TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SETENAY ÇEREREN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/5669)
|
|
Karar Tarihi: 16/6/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan
ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Kamil KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Setenay ÇEREREN
|
Vekili
|
:
|
Av. İlke
ÇANDIRBAY UYAR
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, iş bırakma eylemine katılma gerekçesiyle işten
çıkarılmaya karşı açılan davanın benzer davalarda verilen onama kararlarıyla
çelişir biçimde Yargıtay tarafından reddedilmesi ve eksik inceleme ile karar
verilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/4/2014 tarihinde Bakırköy 5. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 16/7/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 24/10/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 26/12/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
12/1/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 27/1/2015 tarihinde sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Türk Hava Yolları Anonim Ortaklığında uçuş kabin
personeli olarak çalışmakta iken 1/6/2012 tarihinde iş akdi feshedilerek işten
çıkarılmıştır.
9. Başvurucu, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar
verilmesi istemiyle Bakırköy 15. İş Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.
10. Mahkeme 27/2/2013 tarihli ve E.2012/281, K.2013/138 sayılı
kararı ile davanın kabulüne, işverence yapılan feshin geçerli nedene
dayanmadığının tespitine ve başvurucunun işe iadesine karar vermiştir.
11. Davalı işverenin kararı temyiz etmesi üzerine Yargıtay 22.
Hukuk Dairesi, 16/5/2013 tarihli ve E.2013/5984, K.2013/11244 sayılı ilamı ile
feshin geçerli sebebe dayandığı gerekçesiyle kararın bozularak ortadan
kaldırılmasına ve davanın reddine kesin olarak karar vermiştir. Anılan Yargıtay
ilamından başvurucunun hangi tarihte bilgi sahibi olduğu konusundaki bilgiye
dosya kapsamında ulaşılamamamıştır.
12. Başvurucu 29/8/2013 havale tarihli dilekçesiyle Yargıtay
kararının maddi hataya dayandığını ileri sürerek düzeltilmesini talep etmiş,
başvurucunun bu talebi aynı Dairenin 28/1/2014 tarihli ve E.2014/151,
K.2014/1007 sayılı ilamı ile “temyiz
incelemesi sonucunda verilen kararda maddi hata saptanamadığı, ayrıca İş
Mahkemelerinin kararları ile ilgili Yargıtay kararlarına karşı karar düzeltme
istenemeyeceği” gerekçesiyle reddedilmiştir. Yargıtay ilamı
şöyledir:
“Davacı Setenay Çereren adına Avukat ... ile davalı Türk Hava Yolları A.O.
adına Avukat ... aralarındaki dava hakkında Bakırköy 15. İş Mahkemesinden
verilen 27.02.2013 tarihli ve 2012/281 esas, 2013/138 sayılı kararı Dairenin
16.05.2013 tarihli ve 2013/5984 esas, 2013/11244 karar sayılı ilamıyla
BOZULMASINA karar verilmiştir. Davacı avukatınca kararın maddi hataya dayandığı
gerekçesiyle ortadan kaldırılması istenilmiş olmakla dosya incelendi, gereği
konuşulup düşünüldü:
Dosya içeriğine göre, Dairemizce temyiz
incelemesi sonucunda verilen kararda maddi hata saptanamadığı gibi, maddi
hataya dayandığı ileri sürülen hususun hukuki takdire ilişkin olduğu ve 5521
sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8. maddesi gereğince İş Mahkemelerinin
kararları ile ilgili Yargıtay kararlarına karşı karar düzeltme istenemeyeceği
de dikkate alınarak davacı vekilinin dilekçesinin REDDİNE, 28.01.2014 gününde
oyçokluğu ile karar verildi.”
13. Söz konusu Yargıtay ilamı, başvurucuya 17/3/2014 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 16/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran
işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş
sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya
da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe
dayanmak zorundadır...”
16. 4857 sayılı Kanun’un 19. maddesi şöyledir:
“İşveren fesih bildirimini yazılı olarak
yapmak ve fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde belirtmek zorundadır.
Hakkındaki iddialara karşı savunmasını almadan
bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi, o işçinin davranışı veya verimi ile
ilgili nedenlerle feshedilemez. Ancak, işverenin 25 inci maddenin (II) numaralı
bendi şartlarına uygun fesih hakkı saklıdır.”
17. 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesi şöyledir:
“İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih
bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep
olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay
içinde iş mahkemesinde dava açabilir. (...) taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık
aynı sürede özel hakeme götürülür.
Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat
yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia
ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.
Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde
sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay
içinde kesin olarak karar verir.
(İptal dördüncü fıkra: Anayasa Mahkemesi’nin
19/10/2005 tarihli ve E.2003/66, K.:2005/72 sayılı Kararı ile.)”
18. 30/1/1950 tarihli ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’na
2/3/2005 tarihli ve 5308 sayılı Kanun ile eklenen geçici 1. madde şöyledir:
“Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004
tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî
Gazetede ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında
yapılan temyiz başvuruları, kesinleşinceye kadar Yargıtay tarafından
sonuçlandırılır. Bu kararlar hakkında İş Mahkemeleri Kanununun bu Kanunla
yapılan değişiklikten önceki temyize ilişkin hükümleri uygulanır.”
19. 5521 sayılı Kanun’un 5308 sayılı Kanun ile yapılan
değişiklikten önceki 8. maddesi şöyledir:
“İş Mahkemesinin nihai kararları tefhim
tarihinden itibaren sekiz gün içinde temyiz olunabilir.
İş Mahkemelerinden verilen kararlar, Yargıtayca iki ay içinde tetkik olunarak karara bağlanır.
Yargıtay’ın bu kararlarına karşı karar tashihi
istenemez.”
20. 18/6/1927 tarihli 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu’nun 459. maddesi şöyledir:
“İki tarafın isim ve sıfat ve neticei iddialarına mütaallik
hatalar ve esas hükümdeki hesap hataları kendilerinin istimaından
sonra mahkeme tarafından tashih olunur. Tashih olunan cihet hüküm zirine
yazılır.”
21. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 304. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer
benzeri açık hatalar, mahkemece resen veya taraflardan birinin talebi üzerine
düzeltilebilir. Hüküm tebliğ edilmişse hâkim, tarafları dinlemeden hatayı
düzeltemez. Davet üzerine taraflar gelmezse, dosya üzerinde inceleme yapılarak
karar verilebilir.”
22. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2/7/2003 tarihli ve
E.2003/21-425, K.2003/441 sayılı ilamı şöyledir:
“...
Şu duruma göre; sorunun çözümü yönünden
öncelikle iş davalarına ilişkin, Yargıtay’ca verilen kararların maddi yanılgıya
dayalı düzeltilmelerinin mümkün bulunup bulunmadığı ve maddi yanılgı kavramının
öncelikle ortaya konması gerekir.
İş Mahkemeleri Kanununun 8.maddesi hükmüne
göre Yargıtay’ın verdiği kararlara karşı karar düzeltme yolu bulunmamaktadır.
Ne var ki, Yargıtay’ın bugüne kadar ki uygulamasında kabul edildiği üzere;
maddi yanılgıya dayalı kararlar bu kuralın dışındadır.
Gerçekten; maddi yanılgı kavramından amaç; [h]ukuksal değerlendirme ve
denetim dışında, tamamen maddi olgulara yönelik, ilk bakışta yanılgı olduğu
açık ve belirgin olup, her nasılsa, inceleme sırasında gözden kaçmış ve bu tür
bir yanlışlığın sürdürülmesinin Kamu düzeni ve vicdanı yönünden savunulmasının
mümkün bulunmadığı, yargılamanın sonucunu büyük ölçüde etkileyen ve çoğu kez
tersine çeviren ve düzeltilmesinin zorunlu olduğu açık yanılgılardır.
Uygulamada zaman zaman görüldüğü gibi,
Yargıtay denetimi sırasında, uyuşmazlık konusuna ilişkin maddi olgularda,
davanın taraflarında, uyuşmazlık sürecinde, uyuşmazlığa esas başlangıç ve bitim
tarihlerinde, zarar hesaplarına ait rakam ve olgularda ve bunlara benzer
durumlarda; yanlış algılanma sonucu, açık ve belirgin yanlışlıklar yapılması
mümkündür. Bu tür açık hatalarda ısrar edilmesi ve maddi gerçeğin gözardı yapılması, yargıya duyulan güven ve saygınlığı
sarsacağı gibi, Adalete olan inancı ortadan kaldırır ve yok eder.
Bu nedenledir ki; Yargıtay;
bugüne değin maddi yanılgının belirlendiği durumlarda soruna müdahale etmiş
baştan yapılmış açık maddi yanlışlığın düzeltmesini kabul etmiştir. Bu yönde
sayısız daire kararları olduğu gibi çok kısa bir süre önce Yargıtay Hukuk Genel
Kurulunun 23.10.2002 günlü Esas:2002/10-895, Karar:2002/838 sayılı kararında
gösterildiği üzere; maddi yanılgıya dayalı Onama ve Bozma kararlarının karşı
taraf lehine sonuçdoğurmayacağı, iş mahkemelerince
verilen kararlara karşı karar düzeltme yolunun kapalı oluşunun maddi yanılgıya
dayalı yargı kararlarının düzeltilmesine engel olamayacağı, hatalı biçimde hak
sahibi olmanın evrensel hukukun temel ilkelerine ters düşeceği, maddi gerçeğin
her zaman için adli gerçekten önce geleceği kabul edilmiştir. Kaldı ki; 5521
sayılı İş Mahkemeleri Yasası günün ihtiyaçlarına cevap vermemektedir. Yarım
asır önce yapılmış, üstelik önemli maddelerinin Anayasa Mahkemesince iptal
edildiği bir Yasal düzenlemenin bütünlüğünün bozulduğu ve bu yönde yeni
düzenleme yapılmasının gerçeği de ortadadır. Bu arada ilave edilmelidir ki, iş
davalarının nitelik ve nicelik itibariyle alanlarının genişlediği ve yeni
boyutlar kazandığı bilinen bir gerçektir.
Sonuç olarak; kimi açık maddi yanılgıya dayalı
ve yanlışlığı son derece belirgin haksız ve adaletsiz sonuçların giderilmesi
kamu düzeni açısından zorunludur.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 16/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu, yasa dışı greve katıldığı gerekçesiyle ve
savunması alınmadaniş akdinin feshedildiğini, feshin
haklı nedene dayandığının davalı işveren tarafından ispatlanamadığını, iddia
edilen grev tarihinde rahatsızlığı nedeniyle istirahat raporlu olduğunu, greve
katılmadığını gösteren birçok delil bulunduğunu, Mahkemece lehine karar
verilmesine rağmen Yargıtay 22. Hukuk Dairesince söz konusu deliller ve sağlık
raporu dikkate alınmadan Mahkeme kararı bozularak aleyhine karar verildiğini,
buna karşılık aynı olay nedeniyle iş akdi feshedilen iş yeri arkadaşlarının
açtıkları işe iade davalarının kabul edildiğini ve bu kararların Yargıtay 9.
Hukuk Dairesince onandığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi ve tazminat
talebinde bulunmuştur.
25. Başvurucu ayrıca maddi hata düzeltme talebinin özellikle iş
davalarında olağan kanun yolu işlevi gördüğünü, Yargıtayın
maddi hata düzeltme dilekçelerini kabul ederek kararlarını düzelttiği örnekler bulunduğunu
nitekim Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 10/7/2012 tarihli ve E.2012/1688,
K.2012/16331 sayılı kararında, maddi hata düzeltme dilekçesinin kabul edilerek
“eksik inceleme” nedeniyle Dairenin önceki kararının ortadan kaldırılmasına
karar verildiğini, oysa “eksik inceleme”nin olağan
kanun yolu sürecinde değerlendirilebilecek bir husus olduğunu, Yargıtay
uygulamasında “maddi hata nedeniyle kararın ortadan kaldırılması” yolunun
etkili bir başvuru yolu olduğunu belirterek Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin kesin
nitelikli kararına yönelik maddi hata düzeltme başvurusunun reddedilmesinin
ardından yaptığı bireysel başvurunun süresinde kabul edilmesi gerektiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
26. Bakanlık görüş yazısında, başvuru konusu davada Mahkeme
kararının, Yargıtay 22. Hukuk Dairesince ortadan kaldırılarak 16/5/2013
tarihinde davanın reddine karar verilmek suretiyle kesinleştiği, başvurucunun
bu karar üzerine aynı Daireye yaptığı 29/8/2013 tarihli başvurunun karar
düzeltme talebi olarak değerlendirilerek dilekçenin reddine karar verildiği,
Yargıtay kararının kesin olduğu dikkate alındığında başvurucunun 29/8/2013
tarihli talebinin var olmayan kanun yolu başvurusu niteliğinde olduğu, bu
nedenle başvuru konusu kararın 26/8/2013 tarihinde kesinleşmiş olması nedeniyle
başvuru tarihi itibarıyla otuz günlük bireysel başvuru süresinin geçirildiği
ifade edilerek başvurucunun şikâyetleri incelenirken bu hususların gözönünde bulundurulması gerektiği yönünde beyanda
bulunulmuştur.
27. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
formundaki iddialarını tekrar etmiş; maddi hatanın düzeltilerek kararın ortadan
kaldırılması yolunun yargısal içtihatlarla oluşturulmuş etkili bir başvuru yolu
olduğunu ileri sürmüştür.
28. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5)
numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Haklı bir mazereti nedeniyle süresi
içinde başvuramayanlar, mazeretin kalktığı tarihten itibaren onbeş gün içinde ve mazeretlerini belgeleyen delillerle
birlikte başvurabilirler."
29. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) "Başvuru süresi ve mazeret"
kenar başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel
başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse
ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."
30. Bireysel başvurunun ön şartlarından biri de otuz günlük süre
kuralıdır. Süre, başvurunun her aşamasında dikkate alınması gereken bir usul
hükmüdür (Deniz Baykal, B. No:
2013/7521, 4/12/2013, § 32).
31. Bireysel başvuruların 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinin
(5) numaralı fıkrası ile İçtüzük'ün 64. maddesinin
(1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru
yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan veya diğer mahkemeler ya da yurt dışı
temsilcilikler vasıtasıyla yapılması gerekmektedir (Yasin Yaman, B. No: 2012/1075, 12/2/2013, § 19).
32. Hukuk davalarında olağan kanun yolları temyiz ve karar
düzeltme yoludur. Karar düzeltme yolu kapalı olan hüküm, temyiz onama karar
tarihi itibarıyla kesinleşir. Bu durumda temyiz merciinin nihai kararının
başvurucu tarafından öğrenildiği tarihten itibaren otuz günlük sürede bireysel
başvuruda bulunulması gerekir.
33. Başvuru konusu olayda başvurucu tarafından açılan işe iade
davası Mahkemece kabul edilmiş; ancak davalının temyizi üzerine Yargıtay 22.
Hukuk Dairesince 16/5/2013 tarihinde kararın bozularak ortadan kaldırılmasına
ve davanın reddine kesin olarak karar verilmiştir.
34. Başvurucu, Yargıtay 22. Hukuk Dairesince kesin olarak
verilen karar üzerine 29/8/2013 havale tarihli dilekçesiyle söz konusu Yargıtay
kararının maddi hataya dayandığını ileri sürerek düzeltilmesini talep etmiş ise
de başvurucunun bu talebi aynı Daire tarafından “temyiz incelemesi sonucunda verilen kararda maddi hata saptanamadığı,
ayrıca İş Mahkemelerinin kararları ile ilgili Yargıtay kararlarına karşı karar
düzeltme istenemeyeceği” gerekçesiyle reddedilmiştir. Başvurucunun
davanın esasına ilişkin iddiaları temyizen incelenmiş
ve Yargıtay 22. Hukuk Dairesince davanın esası hakkında 16/5/2013 tarihinde
kesin olarak karar verilmesiyle bu tarihte başvuru yolları tüketilmiştir.
35. Başvurucu, Yargıtay uygulamasında “maddi hata nedeniyle
kararın ortadan kaldırılması” yolunun etkili bir başvuru yolu olduğunu belirterekmaddi hata düzeltme talebinin reddedilmesinin
ardından yaptığı bireysel başvurunun süresinde kabul edilmesi gerektiğini ileri
sürmüştür.
36. Bu noktada hukuk davalarında olağan kanun yollarından geçip
kesinleşen kararlara karşı maddi hatanın düzeltilmesi talebiyle yapılan
başvuruların bireysel başvuru süresinin başlangıç tarihine bir etkisi olup
olmadığının irdelenmesi gerekmektedir.
37. Mahkeme kararlarındaki maddi hatanın düzeltilmesi yolu 6100
sayılı Kanun'un 304. maddesinde “hükmün
tashihi” başlığı altında düzenlenmiştir. Benzer düzenleme 1086
sayılı mülga Kanun'un 459. Maddesinde de yer almıştır. Anılan hükümler uyarıncadavanın taraflarının isim, sıfat ve netice-i
taleplerine ilişkin maddi hatalar ve esas hükümde yapılmış hesap hataları
mahkeme tarafından düzeltilebilir.
38. Özellikle 5521 sayılı Kanun'un 8. maddesi gereğince iş
mahkemelerinin kararlarına ilişkin olarak temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay
ilgili Dairesinin verdiği kararlara karşı karar düzeltme yolu kapalı olduğundan
Daire kararlarında maddi hata tespit edilmesi hâlinde söz konusu kararların
aynı Daire tarafından ortadan kaldırılarak yeniden karar verilebildiği
görülmektedir.
39. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca maddi hata (yanılgı) kavramı
“hukuksal değerlendirme ve denetim dışında, tamamen maddi olgulara yönelik, ilk
bakışta yanılgı olduğu açık ve belirgin olup her nasılsa inceleme sırasında
gözden kaçmış ve bu tür bir yanlışlığın sürdürülmesinin kamu düzeni ve vicdanı
yönünden savunulmasının mümkün bulunmadığı, yargılamanın sonucunu büyük ölçüde
etkileyen ve çoğu kez tersine çeviren ve düzeltilmesinin zorunlu olduğu açık
yanılgı” olarak tarif edilmektedir (bkz. § 22).
40. Öte yandan Yargıtay uygulamasına göre uyuşmazlık konusuna
ilişkin maddi olgularda, davanın taraflarında, uyuşmazlık sürecinde,
uyuşmazlığa esas başlangıç ve bitim tarihlerinde, zarar hesaplarına ait rakam
ve olgularda ve bunlara benzer durumlarda yanlış algılama sonucu, açık ve belirgin
yanlışlıklar yapılması durumunda bu tür açık hatalarda ısrarla maddi gerçeğin gözardı edilmesinin yargıya duyulan güven ve saygınlığı,
adalete olan inancı sarsacağı, hatalı biçimde hak sahibi olmanın evrensel
hukukun temel ilkelerine ters düşeceği, maddi gerçeğin her zaman önde gelmesi
gerektiği düşüncesiyle Yargıtay denetimi sırasında da baştan yapılmış açık
maddi yanlışlığın düzeltilmesi yolu kabul edilmiştir (bkz. § 22; Yargıtay Hukuk
Genel Kurulunun 13/4/2011 tarihli ve E.2011/9-101, K.2011/128 sayılı, 19/6/2015
tarihli ve E.2013/21-2361, K.2015/1728 K sayılı ve 11/11/2015 tarihli ve
E.2014/21-521, K.2015/2586 sayılı kararları).
41. Hükmün tashihi yoluyla karardaki açık hataların (maddi hata)
düzeltilmesi talebi için 6100 sayılı Kanun'da herhangi bir süre sınırı
düzenlenmediği gibi yargısal uygulamada da bu konuda bir sınır
benimsenmemiştir. Bunun sonucu olarak kararlardaki maddi hataların düzeltilmesi
yoluna her zaman başvurulabileceği ve kesinleşmiş hükümde bu yolla her zaman
değişiklik yapılabileceği anlaşılmaktadır.
42. Buna karşılık 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinde bireysel
başvurular için otuz günlük başvuru süresi öngörülmüştür. Bireysel başvurunun
süre koşuluna bağlanmasıyla başvuruculara bireysel başvuruda bulunmak için
imkân tanımanın yanında hukuki belirlilik de sağlanmaktadır (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013,
§ 27).
43. Bu tespitler ışığında yapılan değerlendirmede maddi hata
kavramının, hukuksal değerlendirme ve denetim dışında tamamen maddi olgulara
yönelik, ilk bakışta yanılgı olduğu açık ve belirgin olup her nasılsa inceleme
sırasında gözden kaçmış açık yanılgı olarak tarif edildiği; maddi hatanın
düzeltilmesi yolunun kararın tüm yönleriyle yeni bir incelemeden geçirildiği
bir kanun yolu olmadığı, sınırlı bazı hatalar hakkında uygulanan istisnai bir
yol olarak kabul edildiği gözönünde
bulundurulduğunda, etkili bir başvuru yolu olmadığı anlaşılan maddi hatanın
düzeltilmesi yoluna başvurulmuş olmasının bireysel başvuru süresinin başlangıç
tarihine bir etkisi olmayacağı sonucuna varılmıştır.
44. Öte yandan maddi hatanın düzeltilmesi yoluna her zaman
başvurulabileceği dikkate alındığında, bu yolun tüketilmesinden sonra bireysel
başvuru süresinin başlayacağının kabul edilmesi hâlinde, otuz günlük bireysel
başvuru süresinin başlangıcıyla ilgili objektif birtarih
ortaya konması mümkün olamayacağı gibi bireysel başvurular için öngörülen süre
koşulu da uygulanamaz hâle gelecektir. Süresiz bireysel başvuru yapabilme
yolunu açabilecek böylesi bir uygulamanın hukuki belirlilik ilkesi ve bireysel
başvurunun mahiyetiyle bağdaştığı söylenemez. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de
kesin bir süre sınırı bulunmayan hukuk yollarının belirsizlik yaratacağını ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 35. maddesinde yer alan altı aylık süre
kuralını işlevsiz kılacağını içtihatlarında belirtmiştir (Williams/Birleşik Krallık (k.k.), B. No: 32567/06, 17/2/2009).
45. Başvuruya konu davada Yargıtay 22. Hukuk Dairesince davanın
esası hakkında 16/5/2013 tarihinde karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere kesin
karar verilmesiyle bu tarihte başvuru yolları tüketilmiştir. Anılan Yargıtay
kararının başvurucuya tebliğ tarihi dosya kapsamından anlaşılmamakla birlikte
başvurucunun, maddi hatanın düzeltilmesi talepli dilekçesinin havale tarihi
olan en geç 29/8/2013 tarihinde Yargıtay kararını öğrendiğinin kabul edilmesi
gerekir. Başvurucu, bu tarihten itibaren otuz günlük başvuru süresi içinde
bireysel başvuruda bulunması gerekirken bu sürenin geçmesinden sonra 16/4/2014
tarihinde başvuruda bulunmuştur. Karar düzeltme yolu açık olmayan hükme yönelik
olarak maddi hata düzeltme talebinde bulunması, başvurucuya bireysel başvuru
için yeni bir süre kazandırmaz. Dolayısıyla başvuruda süre aşımı bulunduğu
sonucuna varılmaktadır.
46. Açıklanan nedenlerle ihlale neden olduğu iddia edilen karara
ilişkin olarak otuz gün geçtikten sonra yapılan başvurunun diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun süre aşımı
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
16/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.