TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SEYDO ÇAKIR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/5426)
|
|
Karar Tarihi: 17/11/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Akif YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
Seydo
ÇAKIR
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Zeydin KAYA, Av.
Hamdi PÜLAT,
|
|
|
Av. Handan ÇİFTÇİ
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, uyuşturucu veya
uyarıcı madde ticareti yapma suçundan yargılandığı davada, delillerin eksik ve
hatalı değerlendirilmesi sonucu mahkûmiyetine karar verildiği ve makul sürede
yargılanmadığı gerekçesiyle Anayasa'nın 36. maddesinde belirtilen adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 11/4/2014 tarihinde
Hakkari Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel
bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca 21/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
5/9/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 15/9/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Kolluk görevlilerince Van
ilinde 4/6/2005 tarihinde hurda malzemesi taşıyan bir kamyonda yapılan aramada
hurda demirlerinin altına gizlenmiş vaziyette uyuşturucu madde bulunması
üzerine aynı gün Van Cumhuriyet Başsavcılığınca uyuşturucu veya uyarıcı madde
ticareti yapma suçundan soruşturma başlatılmıştır.
8. Başvurucunun soruşturma
evresinde 8/8/2005 tarihinde atılı suçtan ifadesi alınmıştır.
9. Başvurucunun uyuşturucu veya
uyarıcı madde ticareti yapma suçunu işlediği konusunda yeterli şüpheye ulaşan
Van Cumhuriyet Başsavcılığı, aynı yer 1. Ağır Ceza Mahkemesine hitaben 9/3/2006
tarih ve E.2006/39 sayılı iddianame düzenlemiştir.
10. Başvurucu, Van 1. Ağır Ceza
Mahkemesinin 13/6/2007 tarih ve E.2005/361, K.2007/244 sayılı kararıyla
uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma suçundan 4 yıl 2 ay hapis ve 2.000
TL adli para cezasına mahkûm edilmiştir.
11. Başvurucunun temyizi üzerine
Yargıtay 10. Ceza Dairesi, 27/1/2014 tarih ve E.2009/18714, K.2014/660 sayılı
ilâmıyla Mahkeme kararını onamış ve karar aynı tarihte kesinleşmiştir.
12. Başvurucu, nihai karardan
cezaevine konulduğu 20/3/2014 tarihinde haberdar olduğunu belirtmiştir.
13. Başvuru, 11/4/2014 tarihinde
yapılmıştır.
B. İlgili Hukuk
14. 23/3/2005 tarih ve 5320
sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un
8. maddesi, 4/4/1929 tarih ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunu’nun 305 ila 326. maddeleri, 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu’nun 188. maddesi.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Mahkemenin 17/11/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 11/4/2014 tarih ve 2014/5426
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
16. Başvurucu, Mahkemenin diğer
sanığın suçtan kurtulmaya yönelik çelişkili beyanlarına itibar ettiğini, aynı
şekilde diğer sanığın eşinin yanlı tanık beyanını hükme esas aldığını, şüpheden
sanığın yararlanacağı genel ilkesini değerlendirmediğini ve yargılamanın uzun
sürdüğünü belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1.
Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığı İddiası
17. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
18. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
19. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
20. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
21. Başvurucu, şüpheden sanığın
yararlanacağı genel ilkesi gözetilmeden yanlı tanık beyanlarının hatalı
değerlendirilmesi sonucu mahkûmiyetine karar verilmek suretiyle anayasal
haklarının ihlal edildiğini belirtmektedir. Dolayısıyla başvurucunun
iddialarının özü, derece mahkemesinin delilleri değerlendirme ve yorumlamada
isabet edemediğine ve esas itibariyle yargılamanın sonucuna ilişkindir.
22. Mahkeme, iletişimin tespiti
içeriklerine, tanık beyanlarına, arama ve el koyma tutanağına, ekspertiz
raporuna ve diğer delillere dayanarak söz konusu kararı vermiştir. Anılan
kararda tarafların iddia ve savunmaları, dosyaya sundukları deliller
değerlendirilerek, ilgili hukuk kuralları da yorumlanmak suretiyle bir sonuca
ulaşılmıştır.
23. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi Mahkemenin ve Yargıtayın kararında
bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit
edilememiştir.
24. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası
25. Başvurucunun yargılamanın
uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet
için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu
nedenle, başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
26. Başvurucu, hakkında
yürütülen soruşturma ve kovuşturmanın makul süre içinde sonuçlanmaması
nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
27. Anayasa ve İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali
iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün
olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının
somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde
yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın
36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü
Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle,
Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
28. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
29. Anayasa’nın 36. ve
Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile
ilgili uyuşmazlıkların yanı sıra, cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının
makul sürede karara bağlanmasını talep hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir
kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi olup,
kişiye cezai alanda yöneltilen iddianın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının
tespitinde; iddia olunan suçun pozitif düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun
gerçek niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ile ağırlığının
değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç
olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları
uygulanmış ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın, adil
yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B. No: 2012/625,
9/1/2014, § 31).
30. Somut olayda, Van ilinde
4/6/2005 tarihinde hurda malzemesi taşıyan kamyonda yapılan aramada hurda
demirlerinin altına gizlenmiş vaziyette uyuşturucu madde bulunması üzerine aynı
gün Van Cumhuriyet Başsavcılığınca uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma
suçundan soruşturma başlatılmıştır. Başvurucunun soruşturma evresinde 8/8/2005
tarihinde atılı suçtan savunması alınmıştır. Başvurucu hakkında isnat olunan
suç hapis cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır (bkz. § 14). Bu çerçevede
başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36.
maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. No:
2012/625, 9/1/2014, § 32).
31. Cezai alanda yöneltilen suç
isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili
makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama
veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı an olup, somut başvuru açısından bu
tarih, başvurucunun bahse konu suç kapsamında ifadesinin alındığı ve böylece
isnattan haber olduğu anlaşılan 8/8/2005 tarihidir. Sürenin bitiş tarihi ise,
suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği tarihtir. (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 34; B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti
açısından sürenin bitiş tarihinin, başvurucu hakkındaki suç isnadına ilişkin
olarak verilen mahkumiyet kararının kesinleşme tarihi
olan 27/1/2014 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
32. Başvurucunun ifadesinin
alındığı 8/8/2005 tarihinden Van 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/6/2007 tarihli
kararı arasında 1 yıl 10 ay 5 günlük bir sürenin geçtiği görülmektedir. Dört
adet sanığın yargılandığı davada, başvurucunun savunması, istinabe suretiyle
22/9/2006 tarihinde alınmıştır. Yargılama ilk derece mahkemesince 11 celsede
tamamlanmıştır. Davanın kanun yolu (temyiz) aşaması ise 6 yıl 7 ay 14 gün
sürmüştür.
33. 5271 sayılı Kanun’un
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 22-45).
34. Başvuruya konu davada yer
alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin
niteliği kapsamında davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından
farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu
yaklaşık sekiz yılı aşkın yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu
sonucuna varılmıştır.
35. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
36. Başvurucu, yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle 50.000
TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
37. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
38. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin sekiz yılı aşkın yargılama
süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya
net 5.850,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
39. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucunun adil olmadığı
yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 5.850,00 TL
manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin
REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme
olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre
için yasal faiz uygulanmasına,
17/11/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.