TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HÜSEYİN KAYA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/5788)
|
|
Karar Tarihi: 12/7/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren
DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
Hüseyin KAYA
|
Vekili
|
:
|
Av. Nezahat
PAŞA
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltında kötü muameleye maruz kalma ve konu hakkında
etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedenleriyle işkence ve kötü muamele
yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/4/2014 tarihinde İzmir 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/11/2015 tarihinde,
başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/11/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 4/1/2016 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 2/2/2016 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
11/2/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 15/2/2016 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 12/7/2013 tarihinde, İzmir Cumhuriyet
Başsavcılığının (TMK 10. madde ile görevli) yürütmekte olduğu bir soruşturma
kapsamında İzmir Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından
gözaltına alınmıştır.
10. Başvurucunun 12/7/2013 tarihli gözaltı giriş raporunda darp
ve cebir izi rastlandığına ilişkin bir ibare bulunmamaktadır.
11. Tutanak ve kamera kaydı çözümlemelerine göre 12/7/2013
tarihinde saat 14.10 sıralarında başvurucunun tuvalet ihtiyacı için
nezarethaneden çıkarıldığında sigara içmek istemesi, tekrar nezarethaneye
girmek istememesi, polis memurlarına yönelik tehdit ve hakaretlerde bulunması
üzerine başvurucuya karşı güç kullanılarak nezarethaneye girmesi sağlanmıştır.
12. Yine tutanak ve kamera kaydı çözümlemelerine göre başvurucu
nezarethane içinde agresif tavırlar sergilemiş, nezarethane içinde bulunan
yatağı sökmüştür.
13. Başvurucunun gözaltı süresinin uzatılması üzerine 14/7/2013
tarihinde 02.10 sıralarında adli muayene raporu aldırılmak üzere sağlık
kuruluşuna götürülmek istenmiş, başvurucunun sağlık kuruluşuna gitmek
istemeyerek direnmesi üzerine başvurucu kuvvet kullanılarak nezarethane
bölümünden çıkarılmış ve sağlık kuruluşuna götürülmüştür.
14. Düzenlenen zor kullanma tutanağında, başvurucunun
kelepçelenerek nezarethaneden çıkarılmaya çalışılırken direnmesi üzerine
kafasını nezarethanenin duvarına vurduğu belirtilmektedir.
15. Başvurucu sağlık kuruluşuna götürülerek muayene edilmiş, kafasının
sol pariyetalinde 1x1 cm.lik ödem ve minimal kızarıklık tespit edilmiş, beyin
cerrahi konsültasyonunda ise ekstra bir bulguya rastlanmamıştır.
16. Başvurucunun gözaltı çıkış işlemleri için 16/7/2013
tarihinde aldırılan raporunda yeni bir darp ve cebir izine rastlanmadığı
belirtilmektedir.
17. Başvurucu 19/7/2013 tarihinde vekili aracılığıyla İzmir
Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyet dilekçesi vermiş, gözaltına alındığı ilk gün
bir polis memuru tarafından işkence yapılmakla tehdit edildiğini, yatağını
almaları nedeniyle yerde yatmak zorunda kaldığını, 14/7/2013 gecesinde yaklaşık
on polis memuru tarafından sürüklenerek nezarethaneden çıkarıldığını, kolundan
tutularak kafasının duvara vurulduğunu, tekme ve tokatlarla yaklaşık on beş
dakika boyunca darbedildiğini ve bu süre zarfında hakarete maruz kaldığını
beyan etmiş, birtakım tanık isimleri sunmuş, kendisini darp edenleri görse
tanıyabileceğini belirtmiş, teşhis işlemi yaptırılarak sanıkların tespit
edilmesi, sağlık raporları ve kamera kayıtlarının temin edilmesi ve tanıkların
dinlenmesi talebinde bulunmuştur.
18. Başlatılan soruşturma kapsamında, başvurucu hakkında
düzenlenmiş olan sağlık raporları üzerinden kesin rapor düzenlenmiştir. İzmir
Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 16/12/2013 tarihli raporu şöyledir:
"... Hüseyin Kaya (başvurucu) adına
düzenlenen;
İzmir Katip Çelebi Ün. Atatürk Eğitim ve
Araştırma Hastanesi acil tıp kliniğinin 14.07.2013 tarihli 17079840 protokol
nolu hasta muayene formu ile ekindeki aynı hastane beyin cerrahi, konsültasyon
raporları ile radyoloji servisince düzenlenen 14.07.2013 tarihli 17079565
protokol nolu röntgen raporları tetkik edildi.
Tıbbi raporlarda ... Hüseyin Kaya'nın yapılan
muayenesinde... kafasının sol pariyetalinde 1x1 cm.lik ödem ve minimal
kızarıklık görüldüğü,diğer sistem muayenesi bulgularının olağan görüldüğü,
15.07.2013 günü yapılan beyin cerrahi konsültasyonunda değerlendirilebildiği
kadarı ile kendisinde motor lateralizan defisiti görülmediği, bulantı, kusma ve
vertigosu (baş dönmesi görülmediği, servikal hassasiyeti olduğu,çekilen BBT ve
direkt grafilerinde acil NRŞ cerrahi girişim düşündürecek patolojisi
görülmediği, radyoloji servisince düzenlenenraporlarında da Hüseyin Kaya'nın
darp sonrası baş ağrısı nedeniyle çekilen kranial BBT sinin normal sınırlarda BBT
incelemesi olduğu,çekilen vertebra BT tetkikininde normaltetkik olduğu,kemik
yapılarının normal olduğu yazılı bulunduğu görüldü.
Buca Seyfi Demirsoy Devlet Hastanesi Acil
Servisinin 16.07.2013 tarihli 84 barkot sıra numaralı Genel Adli Muayene
Raporunda da Hüseyin Kaya'nın darp nedeniyle 16.07.2013 günü yapılan kontrol
muayenesindekendisinde yeni bir darp cebir izi görülmediği,14.07.2013 tarihli
çekilen kafa grafisinde kemik yapıların olağan görüldüğü yazılı bulunduğu
görüldü.
Rapor ekindeki bir adet Buca Seyfi Demirsoy
Devlet Hastanesince çekilmiş 14.07.2013 tarihli kafa grafisinin şubemizde
yapılan bakısında da kemik patolojisi bulunmadığı görüldü.
...
Mevcut raporlardan darp sonrası çekilen
grafilerinde kemik yapılarında kırık ve çatlağı olmadığı belirlenen Hüseyin
Kaya'da darp sonrası tanımlanankafasının sol pariyetal bölge saçlı derisindeki
yumuşak doku şişliğine ve bu bölgede kızarıklığa neden olan yaralanmasının.
1) Şahsın yaşamını tehlikeye sokan bir durum
olmadığı,
2) Basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek
ölçüde hafif nitelikte olduğu [tespit edilmiştir]."
19. Soruşturma aşamasında ayrıca kamera kayıtları izlenerek
başvurucunun nezarethane içinde veya dışında kötü muameleye maruz kalıp
kalmadığı hususunda görüntü çözümlemesi yapılması için bilirkişi
görevlendirilmiştir. Soruşturma dosyası kapsamında bilirkişi olarak
görevlendirilen kişinin mesleği ya da uzmanlığına ilişkin bir veri
bulunmamaktadır.
20. Kamera görüntülerinin çözümlenmesine ilişkin bilirkişi
raporunda özetle başvurucunun gözaltında bulunduğu zaman zarfında polis
memurlarına yönelik tehdit ve hakaretlerde bulunduğu, nezarethaneye zarar
verdiği ve nezarethaneye giriş çıkışlarda polis memurlarına zorluk çıkardığı
hususları tespit edilmiştir. Polis memurları tarafından düzenlenen tutanaklarda
başvurucunun kafasını vurduğu belirtilen zamana ait çözümlemelerde,
başvurucunun doktora gitmeyeceğini söylediği ve nezarethaneden çıkmadığı,
polisin başvurucuyu ikna edememesi sonucunda kelepçe takarak başvurucuyu odadan
zorla çıkardıkları tespiti yapılmıştır. Görüntü çözümlenmesine ilişkin raporda
başvurucunun kafasını ne zaman ve nasıl vurduğuna ilişkin bir tespit yer
almamaktadır.
21. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma
neticesinde 25/12/2013 tarihli ve S. No. 2013/67755, K.2013/67074 sayılı
kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir. Anılan kararın gerekçesi
şöyledir:
"...
İzmir Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücalede Şube
Müdürlüğünün yazısı ekinde gönderilen 15.07.2013 tarihli tutanak ile diğer
tutanakların incelenmesinde; müştekinin gözaltında kaldığı süre içerisinde
görevlilere karşı sürekli olarak tehdit ve hakarette bulunduğu, görevlilere
direne(re)k görevlerini yapmalarını engellediği, nezarethaneye zarar verdiği,
görevlilerce herhangi bir müdahalenin yapılmamasına rağmen ''vurma diyorum
sana, vurma lan'' şeklinde asılsız ithamlarda bulunduğu, rahatsız olduğunu
beyan etmesi üzerine hastaneye götürülmesine rağmen tedaviyi kabul etmediği,
nezarethanede yatağı kaldırıp, yatak tahtasını söküp eline alarak yatağın
üzerinde oturduğu, lavabo ihtiyacı için nezarethaneden çıkarıldığında tekrar
nezarethaneye girmemek için direnmesi nedeniyle orantılı güç kullanılıp
nezarethaneye sokulduğu, ..., müştekinin 14.07.2013 günü doktor raporu için
nezarethaneden çıkarılmak istendiğinde direnmesi nedeniyle kendisine orantılı
güç kullanıldığı, müştekinin ve diğer arkadaşlarının eylemlerinin ve sözlerinin
kamera ile tespit edildiği belirtilmiştir.
...
Müştekinin gözaltına kaldığı tarihlere ait
kamera görüntüleri üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda
düzenlenen 05.11.2013 tarihli bilirkişi raporunda müştekinin ve gözaltına
alının diğer kişilerin nezarethanede taşkınlık yaptıklarına, nezarethaneye
zarar verdiklerine, müştekinin görevlilere direndiğine, tehdit ve hakaret
ettiğine dair tespitler yapılmış olup, rapor sonucunda müştekinin TEM Şube
Müdürlüğünde gözaltında kaldığı süre boyunca nezarethanede veya nezarethane
dışında kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin herhangi bir görüntü tespit
edilemediği belirtilmiştir.
....
Cumhuriyet Başsavcılığımızca yapılan
soruşturma sonucunda iddia, doktor raporları, tutanaklar, kamera görüntüleri,
bilirkişi raporu ve tüm evrak kapsamı birlikte değerlendirildiğinde müştekinin
gözaltına alındığı ya da gözaltında bulunduğu sırada görevli polis memurları
tarafından kendisine karşı işkence yapıldığına veya tehdit ve hakaret
suçlarının işlendiğine dair yeterli ve inandırıcı delil bulunmadığı, ...
müştekinin doktor raporundaki bulguların nezarethanede taşkınlık yapması ve
görevliler tarafından zor kullanma yetkisinin kullanılması sonucunda meydana
gelmiş olduklarının anlaşıldığı, görevlilerin zor kullanma yetkisini
kullanmalarınınhukuka uygun olup suç teşkil etmediği [anlaşılmıştır]."
22. Başvurucu anılan karara itiraz etmiş; itiraz dilekçesinde
kendisine teşhis işlemi yaptırılmadığını ve beyanının alınmadığını, gösterdiği
tanıkların dinlenmediğini, kamera kayıtlarının olayların bir kısmını kaydetmiş
olduğunu ve bu kayıtların Savcılıkça izlenmeksizin polis olup olmadığı
belirtilmeyen bir bilirkişi tarafından hazırlanan rapor ile yetinildiğini,
anılan rapordaki beyanların tarafsız olmayıp polis memurlarının zor kullanımı
sırasındaki eylemlerini tespit etmediğini, kamera kayıtları kopyalanırken bazı
bölümlerin kesilip kesilmediğinin araştırılmadığını, bilirkişi raporu
kendilerine tebliğ edilmeyerek itiraz hakkı tanınmadığını, kameranın
bulunmadığı yerde darbedilmiş olmasına karşın buna ilişkin bir tespit
yapılmadığını belirtmiştir.
23. Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesi 3/3/2014 tarihli ve
2014/561 Değişik iş sayılı kararıyla "Toplanan
kanıtlar, iddia ve savunma ile yapılan soruşturma sonunda verilenkovuşturmaya
yer olmadığına dair kararında bir isabetsizlik bulunmadığı" gerekçesiyle
itirazın reddine karar vermiştir.
24. İtirazın reddi kararı başvurucuya 25/3/2014 tarihinde tebliğ
edilmiş, başvurucu 24/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
25. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet
Kanunu’nun 16. maddesi şöyledir:
"Polis, görevini yaparken direnişle
karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor
kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin
mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde
kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları
gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere
karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı
veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı
ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis
köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye
devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır.
Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz
önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi
etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun
derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale
edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler
müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir
saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde
savunmada bulunur.
..."
26. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 256.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Zor kullanma yetkisine sahip kamu
görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği
ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin
hükümler uygulanır.”
27. 5237 sayılı Kanun’un 86. maddesi şöyledir:
“(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya
sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan
üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki
etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması
halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli
para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
…
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz
kötüye kullanılmak suretiyle,
…
işlenmesi halinde şikayet aranmaksızın,
verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 12/7/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
29. Başvurucu, gözaltına alındığı ilk gün bir polis memuru
tarafından işkence yapılmakla tehdit edildiğini, yatağını almaları nedeniyle
yerde yatmak zorunda kaldığını, 14/7/2013 tarihi gecesinde yaklaşık on polis
memuru tarafından sürüklenerek nezarethaneden çıkarıldığını, kolundan tutularak
kafasının duvara vurulduğunu, tekme ve tokatlarla darbedildiğini ve hakarete
maruz kaldığını, anılan eylemlerin kameranın bulunmadığı yerde
gerçekleştirildiğini, Cumhuriyet Savcılığı tarafından yürütülen soruşturma
sürecinde kendisine teşhis işlemi yaptırılmadığını ve beyanının alınmadığını,
gösterdiği tanıkların dinlenmediğini, kamera kayıtları Savcılıkça izlenmeksizin
polis olup olmadığı belirtilmeyen bir bilirkişi tarafından hazırlanan rapor ile
yetinildiğini, anılan rapordaki beyanların tarafsız olmayıp polis memurlarının
zor kullanımı sırasındaki eylemlerini tespit etmediğini, kamera kayıtlarının cd
ortamına şüpheliler tarafından aktarıldığını ve görüntülerde kesintiler
bulunduğunu, bilirkişi raporuna itiraz hakkı tanınmadığını, kovuşturmaya yer
olmadığına ilişkin karara karşı temyiz yoluna başvurulamadığını belirterek
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında koruma altına alınan işkence ve
kötü muamele yasağı, Anayasa'nın 36. maddesinde koruma altına alınan adil
yargılanma hakkı, Anayasa'nın 40. maddesinde koruma altına alınan etkili
başvuru hakkı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 7.
Protokol'ün 2. maddesinde koruma altına alınan iki dereceli yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti ile manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
30. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin olarak devletin
etkili soruşturma yapma sorumluluğu kapsamında yargılama süreci
değerlendirileceğinden başvurucunun adil yargılanma ve etkili başvuru
haklarının ihlal edildiği yönündeki şikâyetine ilişkin ayrı bir değerlendirme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. İki Dereceli
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
31. Başvurucu, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara karşı
temyiz yoluna başvurulamaması nedeniyle ceza yargılamasının iki dereceli
yürütülmediğini, bu nedenle Sözleşme'ye ek 7. Protokol'ün 2. maddesinin ihlal
edildiğini ileri sürmektedir.
32. Anayasa ve Kanun hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine
yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü
tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış
olmasının yanı sıra Sözleşme'nin ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme'nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013§ 18).
33. Sözleşme'ye ek 7. Protokol'ün 2. maddesinde düzenlenen iki
dereceli yargılanma hakkı, cezai bir suçtan mahkûm edilen kişileri kapsamakta
olup somut olayda başvurucunun sahip olduğu katılan/mağdur sıfatını haiz
kişiler anılan korumanın kapsamı dışında kalmaktadır.
34. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. İşkence ve Kötü
Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
36. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
"Herkes, … maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
37. Başvurucu; gözaltına alındığı ilk gün bir polis memuru
tarafından işkence yapılmakla tehdit edildiğini, yatağını almaları nedeniyle
yerde yatmak zorunda kaldığını, 14/7/2013 tarihi gecesinde ona yakın polis
memuru tarafından sürüklenerek nezarethaneden çıkarıldığını, kolundan tutularak
kafasının duvara vurulduğunu, tekme ve tokatlarla darbedildiğini ve hakarete
maruz kaldığını ileri sürmüştür.
38. Bakanlık görüşünde, polis memurları tarafından başvurucuya
karşı güç kullanıldığı ancak Cumhuriyet Savcılığı tarafından yapılan
değerlendirmede tutanaklar, adli tıp raporu ve kamera görüntülerine ilişkin
bilirkişi raporunun değerlendirilmesi sonucunda anılan güç kullanımının
görevlilerin zor kullanma yetkisi sınırları kapsamında olduğu, hukuka uygun
olduğu ve suç teşkil etmediği değerlendirmesi yapılarak kovuşturmaya yer
olmadığı kararı verildiği belirtilmiştir.
39. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
dilekçesindeki iddialarını yinelemiştir.
40. İncelemeye konu başvuruya ilişkin esasa yönelik bir sonuca
varılmasını sağlayacak yeterli veri bulunmadığı ve değerlendirmenin ancak
etkili bir soruşturma yapılması sonucunda mümkün olacağı anlaşıldığından
başvuru, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü devletin etkili
soruşturma yapma usul yükümlülüğü ile sınırlı olarak incelenecektir.
a. Genel İlkeler
41. Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı
kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usule ilişkin bir boyutu
bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve
ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek
durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları
önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu
görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları
altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293,
17/7/2014, § 110)
42. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka
aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi
tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde, Anayasa’nın
17. maddesi “Devletin temel amaç ve
görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte
yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu
soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya
elverişli olmalıdır. Şayet bu olanaklı olmazsa bu madde, sahip olduğu öneme
rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin
fiili dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin
haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir
Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).
43. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma
türünün, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin
yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak
tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana
gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi
gereğince devletin, ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların
tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai
soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen
idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu
hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli
değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 55).
44. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi
varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve
sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır.
Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
45. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır.
Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma
makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların
tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü
muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma, bağımsız, hızlı ve derinlikli bir
şekilde yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları
ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı ve soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını
temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdırlar. Bu
kapsamda yetkililer diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile
kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları
toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdırlar(Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
46. Bu tür olaylarla ilgili cezai soruşturmaların etkililiğini
sağlayan hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap
verilebilirliği sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine
açık olmasıdır. Buna ilaveten her olayda, mağdurların meşru menfaatlerini
korumak için bu sürece etkili bir şekilde katılmaları sağlanmalıdır. (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115).
47. Yetkililer resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete
geçmelidirler. Şikâyet yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu
gösteren yeterli kesin belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır.
Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde kamu denetimine
tabi olarak özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması
gerekir (Tahir Canan, § 25).
48. Kamu görevlileri tarafından yapılan işkence ve kötü muamele
iddiaları hakkında yürütülen soruşturmanın etkili olması için soruşturmadan
sorumlu ve tetkikleri yapan kişiler olaylara karışan kişilerden bağımsız
olmalıdır. Soruşturmanın bağımsızlığı sadece hiyerarşik ya da kurumsal
bağlantının olmamasını değil aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirir
(Cezmi Demir ve diğerleri, §
117).
49. Kötü muameleye ilişkin şikâyetler hakkında yapılan
soruşturma söz konusu olduğunda yetkililerin hızlı davranması önemlidir.
Bununla birlikte belirli bir durumda bir soruşturmanın ilerlemesini engelleyen
sebepler ya da zorlukların olabileceği de kabul edilmelidir. Ancak, kötü
muameleye yönelik soruşturmalarda, hukuk devletine bağlılığın sağlanması,
hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin
engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve
kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için yetkililer tarafından soruşturmanın
azami bir hız ve özenle yürütülmesi gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 119).
50. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı kişinin maddi ve manevi
varlığına ilişkin bir ölüm ya da yaralama olayında mevzuat hükümlerinin etkili
bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların tespit edilerek hesap vermelerini
sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü olmayıp, uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür.
Dolayısıyla bu kapsamda açılmış olan tüm davaların mahkûmiyetle ya da belirli
bir ceza kararıyla sonuçlanması zorunluluğu bulunmamaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 127). Ancak
usul yükümünün bir unsuru olarak, tespit edilen sorumlulara fiilleriyle
orantılı cezalar verilmeli ve mağdur açısından uygun giderim sağlanmalıdır.
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
51. Başvurucu, gözaltındayken kötü muamele gördüğü iddialarını
Cumhuriyet Savcılığına verdiği dilekçede dile getirmiş; yürütülen soruşturma neticesinde
kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
52. Başvurucunun polis memurları tarafından kameranın görmediği
yerlerde darbedildiği iddiası da bulunmasına karşın sağlık raporlarında baş
bölgesine aldığı darbe dışında bir yaralanmanın tespit edilmediği ve
başvurucunun anılan sağlık raporlarına yönelik bir itirazının bulunmadığı
anlaşılmaktadır.
53. Başvurucunun sağlık raporuyla tespit edilen baş bölgesindeki
yaralanmanın ise, başvurucunun 12/7/2013 tarihli gözaltı giriş raporunda darp
ve cebir izine rastlanmadığı, 14/7/2013 tarihli adli muayene raporunda ise
kafasının sol pariyetalinde 1x1 cm'lik ödem ve minimal kızarıklık tespit
edildiği değerlendirildiğinde, gözaltında bulunduğu zaman zarfında
gerçekleştiğine ilişkin bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
54. Başvurucu anılan yaralanmanın polis memurları tarafından
kafasının duvara vurulması sonucu oluştuğunu ileri sürmektedir.
55. Polis memurları tarafından düzenlenen zor kullanma
tutanağında, başvurucunun nezarethaneden kuvvet kullanılarak çıkarılması
sırasında direniş göstermesi nedeniyle kafasını nezarethane duvarına çarptığı
belirtilmektedir. Başvurucunun kafasını vurma anına ait olduğu ve kamera
görüntülerinden alındığı belirtilen fotoğraflar tutanağa eklenmiş bulunmakla
birlikte fotoğraflardan başvurucunun kafasını vurma şekline ilişkin bir çıkarım
yapılamamaktadır.
56. Kamera görüntü çözümlemesine ilişkin bilirkişi raporunda,
başvurucunun nezarethaneden çıkarılması sırasında kafasını duvara vurup
vurmadığına ilişkin bir tespit yer almadığı gibi başvurucunun kafasındaki
yaralanmanın nasıl meydana geldiğini açıklayabilecek başka bir tespit de
bulunmamaktadır.
57. Kovuşturmaya yer olmadığı kararına esas alınan deliller
polis tutanakları ile görüntü çözümlemesine ilişkin bilirkişi raporu ile
sınırlıdır.
58. Soruşturmaya konu olaya ilişkin, başvurucunun sağlık
raporuyla tespit edilmiş olan kafa yaralanmasının ne şekilde gerçekleşmiş
olduğunun açıklığa kavuşturulması soruşturmanın etkililiği açısından önem
taşımaktadır. Olayın şüphelileri tarafından düzenlendiği açık olan polis
tutanaklarında, başvurucunun nezarethaneden çıkarılmak istenmesi üzerine zor
kullanılması sırasında kafasını duvara çarptığı belirtilmekle birlikte,
kovuşturmaya yer olmadığı kararına esas alınan diğer bir delil olan kamera
kaydı çözümlemelerine ilişkin raporda uyuşmazlığın ana konusu olan başvurucunun
kafa yaralanmasının ne zaman ve ne şekilde gerçekleştiğine ilişkin hiçbir
tespit yer almamaktadır.
59. Görüntü çözümlemelerine ilişkin bilirkişi raporunda
başvurucunun kafa yaralanmasına ilişkin bir tespite yer verilmemesinin yanı
sıra yürütülen soruşturmanın etkili olması için soruşturmadan sorumlu ve
tetkikleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması
gerekliliği değerlendirildiğinde, görüntü çözümlemesi yapmakla görevlendirilen
kişinin polis memuru olmaması önem taşıdığı hâlde, görevlendirilen bilirkişinin
polis memuru olup olmadığına ilişkin olarak soruşturma dosyası kapsamında bir
tespit yapılamamaktadır.
60. Başvurucunun ayrıca polis memurları tarafından tehdit
edildiği ve hakarete maruz kaldığı iddiaları bulunmaktadır. Kamera kaydı
çözümlemelerinde bu konuda bir tespit yer almadığı gibi soruşturma dosyası
kapsamında, başvurucunun anılan iddialarının değerlendirilmesine yönelik
müşteki ve tanık beyanı, şüpheli ifadesi gibi başkaca bir delilin de
bulunmadığı anlaşılmaktadır.
61. Gözaltında kamu görevlileri tarafından gerçekleştirildiği
ileri sürülen kötü muamele şikâyeti kapsamında yürütülen bir soruşturmaya
mağdurun etkin katılımının sağlanması da soruşturmanın etkinliğinin önemli
koşullarından biridir. Soruşturma aşamasında başvurucunun beyanına
başvurulmamış olması, soruşturmaya etkin katılımının sağlanması yönünde gerekli
özenin gösterilmediğini ortaya koymaktadır.
62. Yürütülen soruşturma aşamasında toplanan her delilin mağdura
tebliğ edilmesi zorunluluğu bulunmamakla birlikte, mağdurun toplanan delillere
yönelik itirazlarını sunabilmesi ve bu itirazların gereğince değerlendirilmesi
de etkili katılımın sağlanması yönünden önem taşımaktadır. Kovuşturmaya yer
olmadığı kararıyla sonuçlanan soruşturma sürecinde mağdur, anılan karara karşı
yaptığı itirazda, soruşturma aşamasında toplanan delillerine ilişkin
itirazlarını sunma şansına sahip olmakla birlikte, spesifik birtakım
itirazların sunulması durumunda itiraz incelemesine ilişkin verilen kararda bu
itirazların değerlendirildiğinin gösterilmesi soruşturmanın etkililiğinin
sağlanması açısından önem taşımaktadır.
63. Somut olayda başvurucunun soruşturma aşamasında toplanan
delillere ilişkin birtakım spesifik itirazlar sunduğu (bkz. § 22) anlaşılmakta,
ancak itirazın reddine ilişkin kararda bu itirazların değerlendirildiğine
ilişkin bir veriye rastlanmamaktadır.
64. Süreç bir bütün olarak değerlendirildiğinde devletin hüküm
ve kontrolü altında bulunulan bir zaman diliminde meydana gelen yaralanma
olayına ilişkin olarak yürütülen soruşturmada, etkili katılımın sağlanması ve
soruşturma sonucunda alınan kararın tüm bulguların kapsamlı bir analizine
dayalı olması gerekliliklerine uygun bir soruşturma yürütülmesi konusunda
gerekli özenin gösterilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
65. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının öngördüğü, devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
66. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
67. Başvurucu, Anayasa’nın 17. maddesinin ihlali nedeniyle
40.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
68. Başvuru konusu olayda, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının öngördüğü devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yargılamanın (soruşturmanın) yenilenmesine karar verilmesi gerekmektedir.
69. İhlal gerekçeleri değerlendirildiğinde ihlalin tespiti ve
yeniden soruşturma yapılmasına hükmedilmesinin ihlalin ve sonuçlarının
giderilmesinde yeterli olacağı anlaşıldığından başvurucunun manevi tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
70. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 1.800 TL vekâlet
ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. İki dereceli yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü usul
yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin 17. maddesinin üçüncü fıkrasının
öngördüğü etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama (soruşturma) yapılmak üzere İzmir
Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/7/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.