TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MUHARREM BAŞ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/5391)
Karar Tarihi: 29/6/2016
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Alparslan ALTAN
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
Raportör Yrd.
Halil İbrahim DURSUN
Başvurucu
Muharrem BAŞ
Vekili
Av. Sevil ARACI BEK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, askerlik hizmeti sırasında ateşli silah yaralanması sonucu ölüm olayının meydana gelmesi ve bu ölüm olayına ilişkin etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/4/2014 tarihinde Adana 3. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 5/2/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 18/2/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, başvuru hakkında görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu soruşturma dosyasından tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Kara Kuvvetleri Komutanlığı 107'nci Topçu Alayı 1'inci K/M Topçu Tabur Komutanlığı (Diyarbakır) emrinde asker iken 18/5/2012 tarihinde yaşamını yitiren 1991 doğumlu Onur Çağrı Baş'ın babasıdır.
1.Onur Çağrı Baş'ın Askerliğe Alınması ve Ölümü
8. Başvurucunun oğlu Onur Çağrı Baş 25/5/2011 tarihinde askere sevk edilmiş ve 27/5/2011 tarihinde 3'üncü Piyade Eğitim Tugayına (Antalya) teslim olmuştur. Onur Çağrı Baş, eğitim birliğine katılmasından sonra 30/5/2011 tarihinde yapılan "psikososyal Risk Faktörü Tarama Anketi"nde herhangi bir psikolojik rahatsızlığının bulunmadığını belirtmiştir. Onur Çağrı Baş, "Erbaş Er Katılış Anketi"nde de sadece kronik bronşit astım rahatsızlığının bulunduğundan bahsetmiş; madde bağımlılığının veya başka herhangi bir sorununun bulunmadığını ifade etmiştir.
9. Onur Çağrı Baş, Antalya'daki askerlik eğitimini tamamlamasını müteakip Diyarbakır'daki 107'nci Topçu Alayı 1'inci Topçu Tabur Komutanlığına katılmıştır. Onur Çağrı Baş, usta birliğine katılması akabinde 13/7/2011 tarihinde yapılan Psikososyal Risk Faktörü Tarama Anketi'nde de psikolojik rahatsızlığının bulunmadığını belirtmiştir.
10. Onur Çağrı Baş 27/10/2011 tarihinde nöbet tuttuğu esnada uyuduğu ve bu suretle nöbet yerini savunmasız bıraktığı gerekçesiyle 16'ıncı Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı Disiplin Mahkemesince yedi gün oda hapsi cezası ile tecziye edilmiştir. Onur Çağrı Baş'ın bu cezası 6/2/2012 ile 13/2/2012 tarihleri arasında infaz edilmiştir. Onur Çağrı Baş ayrıca 15/2/2012 tarihinde nöbet yerinde uyurken üstlerince görülmüş ve bu eylem için de üç gün oda hapsi cezası ile tecziye edilmiştir. Bu ceza ise 11/5/2012 ile 14/5/2012 tarihleri arasında infaz edilmiştir.
11. Başvurucunun oğlu Onur Çağrı Baş ile Topçu Er M.B., 18/5/2012 tarihinde 13.00 ile 16.00 saatleri arasında 26 numaralı kulede nöbetçi olduğu için nöbet yerine gitmiştir. Doldur boşalt işleminin yapılmasınından sonra Topçu Er M.B. nöbet kulesine çıkmış, başvurucunun oğlu Onur Çağrı Baş ise nöbet mevziinde (yer mevzii) yerini almıştır. Kısa bir süre sonra hem başvurucunun oğlu Onur Çağrı Baş hem de Topçu Er M.B. nöbet yerinde uyuyakalmıştır.
12.Topçu Yarbay İ.Y., belirtilen saat diliminde Topçu Onbaşı T.Y.nin kullandığı araç ile nöbet kulesinin bulunduğu yere gitmiş ve ilk önce Onur Çağrı Baş'ı, ardından da Topçu Er M.B.yi uyurken görmüştür. Topçu Yarbay İ.Y., her iki askeri de uyandırdıktan sonra nöbet yerinden ayrılmıştır.
13.Topçu Yarbay İ.Y.nin nöbet yerinden ayrılmasından bir müddet sonra saat 15.30 sıralarında bir el silah sesi duyulmuş, silah sesinin geldiği yere gidilmesi üzerine Onur Çağrı Baş'ın nöbet mevziinin içinde kafasından vurulmuş bir vaziyette olduğu görülmüştür.
2. Ceza Soruşturması Süreci
a. Soruşturma Kapsamında Yapılan İlk İşlemler ve Alınan Raporlar
14. Olay hakkında kendisine bilgi verilen 7'inci Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığı (Askerî Savcılık) Nöbetçi Askerî Savcı olay yerinin olduğu gibi muhafaza edilmesi ve olay yeri inceleme ekibinin ölümün gerçekleştiği yere yönlendirilmesi talimatını vermiş, ardından kendisi de saat 17.30 sıralarında olay yerine intikal etmiştir.
15. Saat 16.30 sıralarında olaydan haberdar edilen olay yeri inceleme ekibi, saat 16.50'de olay yerine varmış ve Askerî Savcının ölümün gerçekleştiği yere gelmesini müteakip olay yeri incelemesine başlamıştır. Olay yeri incelemesi sonucunda hazırlanan 22/5/2012 tarihli olay yeri inceleme raporu aşağıdaki şekildedir:
"(...)
...Bahse konu nöbet mevziinin betonarme yapı, giriş kapısı bulunmayan, etrafının kum torbası ve içerisinin kum dolu tenekelerle çevrili olduğu, üst kısmının metal saç ile örtülü olduğu görüldü. Nöbet mevzii içerisinde tahta zemin üzerinde yüzüstü yatar vaziyette, baş kısmı kuzey istikametinde üstünde haki kısa kollu fanilanın alt kısmında ise kamuflaj pantolon ayaklarında asker botunun giyili olduğu erkek bir şahıs görüldü. Ölenin (...) Topçu Er Onur Çağrı Baş isimli asker olduğu tespit edildi. Ölenin vücudunun altında şarjör kısmının vücudundan dış kısma bakar vaziyette 1 adet G3 piyade tüfeğinin olduğu görüldü, (2) nolu delil numarası ile numaralandırıldığı, kafa bölgesinin olduğu kısımda tahta zemin üzerinde kan lekesinin mevcut olduğu görülerek fotoğraflandı. Nöbet mevzisi içerisinde üzerindeki diğer hücum yeleği ile üst mont kısmının çıkarılarak mevzii içerisindeki talimat tahtası üzerine düzenli bir şekilde bırakılmış olduğu, baş kısmında tahta ızgara kenarında Onur Çağrı BAŞ (91/2 tertip) ait künye levhasının, ayak hizasında tahta ızgara üzerinde 1 adet kum torbası ile 1 adet erkek bir şahsa ait vesikalık fotoğraf olduğu görülerek fotoğraflandı. Fotoğrafın arka kısmında "Sevgili BABACIM SENİ HEP SEVECEĞİM ONUR" yazısının olduğu vesikalık fotoğrafın muhtemelen babasına ait olduğu değerlendirildi.
Ekli olay yeri özel krokisinde (3) nolu delil numarası ile gösterilen yerde (kum torbası içerisine isabet etmiş halde) 1 adet deforme mermi çekirdeği olduğu görülerek kamera kaydıyla fotoğraflandı. İncelemeye gönderilmek üzere delil poşetine konuldu. Ekli özel krokide (4) nolu delil numarası ile gösterilen yerde (mevziinin batı duvarı dış kısmında kum torbası hizasında) 1 adet 7,62 mm çapında kovan olduğu görüldü ve kamera kaydıyla fotoğraflandı. İncelenmeye gönderilmek üzere delil poşetine konuldu. Mevziinin batı duvarı iç kısmında mermi çekirdeğinin bulunduğu bölümde ölene ait doku parçaları ile kan lekelerinin mevcut olduğu görüldü ve kamera kaydıyla fotoğraflandı. Olay mahalli mevzii içerisi ve dış kısmında başka kayda değer iz ve bulgu tespit edilemedi.
Ölenin vücudunun altında bulunan G3 piyade tüfeği üzerinde tarafımızdan yapılan kontrol neticesinde; emniyetinin açık ve (T) konumda, şarjörün üzerinde takılı vaziyette olduğu, namlu kısmında kan lekesinin mevcut olduğu, şarjörün yerinden çıkarılarak kurma kolu çekildiğinde atım yatağında 1 adet 7,62 mm çapında fişek olduğu, şarjör boşaltıldığında içerisinde toplamda 18 adet 7,62 mm çapında fişek olduğunun görüldüğü, G3 Piyade tüfeği üzerinde tarafımızdan tozlama yöntemiyle yapılan parmak izi incelemesinde mukayeseye elverişli parmak izi tespit edilemedi. Ölen Topçu Er Onur Çağrı BAŞ ile aynı gün diğer mevzide nöbet tutan Topçu Er M.B.nin atış artığı tespiti için el ve yüz swapları alındı. Olay mahalli ve çevresinde ikinci ve üçüncü genel kontrollerde başkaca iz ve delil tespit edilemedi. Olay mahallinin krokisi çizildi ve ölenin gerekli otopsi işleminde kamera kaydı ile fotoğraf çekimi için Diyarbakır Askerî Hastanesine hareket edildi. Otopsi işleminden önce ölenin on parmak izi alındı. Olay esnasında üzerinde bulunan 1 adet haki kısa kollu fanila üzerinde gerekli atış artığı tespiti için tarafımızdan teslim alındı. Ölenin olay yerinde üzerinden çıkan diğer şahsi malzemeleri delil poşetine konularak Askerî Savcılığa teslim edildi ve yapılacak başka bir işlem kalmadığından olay yeri incelemesine 18.5.2012 günü son verildi."
16. Olay yerinde yapılan incelemenin tamamlanması üzerine müteveffanın koğuştaki dolabı, yatağı ve sivil eşyalarının bulunduğu çantası kontrol edilmiştir. Yapılan bu kontrolde delil olma niteliğine haiz bir bulguya, intihara ilişkin bir nota veya yazıya rastlanmamıştır.
17. Olay yeri incelemesi işleminden sonra ceset üzerinde ölü muayenesi işlemi gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen ölü harici muayenesinde aşağıdaki tespitler yapılmıştır:
"1. Mentum hemen altında elle yapılandırıldığında yaklaşık 3 cm çapında ölçülebilen kenarları yıldızvari ve tüm kenarlarında çepeçevre is bulaşığı içeren, tepe kısmında yarım ay şeklinde namlu izi bulunan, yara içerisinde yumuşak dokularda barut artığı tefrik edilebilen atipik ateşli silah mermi çekirdeği giriş yarası,
2. Verteks bölgesine uyan yaklaşık ebadı 5x6 cm ölçülebilen kemik defekti oluşturmuş ve içerisinde beyin dokusunun açığa çıkmış olduğu atipik ateşli silah mermi çekirdeği çıkış yarası mevcut olduğu görüldü.
Sağ kaş üzerinde 2x1, sağ elmacık kemiği göz çukuru dış yan sınırında 2x1 ve bunun hemen dış yanında 3x1 cm.lik tabanı parlak görünümünde sıyrıklı ekimoz, sağ diz kapağı üzerinde 0,9x0,8 cm.lik tabanı mat görünümde ve kenarlarında iyileşme emaresi gösteren ekimoz mevcut olduğu görüldü.
Sol kol dış yan yüzde enlemesine ve birbirine paralel liner tarzda kesi nedbeleri izlendi. Sağ el dış yan yüzde kurumuş kan izleri dikkat çekti.
Anal muayenede postmortem dilatasyon dışında harici travmatik değişim izlenmedi.
Yukarıda tarif edilenler dışında cesette haricen başkaca darp cebir izi, kesici-delici alet yarası, boğma ya da boğuşmaya bağlı izler, asıya bağlı telem izi ya da elektrik giriş çıkışıyla uyumlu cilt lezyon ya da lezyonları tespit edilmedi."
18. Ölü harici muayenesine katılan bilirkişiler tarafından kesin ölüm sebebinin tespit edilemediğinin belirtilmesi üzerine klasik otopsi yapılmasına karar verilmiştir. Klasik otopsi işlemi sonucunda hazırlanan 18/5/2012 tarihli otopsi raporunun sonuç kısmında aşağıda belirtilen tespitlere yer verilmiştir.
"1. Kişinin kafa bölgesinde bir adet ateşli silah yarası tespit edilmiş olup, oluşturduğu yaralanmanın müstakilen öldürücü nitelikte olduğu,
2. Ateşli silah mermi çekirdeği giriş yarası cilt altı bulgularına göre atışın bitişik atış mesafesinden yapılmış olduğu,
3. Cesetten mermi çekirdeği elde edilmediği,
4. Kişinin ölümünü atipik ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı çok sayıda yüz kemik ve kafatası kemiği kırıklarıyla birlikte beyin kanaması ve beyin doku harabiyeti sonucu meydana gelmiş olduğu kanaatindeyiz."
19. Onur Çağrı Baş'ın sağ ve sol el avuç içi ve el üstleri ile yüz bölgesinden; nöbet arkadaşı Er M.B.nin sağ ve sol el avuç içi ve el üstleri ile yüz ve boyun bölgesinden alınan numuneler ile Onur Çağrı Baş'ın atleti üzerinde Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü tarafından atış artığı analizi yapılmıştır. Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü tarafından hazırlanan 25/5/2012 tarihli ekspertiz raporunda aşağıdaki tespitler yapılmıştır:
-Atlet svabında atış artıkları tespit edilmiştir.
-Onur Çağrı BAŞ'a ait sol ve sağ el avuç içi ve el üstü svapları ile yüz svabında atış artıkları tespit edilmiştir.
- M.B.ye ait svaplarda atış artıklarına rastlanmamıştır."
20. Onur Çağrı Baş'a ait 320920 seri numaralı silah ile on dokuz fişek, bir adet kovan ve bir adet mermi çekirdeği gömlek parçası gerekli tetkiklerin yapılması amacıyla Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğüne gönderilmiştir. Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün 30/5/2012 tarihli raporunda, 320920 seri numaralı silahın ateş etmesine mani mekanik herhangi bir arızasının bulunmadığı, gönderilen on dokuz fişekten üçünün deneme amaçlı kullanılması sonucunda patladığının görüldüğü, incelenmek için gönderilen 7.62x51 mm çap ve tipindeki bir adet kovanın 320920 seri numaralı tüfek ile atılmış olduğu, bir adet mermi çekirdeği gömlek parçasının ise çarpma, sürtünme ve kopmadan dolayı üzerinde bulunan teşhis ve tespite elverişli nitelikteki karakteristik izlerini yitirdiği görüldüğü ve bu sebeple üzerinde mukayeseli inceleme yapmanın mümkün olmadığı tespitleri yapılmıştır.
21. Otopsi sırasında Onur Çağrı Baş'tan alınan kan ve idrarın Adli Tıp Kurumu Diyarbakır Grup Başkanlığı Kimya İhtisas Dairesince incelenmesi neticesinde hazırlanan 31/5/2012 tarihli raporda aşağıdaki tespitler yapılmıştır:
1. Kanda yapılan analiz sonucunda;
a-) Alkol (etanol, metanol) bulunmadığını,
B-) Sistematiğimizdeki uyutucu-uyuşturucu maddeler aranmış olup (56 ng/ml) THC-11-COOH (Esrar) bulunduğunu, sistematiğimizdeki diğer uyutucu-uyuşturucu maddeler aramış olup bulunmadığını,
2. İdrarda yapılan analiz sonucunda;
THC-11-COOH (Esrar) bulunduğunu, sistematiğimizdeki diğer uyutucu-uyuşturucu maddeler aramış olup bulunmadığını bildirir rapordur."
22. Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü, olay yerinde bulunan vesikalık fotoğrafın arka tarafında yazılan "Sevgili BABACIM SENİ HEP SEVECEĞİM ONUR" yazısının Onur Çarğı Baş'ın elinden çıkıp çıkmadığı yönünde teknik incelemeler yapmış ve söz konusu yazının Onur Çağrı Baş'ın elinden çıktığı yönünde görüş bildirmiştir.
b. Başvurucunun ve Tanık Olarak Dinlenen Kişilerin Beyanları
23. Nöbetçi askerî savcı, ölüm olayının meydana geldiği gün olay tarihinde müteveffa ile birlikte nöbet tutan Topçu Er M.B. ile kendi cep telefonunu müteveffaya kullandıran Er N.Ç.nin ifadesini almıştır.
24. İfadesi alınan Topçu Er M.B., müteveffa Onur Çağrı Baş'ın kendisinin üst devresi olduğunu, olay tarihinden önceki gece de müteveffa ile birlikte nöbet tuttuğunu, geceleyin Onur'da anormal bir durum sezinlemediğini, o gece birlikte tuttukları nöbet esnasında Onur'un nişanlısıyla mesajlaştığını, daha sonra Onur ile sohbet ettiklerini, Onur'un sohbet esnasında nişanlısından bahsettiğini, nişanlısının annesinin ilişkilerine onay vermediğini söylediğini, nöbetin bitmesi üzerine hem Onur'un hem kendisinin koğuşa giderek istirahate çekildiğini belirtmiştir. Topçu Er M.B., ölümün gerçekleştiği nöbet günü yaşananlara ilişkin olarak ise aşağıdaki şekilde beyanda bulunmuştur:
"Benim, 18 Mayıs 2012 günü 13.00-16.00 saatleri arasında Onur ile yine 26 No'lu nöbet me(v)ziinde nöbetim vardı. Bu kapsamda Onur ile birlikte öğlen 12.30 sıralarında eğitim alanından silahla gittik ve silahlarımızı aldık. Akabinde de devriye ile birlikte doldur boşalt istasyonuna geçtik. Bu esnada Onur, F.Y. isimli askerden kendisine telefon getirmesini istedi. F.Y. de telefonun şarjda olduğunu söyledi. Biz de akabinde doldur boşalt yaptıktan sonra devriye ile birlikte nöbet mevziine geçtik. Nöbet mevziine varmamızı müteakip biraz dinlenerek orada bulunan çeşmeden su içtik. Akabinde ise ben nöbet kulesine çıktım. Onur da nöbet mevziinde bulunan yağmurluğu alarak benim bulunduğum nöbet kulesine doğru geldi ve benden telsizi istedi. Ben de telsizi kendisine verdim. Akabinde ise Onur aşağı tarafta kalan nöbet mevziine girerek mevziinin içerisine yağmurluğu serdi ve uyumaya başladı. Onur yaklaşık olarak 2 saat kadar nöbet mevziinde uyuduktan sonra ben de nöbet kulesinde uyuyakalmışım. Bir müddet sonra uyandığında Tabur Komutanımız Topçu Yarbay İ.Y.nin nöbet kulesine gelmesini müteakip uyandım. Onur, bu esnada nöbet mevziinde silahıyla çapraz şekilde nöbet tutuyordu. Akabinde ise Tabur Komutanımız benim ismimi aldı ve ardından da nöbet mevziinden ayrıldı. Onur da bunun üzerine nöbet mevziinde bulunan yağmurluğu yerine bıraktı ve akabinde de sinirli bir şekilde silahını yere doğru fırlatarak "Şansımı (...), benim bu askerlik bitmez." şeklinde bağırmaya başladı. Ben de bunun üzerine Onur'un yanına indim ve "Belki ceza almayız" diyerek kendisini teskin etmeye çalıştım. Onur da bunun üzerine "Sen niye uyudun" diyerek bana kızdı ve akabinde de "Ben seni bilmem ama bu benim üçüncü veya dördüncü vukuatım. 30 gün daha ceza alırım ben, bu askerlik bitmez" dedi. Ardından da beni nöbet kulesine geri gönderdi. Benim nöbet kulesine çıkmamı müteakip ise Onur, yerdeki silahını alarak mevziinin içine koydu ve ardından da mevziinin giriş kapısına oturarak düşünmeye başladı. Kısa bir süre sonra ise mevziiye girerek hücum yeleğini ve kamuflajının üst kısmını çıkararak mevziinin içine koydu. Daha sonra da kendisi mevziinin içerisinde oturmaya başladı. Ben de bu esnada nöbet kulesindeki mevziinin içine girerek dürbünle çevreyi gözetlemeye başladım. Yaklaşık olarak 5 dakika sonra ise Onur'un bulunduğunu nöbet mevziinden bir el silah sesi geldi ve ben de bunun üzerine derhal kuleden inerek nöbet mevziine gittim. Mevziinin içerisine girdiğimde Onur'un kafasından vurulmuş olduğunu ve karın üstü bir şekilde mevziinin içerisinde yattığını gördüm. Bunun üzerine panikleyerek mevziiden dışarıya çıktım ve bağırmaya başladım Hemen akabinde de mevziide bulunan telefon ile tabur merkezini arayarak yardım istedim. Kısa bir süre sonra da bulunduğunuz yere askeri bir araç ile birlikte E. Binbaşımızın geldiğini hatırlıyorum. Bu esnada yaşamış olduğum olayın şokuyla ben kendimden geçmişim. Daha sonra neler yaşandığını tam olarak hatırlamıyorum. Kendime geldiğimde nöbet mevziinin yaklaşık 25-30 metre arka tarafında kolumda serumla yerde yatıyordum."
25. Topçu Er M.B. ayrıca Onur'u vurulmuş vaziyette gördükten sonra silaha herhangi bir suretle dokunmadığını, Onur'un ve diğer askerlerin kötü muameleye maruz kaldığına bugüne kadar şahit olmadığını ifade etmiştir. Olay günü ifadesi alınan Er N.Ç. ise özetle müteveffayı çok iyi tanıdığını, müteveffanın kız arkadaşının bulunduğunu, müteveffanın kız arkadaşının ailesinin bu ilişkiyi istemediğini, kendisine ait telefonu olaydan bir önceki gece Onur'un ödünç aldığını ve kız arkadaşıyla mesajlaştığını, o gecenin sabahında Onur'un kız arkadaşından ayrıldığını kendisine söylediğini, kendisinin de "Hayırlısı olsun." dediğini, Onur'un moralinin bozuk gibi gözükmediğini belirtmiştir.
26. Askerî savcı, Onur Çağrı Baş'ı nöbet yerinde uyur vaziyette gören Topçu Yarbay İ.Y.nin ifadesini 13/6/2012 tarihinde almıştır. Topçu Yarbay İ.Y.nin ifadesi aşağıdaki şekildedir:
"Saat 14:30 sıralarında 26 nolu nöbet mevziine araçla intikal ettim. Kulede 2 nöbetçi olması gerekirken kimsenin olmadığını farkettim. Nöbet mevziinin içine girdiğimde Onur Çağrı BAŞ'ın hücum yeleğini çıkarmış, silahını ve teçhizatını taşa yaslamış, yağmurluğunun üzerine yatmış bir vaziyette olduğunu, diğer nöbetçinin ise sırt üstü yattığını, tüfek ile teçhizatının üzerinde olmadığını gördüm. Nöbetçileri uygun şekilde uyandırdım. Nöbetlerine hazır bir hale getirmek için uykularının dağılmasını sağlamaya çalıştım ve oradan ayrılarak aşağıya indim. Bölük komutanını çağırdım. Nöbetçilerinin uyuduğunu söyledim. Bu nöbetçiler hakkında gerekli idari işlemin yapılmasını söyledim. 15:30 civarında servislerin halen gelmediğini gördük. Sonrasında tabur nöbetçi subayı olduğunu zannettiğim rütbeli tarafından Onur Çağrı BAŞ'ın kendini tüfekle vurduğundan haberdar edildik. Acilen olay mahalline intikal ettik. Diğer nöbetçi ağlamaktaydı. Aşağıya Onur'un mevziisine indiğimizde çenesinin altında kan izi olduğunu gördüm. Nabzına baktım, nabız alamadım. Derhal sağlık ekibinin gelmesi için emir verdim. Binbaşı E.E. de Onur'un nabzına baktı fakat o da nabız alamadı. Sonrasında Onur'un kafasının üstünde de kan ve mermi izi olduğunu gördüm. Derhal Askerî Savcılığa haber verildi. Savcı olay yerine gelerek olaya el koydu.
Ben, Onur Çağrı Baş'ı ismen tanımazdım. Asker hakkında kanaatim de bulunmamaktaydı. Biz genelde sorunlu personelleri tanırdık. Bu personel sorunlu bir personel değildi. Ölüm olayına kadar asker ile ilgili psikolojik, ailevi ve maddi sorunları ile ilgili hiçbir duyumumuz olmamıştır. Asker birliğimize geçen yılın Temmuz veya Ağustos ayında katılış yapmıştır. Olaydan sonra kız arkadaşıyla ayrılmış olduğundan dolayı sorunlarının olduğunu, Onur'un ailesinin kız arkadaşı ile olan birlikteliğini onaylamadığını öğrendik ve olaydan bir hafta önce dayısının vefat ettiğini öğrendiğini ve dayısını çok sevdiğini hatta babasından da öte gördüğünü öğrendik. Üst üste gelen bu olumsuzluklar neticesinde psikolojik bir bunalım yaşadığı kanaatindeyim. Daha önce nöbet talimatına aykırı hareket etmek suçundan ötürü 3 ve 7 gün olmak üzere oda hapsi cezası almış ve bu cezaları infaz edilmiştir. Annesinin felçli olduğu ve babasının da 10 gün önce işsiz kaldığı malumatına ulaştık. Ben, Onur Çağrı BAŞ'ı nöbet esnasında uyurken yakaladığımda kendisine küfür veya dayak gibi eylemlerde kesinlikle bulunmadım. Uygun bir üslupla nöbete hazırlanmaları konusunda telkinlerde ve ikazlarda bulundum. Hiçbir fiili temasım olmamıştır. Ben, nöbetçi askerlerin mahkemede cezalandırılmaları taraftarıydım. Bu sebeple kendilerine olumsuz, rencide edici hiçbir eylemin gerçekleşmedi. Birliklerinde de herhangi bir kötü muameleye maruz kaldıklarını düşünmüyorum. Böyle bir tespitimiz de olmamıştır. Bu hiç beklemediğimiz bir olaydı. Şaşkınız ve üzgünüz."
27. Askerî savcı, Onur Çağrı Baş'ı nöbet yerinde uyur vaziyette gören Topçu Yarbay İ.Y.nin şoförlüğünü yapan ve bu olaya şahitlik eden Er T.T.nin ifadesini 13/7/2012 tarihinde almıştır. Er T.T.nin ifadesi şöyledir:
"...komutanımızın emri ile 26 numaralı nöbet mevziine geçtik. Akabinde ise tabur komutanımız araçtan indi ve nöbet mevziilerini kontrol etti. Bu esnada ilk olarak Topçu Er Onur Çağrı BAŞ'ın bulunduğu mevziiye yöneldi ve mevziinin içerisine girdi. Bu esnada Onur mevziinin giriş kapısına sırtı dönük bir vaziyette ve kamuflaj kıyafetinin üst kısmını çıkarmış bir halde mevziinin içinde uyuyordu. İ.Y. Yarbayımız kısa bir süre Onur'un başında durdu ancak Onur uyanmadı. Bunun üzerineİ.Y. Yarbayımız dürtmek suretiyle uyandırdı. Bunun üzerine Onur uyandı ve hemen ayağa kalktı. Tabur komutanımız da Onur'a kıyafetlerini giymesini, teçhizatını kuşanmasını ve silahını alarak nöbetine devam etmesini söyledi. Akabinde ise İ.Y. Yarbayımız Onur'a ismini sordu ve Onur da ismini söyledi. Akabinde ise Onur kıyafetlerini giyerek mühimmat ve silahını yerden aldı. Ardından da çapraz tutuşta nöbetini tutmaya devam etti. İ.Y. Yarbayımız da akabinde nöbet mevziinden ayrılarak su deposunun bulunduğu nöbet kulesine çıktı. Burada da ismini daha sonradan öğrendiğim M.B.nin hücum yeleğini çıkarmış bir vaziyette kulede uyuduğunu gördü. Ben bu esnada kulenin aşağısında aracın yanında bekliyordum ancak konuşanları duyabilecek bir mesafede duruyordum. İ.Y. Yarbayımız ilk olarak M.B.yi uyandırmadan kulenin içine baktı. Ardından da seslenmek suretiyle M.B.yi uyandırdı. M.B. de bunun üzerine ayağa kalktı. M.B. ayağa kalkınca uykunun etkisiyle dengesini kaybeder gibi oldu. Bunun üzerine tabur komutanımız M.B.yi kolundan tuttu ve "uykun açılsın, merdivenlerden aşağı in ve tekrar yukarı çık" dedi. M.B.nin aşağıya inip çıkmasını müteakip tabur komutanımız M.B.ye silahını alıp mevziiye geçmesini emretti. Ardından da M.B.nin de ismini alarak kuleden aşağıya indi. Akabinde ise İ.Y. Yarbayımız ile araca binerek tabur binasına geri döndük. Tabura varmamızı müteakip komutanımız bana Topçu Teğmen E.O.yu çağırmamı emretti. Ben de bunun üzerineE.O. Teğmenimize haber verdim ve kısa bir süre sonra odaya gelen E.O. Teğmenimiz ile tabur komutanımız odada görüştüler. (...)
LÜZUMU ÜZERİNE SORULDU: Onur Çağrı BAŞ ile M.B.yi nöbet esnasında uyurken yakalayan Tabur Komutanımız Topçu Yarbay İ.Y.nin her iki arkadaşımıza karşı herhangi bir kötü sözü, onur kırıcı davranışı ve herhangi bir fiili müdahalesi olmamıştır. Hatta bu esnada tabur komutanımız sesini dahi yükseltmemiştir. Sadece her iki arkadaşımıza teçhizatlarını kuşanarak nöbetlerine devam etmesini söylemiştir."
28. Askerî Savcı, Topçu Yarbay İ.Y.nin Onur Çağrı Baş'ı nöbet yerinde uyur vaziyette görmesinden sonra gerekli işlemlerin yapılması talimatını verdiği Topçu Teğmen E.O.nun da ifadesini almıştır. Topçu Teğmen E.O. ifadesinde özetle Onur'un maddi, ailevi ve psikolojik bir sorunu olup olmadığını bilmediğini, olay günü Topçu Yarbay İ.Y.nin kendisini yanına çağırarak Onur ile M.B.yi nöbette uyurken yakaladığını söylediğini ve olay ile ilgili tutanak tutularak gerekli işlemlerin yapılmasını emrettiğini belirtmiştir.
29. Askerî savcı ayrıca taburda santral işletmeni olarak görev yapan Er G.K. ile Topçu Başçavuş M.S.D.nin ifadesini almıştır. Er G.K. ile Topçu Başçavuş M.S.D.nin ifadelerine göre müteveffa Onur Çağrı Baş olay günü saat 15.15 sıralarında kendilerini aramış ve nöbet yerinde uyurken tabur komutanına yakalandığından ve ceza almaktan korktuğundan bahsetmiştir.Er G.K.nın ifadesinin ilgili kısmı" (...) Onur beni saat 15.15 sıralarında nöbet yerindeki telefonla aradı ve Tabur Komutanımız Topçu Yarbay İ.Y.nin kendisini nöbet yerinde uyurken yakaladığını ve bu nedenle ceza almaktan korktuğunu söyledi. Akabinde de benden (...) Bölük Astsubayı Topçu Başçavuş M.S.D.yi bağlamamı istedi. Ben de bunun üzerine Onur'u, M.S.D. Başçavuşun hattına yönlendirdim. Yaklaşık 15-20 dakika sonra ise Onur ile birlikte nöbet tutan Topçu Er M.B. beni nöbet yerindeki askerî hattan aradı ve paniklemiş bir şekilde "Abi, abi; Onur kendi kafasına sıktı." dedi. Ben ilk olarak M.B.nin şaka yaptığını zannettim. Kendisine ciddi olup olmadığını sorduğumda "Abi vallahi Onur kafasına sıktı." şeklinde cevap geldi. Ardından da hat kesildi (...)" şeklindedir. Topçu Başçavuş M.S.D.nin ifadesinin ilgili kısmı ise "(...) Öğleden sonra saat 15.30 sıralarında Onur beni nöbet yerindeki telefonundan aradı ve bana Tabur Komutanımız Topçu Yarbay İ.Y.nin nöbet esnasında uyurken kendisini yakaladığından bahsetti. Ben de bunun üzerine Onur'a, yazıhanede olduğumu ve nöbetinin bitmesini müteakip bu husus ile ilgili olarak görüşebileceğimizi söyledim. Akabinde de telefon görüşmesini sonlandırdık. Bir müddet sonra ise batarya komutan vekilimiz Topçu E.O. beni telefonla aradı ve Onur'un nöbette iken intihar ettiğini söyledi (...)" şeklindedir.
30. Askerî savcı tarafından dinlenen diğer tanıklar da genel olarak Onur Çağrı Baş'ın herkesle iyi geçinen biri olduğu ve psikolojik sorunları bulunduğuna dair bir bilgilerinin bulunmadığı sadece bazı dönemlerde kız arkadaşıyla sorunlar yaşadığı yönünde beyanda bulunmuştur.
31. Askerî Savcılığın talimatıyla başvurucu ile müteveffanın annesi ve kız arkadaşının da ifadeleri alınmıştır. Başvurucu 19/10/2012 tarihli ifadesinde özetle Onur'un askere gitmeden önce maddi, ailevi ya da psikolojik bir sorununun bulunmadığını, Onur'un askerlik esnasında da herhangi bir sıkıntısından kendisine bahsetmediğini, oğlunun bir kız arkadaşının bulunduğunu bilmediğini; ancak, oğlunun kız ya da başka herhangi bir sebepten dolayı intihar edecek birisi olmadığını, oğlunun kendi ile barışık, hayalleri ve idealleri olan birisi olduğunu, oğlunun nöbet esnasında uyurken tabur komutanı tarafından görülmesinden kısa bir müddet sonra kendisini vurduğundan bahsedildiği ve oğlunun aldığı disiplin cezaları nedeniyle disko denilen yerde tutulmuş olduğu dikkate alındığında, oğlu ile tabur komutanı arasında geçenlerin aydınlığa kavuşturulması ve disko denilen yerde neler yaşandığının ortaya konulması gerektiğini belirtmiştir. Müteveffanın annesi de başvurucu ile benzer şekilde beyanda bulunmuştur. Müteveffanın kız arkadaşı ise 17/10/2012 tarihli ifadesinde özetle olay tarihinde Onur'un kız arkadaşı olduğunu, Onur'un askerliğinin bitmesinden sonra Onur ile evlenmeyi planladıklarını, olayın meydana geldiği tarihte ve daha öncesinde Onur ile herhangi bir tartışmasının ve probleminin olmadığını, olay günü Onur ile görüşmediğini; ancak, olaydan bir önceki gece mesajlaştıklarını, mesaj konularının geleceğe dönük şeyler olduğunu, Onur'un askere gitmeden önce herhangi bir sorununun bulunmadığını, Onur ile tabur komutanı arasında geçenlerin ve disko denilen yerde neler yaşandığının açıklığa kavuşturulması gerektiğini belirtmiştir.
32. Askerî Savcılık, müteveffanın Disiplin Ceza ve Tutukevi'nde bulunduğu dönemlerde müteveffa ile aynı koğuşta bulunan tüm kişilerin listesini 107'nci Topçu Alayı 1'inci Topçu Tabur Komutanlığından istemiştir. Bu kapsamda dinlenen tanıklar genel olarak Onur'un kendilerine herhangi bir sıkıntısından bahsetmediğini ve bu dönemde herhangi bir kötü muameleye maruz kalmadıklarını belirtmiştir.
c.Soruşturma Sonucunda Verilen Karar
33. Askerî Savcılık, 31/12/2013 tarihli ve E.2013/293, K.2013/352 sayılı kararıyla "(...) Olay yeri inceleme raporu, tanık beyanları, adli muayene ve otopsi bulguları, uzmanlık raporları, silah teslim belgesi, idari tahkikat dosyası ile diğer tüm deliller birlikte değerlendirilip yorumlandığında; müteveffa Topçu Er Onur Çağrı BAŞ'ın 18 Mayıs 2012 günü 13:00-16:00 saatleri arasında 26 numaralı kulede tutmuş olduğu nöbeti esnasında, kendisine zimmetli olan "320920" seri numaralı 7.62 mm G-3 A-3 piyade tüfeğinin emniyet mandalı açıp tek atım konumuna getirdiği, ardından ise kurma kolunu çekip bırakmak suretiyle tam dolduruşa almış olduğu silahının namlusunu çenesinin altına doğru dayamasını müteakip silahının tetiğine basmak suretiyle intihar ettiği, intihar olayının oluşumunda ise ceza hukuku bakımından herhangi bir kişi ya da kuruma izafe edilebilecek kusurlu (ihmali, kasıtlı veya taksirli) bir davranışın bulunmadığı sonucuna varıldığı..." gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
34. Başvurucu 3/2/2014 tarihli dilekçede özetle psikolojik sorunları bulunmayan oğlunun intihar etmediğini düşündüğünü, soruşturmanın eksik yürütüldüğünü, olayın intihar eylemi sonucunda gerçekleştiği kabul edilecek olsa dahi Onur'un bu psikolojiye nasıl girdiğinin hiç değerlendirilmediğini, Onur'un nöbet esnasında uyurken tabur komutanına yakalanmasının yeterince irdelenmediğini, Onur intihar etmiş ise onu bir anda intihar kararı almaya sürükleyen bu olayın basit bir uyarı olamayacağını, otopsi raporunda göz çevresinde bulunduğu belirtilen izlerin yumruk atılması sonucu oluşabilecek bir ize benzediğini, bu izin soruşturma esnasında yeterince irdelenmediğini, vakit geçirmeksizin ambulans çağrılmamasının sebebinin araştırılmadığını, otopsi raporunda oğlunun sol kolunda kesiler olduğundan bahsedildiği dikkate alındığında matbu bir ankete göre oğluna silah verilmesinin doğru olmadığını, oğlunun kız arkadaşı ile bir sorununun bulunmadığını belirterek kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz etmiştir.
35. Başvurucunun anılan karara yaptığı itiraz, 2'nci Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askerî Mahkemesinin (Askerî Mahkeme) 6/3/2014 tarihli ve 2014/62 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
36.Anılan karar 18/3/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
37.Başvurucu 16/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
38. Başvurucu anılan olay sebebiyle Askerî Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) nezdinde tam yargı davası açtığına ilişkin herhangi bir bilgi vermemiştir. Anayasa Mahkemesi, bu hususta bilgi edinmek maksadıyla AYİM Genel Sekreterliğine 2/5/2016 tarihinde müzekkere yazmış ve söz konusu olay sebebiyle başvurucu tarafından açılmış bir tam yargı davasının bulunup bulunmadığını sormuştur.AYİM Başkanlığı 5/4/2016 tarihli yazı ilekayıtlarında Muharrem Baş adına kayıtlı bir davaya rastlanmadığını bildirmiştir.
B. İlgili Hukuk
39. 25/10/1963 tarihli ve 353 sayılı Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu’nun “Mahkeme kuruluşu” başlıklı 2. maddesi şöyledir:
"Askerî mahkemeler, bu Kanunda aksi yazılı olmadıkça üç askerî hâkimden kurulur.
Askerî mahkeme kurulunda bulunanların en kıdemlisi, mahkeme başkanlığı görevini yapar."
40. 26/10/1963 tarihli ve 357 sayılı Askerî Hâkimler Kanunu’nun “Bağımsızlık, teminat ve ödevler” başlıklı 37. maddesi şöyledir:
“Askerî hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev yaparlar. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Askerî hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.
Askerî hâkimler, Anayasada belirlenen hâkimlik ve savcılık teminatı esasları çerçevesinde adalet, tarafsızlık, doğruluk ve dürüstlük, tutarlılık, eşitlik, ehliyet ve liyakat ilkelerine göre görev yaparlar.
Askerî hâkimler azlolunamazlar. Bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması nedeniyle de olsa aylık ve ödeneklerinden ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamazlar ve bu Kanunda belirtilen istisnalar dışında, kendileri istemedikçe altmış yaşını bitirinceye kadar emekliye sevk olunamazlar.
Ağır ceza mahkemelerinin görevine giren suçüstü halleri dışında, suç işlediği ileri sürülen askerî hâkimler, yakalanamaz, üzerleri, konutları ve araçları aranamaz, sorguya çekilemezler. Ancak durum, derhal Millî Savunma Bakanlığına bildirilir. Bu fıkra hükmüne aykırı hareket edenler hakkında genel hükümlere göre doğrudan doğruya soruşturma ve kovuşturma yapılır.
Askerî hâkimlere Millî Savunma Bakanlığı tarafından mesleki unvanlarını gösterir kimlik belgesi verilir.”
41. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” başlıklı 172. maddesi şöyledir:
“(1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.
(2) Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz.
…”
42. 353 sayılı Kanun’un “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz” kenar başlıklı 107. maddesi şöyledir:
"Askerî savcı tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar, teşkilâtında askerî mahkeme kurulan kıt’a komutanı veya askerî kurum amiri ile şüpheli ve suçtan zarar görene bildirilir.
Bu karara karşı teşkilâtında askerî mahkeme kurulan kıt’a komutanı veya askerî kurum amiri ya da suçtan zarar gören, kararın kendilerine tebliğinden itibaren onbeş gün içinde kararı veren askerî savcının teşkilâtında olduğu askerî mahkemeye yer itibarıyla en yakın askerî mahkemede itiraz edebilirler. En yakın askerî mahkemenin tayininde kararsızlık olursa, bu husus Millî Savunma Bakanlığınca giderilir. İtiraz isteminde kamu davasının açılmasını haklı gösterecek olaylar ve deliller gösterilir."
43. 24/11/1986 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 86/11092 sayılı mülga Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) Onur Çağrı Baş'ın askerliğe alındığı tarihte yürürlükte bulunan 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Yönetmeliğe bağlı ekler aşağıda gösterilmiştir:
1) Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli general, amiral, üstsubay, subay, yedek subay, astsubay, uzman jandarma, uzman erbaş, Askerî öğrenci, yedek subay adayları, yükümlüler ve erlerin sağlık yeteneklerine göre gruplandırmalarını gösteren Hastalık ve Arızalar listesi."
44. Anılan Yönetmelik'in Onur Çağrı Baş'ın askerliğe alındığı tarihte yürürlükte bulunan 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Yükümlülerin ilk sağlık muayeneleri Askerlik Kanunu gereğince son yoklama sırasında askerlik şubelerinde toplanan askerlik meclisindeki iki tabip (birisi sivil olabilir) tarafından aşağıdaki şekilde yapılır.
1) Ruh ve beden durumları ile iç organları dikkatle gözden geçirilir, nabız sayılır, kan basıncı ölçülür, çıplak olarak belirlenen boy ve kilolar tespit edilir. Soluk alma ve vermedeki göğüs genişlikleri ve muayene sonunda bulunan hastalık ve arızalar kaydedilir. Yükümlünün bildiği herhangi bir hastalık veya arızası olup olmadığına ilişkin ve muayene sırasında herhangi bir sağlık yakınması bulunup bulunmadığına ilişkin ekte yer alan Yükümlülere Yoklamalarda Uygulanacak Sağlık Durumu Hakkında Bilgi Formuna uygun yazılı beyanı alınır. Yükümlünün beyan ettiği hastalık veya arızasına ilişkin elinde mevcut bulunan tıbbi belgelerin birer örnekleri de alınarak yükümlünün beyanı ile birlikte askerlik şubesinde muhafaza edilir.
2) Yükümlünün beyan ettiği hastalık veya arızası ya da fizik muayene ile saptanan bozuklukları nedeniyle muayene sonucunda karar verilemeyenlerle gözlem altında bulunmaları, uzman tabip tarafından değerlendirilmeleri veya laboratuar ya da görüntüleme tetkikleri gibi ileri tetkiklerle değerlendirilmeleri gerekenler en yakın asker hastanesine gönderilir."
45. Anılan Yönetmelik'in Onur Çağrı Baş'ın askerliğe alındığı tarihte yürürlükte bulunan 6. maddesi şöyledir:
"Askerlik çağına giren yükümlüler, son yoklamaları sırasında askerlik meclislerinde veya asker hastanelerinin sağlık kurullarında, askerliğe elverişli olanlar ve askerliğe elverişli olmayanlar olmak üzere gruplandırılır.
1) Askerliğe elverişli olanlar: Sağlık yetenekleri bakımından hiçbir hastalık ve arızası bulunmayanlar ile hastalık ve arızaları, Hastalık ve Arızalar Listesinin A dilimlerine girenlerdir.
2) Askerliğe elverişli olmayanlar: Hastalık ve arızaları, Hastalık ve Arızalar Listesinin B ve D dilimlerine girenlerdir."
46. Anılan Yönetmelik'in Onur Çağrı Baş'ın askerliğe alındığı tarihte yürürlükte bulunan 10. maddesi şöyledir:
"Son yoklamaları yapılan yükümlüler, askerliğe elverişli olanlar ve askerliğe elverişli olmayanlar olmak üzere gruplandırılır.
Son yoklamaları sırasında askerlik meclislerince; askerliğe elverişli olmadığı tespit edilen yükümlüler, askere alınmazlar. Bunlardan arızaları gözle görülebilecek kadar belirgin olanların raporlarına, arızayı gösteren ön ve her iki yan cepheden çekilmiş üçer adet boy fotoğrafı eklenerek üç nüsha, yabancı askerlik şubesince işlem yapılıyor ise dört nüsha rapor düzenlenerek onay makamlarına gönderilir ve onaylanan raporlar kesinleşir. Kesinleşen raporlardan biri ilgiliye verilir, biri onay makamınca, diğeri ise yerli ve yabancı askerlik şubesi başkanlığınca muhafaza edilir.
Sağlık durumları geçici olarak bozuk olan son yoklamaya tabi yükümlülere ertesi yıla bırakma, sevke tabi olanlara sevk tehiri kararı verilir ve üç nüsha rapor düzenlenerek onay makamlarına gönderilir. Raporları onaylanan bu yükümlülere ertesi yıla bırakma veya sevk tehiri işlemi yapılır. Onay makamlarınca tekrar muayenesine lüzum görülen yükümlüler, yeniden muayeneye gönderilir ve bunlara muayene sonucu alacakları rapor kararlarına göre işlem yapılır. Ertesi yıla bırakılanlar veya herhangi bir sebeple bir defadan fazla sağlık muayenesine tabi tutulanlar hakkında, her bir işlem öncesinde Yükümlülere Yoklamalarda Uygulanacak Sağlık Durumu Hakkında Bilgi Formu doldurtulur.
Tabipler tarafından kesin karar verilemeyenler, en yakın asker hastanelerine gönderilir. Bunların kesin kararları, bu hastanelerin sağlık kurullarınca verilir."
47. Anılan Yönetmelik'in Onur Çağrı Baş'ın askerlik yaptığı dönemde yürürlükte bulunan 15. maddesi şöyledir:
"Askere alındıktan sonra asker hastanelerinin sağlık kurullarından "Askerliğe Elverişli Değildir" kararı alan erler, raporlarının onaylanmasını beklemek üzere bu hastaneler tarafından yerli kayıtlı bulunduğu askerlik şubesi emrine gönderilir. Ayrıca durum silah altında bulunanların birliklerine duyurulur. Terhis işlemleri, raporları ilgili makamlarca onaylanıp askerlik şubesine geldikten sonra ilgili yönergeye göre yapılır. "Askerliğe Elverişli Değildir" kararı alanlar gerektiğinde ilgili makamlarca yeniden asker hastanelerinin sağlık kurullarına muayeneye gönderilerek alacakları son rapor kararına göre, ilgili yönerge gereğince işlem görür. "Askerliğe Elverişli Değildir" kararı alanlar emsalinin kanunda yazılı yaş sınırı dışına çıkma tarihine kadar Milli Savunma Bakanlığınca gerektiğinde tekrar muayene ettirilerek alacakları son rapor kararına göre işlem görür."
48. Anılan Yönetmelik'in 16. maddesi şöyledir:
"Geçici hastalık veya arızaları olan yükümlülerle er ve erbaşlara aşağıdaki işlemlerden biri yapılır.
1) Ertesi yıla bırakma,
2) Sevki geciktirme,
3) Hava değişimi.
Bu işlemleri gerektiren hastalık ve arızalar bu yönetmeliğin arızalar listesinin C dilimlerinde gösterilmiştir."
49. Anılan Yönetmelik'in Onur Çağrı Baş'ın askerliğe alındığı tarihte yürürlükte bulunan 17. maddesi şöyledir:
"Son yoklamada veya son yoklamadan sonra gönderildikleri sağlık kurullarında yapılan muayeneleri sonucu geçici bir hastalık veya arızaları tesbit edilenlere ertesi yıla bırakma işlemi yapılır."
50. Anılan Yönetmelik'in Onur Çağrı Baş'ın askerliğe alındığı tarihte yürürlükte bulunan 18. maddesi şöyledir:
"Askerliklerine karar verilen yükümlülere, sevkleri tarihine kadar geçecek süre içerisinde, hastalanır veya arızalanırlarsa, askerlik şubelerince gönderilecekleri sağlık kurullarında muayene sonucu alacakları raporlara göre sevki geciktirme işlemi yapılır."
51. Anılan Yönetmelik'in Onur Çağrı Baş'ın askerlik yaptığı dönemde yürürlükte bulunan 19. maddesi şöyledir:
"Askerlik şubelerince birliklerine sevklerinden sonra geçici bir hastalığı tesbit edilen er ve erbaşlara hava değişimi işlemi yapılır."
52. Anılan Yönetmelik'e ekli Hastalık ve Arızalar Listesi'nin "Ruh Sağlığı ve Hastalıkları" üst başlıklı 15 ila 18. maddelerinde ruh sağlığı bozukluklarının farklı çeşitleri A, B, C ve D şeklinde kısımlara ayrılarak ayrıntılı şekilde belirtilmiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
53. Mahkemenin 29/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
54. Başvurucu;
i. Oğlu Onur Çağrı Baş'ın askerlik hizmetini yapmakta iken ateşli silah yaralanması sonucu vefat ettiğini, olay hakkında yürütülen soruşturma sonucunda ölüm olayının intihar neticesinde gerçekleştiği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, oğlunun bilinen bir bunalım hâlinin ya da psikolojik bozukluğunun bulunmadığı dikkate alındığında ölümün intihar neticesinde gerçekleştiği yönündeki değerlendirmenin doğru olmadığını, oğlunun intihar ettiğine inanmadığını, oğlunun ölümünde pek çok kuşkulu yön bulunduğunu belirterek yaşam hakkının maddi boyutunun,
ii. Ölümün intihar eylemi sonucunda gerçekleştiği kabul edilecek olsa dahi oğlunun intihar psikolojisine nasıl girdiğinin değerlendirilmesinin gerektiğini, yetkili makamların bu gibi hâllerde askerleri hastaneye yönlendirmesinin ya da hava değişimi gibi tedbirleri almasının gerektiğini, tanık anlatımlarına göre oğlunun nöbet esnasında uyurken tabur komutanına yakalanmış olmasından olumsuz etkilendiğini, oğlunu intihar kararı almaya sevk eden bu olayın basit bir uyarı niteliğinde olamayacağını, olayın hemen ardından ambulans çağrılmamasının ihmalin yaşandığı kuşkusunu kuvvetlendirdiğini, askerlere ruhen ve bedenen kendilerini yenileyecek bir zaman dilimi tanınmamasının askerlerin psikolojilerini bozabileceğini, oğlunun askerlik görevini yapmakta iken devletin koruması ve gözetimi altında olduğu sırada hayatını kaybettiğini, otopsi raporunda oğlunun sol kolunda kesiler olduğundan bahsedildiği dikkate alındığında, matbu bir ankete göre oğluna silah verilmesinin doğru olmadığını belirterek yaşam hakkının maddi boyutunun,
iii. Ölüm olayına ilişkin ayrıntılı bir araştırma ve inceleme yapılmadığını, ölümün intihar eylemi sonucunda gerçekleştiğinin kabul edilmesi hâlinde bu duruma ihmali davranışlarıyla sebebiyet verebilecek kişilerin olabileceği ihtimalinin gözönünde bulundurulmadığını, oğlunun nöbet esnasında uyurken tabur komutanına yakalanması olayının yeterince aydınlatılmadığını, otopsi raporunda göz çevresinde bulunduğu belirtilen izlerin yumruk atılması sonucu oluşabilecek bir ize benzediğini, bu izin soruşturma esnasında yeterince irdelenmediğini, oğlunun kız arkadaşı ile bir sorununun bulunmadığını belirterek yaşam hakkının usuli boyutunun,
iv. İtiraz incelemesinin duruşmasız olarak yapıldığını, soruşturma kapsamında toplanan deliller ile sunulan mütalaalar hakkında bilgilendirilmesi gerekirken bu haktan mahrum bırakıldığını, olayda sorumluluğu olduğu düşünülen kişiler ile soruşturmayı yürüten kişiler asker olduğundan eşit ve adil bir soruşturma yürütülmediğini belirterek adil yargılanma hakkının,
v. Kovuşturmaya yer olmadığı kararına yaptığı itirazın reddedilmesinden sonra başka bir üst makama başvuru hakkının bulunmadığını belirterek etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; yeniden yargılama yapılarak kusurlu kişilerin cezalandırılması ile tarafına maddi ve manevi tazminat ödenmesi taleplerinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
55. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formu ve ekleri bir bütün olarak incelendiğinde başvurucunun temel olarak oğlunun üçüncü kişi ya da kişilerce öldürülmüş olabileceğinden, olay intihar olarak kabul edilse bile yetkili makamların bu intiharı önlemeye yönelik görev ve yükümlülüklerini gereği gibi yerine getirmemesinden ve olay hakkında etkili bir soruşturma yürütülmemesinden şikâyet ettiği anlaşılmaktadır. Somut olayda başvurucu her ne kadar itiraz incelemesinin duruşmasız olarak yapılmasının, soruşturma kapsamında toplanan deliller ile sunulan mütalaalar hakkında bilgilendirilmesi gerekirken bu haktan mahrum bırakılmasının, olayda sorumluluğu olduğu düşünülen kişiler ile soruşturmayı yürüten kişilerin asker olmasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ve kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yaptığı itirazın reddedilmesinden sonra başka bir üst makama başvuru hakkının bulunmamasının etkili başvuru hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüş ise de başvurucunun bu yöndeki iddialarının yaşam hakkı kapsamında etkili bir soruşturma yürütme yükümlülüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Bu doğrultuda başvurucunun, ölümün üçüncü kişi ya da kişilerce gerçekleştirilmiş olabileceği yönündeki iddiası ile olay intihar olarak kabul edilse bile yetkili makamların oğlunun yaşamını korumak için gerekli önlemleri almadığı yönündeki iddiasının yaşam hakkının maddi boyutu yönünden, olay hakkında etkili bir soruşturma yürütülmediği yönündeki iddiasının ise yaşam hakkının usul boyutu yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
56.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği yaşamını kaybeden kişiler açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişilerin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 65). Başvuru konusu olayda müteveffa Onur Çağrı Baş başvurucunun oğludur. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
57. Somut olayda başvurucu, söz konusu ölüm olayı nedeniyle AYİM nezdinde tam yargı davası açmamış olmakla birlikte ölüm olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasında müşteki sıfatıyla yer almış ve Askerî Savcılığın kovuşturmaya yer olmadığı kararına yaptığı itirazın reddedilmesi üzerine süresi içerisinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Ceza soruşturması sürecinde oğlunun yetkili makamların ihmali sonucu öldüğü iddiası da dâhil olmak üzere yaşam hakkı bağlamında çeşitli iddialar ileri süren başvurucu, ölüm olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasına katılmakla iddiaları bakımından uygun bir hukuki yolu kullanmıştır. Askerde şüpheli ölüm vakıaları nedeniyle yürütülen ceza soruşturmasına katılan fakat AYİM nezdinde tam yargı davası açma yolunu tercih etmeyen başvurucuların ceza soruşturması sürecinin kesinleşmesinden sonra yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi'ne yaptığı bireysel başvurularda başvuru yollarının tüketilmesi koşulu bakımından ceza soruşturması yolunun yeterli görülmesi ve bu bağlamda yaşam hakkının hem maddihem usuli boyutunun incelenmesi, Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği negatif ve pozitif yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediğinin tespit edilmesi bakımından yerinde olacaktır. Başvurucuların AYİM nezdinde tam yargı davası açma yolunu tercihetmeleri hâlinde ise somut olayın koşullarına göre yaşam hakkının maddi boyutu yönünden aksi bir tutum benimsenebilir. Dolayısıyla ceza soruşturmasının kesinleşmesi üzerine yapılan mevcut başvurunun başvuru yollarının tüketilmesi koşulunu karşıladığı değerlendirilmiştir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Ömer Aydın/Türkiye, B. No:34813/02, 25/11/2008, §§ 38-40;Mehmet Köse/Türkiye, B. No: 10449/06, 1/4/2014, §§ 52-54;Abdullah Yılmaz/Türkiye, B. No: 21899/02, 17/6/2008, §§ 46-48).
58.Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
59. Yukarıda belirtildiği üzere (bkz. § 55) başvurucunun yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının yaşam hakkının maddi ve usule ilişkin boyutu yönünden ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir.
a. Yaşam Hakkının Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
60. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
61. Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma hakkı birbirleriyle sıkı bağlantıları olan devredilmez ve vazgeçilmez haklardan olup devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme,bunun yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların, gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, §§ 50, 51).
62. Bu bağlamda Onur Çağrı Baş'ın yaşamının üçüncü kişi ya da kişilerin eylemlerine karşı korunamadığı iddiası yönünden ve Onur Çağrı Baş'ın yaşamının kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı korunamadığı iddiası yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapılması gerekmektedir.
i. Onur Çağrı Baş'ın Yaşamının Üçüncü Kişi ya da Kişilerin Eylemlerine Karşı Korunmadığına İlişkin İddia
63. Başvurucu, Askerî Savcılığın ölümün intihar neticesinde gerçekleştiği yönündeki değerlendirmesinin doğru olmadığını, oğlunun intihar ettiğine inanmadığını, oğlunun ölümünde pek çok kuşkulu yön bulunduğunu, olayda başka karanlık noktalar olacağından endişe duyduğunu belirtmiştir.
64. Başvurucu, iddialarını kanıtlamak amacıyla ilgili yargı kararları ile diğer bazı belgeleri Anayasa Mahkemesine ibraz etmiştir. Anayasa Mahkemesi başvurucunun iddialarının sağlıklı bir değerlendirmeye tabi tutulması maksadıyla 16/2/2016 tarihli yazı ile Askerî Savcılıktan 2013/293 Esas sayılı soruşturma dosyasının tamamını talep etmiştir.
65.Başvurucunun ölümün üçüncü kişi ya da kişilerce gerçekleştirildiği yönündeki iddiasının başvurucu tarafından ortaya konulan deliller ile soruşturma dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ışığında değerlendirilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesi tarafından bu bilgi ve belgeler ışığında yapılacak olan değerlendirmede ispat ölçütü olarak "makul şüphenin ötesinde" ilkesinin benimsendiğini ve bu ilkenin uygulanacağını vurgulamak gerekir. Böyle bir ispat yeteri derecede sağlam, açık ve birbiri ile uyumlu çıkarımların ya da aksi ispat edilememiş benzer maddi karinelerin bir arada bulunmasına bağlı olabilir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Uçar/Türkiye, B. No: 52392/99, 11/4/2006 § 74).
66. Başvurucu, oğlunun üçüncü kişi ya da kişilerce öldürülmüş olabileceğini belirtmekle birlikte bu eylemin hangi şüpheli kişi ya da kişilerce yapılmış olabileceği hakkında herhangi bir bilgi vermemiştir. Başvurucu, sadece oğlunun ölümünde pek çok kuşkulu yön bulunduğunu belirtmiş ve oğlunun intihar edecek birisi olmadığı argümanını ileri sürmüştür.
67. Soruşturma makamlarının olaylara ilişkin tespitleri Anayasa Mahkemesi açısından bağlayıcı olmamakla birlikte, Anayasa Mahkemesinin soruşturma makamlarının tespitlerinden farklı bir tespitte bulunabilmesi için bu hususta ikna edici unsurların mevcut olması gerekmektedir. Askerî Savcılık, olay hakkında yürüttüğü soruşturma neticesinde Onur Çağrı Baş'ın ölümünün intihar neticesinde gerçekleştiği sonucuna ulaşmıştır. Askerî Savcılık bu sonuca ulaşırken olay yeri inceleme raporuna, tanık beyanlarına, ölü harici muayenesine ve otopsi raporu ile diğer uzmanlık raporlarına dayanmıştır. Dayanılan bu deliller ile başvuru dosyasındaki diğer bilgi ve belgeler, Onur Çağrı Baş'ın yaşamına üçüncü kişi ya da kişilerin eylemi ile son verildiği iddiasını desteklememektedir. Kanda 56 ng/dl esrar bulunması da tek başına cinayet iddiasını doğrulayacak nitelikte değildir. Bu durumda soruşturma makamlarının Onur Çağrı Baş'ın intihar ettiği yönündeki tespitinden ayrılmayı gerektirecek ikna edici bir nedenin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
68. Açıklanan nedenlerle Onur Çağrı Baş'ın yaşamının üçüncü kişi ya da kişilerin eylemlerine karşı korunamadığı yönündeki şikâyetler yönünden Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
ii.Onur Çağrı Baş'ın Yaşamının Kendi Eylemlerine Karşı Korunmadığına İlişkin İddia
69. Başvurucu, ölümün intihar eylemi sonucunda gerçekleştiği kabul edilecek olsa dahi oğlunun intihar psikolojisine nasıl girdiğinin değerlendirilmesinin gerektiğini, yetkili makamların bu gibi hâllerde askerleri hastaneye yönlendirmesinin ya da hava değişimi gibi tedbirleri almasının gerektiğini, tanık anlatımlarına göre oğlunun nöbet esnasında uyurken tabur komutanına yakalanmış olmasından olumsuz etkilendiğini, oğlunu intihar kararı almaya sevk eden bu olayın basit bir uyarı niteliğinde olamayacağını, olayın hemen ardından ambulans çağrılmamasının ihmalin yaşandığı kuşkusunu kuvvetlendirdiğini, askerlere ruhen ve bedenen kendilerini yenileyecek bir zaman dilimi tanınmamasının askerlerin psikolojilerini bozabileceğini,oğlunun askerlik görevini yapmakta iken devletin koruması ve gözetimi altında olduğu sırada hayatını kaybettiğini, otopsi raporunda oğlunun sol kolunda kesiler olduğundan bahsedildiği dikkate alındığında, matbu bir ankete göre oğluna silah verilmesinin doğru olmadığını belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
70. Devletin yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların ve diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğünün bulunduğunuyeniden vurgulamak gerekir (bkz. § 61).
71. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin sahip olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel yaklaşıma göre devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm olaylarında, Anayasa’nın 17. maddesi devlete elindeki tüm imkânları kullanarak bu konuda ihdas edilmiş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük, kamusal olsun veya olmasın yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
72. Bu kapsamda bazı özel koşullarda devletin kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü bulunmaktadır. Zorunlu askerlik hizmeti için de geçerli olan bu yükümlülüğün ortaya çıkması için askerî mercilerin kendi kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu bilip bilmediklerini ya da bilmeleri gerekip gerekmediğini tespit etmek, böyle bir durum söz konusu ise bu riski ortadan kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında kendilerinden beklenen her şeyi yapıp yapmadıklarını incelemek gerekmektedir. Ancak özellikle insan davranışının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin tercihi dikkate alınarak pozitif yükümlülük, yetkililer üzerine aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesince yapılacak incelemede, basit bir ihmali veya değerlendirme hatasını aşan bir kusurun askerî yetkililere atfedilebilip atfedilemeyeceğinin ortaya konması gerekmektedir (Sadık Koçak ve diğerleri, § 74).
73. Askerlik yükümlülüğü kapsamında yürütülen bazı eylem ve etkinliklerin doğasına ve insan unsuruna bağlı olarak ortaya çıkan risk seviyesine uygun şekilde yaşamı koruyucu yasal ve idari düzenlemelerin bulunması gerekmektedir. Devlet askerlik görevini zorunlu kıldığı için özellikle silahların kullanımı konusunda büyük bir titizlik göstermeli ve psikolojik sorunları olan askerlerin tedavi edilmesini ve onlara yönelik uygun tedbirlerin alınmasını sağlamalıdır. Oluşturulan yasal ve idari düzenlemelerde, askerlik yaşamının doğasında var olan tehlikelerle karşı karşıya bulunan askerlerin etkin bir şekilde korunmasını sağlayan uygulamaya ilişkin tedbirlerin ve emir komuta zinciri içinde yer alan sorumlular tarafından işlenebilecek kusur ve hataların tespit edilmesini sağlayacak usullerin öngörülmesi gerekmektedir. Bu çerçevede askere alım sırasında kişilerin uygun denetimlerden geçirilmesi ve askerlik öncesinde ve sırasında kişilere gerekli denetim ve müdahalelerin yapılması büyük önem taşımaktadır (Sadık Koçak ve diğerleri, §§ 75, 76).
74. Kişilerin yaşamının korunması için yeterli yasal ve idari bir çerçevenin oluşturulması yükümlülüğü, askerlik hizmetini ifa eden kişilerin yaşam ve sağlıklarının korunması için de geçerlidir. Başvurucu tarafından bu konuda ileri sürülen bir eksiklik bulunmadığı gibi başvuru konusu olay açısından Anayasa Mahkemesi tarafından resen gözetilmesi ve incelenmesi gereken bir hususun da bulunmadığı anlaşılmıştır.
75. Başvuru konusu olay açısından yukarıda yer verilen ilkeler çerçevesinde devletin Onur Çağrı Baş'ın yaşamını kendi eylemine karşı koruma yükümlülüğünün olup olmadığının tespiti gerekmektedir. Bu bağlamda öncelikli olarak askerî yetkililerin Onur Çağrı Baş'ın intihar etme riskini bilip bilmediklerinin veya bilmelerinin gerekip gerekmediğinin ortaya konulması, böyle bir durum söz konusu ise yetkileri çerçevesinde gerekli tedbirleri alıp almadıklarının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
76. Onur Çağrı Baş'ın askerliğe alındığı tarihte yürürlükte bulunan Yönetmelik'in 5. maddesinde, askerlik çağına giren yükümlülerin askere alınmadan önce sağlık muayenesinden geçirileceği, bu muayene sırasında yükümlünün bildiği herhangi bir hastalık veya arızası olup olmadığına ilişkin ve muayene sırasında herhangi bir sağlık yakınması bulunup bulunmadığına ilişkin yazılı beyanının alınacağı belirtilmiştir (bkz. § 44). Aynı Yönetmelik'in Onur Çağrı Baş'ın askerliğe alındığı tarihte yürürlükte bulunan 10. maddesinde ise sağlık kontrolleri neticesinde askerliğe elverişli olmadığı tespit edilen yükümlülerin askere alınmayacağı belirtilmiş; sağlık durumları geçici olarak bozuk olan son yoklamaya tabi yükümlüler hakkında ertesi yıla bırakma kararı, sevke tabi olanlar hakkında ise sevk tehiri kararı verileceği ifade edilmiştir (bkz. § 46). Başvuru formu ve eklerinde askerlik öncesi yapılan sağlık kontrolüne ilişkin bir bilgi ve belge bulunmamakla birlikte, birliğe katılış sırasında yapılan mülakat ve anketlerde Onur Çağrı Baş'ın kronik bronşit astım rahatsızlığı dışında herhangi bir sorununun bulunmadığını beyan ettiği görülmektedir (bkz. §§ 8, 9). Başvurucu da oğlunun askerlik hizmeti için teslim olduğunda maddi, ailevi ya da psikolojik bir sorununun bulunmadığını belirtmiştir (bkz. § 31). Müteveffanın annesi ile kız arkadaşı da Onur Çağrı Baş'ın askere gitmeden önce herhangi bir sorununun bulunmadığını ifade etmiştir (bkz. § 31).
77. Onur Çağrı Baş'ın askerlik yaptığı dönemde yürürlükte bulunan Yönetmelik'in 15. maddesinde, ilgili raporların alınması hâlinde askere alındıktan sonra da "Askerliğe Elverişli Değildir" kararının alınabileceği belirtilmiştir (bkz. § 47). Aynı Yönetmelik'in 19. maddesinde ise askerlik şubelerince birliklerine sevklerinden sonra geçici bir hastalığı tespit edilen er ve erbaşlara hava değişimi işleminin uygulanacağı ifade edilmiştir (bkz. § 51). Başvuru formu ve ekleri ile soruşturma dosyasında başvurucunun oğlu Onur Çağrı Baş'ın askerlik hizmetini ifa ettiği sırada sürekli ya da geçici bir hastalıktan, özellikle de psikolojik bir rahatsızlıktan muzdarip olduğuna ve bu kapsamda bir tedavi gördüğüne ilişkin bilgi ve belge bulunmamaktadır. Onur Çağrı Baş'ın psikolojik sorunlar yaşadığına dair askerî yetkililere yansımış bir olay da mevcut değildir.
78.Soruşturma kapsamında ifadesi alınan tanıklar, Onur Çağrı Baş'ın herkesle iyi geçinen biri olduğunu, psikolojik sorunlarının bulunduğuna dair bir bilgilerinin bulunmadığını sadece kız arkadaşıyla bazı zamanlarda sorunlar yaşadığını belirtmiştir.
79.Onur Çağrı Baş, nöbet tutarken uyuduğu gerekçesiyle almış olduğu oda hapsi cezaları haricinde başka bir disiplin cezası almamış ve Askerî yetkililerinin dikkatini çekebilecek herhangi bir davranış bozukluğu da sergilememiştir.
80. Yukarıdaki açıklamalar dikkate alındığında başvurucunun oğlu Onur Çağrı Baş'ın 18/5/2012 tarihinde gerçekleşen ölüm olayına kadar yakın ve gerçek intihar riski olarak kabul edilebilecek anormal bir davranış sergilemediği ve kendisini intihara sürükleyecek psikolojik sorunları bulunduğunu ortaya koyacak nitelikte açık ve uyarıcı biremare göstermediği anlaşılmaktadır. Başvurucunun somut bir açıklama yapmaksızın ileri sürdüğü askerlere ruhen ve bedenen kendilerini yenileyecek bir zaman diliminin tanınmadığı yönündeki şikâyeti ile matbu bir ankete göre oğluna silah verilmesinin doğru olmadığı yönündeki şikâyetinin, Askerî yetkililerce fark edilmesi gereken yakın bir intihar riskinin öncü emareleri olarak değerlendirilmesi ise mümkün değildir.
81.Başvurucu, başvuru formunda oğlunun nöbet esnasında uyurken tabur komutanı tarafından görülmesi olayına özellikle vurgu yapmış ve bu olayın basit bir uyarı niteliğinde olamayacağını belirterek oğlunun intihar kararına burada yaşananların neden olmuş olabileceğini ifade etmiştir. Bu sebeple anılan olayın Onur Çağrı Baş'ın intihar kararına etkisinin ayrıca değerlendirilmesi gerekir.
82. Onur Çağrı Baş ile Topçu Er M.B.nin nöbet yerinde uyur vaziyette tabur komutanı tarafından görülmesi olayının, soruşturma dosyasında bu olay hakkında başka bir delil bulunmadığından tanık beyanları doğrultusunda değerlendirileceğini ve başvuru dosyasında bulunan bilgi ve belgelere göre tanık beyanlarının doğruluğu hakkında şüphe duyulmasını gerektirecek bir nedenin bulunmadığını öncelikle ifade etmek gerekir. Soruşturma kapsamında ifadesi alınan tanıkların birbiri ile uyumlu beyanlarına göre Tabur Komutanı Topçu Yarbay İ.Y., Onur Çağrı Baş ile Topçu Er M.B.yi nöbet yerinde uyur vaziyette görmüş ve anılan kişilerin isimlerini alarak olay yerinden ayrılmıştır. Onur Çağrı Baş, tabur komutanının olay yerinden ayrılmasından sonra hem nöbet arkadaşı M.B. ile hem de taburda santral işletmeni olarak görev yapan Er G.K. ve Topçu Başçavuş M.S.D. ile birer görüşme gerçekleştirmiş, bu görüşmelerde nöbet yerinde uyur vaziyette görülmesi nedeniyle ceza almaktan endişe duyduğunu belirtmiş, akabinde ise kendisine ait silahı ateşleyerek intihar etmiştir. Tabur Komutanı Topçu Yarbay İ.Y., askerî savcı huzurunda verdiği ifadesinde Onur Çağrı Baş'a herhangi bir kötü muamelede bulunmadığını belirtmiştir. Yarbay İ.Y.nin şoförlüğünü yapan Er T.T., Yarbay İ.Y.nin nöbet yerinde uyuyan Onur Çağrı Baş ile Topçu Er M.B.ye herhangi bir kötü muamelede bulunmadığını ifade etmiştir. Soruşturma kapsamında dinlenen diğer tanıklar da Onur Çağrı Baş'a kötü muamelede bulunulduğu iddiasını destekleyecek bir beyanda bulunmamıştır. Dolayısıyla, Onur Çağrı Baş'ın intihar kararı vermesine sebep olabilecek derecede kötü muameleye maruz kaldığı yönündeki iddianın tanık beyanları ya da diğer bazı delillerle kesin bir yargıya ulaşılmasını sağlayacak şekilde desteklenmediği görülmektedir. Nöbet yerinde uyuduğu gerekçesiyle daha önceden iki defa oda hapsi cezasıyla tecziye edilen Onur Çağrı Baş'ın nöbet esnasında uyuması nedeniyle üçüncü defa disiplin cezası ile karşı karşıya kalması nedeniyle intihar edeceğini kabul etmek ve askerî yetkililerin bu durumu öngörerek ona göre hareket etmesini beklemek ise askerî yetkililere aşırı bir yük yüklemek anlamına gelecektir.
83. Tüm bu hususlar dikkate alındığında askerî yetkililerin askerlik öncesi hayatında kayda değer herhangi bir psikolojik sıkıntısı bulunmayan ve olay anına kadar genel kişilik yapısı doğrultusunda normal davranışlar sergileyen müteveffanın intihar etme riskini bildikleri ya da bilmeleri gerektiği sonucuna ulaşılması mümkün değildir. Dolayısıyla, askerî yetkilileri intihar olayını önleyememiş olmaları nedeniyle sorumlu tutmak, yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülükler bakımından askerî yetkililere aşırı bir yük yüklemek anlamına gelecektir.
84. Başvurucu ayrıca olayın hemen ardından ambulans çağrılmamasının ihmalin yaşandığı kuşkusunu kuvvetlendirdiğini ileri sürmüş ise de başvuru dosyasındaki hiçbir bilgi ve belge Onur Çağrı Baş'ın olay anından sonra belli bir müddet yaşadığı ve bu durumun fark edilmesine rağmen yetkili makamlarca gerekli önlemlerin alınmadığı iddiasını desteklememektedir.
85. Açıklanan nedenlerle Onur Çağrı Baş'ın yaşamının kendi eylemlerine karşı korunamadığı yönündeki şikâyet yönünden Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
b. Yaşam Hakkı Kapsamında Etkili Bir Soruşturma Yürütülmediğine İlişkin İddia
i. Genel İlkeler
86. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında devletin yerine getirmek zorunda olduğu pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin boyutu, yaşanan ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konmasına ve sorumlu kişilerin belirlenmesine imkân tanıyan bağımsız bir soruşturmanın yürütülmesini gerektirmektedir. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54). Bu usul yükümlülüğünün gerektiği şekilde yerine getirilmemesi hâlinde devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadığının tam olarak tespit edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle soruşturma yükümlülüğü, devletin bu madde kapsamındaki negatif ve pozitif yükümlülüklerinin güvencesini oluşturmaktadır (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 29).
87. Yaşam hakkının korunması, silâh altındaki bir Askerin, askerî makamların kontrolü altında iken “şüpheli” bir biçimde ölmesi durumunda bağımsız ve tarafsız bir şekilde etkili ve uygun resmî bir soruşturmanın yürütülmesini de gerekli kılmaktadır. Bu şekilde yaşam hakkını korumak için ihdas edilen yasal ve idari çerçevenin etkili bir şekilde uygulanması temin edilebilecektir. Bu amaçla yürütülen araştırma ve soruşturmanın öncelikle olayların tam olarak nasıl meydana geldiğinin belirlenmesini, ikinci olarak ise sorumluların tespit edilmesini ve gerek görüldüğünde cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olması gerekir. Bu kapsamda yürütülen işlemler, ön soruşturma aşamasının ötesine geçmeli ve yargı aşaması da dâhil bütün süreç 17. maddenin gereklerine cevap vermelidir. Böylelikle, derece mahkemeleri hiçbir durumda mağdurların yaşam hakkına, maddi ve manevi varlığına karşı yapıldığı sabit görülen saldırıları cezasız bırakmamalıdır (Sadık Koçak ve diğerleri, § 77).
88. Yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza soruşturması yürütülmesini gerektirmemektedir. İhmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarında mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59). Ancak somut olay açısından yetkili ve sorumlu kişilerin muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmalinin yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen kendilerine verilen yetkileri gözardı ederek olayda ortaya çıkan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almama gibi bir durumun bulunup bulunmadığına karar verilmesi gerekmektedir. Çünkü bu gibi durumlarda bireyler kendi inisiyatifleriyle hangi hukuk yollarına başvurmuş olursa olsun insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması 17. maddenin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 60-62).
89. Yaşam hakkı kapsamında yürütülmesi gereken ceza soruşturmalarının amacı yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve vuku bulan ölüm olayında varsa sorumluları ve sorumluluklarını tespit etmek üzere adalet önüne çıkarılmalarını sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Anayasa'nın 17. maddesi hükümleri başvuruculara üçüncü tarafları belirli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği tüm yargılamaların mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma yükümlülüğü verdiği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
90. Soruşturmanın etkililik ve yeterlilik açısından temin adına soruşturma makamlarının resen harekete geçmesi ve ölüm olayını aydınlatabilecek sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanması gerekmektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57; Sadık Koçak ve diğerleri,§ 94 ).
91. Ölüm olayına ilişkin yapılacak etkili bir soruşturma kapsamında yetkililerin; tanıkların ifadelerinin alınması, bilirkişi incelemeleri ve gerektiğinde yaralanmalar ile ilgili eksiksiz ve detaylı bir rapor hazırlanmasına imkân verecek otopsinin yapılması, ölüm sebebinin objektif analizinin yapılması ve söz konusu olaylarla ilgili kanıtların elde edilmesi için mümkün olan tüm tedbirlerin alınması gibi işlemleri yapmaları gerekmektedir. Ölüm sebebinin veya olası sorumlulukların tespit edilmesini olumsuz yönde etkileyecek nitelikteki her türlü eksiklik, etkili bir soruşturma yürütülmesi açısından risk teşkil edebilecektir (Meral Eşkili, B. No: 2013/7586, 4/11/2015, § 89)
92. Ayrıca soruşturmada görevli kişilerin olaylara karışan veya karıştığından şüphelenilen kişilerden bağımsız olmaları gerekir. Bu durum sadece hiyerarşik veya kurumsal bir bağlantı bulunmamasını değil, aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirmektedir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 96).
93. Yürütülecek ceza soruşturmalarının etkinliğini sağlayan hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine açık olmasıdır. Buna ilaveten her olayda ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).
94. Yukarıda sayılanlara ek olarak yürütülecek soruşturmalarda makul bir hızla gerçekleştirilme ve özen gösterilme zorunluluğu da zımnen mevcuttur. Elbette ki bazı durumlarda soruşturmanın veya kovuşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlükler bulunabilir. Ancak bir soruşturmada ve devamında yapılan kovuşturmada yetkililerin hızlı hareket etmeleri yaşanan olayların daha sağlıklı bir şekilde aydınlatabilmesi, kişilerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi ve hukuka aykırı eylemlere hoşgörü gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi açısından kritik bir öneme sahiptir (Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
95. Başvurucu, ölüm olayına ilişkin ayrıntılı bir araştırma ve inceleme yapılmadığını, oğlunun ölümüne ihmali davranışlarıyla sebebiyet verebilecek kişilerin olabileceği ihtimalinin gözönünde bulundurulmadığını, oğlunun nöbet esnasında uyurken tabur komutanına yakalanması olayının yeterince aydınlatılmadığını, otopsi raporunda göz çevresinde bulunduğu belirtilen izlerin yumruk atılması sonucu oluşabilecek bir ize benzediğini, bu izin soruşturma esnasında yeterince irdelenmediğini, oğullarının kız arkadaşı ile bir sorununun bulunmadığını, itiraz incelemesinin duruşmasız olarak yapıldığını, soruşturma kapsamında toplanan deliller ile sunulan mütalaalar hakkında bilgilendirilmesi gerekirken bu haktan mahrum bırakıldığını, olayda sorumluluğu olduğu düşünülen kişiler ile soruşturmayı yürüten kişiler asker olduğundan eşit ve adil bir soruşturma yürütülmediğini, kovuşturmaya yer olmadığı kararına yaptığı itirazın reddedilmesinden sonra başka bir üst makama başvuru hakkının bulunmadığınıileri sürmüştür.
96.Yaşanan bir ölüm olayının oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi idari ve yargısal makamların ödevidir. Ancak Anayasa Mahkemesinin başvuru konusu olayın gelişim şeklini anlayabilmek ve başvurucuların yakınlarının ölümünün “şüpheli” olduğuna dair iddialarının soruşturma makamları ve derece mahkemeleri tarafından karşılanıp karşılanmadığını nesnel bir şekilde değerlendirmek için olayın oluşum şeklini incelemesi gerekebilmektedir.
97. Onur Çağrı Baş'ın ölüm olayı hakkında etkili bir soruşturma yürütülmediği şikâyeti ile ilgili olarak öncelikle başvurucunun eşit ve adil bir soruşturma yürütülmediği iddiasının soruşturmanın bağımsızlığı ve tarafsızlığı yönünden incelenmesi gerekir. Başvurucu bu kapsamda, olayda sorumluluğu olduğu düşünülen kişiler ile soruşturmayı yürüten kişiler asker olduğundan eşit ve adil bir soruşturma yürütülmediğini ileri sürmüştür.
98. Birtakım idari faaliyetlerinin bulunabileceği kabul edilmekle birlikte savcılık makamı bir yargı organıdır ve yargı faaliyetlerinin yerine getirilmesinde bağımsızlık ve tarafsızlık esaslarına göre yeterli teminata sahip olmalıdır (Sinan Işık, B. No: 2013/2482, 13/4/2016, § 66).
99. Askerî yargı düzeni içinde hâkim-savcı ayrımı belirgin olmayıp askerî savcılık görevi, askerî hâkimler tarafından yerine getirilmektedir (Sinan Işık, § 67).
100. Anayasa'nın 145. maddesi, askerî savcılık görevlerini yapan askerî hâkimlerin görevli bulundukları komutanlıkla ilişkilerinin, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenleneceğini hüküm altına almaktadır (Sinan Işık, § 68).
101. Askerî savcılar kural olarak hâkimlik teminatına sahip olmakla birlikte 353 sayılı Kanun'da, nezdinde askerî mahkeme kurulan kıta komutanı veya askerî kurum amirinin refakatinde bulundukları ve bütün işlemlerinin Millî Savunma Bakanının gözetimine tabi olduğu hüküm altına alınmıştır (Sinan Işık, § 69).
102. Kıta komutanı veya askerî kurum amirinin ayrıca soruşturma başlatılması ve tutuklama talebinde bulunulması aşamalarında da yetkileri bulunduğu gibi soruşturma safhası hakkında askerî savcılıktan bilgi de isteyebilmektedirler (Sinan Işık, § 70).
103. Söz konusu komutan ya da amirin rütbe itibarıyla da askerî savcının üstü konumunda olması nedeniyle anılan düzenlemelerin soruşturmanın bağımsızlığı üzerinde etkili olabileceği kabul edilmelidir (Sinan Işık, § 71).
104. Etkili soruşturma yükümü kapsamında incelenen tarafsızlık ve bağımsızlık, yasal ve kurumsal olarak yapılacak soyut bir değerlendirmeden ziyade soruşturmanın bir bütün olarak tarafsız ve bağımsız olup olmadığına ilişkin somut bir değerlendirmeyi gerektirmektedir (Sinan Işık, § 72).
105. Yasal ve kurumsal bağımsızlığın şüphe götürür olduğu durumlar, tek başına belirleyici olmamakla birlikte soruşturmanın ilkelere uygun bir şekilde gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin daha sıkı bir denetime tabi tutulmasını gerektirecektir (Sinan Işık, § 73).
106. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yaptığı birçok değerlendirmede savcıların tutumlarını inceleyerek kendilerine yeterli bağımsızlık vermeyen yasal düzenlemelere karşın yürüttükleri soruşturmaların bağımsız olduğu sonucuna varmıştır (Stefan/Romanya, B. No: 5650/04, 29/11/2011, § 48; Mantog/Romanya, B. No: 2893/02, 11/10/2007, § 70 vd.).
107. Yasal ve kurumsal olarak birtakım soru işaretlerinin mevcut olması tek başına, askerî savcılığın bağımsız ve tarafsız soruşturma yapmadığı şeklinde yorumlanamaz. Bu sebeple, başvurucunun soruşturmanın bağımsız ve tarafsız kişilerce yürütülmemesi nedeniyle etkisiz olduğu yönündeki iddiasını destekleyecek olgu veya deliller sunması gerekir. Başvuru konusu olayda başvurucunun oğlunun ölümü hakkında yürütülen soruşturmada Askerî Savcılığın ve itiraz mercii olarak Askerî Mahkemenin resen elde edilen veya idare ile başvurucu tarafından sunulan bilgi ve belgeleri değerlendirmek suretiyle söz konusu olayın gerçekleşme koşullarının ve olası sorumluların tespitine ilişkin kararlar verdiği görülmektedir. Bu kapsamda soruşturmayı yürüten Askerî Savcılığın ve itirazı inceleyen Askerî Mahkeme üyelerinin soruşturmanın seyrine etki edecek ön yargılı ve taraflı bir tutumunun olduğunu ortaya koyan bir bulgu saptanmamıştır.
108. Diğer taraftan başvurucu; ölüm olayına ilişkin ayrıntılı bir araştırma ve inceleme yapılmadığını, oğlunun ölümünün kuşkulu bir ölüm olayı olduğunu ileri sürmüştür.
109. Bu iddialar çerçevesinde ceza soruşturmasındaki işlemlere bakıldığında, başvurucunun oğlu Onur Çağrı Baş'ın 18/5/2012 tarihinde nöbet yerinde ateşli silah yaralanması sonucu başından vurulmuş vaziyette bulunması olayı ile ilgili olarak Askerî Savcılık tarafından resen bir soruşturmanın başlatıldığı, olaydan haberdar edilen Askerî Savcının yetkililere olay yerinin olduğu gibi muhafaza edilmesi ve olay yeri inceleme ekibinin ölümün gerçekleştiği yere yönlendirilmesi talimatını verdikten sonra kendisinin de derhâl olay yerine intikal ettiği, sonrasında Askerî Savcı eşliğinde olay yeri incelemesinin yapıldığı, olay yerinin fotoğraflarının çekildiği ve krokisinin çizildiği, bu işlemler sonucunda ayrıntılı bir olay yeri inceleme raporunun hazırlandığı görülmektedir. Aynı gün ölü muayenesi ve akabinde otopsi işleminin yapıldığı, yapılan ölü muayene ve otopsi işlemleri neticesinde hazırlanan raporda Onur Çağrı Baş'ın kafa bölgesinde bir adet ateşli silah yarasının tespit edildiği ve bu yaralanmanın müstakilen öldürücü nitelikte olduğu, atışın bitişik atış mesafesinden yapılmış olduğu, Onur Çağrı Baş'ın ölümünün ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı beyin kanaması ve beyin doku harabiyeti sonucu meydana geldiği tespitlerinin yapıldığı görülmektedir. Soruşturma kapsamında ayrıca kimyasal ve balistik inceleme raporları alındığı, söz konusu raporlara göre olay yerinde bulunan bir adet kovanın müteveffaya ait tüfek ile atılmış olduğu, müteveffadan alınan numunelerde atış artıklarının tespit edildiği, olayda kullanılan silah üzerinde parmak izi araştırması yapıldığı ancak yapılan araştırmada mukayeseye elverişli bir ize rastlanmadığı, askerî birlikte görevli olan müteveffanın arkadaşları ile üstlerinin tanık olarak dinlendiği anlaşılmaktadır. Olaya ilişkin tanık ifadeleri ile teknik ve tıbbi raporlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Askerî Savcılık tarafından Onur Çağrı Baş'ın üçüncü kişi ya da kişilerin eylemi neticesinde öldürülüp öldürülmediği hususunda etkili bir soruşturma yürütüldüğü, bu sebeple Askerî Savcılığın müteveffanın intihar etmek suretiyle hayatına son verdiği yönündeki tespitinden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
110. Bununla birlikte yaşam hakkına ilişkin etkili bir soruşturma yapıldığından bahsedebilmek için müteveffayı intihara sürükleyen sebeplerin ve bu sebepler ile intihar vakası arasındaki nedensellik bağının da araştırılması gerekmektedir. Başvurucu bu kapsamda oğlunun ölümüne ihmali davranışlarıyla sebebiyet verebilecek kişilerin olabileceği ihtimalinin gözönünde bulundurulmadığını, oğlunun nöbet esnasında uyurken tabur komutanına yakalanması olayının yeterince aydınlatılmadığını, otopsi raporunda göz çevresinde bulunduğu belirtilen izlerin yumruk atılması sonucu oluşabilecek bir ize benzediğini, bu izin soruşturma esnasında yeterince irdelenmediğini, oğullarının kız arkadaşı ile bir sorununun bulunmadığını ileri sürmüştür.
111. Somut olaya bu açıdan bakıldığında başvurucu ölü harici muayenesinde tespit edilen sıyrıklı ekimozların yumruk atılması sonucu oluşabilecek bir ize benzediğini ve oğlunun nöbet esnasında uyurken tabur komutanına yakalanması olayının yeterince aydınlatılmadığını ileri sürmüş ise de Askerî Savcılık tarafından bu olay hakkında birçok tanık dinlendiği, dinlenen tanıkların ifadelerinin Onur Çağrı Baş'a kötü muamelede bulunulduğu iddiasını destekleyecek hiçbir açıklama içermediği, dolayısıyla gerekli araştırmalar yapılmasına rağmen bu incelemeden müteveffayı intihara sürükleyen sebepler hakkında herhangi bir sonuç çıkarılamadığı anlaşılmaktadır. Müteveffayı intihara sürükleyen sebeplerin ortaya konulması amacıyla müteveffanın arkadaşları ve üstlerinin ifadelerinin alındığı, bu kapsamda ayrıca Onur Çağrı Baş'ın kız arkadaşı ile anne ve babasının ifadelerine başvurulduğu, başvurucunun talebi doğrultusunda Onur Çağrı Baş'ın Disiplin Ceza ve Tutukevinde bulunduğu dönemdeki oda arkadaşlarının da ifadesinin alındığı görülmektedir. Dolayısıyla soruşturma makamlarının müteveffayı intihara sürükleyen sebepleri aydınlatma isteğinden kuşku duyulmasını gerektiren bir hususun bulunmadığı anlaşılmaktadır.
112. Müteveffanın yakınlarının meşru menfaatlerini koruyabilecek ölçüde soruşturmaya katılmaları etkili soruşturmanın en önemli unsurlarındandır. Soruşturma bu kapsamda incelendiğinde, başvurucu her ne kadar itiraz incelemesinin duruşmasız olarak yapıldığını, soruşturmadan yeterince bilgilendirilmediğini, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yaptığı itirazın reddedilmesinden sonra başka bir üst makama başvuru hakkının bulunmadığını ileri sürmüş ise de başvurucunun soruşturmaya aktif bir şekilde katılabildiği, delillerini soruşturma makamlarına sunabildiği ve iddialarını soruşturma makamları önünde ileri sürebildiği görülmektedir.
113. Bütün bu veriler kapsamında somut olay bir bütün olarak değerlendirildiğinde Askerî Savcılık tarafından başvurucunun oğlunun hayatını kaybettiği olaya ilişkin derhâl soruşturma başlatıldığı ve soruşturmanın 1 yıl 10 ay gibi makul bir sürede sonuçlandırıldığı, olaya ilişkin delillerin elde edilmesine yönelik ayrıntılı bir çalışma yapıldığı, olayın öncesinde ve olay anında yaşanan gelişmelerin detaylarıyla birlikte araştırıldığı, başvurucunun meşru menfaati gereği soruşturma sürecine etkili bir şekilde katılmasına engel bir bulguya rastlanmadığı ve bu suretle somut olayın aydınlatılmasına yönelik yeterli çabanın gösterildiği anlaşılmıştır. Bu durumda yukarıda bahsedilen yaşam hakkının usul boyutuna ilişkin ilkeler karşısında başvuru konusu olayda, soruşturma makamının olayların seyrini aydınlatmaya yönelik işlemlerinden kuşku duyulmasını gerektiren bir durumun veya yürütülen soruşturmanın derinliği ve ciddiyeti üzerinde etki gösterecek nitelikte bir eksikliğin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
114. Açıklanan nedenlerle somut olayda yürütülen ceza soruşturmasında yaşam hakkının usule ilişkin boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Onur Çağrı Baş'ın yaşamının üçüncü kişi ya da kişilerin eylemlerine karşı korunmadığına ilişkin iddia yönünden Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının maddi boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
2. Onur Çağrı Baş'ın yaşamının kendi eylemlerine karşı korunmadığına ilişkin iddia yönünden Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının maddi boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
3. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usule ilişkin boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
29/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.