TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TEZCAN KARAKUŞ CANDAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/5809)
|
|
Karar Tarihi: 10/12/2014
|
R.G. Tarih-Sayı: 4/4/2015-29316
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Elif KARAKAŞ
|
Başvurucular
|
:
|
1-Tezcan KARAKUŞ CANDAN
|
|
|
2- Özden GÜNGÖR
|
|
|
3- Ayşegül ORUÇKAPTAN
|
|
|
4- Mert GÜVENÇ
|
|
|
5- Emre SEVİM
|
|
|
6- Sema AKSOY
|
Vekili
|
:
|
Av. Haydar DİKTAŞ
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının 21/5/2010 tarihli, Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Bölge Kurulunun 2/7/2010 tarihli kararıyla uygun görülen, 1/10000 ölçekli Atatürk
Orman Çiftliği Alanları Nazım İmar Planı ve I. Derece Doğal ve Tarihi Sit Alanı
Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı, 1/10000 ölçekli Ulaşım Şeması ve 1/1000 ölçekli
Ulaşım Uygulama Projesinin kabul edilmesine ilişkin Ankara Büyükşehir Belediye
Meclisinin 13/8/2010 tarihli işlemine karşı açılan davada İdare Mahkemesince
verilen yürütmeyi durdurma kararının yerine getirilmediğini, Ankaralıların
sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama haklarına müdahale edildiğini belirterek
Anayasa'nın 17., 36. ve 56. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşler ve ihlallerin tespitine karar verilmesi talebinde
bulunmuşlardır.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular, 29/4/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine
doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. 2014/5810, 2014/5811, 2014/5812, 2014/5813 ve 2014/5854
bireysel başvuru numaralı dosyaların, “konu
yönünden hukuki irtibat” nedeniyle esaslarının kapatılarak 2014/5809
numaralı bireysel başvuru ile birleştirilmesine, incelemenin 2014/5809 numaralı
bireysel başvuru üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
6. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Peyzaj
Mimarları Odası, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası, TMMOB Mimarlar Odası (Ankara
Şubesi), TMMOB Şehir Plancıları Odası (Ankara Şubesi), TMMOB Ziraat
Mühendisleri Odası ve Ankara Barosu Başkanlığı tarafından Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 21/5/2010 tarihli, Ankara Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 2/7/2010 tarihli kararıyla uygun
görülen 1/10000 ölçekli Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) Alanları Nazım İmar Planı
ve I. Derece Doğal ve Tarihi Sit Alanı Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı, 1/10000
ölçekli ulaşım şeması ve 1/1000 ölçekli Ulaşım Uygulama Projesinin kabul
edilmesine ilişkin Ankara Büyükşehir Belediye Meclisinin 13/8/2010 tarihli
işleminin iptali istemiyle İdare Mahkemesinde dava açılmıştır.
7. Ankara 5. İdare Mahkemesinin 10/2/2014 tarih ve
E.2011/879 sayılı kararıyla, “…dava konusu
işlemin, planlama hiyerarşisine yönelik ilkelere uygun olmadığı, nazım imar
planı tekniği ve ilkelerine uygun hazırlanmadığı, nazım plan kararları ile
getirilen fonksiyonların dağılımının AOÇ'nin kuruluş amacına uygun olmadığı,
nazım plan kararları ile getirilen fonksiyonların 1. Derece Doğal ve Tarihi Sit
Alanı’na uygun olmadığı, planla getirilen ikili fonksiyonların kullanımına
yönelik plan notlarında açıklama getirilmediği, plan notları ile ilgili
belirsizlikler bulunduğu, ulaşım şemasının hazırlanmasında ön inceleme ve
değerlendirme yapılmadığı, bilimsel bir altyapının bulunmadığı, peyzaj ekoloji
prensiplerinin göz ardı edildiği, dolayısıyla imar mevzuatı, şehircilik
ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına aykırı olduğu…”
gerekçesiyle yürütmenin durdurulmasına karar verilmiştir. Anılan karar
başvurucular tarafından 24/3/2014 ve 25/3/2014 tarihlerinde öğrenilmiştir.
8. Anılan karar davalı idarelere 25/3/2014 tarihinde tebliğ edilmiş
olup, Kültür ve Turizm Bakanlığı Hukuk Müşavirliğinin 31/3/2014 tarih ve 63359
sayılı yazısı ile kararın gereği iş ve işlemlerin yapılacağı bildirilmiş,
Kültür ve Turizm Bakanlığı Ankara I Nolu Kültür
Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 3/4/2014 tarihli ve 1409 sayılı kararı ile
yürütmenin durdurulması kararına uyulmasına karar verilmiş, bu karar davacılara
7/4/2014 tarihinde tebliğ edilmiş, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı da
7/4/2014 tarihli ve 12229 sayılı yazısı ile yürütmenin durdurulmasına ilişkin
kararın idarece incelendiğini ve gereğinin yapıldığını belirtmiştir.
9. Başvurucular, 29/4/2014 tarihinde, söz konusu yürütmeyi
durdurma kararının yerine getirilmediği, Atatürk Orman Çiftliği arazisi
üzerinde inşa edilmekte olan bina ve eklentilerine ilişkin inşaat faaliyetinin
tüm hızıyla sürdüğü ve bu durumun hak ihlaline neden olduğu iddiasıyla bireysel
başvuruda bulunmuşlardır.
10. Başvurucular şahısları adına bireysel başvuruda
bulunmakla birlikte birinci başvurucu TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi
Başkanı, ikinci başvurucu TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı, üçüncü
başvurucu TMMOB Peyzaj Mimarları Odası Başkanı, dördüncü başvurucu TMMOB Çevre
Mühendisleri Odası İkinci Başkanı, beşinci başvurucu TMMOB Şehir Plancıları
Odası Ankara Şubesi Başkanı ve altıncı başvurucu ise avukat olduğunu
belirtmiştir.
B. İlgili Hukuk
11. 10/7/2004 tarih ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi
Kanunu’nun “Büyükşehir, ilçe ve ilk kademe
belediyelerinin görev ve sorumlulukları” başlıklı 7. maddesinin (b)
fıkrası şöyledir:
“Çevre düzeni plânına
uygun olmak kaydıyla, büyükşehir belediye ve mücavir alan sınırları içinde
1/5.000 ile 1/25.000 arasındaki her ölçekte nazım imar plânını yapmak,
yaptırmak ve onaylayarak uygulamak; büyükşehir içindeki belediyelerin nazım
plâna uygun olarak hazırlayacakları uygulama imar plânlarını, bu plânlarda
yapılacak değişiklikleri, parselasyon plânlarını ve imar ıslah plânlarını aynen
veya değiştirerek onaylamak ve uygulanmasını denetlemek; nazım imar plânının
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde uygulama imar plânlarını ve
parselasyon plânlarını yapmayan ilçe ve ilk kademe belediyelerinin uygulama
imar plânlarını ve parselasyon plânlarını yapmak veya yaptırmak.”
12. 24/3/1950 tarih ve 5659 sayılı Atatürk Orman Çiftliği
Müdürlüğü Kuruluş Kanununa 21/6/2006 tarih ve 5524 sayılı Kanun ile eklenen Ek
Madde 1 şöyledir:
“24/3/1950 tarihli ve
5659 sayılı Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü Kuruluş Kanunu hükümleri uyarınca,
bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte Atatürk Orman Çiftliği dahilinde bulunan
arazilerle ilgili olarak Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının uygun görüşü ile Ankara Büyükşehir Belediyesi ilgili mer'i mevzuat
uyarınca öncelikle üst ölçekli plan ve koruma amaçlı imar planı ve bunlara
uygun her türlü imar planlarını yapmaya ve yaptırmaya yetkilidir. Bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihe kadar üçüncü şahıslarla Atatürk Orman Çiftliği
arasındaki hukukî ihtilafların çözümü için imar planlarının uygulanmasında
sınırları dolayısıyla müstakil ada ve parsel yapılamayan Atatürk Orman
Çiftliğine ait araziler, imar uygulamalarında bütünlük sağlanması açısından
mülkiyet hakkını azaltmamak ve herhangi bir değer kaybına sebebiyet vermemek
kaydıyla, hukukî ihtilafların olduğu plan bölgesindeki ada ve parsellerde
toplanabilir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının uygun görüşü ile imar planlarına
uygun olmak şartı ile yol, meydan, alt geçit, üst geçit ve raylı toplu taşım
araçları, yer altı tünelleri ve yer altı hizmetleri için gerekli arazi ile dere
ıslahı yapılması planlanan araziler üzerinde, kamu yararı ve hizmetin gerekleri
dikkate alınmak suretiyle bedelsiz olarak Ankara Büyükşehir Belediyesi lehine
intifa hakkı tesis edilir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının uygun görüşü ile Atatürk Orman
Çiftliği arazilerinin onaylı imar planlarında görülen hayvanat bahçesi 10 yılı
aşmamak üzere herhangi bir şekilde Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı ve Atatürk Orman Çiftliği tüzel kişiliğine bir külfet ve yükümlülük
getirmemesi kaydı ile Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü ile Ankara Büyükşehir
Belediye Başkanlığı arasında yapılacak bir protokolle Ankara Büyükşehir
Belediyesi lehine intifa hakkı tesis edilebilir. Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının uygun görüşü üzerine Hayvanat Bahçesi içerisindeki işletmeler
tahsis amacına uygun olarak Büyükşehir Belediyesi tarafından üçüncü şahıslara
kiraya verilebilir.
Büyükşehir
Belediyesine tahsis edilen araziler, Büyükşehir Belediyesince hiçbir şekilde
maddede belirtilen amaçlar dışında kullanılamaz. Yukarıdaki fıkralarda
belirtilen amaca aykırı kullanımlara teşebbüsün ve/veya kullanımın tespiti
halinde bu arazilerin intifa ve/veya işletme hakkı Atatürk Orman Çiftliği
Müdürlüğüne derhal iade edilir.
Atatürk Orman
Çiftliği arazileri üzerinde konut, ticaret ve sanayi amaçlı yapılaşma
yapılamaz.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
13. Mahkemenin 10/12/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
29/4/2014 tarih ve 2014/5809 numaralı bireysel başvuru incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
14. Başvurucular, Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) arazisi
üzerinde uygulanması kararlaştırılan plan ve projelerin kentsel tarım modelinin
ilk örneği olan AOÇ’nin tarihsel kimliği ve amacına aykırı olduğunu, açılan
iptal davasında İdare Mahkemesince verilen yürütmenin durdurulmasına ilişkin
kararın idarelerce yerine getirilmediğini, söz konusu yargı kararına rağmen
arazi üzerindeki inşaat faaliyetlerinin devam ettiğini, Ankara’da yaşayan
vatandaşlar olarak sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamanın anayasal hakları
olduğunu belirterek Anayasa’nın 17., 36. ve 56. maddelerinde güvence altına
alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
15. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. ...”
16. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
17. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkına sahip olanlar” kenar başlıklı 46. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen
işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan
etkilenenler tarafından yapılabilir.
18. 6216 sayılı Kanun’un 46. maddesinde kimlerin bireysel
başvuru yapabileceği sayılmış olup, anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına
göre, bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç
temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu önkoşullar, başvuruya
konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden
ya da ihmalinden dolayı, başvurucunun “güncel
bir hakkının ihlal edilmesi”, bu ihlalden dolayı “kişisel olarak” ve “doğrudan” etkilenmiş olması ve bunların
sonucunda başvurucunun kendisinin mağdur olduğunu ileri sürmesi gerekir (B. No:
2013/6179, 20/3/2014, § 24).
19. Bu üç temel koşula ilave olarak anılan Kanun’un 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa Mahkemesine ancak Anayasa’da
güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi (AİHS) ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki
herhangi birinin ihlal edildiği iddiasıyla başvurulabilir. Buradan çıkan sonuca
göre Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden, AİHS ve
buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamında bir hakkı doğrudan
etkilenmeyen kişi “mağdur”
statüsü kazanamaz (B. No: 2013/6179, 20/3/2014, § 25).
20. Bireysel başvuruda “mağdur”
kavramı, davada menfaat veya dava ehliyeti gibi kurallardan bağımsız bir
şekilde yorumlanır (Gorraiz Lizarraga ve Diğerleri/İspanya,
B. No: 62543/00, 10/11/2004, § 35). Ayrıca mağdur kavramının yorumu, günümüzde
toplumun koşulları ışığında değişime tabi olup, bu kavram aşırı biçimcilikten
uzak bir şekilde uygulanmalıdır (Gorraiz Lizarraga ve Diğerleri/İspanya, § 38), (B. No:
2014/11438, 24/7/2014, § 20).
21. Kendilerinin belirli bir işlemden doğrudan etkilenme
tehdidiyle ya da tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını ve dolayısıyla
potansiyel olarak mağdur olduklarını iddia eden başvurucular ile yalnızca
ulusal hukukları değiştirmeyi veya toplumun menfaatinin korunmasını amaçlayan
başvurular arasında dikkatli bir ayrım yapılmalıdır. Bu son bahsedilen türdeki
ve içtihatta “halk davası” (actio popularis) olarak
isimlendirilen başvurular, bireysel başvuru hakkı kapsamında kabul edilmemiştir
(Klass ve Diğerleri/Almanya, B.No: 5029/71, 6/9/1978, §33). Dolayısıyla
bireylerin, kendi bireysel haklarının ihlal edildiğini ileri sürmeksizin,
toplumun menfaatlerinin ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunma hakları bulunmamaktadır ( B. No:
2014/11438, 24/7/2014, § 20).
22. Somut olayda, başvurucuların ihlale neden olduğunu ileri
sürdükleri kamu gücü işlemi, Atatürk Orman Çiftliği arazisi üzerinde
uygulanması kararlaştırılan nazım imar planları, ulaşım şeması ve ulaşım
uygulama projesinin kabul edilmesine ilişkin Ankara Büyükşehir Belediye
Meclisinin 13/8/2010 tarihli işlemi olup, bu işlem nedeniyle başvurucuların
mağdur statüsüne sahip olup olmadığının tespit edilmesi gerekmektedir.
23. Başvurucular tarafından, AOÇ arazisinin tarımsal amaçla
kurulduğu, başvuruya konu planlarda öngörüldüğü gibi kentsel yeşil
alan-rekreasyon alanı olarak tasarlanmadığı, başvuruya konu plan ve projelerin
AOÇ’nin kuruluş amacına aykırı olduğu, çevrenin tüm insanların ortak varlığı
olduğu, korunmasının gelecek kuşakların haklarını da etkilediği; Ankara’da
yaşayan bir yurttaş ve başvuru konusu meclis kararının iptali istemiyle dava
açan kamu tüzel kişiliklerinin temsilcileri olarak anayasal haklarının ihlal
edildiği ileri sürülmüştür.
24. Görüldüğü üzere başvurucular tarafından kamu yararı
temelli genel ifadelere yer verilmiş, ancak, ihtilaf konusu meclis kararı ile
uygulamaya geçirilen plan ve projeler nedeniyle bireysel olarak doğrudan maruz
kalınan sağlık, mülkiyet, özel hayat vb. hususlara yönelik somut bir etkiden
ise bahsedilmemiştir.
25. Başvurucular, başvuruya emsal teşkil etmek üzere AİHM
tarafından esastan incelenmiş olan Taşkın ve Diğerleri/Türkiye, Okyay ve
Diğerleri/Türkiye, Lopez Ostra/İspanya ve Öneryıldız/Türkiye kararlarından bahsetmiş ise de; söz
konusu kararlarda, ihlal iddiasında bulunanlar tarafından yaşadıkları yerin
yakınında bulunan tesislerin faaliyetlerinin (siyanürle altın çıkarma; termik
santralden yayılan tehlikeli gaz; deri atığı arıtma tesisinden çıkan duman,
koku ve kirlilik; çöp toplama alanında meydana gelen metan gazı patlaması)
kendi sağlık ve yaşamları açısından risk oluşturduğunun ileri sürüldüğü (bkz.
AİHM, Taşkın ve Diğerleri/Türkiye,
B.No: 46117/99, 10/11/2004; Okyay ve Diğerleri/Türkiye, B.No: 36220/97, 12/7/2005; Lopez
Ostra/İspanya, B.No:
16798/90, 9/12/1994; Öneryıldız/Türkiye, B.No:
48939/99, 30/11/2004 ), dolayısıyla söz konusu faaliyetler ile başvurucuları
arasında doğrudan ve kişisel bir bağın kurulduğu, somut başvuru açısından ise
böyle bir bağın kurulamadığı görülmektedir.
26. Buna göre, başvuruya konu meclis kararı ile AOÇ arazisi
üzerinde uygulamaya geçirilen plan ve projelerin başvurucuları güncel ve
kişisel olarak doğrudan etkilediğinin başvurucular tarafından ortaya
konulamadığı görüldüğünden başvurucuların mağdur statülerinin bulunmadığı
anlaşılmaktadır.
27. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların ihlale neden
olduğunu ileri sürdükleri hususların mağduru olmadıkları anlaşıldığından,
başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “kişi yönünden yetkisizlik” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
28. Üye Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu
sonuca farklı gerekçeyle katılmıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle,
başvuruların KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde bırakılmasına, 10/12/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.
FARKLI GEREKÇE
1.
Başvurucular, Anayasa’nın 135. maddesinde tanımlanan kamu kurumu niteliğindeki
meslek kuruluşlarının yönetici ve temsilcileridirler. Başvuru her ne kadar
bireysel olarak yapılmışsa da, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB),
Peyzaj Mimarları Odası, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası, TMMOB Mimarlar Odası
Ankara Şubesi, TMMOB Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi, TMMOB Ziraat Mühendisleri
Odası ve Ankara Barosu Başkanlığı tarafından Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının 21/5/2010 tarihli, Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Bölge Kurulunun 2/7/2010 tarihli kararıyla uygun görülen 1/10000 ölçekli
Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) Alanları Nazım İmar Planı ve 1. Derece Doğal ve
Tarihi Sit Alanı Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı, 1/10000 ölçekli ulaşım şeması
ve 1/1000 ölçekli ulaşım Uygulama Projesinin kabul edilmesine ilişkin Ankara
Büyükşehir Belediye Meclisinin 13/8/2010 tarihli işleminin iptali istemiyle
Ankara 5. İdare Mahkemesinde açılan davanın taraflarıdırlar.
2.
İdare Mahkemesi, davacıların ehliyeti yönünden bir sorun görmemiş ve 10/2/2014
tarihli, E.2011/879 sayılı kararıyla, davacıların talebi doğrultusunda
yürütmenin durdurulmasına karar vermiştir.
3.
Buna göre başvurucuların, iptalini istedikleri işlemle ilgili kişisel
menfaatleri ve mağdur statüsü bir yargı merciinin kararıyla kabul edilmiş ve
başvurucular lehine bu yönden hukuk güvencesi doğmuştur. Bireysel başvurunun
ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesi temyiz mercii gibi hareket edemez
devam etmekte olan bir yargı sürecinde yerel bir mahkemece tanınan bir hakkı,
başvurucu aleyhine yok sayamaz. Bu nedenle bireysel başvurunun “kişi yönünden yetkisizlik” gerekçesiyle
reddi, hukuk devletinin temel ilkelerinden olan hukuk güvenliğine aykırıdır.
4.
Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurularda, “kişi yönünden yetkisizlik” nedeniyle başvurunun kabul
edilmezliğine karar verilmesi için yapılacak incelemede diğer ulusal yargı
mercilerin kararlarının bağlayıcı ve aynen uygulanabilir olmayacağı ve “mağdur”
sıfatının Anayasa Mahkemesinin bağımsız değerlendirmesine bağlı bulunduğu her
ne kadar ileri sürülebilirse de, bu farklılık temel
hak ve özgürlükleri daraltıcı değil genişletici yönde değerlendirilmelidir.
Başka bir deyişle, idari yargı merciinin açılan bir davayı, davacının ehliyeti
yönünden reddetmesi halinde dahi Anayasa Mahkemesi, başvurucunun kamu gücü
kullanılarak yapılan bir idari işlemden dolayı mağdur olduğuna karar verebilir.
Buna karşılık, idari yargının dava ehliyetini kabul etmesine rağmen Anayasa
Mahkemesinin “kişi yönünden yetkisizlik”
kararı vermesi, bireysel başvurunun amacıyla da bağdaşan bir durum
olmayacaktır.
5.
Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerince kabul edilmiş bir hususu geçersiz
sayması, bir idare mahkemesince verilen kararın kanun yolu incelemesini yapmaya
ve mağdur sıfatının kabulü yönünden kararı onamaya veya bozmaya yetkili olan
üst merciin (Danıştay veya Bölge İdare Mahkemesi) yerine geçmesi demek olur.
Anayasa’nın 148. ve Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında 6216 sayılı Kanun’un 49. maddeleri ile açıkça yasaklanmış olan böyle
bir uygulamanın hukuki dayanağı yoktur.
6.
Başvurunun bir “halk davası” (actio popularis) olarak
nitelendirilmesi de mümkün değildir. Başvurucular, temsil ettikleri ve idari
yargıda dava ehliyetine sahip olduğu kabul edilen kurumların menfaatini
bireysel olarak da takip etmek hakkına sahiptirler. Başvurucuların daha önce
kurumlarını temsilen idari yargıda açtıkları davadaki çıkarlarının ve idari
işlemden doğan mağdur statülerinin bireysel olarak hareket edildiğine kesintiye
uğradığını veya ortadan kalktığını kabul etmek için haklı bir neden yoktur.
Mağduriyetin tek başına veya diğer pek çok kişi ile birlikte yaşanması,
başvurucu yönünden sonucu etkilemez. Bu nedenle, başvurunun bir “halk davası” olduğu söylenemez.
7.
Bu nedenlerle, başvuruların “kişi yönünden
yetkisizlik” gerekçesiyle reddine katılmamaktayım.
8.
Başvuruların, idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması
yönünden incelenmesine gelince, Anayasanın 17, 36 ve 56. maddelerinde güvence
altına alınan haklarının ihlal edilmesine karşı yargı sürecinin hangi aşamada
olduğunun ve etkili giderim yolları bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi
gerekir.
9.
Başvurucuların İdare Mahkemesinde açtıkları davada, iptali istenen idari
işlemin başvurucuların Anayasa’nın 17. maddesiyle güvence altına alınan yaşam
hakkı ve 56. maddesiyle korunan sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı
yönünden mağduriyetlerine yol açıp açmayacağı, henüz kesin bir hükümle tespit
edilmiş değildir. Bu konuda İdari yargı sürecinin kesin hükümle sonuçlanmasının
beklenmesi gerekeceğinden, başvuruların bahse konu Anayasa maddeleri yönünden
yargısal yolların tüketilmemiş olması nedeniyle, kabul edilmezliğine karar
verilmesi gerekir.
10.
Başvurucular ayrıca Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma
haklarının da ihlal edildiğini öne sürmüşlerdir. Gerçekten de,
başvurucular lehine verilmiş olan bir yürütmeyi durdurma kararının fiilen
uygulanmaması, uygulattırılmaması, Anayasa’nın 138. maddesine açık bir
aykırılık olduğu kadar, başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma haklarının kapsamı içinde bulunan, mahkemeden
aldıkları kararı uygulattırma haklarının da açıkça ihlalini oluşturur. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi’nin Taşkın v.Türkiye kararında da
belirtildiği gibi “yargı kararlarının fiilen
boşa çıkartılması, hukukun üstünlüğü ve hukuk güvenliği ilkelerine dayalı olan
hukuk devletine zarar verecektir”.
11.
Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği, başvurucuların İdare Mahkemesinden aldıkları kararın uygulanmamasından
doğan mağduriyetlerinin bireysel başvuru hakkının kullanılmasından önce, etkili
bir şekilde giderimi için idari ve kanuni yollar olup olmadığına ve bunların da
tüketilip tüketilmediğine bakılması gerekir.
12.
Yargı kararlarını uygulamamak veya uygulattırmamak şeklindeki eylemler, 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu kapsamında suç teşkil eden, ayrıca ilgililerin
statüsüne göre farklı disiplin cezalarını gerektiren eylemlerdir. Bunlara karşı
hukukumuzda cezai ve hukuki yaptırımlar bulunmaktadır. İlgililerin
sorumluluğundan kaynaklanan hukuki veya cezai yollara başvurulduğunda, çoğu
kere sonuç alınabildiği, yargı kararlarını uygulamayan kamu görevlilerinin bazı
cezalara çarptırılabildikleri bilinmektedir. Bu hukuki veya cezai yollarının
etkisiz olduğu söylenemez. Bu nedenle, yürütmeyi durdurma kararının
uygulanmaması şeklindeki hukuksuzluğa karşı Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruya gelinmeden önce yasalarda mevcut olan cezai ve hukuki yolların
denemesi, ancak bunların etkisiz kaldığı veya giderim sağlamadığı anlaşıldıktan
sonra bireysel başvuru hakkının kullanılması gerekir.
13.
Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği, yürütmeyi
durdurma kararının yerine getirilmemesi suretiyle gösterilen hukuksuzluğa bu
aşamada müdahale edilmesi mümkün değildir. Korunması gereken menfaatin çok
büyük veya çok sayıda bireyi ilgilendiriyor olması da bu durumu
değiştirmemektedir.
14.
Sonuç itibariyle, başvuruların kabul edilmezliğine ilişkin karara, kişi
yönünden yetkisizlik gerekçesine katılmamakla beraber, yukarıdaki nedenlerle
karşı çıkmıyorum.
|
|
|
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
|