının
1136 sayılı Kanun'u yorumlama şekillerinden ve buna göre vardıkları sonuçlardan
bağımsız olarak Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına
alınan kötü muamele yasağı kapsamında bir inceleme yapacaktır. Buna göre
yapılacak incelemede avukatın üzerinin aranıp aranamayacağının tespit edilmesinden
öte somut olay özelinde özel güvenlik görevlilerinin zor kullanma yetkilerinin
bulunup bulunmadığı, söz konusu yetkinin kullanımının gerekli olup olmadığı ve
zor kullanmadaki şiddetin orantılı olup olmadığı hususlarında değerlendirme
yapılması gerekmektedir (Benzer yöndeki inceleme usulünü içeren karar için bkz.
Gülşah Öztürk ve diğerleri B. No:
2013/3936, 17/2/2016, §§ 52, 53).
47. Öte yandan Cumhuriyet Başsavcılığı talimatıyla aranması
nedeniyle soruşturma makamının bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin
başvurucunun iddiası somut olgulara dayanmayan bir iddia düzeyinde kaldığından
Anayasa Mahkemesince bu konuda daha ileri bir inceleme yapılmasına gerek
duyulmamıştır. Ayrıca kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edilip
edilmediğine ilişkin incelenme, söz konusu şikâyet için de belirleyici
olacaktır.
48. Başvurucunun şikâyetine konu olaydan kısa bir süre önce
İstanbul Adliyesinde görev yapan bir Cumhuriyet savcısının silahlı saldırı
sonrası hayatını kaybetmesi nedeniyle güvenlik önlemlerinin Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından artırılması uygulamasına gidildiği görülmektedir.
Güvenlik prosedüründe yapılan değişiklik sonrası avukatların üzerlerinin
aranması nedeniyle bir kısım avukat ve Baro tarafından çeşitli protesto
eylemlerinin yapıldığı, sonrasında ise Baro ile Cumhuriyet Başsavcılığı
arasında bir mutabakat sağlandığı da bilinmektedir (bkz. §§ 9-11).
49. Özel güvenlik görevlilerinin 5188 sayılı Kanun uyarınca
görev alanlarında güvenlik maksatlı X-Ray cihazı ile arama yapabileceklerinde
ve arama sırasında gerektiğinde zor kullanma yetkilerinin bulunduğunda bir
şüphe bulunmamaktadır (bkz. §§ 25-27). Bu doğrultuda çantasını X-Ray cihazından
geçirmeden başvurucunun binaya giriş yapmasına mani
olmaya çalışan özel güvenlik görevlilerinin başvurucuya karşı zor kullanma
yetkilerinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
50. Başvurucuya karşı özel güvenlik görevlilerince uygulanan zor
kullanmanın gerekliliği hususunda yapılacak değerlendirmede, başvurucunun
avukat olmasının öneminin yanında kuşkusuz başvuruya konu olay öncesinde
meydana gelen ve güvenlik önlemlerinin artırılmasına neden olan olayların
yarattığı hassasiyet de gözönünde tutulmalıdır. Yargı
erkinin önemli süjelerinden biri olan ve savunma tarafını oluşturan avukatlık
mesleğinin sahip olduğu önem gözetildiğinde kolluk kuvveti tarafından avukata
karşı uygulanacak zor kullanmada kamu otoritelerinin daha özenli davranması gerektiği
açıktır. Ancak başvuruya konu edilen olaydan çok kısa bir süre önce meydana
gelen ve güvenlik önlemlerinin artırılması ihtiyacını doğurduğu ileri sürülen
olgular (bkz. § 9-11) da temelsiz değildir. Nitekim güvenlik önlemlerinin
artırılmasını gerekli gören Cumhuriyet Başsavcılığı ile Baro arasında varılan
mutabakat da anılan güvenlik hassasiyetinin dayanaksız olmadığının bir
göstergesi olarak yorumlanabilir. Ayrıca başvurucunun olay anında ilk fiziksel
güç kullanımını gerçekleştiren taraf olması eylemini de içeren tutum ve
davranışlarına ilişkin olarak Cumhuriyet Başsavcılığının topladığı deliller
arasında yer alan güvenlik görevlilerinin ifadeleri ve güvenlik kamera kaydı
incelemesine ilişkin bilirkişi raporu (bkz. §§ 16, 17) anılan hususlarla
birlikte değerlendirildiğinde başvurucuya karşı güç kullanımın gerekli olmadığı
söylenemeyecektir.
51. Başvurucunun alınan adli raporuna göre sadece ellerinde
oluşan sıyrıklar nedeniyle basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek
nitelikte yaralandığı görülmektedir. Başvuru formunda söz konusu adli raporun
eksik ya da hatalı düzenlendiğine ilişkin bir şikâyet bulunmadığı gibi Anayasa
Mahkemesinin önünde de aksi yönde kanaat oluşturacak bir bilgi veya bulgu
bulunmamaktadır. Başvurucu ve güvenlik görevlilerin ifadeleri, olay anına
ilişkin kamera kaydı ve başvurucu hakkında düzenlenen adli rapor birlikte
değerlendirildiğinde başvurucuya karşı güvenlik görevlilerince uygulanan zor
kullanımının başvurucuyu ellerinden tutmaktan ibaret olduğu anlaşılmaktadır. Bu
hâliyle başvurucuya karşı uygulanan fiziki gücün başvurucunun X-Ray aramasına
tabi tutulamayan çantasıyla Adliye binasına girmesine mani
olmak için gerekli olan şiddetin ötesinde olduğu söylenemeyecektir. Başka bir
ifadeyle güvenlik görevlilerince kullanılan zorunlu gücün kullanmadaki meşru
amaca uygun düşecek şekilde orantılı olduğu anlaşılmaktadır.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurucuya karşı uygulanan fiziksel
gücün Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü
muamele yasağının ihlali için aranan asgari ağırlık eşiğine ulaşmadığı sonucuna
varıldığından başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar verilmesi
gerekir.
53. Başvurucuya karşı güvenlik görevlilerince uygulanan gücün
zorunlu ve orantılı olup kötü muamele yasağının ihlali sonucunu doğurmaya
yetecek ağırlığa ulaşmadığı tespit edildiğinden kötü muamele yasağının usul
boyutu açısından bir inceleme yapılmasına gerek duyulmamıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
14/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.