TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BEDRETTİN DALAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/5369)
|
|
Karar Tarihi: 22/9/2016
|
R.G. Tarih ve Sayı: 14/10/2016-29857
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Elif KARAKAŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Bedrettin
DALAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Celal
ÜLGEN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Yeni Şafak gazetesi ve gazetenin internet sitesinde
başvurucu hakkında çıkan haberler nedeniyle kişilik haklarının zedelendiği ve
masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. 2014/5369 sayılı başvuru 1/4/2014 tarihinde İstanbul Anadolu
27. Asliye Hukuk Mahkemesi aracılığıyla, 2014/6044 sayılı başvuru ise 25/4/2014
tarihindeİstanbul Anadolu 30. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır.
Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde
başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. 2014/5369 sayılı başvurunun İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca
31/12/2014 tarihinde, 2014/6044 sayılı başvurunun İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 25/11/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. 2014/6044 numaralı başvurunun konu bakımından aynı nitelikte
olması nedeniyle 2014/5369 sayılı başvuru ile 8/4/2016 tarihinde
birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
6.Başvurucu,bir dönem milletvekilliği ve İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanlığı görevlerinde bulunmuş eski bir politikacı ve bünyesinde pek
çok özel okulla birlikte bir özel üniversite bulunduran bir vakfın kurucusu ve
yönetim kurulu başkanıdır.
7.Yeni Şafak gazetesinin 28/3/2010 tarihli nüshasında
"DALAN BEKAA'DA"başlığı altında başvurucunun adı ve fotoğrafı
kullanılarak bir yayın yapılmıştır.
8.Söz konusu yayının birinci sayfada yer alan kısımları
şöyledir:
"DALAN BEKAA'DA
Ergenekon'un firari şüphelisi Bedrettin Dalan'ın 522 günlük 'dünya
turu'nun son duraklarından biri Suriye oldu. Bekaa Vadisi çevresindeki şehirlerde
yaklaşık bir ay kalan Dalan'ın sahte pasaportla tekrar Belarus'a geçtiği iddia
edildi.
YEDİNCİ DURAK SURİYE
Ergenekon'un 10'uncu dalgasına yakalanmaktan 'özel bir ihbar' sayesinde
kurtulan İstanbul Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Bedrettin Dalan'ın, ABD,
Finlandiya, Hollanda, Almanya, Rusya ve Belarus'un ardından Suriye'ye giderek
bir ay boyunca kaldığı öğrenildi.
TERÖR ÖRGÜTÜNÜN ÜSSÜYDÜ
Edinilen bilgiye göre Dalan, Lübnan sınırları içinde görülen ancak
fiilen Suriye'nin kontrol ettiği Bekaa Vadisi'ne yakın kentlerde dolaştı. Bir
zamanlar PKK'nın da üssü olan vadinin çevresinde görünen Dalan'ın, Suriye
gezisinden El Muhaberat'ın haberdar olduğu öne sürüldü.
AVUKATLARIYLA İRTİBAT KURDU
Yeditepe Üniversitesi'nin sahibi Bedrettin Dalan, Suriye'de sık sık
avukatlarıyla irtibat kurdu ve hakkındaki soruşturma ile ilgili bilgi edinmeye
çalıştı. Pasaportunun süresi dolan Bedrettin Dalan'ın 20 gün önce sahte
pasaportla Belarus'a döndüğü de iddia edildi."
9. Gazetenin iç sayfasında ise haberle ilgili ayrıntılara
yer verilmiştir. Gazetenin İnternet sitesinde ise anılan haber şu şekilde yer
almıştır:
"Dalan'dan Bekaa turu
Ergenekon'dan gözaltına alınacağını öğrenince
ABD'ye giden Bedrettin Dalan'ın, en son görüldüğü Hollanda'dan önce Belarus'a
ardından Suriye'ye geçtiği ortaya çıktı. Lübnan'daki Bekaa Vadisi'nin
etrafındaki şehirlerde bir ay kalan Dalan'ın pasaport süresi dolduğu için sahte
pasaportla tekrar Belarus'a geçtiği iddia edildi.
Ergenekon soruşturması kapsamında 7 Ocak
2009'da düzenlenen 10. dalga operasyonda gözaltına alınacağını öğrenince ABD'ye
giden Bedrettin Dalan'ın en son Suriye'ye gittiği öğrenildi. Ergenekon'un
şüpheli firarisi Dalan'ın bir ay kaldığı Suriye'den Belarus'a geçtiği,
pasaportunun süresi dolduğu için sahte pasaport kullanmaya başladığı öne
sürüldü.
Ergenekon'un 7 Ocak 2009'daki 10. dalga
operasyonunda emekli Orgeneral T.K., Prof. Dr. Y.K., eski YÖK Başkanı K.G.,
emekli Orgeneral K.Y. ve Susurluk hükümlüsü İ.Ş.'nin de aralarında bulunduğu 32
kişi gözaltına alınırken, bir MİT görevlisi tarafından önceden uyarıldığı
öğrenilen Bedrettin Dalan'ın 24 Ekim 2008'de ABD'ye gittiği ortaya çıktı.
Dalan, operasyonun ardından ABD'de tedavi gören eşi A. Dalan'ın yanında
olduğunu belirterek, “Ocak ayı sonunda döneceğim” açıklaması yaptı. Ancak
aradan yaklaşık 1.5 yıl geçmesine rağmen dönmedi.
ABD'DEN SONRA 6 ÜLKEYE GİTTİ
Ergenekon soruşturmasında adı sıkça geçen
İSTEK Vakfı ve Yeditepe Üniversitesi sahibi eski İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanı Bedrettin Dalan, yurtdışına çıkışından itibaren polis tarafından adım
adım takip edildi. Uzun bir süre Amerika'da kalan Dalan'ın vize süresi doldu.
Dalan, vize süresinin uzatılmasını talep etti ancak bu talebi reddedildi.
Dalan'ın birçok ülkeyi içine alan seyahat macerası da böylece başlamış oldu.
Dalan, Amerika'nın ardından Finlandiya, Hollanda, Almanya, Rusya ve Belarus'un
ardından en son Suriye'ye gitti.
EL MUHABERAT'IN KONTROLÜNDE
Bir dönem terör örgütü PKK'nın üs olarak
kullandığı Lübnan'daki Bekaa Vadisi çevresindeki şehirlerde yaklaşık bir ay
kalan Dalan'ın istihbarat teşkilatı El Muhaberat'ın bilgisi dahilinde dolaştığı
öğrenildi. Dalan için herhangi bir arama kararı bulunmadığından İnterpol
tarafından hakkında kırmızı bülten çıkarılmadığı öğrenildi. Ergenekon firarisi
Bedrettin Dalan'ın, Belarus'un başkenti Minsk'teki Juravinka Oteli'nde ve bu
otelin yakınlarında bir villada kaldığı tespit edilmişti.
SURİYE'DEN AVUKATLARLA TEMAS
Bedrettin Dalan'ın yurtdışında kaldığı süre
boyunca ihtiyacı olan paranın ise muhasebecisi tarafından kendisine
ulaştırıldığı belirtiliyor. Dalan, Hollanda Amsterdam Havaalanı'nda kendisini
görüntülemeye çalışan basın mensuplarına, “Ben kaçak değilim. Aranmıyorum.
Özgür bir insanım. Bakın yeşil pasaportum ile dolaşıyorum” demişti. Bedrettin
Dalan'ın Suriye'de bulunduğu sırada sık sık avukatlarıyla irtibat kurduğu ve
hakkındaki soruşturma ile ilgili bilgi edinmeye çalıştığı öğrenildi.
Pasaportunun süresi dolan Dalan'ın Lübnan topraklarındaki Suriye kontrolünde
bulunan Bekaa Vadisi çevresindeki kentlerde dolaştıktan sonra yaklaşık 20 gün
önce sahte pasaportla yeniden Belarus'a döndüğü iddia edildi.
Ergenekon'un fikri ve mali lideri
Bedrettin Dalan'ın adı Ergenekon
iddianamelerinde fikri ve mali lider olarak geçiyor. MİT görevlilerinin,
bürokratların, müfettişlerin çocuklarına burs verdiği tespit edilen Dalan'ın
Ergenekon tutuklusu Tuğgeneral L.E. ile telefonla konuştuğu ve Cumhuriyetçi
Çalışma Grubu'nu göreve çağırdığı ileri sürülmüştü. Ergenekon soruşturması
kapsamında İstek Vakfı'nda ve Yeditepe Üniversitesi'ndeki odasında arama
yapılan Bedrettin Dalan'ın vakfı aracılığıyla sahibi olduğu Poyrazköy'deki
araziden de silah ve mühimmat ele geçirildi. Bu silahların Ergenekon sanığı
L.G.'ye bağlı suikast timinin silahları olduğu iddia edildi. Silahların
gömülmesinden Dalan'ın da bilgisinin bulunduğu ileri sürüldü. Ergenekon,
Poyrazköy ve Amirallere suikast iddianamelerinde adı geçen Dalan hakkındaki
soruşturma devam ediyor. Dalan'ın Türkiye'ye gelerek ifadesinin alınması
bekleniyor."
10. Aynı gazetenin 1/5/2010 tarihli nüshasında ise manşet
haberinin sol alt yanında "Yaktın Beni
İlhami" başlığıyla bir yayın yapılmıştır. Haberin birinci
sayfada verilen kısmı şöyledir:
"Özel Kalem Müdürü İlhami Ü.H.'nin savcı
ve polise verdiği ifadenin Bedrettin Dalan'ın sinirlerini bozduğu ortaya çıktı.
Firari Dalan, 'Darbe Andıcı' iddianamesine
giren telefon görüşmelerinde kendisinin Ergenekon sanığı V.K. ile 5 ayda bir
görüştüğünü söyleyen İlhami Ü.H. için "Gözüme gözükmesin salak"
diyor.
Dalan, gözaltı bilgisini MİT'çi Y.'den
aldığını itiraf eden Özel Kalem Müdürü İlhami Ü.H.'nin ifadesini değiştirmesi
için de talimat veriyor."
11.Haber, İnternet sitesinde ise şöyle yer almıştır:
"Özel kalem sattı beni
Özel Kalem Müdürü İlhami Ü.H.'nin savcı ve
polise verdiği ifade Dalan'ı kızdırdı. Dalan dinlemeye takılan telefon
görüşmelerinde Ergenekon sanığı emekli Tuğgeneral V.K. ile 5 ayda bir
görüştüğünü, gözaltı bilgisini MİT'çi Y.'den aldığını itiraf eden İlhami Ü.H.
için “Gözüme gözükmesin” diyor. Dalan, Handan'ın ifadesini değiştirmesi için de
talimat veriyor.
İSTEK Vakfı Başkanı Bedrettin Dalan,
Ergenekon'un 10. Dalga operasyonundan önce gözaltına alınacağını İstanbul MİT
Bölge Başkan Yardımcısı Ö.Y.'den öğrenen Özel Kelem Müdürü İlhami Ü.H.'yi
kendisini ele vermekle suçladı. Dalan, Darbe Andıcı iddianamesine giren telefon
konuşmasında “Patronum V.K. ile sık sık görüşüyordu. Dalan'ın gözaltına
alınacağını MİT Bölge Başkan Yardımcısı Ö.Y.'ye sorduk” itirafında bulunan
İlhami Ü.H. için “Gözüme gözükmesin. Olmayan şeyleri konuşmuş salak” diyor.
K. iLE 5 AYDA BİR GÖRÜŞÜRDÜ
Bedrettin Dalan hakkında Ergenekon kapsamında
soruşturma yapıldığını gözaltına alınacağı 10. Dalga Operasyon'dan 3 ay önce
İstanbul MİT Bölge Başkan Yardımcısı Ö. Y.'den öğrenen İlhami Ü.H., hem emniyet
hem de savcılık ifadesinde önemli bilgiler verdi. İlhami Ü.H.,, Ergenekon
sanığı emekli Tuğgeneral V.K. ile Dalan'ın ilişkisi olduğunu söyledi. Handan
hem savcılık ve emniyet ifadesinde “V.K.'yi görev yaptığı dönemde patronum
Bedrettin Dalan'ın yanına gelip gittiği için tanıyorum, ancak kendisi ile
herhangi bir münasebetim olmadı. V.K. Bedrettin Dalan'ın yanına 5-6 ayda bir
gelip giderdi” dedi.
MİT'ÇİDEN KAÇ BİLGİSİNİ ALDI
İlhami Ü.H., 7 Ocak 2009'daki Ergenekon'un 10.
dalga operasyonundan Dalan'ın önceden nasıl haberi olduğunu da anlattı. İlhami
Ü.H., ifadesinde Dalan'ın gözaltına alınacağı bilgisini İstanbul MİT Bölge
Başkan Yardımcısı Ö.Y.'nin verdiğini söyledi. İlhami Ü.H., “MİT Bölge Başkan
Yardımcısı Ö.Y. başkanıma Bedrettin Dalan'ın alınıp alınmayacağını sordum. O da
'ben bir bakayım' dedi. Bir gün sonra da kendisi bana haber verdi. Bu olay,
Dalan yurt dışına gitmeden 1.5-2 ay önce oldu” dedi.
İLHAMİ İLE GURUR DUYMUYORUM
İlhami Ü.H.'nin bu ifadelerinin Dalan'ı
rahatsız ettiği ortaya çıktı. Yurtdışından sık sık adamlarını arayarak Ergenekon
davasının gidişatıyla ilgili bilgi alan Dalan şoförü ve yardımcısı C.U.'ya,
İlhami Ü.H.'den dert yandı. 21 Ocak 2009'da U. ile konuşan Dalan "Seninle
gurur duyuyorum ama o H. denilen dangalakla, İlhami denilen dangalakla gurur
duymuyorum" diyor. U. ise Dalan'ı "Rahat olun sağlığınıza bakın
sağlığınız bitsin ondan sonra efendim. Ben B. Bey'le (Dalan'ın oğlu B. Dalan)
beraber görüşüyorum devamlı. Hiç merak etmeyin" sakinleştirmeye çalışıyor.
Dalan "Yalnız ben sana söyleyim İlhami
lüzumsuz lüzumsuz değil olmayan şeyleri konuşmuş salak" diyor.
Seçimden sonra dava bitecek umudu
Dalan'ın yurtdışındayken sık sık konuştuğu F.D
adlı kişiyle 12 Kasım 2008 tarihinde yaptığı görüşmede ilginç bir detay dikkat
çekiyor. Dalan'a, nereden aldığını söylemediği önemil bir bilgiyi aktaran F.
"Bi mesajım var size yerel seçimlerden sonra davayı düşürüyorlar diye
söylememi istediler" diyor.
T. ÇIKACAK, DEDİ, ÇIKTI
Dalan 7 Şubat 2009'da F.D. ile yaptığı
konuşmada ise tahliye olan Ergenekon sanığı emekil Orgeneral H.T.'nin
bırakıldığını söylüyor. F. ise "He söylemişti hoca adamın dedikleri oluyor
bir bir böyle bu işler" karşılığını vererek, seçimden sonra davanın
düşeceğini söyleyen kişinin 'hoca' olduğunu söylüyor. Dönüş tarihinin
yaklaştığından bahseden Dalan, "Hoca T.'nin çıkacağını söylemişti di mi
sana" şeklinde konuşuyor. F.D. ise "Evet evet çıkacak dedi her şeyin
morali düzgün dedi o zeki, dahi ve deli, başkanım hiç bir şey yok hiç bir şey
her şey güzel sizin sağlığınız önemli ondan sonrası palavra sizi çok seviyorum"
karşılığını veriyor.
K. ile gizli toplantıyı anlatmış
Dalan 31 Mart 2009'da X şahısla yaptığı
konuşmada da 20 yıldan fazla yanında çalışan İlhami Ü.H.'ye savcılığa verdiği
ifade için ateş püskürüyor. Dinlemeye takılan görüşmenin özeti şöyle:
Dalan: He şey Coşkun mu gelmeye çalışıyor
buraya.
X: Yok yok şey ee İlhami İlhami.
Dalan: Si... pez...,
X: Öbürü İlhami ilhami
Dalan: Ya sana söyleyimmi ya o yazar verir
elinlen el yazısıyla ben bunu yanlışlıkla verdim der iki yalan söylemiş, yani
şimdi biraz açık konuş yani bunu şöyle herkes de duysun kayda geçsinler. Sen
günde 2 saat 3 saat geliyorsun benim yanıma, iş takibi için geliyorsun ve her
geldiğin V.K.'yi görüyorsun ve üst katta gizli toplantılar standart olarak
yapıyordu diye beyanat veriyorsun savcıya.
İFADESİNİ DÜZELTMİYOR ARTİS
X: Bu bunları amcacım reddediyor.
X: Şimdi onları söylemedim diyor peki
söylemedin de onun içine savcı kendi kendi mi soktu, salak.
X: Bu öyle duyor, bunun dediği öyle.
Dalan: Madem ki söylemedi savcılığa yazılı
versin, B.'ye versin. Ben böyle bir ifade vermedim diye.
X: Yo yapmıyor işte. Yapmıyor artis size gelip
bu konuları arz edecekmiş.
Dalan: Yo hiç bana gelmesin oğlum."
12. Başvurucu, kendisi hakkında gerçekle ilgisi olmayan ve
kişilik haklarını zedeleyen haber yapıldığı iddiasıyla her iki haber hakkında
gazete ve haberi hazırlayan gazeteci aleyhine manevi tazminat davası açmıştır.
13. 28/3/2010 tarihinde yayımlanan "DALAN BEKAA'DA"
başlıklı haber nedeniyle açılan davada, Kadıköy 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
6/3/2012 tarihli ve E.2010/479, K.2012/136 sayılı kararı ile davanın reddine
karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"...İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/480 esas sayılı dosyası
ile ilgili bilgi istenmiş, DVD gönderilmiş, mahkememizce incelenmiştir.
Davacı hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ergenekon
davası ile ilgili soruşturma yapıldığı ve hakkında İstanbul 13. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2010/480 esas sayılı dosyası ile ceza davası açıldığı, davacının
hakkında gıyabi tutuklama kararı bulunduğu hususunda ihtilaf yoktur. Ayrıca
davacının yurt dışında olduğu kanaati de mahkememizce oluşmuştur.
Davaya konu yazılar incelendiğinde basının haber verme özgürlüğü
sınırları içerisinde kaldığı, güncel olduğu, haberin kamu yararı bulunduğu,
görünen gerçekliğin mevcut olduğu, yazılarda, davacının Bekaa Vadisinde bulunan
terör örgütü ile ilişkisinin olduğuna ilişkin bir anlam da çıkmadığı
anlaşıldığından davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir."
14. Anılan karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 9/9/2013 tarihli
ve E.2012/14936, K.2013/13835 sayılı kararı ile onanmış; karar düzeltme
başvurusu, aynı Dairenin 3/3/2014 tarihli ve E.2013/17687, K.2014/3471 sayılı
kararı ile reddedilmiştir.
15. Karar, başvurucuya 27/3/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucunun 1/5/2010 tarihli ve "YAKTIN BENİ
İLHAMİ" başlıklı haber nedeniyle açtığı manevi tazminat davası ise Kadıköy
2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 6/3/2012 tarihli ve E.2010/480, K.2012/138 sayılı
kararı ile reddedilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"...İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/106 esas sayılı dosyası
ile ilgili bilgi istenmiş, DVD gönderilmiş, mahkememizce incelenmiştir.
Davacı hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ergenekon
davası ile ilgili soruşturma yapıldığı ve hakkında İstanbul 13. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2010/106 esas sayılı dosyası ile ceza davası açıldığı, davacının
hakkında gıyabi tutuklama kararı bulunduğu hususunda ihtilaf yoktur.
Davaya konu yazılar incelendiğinde, davacı hakkında bir iddia ve itham
içermediği, yazıların üslubunda hakaret ve aşağılayıcı kelimeler
kullanılmadığı, basının haber verme özgürlüğü sınırları içerisinde kaldığı,
güncel olduğu, haberin kamu yararı bulunduğu, görünen gerçekliğin mevcut
olduğu, yazılarda manevi tazminatın koşulları oluşmadığından davanın reddine
karar verilmesi gerekmiştir."
17. Anılan karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 23/9/2013 tarihli
ve E.2012/14934, K.2013/14748 sayılı kararı ile onanmış; karar düzeltme
başvurusu, aynı Dairenin 12/2/2014 tarihli ve E.2013/18401, K.2014/2217 sayılı
kararı ile reddedilmiştir. Karar 4/3/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
18.Başvurucu 1/4/2014 ve 25/4/2014 tarihlerinde bireysel
başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
19. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49.
maddesi şöyledir:
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına
zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar
verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir
fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 22/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21.Başvurucu;
i. "Dalan Bekaa'da"
başlıklı haberin yayımlandığı tarihte hakkında düzenlenmiş bir
iddanamenin dahi olmadığını, söz konusu haberle sanki kanundan kaçıyormuş gibi
bir algı yaratılarak kamuoyunun yanıltılmaya çalışıldığını, haberin gerçek dışı
olduğunu, hiçbir zaman Suriye'ye ya da Bekaa Vadisi'ne gitmediğini, haberin
içinde Bekaa vurgusu yapılarak PKK terör örgütü ilebir ilişkisi varmış gibi
gösterildiğini,
ii. "Yaktın Beni
İlhami" başlığıyla gazetenin birinci sayfasında "Özel Kalem Sattı Beni" başlığıyla
da internet sayfasında verilen haberde o tarihte henüz duruşmaları başlamamış
bir dava ile ilgili olarak kendisi hakkında suçlu olduğu yönünde bir algı
yaratılmaya çalışıldığını, haberde adı geçen kişinin özel kalem müdürü
olmadığını, söz konusu haberler nedeniyle kişilik haklarının zarar gördüğünü
belirterek Anayasa’nın 14., 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan temel
hak ve özgürlüklerin sınırlama ilkeleri, adil yargılanma hakkı ve masumiyet
karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti ile yeniden yargılama
ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun, hakkında yapılan haberlerin
gerçeği yansıtmadığını, haberde geçen ifadeler nedeniyle kişilik haklarının
ihlal edildiğini belirterek Anayasa’nın 14., 36. ve 38. maddelerinin ihlal
edildiği iddialarının temel olarak, açtığı tazminat davasının reddedilmesi
nedeniyle şeref ve itibarının korunmasında toplandığı ve şikâyetin, Anayasa’nın
17. maddesinde düzenlenen kişilik haklarının korunması kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
23. Masumiyet karinesi, kişinin suçluluğu hükmen sabit oluncaya
kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak
nitelendirilmemesini ve suçlu muamelesine tabi tutulmamasını güvence altına
alır. Anayasa Mahkemesi, yargılama makamları veya diğer devlet görevlilerinin
ifadeleri veya kışkırtmasına dayanmayan basın ve yayın organlarındaki yazılar
veya bazı küçük düşürücü haberlerle ilgili şikâyetleri, bir bütün olarak şeref
ve itibarın korunmasını isteme hakkı kapsamında değerlendirmektedir (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, §
26; Kadir Sağdıç [GK], B. No:
2013/6617, 8/4/2015, § 31).
24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), birçok kez demokratik
bir toplumda basının oynadığı temel rolün altını çizmiştir. Her ne kadar,
özellikle de başkalarının şöhret ve haklarının korunmasıyla ilgili olarak, bazı
sınırları aşmaması gerekse de basının, görev ve sorumluluklarının bilincinde
olarak kamu yararını ilgilendiren her konuyu iletme görevi vardır. Basının
böyle konularda bilgi ve fikir yaymadan ibaret olan görevi, kamuoyunun da bu
bilgi ve fikirleri alma hakki ile tamamlanır. AİHM'e göre bu görevi olmasaydı
basın, vazgeçilmez "gözetleyici" (watchdog) rolünü oynayamazdı (Bladet Tromso ve Stensaas/Norveç [BD], B.
No: 21980/93, 20/5/1999, §§ 59 ve 62; Pedersen
ve Baadsgaard/Danimarka [BD], B. No: 49017/99, 17/12/2004 § 71).
25.Ayrıca bu tür başvurularda basının yerine geçip belli bir
durumda kullanılacak haber yapma şeklinin ne olacağını belirlemenin yargı
mercilerinin görevi olmadığı (Jersild/Danimarka,
B. No: 15890/89, 23/9/1994, § 31) gözönünde bulundurulmalıdır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574,
30/6/2014, § 59).
26. Sosyal görevini yerine getirebilmesi için basının özgür
olması kadar sorumluluk bilinci ile hareket etmesi de şarttır. Basın
özgürlüğünde belli ölçüde abartıya ve hatta tahrik yoluna başvurmak mümkün olsa
da (Prager ve Oberschlick /Avusturya,
B. No: 15974/90, 26/4/1995, § 38) bu özgürlük aynı zamanda ilgililerin meslek
ahlâkına saygı göstererek doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi
niyetli olarak hareket etmelerini de zorunlu kılmaktadır (Bladet Tromso ve Stensaas/Norveç [BD], §
65; İlhan Cihaner (2), § 60).
27. Gerçekten de kötü niyetli olarak gerçeğin çarpıtılması bazen
kabul edilebilir eleştiri sınırlarını aşabilir. Gerçeğe uygun bir beyana,
kamuoyunun gözünde yanlış bir imaj uyandırabilecek vurgular, değer yargıları,
varsayımlar hatta imalar eşlik edebilmektedir. Dolayısıyla haber verme görevi
zorunlu olarak ödev ve sorumluluklar ve basın kuruluşlarının kendiliğinden
uymaları gereken sınırlar içermektedir. Bu durum özellikle basında yer alan
söylemlerde isimleri zikredilen kişilerin ciddi şekilde itham edilmeleri
hallerinde geçerlidir (İlhan Cihaner (2),
§ 61. Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Mater/Türkiye,
B. No: 54997/08, 16/7/2013, § 54, 55).
28. Başvuru konusu olaya benzer olaylarda uygulanacak ilkeler
ilk olarak İlhan Cihaner kararında (İlhan
Cihaner (2), §§ 42-74) ortaya konulmuştur. Daha sonra aynı ilkeler
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu tarafından benimsenmiş (Kadir Sağdıç, §§ 35-66; Nihat Özdemir, B. No: 2013/1997, 8/4/2015,
§§ 29-61) ve Bölümler önlerine gelen şikâyetlerde sözü geçen ilkeleri
uygulamışlardır (Ali Suat Ertosun,
B. No: 2013/1047, 15/4/2015, §§ 21-52; Ali
Suat Ertosun (2), B. No: 2013/1640, 15/4/2015, §§ 19-50).
29. Başvuruya konu iki haber nedeniyle başvurucunun kişisel
itibarının korunması hakkına müdahale edildiği, kabul edilebilirlikten uzak
değildir. Bu sebeple mevcut davada başvurucunun, Anayasa’nın 17. maddesinin
birinci fıkrasında koruma altına alınan kişisel itibarın korunmasını isteme
hakkı ile başvuruya konu haberleri hazırlayan gazetecilerin Anayasa’nın 28.
maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı
olarak Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü
arasında bir denge kurulması gerekmektedir.
30. Basın özgürlüğü ile itibarın korunması hakkı arasında bir
denge kurulmasıyla ilgili olarak mevcut olaya uygulanabilecek olan kriterler şu
şekilde sayılabilir: Genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlanıp
sağlanmadığı, hedef alınan kişinin konumu (siyasetçi, kamu görevlisi veya
sıradan birey olup olmaması ve ünlülük derecesi gibi); haber, köşe yazısı veya
makalenin konusu;, ilgili kişinin önceki davranışları; yayının içeriği, şekli
ve sonuçları ile haber, köşe yazısı veya makalenin yayımlanma şartları (İlhan Cihaner (2), §§ 66-73; Kadir Sağdıç, §§ 58-66; Nihat Özdemir, §§ 54-61; Ali Suat Ertosun, §§ 44-52; Ali Suat Ertosun (2), §§ 42-50).
31. Somut davanın kendine has koşullarında mahkemelerin,
başvurucuyu eleştiri sınırlarını aşan saldırıdan korumakta yetersiz kalıp
kalmadıkları incelenmelidir. Bu bağlamda somut başvuruda taraflar arasındaki
ihtilaf, büyük ölçüde dava konusu haberin maddi vakıaların açıklanması veya
değer yargısı olarak nitelendirilmesi ile ilgilidir. Bu noktada maddi olgular
ile değer yargısı arasında dikkatli bir ayrıma gidilmelidir. Maddi olgular
ispatlanabilse de değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı
dikkate alınmalıdır (Kadir Sağdıç,
§ 57; İlhan Cihaner, § 64). Yine
de yeterli bir olgusal temele sahip olması beklenmekle birlikte yargılamaya
konu bir yazının bir bütün olarak ele alındığında kamu yararını ilgilendirmesi,
değer yargısı kavramının geniş yorumlanması gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Bir suç isnadının sağlam bir nedene dayandığının ortaya konulmasında aranan
kesinlik derecesinin, kamu yararı ile ilgili bir konuda, gazetecilerin değer
yargısı içeren ifadeleri bakımından da aranmasını beklemek basın özgürlüğünün
amacı ile bağdaşmaz (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Scharsach ve News Verlagsgesellschaft GmbH/Avusturya,
B. No: 39394/98, 13/2/2004, §§ 39-43).
32. Başvurucu; gerçeğe aykırı haberler yayımlanarak kamuoyunda
suçlu olduğu izleniminin yaratılmaya çalışıldığını ve kişilik haklarına
saldırıda bulunulduğunu iddia etmektedir. Buna karşın ilk derece mahkemesi, "Dalan Bekaa'da" başlıklı habere
ilişkin olarak başvurucu hakkında kamuoyunda Ergenekon soruşturması olarak
bilinen soruşturma kapsamında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma ve
bilahare ceza davası açıldığını, hakkında gıyabi tutuklama kararı bulunduğunu
ve mahkemece başvurucunun yurt dışında olduğu kanaatinin oluştuğunu
vurgulamıştır. İlk derece mahkemesine göre dava konusu yazılar basın özgürlüğü
sınırları içinde kalmakta ve güncellik, kamu yararı, görünür gerçeklik
ölçütlerini karşılamaktadır. Ayrıca yazılardan başvurucunun terör örgütüyle bir
bağlantısının olduğu şeklinde bir anlam çıkmamaktadır. "Yaktın Beni İlhami" başlığıyla
verilen haberle ilgili olarak ise ilk derece mahkemesi, başvurucu hakkında "Ergenekon soruşturması" akabinde
ceza davası açıldığını belirttikten sonra davaya konu yazılarınhakaret edici ve
aşağılayıcı bir üslubunun olmadığını, basın hürriyeti sınırları içinde
kaldığını ifade etmiştir. İlk derece mahkemesine göre dava konusu yazı
güncellik, kamu yararı ve görünür gerçeklik kriterlerini karşılamaktadır. İlk
derece mahkemesi, belirtilen gerekçelerle başvurucunun açtığı tazminat
davalarınıreddetmiştir.
33. Başvurucunun "Dalan
Bekaa'da" başlıklı habere ilişkin olarak hiçbir zaman Bekaa
Vadisinde ya da Suriye'de bulunmadığı yönündeki iddiasına karşılık olarak
davalılar başvurucunun bir davada şüpheli konumunda olması ve uzun zamandır
yurt dışında olması nedeniyle hakkında nerede olduğu konusunda yeni iddialar
ortaya çıktığını, kendilerinin de haberi yayımlarken kesinlik ifade etmeyen bir
dil kullandıklarını, haberde yer alan bilgilerin "öğrenildiği" ya da "iddia edildiği" şeklinde verildiğini ileri
sürmüşlerdir.
34. "Özel Kalem Sattı
Beni" başlıklı habere ilişkin olarak ise başvurucu, haberin
ayrıntılarında yer verilen telefon görüşmesi kayıtlarının gerçek olduğunu,
ancak haber metninde bu gerçeğin tahrif edilerek verildiğini, söz konusu
telefon görüşmesi kayıtlarında İ.Ü. Handan'ın
"olmayan şeyleri söylediğini" ifade ederek bu kişinin
gerçek dışı beyanda bulunduğuna vurgu yaptığını, ancak haber metninde "şahsının bu kişiyi kendisini ele vermekle
suçladığı"nın belirtildiğini,
"ele vermek" deyimi kullanılarak kasıtlı şekilde suçlu
olduğu algısının yaratılmaya çalışıldığını, "Özel
kalem beni sattı" şeklindeki başlığın da aynı amaçla
kullanıldığını, ayrıca adı geçen kişinin de özel kalem müdürü olmadığını ileri sürmüştür. Bu iddiaya karşılık
davalılar, dava konusu haberin içeriğinde yer alan iddiaların kamuoyunda "Darbe Andıcı" olarak bilinen
belgeler ile ilgili yürütülen soruşturma neticesinde hazırlanan iddianameye ve
ardından açılan kamu davasına konu olduğunu, haberde geçen telefon görüşmesi
kayıtlarının iddianamede de yer aldığını, dolayısıyla haberin görünür gerçeğe uygun
olduğunu, İ.Ü. Handan'ın özel kalem müdürü olup olmadığının haberin bütünü
kapsamında sadece bir detay olduğunu ileri sürmüşlerdir.
35. İlk olarak başvuruya konu gazete haberlerinde geçen
ifadelerin olgular temelinde gelişen bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı ve
içeriğinin kamunun merakını giderme isteğinin ötesine geçip geçmediği
sorularına cevap verilmelidir. Bu bağlamda, bir haber veya yazının kamuyu
bilgilendirme değeri ne kadar yüksek ise kişinin söz konusu haber veya
makalenin yayımlanmasına o kadar çok katlanması gerekir. Aksine, yazının
bilgilendirme değeri ne kadar düşükse kişinin korunan çıkarına da o kadar çok
üstünlük tanınması gerekir (İlhan Cihaner,
§ 74). Basının genel yarar nitelikli bütün sorunlarla ilgili olarak bilgi ve
fikir yayma fonksiyonuna, kamunun bu bilgi ve fikirleri alma hakkının eklendiği
hatırlanmalıdır.
36. Şikâyete konu gazete haberlerinin yayımlandığı dönem,
kamuoyunda "Ergenekon soruşturması"
olarak bilinen ve birçok kişinin evinde ve işyerinde aramalar yapılıp gözaltına
alındığı, bir kısmının tutuklandığı bir süreçtir. Başvurucunun hakkında da ceza
soruşturması yürütüldüğü ve kamuoyunda bilinen biri olduğu tartışmasızdır.
Şikâyet konusu gazete haberlerinin ilkinde, başvurucunun Ergenekon sürecinde
firari şüpheli olduğu belirtilerek yurt dışında bulunduğu yerlere ilişkin
edinildiği ileri sürülen bilgi ve iddialara yer verilmiştir. Diğer haberde ise
başvurucunun yapmış olduğu bir telefon görüşmesi kayıtları da yayımlanmak
suretiyle söz konusu soruşturma kapsamında başvurucunun özel kalem müdürü
olduğu belirtilen bir kişinin başvurucu hakkında polis ve savcıya vermiş olduğu
ifade üzerine başvurucunun gösterdiği tepkiye yer verilmiştir. Bu bakımdan,
devam eden yargısal süreçlere ilişkin bilgi ve iddialara yer veren söz konusu
haber içeriklerinin, bir ölçüde genel yarar nitelikli tartışmaya katkı
sundukları kabul edilebilir. Bu hususla ilgili olarak basının genel yarar
nitelikli bütün sorunlarla ilgili olarak bilgi ve fikir yayma fonksiyonuna,
kamunun bu bilgi ve fikirleri alma hakkının eklendiği hatırlanmalıdır.
37. Anayasa Mahkemesi veya derece mahkemeleri, gazetecilik
mesleğinin nasıl yapılması gerektiğini ve gazetecilerin haber verme tekniğini
belirleyemezler. Zira bir düşüncenin en iyi hangi üslup ve biçimle aktarılacağına
bizzat düşünceyi dile getirenler karar verebilir. Bu bağlamda Anayasa’nın 26.
maddesinin sadece ifade edilen haber ve fikirlerin içeriğini değil, aynı
zamanda bunların nakledilme biçimlerini de koruduğu hatırda tutulmalıdır (Ali Suat Ertosun, § 66).
38. Somut olayda ilk derece mahkemesi, davalının basın özgürlüğü
ve bu bağlamda ifade özgürlüğü ile başvurucunun şeref ve itibarının korunması
hakları arasında bir denge kurma işlemi yapmıştır. İlk derece mahkemesi,
şikâyet konusu haberlerin yapıldığı şartlar üzerine ve haberde geçen olayların
gerçekliği meselesine eğilmiş ve yayınların yapıldığı tarihte meydana gelen
olaylarla yayınların içeriği arasındaki öz-biçim ilişkisinin bozulmadığına ve
başvuruya konu haberlerde güncellik, kamu yararı, görünen gerçeklik
kriterlerine uyulduğuna karar vermiştir.
39. Diğer yandan başvuruya konu yayınlarda abartıya kaçılmadığı
da söylenemez. Ne var ki basın özgürlüğünün kapsamının, demokrasi ile yakın
ilişkisinin doğal sonucu olarak, bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya
izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiği kabul edilmelidir (İlhan Cihaner, § 85. Benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz. Radio France ve
diğerleri/Fransa, B. No: 53984/00, 30/3/2004, § 37). Buna karşılık
ilk derece mahkemesi başvuruya konu haberlerde geçen ifadeleri değerlendirmiş
ve bu ifadelerin hukuka uygunluk sınırları içinde kaldığına karar vermiştir.
40. Bu şartlarda yukarıdaki değerlendirmelerin tamamı ve yargı
mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payları da
dikkate alındığında Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında yer alan
pozitif yükümlülüklere uyulduğu, derece mahkemelerince tarafların haklarının
değerlendirilmesinde açık bir dengesizlik saptanmadığı ve bu kapsamda bir
ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
41. Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe katılmamıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
22/9/2016tarihinde Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA karar
verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucu, Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensubu olan
yargı, polis teşkilatı ve diğer kamu kurumlarında yuvalanmış kişilerin
sistematik ve planlı faaliyetleri sonucu, Türkiye’yi çökertme planı kapsamında
yürürlüğe konan kumpas davalarının mağdurlarındandır.
2. Başvurucu aleyhinde yapılan yayınlar o dönemdeki sahte delil
üretme ve iftira kampanyalarının yarattığı algı ortamında “görünür gerçeğe”
uygun görülse bile, başvurucunun “kamu gücü” tarafından ağır şekilde
mağduriyetine neden olunduğu, bu mağduriyetin olağan yargısal yollarla
giderilemediği açıktır.
3. Kadir Sağdıç (2013/6617) ve İlhan Cihaner (2013/9285)
başvurularına ilişkin karşıoylarımızda da belirtilen nedenlerle kamu gücünün
yolaçtığı ve daha önce olağan yollardan giderimi de mümkün olmayan ağır kişilik
hakları ihlalinden dolayı başvurucuya tazminat verilmesi gerekirken başvurunun
açıkça dayanaktan yoksun bulunmasının isabetsiz olduğu düşüncesiyle karara
katılmamaktayım.
|
|
|
|
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|