TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SÜLEYMAN AKBAĞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/15072)
|
|
Karar Tarihi: 24/6/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 11/8/2015-29442
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Akif
YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
Süleyman
AKBAĞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Kamil
ALTAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Anayasa
Mahkemesince iptal edilen bir kanun hükmüne dayanılarak mahkûmiyet kararı verilmesi
nedeniyle suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiği iddiası
hakkındadır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru,
11/9/2014 tarihinde Bartın 2. Asliye Hukuk Mahkemesi aracılığıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvuruda,
Komisyona sunulmasına engel bir eksiklik tespit edilmemiştir.
3. Birinci Bölüm
İkinci Komisyonunca, 28/5/2015 tarihinde başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu
ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili
olaylar özetle şöyledir:
5. Bartın Cumhuriyet Başsavcılığının 3/4/2012 tarihli ve
E.2012/555 sayılı iddianamesiyle başvurucunun “izinsiz inşaî ve fizikî müdahale yapma veya
yaptırma” suçundan cezalandırılması için Bartın Asliye Ceza
Mahkemesine kamu davası açılmıştır.
6. Bartın Asliye Ceza Mahkemesi, 21/5/2014 tarihli ve
E.2012/316, K.2014/476 sayılı kararı ile başvurucunun atılı suçtan 1 yıl 8 ay
hapis ve 80,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"İddia, sanık savunması, katılan
vekilinin beyanı, mahallinde yapılan keşif, keşif neticesi alınan bilirkişi
raporu, nüfus ve adli sicil kayıtları ile tüm dosya kapsamı birlikte
değerlendirildiğinde, Bartın ili Kırtepe mahallesi 13
pafta 130 ada 7 parsel numarada kayıtlı ve Ankara Kültür ve Tabiat Varlıkları
Koruma Kurulu tarafından 1/10/1991 tarihinde tescillenmiş ve sanık Süleyman Akbağ [başvurucu] tarafından kuyumcu olarak kullanılan iki adet dükkanın sanık tarafından
birleştirilmek suretiyle izinsiz uygulamalara tabi tutulduğu, Karabük Kültür
Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 15/6/2011 tarih ve 2345 sayılı kararı ile
yapılan uygulamaların basit onarımı aştığının ve restorasyon projesi kapsamında
yapılması gerektiğinin, projeler koruma kurulunca onaylanmadan tescilli
taşınmazda herhangi bir inşaî ve fiziki faaliyette
bulunulmayacağının belirtildiği, mahallinde yapılan keşif neticesinde alınan
inşaat bilirkişisi raporundan da anlaşıldığı üzere, sanık Süleyman Akbağ tarafından kuyumcu olarak kullanılan iki adet
dükkanın birleştirilmek suretiyle izinsiz uygulamaya tabi tutulduğu, iki
dükkanın birleştirilmek suretiyle tek bir mekan oluşturulduğu, bu durumun
tescilli taşınmazın özgününe aykırı olduğu tüm dosya kapsamından anlaşılmakla,
sanık Süleyman Akbağ'ın üzerine atılı 2863 sayılı
yasaya muhalefet suçu sabit olmakla eylemine uyan 2863 sayılı yasanın 65/1.
maddesi uyarınca cezalandırılmasına, sanığın sabıkasız oluşu, kişiliği,
duruşmalardaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği
konusunda kanaate varıldığından ve zarar söz konusu olmadığından CMK.231/5-6
maddesi uyarınca sanık hakkındaki hapse ve adli para cezasına ilişkin hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına, sanığın CMK.231/8. maddesi uyarınca 5 yıl
süre ile denetim süresine tabi tutulmasına, bu süre içerisinde sanık hakkında
yükümlülük belirlenmesine yer olmadığına dair hüküm kurulmuştur."
7. Başvurucu Bartın Asliye Ceza Mahkemesinin hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı Bartın Ağır Ceza Mahkemesine itiraz
etmiştir.
8. Bartın Ağır Ceza Mahkemesi, 10/7/2014 tarihli kararıyla
başvurucunun itirazının reddine karar vermiştir.
9. Ret kararı başvurucuya 12/8/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
10. Bireysel başvuru 11/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
B. İlgili Hukuk
11. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 231. maddesinin (5), (6), (8), (10), (11) ve (12) numaralı fıkraları
şöyledir:
"(5) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması,
kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
(6) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilebilmesi için;
a)
Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b)
Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları
göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c)
Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan
önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi gerekir. Sanığın
kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilmez.
…
(8) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi
tutulur.
…
Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur.
(10) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç
işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun
davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak,
davanın düşmesi kararı verilir.
(11) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç
işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı
davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. .
(12) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararına itiraz edilebilir."
12. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 98. maddesinin (1) numaralı fıkraları
şöyledir:
“Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya
çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine
getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın
giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren
mahkemeden karar istenir.”
13. 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 65. maddesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilen
(b) bendi şöyledir:
“ Sit alanlarında geçiş dönemi koruma esasları
ve kullanma şartlarına, koruma amaçlı imar plânlarına ve koruma bölge
kurullarınca belirlenen koruma alanlarında öngörülen şartlara aykırı izinsiz inşaî ve fizikî müdahale yapanlar veya yaptıranlar, iki
yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî
para cezasıyla cezalandırılır.”
14. Aynı Kanun’un, 8/10/2013 tarihli ve 6498 sayılı Kanun ile
değişik 65. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Tescil edilen sit alanları ve korunması
gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanlarının bu Kanuna
göre tebliğ veya ilan edilmiş olmasına rağmen yıkılmasına, bozulmasına, tahribine,
yok olmasına veya her ne suretle olursa olsun zarar görmesine kasten sebebiyet
verenler ile koruma bölge kurullarından izin alınmaksızın inşaî
ve fiziki müdahale yapanlar veya yaptıranlar, iki yıldan beş yıla kadar hapis
ve beş bin güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılır.
…
Bünyesinde koruma, uygulama ve denetim
büroları kurulan idarelerden 57 nci maddenin yedinci
fıkrası uyarınca izin almaksızın veya izne aykırı olarak tamirat ve tadilat
yapanlar ile izinsiz inşaî ve fiziki müdahale yapanlar
veya yaptıranlar altı aydan üç yıla kadar hapis veya adli para cezası ile
cezalandırılırlar.”
15. Anayasa Mahkemesinin 11/4/2012 tarihli ve E.2011/18,
K.2012/53 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“…İtiraz konusu Kanun'un 65. maddesinin (a) ve
(b) bentlerinde korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarına zarar
verenler ile sit alanlarında geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma
şartlarına, koruma amaçlı imar plânlarına ve koruma bölge kurullarınca
belirlenen koruma alanlarında öngörülen şartlara aykırı izinsiz inşaî ve fizikî müdahale yapanlar veya yaptıranların
cezalandırılması öngörülmektedir.
Kanun'un tespit ve tescil başlıklı 7.
maddesinde korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının ve doğal
sit alanlarının tespitinin Kültür ve Turizm Bakanlığının koordinatörlüğünde
yapılacağı ve bu tespitlerin koruma bölge kurulu kararı ile tescil edileceği
öngörülmüştür. Ancak bu tespit ve tescilin maliklere tebliği öngörülmemiştir.
Maddenin ilk halinde maliklere tebliğ de öngörülmüşken 17.6.1987 tarih ve 3386
sayılı Kanunla yapılan değişiklikle tebliğ zorunluluğu ortadan kaldırılmıştır.
…
Hem tescil kararının tebliğ edilmemesi hem de
koruma bölge kurulu kararlarının ilgililere duyurulmasını güvence altına alacak
bir yasal hükmün bulunmaması karşısında itiraz konusu kurallarda belirtilen
cezai yaptırımların bireyler açısından öngörülebilir olmadığı ve suçların
kanuniliği ilkesine uymadığı açıktır.
Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın 2. ve
38. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir…”
16. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 13/6/2013 tarihli ve
E.2013/11049, K.2013/16111 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“…Anayasa Mahkemesi'nin 11/04/2012 tarih ve
2011/18 Esas, 2012/53 sayılı kararı ile 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 23/01/2008 tarih ve 5728 sayılı Kanunun 408.
maddesi ile değişik 65. maddesinin (a) ve (b) fıkralarının Anayasa'ya aykırı
olduğuna ve iptaline karar verildiği, Anayasa'nın 153. maddesinin 3. fıkrası
ile 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanunun 66. maddesinin 3. fıkrası gereğince iptal hükmünün, kararın Resmi Gazete'de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra
yürürlüğe girmesinin de karar altına alındığı, 13/10/2012 tarih ve 28440 sayılı
Resmi Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesi
kararının, 13/10/2013 tarihi itibariyle yürürlüğe gireceği, halen yürürlükte
bulunan kanun maddesine dayanılarak tesis edilip kesinleşen mahkumiyet hükmünün
aynen infaz edilmesi gerektiği, zira Anayasa Mahkemesince iptaline karar
verilen fıkralar ile düzenlenen suçlar için kanun koyucunun ne tür bir yaklaşım
sergileyeceği, daha lehe bir uygulama getirip getirmeyeceği hususunun
öngörülmesinin bu aşamada mümkün olmadığı, dolayısıyla
mevcut durum itibariyle yürürlükte olup tatbik edilmesi gereken kanun
maddesinin, henüz iptal hükmü yürürlüğe girmediği halde yok sayılmasının ve
anılan madde uyarınca verilen mahkumiyet kararının infaz edilme kabiliyetini
haiz olmadığı sonucuna varılmasının, Anayasa Mahkemesince gerçekleştirilen
“somut norm denetimi” uygulamasının amacına aykırı olduğu anlaşıl(mıştır.)”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 24/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 11/9/2014 tarihli ve 2014/15072 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, hakkındaki cezaya dayanak olan 2863 sayılı
Kanun’un 65. maddesinde yer alan “Sit
alanlarında geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartlarına, koruma amaçlı
imar plânlarına ve koruma bölge kurullarınca belirlenen koruma alanlarında
öngörülen şartlara aykırı izinsiz inşaî ve fizikî
müdahale yapanlar veya yaptıranlar… cezalandırılırlar.” hükmünün,
Anayasa Mahkemesinin 11/4/2012 tarihli ve E.2011/18, K.2012/53 sayılı kararı
ile iptal edildiğini; iptal hükmünün, kararın R.G.’de
yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesinin de hüküm altına
alındığını, 13/10/2012 tarihli ve 28440 sayılı R.G.’de
yayımlanan Anayasa Mahkemesi kararının, 13/10/2013 tarihi itibarıyla yürürlüğe girdiğini;
kanun koyucu tarafından, 8/10/2013 tarihli ve 6498 sayılı Kanun ile madde
metninin yeniden düzenlendiğini, iptal edilen maddeye göre cezalandırıldığını,
iptal edilen maddeye göre suçun maddi unsurlarının oluşmadığını, bu nedenle
yargılama sonucunda beraat etmesi gerektiğini ve derece mahkemelerinin bu
hususu dikkate almadan karar verdiklerini belirterek, Anayasa'nın 36. ve 38.
maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve
anılan cezaya ilişkin işlemin iptaline karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
19. Başvurucu, Anayasa’nın 36. maddesinin de ihlal edildiğini
ileri sürmüş ise de, başvuru formu ve
ekleri incelendiğinde, başvurucunun iddialarının özünün, iptal edilen bir hükme
dayanılarak mahkûmiyet hükmü kurulması hususu ile ilgilidir. Anayasa Mahkemesi,
olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Bu
sebeple başvurucunun bütün iddiaları Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına
alınan “suç ve cezaların kanuniliği ilkesi”
çerçevesinde değerlendirilmiştir.
20. Suç ve cezaların kanuniliği ilkesi, Anayasa ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (Sözleşme) güvence altına alınmış temel bir
ilkedir (Karlis A. Ş., B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 28).
21. Anayasa’nın “Suç ve
cezalara ilişkin esaslar” kenar başlıklı 38. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
“Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan
kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu
işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza
verilemez.”
22. Sözleşme’nin “Kanunsuz
ceza olmaz” kenar başlıklı 7. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya
uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu
bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha
ağır bir ceza verilemez.”
23. Anayasa’nın temel hak ve özgürlüklerle ilgili
bölümlerinde kanunla düzenleme ilkesine pek çok maddede ayrı ayrı yer verildiği
gibi, 13. maddede ifade edilen temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasına
ilişkin genel ilkelerde de sınırlamaların “ancak
kanunla” yapılabileceği kurala bağlanmıştır. Anayasa’nın suç ve
cezaları düzenleyen 38. maddesinde de “suç
ve cezaların kanuniliği ilkesi” özel olarak güvence altına
alınmıştır. (Karlis A. Ş., § 31).
24. Kanunilik ilkesi, genel olarak bütün hak ve özgürlüklerin
düzenlenmesinde temel bir güvence oluşturmanın yanı sıra, suç ve cezaların
belirlenmesi bakımından özel bir anlam ve öneme sahip olup, bu kapsamda
kişilerin kanunen yasaklanmamış veya yaptırıma bağlanmamış fiillerden dolayı
keyfi bir şekilde suçlanmaları ve cezalandırılmaları önlenmektedir (Karlis A. Ş., § 32).
25. Başvurucunun eylemine temas eden hükmü iptal eden Anayasa
Mahkemesi kararının, 13/10/2012 tarihli ve 28440 sayılı R.G.’de
yayımlandığı ve 13/10/2013 tarihi itibarıyla yürürlüğe girdiği görülmektedir.
Başvurucu, Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş bir hükme dayanılarak hakkında
mahkûmiyet kararı verilmesinin, “suç ve
cezaların kanuniliği ilkesi”ni
ihlal ettiğini iddia etmiştir.
26. Bu durumda, anılan kanun hükmünü iptal eden Anayasa
Mahkemesi kararının 13/10/2013 tarihinde, iptal edilen hükmün yerine ihdas
edilen kanun hükmünün ise 8/10/2013 tarihinde yürürlüğe girdiği görülmektedir.
Başvurucunun eyleminin ise 22/2/2012 tarihinde gerçekleştiği belirtilmiştir.
Dolayısıyla isnat edilen eylem gerçekleştiğinde iptal edilen kanun
yürürlüktedir. Bu bakımdan İlk Derece Mahkemesi, suç tarihinde yürürlükte
bulunan bir kanun maddesine göre karar vermiştir (Benzer yöndeki bir
değerlendirme için bkz. Veli Küçük,
B. No: 2013/6099, 16/7/2014, § 41).
27. Diğer yandan, 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin (5)
numaralı fıkrasına göre, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, verilen
hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade eder. Denetim süresi
içinde kasten yeni bir suç işlenmesi halinde Mahkeme hükmü açıklayacağından,
başvuru kapsamındaki iddiaların kanun yolu incelemesinde değerlendirilmesi
mümkündür.
28. Sonuç olarak, İlk Derece Mahkemesince başvurucu hakkında
verilen kararın Anayasa’nın 38. maddesini ihlal etmediği anlaşılmıştır.
29. Açıklanan nedenlerle,
başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksunluk” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun "açıkça dayanaktan yoksun
olması" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
bırakılmasına,
24/6/2015 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.