TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GALİP KOCUK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/5639)
|
|
Karar Tarihi: 24/6/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan
ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal
TERCAN
|
|
|
Hasan
Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir
ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Bahadır
YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Galip
KOCUK
|
Vekili
|
:
|
Av.
Halil ÖZTÜRK
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, maddi ve manevi tazminat istemiyle açtığı davanın
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) tarafından reddedilmesi nedeniyle
Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen sosyal hukuk devleti ilkesiyle 36.
maddesinde düzenlenen adil yargılama hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş,
maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 25/4/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde
Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 26/6/2014 tarihinde, kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 1/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş
için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular Adalet Bakanlığına bildirilmiş,
Adalet Bakanlığı 16/12/2014 tarihli dilekçesi ile görüş sunmayacağını
bildirmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, askerlik hizmetini yerine getirdiği birliğinde
3/8/2011 tarihinde sağ el bileğinden yaralanmış, yaralanmaya bağlı olarak
Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) Sağlık Kurulunun 12/9/2012 tarihli
raporuyla askerliğe elverişli olmadığına karar verilmiştir.
8. Başvurucu, üç askerin müessir fiiline maruz kaldığı ve bu
kişilerden kaçarken dengesini kaybedip bir camın üzerine düşmesi sonucu sağ el
bileğinin kesilmesi nedeniyle askerliğe elverişsiz hale geldiğini, idarenin
kusurundan kaynaklanan bu yaralanma nedeniyle uğradığı maddi ve manevi
zararların istemiyle 18/9/2012 tarihinde Milli Savunma
Bakanlığına müracaat ederek tazminat talebinde bulunmuş, ancak başvurusu zımnen
reddedilmiştir.
9. Başvurucunun maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle
19/11/2012 açtığı davada, AYİM İkinci Dairesi, 13/11/2013 tarihli ve
E.2012/1221, K.2013/1309 sayılı kararıyla davayı reddetmiş ve reddedilen maddi
ve manevi tazminat miktarları üzerinden 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki
Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine
İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) 14. maddesi uyarınca takdir edilen
10.490 TL avukatlık ücretinin başvurucudan alınarak davalı idareye verilmesine
karar vermiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
"Davacı
vekili, müvekkilinin askerlik hizmetim yerine getirdiği birliğinde 03.08.2011
tarihinde üç askerin müessir fiiline maruz kaldığını, bu kişilerden kaçarken
itilmesi üzerine dengesi kaybedip bir camın üzerine düşmesi sonucunda sağ el
bileğinin kesilmesi suretiyle yaralandığını, bu yaralanma nedeniyle malul hale
geldiğini iddia etmiş ise de, dava konusu cam kırılması olayına ilişkin olarak
Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılınca davacı hakkında askeri eşyayı
kasten tahrip etmek suçundan soruşturma yapılıp kamu davası açıklığının tespit
edilmesi üzerine, Mahkememizin ara karar, ile talep etmesi üzerine gönderilen
soruşturma ve kovuşturma aşamasına ait delillerden, bu deliller arasında
davacının cama kendisinin yumruk attığını gören asker ve rütbeli tanıkların
beyanlarından, olayla ilgili tutulan tutanaklardan, olaydan hemen sonra
götürüldüğü Hastanelerde düzenlenen raporlardaki davacının psikolojik bunalım
sonucu cama yumruk attığına ilişkin beyanlarından, davalı idarece gönderilen
bilgi ve belgelerden, Hava Er Eğitim Tugay Komutanlığına 14.01.2011 tarihinde
katılışını müteakiben, 17.01,2011 tarihinde görevli psikologların düzenlemiş
oldukları Psikolojik Danışma özet Formu'nda "Yaralama
ve gasptan 3 defa, toplamda 21 ay ceza almış,860 civarı jilet izi var, 2 defa
intihar girişimi olmuş, en son 2009 yılında yapmış, intihar düşüncesi var. İlaç
tedavisi uygulandı" ve "Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Psikiyatri’de 3 ay yatmış, psikolojik atak geçiriyor"
kayıtlarının yer aldığı ve RDM Takipli Er kapsamına alarak tedaviye başlandığı,
25.02.2011 tarihinde 12'nci Hv.Ulş.
Ana ÜsK. lığına katılışı sonrası yapılan mülakatta da
psikolojik sorunlu: olduğu ve sivil hayatta geçirmiş olduğu trafik kazası
sebebiyle sol kolunda platin olduğunun Bölük Komutanı tarafından tespit
edildiği, bu tarihten başlayarak sırasıyla 28.02.2011'de katılış muayenesi,
02.03.2011'de bayılma, 03.03.2011'de diş ağrısı, 09.03.2011’de bayılma ve bu
şekilde devam eden 16.06.2011 tarihine kadar toplam 18 defa, sağlık birimlerine
sevk edilerek tedavi ettirilerek ilaçlarının kullanımının düzenli olarak takip
edildiği, katılışını müteakip sevk edildiği Birlik Psikologu
tarafından Personel Bilgi Formu ve Psiko-Sosyal
Tarama Anketi ile 04.03.2011, 02.05.2011 ve 26.05.2011 tarihlerinde düzenlenen
Danışma Özet Formları'nda da davacının psikolojik
gelişiminin takip edildiği, 11.06.2011 tarihinde saat 18.30 sularında erbaş ve
erlerin yoğun olarak bulunduğu Uçaksavar Tabur Komutanlığı er dinlenme yeri
olan bahçede, görev yaptığı yerden daha önceden bulduğu böcek ilacını içerir
şişenin dibinde kalan takribi 20 ml miktardan 1/2 yudum alarak içtiği, birlik
Komutanlığınca bu ilaç içme olayının, ilaçtan içilen miktar, daha önceki süreçte
de hava değişimi almak için defaten çeşitli rahatsızlıkları beyan ederek
viziteye çıkması ve koğuşta istirahat halindeyken sebepsiz olarak bayılma
olaylarını gerçekleştirip, bayılmalarını müteakip sevk edildiği birlik Sağlık
Amirliği'nde bayılma emarelerini gösterir (göz bebekleri büyümesi, soluma
azlığı, tansiyon düşüklüğü vb) hiçbir rahatsızlık
tespit edilememesi nedeniyle mevcut. bir problemi nedeniyle değil tamamen
askerlik işlevselliğini yerine getirmemek için olduğu kanaatine varıldığı, söz
konusu böcek ilacının ilacının çöpte bulunmasına
ilişkin sorumluların tespit edilerek haklarında cezai işlem uygulandığının
belirtildiği, davacının bir süre sonra Kayseri Askeri Hastanesi Psikiyatri
bölümüne sevk edildiği, hava değişimi dönüşü (21 Temmuz 2011) davacı ile
görüşülerek mevcut psikolojik sorunları olduğu görülerek randevu alınarak 26
Temmuz 2011'de tekrar Kayseri Askeri Hastanesi Psikiyatri Kliniğine sevk
edildiği, "Antisosyal Kişilikte Anksiyete + uyum bozukluğu, 1 ay sonra kontrol"
tedavisi ve teşhisi ite (Psikiyatrik ilaç verilerek) birliğine gönderildiği,
hava değişimi sonrası kendisine psikolojik rahatsızlığı sebebiyle herhangi bir
görev verilmeyip koğuşlar bölgesinde koğuşçu er
nezaretinde ve kontrolünde bırakıldığı, 27 Temmuz 2011 - 03 Ağustos 2011
tarihleri arasında herhangi bir olayı olmadığı. 03 Ağustos 2011 tarihindeki
cama yumruk atarak sağ elini yaralaması olayının hemen öncesi davacı koğuşta
uyumakta iken davacıdan sorumlu olan İsmail USLU'nun
kendisini içtimaya çağırmak için uyandırdığı, Hv.P.Er Hüseyin BALIKÇI’nın
kendisine söylediği sıkıntılı durumu ile ilgili Galip KOCUK’a
sorunları hakkında sorular sorup sakinleştirmeye çalıştığı, bu esnada
çıktıkları koridorda Sabri YILMAZ ve Mahmut GÜNERİ ile karşılaştıkları, onların
da davacıyı sakinleştirmeye çalışmalarına rağmen davacının bağırmaya ve hakaret
etmeye başlayıp ardından da koridor sonunda bulunan Nöbetçi Astsubaylığa doğru
koşarak ve bağırarak koridorda bulunan dolaplara tekme, yumruk atarak yaklaşık
50 metre ilerideki Nöbetçi Astsubaylık giriş kapısını açarak, çıkış kapısı
yanındaki cama yumruk atarak kırdığı ve kırılan camlardan kolunun kesilerek
yaralandığı anlaşılmıştır.
Davacının
askerliğe elverişsizliğine neden olan yaralanmasının iddia edildiği gibi
idarenin ajanlarının eylemlerinden kaynaklanmayıp davacının kendi eyleminden
kaynaklandığı, davacının sağlık durumu ile ilgili gerekli takiplerin yapıldığı,
davacının yaralanması nedeniyle uğradığı zarar ile idare arasında sorumluluğu
gerektirecek bir eylem, illiyet bağı bulunmadığından davacının maddi ve manevi
tazminat isteminin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.”
10. Başvurucu, AYİM kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri
sürerek kararın düzeltilmesini talep etmiş, AYİM İkinci Dairesinin 26/3/2014
tarihli ve E.2014/510, K.2014/409 sayılı kararıyla talebin reddine karar
verilmiş ve karar, 22/4/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
11. Başvurucu, 25/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
12. 11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı İnsan Hakları ve İfade
Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1.
maddesi ile 1602 sayılı Askeri Yüksek İdari Mahkemesi Kanunu’nun 46. maddesinin
dördüncü fıkrasına eklenen cümle şöyledir:
“Ancak,
tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul
kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek
suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına
ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ
edilir.”
13. 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesi şöyledir:
“Daireler
veya Daireler Kurulu, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri
kendiliklerinden yapabilecekleri gibi, tayin edecekleri süre içinde, lüzum
gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini
taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların,
ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin
bulunması halinde bu süre, bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir.
Taraflardan
biri ara kararının icaplarını yerine getirmediği takdirde bunun verilecek karar
üzerindeki etkisi, görevli daire veya kurulca önceden takdir edilir, ara
kararında bu husus ayrıca belirtilir.
Ancak,
istenen bilgi ve belgeler Türkiye Cumhuriyetinin
güvenliğine ve yüksek menfaatlerine veya Türkiye Cumhuriyetinin güvenliği ve
yüksek menfaatleri ile birlikte yabancı devletlere de ilişkin ise, Başbakan,
Genelkurmay Başkanı veya ilgili Bakan gerekçesini bildirmek suretiyle, söz konusu
bilgi ve belgeleri vermeyebilir.
(Değişik
dördüncü fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Dava
dosyasındaki bilgi ve belgeler taraf ve vekillerine açıktır. Şu kadar ki;
mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve
dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve
güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması
maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile
personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekiler taraf ve vekillerine
incelettirilemez.
(Ek fıkra:
19/6/2010-6000/20 md.) Taraf ve vekillerine
incelettirilemeyecek nitelikteki bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla
taraf ve vekillerine açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, taraf
ve vekillerine incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından
karartılarak ayrıca gönderilir.
(Ek fıkra:
19/6/2010-6000/20 md.) Davacı taraf veya vekili,
karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek
unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz edebilir. Yapılan bu itiraz,
mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin
belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgeler
karşı tarafa incelettirilebilir.
(Ek fıkra:
19/6/2010-6000/20 md.) Bu hükümlere göre elde edilen
ve gizlilik derecesine sahip bilgi ve belgeler, taraf ve vekillerince mahkeme
haricinde, diğer bir maksatla kullanılamaz. Aksine davranışta bulunanlar
hakkında ilgili kanun hükümleri saklıdır.”
14. 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı KHK’nın14. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve idari davalar ile
icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar
tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler lehine
neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde
ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekalet
ücreti takdir edilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 24/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 25/4/2014 tarihli ve 2014/5639 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A.
Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu, üç er tarafından sebepsiz olarak bir odaya kapatılıp
darp edildiğini, saldırganlardan birinin itmesi sonucunda cam üzerine düşerek
yaralandığını, psikolojik durumunun göz ardı edildiğini, idarenin kusuru
nedeniyle malul duruma düştüğünü, AYİM kararının sosyal hukuk devleti ile
bağdaşmadığını, diğer taraftan davanın reddedilmesi sonucunda idareye 10.490 TL
avukatlık ücreti ödemeye mahkum edildiğini, davayı açtığı 19/11/2012 tarihinde
askeri idari yargıda henüz ıslah müessesesi bulunmadığından olası hak kayıplarının
önüne geçmek için tazminat miktarının yaklaşık bir değer üzerinden
belirlendiğini ifade ederek, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılama hakkını ihlal edildiğini ileri sürmüş, 100.00 maddi ve 25.000 manevi
tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
B.
Değerlendirme
17. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder. Başvurucununşikâyetleriadil yargılanma
hakkı çerçevesinde yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı ve mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği başlıkları altında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı
İddiası
18. Başvurucu, açtığı davanın reddedilmesinin adil yargılanma
hakkının ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
19. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
20. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
21. 6216 sayılı Kanun’un “Esas
hakkındaki inceleme” kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel
başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve
bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır.
Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
22. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında
ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
23. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde
dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu
çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular bariz takdir hatası
veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez
(Necati Gündüz ve Recep Gündüz,
B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
24. Başvurucu, üç er tarafından sebepsiz olarak bir odaya kapatılıp
darp edildiğini, saldırganlardan birinin itmesi sonucunda cam üzerine düşerek
yaralandığını, psikolojik durumunun göz ardı edildiğini, idarenin kusuru
nedeniyle malul duruma düştüğünü, AYİM kararının sosyal hukuk devleti ile
bağdaşmadığını ileri sürmüştür.
25. AYİM İkinci Dairesi ise başvurucunun psikolojik durumuyla ilgili
olarak yaptığı eylemlerden ve bu eylemlere karşı idarenin tüm iyileştirme
çabalarından bahsettikten sonra, başvuruya konu yaralanmanın başvurucunun cama
yumruk atması neticesinde kırılan cam parçasından kaynaklandığı ve ortaya çıkan
zararın kendi eylemi sonrasında olduğu, bu sebeple zarar ile idarenin
sorumluluğu arasında illiyet bağının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine
karar vermiştir.
26. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararın
değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı
verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin
incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı
gösterilmediği, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller
ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz
etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da
uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi
tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının
oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya
da açık keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir.
27. Somut olayda başvurucu, yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı
olduğuna dair bir bilgi ya da belge sunmamış olup, mahkemece delillerin
değerlendirilmesinin ve verilen kararın içeriğinin adil olmadığı şikâyetini
dile getirdiği anlaşılmaktadır.
28. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen
iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece mahkemesi kararının
bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik de içermediği anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mahkemeye
Erişim Hakkının İhlal Edildiği İddiası
29. Başvurucu, aleyhine hükmedilen avukatlık ücretinin mahkemeye
erişim hakkını ihlal ettiği yönündeki şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun
olmayıp, başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından, bu şikâyet
yönünden başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
30. Başvurucu, davanın reddedilmesi sonucunda idareye 10.490 TL
avukatlık ücreti ödemeye mahkum edildiğini, davayı
açtığı 19/11/2012 tarihinde askeri idari yargıda henüz ıslah müessesesi
bulunmadığından olası hak kayıplarının önüne geçmek için tazminat miktarının
yaklaşık bir değer üzerinden belirlendiğini ifade ederek, Anayasa’nın 36.
maddesinde düzenlenen adil yargılama hakkınınihlal
edildiğini iddia etmiştir.
31. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” başlıklı 36. maddesi şöyledir:
“Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma
(Değişik ibare: 3.10.2001-4709/14 md.) ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir
mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”
32. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek
anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme
kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli
ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, §
52).
33. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan
veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının
hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale
oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri
disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir. Ancak, bu
sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı
ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının
gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak
şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklememiş olması gerekir (Özkan Şen, § 61-62).
34. Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara avukatlık
ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına
yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi
için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması
gerekir. Başvuru konusu olayda dava açılmadan önce 2/11/2011 tarihinde
yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı KHK ile idarenin taraf olduğu
davaların, idarenin bünyesinde görev yapan kadrolu hukuk müşavirleri ve
avukatlar tarafından takibi öngörülmüş olup, davanın reddi halinde idare lehine
avukatlık ücretine hükmedilmesi düzenleme altına alınmıştır. Gereksiz
başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin
fuzuli yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi
amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin
kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen
yükümlülükler dava açmayı imkânsız hale getirmedikçe ya da aşırı derece
zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez.
Dolayısıyla davayı kaybetmesi halinde başvurucuya yüklenecek olan avukatlık
ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir (Serkan
Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38 -
39).
35. Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan
başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan avukatlık
ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli
dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye
başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda, davanın özel
koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim
hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir (Özkan
Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 54).
36. Tazminat alacağının miktarı, ancak bilirkişi incelemesi ve
benzeri araştırmalardan sonra mahkemenin takdir yetkisi çerçevesinde
belirlenebilen bir olgudur. Tazminat müessesesinin bu özelliği gereği, hak
kazanılan tazminat miktarının dava açılmadan önce tam olarak bilinmesi veya
öngörülmesi mümkün değildir. Dava açılması aşamasında karşı karşıya kalınan bu
belirsizliğin, talep edilen miktarın sonradan düzeltilmesi (ıslah) yoluyla
aşılması da 1602 sayılı Kanun gereği davanın açıldığı 19/11/2011 tarihi
öncesinde mümkün olmadığından, hak kaybına uğramak istemeyen davacıların,
tazminat taleplerine ilişkin miktarları yüksek tutmaktan başka seçeneklerinin
olmadığı görülmektedir.
37. Başvurucunun da bu nedenle, AYİM’e
açtığı davada uğrağı zarar için 100.000 TL maddi ve 25.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır. AYİM, davayı reddettikten sonra,
başvurucunun reddedilen tazminat talepleri üzerinden davalı idare lehine 10.490
TL avukatlık ücreti ödemesine karar vermiştir.
38. Buna göre, başvurucunun dava açtığı sırada ıslah imkânının
olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak amacıyla talebini yüksek tuttuğu,
davanın reddedilmesi sonrasında 10.490 TL avukatlık ücreti ödeme yükümlülüğü
altına girdiği anlaşılmaktadır.
39. Başvurucu aleyhine avukatlık ücreti ödenmesini öngören
düzenlemenin tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği söylenemez. Bu
düzenleme sonucu gerçekleşen müdahalenin ölçülü olup olmadığının da incelenmesi
gerekir.
40. Somut olayın koşulları bir bütün halinde değerlendirildiğinde,
başvurucunun, dava açtığı sırada ıslah imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına
uğramamak için talebini yüksek tuttuğu, yargılama sonucunda talep edilen ancak
reddedilen maddi ve manevi tazminat tutarı üzerinden 10.490 TL avukatlık
ücretini davalı idareye geri ödemek zorunda kaldığı görülmüştür. Böylece
başvurucunun, ıslah imkânı olmaması nedeniyle davanın açıldığı sırada yüksek
tazminat talebinde bulunduğu yargılamanın sonucunda aleyhine hükmedilen
avukatlık ücretinin ölçülü olmadığı saptandığından, mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
41. Açıklanan nedenlerle, yapılan müdahale ölçülü olmadığından
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
42. Başvurucu, uğradığı maddi ve manevi zararların tazminine karar
verilmesi talebinde bulunmuştur.
43. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit
edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
44. Başvuru konusu olayda, tespit edilen ihlalin sonuçlarının
ortadan kaldırılması bakımından yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmadığından salt ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya takdiren net 4.000 TL manevi
tazminat ödenmesine, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında
illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun tazminata ilişkin diğer
taleplerinin ise reddine karar verilmesi gerekir.
45. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca
tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL avukatlık ücretinden oluşan toplam
1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucu
itibarıyla adil olmadığı iddiasının“açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Aleyhe avukatlık ücretine
hükmedilmiş olmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğine ilişkin
iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan hak arama özgürlüğü kapsamındaki mahkemeye erişim
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahale nedeniyle başvurucuya
net 4.000 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer
taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
avukatlık ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına
başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması
halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için
yasal faiz uygulanmasına,
24/6/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.