TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HALİME AKDAŞ VE BEDRETTİN YAVUZ BAŞVURUSU
|
Başvuru Numarası: 2014/549
|
|
Karar Tarihi: 5/4/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Murat İlter
DEVECİ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Halime
AKDAŞ
|
|
|
2. Bedrettin
YAVUZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
Cemal İLGE
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; patlayan bir roket mermisi sonucu bir çocuğun
ölmesi, birden fazla kişinin yaralanması ve bu olayla ilgili etkili bir ceza
soruşturması yürütülmemesi nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 8/1/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca 18/2/2014 tarihinde 2014/550 numaralı bireysel
başvurunun, 28/2/2014 tarihinde ise bu bireysel başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bu bireysel başvuru dosyasıyla 2014/550 numaralı bireysel
başvuru dosyası arasında konu yönünden hukuki irtibat bulunduğu gerekçesiyle
16/10/2015 tarihinde başvuruların birleştirilmesine ve incelemenin 204/549
sayılı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu Bedrettin Yavuz, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda
bulunmuş; diğer başvurucu ise beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve aslı
incelenen Sason Asliye Ceza Mahkemesinin (Ceza Mahkemesi) E.2010/4 sayılı
dosyası çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Batman'ın Kozluk ilçesi Çevrecik
köyünde mukim E.B. isimli kişinin evinin önünde 28/8/1998 günü saat 21.35'te
büyük bir patlama olmuş ve bu olay nedeniyle aralarında başvurucuların ve
başvurucu Bedrettin Yavuz'un iki yaşındaki oğlu H.Y.nin
de bulunduğu yedi kişi yaralanmıştır.
10. H.Y. hastaneye ulaştırıldıktan beş on dakika sonra vefat
etmiştir.
11. Batman nöbetçi Cumhuriyet savcısı nezaretinde derhâl ölü
muayene işlemi yapılmıştır. İşlemde hazır bulunan Doktor A.Y., ölüm sebebinin
muhtemelen künt bir cisim veya demir parçasının harabiyeti sonucu oluşan beyin dokusu kaybı ve beyin içi
kanama olduğu sonucuna varmış; ölüm saatinin 22.15-22.30 olduğunu belirtmiştir.
Ölüm sebebi ve zamanının tespit edildiği gerekçesiyle klasik otopsi işlemi
yapılmamıştır.
12. Olay nedeniyle başvurucu Halime Akdaş'ın
sol omzunda 10-15 cm'lik kesi meydana gelmiştir.
Kesin adli rapora göre başvurucu Halime Akdaş, kırk
beş gün iş ve gücünden kalacak şekilde yaralanmıştır ve yaranın iyileşme süresi
üç aydır.
13. Başvurucu Bedrettin Yavuz'un sağ kulak arkasında olay
nedeniyle 1,5-2 cm'lik kesici-delici alet yarası
oluşmuştur. Kesin adli rapora göre başvurucu Bedrettin Yavuz, yedi gün iş ve
gücünden kalacak şekilde yaralanmıştır.
14. Olay nedeniyle Kozluk Cumhuriyet Başsavcılığınca resen
soruşturma başlatılmıştır.
15. Olay yeri, Kozluk İlçe Jandarma Komutanlığı görevlilerince
incelenmiş ve patlayan nesneye ait olduğu değerlendirilen yedi parça tespit
edilmiştir.
16. İlçe Jandarma Komutanlığı görevlilerince ifadelerine
başvurulan Y.Y., E.G., H.A., Ö.B., K.D., M.Y., İ.Ş. ve R.Y. patlamadan on
dakika önce yakındaki Ziyaret köyünün tepelerinden köylerine doğru dört beş el
izli mermi ateşlendiğini ifade etmekle birlikte ateş eden ve patlamaya neden
olan kişi/kişilerin tespitine yönelik herhangi bir beyanda bulunmamıştır.
17. Kozluk Cumhuriyet savcısınca 29/9/1998 tarihinde ifadesi
alınan başvurucu Halime Akdaş,önce
Acarlar köyü tarafından dört beş el izli mermi,daha
sonra Acar Jandarma Karakolu yönünden patlama sesi geldiğini; kendisinin
patlama nedeniyle yaralandığını, şikâyetçi olmadığını beyan etmiştir.
18. Kozluk Cumhuriyet savcısınca ifadesi alınan başvurucu
Bedrettin Yavuz 29/9/1998 tarihli ifadesinde; önce Acar köyü mevkiinden izli
mermi geldiğini, daha sonraaynı yerden bilmediği bir
şey atıldığını ifade etmiş ve atılan şey nedeniyle büyük bir patlama olduğunu
söylemiştir.
19. Patlayan nesne; Cumhuriyet savcısınca mağdur sıfatıyla
dinlenen başvuruculardışındaki dört kişiden üçü
tarafından bomba, biri tarafından havan topu olarak nitelendirilmiştir. Yine bu
kişilerden bir kısmı, patlayan nesnenin Acar JandarmaKarakolu
yönünden geldiğini ifade ederken diğer bir kısmı, Acar Jandarma Karakolundan
atıldığını öğrendiğini söylemiştir.
20. İki bomba imha uzmanınca hazırlanan 9/12/1998 tarihli
raporda, olay yerinden elde edilen yedi parçanın RPG-7 model rokete mermisine
ait olduğu ve roketin menşeinin belli olmadığı belirtilmiştir.
21. Cumhuriyet savcısınca Acar Jandarma Komutanlığında görevli
on yedi kişininsanık sıfatıyla ifadesi alınmıştır.
Bir kısmı rütbeli olan bu kişiler suçlamaları kabul etmemiş ve görev yaptıkları
birlikten herhangi bir atış yapılmadığını söylemiştir.
22. İfadesi alınan kolluk görevlilerden M.B. Kozluk yönünden bir
tepeye doğru izli mermi kullanılarak atış yapıldığını gördüğünü ifade etmiştir.
Kolluk görevlileri E.Y.A., M.S.,G.Ö., S.Ş., Y.İ., T.K.
ve C.Ç; teröristler ile korucular arasında çatışma olduğunu duyduklarını söylemiştir.
Kolluk görevlisi M.A.Ç ise birkaç silah sesi duyduğunu beyan etmiştir.
23. Karakol Komutanı M.A. köye 4 km mesafede Sason'da konuşlu
askerî birliklerle teröristler arasında bir çatışma olduğunu, bulundukları
kışlada Acar Jandarma Komutanlığı dışında komando bölüğü ve topçu bataryasının
da bulunduğunu, Acar Jandarma Komutanlığında iki tank ile bir havan silahı
olduğunu, bu tank ve havan silahıyla atış yapılmadığını, bunlarla isabetli atış
yapılmasının da mümkün olmadığını ifade etmiştir.
24. Sason İlçe Jandarma Komutanlığı 27/9/1999 tarihli yazıyla
Türk Silahlı Kuvvetlerinde (TSK) RPG-7 model roketatarın kullanıldığı bilgisini
vermiştir.
25. Kozluk ve Sason Cumhuriyet Başsavcılıklarınca verilen
karşılıklı yetkisizlik kararları sonrasında Sason Cumhuriyet Başsavcılığı
28/12/1999 tarihinde, olay tarihinde köy korucuları ile teröristler arasında
çatışma çıktığı ve teröristlerin attığı bir roketin Çevrecik
köyüne isabet ettiği gerekçesiyle Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM)
Cumhuriyet Başsavcılığına fezleke düzenlemiştir. Fezlekede suç vasfı, kasten
veya tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu ölüme ve yaralamaya sebebiyet vermek
olarak belirtilmiştir.
26. Diyarbakır DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, suç vasfı itibarıyla
görevli olmadığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş ve soruşturma
evraklarını Sason Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
27. Sason Cumhuriyet Başsavcılığı 6/3/2000 tarihli iddianameyle,
olay tarihinde Acar Jandarma Karakolunda görevli olup ifadeleri alınan on yedi
kişi hakkında tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu ölüme ve yaralamaya sebebiyet
vermek suçunu işledikleri
iddiasıyla Ceza Mahkemesi nezdinde kamu davası açmıştır.
28. Diyarbakır Askerî Mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle
Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararı Batman Cumhuriyet savcısınca
temyiz edilmiştir. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 2. Ceza Dairesi, davaya
bakma görevinin Mahkemeye ait olduğu ve 21/12/2000 tarihli ve 4616 sayılı 23
Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava
ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun uyarınca davanın ertelenmesine yer olup
olmadığının değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğu gerekçeleriyle 20/9/2001
tarihinde görevsizlik kararını bozmuştur.
29. Ceza Mahkemesi9/11/2001 tarihinde, sanıklara isnat edilen
suçun 4616 sayılı Kanun kapsamında kaldığı gerekçesiyle kamu davasının kesin
hükme bağlanmasının ertelenmesine karar vermiştir. Bu kararın başvurucuya
tebliğ edildiğine dair herhangi bir belge dava dosyasında bulunmamaktadır.
30. Sanıklardan F.D. kamu davasının kesin hükme bağlanmasının
ertelenmesine dair karardan sonra tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu ölüme
neden olmak suçunu işlemişve Ceza Mahkemesince F.D.
hakkında verilen erteli para cezasına mahkûmiyet
kararı 1/12/2003 tarihinde kesinleşmiştir (Ceza Mahkemesinin dosyasında
kesinleşme şerhi bulunmasa da kararda kesinleşme şerhinin 1/12/2003 olduğu ve
harç tahsil müzekkeresinin sayısı yazmaktadır.). Bu nedenle dava dosyası Ceza
Mahkemesince tüm sanıklar yönünden yeniden ele alınmıştır. Dosyanın hangi
tarihte ele alındığı tam anlaşılamasa da -F.D.
hakkındaki mahkûmiyet kararının hangi tarihte dosyaya girdiğine dair herhangi
bir belge Ceza Mahkemesi dosyasında bulunmamaktadır- 5/3/2007 tarihinde Sason
Cumhuriyet Başsavcılığından mütalaa talep edildiği tespit edilmiş ve bu açıdan
dosyanın en geç 5/3/2007 tarihinde ele alındığı sonucuna varılmıştır.
31. Ceza Mahkemesi, iki yıla yakın bir süre sanıkların açık
kimlik bilgileri ile adli sicil kayıtlarının temini için yazışmalar yapmıştır.
32. Ceza Mahkemesi, Batman Ağır Ceza Mahkemesinin görevli olduğu
gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; Batman Ağır Ceza Mahkemesi ise Ceza
Mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir. Yargıtay
5. Ceza Dairesi 21/12/2009 tarihinde Ceza Mahkemesini yargı yeri olarak
belirlemiştir.
33. Ceza Mahkemesi, F.D., S.Ş. ve Y.İ. dışındaki sanıkların
sorgularını istinabe suretiyle yapmış ve söz konusu işlemleri bir yılı aşkın
bir sürede tamamlamıştır.
34. Ceza Mahkemesindeki yargılamada başvurucu Halime Akdaş, Acar Jandarma Komutanlığından önce dokuz izli mermi,
daha sonra da havan topu atıldığını beyan ederek şikâyetçi olduğunu ifade
etmiştir. Başvurucu Bedrettin Yavuz da sanıklardan şikâyetçi olduğunu
bildirmiştir.
35. Ceza Mahkemesi 18/1/2012 tarihinde, kamu davasının kesin
hükme bağlanmasının ertelenmesine karar verildiği tarihten itibaren beş yıl
içinde aynı neviden veya daha ağır şahsi hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren
bir suç işlemedikleri gerekçesiyle F.D. dışındaki sanıklar hakkındaki davaların
ortadan kaldırılmasına karar vermiştir. Ceza Mahkemesi aynı kararla, isnat
edilen suçu işlediğinin sabit olmaması nedeniyle F.D.ninberaatine karar vermiştir.
36. Başvurucular, yalnızca ortadan kaldırma kararından
bahsederek sanıkların adil şekilde yargılanmadıkları ve verilen cezanın
-ortadan kaldırma kararı verildiğinden herhangi bir ceza söz konusu değildir-
hakkaniyete aykırı olduğu gerekçesiyle hükmü temyiz etmişlerdir.
37. Yargıtay 12. Ceza Dairesi, beraat eden sanık yönünden hükmün
temyiz edilmediği tespitini yaparak temyiz incelemesini yalnızca ortadan
kaldırma kararlarıyla sınırlı olarak yapmış ve dava zamanaşımı süresinin
dolduğu gerekçesiyle kamu davasının düşmesine karar vermiştir. 11/9/2013
tarihli kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...Sanıklara isnat edilen ve daha ağır bir suçu oluşturma
ihtimali bulunmayan eylem 765 sayılı TCK’nın 455/2-son maddesinde yaptırıma
bağlanmış olup,anılan suç aynı Kanunun 102/3. maddesi
uyarınca 10 yıllık zamanaşımına tabidir.Zamanaşımını
kesen nedenlerin varlığı halinde süre yeniden işlemekte ise de, bu süre 104/2.
maddesi uyarınca en fazla yarı oranında uzayacağından, suç tarihi olan
28.08.1998 tarihinden itibaren 765 sayılı TCK’nın 102/3 ve 104/2. maddelerinde
öngörülen 15 yıllık zamanaşımısüresinin 28.08.2013
tarihinde dolmuş olduğu, 4616 sayılı kanun hükümleri uyarınca verilen kamu
davasının kesin hükme bağlanmasının ertelenmesi kararının zamanaşımını durduran
bir etkisinin de bulunmadığı anlaşılmakla; hükmün gerçekleşen zamanaşımı
nedeniyle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412
sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, aynı Kanunun 322. maddesinin
verdiği yetkiye dayanılarak, 765 sayılı TCK’nın 102/4, 104/2 ve 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri gereğince kamu davasının
DÜŞMESİNE... karar verildi."
38. Nihai karar, başvurucular tarafından 10/12/2013 tarihinde
öğrenilmiş olup yasal süresi içinde 8/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
39. 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun
102. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında
hukuku amme davası:
...
3 -
Beş seneden ziyade ve yirmi seneden az ağır hapis veya beş seneden ziyade hapis
yahud hidematı ammeden müebbeden mahrumiyet cezalarından birini müstelzim
cürümlerde on sene ... geçmesile ortadan kalkar.
..."
40. 765 sayılı mülga Kanun'un 104. maddesi şöyledir:
"Hukuku amme davasının müruru zamanı, mahkümiyet
hükmü yakalama, tevkif, celb veya ihzar
müzekkereleri, adli makamlar huzurunda maznunun sorguya çekilmesi, maznun
hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karar veya C. müddeiumumisi
tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesilir.
Bu halde müruru zaman, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeğe
başlar.
Eğer müruru zamanı kesen muameleler müteaddid
ise müruru zaman bunların en sonuncusundan itibaren tekrar işlemeğe başlar.
Ancak bu sebepler müruru zaman müddetini 102 nci maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin
yarısının ilavesile baliğ olacağı müddetten fazla
uzatamaz."
41. 765 sayılı mülga Kanun'un 455. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Tedbirsizlik veya dikkatsizlik veya meslek ve sanatta acemilik
veya nizamat, ve evamir ve talimata
riayetsizlik ile bir kimsenin ölümüne sebebiyet veren şahıs iki seneden beş
seneye kadar hapse ve 250 liradan 2.500 liraya kadar ağır para cezasına mahkum
olur.
Eğer fiil birkaç kişinin ölümünü mucip olmuş veya bir kişinin ölümü ile
beraber bir veya birkaç kişinin de mecruhiyetine
sebebiyet vermiş ve bu yaralanma 456 ncı
maddenin 2 nci fıkrasında beyan olunan derecede
bulunmuş ise dört seneden on seneye kadar hapis ve 1.000 liradan aşağı olmamak
üzere ağır para cezası ile mahkum olur.
..."
42. 4616 sayılı Kanun'un 1. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenen suçlar nedeniyle;
...
4) (İptal: Anayasa M.nin 18/07/2001 tarihli
ve E. 2001/4, K. 2001/332 sayılı Kararı ile.; Yeniden düzenleme: 21/05/2002 -
4758 S.K./1. md.) 23 Nisan 1999 tarihine kadar
işlenmiş ve ilgili kanun maddesinde öngörülen şahsî hürriyeti bağlayıcı cezanın
üst sınırı on yılı geçmeyen suçlardan dolayı henüz takibata geçilmemiş veya
hazırlık soruşturmasına girişilmiş olmakla beraber dava açılmamış veya verilen
hüküm kesinleşmemiş ise, davanın açılması veya kesin hükme bağlanması
ertelenir; varsa tutukluluk halinin kaldırılmasına karar verilir. Bu suçlarla
ilgili dosya ve deliller, her bir suçun dava zamanaşımı süresinin sonuna kadar
muhafaza edilir.
Erteleme konusu suçun dava zamanaşımı süresi içinde bu suç ile aynı
cins veya daha ağır şahsi hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren bir suç
işlendiğinde, erteleme konusu suçtan dolayı da dava açılır veya daha önce
açılmış bulunan davaya devam edilerek hüküm verilir. Bu süre, erteleme konusu
suç ile aynı cins veya daha ağır şahsi hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren
bir suç işlenmeksizin geçirildiğinde, ertelemeden yararlanan hakkında kamu
davası açılmaz; açılmış olan davanın ortadan kaldırılmasına karar verilir.
..."
43. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Dava zamanaşımı" kenar başlıklı 66.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kanunda başka türlü yazılmış olan hâller dışında kamu davası;
...
d) Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren
suçlarda onbeş yıl,
...
Geçmesiyle düşer..."
44. 5237 sayılı Kanun'un "Dava
zamanaşımı süresinin durması veya kesilmesi" kenar başlıklı 67.
maddesinin (2), (3) ve (4)numaralı fıkraları şöyledir:
"(2) Bir suçla ilgili olarak;
a) Şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması
veya sorguya çekilmesi,
b) Şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının
verilmesi,
c) Suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi,
d) Sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi,
Halinde, dava zamanaşımı kesilir.
(3) Dava zamanaşımı kesildiğinde, zamanaşımı süresi yeniden işlemeye
başlar. Dava zamanaşımını kesen birden fazla nedenin bulunması halinde,
zamanaşımı süresi son kesme nedeninin gerçekleştiği tarihten itibaren yeniden
işlemeye başlar.
(4) Kesilme halinde, zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak
Kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzar."
45. 5237 sayılı Kanun'un "Taksirle
öldürme" kenar başlıklı 85. maddesi şöyledir:
"1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla
kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden
olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.""1) Taksirle bir insanın ölümüne neden
olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla
kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden
olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır."
B. Uluslararası Hukuk
46. Yaşam hakkının usul boyutuyla ilgili uluslararası hukuk,
Anayasa Mahkemesinin İrfan Durmuş ve diğerleri
(B. No: 2014/4153, 11/5/2017, §§ 49-54) başvurusu hakkında verdiği kararda yer
almaktadır.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
47. Mahkemenin 5/4/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
48. Başvurucu Halime Akdaş -olay ister
güvenlik güçleri ile teröristler arasında meydana gelen çatışmadan ister
güvenlik güçlerinin ihmalinden kaynaklansın- vücut bütünlüğü ve kişi
dokunulmazlığının ihlal edildiğini, soruşturma ve kovuşturmanın toplamda on beş
yıl sürdüğünü, usule ilişkin işlemler nedeniyle on iki yıl kaybedildiğini ve
sürüncemede bırakılan davanın zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle
düşürüldüğünü belirterek yaşam, özel hayata saygı, adil yargılama ve etkili
başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
49. Başvurucu Bedrettin Yavuz olay nedeniyle yaralanmasından,
iki yaşındaki oğlu H.Y.nin ölmesinden, yargılama
süresinden ve verilen düşme kararından bahsederek yaşam, adil yargılanma ve
etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucu
Bedrettin Yavuz, yaşadığı yeri istemi dışında terk etmesi nedeniyle özel hayta
saygı hakkının;köydeki
taşınmazlarından yararlanamaması ve olay sırasında ev ve eklentisinin zarar
görmesi nedenleriyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür.
50. Bakanlık; kamu davasının kesin hükme bağlanmasının
ertelenmesine dair kararın Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi
dışında kaldığını, bu nedenle ancak ortadan kaldırma kararlarının hak ihlali
oluşturup oluşturmadığının değerlendirilmesi gerektiğini ve sanık F.D. hakkında
verilen beraat kararının temyiz edilmemiş olduğunun dikkate alınması
gerektiğini iddia etmiştir.
51. Öte yandan Bakanlık; makul sürede yargılama yapılmadığına
yönelik şikâyette dikkate alınması gereken son kararın kamu davasının kesin
hükme bağlanmasının ertelenmesine dair karar olduğunu, erteleme süresi içinde
ertelemeye konu suç ile aynı tür suç işlendiğinin anlaşılması üzerine yapılan
yargılamadaki sürenin ayrı değerlendirilmesi gerektiğini ve bu sürenin yaklaşık
4 yıl 7 ay olduğunu, ihlal tespitine karar verilmesi hâlinde hakkaniyete uygun
bir tazminata karar verilmesi gerektiğini bildirmiştir.
52. Başvurucu Bedrettin Yavuz Bakanlık görüşüne verdiği cevapta,
aleyhe olan hususları kabul etmediğini ifade etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Uygulanabilirlik Yönünden
53. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına
sahiptir."
54. Anayasa'nın "Devletin
temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili
bölümü şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi
korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin
temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır."
55. Yaşama hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden
kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle
ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda müteveffa H.Y., başvurucu
Bedrettin Yavuz'un çocuğudur. Dolayısıyla H.Y.nin
ölümü hakkında başvurucu Bedrettin Yavuz tarafından yapılan başvuruda başvuru
ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
56. Bununla birlikte başvurucular kendileri yönünden de yaşam
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Her iki başvurucunun hayatta
olması nedeniyle yaşam hakkının başvurucuların yaralanmaları hakkındaki
uygulanabilirliği hususunda da bir değerlendirme yapılması gerekir.
57. Bir olayda yaşam hakkına ilişkin ilkelerin uygulanabilmesi
için gerekli şartlardan biri doğal olmayan bir ölümün gerçekleşmesi olmakla
birlikte bazı durumlarda ölüm gerçekleşmese dahi olayın yaşama hakkı
çerçevesinde incelenebilmesi mümkündür (Mehmet
Karadağ, B. No: 2013/2030, 26/6/2014, § 20).
58. Ölümle sonuçlanmayan bir olaya ilişkin başvuru da mağdura
karşı gerçekleştirilen eylemin niteliği ve failin amacı gibi somut olayın
koşulları dikkate alınarak yaşam hakkı kapsamında incelenebilir. Bu
değerlendirme yapılırken eylemin potansiyel olarak öldürücü niteliğe sahip olup
olmadığı ile maruz kalınan eylemin mağdurun fiziki bütünlüğü üzerindeki
sonuçları önem taşımaktadır (Siyahmet Şiran ve
Mustafa Çelik, B. No: 2014/7227, 12/1/2007,§
69;Yasin Ağca, B. No: 2014/13163,
11/5/2017,§§ 109, 110).
59. Başvuruya konu olayda başvurucular, öldürücü olduğunda şüphe
bulunmayan roketatar mermisi nedeniyle yaralanmışlardır. Bu durum, olaydaki
diğer faktörlerle birlikte gözönünde
bulundurulduğunda başvurucuların yaralanmalarının da yaşam hakkı çerçevesinde
incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
2. İncelemenin Kapsamı Yönünden
60. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Şikâyetlerin dile getiriliş biçimini dikkate
alan Anayasa Mahkemesi, başvurucularca dile getirilen bütün iddiaların özünün
yaşam hakkının ihlal edildiğine yönelik olduğunu değerlendirmiş ve bu nedenle
incelemeyi sadece anılan hak kapsamında yapmıştır.
3. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Zaman Bakımından Yetki
61. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı
23/9/2012 tarihi olup Mahkeme ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve
kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012,
§ 17).
62. Bu çerçevede somut olaya bakıldığında kamu davasının kesin
hükme bağlanmasının ertelenmesine dair karar Anayasa Mahkemesinin zaman
bakımından yetkisinin başlangıcını oluşturan 23/9/2012tarihinden önce verilse
de sanıklardan birinin erteleme süresi içinde aynı tür bir suç işlediği
gerekçesiyle kamu davası Mahkemece yeniden ele alınmış ve karara bağlanmıştır.
F.D. dışındaki sanıklar hakkındaki davaların ortadan kaldırılmasına ve isnat
edilen suçu işlediğinin sabit olmaması nedeniyle F.D.nin
beraatine ilişkin 18/1/2012 tarihli karar,
başvurucular tarafından ortadan kaldırma kararı yönünden temyiz edilmiştir.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi 11/9/2013 tarihinde, dava zamanaşımı süresinin
dolduğu gerekçesiyle kamu davasının düşmesine karar vermiştir (bkz. §§ 35-37).
63. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi
yönünden başvuruda herhangi bir eksiklik bulunmamaktadır.
b.Diğer Kabul Edilebilirlik Kriterleri
Bakımından
64. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
4. Esas Yönünden
65. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkı, dokunulmaz ve vazgeçilmez temel bir hak olup Anayasa'nın 5. maddesiyle
birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).
66. Devletin yaşam hakkına ilişkin negatif yükümlülüğü
kapsamında kamusal bir yetkiyle güç kullanan görevlilerin kasıtlı ve hukuka
aykırı bir şekilde hiçbir bireyin yaşamına son vermeme ödevi bulunmaktadır.
Pozitif yükümlülükler kapsamında ise devletin yetki alanında bulunan tüm
bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin hatta kişinin
kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi vardır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 51).
67. Devletin yaşama hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin
korumaya ilişkin maddi boyutu yanında etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin
bir de usul boyutu bulunmaktadır.
68. Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında yapılan şikâyetler ele
alınırken anılan maddede güvence altına alınan yaşam hakkı ve kötü muamele
yasağı ihlali ile ilgili iddialarda bulunulduğu zaman Anayasa Mahkemesi, bu
konu hakkında tam bir inceleme yapmalıdır (Hamdiye Aslan, B. No: 2013/2015, 4/11/2015, § 93).
69. Bununla birlikte tam bir inceleme yapılarak iddia edilen
olayların gerçekliğini tespit etmek için her türlü şüpheden uzak, makul
kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve
tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de
oluşabilir (Hıdır Öztürk ve Dilif Öztürk,B.
No: 2013/7832, 21/4/2016, § 107).
70. Somut olayda başvuru formları ve eklerinde sunulan belgeler
ile başvuruya konu ceza soruşturmasında yer alan bilgi ve belgeler, Anayasa'nın
17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal
edilip edilmediği konusunda bir değerlendirme yapılmasına imkân sağlayacak
nitelikte -makul şüphenin ötesinde- kanıt unsuru içermemektedir. Olayın
gerçekleştiği koşullar, başka bir ifadeyle H.Y.nin
ölmesine ve başvurucuların yaralanmasına neden olan roketatar mermisinin
teröristlerce veya güvenlik güçlerince mi atıldığı yoksa güvenlik güçleriyle
teröristler arasında yaşanan çatışma sırasındaki dikkatsizlik sonucu mu
başvurucuların köyüne isabet ettiği bir değerlendirme yapılmasına imkân
sağlayacak nitelikte belirlenebilmiş değildir.
71. Bu şartlar altında başvurunun Anayasa'nın 17. maddesinin
sadece etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu ile sınırlı olarak
yapılması gerekli ve yeterli görülmüştür.
a. Genel İlkeler
72. Devletin yaşama hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin
usul boyutu,doğal olmayan
her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir.
Bu soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde
uygulanmasını ve varsa sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
73. Kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleşen ya da
gerçekleştirildiği iddia edilen ölümlere ilişkin soruşturmaların etkili
olabilmesi için soruşturma makamlarının olaya karışmış olabilecek kişilerden
bağımsız olması gerekir. Soruşturma makamlarının sadece hiyerarşik ve kurumsal
bağımsızlığı yeterli olmayıp aynı zamanda soruşturmanın da fiilen bağımsız
olarak yürütülmesi gerekir (Cemil Danışman,§
96).
74. Ceza soruşturmasının etkili olması için soruşturma
makamlarının resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve
sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri
gerekir. Soruşturmada ölüm olayının nedeninin veya sorumlu kişilerin
belirlenmesi imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yükümlülüğüne
aykırılık oluşturabilir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 57).
75. Ceza soruşturmasının etkililiğini sağlayacak hususlardan
biri de fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu
denetimine açık olmasıdır. Ayrıca her olayda ölen kişinin yakınlarının meşru
menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları
sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 58).
76. Yaşam hakkına ilişkin ceza soruşturmasının etkililiği için
soruşturmanın makul bir sürat ve özenle yürütülmesi de gerekir. Bazı durumlarda
soruşturmanın ilerlemesine engel olan güçlükler bulunabilir. Ancak böyle bir
durumda dahi yetkililerin süratle hareket etmeleri olayın aydınlatılabilmesi,
hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha
gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından kritik bir
öneme sahiptir (Deniz Yazıcı, B.
No: 2013/6359, 10/12/2014,§ 96).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
77. Olaya ilişkin soruşturmada, yukarıda genel ilkeler bölümünde
ifade edilen "soruşturma makamlarının ivedilikle harekete geçmesi,
soruşturma makamlarının bağımsızlığı, başvurucuların meşru menfaatlerini
korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmalarının sağlanması,
soruşturmada ölüm olayının nedeninin veya sorumlu kişilerin belirlenmesi
imkânını zayıflatan bir eksiklik bulunmaması (etkililik) ve soruşturma
sürecinin kamu denetimine açık olması" konularında başvurucular tarafından
herhangi bir iddia ileri sürülmediği gibi bu konularda bir eksikliğin de
bulunmadığı görülmektedir.
78. Gerçekten de başvuruya konu olayla ilgili olarak Kozluk
Cumhuriyet Başsavcılığınca resen soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma
kapsamında olay yeri incelenmiş,patlayan
nesneye aitparçaların muhafaza altına alınmış, alınan
bilirkişi raporuyla patlayan nesnenin roketatar mermisi olduğunun tespit
edilmiş, başvurucuların adli raporları aldırılmış ve müteveffa H.Y.nin ölüm sebebi ve zamanı belirlenmiştir. Ayrıca olayı
gerçekleştirdiği değerlendirilen failler haklarında kamu davası açılmış ve
başvurucular etkili biçimde soruşturma sürecine katılma imkânı elde etmiştir.
79. Bununla birlikte başvuruya konu soruşturmanın etkili biçimde
yürütülüpyürütülmediğinin tespiti için soruşturmanın
makul bir sürat ve özenle yürütülme kriterini karşılayıp karşılamadığının da
incelenmesi gerekir.
80. 9/11/2001 tarihinde hakkındaki kamu davasının kesin hükme
bağlanması ertelenen sanık F.D., erteleme süresi içinde ertelemeye konu suçla
aynı nevidentedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu ölüme
neden olmak suçunu işlediği gerekçesiyle Ceza Mahkemesince erteli
para cezasına mahkûm edilmiş ve bu karar 1/12/2003 tarihinde kesinleşmiştir
(bkz. § 30).
81. F.D. hakkındaki mahkûmiyet kararı 1/12/2003 tarihinde
kesinleşmesine ve davanın ilerlemesine engel bir durum bulunmamasına rağmen
2007 yılına kadar Ceza Mahkemesince herhangi bir işlem yapılmamıştır.
Sonrasında ise sanıkların açık kimlik bilgileri ileadli
sicil kayıtlarının temini gibi basit ve sıradanyazışmalar
için iki yıla yakın bir süre harcanmıştır. F.D. hakkındaki mahkûmiyet kararının
kesinleştiği tarih ile Yargıtay 12. Ceza Dairesince verilen düşme kararı
arasında yaklaşık 9 yıl 9 ay 10 gün vardır.
82. Sonuç olarak soruşturma makamlarının yürürlükteki yargı
sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer yaşam hakkı ihlallerinin
önlenmesinde sahip olduğu önemli role yakışmayacak biçimde, yaşanan elim olaya
gerekli hassasiyet gösterilmemiş ve -gerçek farklı olsa bile- olay karşısında
kayıtsız kalındığı görüntüsü verilmiştir.
83. Tüm açıklamalar ışığında başvuruya konu soruşturmanın makul
bir sürat ve özenle yürütülmediği sonucuna varılmıştır.
84. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinde güvence
altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
5. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
85. 30/3/2011 tarihli ve 6216 Sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve YargılamaUsulleri Hakkında Kanun'un 50.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
86. Başvurucu Halime Akdaş yeniden
yargılama yapılmasını istemiş; yargılama giderleri ve vekâlet ücreti yanında
30.000 TL manevi, maddi zarar ve mal varlığına ulaşamaması nedeniyle 5.000 TL
maddi tazminat talebinde bulunmuş ancak mal varlığına neden ulaşamadığına dair
herhangi bir açıklamada bulunmamıştır.
87. Başvurucu Bedrettin Yavuz ise yeniden yargılama yapılmasını
istemiş, yargılama giderleri ve vekâlet ücreti yanında 50.000 TL manevi
tazminat talep etmiştir.
88. Başvuruda, yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır. Bu durumda kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Ceza Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.Bununla
birlikte, Anayasa'nın "Suç ve cezalara
ilişkin esaslar" kenar başlıklı 38. maddesinin birinci ve
ikinci fıkraları şöyledir:
"Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı
bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç
için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkumiyetinin sonuçları konusunda da
yukarıdaki fıkra uygulanır."
89. Bahse konu düzenlemeye göre, bir suç için kanunda öngörülen
dava (suç) zamanaşımı süresinin sonradan yürürlüğe giren bir kanunla
değiştirilmesi hâlinde, işlendiği iddia edilen suç yönünden uygulanacak
zamanaşımı süresi, kısa olan zamanaşımı süresidir. Bu bakımdan,1/6/2005
tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Kanun'da taksirle öldürme suçu için öngörülen dava zamanaşımı
süresi daha uzun olsa da somut olaya uygulanması gereken dava zamanaşımı süresi
765 sayılı mülga Kanun'da öngörülendir ve bu süre deuzun
zaman önce dolmuştur. Dolayısıyla zamanaşımına uğradığı anlaşılan başvuruya konuolay hakkında yeniden yargılama yapılması için kararın
bir örneğinin Ceza Mahkemesine gönderilmesi imkânı bulunmamaktadır.
90. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen
ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucu Halime Akdaş'ın
bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin
reddine karar verilmesi gerekir.
91. Yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki
manevi zararları karşılığında somut olayın özellikleri dikkate alınarak
başvurucu Halime Akdaş'a 27.000 TL, başvurucu
Bedrettin Yavuz'a 35.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
92. Dosyadaki belgelerden vekâlet ücreti dışındaki tek yargılama giderinin
başvurucu harcı olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle her bir başvurucu için ayrı
ayrı yatırılan206,10 TL tutarındaki harcın ayrı ayrı, 1.980 TL vekâlet
ücretinin ise müştereken başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucu Halime Akdaş'a 27.000 TL,
başvurucu Bedrettin Yavuz'a 35.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata
ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harcın başvuruculara AYRI AYRI, 1.980 TL vekâlet
ücretinin ise başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvuruculara Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Sason Asliye Ceza
Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
H. Sason Asliye Ceza Mahkemesinin E.2010/4 sayılı dosyasının
İADESİNE 5/4/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.