TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SERPİL BİLGİN AKYAĞCI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/5679)
|
|
Karar Tarihi: 30/6/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Elif KARAKAŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Serpil
BİLGİN AKYAĞCI
|
Vekili
|
:
|
Av. Aysun
DİNÇELİ
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir siyasi partinin ilçe başkanının basında yer alan
gerçeğe aykırı beyanları nedeniyle şeref ve itibarının korunması hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.Başvuru 19/2/2014 tarihinde Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3.Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 30/3/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 10/7/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Bursa ili İznik ilçesi İznik Devlet Hastanesi
Başhekimliği görevini yürütmekte iken Bursa Valililiğinin
26/5/2008 tarihli işlemiyle Bursa Şevket Yılmaz Devlet Hastanesinde hekim
olarak görevlendirilmiştir.
7. Başvurucunun, anılan görevlendirme işlemi üzerine yaptığı
birtakım açıklamalar basında yer almıştır. Bu açıklamalar şöyledir:
"Başhekim Akyağcı'yı
Valilik görevden aldı." başlıklı haberden (11/6/2008/Bursa Gündem)
"...Kaymakam ve Ak Parti İlçe Başkanı tarafından gönderildim.
Ayrıca iktidar partisine yakın kişileri işe aldırmaya kalktılar, bunları
engelledim. Hakkımı Bölge İdare Mahkemesinde arayacağım."
"ŞOK SUÇLAMA'" başlıklı haberden (15/6/2008 /Bursa
Gündem)
"İznik Devlet Hastanesinin Bursa Valiliği tarafından gönderilen
Başhekimi Op. Dr. Serpil Bilgin Akyağcı,
gönderilmesinin tek sorumlusunun AKP İlçe Teşkilatı ve Kaymakam olduğunu öne
sürmüş ve ihalelere de dahil olmak üzere her işine AKP'nin karıştığını iddia
etmişti."
"Başhekime politik oyun" başlıklı haberden (11/6/2008
/Hürriyet Bursa)
"...Akyağcı olayla ilgili olarak
'Hastane ihaleleri dahil her işime karışıldı. Engellemek isteyince Kaymakam ve
AK Parti İlçe Başkanı tarafından gönderildim. Hakkımı Bölge İdare Mahkemesinde
arayacağım.' dedi."
"Kanıt isteyen suçlamalar" başlıklı haberden (15/6/2008
/Hürriyet Bursa)
"İznik Devlet Hastanesinin Bursa Valiliği
tarafından gönderilen Başhekimi Op. Dr. Serpil Bilgin Akyağcı,
bu işin tek sorumlusunun AKP İlçe Teşkilatı ve Kaymakam olduğunu öne
sürmüştü."
8.Başvurucunun görevlendirme işlemi nedeniyle İznik'teki
görevinden ayrılmasının ardından İznik Ak Parti İlçe Başkanı A.Ö.nün başvurucu hakkındaki birtakım beyanları 2008 yılı
Haziran ayı içinde yerel ve ulusal basında yer almış; bu beyanlar bazı köşe
yazılarına da konu olmuştur.
9. Bahsi geçen beyanlar basında şu şekilde yer almıştır:
"Başhekime politik oyun" başlıklı
haberden (11/6/2008 /Hürriyet Bursa)
"... Açıklama yapan AK Parti İlçe Başkanı A.Ö. ise, 'Hakkında
aşırı derece şikâyet vardı. İmzalar toplandı. Onu biz gönderdik. Hastane onun
değil, vatandaşın.' dedi."
"Bu ne saçmalık" başlıklı
köşe yazısından (12/6/2008/ Bursa Meydan gazetesi)
"...İktidar partisi ilçe başkanı herkesi yok sayıp 'biz gönderdik.
Hakkında çok şikayet vardı' gibi bir açıklama yapıyor."
"Kanıt isteyen suçlamalar" başlıklı
haberden (15/6/2008 /Hürriyet Bursa)
"...Akyağcı'nın bu iddialarına şoke eden
bir karşılık AKP İlçe Başkanı Ö.'den geldi. Kanıt
gerektirecek iddiaları şaşırtan Ö. şunları söyledi: 'Keyfine göre vatandaşa
ameliyat yapan ve bir bebeğin ölümüne sebep olan başhekimi işte bu sebeplerden
dolayı gönderdik. Vatandaşlara 'Bugün moralim bozuk poliklinik servisini
açmıyorum.' diyor. Biz burada AK Parti iktidarına yakışır bir şekilde görev
yapmaya çalışıyoruz."
"ŞOK SUÇLAMA" başlıklı
haberden (15/6/2008 /Bursa Gündem)
"AKP
İznik İlçe Başkanı A.Ö. '... Başhekim
konusunda bize gelen şikâyetler had safhaya ulaşmıştı. Başhekimin ihmali
yüzünden 5 ay önce yaklaşık 1,5 aylık bebek ölmüştür. Hastanede vatandaşları
ameliyat için yatıran Başhekim daha sonra ameliyat yapmadan vatandaşları
gönderiyor. Vatandaşlara 'Bugün moralim bozuk poliklinik servisini açmıyorum'
diyen başhekim hakkında yaklaşık 1200 imza toplanarak partimize ve kaymakamlığa
gönderilmiştir. AK Partili yöneticiler olarak bu durum karşısında sessiz
kalamazdık."
"Başhekim Akyağcı
görevinden alındı" başlıklı haberden (16/6/2008/ Olay)
"AK Parti İlçe Başkanı A.Ö. İse, başhekim hakkında yoğun şikâyet
olduğunu iddia ederek, 'Hakkında imzalar toplandı. Onu biz gönderdik. Hastane
onun değil, vatandaşındır.' dedi."
"Bürokratlar nerede?" başlıklı köşe
yazısından (16/6/2008/ Bursa Hakimiyet gazetesi)
"AKP İznik İlçe Başkanı, görev değişikliğinin kendisi tarafından
yapıldığını saklamayarak, 'Onu biz gönderdik.' ifadesini kullandı."
10. Başvurucu, söz konusu beyanlar nedeniyle basın yoluyla
hakkında asılsız ithamlarda bulunulduğunu ve buna bağlı olarak psikolojisinin
ve mesleki performansının olumsuz etkilendiğini ileri sürerek oluşan maddi ve
manevi zararının tahsili talebiyle A.Ö. aleyhine 7/7/2008 tarihinde İznik
Asliye Hukuk Mahkemesinde tazminat davası açmıştır.
11. Diğer yandan başvurucunun Bursa iline hekim olarak
görevlendirilmesine ilişkin işlem Bursa 3. İdare Mahkemesinin 10/10/2008
tarihli ve E.2008/457, K.2008/752 sayılı kararı ile iptal edilmiş ve başvurucu
İznik'teki görevine geri dönmüştür.
12.İznik Asliye Hukuk Mahkemesi 26/11/2010 tarihli ve
E.2008/139, K.2010/408 sayılı kararı ile maddi tazminat talebinin reddine,
manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar vermiştir. Kararın gerekçe
kısmı şöyledir:
"Bazı telefon mesajları polis bilirkişi tarafından rapor halinde
dökümü yapılmış, tarafların gösterdikleri tanıklar dinlenmiş, yine davacı
hakkında adliyemizde yapılan soruşturma ve kovuşturmalar dosyaya celbedilmiştir. Tanık İ.H.Ç.'nin
beyanı incelendiğinde davacının görev yeri değişikliğinin sebebinin siyasi
parti ile ilgili olmadığını, yapılan şikâyetlerin yoğunluğu ve davacının da
isteği ile Valilikçe gerçekleştirildiğini beyan etmiştir. Dolayısıyla davacının
İznik'ten alınıp geçici olarak Bursa'ya atanması Valiliğin tasarrufu olup
davalının bunu sağladığına dair delil yoktur. Davacı bu durumdan dolayı döner
sermayede zarar görse bile davacının eylemiyle bu zarar arasında illiyet bağı
yoktur. Tüm tanıkların beyanları birlikte değerlendirildiğinde davacının
hekimliğinden ziyade idare işlemlerinden dolayı bazı kişilerle davalık olduğu
tanık beyanlarından ve dosyaya gelen soruşturma ve kovuşturma evraklarından
anlaşılmaktadır. Davalının basına verdiği demeçte ise davacının doktorluğuna
ilişkin bir beyanat vardır. Davalı davacıyı bebeğin ölümünden sorumlu tutarak
hakaret ettiği bunu basın yoluyla yaptığı gazetede yazılı ise de haberi yapan
tanık M.B. davalının bu şekilde konuşmadığını, 'bebeğin babasının beyanına göre
sorumlu başhekimdir, gerekli yerlere başvurduk.' dediğini beyan etmiştir. Bu
olay nedeniyle davacı hakkında soruşturma izni verilmemiştir. Her ne kadar M.B.
İsimli tanık beyanlarında, haber yaptığı beyanların doğru olmadığını beyan
etmiş ise de hem yerel hem de ulusal gazetelerde çıkan bu haberi davalının
tekzip etmemesive tüm dosya kapsamı ele alındığında
davalını habere konu sözleri söylediği kanaati hasıl olmuştur. 'Bebeğin ölümüne
neden oldu.' şeklindeki sözler davacını şahsına yönelik hukuka aykırı
sözlerdir. Dosyada bulunan ve davacı ile ilgili diğer soruşturma dosyalarının
bu olayla ilgisi yoktur. Hatta davacı doktor hakkında bu konuda açılmış bir
dava da yoktur. Dolayısıyla davalının basın yoluyla davacıya alenen hakaret
ettiği açıktır. Tarafların kusuru, mali sosyal durumları, davacını çektiği acı
ve manevi ızdırap göz önüne alınarak manevi
tazminatın kısmen kabulüne karar verilmiştir."
13. Anılan karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 12/4/2012
tarihli ve E.2011/4132, K.2012/6333 sayılı ilamı ile bozulmuştur. Kararın
gerekçe kısmı şöyledir:
"...haberi yapan muhabir M.B. Mahkemece tanık olarak dinlenmiş,
beyanında 'N.C. isimli vatandaşın telefonla aradığını, çocuğunun hasta
olduğunu, hastaneye gittiğini, kendisi ile ilgilenilmediğini, Başhekimle
tartışması nedeniyle iğnenin o anda vurulamadığını, iğnenin geç vurulması
nedeniyle çocuğunun hastalandığını, 15 gün sonra da vefat ettiğini söylediğini,
kendisinin de bunu haber yaptığını, bu olaydan sonra N.'yi
alıp AKP ilçe başkanı A.Ö.'nün yanına gittiğini, N.'nin orada da olanları başkana anlattığını, başkan iktidar
partisinin başkanı olduğu için ve ellerinde imzalar da olduğu için ona
gittiklerini, hastane hakkında yoğun şekilde şikâyetler olduğunu' beyan
etmiştir. Yine N.C. tanık olarak dinlenmiş, bebeğin ölümü ile ilgili
gazetecilerle görüştüğünü, onlara olay nedeniyle hastanede tartışma
yaşandığını, bu tartışma sonucunda çocuğunun iğnesinin yapıldığını söylediğini
beyan etmiştir. Yine dosya kapsamında dinlenen tanık A.T. de N.C.'nin davalının yanına gelerek başhekimi şikayet ettiğini
beyan etmiştir.
Bu kapsamda, davalının bir siyasi parti ilçe başkanı olarak kendisine
yapılan şikayetleri dile getirdiği, bu beyanların davacının kişilik haklarına
saldırı oluşturmadığı dosya kapsamı ile sabittir. Davanın tümden reddedilmesi
gerekirken yazılı şekilde manevi tazminat yönünden kabulüne karar verilmesi
doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir."
14. Anılan karar üzerine karar düzeltme yoluna yapılan başvuru,
aynı Dairenin 26/12/2012 tarihli ve E.2012/16327, K.2012/20050 sayılı kararı
ile reddedilmiştir.
15. Bozma kararı sonrası yapılan yeni yargılamada İznik Asliye
Hukuk Mahkemesi 11/4/2013 tarihli ve E.2013/32, K.2013/59 sayılı kararı ile
bozma kararı doğrultusunda davanın reddine karar vermiştir.
16. Bu karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 1/10/2013 tarihli ve
E.2013/11096, K.2013/15451 sayılı kararı ile onanmış; karar düzeltme yoluna
yapılan başvuru, aynı Dairenin 13/2/2014 tarihli ve E.2014/681, K.2014/2386
sayılı kararı ile reddedilmiştir.
17. Ret kararı başvurucu vekiline 25/3/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
18. Başvurucu 22/4/2014
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
19. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49.
maddesi şöyledir:
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına
zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar
verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir
fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 30/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21.Başvurucu bir siyasi partinin ilçe başkanı tarafından yerel
ve ulusal yayın yapan basın organları aracılığıyla kendisi hakkında gerçekle
ilgisi olmayan birtakım açıklamalarda bulunulduğunu,
i. Aleyhine toplanmış 1200 imza olduğu iddiasının doğru
olmadığını, bir vatandaşın (M.K.P.) Acil Servis doktoruna ve kendisine
saldırmasıyla sonuçlanan aynı zamanda Adliyeye de yansıyan olay sonrasında bu
kişinin Hastaneye teknolojik destek adı altında, esasında ise kendisi aleyhine
200 imza topladığını, bu imzalar nedeniyle idarece hakkında başlatılan inceleme
sonucu herhangi bir işlem yapılmasına gerek olmadığına karar verildiğini,
ii. Bir bebeğin ölümüne sebep olduğu iddiasının davalı
tarafından ispatlanamadığını, bu konu ile ilgili yapılan incelemede de
şikâyetlerin yerinde olmadığına karar verildiğini, başvuruya konu tazminat
davasında ölen bebeğin babasının (N.C.) tanık olarak dinlendiğini ve
ifadelerinden davalının iddiasının asılsız olduğunun görüldüğünü,
iii.Bu iki iddia nedeniyle M.K.P. ve N.C.ninşikâyet dilekçeleri üzerinehakkında
başlatılan idari inceleme sonucu kendisiyle ilgili işlem yapılmasına gerek
olmadığı yönünde verilen kararın 2/5/2008 tarihli olduğunu, davalının ise bu
durumu bilmemesinin mümkün olmadığı hâlde anılan karardan bir buçuk ay sonra
aynı iddiaları ileri sürmesinin iyi niyetli olmadığını,
iii. Keyfî olarak ameliyat yaptığı ve canı istemeyince
poliklinik açmadığı iddialarının da asılsız olduğunu, Hastanedeki sekiz cerrah
içinde idari görevi de olmasına rağmen en çok ameliyat yapan cerrah olduğunu,
iv. Açıkça iftira ve hakaret içeren söz konusu ifadeler
nedeniyle kötü bir hekim olduğu imajının yaratıldığını ve kamuoyu nezdinde
mesleki itibarının zedelendiğini, maddi ve manevi kayıplarının oluştuğunu, kamu
yararı olmayan, güncelliğini kaybetmiş ve gerçek dışı iddialara dayanan
ifadelerin kişilik haklarını ihlal ettiğini belirterek Anayasa’nın 17. ve 20.
maddelerinde güvence altına alınan şeref ve itibarın korunması hakkı ile özel
hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
22. Başvuru formu
ve ekleri incelendiğinde başvurucu, hakkında basın yoluyla yapılan açıklamalar
nedeniyle Anayasa'nın 17. ve 20. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal
edildiğini iddia etmektedir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının incelenmesi
neticesinde iddialarının özünün mesleğine yönelik birtakım iddialar olduğu,
şeref ve itibarının korunması hakkının ihlaline ilişkin olduğu anlaşıldığından
söz konusu iddiaların Anayasa'nın 17. maddesikapsamında
değerlendirmeye tabi tutulması uygun görülmüştür.
23. Başvurucu, Ak Parti İznik İlçe Başkanı'nın kendisine yönelik
basına yapmış olduğu gerçekle ilgisi olmayan açıklamalar (bkz. § 11) nedeniyle
maddi ve manevi yönden zarar gördüğünü ve kişilik haklarının zedelendiğini
ileri sürmüştür.
24. Bireyin kişisel şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinde
yer alan “manevi varlık” kapsamında yer almaktadır. Devletin, bireyin manevi
varlığının bir parçası olan kişisel şeref ve itibara keyfi olarak müdahale
etmemek şeklinde negatif yükümlülüğü ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemek
şeklinde pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır (Adnan
Oktar(3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33). Bir kişi gazete
vasıtasıyla kamuoyu önünde tartışma çerçevesinde eleştirilmiş olsa dahi o
kişinin şeref ve itibarı manevi bütünlüğünün bir parçası olarak
değerlendirilmelidir (Tuğrul Culfa, B. No: 2013/2593, 11/3/2015, § 38).
25. Öte yandan ifade özgürlüğü demokratik toplumun temelini
oluşturan ana unsurlardan ve toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için
gerekli temel şartlardan birini oluşturmaktadır. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci
fıkrası saklı tutulmak üzere ifade özgürlüğünün sadece toplum tarafından kabul
gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil
incitici, şoke edici ya da rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de geçerli
olduğu yinelenmelidir. İfade özgürlüğü, yokluğu hâlinde “demokratik bir toplum”dan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve
açık fikirliliğin bir gereğidir ve bazı istisnalara tabi ise de bu istisnaların
dar yorumlanması ve anılan hakkın sınırlandırılmasına ilişkin gerekçelerin ikna
edici olması gerekir (Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, § 48; İlhan Cihaner (2),B.
No: 2013/5574, 30/6/2014, § 55; Handyside/Birleşik
Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 49).
26. Dolayısıyla ifade özgürlüğünün kullanılmasıyla başkalarının
şeref ve itibarına zarar verildiğinin iddia edildiği durumlarda devletin,
bireylerin maddi ve manevi varlığının korunması ile ilgili pozitif
yükümlülükleri çerçevesinde her ikisi de Anayasa'da güvence altına alınmış olan
şeref ve itibarın korunması hakkı ile diğer tarafın Anayasa'da güvence altına
alınmış olan ifade özgürlüğünden yararlanma hakkı arasında adil bir dengenin
kurulması gerekir (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41;
benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Von
Hannover/Almanya (No. 2) [BD], B. No: 40660/08 ve 60641/08,
7/2/2012, § 99).
27. İfade özgürlüğü ile başkalarının şöhretinin çatışması
hâlinde çatışan menfaatlerin dengelenip dengelenmediğini, dolayısıyla
müdahalenin demokratik toplumda gerekli ve orantılı olup olmadığını belirlemeye
yönelik kriterler şu şekilde sayılabilir: a) Basında yer alan yazı veya
ifadelerin kamuoyunu ilgilendiren genel yarara ilişkin bir tartışmaya sağladığı
katkı b) Hedef alınan kişinin tanınmışlık düzeyi ve yazının amacı c) İlgili
kişinin yayından önceki davranışı d) Bilginin elde edilme yöntemi ve doğruluğu
e) Yayının içeriği, biçimi ve sonuçları f) Yaptırımın ağırlığı (Tuğrul Culfa, B.
No: 2013/2593, 11/3/2015, § 40).
28. Bu kriterlerden özellikle
"yazının hedef aldığı kişinin kimliği ve yazının amacı"nın özel önemi bulunmaktadır. Zira başkalarının
şöhret ve haklarının korunması kapsamında ifade özgürlüğüne müdahalenin
demokratik toplumlarda gerekliliği konusunda sade vatandaşlar ile kamuya mal
olmuş kişileri, kamu görevlileri ile siyasetçileri birbirlerinden ayırarak
değerlendirme yapmak gerekir. Kamusal yetki kullanan görevlilerin sade
vatandaşlara göre eleştiriye daha açık olmaları kaçınılmazdır (Nilgün Halloran,
§ 43).
29. Mevcut olaydaki gibi başvurularda başvurunun sonucu, prensip
olarak başvurunun ihtilaflı sözlerin sahibi tarafından Anayasa’nın 26.
maddesine dayanılarak yapılmış olması ile bu sözlere konu olan kişi tarafından
Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasına dayanılarak yapılmış olmasına göre
değişmez. Aksi hâlde Anayasa’nın anılan maddelerinde korunan hakların
dengelenmesinde benzer olaylarda çelişkili sonuçlar ortaya çıkabilir. Yargı
mercilerinin bu iki maddede düzenlenen haklar arasında Anayasa Mahkemesi
içtihadında ortaya konulan kriterlere uygun bir şekilde bir denge kurması
gerekir.
30. Başvuruya konu sözler ve iddialar (bkz. § 11) nedeniyle
başvurucunun kişisel itibarının korunması hakkına müdahale edildiği kabul
edilmelidir. Bu sebeple başvurucunun bir siyasi partinin ilçe başkanı
tarafından hakkında basın yoluyla yapılan açıklamalardan dolayı açtığı tazminat
davasının reddedilmesine ilişkin kararda, demokratik bir toplumda başvurucunun
şeref ve itibarının korunması hakkı ile başkalarının düşünceyi açıklama ve
yayma özgürlüğü arasında makul bir dengenin kurulup kurulmadığı
değerlendirilmelidir.
31. Başvurucu; davalının kendisi hakkında basın aracılığıyla
yapmış olduğu açıklamaların iftira ve hakaret oluşturduğunu, yerel ve ulusal
bazda yer tutan söz konusu ifadeler nedeniyle kötü bir hekim olduğu imajının
yaratıldığını, mesleki itibarının zedelendiğini, toplum önünde küçük
düşürüldüğünü iddia etmektedir. Buna karşın İlk Derece Mahkemesi, davalının bir
siyasi parti ilçe başkanı olarak kendisine yapılan şikâyetleri dile getirdiği,
bu beyanların başvurucunun kişilik haklarına saldırı oluşturmadığı gerekçesiyle
davayı reddetmiştir.
32. İlk olarak davalının basın aracılığıyla dile getirdiği
düşüncelerin olgular temelinde gelişen bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı ve
içeriğinin kamunun merakını giderme isteğinin ötesine geçip geçmediği
sorularına cevap verilmelidir.
33. Başvuruya konu ifadeler kısaca "başvurucu hakkında
aşırı derecede şikâyet bulunduğu ve bu nedenle hakkında toplanmış yaklaşık 1200
imza bulunduğu, keyfine göre ameliyat yapıp morali bozuk olduğunda poliklinik
servisini açmadığı ve bir bebeğin ölümüne sebep olduğu" şeklinde
özetlenebilir. Söz konusu ifadeler, başvurucunun Bursa iline görevlendirilmesi
üzerine İznik Devlet Hastanesindeki görevinden ayrıldığı tarihin ertesi gününde
dile getirilmiştir ve başvurucu bir ilçedeki devlet hastanesindebaşhekim
unvanına sahip bir kamu görevlisidir. Öte yandan başvurucu hakkında görevine
ilişkin yapılan bazı şikâyetler üzerine idari inceleme başlatıldığı ve herhangi
bir işlem yapılmasına gerek olmadığı yönünde muhakkik tarafından görüş
bildirildiği (bkz. § 23), anılan karardan bir kaç gün sonra da başvurucunun
Bursa iline görevlendirildiği görülmektedir.
34. Şikâyet konusu ifadelerden İlk Derece Mahkemesinin de ilk
esas kararında davanın kabul gerekçesi yaptığı "başvurucunun ihmali
yüzünden bir bebeğin ölümüne sebebiyet verdiği" yönündeki ifadenin dilinin
sert olduğu kabul edilmelidir. Bununla birlikte ölen bebeğin babasının
gazetecilerle ve şikâyete konu ifadelerin sahibi davalıyla başvurucu aleyhinde
konuştuğu ve başvurucu hakkında idareye şikâyet dilekçesi verdiği, başvurucu
hakkında başka şikâyetlerin de olduğu, bu şikâyetler üzerine başvurucu hakkında
idari inceleme başlatıldığı da bir vakıadır. Dolayısıyla başvurucuyla ilgili
olarak başhekimlik görevini ifası noktasında yoğunlaşan ve basına da yansıyan
birtakım tartışmaların yaşandığı gerçeğinden hareketle şikâyete konu ifadelerin
yeterli bir olgusal temele sahip olduğu değerlendirilmiştir.
35. Başvuruya konu ifadelerin başvurucunun mesleğiyle ilgili
olduğu görülmektedir. Başvurucunun bir ilçedeki devlet hastanesinin başhekimi
olarak yürüttüğü görevle ilgili seslendirilen birtakım iddiaların
tartışılmasında anılan görevin önemi ve özelliği dikkate alındığında kamu
yararı bulunduğu ve başvuruya konu ifadelerin bir ölçüde genel yarar nitelikli
tartışmaya katkı sunduğu kabul edilebilir. Bununla birlikte başvurucunun da
şikâyet konusu ifadelerin sahibi hakkında birtakım iddialarda bulunarak (bkz. §
9) söz konusu tartışmaya dâhil olduğu anlaşılmaktadır.
36. Öte yandan devlet memurlarının görevlerini yerine getirirken
performanslarını etkilemeyi ve kamuoyunun bu kişilere olan güvenine zarar
vermeyi amaçlayan aşağılayıcı ve hakaret içerikli saldırılara karşı korunmaları
zorunludur. Anayasa'nın 26. maddesi çerçevesinde devlet memurlarına yönelik
izin verilen eleştirilerin sınırları memurun üstlendiği kamu görevinin
kapsamına, niteliğine ve bulunduğu makama verilen yetkilere bağlı olarak
değişebilir. Somut olayda başvurucu bir ilçe devlet hastanesinin başhekimidir
ve tarafına yöneltilen eleştirilerin anılan görevin icrasına ilişkin ilişkin
olduğu, bu sebeple davacının eleştirilere sıradan kişilere göre daha fazla
katlanması gerektiği gözönünde bulundurulmalıdır.
37. Şikâyet konusu ifadelerin sahibi ise bir siyasi partinin
ilçe başkanıdır ve siyasi kimliği nedeniyle kendisine aktarılan birtakım
şikâyetleri başvuruya konu ifadeler ile basına aktardığıgörülmektedir.
38. Diğer taraftan başvurucunun toplum önünde küçük
düşürüldüğünü ileri sürdüğü başvuru konusu ifadeler kamuoyunun bilgisine basın
aracılığıyla aktarılmıştır. Dolayısıyla anılan ifadelerin kamuoyu ve başvurucu
üzerinde oluşan etkisi basının bu ifadeleri aktarış biçiminden bağımsız
değildir. Başvurucunun şeref ve itibarını zedelediğini ileri sürdüğü ifadelerin
basında yansıma şekline bakıldığında ilgili haberlerde, başvurucunun il
merkezinde görevlendirilmesinin ardından hem başvurucunun (bkz. § 9) hem de
şikâyet konusu ifadelerin sahibinin(bkz. § 11) anılan görevlendirme hususunda
birbirleri hakkında birtakım iddiaları içeren açıklamalarına yer verilmiştir.
Söz konusu haber başlıklarınınobjektif bir dil
içerdiği hatta "Başhekime politik oyun", "Kanıt
isteyen suçlamalar" başlıklarında
başvurucu hakkındaki iddia ve ifadelere eleştirel ve temkinli bir bakış
açısıyla yaklaşıldığı görülmektedir. "Bürokratlar
nerede" başlıklı köşe yazısında ise başvurucunun
görevlendirilmesiyle ilgili davalının
"Onu biz gönderdik." ifadesine yer verildikten sonra
"Ancak yaşanan gelişmeyi lokal
zannetmeyin. AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana Bursa'da
yaşananlara 'bürokrat kıyımı' diyenlerin haklı olup olmadığının kararını size
bırakalım. Şimdi sıkı durun! 2002-2008 yılları arasında Bursa'da yaklaşık 500
bürokratın görev yeri değiştirildi..." şeklinde yazının devam
ettiği, "Bu ne saçmalık"
başlıklı köşe yazısında da "iktidar
partisi ilçe başkanı herkesi yok sayıp 'biz gönderdik. Hakkında çok şikâyet
vardı.' gibi bir açıklama yapıyor...."ifadelerinin yer aldığı,
bu anlatım tarzından söz konusu köşe yazılarının davalının başvuruya da konu olan
ifadelerini eleştirmek amacıyla kaleme alındığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla
şikâyete konu ifadelerin basında tek başına değil başvurucunun açıklamalarına
da yer verilmek suretiyle ve genel olarak davalının ifadelerine temkinli bir
yaklaşım gösterilerek yer aldığı, bu durumun da ifadelerin tek başına
aktarıldığında bırakacağı muhtemel olumsuz etkiyi zayıflattığı görülmüştür.
39. Sonuç olarak başhekimlik görevini yürüten başvurucunun
mesleğine ilişkin şikâyet konusu ifadelerin olgular temelinde gelişen genel
yarar nitelikli bir tartışmaya katkı sağlaması, söz konusu ifadelerin basında
yer alış şekli ve olayın bütünselliği gözönünde
bulundurulduğunda başvuruya konu ifadelerin kabul edilebilir eleştiri sınırları
içinde kaldığı değerlendirilmiştir.
40. İlk Derece Mahkemesi esastan verdiği ilk kararında,
başvurucunun bir bebeğin ölümüne neden olduğu yönündeki davalı sözlerinin
hakaret içerdiği gerekçesiyle başvurucu lehine davanın kısmen kabulüne karar
vermiştir. Temyiz aşamasında ise Yargıtay, dosya kapsamında yer alan tanık
ifadelerinden iki tanık (M.B. ve A.T.) tarafından ölen bebeğin babasının (N.C.)
davalıya gelerek başvurucuyu şikâyet ettiğini, N.C.nin
de kendi tanık ifadesinde bebeğe yapılacak iğneyle ilgili olarak başvurucuyla
arasında geçen tartışma hakkında gazetecilerle görüştüğünü kabul ettiğini
belirtmiş ve davalının bir siyasi parti ilçe başkanı olarak kendisine yapılan
şikâyetleri dile getirdiği, beyanlarının başvurucunun kişilik haklarına saldırı
oluşturmadığı gerekçesiyle kararı bozmuştur. İlk Derece Mahkemesi bozma
kararına uyarak aynı gerekçelerle davanın reddine karar vermiştir.
41. Somut olayda İlk Derece Mahkemesi tarafından, davalının
ifade özgürlüğü ile başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakları arasında
bir dengeleme yapılmış ve İlk Derece Mahkemesi, şikâyet konusu ifadelerin
verildiği şartlar üzerine ve gerçekliği meselesine eğilmiş; sonucunda da
başvuruya konu ifadelerin kişisel haklara saldırı niteliğinde olmadığına karar
vermiştir.
42. Bu şartlarda yukarıdaki değerlendirmelerin tamamı ve yargı
mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payları da
dikkate alındığında Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında yer alan
pozitif yükümlülüklere uyulduğu, Derece Mahkemelerince tarafların haklarının
değerlendirilmesinde açık bir dengesizlik saptanmadığı ve bu kapsamda bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
30/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.