TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MESUT KARABUDAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/5335)
|
|
Karar Tarihi: 16/3/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Mesut KARABUDAK
|
Vekili
|
:
|
Av. Esin BAYSAL YILDIRIM
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, Bozdoğan Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan tenkis
davasının makul sürede sonuçlandırılamaması, dava konusu taşınmazlar üzerine
ihtiyati tedbir kararı konulması nedeniyle adil yargılanma ve mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 18/4/2014 tarihinde Menderes 2. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 31/7/2014 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
I.4. Bölüm Başkanı tarafından
27/4/2015 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 26/5/2015 tarihli yazısında,
Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine
atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama
dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucunun murisinin diğer mirasçıları tarafından,
müşterek murislerinin 12/4/1983 tarihli ve 13802 sayılı vasiyetname ile saklı
pay kurallarını ortadan kaldırmak amacıyla başvurucu ve N.S. lehine teberruda
bulunduğu iddiasıyla 24/4/1984 tarihinde tenkis davası açılmıştır.
8. Dava, Bozdoğan Asliye Hukuk Mahkemesinin E.1984/148
sayılı dosyasına kaydedilmiş olup yargılama halen devam etmektedir.
9. Başvurucu, 18/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
10. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi, 22/11/2001 tarih ve 4721
sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 560. Maddesi.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
11. Mahkemenin 16/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 18/4/2014 tarih ve 2014/5335 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
12. Başvurucu, aleyhine 24/4/1984 tarihinde Bozdoğan Asliye
Hukuk Mahkemesinde açılan tenkis davasının makul sürede sonuçlandırılamadığını,
dava konusu taşınmazlar üzerine ihtiyati tedbir kararı konulduğunu belirterek,
adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
13. Başvuru formu ve eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
a. İhtiyati
Tedbir Kararı Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlal edildiğine İlişkin İddia
14. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü
fıkrası şöyledir:
".Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır."
15. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir."
16. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri
uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, "ikincil nitelikte bir kanun yolu" olup bu yola
başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
17. Temel hak ve özgürlüklere saygı,
devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun
davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.
18. Bireysel başvurunun ikincil niteliği
gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarını
öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu mercilere sunması,
aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri
sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar,
Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §
19).
19. Bireysel başvurunun
ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında
ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar Anayasa Mahkemesi önünde
şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve
belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §
20).
20. Başvurucu, aleyhine açılan tenkis davasında vasiyetnamede
gösterilen taşınmazlar üzerine 11/3/1985 tarihinde ihtiyati tedbir konulduğunu,
bu nedenle anılan taşınmazlarını kullanamadığını ve bu taşınmazlardan bir kısmı
kamulaştırılmasına rağmen kamulaştırma bedelini alamadığını belirterek mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
21. Başvuruya konu davanın temel konusu
taşınmazların mülkiyetinin tespitine yönelik olup, başvurucunun mülkiyet
hakkının bulunup bulunmadığı yargılama sonucunda verilen kararla ortaya
çıkacaktır. Taşınmazlar üzerine konulan ihtiyati tedbir kararı da asıl dava sonucunda
verilen kararın uygulanabilirliğini sağlamaya yönelik olduğu gibi, taşınmaz
üzerindeki mülkiyet hakkından doğan tüm hakların kullanılmasına engel teşkil
edecek mahiyette de değildir. Dolayısıyla başvuru konusu olayda verilen
ihtiyati tedbir kararı, asıl dava konusu olan mülkiyet hakkından ayrı olarak
değerlendirmeye tabi tutulamaz. Mahkemece verilen ihtiyati tedbir kararı,
mülkiyet hakkının esasının çözümleneceği yargı kararı ile birlikte
değerlendirilebilir. Mülkiyet hakkına ilişkin yargılama ise halen Derece
Mahkemesinde devam etmektedir. Mülkiyet hakkına yönelik asıl yargılama devam
ettiği sırada ve davanın esasına ilişkin başvuru yolları tüketilmeden, anılan
davada verilen ihtiyati tedbir kararının bu aşamada değerlendirilmesi mümkün
değildir. Öte yandan, anılan karar,
asıl hükümle birlikte temyiz edilebileceği için bu anlamda da başvuru
yollarının tüketilmediği belirlenmiştir.
22. Açıklanan nedenlerle, ihtiyati tedbir
kararı nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialar hukuk sisteminde
düzenlenen başvuru yolları usulüne uygun olarak tüketilmeden bireysel başvuru
konusu yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin "başvuru
yollarının tüketilmemiş olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlanmadığına
İlişkin İddia
23. Başvuru formu ve eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
24. Başvurucu, aleyhine
24/4/1984 tarihinde Bozdoğan Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan tenkis davasının makul
sürede sonuçlandırılamadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
25. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni
ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil
yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da
yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil
olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 38–39).
26. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (Güher
Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
27. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin
6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul
sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda Bozdoğan Asliye
Hukuk Mahkemesinde açılan tenkis davasında, 6100 sayılı kanunlarda yer alan
usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (Güher Ergun ve Diğerleri B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 49).
28. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 24/4/1984 tarihidir.
29. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden
yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını
içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi
olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı
başvurunun karara bağlandığı tarihtir (Güher Ergun ve Diğerleri B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 52).
30. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
başvurucu aleyhine diğer mirasçılar tarafından, müşterek murislerinin 12/4/1983
tarihli ve 13802 sayılı vasiyetname ile saklı pay kurallarını ortadan kaldırmak
amacıyla başvurucu ve N.S. lehine teberruda bulunduğu iddiasıyla 24/4/1984
tarihinde tenkis davası açıldığı, yapılan yargılamada dosyanın birçok kez
bilirkişiye tevdi edildiği, yapılan son duruşmada da dosyanın tekrar
bilirkişiye gönderildiği ve yargılamanın halen devam ettiği anlaşılmıştır.
31. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya
konu yargılama sürecinin Asliye Hukuk Mahkemesi önünde sürdüğü görülmekle,
medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama
faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren
6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 6100
sayılı Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi
gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (bkz.§
16)
32. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul
hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (Güher Ergun ve Diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64).
33. Başvuruya konu davanın taraf sayısı ve mahiyeti nedeniyle
icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık
niteliğinin bulunmadığını ortaya koymaktadır. Davaya bütün olarak bakıldığında,
6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine
ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir
yön bulunmadığı ve yaklaşık otuz iki yıldır devam eden yargılama sürecinde
makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
34. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
35. Başvurucu, 40.000,00 TL maddi, 40.000,00 TL manevi
tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
36. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
37. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık
otuz iki yıldır devam eden yargılama süresi nazara alındığında, yargılama
faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan
manevi zararları karşılığında başvurucuya net 29.700 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
38. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş
olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet
bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine
karar verilmesi gerekir.
39. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
40. Başvuruya konu yargılamanın
yaklaşık otuz iki yıldır devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma
hakkını ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan
bir yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü
zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa
sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir
örneğinin ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
İhtiyati tedbir kararı nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki
iddiasının "başvuru yollarının
tüketilmemiş olması" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 29.700 TL manevi TAZMİNAT
ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL
harç ve 1.800,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben
başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E.
Kararın bir örneğinin Bozdoğan Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
16/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.