logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Salih Tanrıverdi ve diğerleri [1.B.], B. No: 2014/580, 18/5/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SALİH TANRIVERDİ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/580)

 

Karar Tarihi: 18/5/2016

R.G. Tarih ve Sayı: 22/6/2016-29750

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Hüseyin TURAN

Başvurucular

:

1. Salih TANRIVERDİ

 

 

2. Ramazan TANRIVERDİ

 

 

3. Muhittin TANRIVERDİ

 

 

4. Murat TANRIVERDİ

 

 

5. M. Emin TANRIVERDİ

Vekili

:

Av. Mesut BEŞTAŞ

 

 

6. Aziz TANRIVERDİ

Vekili

:

Av. Mesut BEŞTAŞ, Av. Cafer KOLUMAN

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması ve tutukluluğa itiraz incelemelerinin duruşmasız yapılması nedenleriyle kişi özgürlüğü ve güvenliği, tutuklu devam edilen yargılamanın makul sürede bitirilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 10/1/2014 tarihinde Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 19/3/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 31/3/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 30/4/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucular hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca kasten öldürme, kasten öldürmeye teşebbüs ve 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun'a muhalefet suçlarını işledikleri şüphesiyle başlatılan soruşturma kapsamında Ramazan, Murat ve M. Emin Tanrıverdi 28/8/2010, Muhittin ve Salih Tanrıverdi 1/9/2010, Aziz Tanrıverdi ise 14/9/2010 tarihlerinde gözaltına alınmışlardır.

8. Başvurucular Ramazan, Murat ve Mehmet EminTanrıverdi, Diyarbakır 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 31/8/2010 tarihli ve 2010/542 Sorgu sayılı kararıyla kasten adam öldürmek ve bu suça iştirak suçundan, Muhittin ve Salih Tanrıverdi Diyarbakır 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2/9/2010 tarihli ve 2010/546 Sorgu sayılı kararıyla kasten adam öldürmek ve bu suça iştirak suçundan, Aziz Tanrıverdi ise Diyarbakır 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 15/9/2010 tarihli ve 2010/89 Sorgu sayılı kararıyla kasten adam öldürmek ve bu suça iştirak suçundan tutuklanmışlardır. Mahkeme, tutuklamaya gerekçe olarak "...atılı suçunun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suçun CMK 100'de sayılan katalog suçlardan olması, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması.." göstermiştir.

9. Başvurucular hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 28/12/2010 tarihli ve E.2010/11458 sayılı iddianamesi ile Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesinde atılı suçları işledikleri iddiasıyla kamu davası açılmıştır.

10. İddianamede hakkında soruşturma yürütülen kişi sayısı altı olup maktul ile birlikte on bir müşteki bulunmaktadır. Soruşturma konusununaile arasında meydana gelen öldürme ve öldürmeye teşebbüs eylemleri olduğu görülmektedir.

11. Söz konusu iddianamede yer alan ifadeler şöyledir:

"...şüpheli Salih'in müştekiler Y. ve D.'nin kızı Z. ile resmi nikahlı evli olup yaklaşık 10 yıldan beri birlikte yaşadıkları, müştekiler İ., M., M.E. ve A.'nın Z.'nin kardeşleri olduğu, müşteki S.'nın da müştekiler D.'nin damadı olduğu, müşteki C.'nin Diyarbakır E. Müdürlüğünde, maktul Ö.'nin de Diyarbakır E. Müdürlüğüne bağlı ... Polis Merkez Amirliğinde ... memuru olarak görev yaptıkları, suç tarihinden bir hafta kadar önce şüpheli Salih'in, eşi Zeliha'yı evden kovduğu, Zeliha'nın anne ve babasının evine gitmeyip teyzesi F'nin evine gittiği ve orada kalmaya başladığı, 27/08/2010 günü şüpheli Salih'inkayınvaldesi Yıldız'ın evini telefonla aradığı, telefona çıkan Y'ye "kızın Zehra nasıldır" diye sorduğu, Yıldız'ın da Salih'e kızının yanında olmadığını söylediği, daha sonra Salih'in kayınvaldesi Yıldız'a "kızından boşanacağım, çocuğumu kızından aldım, çocuğa annem bakıyor" diye söylediği, Salih'in bu telefon konuşması üzerine Y.'nın kızının kocasının yanında olmadığını öğrendiği, bunun üzerine aynı gün dokuzçeltik köyünde ikamet eden tanık olan kız kardeşi F'yi aradığı, kızı Zeliha'nın F. ile H.'nin birlikte yaşadığı Dokuzçeltik köyünde olduğunu öğrendiği, aynı gün akşamı Y.'nın evinde eşi, çocukları ve damatları ile birlikte iftar açtığı, iftar sonrası müşteki Y.ınn damatları Salih'in kızı Zeliha'yı evden kovduğunu, kızının yaklaşık 1 haftadan beri H.'nin evinde olduğunu, eşine, çocuklarına ve diğer aile bireylerine söylediği, ablaları Zeliha'nın eniştesi Salih tarafından evden kovulduğunu, teyzesinin evinde bir haftadır kaldığını öğrenen müşteki Abdullah da büyük ablasının eşi olan eniştesi müşteki Sabri'ye "birlikte gel beraber gidelim, başımızda büyük ol, bu sorunu çözelim" dediği, babası D.'ye de "baba hep beraber gidelim, bu işin arasını bulalım" dediği, bunun üzerine 27/08/2010 günü iftar sonrasında müşteki S.A.'nın kullandığı ... plakalı minübüs ile diğer müştekiler D.E., Y.E., A.E., M.E., İ.H.E., M.E.'nin birlikte H.T.'nin evine saat 20:00 sularında gittikleri, bilgi sahibi H.T.'nin de oğlu MEHMET TANRIVERDİ'yi Salih Tanrıverdin'in babasının evine göndererek Salih'in babasını evlerine ailesorunu konuşmak için çağırdığı, bir süre sonra da şüpheliler Salih ve Muhittin Tanrıverdi'nin eve geldiği, müşteki Davut'un Salih ve Muhittin'e "büyüklerin yok mu senin neden büyüklerini getirmedin, gelsin onlarla konuşalım" dediği, müşteki Sabri'nin de Salih ve Muhittin'e "bak biz geldik sen de büyüklerini çağır, konuşalım" dediği, bunun üzerineMuhittin'in de Sabri'ye sert çıkarak "sen bizim işimize karışma, senin işin değil" diyerek sinkaflı sözlerle hakaret ettiği, bunun üzerine tartışma çıktığı, tartışma sırasında Medeni'nin Salih'e vurduğu, Salih'in burnunun kırıldığı, Salih'in elini beline attığı, diğer şahısların da Salih'in üzerine çullanarak tabancayı Salih'in elinden aldıkları, kavga sonrasında müştekilerin aynı araçla Hüseyin'nin evinden ayırıldıkları, müşteki Sabri'nin Salih'ten aldıklarıtabancayı da yanına alıp götürdüğü, evdenayrıldıkları sırada ... plakalı aracın camlarının taşlanmak suretiyle kırıldığı, bu olaylarla ilgili olarak Cumhuriyet Başsavcılığının ...nolu sırasında soruşturma yürütüldüğü, bu olaylar üzerine olay sırasındaburnu kırılan Salih Tanrıverdi ve yaralanan Muhittin Tanrıverdi'nin Diyarbakır Devlet Hastahanesi aciline giderek tedavi oldukları, hastahanede Muhittin ve Salih'in polis tarafından olaya ilişkin olarak beyanlarının alındığı, Salih ve Muhittin Tanrıverdinin tedavileri bitmeden hastahaneyi izinsiz olarak terk ettikleri, Hüseyin Tanrıverdi'nin evinde meydana gelen olayla ilgili olarak ... Polis Merkezinde görevli polis memuru K.Ö'nin M. E'ninkullandığı ... numaralı telefonunu 28/08/2010 günü saat 01:00 sularında arayarak haklarındaşikayet olan diğer şahıslar ile birlikte ... Polis Merkezine gelmelerini söylediği, müşteki Medeni'nin de arabalarının camının kırık olduğunu söylemesi üzerine tekrar gelmelerini söylediği, bunun üzerine müştekiler M. E., A.E., Y.E., İ.H.E., D.E. ve M.E.'nin birlikte S.A.'nın kullandığı ... plakalı minübüs ile ... Polis Merkezine geldikleri, bu şahısların adli raporlarının alınması için müşteki C.Ö.Ç. ve maktul Ö. Y.'nin ekip şefi K.Ö. tarafından görevlendirildikleri, rapor alınacak şahısların sayısının çokluğu nedeniyle müşteki S.A.'nın kullandığı ... plakalı aracın ön kısmına sivil giyimli polis memuru C.Ö.Ç. ve M.E.'nin bindikeri, diğer müştekiler Y., İ.H., M., D. ve A.E. ile maktul polis memuru ÖZKAN'ın minübüsün arka kısmına bindikleri, S.A'nın kullanımında doktor raporlarını almak üzere Devlet Hastahanesine doğru gitmek için hareket ettikleri, Elazığ yoluna çıkmak üzere seyir halinde iken Elazığ yoluna yaklaşık 50-60 metre mesafe kaldığı sırada Müştekilerin içinde bulunduğu araca 7-8 el ateş edildiği, bu aracın... plakalı beyaz renkli renault toros marka araç olduğunun soruşturma kapsamında tespit edildiği, ateş edilmesi üzerine Müşteki C.Ö.'nün minübüste bulunanlara yere yatmalarını, minübüsü kullanan S.A.'ya da devam etmesini söylediği, tam Elazığ yoluna çıktıkları sırada yine bu minübüse karşı taraftan 2-3 el ateş edilmesi üzerine müşteki C.Ö.'nün minübüsü kullanan Sabri'ye durmadan yola ters yönde devam etmesini söylediği, müştekilerin kullandığı minübüsün ters yönde Diyarbakır istikametine doğru hızlı ilerledikleri sırada şüpheli Ramazan Tanrıverdi'nin kullandığı ... plakalı olduğu tespit edilen koyu renkli Nissan marka pikapın kendilerini takip ettiklerini ve bu araçtan da ateş edildiğinigördükleri, müşteki C.Ö.'nünde ekip şefi K.Ö.' telefon ile arayarak kullandıkları araca silahla saldırı olduğunu bildirdiği, bu sırada müştekilerin bulunduğu aracasilahlarlaateş edilmeye devam olunduğu, her iki aracın müştekilerin bulunduğu aracı takip ettikleri, aracın arka kısmında oturan İ.H.E.'nin yanında bulunan maktul polis memuru Ö.Y.'nin kafasından kan geldiğini görünce, polis memurunun vurulduğunu söylediği, bu sırada müşteki C.Ö.'nün de yanında bulunan tabanca ile saldırının geldiği yöne doğru ateş ettiği, Nissan marka pikapın kendi araçlarına paralel olacak halde geldiğini görünce içinde bulunduğu aracın camını kırmaya çalıştığı, ancak kıramadığı, bu sırada da ... plakalı minibüse ateş edildiği, Askeri Hastane civarına gelindiği sırada müşteki C.Ö.'nün minibüs sürücüsü Sabri'ye nerede olduklarını sorduğu, Askeri Hastahanenin yakınında olduklarını öğrenince Sabri'ye Askeri Hastahaneye girmesini söylediği, ve müştekilerin Askeri Hastahaneye girdikleri, maktul Özkan'ın ilk tedavisinin Askeri Hastahanede yapıldığı, Özkan'ın29/0802010 günü Diyarbakır Devlet hastansinde vefat ettiği, yapılan otopsi raporuna göre Özkan'ın teşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı kafatası kemik kırıkları ile birlikte beyin kanaması beyin dokusunun harabiyeti ve buna bağlı gelişen komplikasyonlar sonucu öldüğü, soruşturma kapsamında şüpheli SALİH TANRIVERDİ'nin evinde yapılan aramada kuğulu marka 12 mm çapında ... seri numaralı av tüfeği ele geçirildiği, olay sırasında şüpheli Ramazan Tanrıverdi'nin kullandığı ... plakalı Nissan marka aracın Elazığ yolu üzerinde bulunan açık otopark yanındaki yediemin otoparkında gizlenmiş vaziyette bulunduğu, şüpheli Mehmet Emin Tanrıverdi'nin kullandığı ... plakalı aracın da içerisinde Mehmet Emin Tanrıverdi olduğu halde birinci sanayi de yakalandığı, yine şüpheli Mehmet Emin Tanrıverdi'nin aracının 28/08/2010 günü saat 02:10 sularında iplik yediemin otoparkında görüldüğü, bu otoparka ilişkin kamera görüntülerinde gözüken Murat Tanrıverdi, Mehmet Emin Tanrıverdi ve Ramazan Tanrıverdi isimli şahıslar ile Salih Tanrıverdi, Muhittin Tanrıverdi ve Aziz Tanrıverdi isimli şahısların otoparktaki görevli görgü tanığı S.K. isimli şahıs tarafından canlı olarak ve gıyabında yapılan fotoğraf teşhis tutanağı ile teşhis edildiği, 01/09/2010 ve 28/08/2010 tarihli canlı teşhis tutanakları ileFotoğraftan teşhis tutanaklarına göre 28/08/2010 günü saat 02:10 daşüpheliler Mehmet Emin Tanrıverdi, Salih Tanrıverdi, Muhittin Tanrıverdi, Aziz Tanrıverdi veMurat Tanrıverdi isimli şahısların olayın hemen öncesinde toros marka araç ile yediemin otoparkının önüne geldiklerinin anlaşıldığı, yine şüpheli Ramazan Tarnıverdi'nin de saat 02:05 sularında köyde kavga olduğunu söyleyerek Nissan marka pikap ile iplik yediemin otoparkından ayrıldığı, 03/09/2010 tarihli Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarının ekspertiz raporuna göre, hakkında ek takipsizlik kararı verilen C.Ö.Ç.'nin kullandığı tabanca dışında olay sırasında 3 adet av tüfeği ile iki adet tabancanın kullanıldığının tespit edildiği, olay yerinde ele geçirilen 6 adet av tüfeği kartuşunun şüpheli Salih Tanrıverdi'nin evinde yapılan aramada ele geçirilen ... seri numaralı av tüfeğinden atıldığının belirlendiği, şüphelilerden Mehmet Emin Tanrıverdi'nin savunmasındaolay sırasında toros marka ... plakalı aracı kendisinin kullandığını, Salih Tanrıverdi'nin av tüfği ile müştekilerin bulunduğu araca ateş ettiğini, müştekilere ait beyaz renkli minübüsün arkasından bir süre gittiklerini beyan ettiği, şüpheli Ramazan Tanrıverdi'nin de beyanında, olay sırasında ... plakalı Nissan marka aracı kendisinin kullandığını, köyde ilk olay olduğunu duyduktan sonra köye geldiğini, Muhittin ile Murat'ı köyden arabasını alarak Elazığ yolu üzerindeki Toplukonut caddesine geldiklerini, Murat ve Muhittin'i arabadan indirdiğini, her ikisinin "biz bunları öldüreceğiz" diye söylediğini duyduğunu, bir süre sonra da Mehmet Emin Tanrıverdi ile Salih Tanrıverdinin Toros marka araç ile aynı yere geldiklerini, kendisinin tekrar işyerine döndüğünü, işyerinde ikentekrar kendisine telefon geldiğini, Toki kavşağına gelmelerini söylediğini, arayanın kim olduğunu bilmediğini, bunun üzerine iş yerinden çıkıp Toki kavşağına geldiğini, Aziz Tanrıverdi'yi Mehmet Emin Tanrıverdi ve Salih Tanrıvverdinin yanında gördüğünü, bu sırada silah seslerini duyduğunu, beyaz renkli dolmuşun da kavşağa geldiğini, Murat ve Muhittin'in de kendi arabasına bindiklerini, beyaz renkli minübüsün önlerinden geçip Elazığ caddesine Diyarbakır şehir merkezi istikametine doğru ters yönden girdiğini bu aracı peşinden takip ettiklerini, Muhittin Tanrıverdi'nin aracın camını açarak tabanca ile minübüse ateş ettiğiniaçıkça belirttiği,müştekilerin içerisinde bulunduğu araca çok sayıda mermi isabet ettiğinin, yine şüphelilerin ateş ettikleri yerde çok sayıda av tüfeği fişeği ve boş kovanların ele geçirildiğinin olay yeri inceleme raporlarından anlaşıldığı böylece şüphelilerin ortak hakimiyet kurarak ... plakalı araçta bulunan şahıslara doğru doğrudan kasıt ile hedef ayırmaksızın ateş ettikleri, sonuçta araçta bulunan şahıslardan Ö.Y.'nin öldüğü, ... plakalı şüpheli Murat Tanrıverdi'ye ait aracı kullandığı sabit olan şüpheli MEHMET EMİN TANRIVERDİ ile ...plakalı Nissan marka pikapı kullanan RAMAZAN TANRIVERDİ isimli şahısların öldürme fiili içersinde aracı kullanma eylemlerinin kurucu unsur olduğu, dolayısıyla araç sürücülerinin de olaya doğrudan iştirak ettikleri, suçun işlenmesinde araçların kullanılmasının zorunlu olduğu, bu nedenle müsadere edilmeleri gerektiği, müştekilerin beyanları, şüphelilerin çelişkili beyanları, ev arama tutanağı, dosya içerisinde bulunan canlı teşhis tutanakları ve cd leri, olay yeri inceleme raporları, olay yeri basit krokileri, kriminal polis laboratuvarlarının raporları, tanık S.K'nin beyanı, diğer tanık beyanları, ve tüm soruşturma evrakı kapsamından tüm şüphelilerin Maktul Ö.Y'ye yönelik kasten adam öldürme, diğer müştekiler C.Ö.Ç.,D.E., Y.E., A.E., M.E., İ.H. E., S.A. ve M.E'ye yönelikkasten adam öldürmeye teşebbüs, ayrıca şüpheli Muhittin TANRIVERDİ nin 6136 sayılı yasaya muhalefet suçlarını işledikleri..."

12. Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi 1/3/2011 tarihli birinci celsedebaşvurucuların "...üzerlerineayrı ayrı atılı suçlarınınniteliğine , mevcut delil durumunagöre üzerlerineatılısuçuişlediklerine ilişkin kuvvetlisuçşüphesinin varlığını gösteren olgular mevcut bulunduğundan ve delillerikarartmaşüphesiolduğu.."gerekçesiyle tutukluluklarının devamına itiraz yolu açık olmak üzere karar vermiştir.

13. Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi 1/11/2012 tarihli on birinci celsede başvuruculardan Ramazan ve Mehmet Emin Tanrıverdi'nin "üzerlerine atılı suçunvasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu,suç vasfınındeğişmeihtimali ve tutuklu kaldıkları süre"yi dikkate alarak tahliyelerine karar vermiştir. Buna karşılık Mahkeme, diğer başvurucuların "üzerlerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, tutuklulukta geçirdikleri süre, öngörülen cezanın üst sınırı, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olgular ileadli kontroltedbirlerininyetersizkalacağı" gerekçesiyle tutukluluklarının devamına karar vermiştir.

14. Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/12/2013 tarihli ve E.2011/12, K.2013/486 sayılı kararı ile başvurucular hakkında tamamlanmış kasten öldürme suçundan ayrı ayrı 25 yıl, sekiz ayrı öldürmeye teşebbüs eylemi nedeniyle her bir eylem için ayrı ayrı 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına; ayrıca Muhittin Tanrıverdi'nin 6136 sayılı Kanun'a muhalefet eylemi nedeniyle 500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve buna ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Mahkeme; Muhittin, Aziz, Murat ve Salih Tanrıverdi hakkındaayrıca "...verilen ceza miktarı ve bu ceza ile ölçülü olduğu..." gerekçesiyle tutukluluk hâllerinin devamına itiraz yolu açık olmak üzere karar vermiştir. Bu karar, başvurucuların müdafileri huzurunda açıklanmıştır.

15. Başvurucular10/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

16. Bozmadan önceki yargılama sürecinde Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesince toplam on sekiz duruşma yapılmıştır.Tanık dinlenmesi, bilirkişi incelemesi yapılması, Adli Tıp Kurumundan rapor alınması, Cumhuriyet Savcılığından mütalaa alınması, bu mütalaaya karşı sanık avukatlarının savunmada bulunmak istemesi ve sanık avukatlarının mazerette bulunmaları nedeniyle duruşmaların ertelendiği tespit edilmiştir.

17. Başvurucuların temyizi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi 9/7/2015 tarihli kararıyla Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 1/12/2013 tarihli ve E.2011/12, K.2013/486 sayılı kararını bozmuştur. Bozma kararının gerekçesi şöyledir:

"...Sanıklardan birisinin savunulmasının diğer sanıklar yönünden savunmada zaafiyet yarattığının anlaşılması durumunda; sanıklar arasında menfaat uyuşmazlığı bulunduğunun kabulü gerektiğinden; aynı kasten öldürme ve kasten öldürmeye teşebbüs suçlarından yargılanan, yakın akraba olan sanıklar (...) arasında menfaat uyuşmazlığının gerçek anlamda kalktığından söz edilemeyeceği anlaşılmakla; kendileri tarafından belirlenecek veya baro tarafından atanacak ayrı ayrı müdafiiler tarafından savunmalarının yapılması gerektiğinin düşünülmemesi suretiyle 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 38/1 ve 5271 sayılı CMK’nun 152. maddelerine aykırı davranılması,

Sanık Salih müdafiinin beyanı ile cezaevindeki tedavi evrakları nazara alınarak yüklenen suçların hukuki anlam ve sonuçlarını algılama veya bu fiillerle ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğini ortadan kaldıran yahut azaltan bir akıl hastalığına duçar olup olmadığı konusunda TCK'nun 32. maddesine uygun olarak rapor aldırılmadan bu sanık hakkında yazılı şekilde hükümler kurulması,

Olaydan önce sanıklar Salih ve Muhittin’in dövülmeleri ile ilgili olduğu belirtilen ve iddianamede yer verilen Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/21489 soruşturma nolu evrakı ile açılmış kamu davası varsa dosyanın, verilmiş ise kararın ve ilgili belgelerinin getirilmesinden, ilk haksız hareketin hangi taraftan kaynaklandığının tespit edilmesinden sonra sanıkların polis memurları maktül Özkan ve mağdur Cumali Özgür dışında kalan mağdurlara yönelik eylemleri yönünden TCK’nun 29. maddesinin tartışılması suretiyle hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeyerek eksik inceleme sonucu yazılı biçimde mahkumiyet kararları veril [miştir]."

18. Bozma sonrası davanın Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2015/204 esasına kaydı yapılmış ve Mahkeme 11/9/2015 tarihinde dosya üzerinden yapılan incelemede başvurucular Salih, Muhittin, Murat ve Aziz Tanrıverdi'nin "...üzerlerine atılı suça ilişkin soruşturma aşamasında toplanan deliller dikkate alındığında, henüz tüm delillerin toplanmamış oluşu, üzerlerine atılı suça ilişkin kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması ve halen devam etmesi, 5271 sayılı CMK.nun 100. maddesinde sayılan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde tutuklama nedenlerinin varsıyabildiği, tutuklulukta geçen süre, atılı suçun ağırlığı ve yasadaki yaptırımı, atılı suçun 5271 sayılı CMK.nun 100/3 maddesinde sayılan suçlardan bulunması, atılı suçun niteliği itibariyle 5271 sayılı CMK.nun 109.maddesinde belirtilen "adli kontrol" hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı, sanıkların üzerlerine atılı eylem karşısında tutuklama kararı verilmiş olmasının ölçülü ve gerekli oluşu, serbest bırakılmaları halinde kovuşturmadan kaçma şüphelerinin bulunması..." gerekçesiyle tutukluluk hâllerinin devamına ve duruşma gününün 5/11/2015 tarihine bırakılmasına karar vermiştir.

19. Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi 5/11/2015 tarihli duruşmada başvurucuların azami tutukluluk süresinin aşıldığı gerekçesiyle yaptıkları tahliye taleplerini "...Sanıklar ve müdafiilerinin uzun tutuklamaya ilişkin ve tahliyeye müteallik taleplerinin mahkememizce 11/12/2013 tarihinde hüküm verildiği, sanıkların bu tarihten sonra hüküm özlü kabul edildikleri, Yargıtay 1. Ceza Dairesince 09/07/2015 tarihinde bozma ilamı verildiği, mahkememizin bozma sonrası 2015/204 esas sayılı dosya numarası alan yargılamada tensip zaptının 11/09/2015 tarihinde tanzim edildiği dikkate alınarak, sanıkların 5271 sayılı CMK 102/3 maddesindeki uzatma sürelerinin geçtiğine ilişkin taleplerinin reddine, Sanıklar Muhittin Tanrıverdi, Salih Tanrıverdi, Aziz Tanrıverdi ve Murat Tanrıverdi'nin üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, tutuklulukta geçirdikleri süre, öngörülen cezanın alt ve üst sınırı ile tüm dosya kapsamı dikkate alındığında sanık hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu, isnat edilen suçlamanın CMK'nun 100 maddesindeki katalog suçlardan olması, adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı hususları dikkate alınarak sanıkların tutukluluk hallerinin devamına," gerekçeleriyle reddetmiş ve tutukluluk durumlarının 27/11/2015 ve 23/12/2015 tarihlerinde değerlendirilmesine karar vermiştir.

20. Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi 8/3/2016 tarihli bozma sonrası yapılan 3. duruşmada başvurucuların tahliye taleplerini "...sanıkların üzerlerine atılı suça ilişkin gerek soruşturma aşamasında toplanan deliller, gerekse Yargıtay bozma ilamından önceki kovuşturma aşamasında toplanan dikkate alındığında; kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması ve halen devam etmesi, 5271 sayılı CMK'nun 100.maddesinde sayılan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde tutuklama nedenlerinin varsayılabildiği, tutuklulukta geçen süre yönünden Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2011/1-51 esas 2011/42 karar sayılı 12/04/2011 tarihli kararı, yine atılı suçun ağırlığı ve yasadaki yaptırımı, atılı suçun 5271 sayılı CMK'nun 100/3 maddesinde sayılan suçlardan bulunması, atılı suçun niteliği itibariyle 5271 sayılı CMK'nun 109. maddesinde belirtinen "adli kontrol "hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı, sanıkların üzerine atılı eylem karşısında tutuklama kararı verilmiş olmasının ölçülü ve gerekli oluşu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5. ve 6. maddeleri kapsamında tutuklama koşullarının oluşması neticesi tutuklama kararı verildiğide görülerek..." gerekçesiyle reddetmiş; tutukluluk durumlarının 28/03/2016 ve 15/04/2016 günlerinde dosya üzerinden değerlendirilmesine karar vermiştir.

21. Başvurucular hakkındaki dava, Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesinde derdest olup bir sonraki duruşma 3/5/2016 tarihine bırakılmıştır.

B. İlgili Hukuk

22. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 81. maddesi şöyledir:

"(1) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır."

23. 5237 sayılı Kanun'un 35. maddesi şöyledir:

"(1) Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur.

(2) Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir."

24. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:

“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.

(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.

b) Şüpheli veya sanığın davranışları;

1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,

2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,

Hususlarındakuvvetli şüphe oluşturuyorsa.

(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83)

(4) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.”

25. 5271 sayılı Kanun’un 104. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.

(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir.

(3) Dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya üzerinde yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re'sen de verilebilir."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

26. Mahkemenin 18/5/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

27. Başvurucular; haklarında devam eden tutukluluk tedbirinin resen incelendiğini, itiraz ve tahliye taleplerine ilişkin kararlarda 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesindeki kriterlerin tekrar edildiğini, dosya kapsamı ve isnat edilen suçlarla ilgili değerlendirme yapılmadığını, basmakalıp gerekçelere yer verildiğini, üç yılı aşkın süredir tutuklu olduklarını, tutukluluğa yaptıkları itiraz incelemelerinin duruşmasız yapıldığını, dosyanın mevcut delil durumu ve niteliği itibarıyla uzun yargılamayı zorunlu kılmadığını, buna rağmen yargılamanın keyfî şekilde uzatıldığını belirterek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuşlardır.

B. Değerlendirme

28. Başvurucuların şikâyetinin özü, tutukluluğun makul süreyi aşması ve tutukluluğa itiraz incelemelerinin duruşmasız yapılması nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlali ile makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkindir. Bu nedenle başvurucuların şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci ve sekizinci fıkrası ve 36. maddesinin birinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.

1- Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

i. Başvurucular Ramazan ve Mehmet Emin Tanrıverdi Yönünden Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia

29. Adı geçen başvurucular tutukluluğun makul süreyi aştığını belirterek kişi özgürlüğü ve güvenliğihaklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

30. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde bireysel başvuru yapılması gerekir.

31. Derece mahkemesince hüküm verilmeden önce tutukluluk hâli sona eren bir kişinin, en geç tahliye edildiği tarihten itibaren otuz günlük yasal süre içinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunarak tutuklulukla ilgili şikâyetlerini ileri sürmesi gerekmektedir (Cüneyt Kartal, B. No: 2013/6572, 20/3/2014, § 22).

32. Somut olayda yargılama kapsamında tutuklu olan başvurucular Ramazan ve M. Emin Tanrıverdi 1/11/2012 tarihinde Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesince tahliye edilmiştir. Dolayısıyla bireysel başvurunun İlk Derece Mahkemesinin tahliye kararını verdiği 1/11/2012 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekirken 10/1/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.

33. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Başvurucuların Tutukluluğa İtirazının Duruşma Yapılmaksızın Değerlendirildiğine İlişkin İddia

34. Başvurucular, tutukluluğun devamına yönelik üst Mahkemeye yaptıkları itirazların incelenmesinin dosya üzerinden duruşmasız yapıldığını belirtmiştir.

35. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) ve 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda kamu gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı, bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).

36. Somut olayda başvurucular Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesinde tutuklu olarak yargılanmaktadır. Mahkemenin 11/12/2013 tarihli ve E.2011/12, K.2013/486 sayılı kararı ile başvurucular hakkında mahkûmiyetle birlikte Muhittin, Aziz, Murat ve Salih Tanrıverdi hakkındaayrıca "...verilen ceza miktarı ve bu ceza ile ölçülü olduğu..." gerekçesiyle tutukluluk hâllerinin devamına karar verilmiştir. Bu karar başvurucuların müdafileri huzurunda açıklanmıştır. Hüküm tarihine kadar Mahkeme, her duruşma sonrasında başvurucuların tutukluluk hâllerinin devamına itiraz yolu açık olmak üzere karar vermiştir. Bireysel başvuru öncesinde bu kararlara itiraz edilip edilmediği; edilmiş ise hangi mahkemeye, hangi tarihte itiraz edildiği dosya kapsamından anlaşılmamaktadır.

37. Başvuruya konu ihlal iddiasıyla ilgili deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını ve hangi Anayasa hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını kanıtlama yükümlülüğü başvuruculara ait olmasına rağmen başvurucular tarafındantutukluluğa itiraz incelemesinin duruşmasız yapıldığı nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği soyut şekilde ileri sürülmekte olup bu hakkın nasıl ihlal edildiğine ilişkin bir açıklama ve kanıtlamada bulunulmadığı anlaşıldığından başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

38. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmı hakkında açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilmez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Başvurucular Salih, Muhittin, Murat ve Aziz Tanrıverdi Yönünden Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar ve Başvurucuların Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlandırılmadığına İlişkin İddiaları

39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Başvurucular Salih, Muhittin, Murat ve Aziz Tanrıverdi Yönünden Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

40. Başvurucular, tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçesiz olduğunu ve üç yılı aşan bir süre boyunca tutuklu olarak yargılandıklarını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

41. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:

“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”

42. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır.

43. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Anayasanın 38. maddesinde “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” şeklinde ifadesini bulan masumiyet karinesi, yargılama süresince kişinin hürriyetinin esas, tutukluluğun ise istisna olmasını gerektirmektedir. Masumiyet karinesine rağmen tutukluluğun devamı ancak kişi hürriyetine nazaran daha ağır bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı görülebilir. Bu nedenle bir davada tutukluluğun makul süreyi aşmamasını gözetmek, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından değerlendirilmesi ile serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarda bu olgu ve olayların ortaya konması gerekir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 61, 62).

44. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk hâlinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun yolunda çelişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların -olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla- tutukluluk hâli devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).

45. Kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla tutuklama tedbirine başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli” görüldüğü takdirde yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (Savaş Çetinkaya, B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 53).

46. Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı dikkate alınmalıdır. Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi gerekir (Murat Narman§ 63, 64).

47. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Savaş Çetinkaya, § 56).

48. Tutukluluk süresinin hesabında ilk derece mahkemesi önünde yargılama aşamasında geçen sürelerin dikkate alınması gerekir. Zira kişi yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse bu kişinin hukuki durumu bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma kapsamından çıkmakta ve tutmanın nedeni ilk derece mahkemesince verilen hükme bağlı olarak tutma hâline dönüşmektedir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkûmiyet kararı sonrası tutulma hâlini tutukluluk olarak nitelendirmemekte ve temyiz aşamasında geçen süreyi tutukluluk süresinin hesabında dikkate almamaktadır (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 41). Bu bakımdan temyiz aşamasında geçen süreler tutukluluk süresinin değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulamaz. Ancak bozma kararı sonrasında bireyin durumu tekrar suç isnadına bağlı tutmaya dönüşeceğinden ilk derece mahkemesi önünde geçen süre değerlendirmede dikkate alınacaktır (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 67).

49. Hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedenlerinden biri veya birkaçının varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi gerekir. Somut olayda başvuruculardan Murat Tanrıverdi 31/8/2010, Muhittin ve Salih Tanrıverdi 2/9/2010 ve Aziz Tanrıverdi ise 15/9/2010 tarihinde tutuklanmaları ile İlk Derece Mahkemesinin 11/12/2013 tarihli kararı ile hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesi arasında yaklaşık 3 yıl 3 ay bir suç isnadına bağlı olarak tutulmuşlardır. Başvurucular, Mahkemenin mahkûmiyet kararını temyiz etmiştir. İlk Derece Mahkemesinin 11/12/2013 tarihli kararı, Yargıtay tarafından yapılan temyiz incelemesi neticesinde 9/7/2015 tarihinde bozulmuştur. İlk Derece Mahkemesinin karar tarihi ile Yargıtayın bozma kararı tarihi arasında geçen 1 yıl 6 ay 28 günlük sürede başvurucular İlk Derece Mahkemesince verilen hükme bağlı olarak tutulmuşlardır. Başvurucular, Yargıtayın bozma kararı ile karar tarihi olan 18/5/2016 tarihi arasında geçen 10 ay 9 gün sürede bir suç isnadına bağlı olarak tutulmaya devam edilmişlerdir. Bu durumda makul süre açısından dikkate alınması gereken tutukluluk süresi ortalama dört yıldır.

50. Başvurucuların kasten öldürme ve kasten öldürmeye teşebbüs suçlarından tutuklandıkları ve haklarında bu suçtan kamu davası açıldığı ve yargılandıkları, tutukluluklarının devamına ilişkin gerekçe olarak isnat edilen suçla ilgili kuvvetli şüphenin varlığını objektif olarak ortaya koyan deliller, isnat edilen suçun kanunda öngörülen ceza miktarına göre kaçma şüphesinin varlığı, suçun katalog suçlardan olması ve delillerin karartılması ihtimali gösterilmiştir. Kuvvetli suç şüphesi altında bulunan başvurucular hakkında Mahkemece verilen tutukluğun devamına ilişkin kararların gerekçeleri, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içeriktedir. Nitekim Mahkeme 1/11/2012 tarihli on birinci celsede, aynı dosyada yargılanan başvuruculardan Ramazan ve M. Emin Tanrıverdi hakkında suç vasfınındeğişmeihtimali ve tutuklu kaldıkları süreyi dikkate alarak tahliyelerine karar vermiştir. Başvurucuların tutukluluk süresi dikkate alındığında makul sürenin aşılmadığı ve gösterilen gerekçelerin bu süre bakımından yeterli olduğu kabul edilmelidir. Ayrıca tutukluluk incelemelerinin yapıldığı 1/11/2012, 5/11/2015 ve 8/3/2016 tarihlerinde Mahkemece tutuklama tedbiri yerine adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yeterli olmadığına vurgu yapılmıştır.

51. Başvuru konusu olayda öldürme olayının ne şekilde gerçekleştiği konusunda bilirkişi incelemesi yapılması, tanık dinlenmesi ve Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasınıngerekmesi dikkate alındığında davanın karmaşık olduğu anlaşılmaktadır. Tutukluluk hâlinin devam ettiği ilk derece yargılaması sürecinde tutukluluk nedeniyle yargılamanın yürütülmesinde başvuruculara isnat edilen suçların niteliği, hakkında soruşturma yürütülen kişi sayısı ve soruşturma konusunun kapsamı dikkate alındığında ayrıca gösterilmesi gereken özenin yargılama makamınca gösterilmediği sonucuna varılması için bir neden de bulunmamaktadır.

52. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

Serruh KALELİ bu görüşe katılmamıştır.

b. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlandırılmadığına İlişkin İddia

53. Başvurucular, üç yılı aşkın bir süreden beri tutuklu olarak yargılanmakta olduklarını, Mahkemenin 11/12/2013 tarihinde karar verdiğini ve bu kararı temyiz ettiklerini, haklarındaki yargılamanın devam ettiğini ve bu nedenle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.

54. Makul sürede yargılanma hakkı, Anayasa'nın 36. maddesi ile güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsamına dâhildir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).

55. Anayasa’nın 36. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddeleri uyarınca kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) makul sürede karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. İsnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).

56. Başvuru konusu olayda başvuruculardan Mehmet Emin, Ramazan ve Murat Tanrıverdi 28/8/2010, Salih ve Muhittin Tanrıverdi 1/9/2010, Aziz Tanrıverdi ise 14/9/2013 tarihinde kasten öldürme ve kasten öldürmeye teşebbüs suçlarına katıldıkları gerekçesiyle gözaltına alınmış ve Ramazan, Murat ve Mehmet Emin Tanrıverdi 31/8/2010,Muhittin ve Salih Tanrıverdi 2/9/2010, Aziz Tanrıverdi ise 15/9/2010 tarihinde tutuklanmıştır. Haklarında kasten öldürme ve kasten öldürmeye teşebbüs suçlarından, ayrıca Muhittin Tanrıverdi hakkında 6136 sayılı Kanun'a muhalefet eylemi nedeniyle adli soruşturma başlatılmıştır. Başvurucular hakkında isnat olunan bu suçlar 5237 sayılı Kanun’da hapis cezasını gerektirir şekilde, 6136 sayılı Kanun'da ise hapis ve adli para cezası olarak tanımlanmıştır. Bu çerçevede başvurucular hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B..E,§ 32).

57. Cezai alanda yöneltilen suç isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı an olup somut başvuru açısından bu tarih, başvurucuların bahse konu suçlar kapsamında gözaltına alındıkları ve böylece isnattan haberdar oldukları anlaşılan 28/8/2010'dur. Sürenin bitiş tarihi ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği tarihtir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52; B.E, § 34).

58. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde başvurucuların gözaltına alınmaya başlandığı 28/9/2010 tarihinden Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/12/2013 tarihli kararı arasında 3 yıl 3 ay 13 günlük bir süre olduğu görülmektedir. Başvurucuların yargılandığı davada, Mahkemece ilk savunma 1/3/2011 tarihli celsede alınmıştır. Yargılama, İlk Derece Mahkemesince bozmadan önce toplam olarak on sekiz celsede tamamlanmıştır. Davanın kanun yolu (temyiz) aşaması ise 1 yıl 6 ay 28 gün sürmüştür. Bozma sonrası yargılama süresi ise son duruşma tarihi 3/5/2016 dikkate alındığında 9 ay 24 gündür. Yargılama İlk Derece Mahkemesi aşamasında devam etmektedir.

59. Bu kapsamda somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihi, yargılama devam ettiğinden inceleme tarihi olan 18/5/2016'dır. Başvuruculara bir suçun isnat edildiği (başvurucuların gözaltına alındığı) 28/9/2010 tarihi ile bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih arasında geçen süre yaklaşık 5 yıl 8 aydır.

60. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddialarına ilişkin olarak mutlak bir süreye göre değerlendirme yapılmamakta, her davanın özelliğine göre makul sürenin aşılıp aşılmadığı incelenmektedir. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).

61. Yargılamanın karmaşıklığını değerlendirirken davanın hem hukuki hem de maddi açıdan bütün yönleri ele alınmalı; dava konusunun zorluğu, hukuki meselenin çözümündeki güçlük, delillerin toplanmasında karşılaşılan engel, maddi olayların çelişkili olması, sanıkların ya da isnat edilen suçların veya tanıkların sayısı, davanın uluslararası boyutları bilirkişi deliline ihtiyaç, yazılı delillerin hacmi gibi birçok unsur incelenmelidir. Davanın taraflarının ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu açısından ise ceza davalarında sanık, adli makamlarla aktif bir iş birliği yapmak zorunda olmadığı gibi hukuk sisteminin sunduğu savunma imkânlarını kullandığı için de kusurlu bulunamaz. Diğer taraftan devlet, kendi idari ve yargısal organlarına yüklenebilecek gecikmelerden sorumludur (Murat Öztürk, B. No: 2014/2454, 4/11/2014, §§ 52, 53).

62. Somut olayda Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca 28/8/2010 tarihinden itibaren gözaltına alınan başvurucular hakkında 28/12/2010 tarihinde kasten öldürme, kasten öldürmeye teşebbüs ve 6136 sayılı Kanun'a muhalefet suçlarından cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, yargılamaya başlayan Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesince davanın tensip zaptının düzenlenmesinden sonra toplam altı sanığın savunması ile on bir müştekinin beyanlarının alındığı, Mahkemece yargılama boyunca on sekiz duruşma yapıldığı, tanık dinlenmesi, bilirkişi incelemesi yapılması, Adli Tıp Kurumundan rapor alınması, Cumhuriyet Savcılığından mütalaa alınması, bu mütalaaya karşı sanık avukatlarının savunmada bulunmak istemesi ve sanık avukatlarının mazerette bulunmaları nedeniyle duruşmaların ertelendiği, 11/12/2013 tarihinde başvurucular hakkında tamamlanmış kasten öldürme suçundan ayrı ayrı yirmi beş yıl, sekiz ayrı öldürmeye teşebbüs eylemi nedeniyle her bir eylem için ayrı ayrı on yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına, ayrıca Muhittin Tanrıverdi'nin 6136 sayılı Kanun'a muhalefet eylemi nedeniyle 500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve buna ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına kararverildiği, başvurucuların temyizi üzerine dosyanın Yargıtaya gönderildiği, Yargıtay 1. Ceza Dairesinde temyiz incelemesinin 9/7/2015 tarihinde yapıldığı ve başvurucular hakkında verilen kararın usul yönünden bozma ile sonuçlandırıldığı, bozma ilamı sonrası davanın görülmesine yine aynı MahkemeninE.2015/204 sayılı dosyası üzerinden devam edildiği, anılan Mahkemece inceleme tarihine kadar ortalama üç duruşma yapıldığı ve bu duruşmalarda bozma ilamı doğrultusunda işlem yapıldığı tespit edilmiştir.

63. Sonuç olarak soruşturma ve yargılama safhalarıyla temyiz süreci birlikte değerlendirildiğinde yargılama faaliyetlerinde hareketsiz kalınan bir dönemin bulunmadığı, yargı mercilerine atfedilebilecek bir kusurun olmadığı ve gerekli özenin gösterildiği görülmüştür.

64. Yargılama süresinin makul olup olmadığının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gereken davadaki sanık sayısı, dosyada birleştirme kararı verilip verilmediği, davanın karmaşıklığı, atılı suçların vasıf ve mahiyeti, söz konusu suçlar için öngörülen cezaların miktarı gibi unsurlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde somut başvuru bakımından yargılama süresinin makul olduğu görülmektedir.

65. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

Serruh KALELİ bu görüşe katılmamıştır.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Başvurucular Ramazan ve Mehmet Emin Tanrıverdi'nin tutukluluk süresinin makul olmadığına ilişkin iddialarının süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

2. Tutukluluğa itirazın duruşma yapılmaksızın değerlendirildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

3. Başvuruculardan Salih, Muhittin, Murat ve Aziz Tanrıverdi'nin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

4. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. 1. Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi özgürlüğü ve güvenliği haklarının İHLAL EDİLMEDİĞİNE Serruh KALELİ'nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE Serruh KALELİ'nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/5/2016 tarihinde karar verildi.

KARŞIOY

Başvuruculardan Murat Tanrıverdi 28/8/2010, Salih Tanrıverdi ve Muhittin Tanrıverdi 1/9/2010 Aziz Tanrıverdi ise 14/9/2010 tarihlerinde göz altına alınmışlar ve akabinde tutuklanmışlardır. İlk derece mahkemesi 11/12/2013 tarihli kararı ile başvurucuların mahkumiyetine hükmetmiş ve tutukluluk hallerinin devamına karar vermiştir. Mahkumiyet hükmü Yargıtay’ca 9/7/2015 tarihinde bozulmuştur. İlk derece mahkemesi önünde yargılamanın devam ettiği ve başvurucuların hala tutuklu oldukları anlaşılmaktadır.

Başvurucular uzun süreden beri tutuklu olduklarını ve mahkemenin tutukluluğun devamına karar verirken gerekçe göstermediğini basmakalıp gerekçelere dayandığını belirterek Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan özgürlük ve güvenlik haklarının ve 36. Maddede güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

Mahkememizce yapılan inceleme sonucunda heyet çoğunluğunca her iki hak yönünden de ihlal olmadığı yönünde karar verilmiştir. Aşağıda belirtilen gerekçelerle Sayın çoğunluğun görüşüne katılınmamıştır.

19. Madde Yönünden

Öncelikle çoğunluk tarafından tutuklu kalınan sürenin hesabında, dosyanın Yargıtay önünde geçirdiği süre dikkate alınmaksızın sadece ilk derece mahkemesi önündeki yargılama aşamasında geçen süre dikkate alınmıştır. Yargıtay önünde geçen süre ise başvurucuların bu aşamada bir mahkeme hükmüne bağlı olarak tutuldukları, bu tutmanın suç isnadına dayalı tutma olmadığı gerekçesiyle Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının uygulanmasında dikkate alınmamıştır. Dolayısıyla başvurucuların hürriyetlerinden yoksun kaldıkları 1 yıl 6 ay 28 günlük sürede tutuklu olmadıkları, haklarında bir mahkeme tarafından verilmiş olan mahkûmiyet hükmüne dayalı olarak tutuldukları kabul edilmiştir.

Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında tutuklanan kişilerin makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında salıverilmelerini isteme hakkı olduğu hüküm altına alınmıştır. Bu fıkrada geçen tutukluluk kavramı Anayasa’da tanımlanmamıştır. Bu durumda kavramın anlamını tespit etmek için bu kurumu düzenleyen 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununa bakılması gerekir. Bir koruma tedbiri olan tutuklama 5271 sayılı Kanun’un 100-108 maddelerinde düzenlenmiştir. Bu maddelerde tutuklama tedbirine şüpheli ya da sanık hakkında, soruşturma ve kovuşturma evresinde başvurulabileceği hüküm altına alınmıştır. Aynı Kanun’un “tanımlar” başlıklı 2. maddesinde bu kavramların tamamı tanımlanmıştır. Buna göre, şüpheli: soruşturma evresinde suç şüphesi altında bulunan kişiyi; sanık: kovuşturmanın başlamasından itibaren hükmün kesinleşmesine kadar, suç şüphesi altında bulunan kişiyi; soruşturma: kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi; kovuşturma: iddianamenin kabulüyle başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi ifade eder. Görüldüğü gibi Ceza muhakemesi sistemimizde tutukluluk sadece ilk derece mahkemesi önünde geçen süreyi değil, kanun yollarına başvuru halinde burada geçen süreyi de kapsayacak şekilde hükmün kesinleşmesine kadar geçen süreyi kapsamaktadır. Nitekim Kanun’un şüpheli veya sanığın salıverilme istemlerini düzenleyen 104. maddesinde de dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki kararın bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verileceği kuralı yer almaktadır. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında da tutuklanan kişilerin soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları olduğu belirtilmektedir.

Dolayısıyla Kanunun sistematiği içinde tutukluluk statüsünün sanığın salıverilmemesi halinde hükmün kesinleşmesine kadar devam ettiğinde şüphe bulunmamaktadır. Nitekim 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 4. Maddesinde “Mahkûmiyet hükümleri kesinleşmedikçe infaz olunamaz” kuralı yer almaktadır. Bu durumda yukarıda belirtilen açık kanun hükümleri karşısında kanun yolu mahkemeleri önünde geçen sürede tutulan kişinin hükmünün infaz edildiğini söylemeye olanak bulunmamaktadır. Hukukumuzda tutuklama ve kesinleşmesi halinde mahkûmiyet hükmünün infazı dışında ceza soruşturması ve kovuşturması nedeniyle kişilerin hürriyetinden mahrum bırakılması mümkün olmadığına göre temyiz aşamasında geçen sürenin, tutukluluk süresinin hesabında dikkate alınmamasının kanuni bir dayanağı bulunmamaktadır.

Bütün temel haklar gibi, özgürlük ve güvenlik hakkının da ancak kanunla sınırlandırılabileceği dikkate alındığında kanuni dayanağı olmaksızın bir kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılması mümkün değildir. Kanun yolları süresince bir kişinin tutulabilmesi ancak tutuklama ile mümkün olup bunun dışında Kanunda bir tutma olanağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla temyiz aşamasında kişi ancak tutukluluk yoluyla özgürlüğünden mahrum bırakılabilir. Bu durumda temyiz aşamasında geçen süreyi tutukluluk süresinin kapsamı dışında bırakmak kanunsuz tutmaya olanak tanımak anlamına gelecektir.

Ülkemizde oldukça istisnai durumda uygulanması gereken tutukluluk koruma tedbirinin Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına alınan masumiyet karinesini hiçe sayar bir şekilde çok yaygın bir şekilde adeta bir cezalandırma aracı olarak kullanılması nedeniyle kanun koyucu 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinde tutukluluk için azami süreler öngörmüştür. Bu sürelerin kanunun kendi sistematiği içinde kanun yollarında geçecek süreleri de kapsadığında şüphe bulunmamaktadır. Bir kişinin maddede öngörülen bu sürelerden daha uzun bir süre tutuklu kalması halinde tutma kanuna aykırı olacağından özgürlük ve güvenlik hakkı ihlal edilecektir. Somut olayda da başvurucuların tutuldukları süre karar tarihi itibariyle kanunda öngörülen süreyi aşmış bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesinin kanunun açık bir şekilde yasakladığı müdahaleyi yorum yoluyla meşrulaştırarak bir kişinin kanunda öngörülenden daha uzun bir süre özgürlüğünden yoksun bırakılmasına cevaz vermesi kabul edilemez olduğu gibi Anayasaya da aykırı olacaktır.

Anayasa Mahkemesinin böyle bir yorumda bulunmasına Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Sözleşmenin 5. maddesine ilişkin yorumu da gerekçe oluşturamaz. AİHM’in temyiz aşamasında geçen süreyi Sözleşmenin 5/1-c fıkrası kapsamında suç şüphesine dayalı tutma değil, 5/1-a fıkrası kapsamında yetkili bir mahkeme tarafından verilmiş mahkûmiyet kararına dayalı tutma olarak nitelendirmesi, Sözleşmeden daha geniş güvence sağlayan Anayasa’nın 19. maddesi ve 5271 sayılı Kanunun yukarıda belirtilen hükümleri karşısında yine Sözleşmenin 53. maddesi gereğince Anayasa Mahkemesinin aynı yönde karar vermesi için dayanak oluşturamaz.

Diğer taraftan ülkemizde ceza yargılamalarının çok uzun sürmesi, özellikle Yargıtayın işyükü nedeniyle dosyaların incelenmesinin gecikmesi halinde kanunda öngörülen azami tutukluluk süreleri dolacağından ağır suçlar işleyen kişilerin tahliye edilmek zorunda kalacağı ve sosyal sorunlara neden olacağı argümanı da Anayasa Mahkemesinin Anayasa ve yasa hükümlerini göz ardı ederek kanun yollarında geçen süreyi tutukluluk süresinden saymamasının gerekçesi olamaz. Ceza yargılamasını hızlandıracak yöntem ve politikaları geliştirmek ve uygulamak yasama, yürütme ve yargı organlarının sorumluluğunda olup, gerekli tedbirler ilgili organlar tarafından alınmalıdır. Eğer belirtilen şekilde bir sosyal risk varsa bu riski yasa koyucu almış ve Kanunda azami tutukluluk sürelerini düzenlemiştir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin sosyal risk kaygısıyla hareket etmesini gerektirecek bir durum bulunmamaktadır.

Çoğunluğun görüşü karşısında yakında yürürlüğe girecek yasa ile Bölge Adliye Mahkemelerinin devreye girmesi halinde bu mahkemeler önünde geçen sürenin de tutukluluk süresinin kapsamı dışında tutulması gerekecektir. Bireyin en temel hakkı olan özgürlük ve güvenlik hakkına ağır bir sınırlama getiren tutukluluk tedbirine ilişkin kronik sorunlar dikkate alındığında bu yaklaşım nedeniyle bireyler, haklarında kesinleşmiş bir hüküm olmamasına ve beraat etme ihtimalleri olmasına karşın yıllarca özgürlüklerinden yoksun bırakılabileceklerdir. Temel görevi birey temel hak ve özgürlüklerini korumak olan Anayasa Mahkemesinin böyle bir yorum ile bireylerin özgürlük haklarının gereksiz yere kısıtlanmasına olanak tanıması kabul edilemez.

Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan özgürlük ve güvenlik haklarının ihlal edilmediği yönündeki çoğunluk görüşüne katılmadım.

36. Madde Yönünden

Adam öldürme ve adam öldürmeye teşebbüs suçlarından yargılanan başvurucuların yargılama süreleri altı yıla yaklaşmıştır. Bozma sonrası ilk derece mahkemesi önünde yargılama devam etmektedir. Çoğunluk başvurucuların makul sürede yargılanma haklarının ihlal edilmediğine karar vermiştir.

Suçun niteliği, sanık sayısı, yargılama süreci gibi unsurlar dikkate alındığında davanın özel bir zorluk taşımadığı, davanın uzamasında başvuruculara atfedilebilecek bir kusur olmadığı görülmektedir. Benzer başvurularda Mahkeme bugüne kadar yüzlerce ihlal kararı vermişken bu başvuruda herhangi bir gerekçe gösterilmeden ihlal olmadığı yönündeki çoğunluk görüşüne katılmadım.

 

Serruh KALELİ

          Üye

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Salih Tanrıverdi ve diğerleri [1.B.], B. No: 2014/580, 18/5/2016, § …)
   
Başvuru Adı SALİH TANRIVERDİ VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2014/580
Başvuru Tarihi 10/1/2014
Karar Tarihi 18/5/2016
Resmi Gazete Tarihi 22/6/2016 - 29750

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması ve tutukluluğa itiraz incelemelerinin duruşmasız yapılması nedenleriyle kişi özgürlüğü ve güvenliği, tutuklu devam edilen yargılamanın makul sürede bitirilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Makul sürede yargılanma hakkı (ceza) İhlal Olmadığı
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (süre) Süre Aşımı
İhlal Olmadığı
Tutulan kişinin yargı merciine başvuru hakkı (hakim önüne çıkarılma) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 81
35
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 100
104
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi