TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖZCAN ÖZSOY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/5881)
|
|
Karar Tarihi: 15/2/2017
|
R.G. Tarih ve Sayı: 5/5/2017 - 30057
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Yunus HEPER
|
Başvurucu
|
:
|
Özcan ÖZSOY
|
Vekili
|
:
|
Av. Ramazan
DEMİR
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, öğrencisi olduğu üniversite yönetimine verdiği
dilekçede dile getirdiği görüşlerden dolayı disiplin cezası verilen ve bu
sebeple okula devam edemeyen başvurucunun uğradığı zararın giderilmemesinin
eğitim hakkını; derece mahkemelerindeki yargılamaların uzun sürmesinin ise makul
sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar
özetle şöyledir:
9. Başvurucu 35 yaşındadır ve İstanbul Barosuna kayıtlı serbest
avukat olarak çalışmaktadır.
10.2002 yılının Mart ayında, pek çok
üniversitede öğrenciler, okul yönetimlerine Kürtçenin seçmeli ders olarak
okutulması için eş zamanlı olarak dilekçeler vermişlerdir. Başvurucu da
öğrencisi olduğu İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi yönetimine benzer
mahiyette bir dilekçe vermiştir.
11. İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Kürtçenin seçmeli dersler
kapsamında okutulması talebini içeren bir metni imzalayarak Üniversite
yönetimine verdikleri gerekçesiyleçok sayıda öğrenci
hakkında soruşturma başlatmıştır. Üniversite yönetimine göre dilekçeler, matbu
bir metni içeren, değişik tarihlerde Türkiye'deki tüm üniversite
rektörlüklerine verilen metinlerle aynıdır ve dilekçeler Kürt kimliğinin
tanınması yönünde PKK terör örgütünce düzenlenmiş bir kampanya çerçevesinde
verilmiştir.
12. Üniversite yönetimine göre dilekçe metninde yer alan
ifadeler bir ceza soruşturmasına yol açacak nitelikte olmasa bile yasa dışı bir
örgütün düzenlediği bir kampanyaya destek verme anlamı taşıdığından 13/1/1985
tarihli ve 18634 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan
mülga Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) 10.
maddesinin (e) bendi kapsamında kanun dışı kuruluşlara yardımda bulunma
disiplin suçunu oluşturmaktadır. Bundan başka Üniversite yönetimine göre
Kürtçenin seçmeli ders olarak okutulması talebi, aynı Yönetmelik'in 9.
maddesinin (d) bendine göre dil ve ırk açısından kutuplaşmalara yol açıcı
faaliyet niteliğindedir.
13. Üniversite yönetimi başvurucunun savunmasını almıştır.
Başvurucu; yasa dışı bir örgütün kampanyasının kendisini ilgilendirmediğini,
dilekçe içeriğini bireysel olarak desteklediğini ifade etmiştir. İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanlığının 7/3/2002 tarihli kararı ile
başvurucuya yükseköğretim kurumundan çıkarma disiplin cezası verilmiştir.
14. Başvurucunun yürütmenin durdurulması talepleri reddedilmiş
ancak İstanbulİdare Mahkemesi 31/12/2004 tarihinde
disiplin cezasını hukuka aykırı bularak iptal etmiştir. Başvurucu bu tarihten
sonra okuluna devam edebilmiştir. Mahkeme kararında, Anayasa’nın 74. maddesinin
Türk vatandaşlarına kendi menfaatleri veya kamu menfaatlerine ilişkin konularda
yetkili makamlara başvuruda bulunabilme hakkı tanıdığı hatırlatılmıştır.Mahkeme
ayrıca 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 4.maddesinin
(a) bendine göre yükseköğretimin amacının öğrencileri hür ve bilimsel düşünce
gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, beden, zihin,
ruh, ahlak ve duygu bakımından dengeli ve sağlıklı bir şekilde gelişmiş, yurt
kalkınmasına ve ihtiyaçlarına cevap verecek, aynı zamanda kendi geçim ve
mutluluğunu sağlayacak bir mesleğin bilgi, beceri, davranış ve genel kültürüne sahip
vatandaşlar olarak yetiştirmek olduğunu ifade etmiştir. Buna göre başvuranların
seçmeli Kürtçe dersi için yetkili makamlara başvurmalarının, Yönetmelik’in 9.
maddesinin (d) bendi uyarınca dil, ırk, din ve mezhep açısından kutuplaşmalara
yol açıcı faaliyetlerde bulunmak şeklinde yorumlanması yükseköğretimin amacına
ters düşmektedir. Mahkeme, 14/10/1983 tarihli ve 2923 sayılı Yabancı Dil
Eğitimi ve Öğretimi ile Türk Vatandaşlarının Farklı Dil ve Lehçelerinin
Öğrenilmesi Hakkında Kanun ile Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında
geleneksel olarak kullanacakları değişik dil ve lehçeleri öğrenmelerine fırsat
vermek amacıyla özel kurslar açılabileceğine izin verildiğini hatırlatmıştır.
İstanbul İdare Mahkemesinin kararı, Danıştayca
21/1/2008 tarihinde onanarak kesinleşmiştir.
15.Başvurucu, hukuka aykırı bir işlemle üç yıla yakın bir süre
eğitim ve öğrenim olanağının elinden alındığını ileri sürerek maddi ve manevi
zararının tazmin edilmesi için Üniversite yönetimine başvurmuş, talebinin
reddedilmesi üzerine İdare Mahkemesinde 29/5/2008 tarihinde tam yargı davası
açmıştır.
16. İstanbul İdare Mahkemesi 20/3/2009 tarihli kararı ile davayı
reddetmiştir. Mahkemeye göre davaya konu idari işlemde idarenin tazminat
sorumluluğuna yol açacak ölçüde önemli bir hukuki yanlışlık ve ağır bir kusur
bulunmamaktadır.
17.Danıştay 4/12/2012 tarihli ilamı ile başvurucunun temyiz
istemini reddetmiştir. Başvurucunun karar düzelme istemi de 30/12/2013 tarihli
ilam ile reddedilmiştir. Nihai karar 7/3/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18.Başvuru 7/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 2547 sayılı Kanun'un "Öğrencilerin
disiplin işleri" kenar başlıklı 54. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Soruşturma, yetkiler
ve cezalar:
a. Yükseköğretim kurumları içinde veya dışında
... anarşik veya ideolojik olaylara katılan veya bu olayları tahrik ve teşvik
eden öğrencilere; eylem başka bir suçu oluştursa bile ayrıca ... yükseköğretim
kurumundan çıkarma cezaları verilir.
..."
20. Yönetmelik'in "Yükseköğretim
Kurumundan Çıkarma Cezasını Gerektiren Disiplin Suçları" kenar
başlıklı 10. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Yükseköğretim
kurumundan çıkarma cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:...
e) Kanun dışı kuruluşlara üye olmak, bu
kuruluşlar adına faaliyet yapmak veya yardımda bulunmak..."
21. Yönetmelik'in "Yükseköğretim
Kurumundan Bir veya İki Yarıyıl İçin Uzaklaştırma Cezasını GerektirenDisiplin
Suçları" kenar başlıklı 9. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Yükseköğretim kurumundan
bir veya iki yarıyıl için uzaklaştırmayı gerektiren fiil ve haller şunlardır:
...
d) Dil, ırk, din ve mezhep açısından
kutuplaşmalara yol açıcı faaliyetlerde bulunmak,
..."
B. Uluslararası Hukuk
22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu
Protokol’ün 2. maddesinin ilgili kısmı söyledir:
“Hiç kimse eğitim hakkından
yoksun bırakılamaz.”
23. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Leyla Şahin/Türkiye ([BD], B. No:
44774/98, 10/11/2005, §§ 152-156) kararında eğitim hakkına ilişkin başvurularda
izleyeceği ilkeleri ortaya koymuştur. AİHM'e göre Sözleşme'nin eki 1 No.lu
Protokol'ün 2. maddesinin ilk cümlesinde öngörüldüğü şekliyle eğitim hakkı,
Sözleşmeci devletlerin yargı yetkisi altında bulunan herkese "mevcut
belirli eğitim kurumlarına giriş hakkı" tanımaktadır. Mahkemeye göre “hiç
kimse...” ifadesi, eğitim hakkının kullanılmasında tüm vatandaşlara eşit
muamele edilmesi ilkesini zımnen içermektedir. AİHM; önemine rağmen bu hakkın
mutlak olmadığını, doğası gereği devlet tarafından düzenleme yapılmasını
gerektirdiğini ve zımnen kabul edilen bazı kısıtlamalara tabi olabileceğini
kaydetmiştir. AİHM, eğitim kurumlarını düzenleyen kuralların toplumun ihtiyaç
ve kaynakları ile eğitimin farklı düzeylerine has özelliklere göre zaman ve
mekânda değişiklik gösterebileceğini, dolayısıyla ulusal makamların bu konuda
belli bir takdir payından yararlandığını belirtmiştir. Buna karşın getirilen
kısıtlamaların söz konusu hakkı -özünü zedeleyecek ve etkinliğinden yoksun
bırakacak düzeyde azaltmamasını temin etmek amacıyla- AİHM, bu kısıtlamaların
ilgili kişiler açısından öngörülebilir olduğuna ve meşru bir amaç güttüğüne
ikna olması gerektiğine işaret etmiştir. AİHM'e göre başvurulan yollar ile
güdülen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi bulunduğu takdirde, bu
türden bir kısıtlama 1 No.lu Protokol'ün 2. maddesi ile uyumlu olacaktır.
24. AİHM, yukarıda zikredilen Leyla
Şahin kararında eğitim hakkına ilişkin kısıtlamaların Sözleşme'de ve protokollerde benimsenen diğer haklarla da
çatışmaması ve Sözleşme ve protokollerdeki hükümlerin bir bütün olarak
düşünülmesi gerektiğinin altını çizmiştir. Dolayısıyla AİHM'e göre 1 No.lu ek
Protokol'ün 2. maddesinin ilk cümlesi, gerektiğinde Sözleşme'nin özellikle 8.,
9. ve 10. maddelerinin ışığı altında ele alınmalıdır.
25. AİHM, aynı kararda eğitim hakkının ilkesel olarak eğitim
kurumlarının iç düzenlemelerine uyulmasını sağlamak üzere okuldan geçici ya da
daimî olarak uzaklaştırma cezası dâhil disiplin önlemlerine başvurulmasını
hariç tutmadığını da açıklamıştır. AİHM'e göre disiplin cezası uygulaması,
öğrencilerin kişiliklerinin ve zihinsel yetilerinin geliştirilip
biçimlendirilmesi dâhil olmak üzere bir okulun kuruluşunda var olan hedefe
ulaşmaya çalıştığı sürecin ayrılmaz bir parçasını teşkil etmektedir.
26. AİHM, daha eski kararlarında da eğitim hakkının esas
itibarıyla iç kurallara uymak amacıyla bir eğitim kurumundan uzaklaştırma veya
çıkarma da dâhil olmak üzere disiplin tedbirlerine başvurmayı engellemediğine
işaret etmiştir (Yanaşık/Türkiye (k.k.), B. No: 14524/89, 6/1/1993; Sulak/Türkiye (k.k.),
B. No: 24515/94, 17/1/1996).
27. AİHM, Anayasa Mahkemesine yapılan mevcut başvuruya benzer
bir başvuruda yukarıda zikredilen ilkeleri uygulama olanağı bulmuştur (İrfan Temel ve diğerleri/Türkiye, B. No:
36458/02, 3/3/2009). Başvuranlar, Kürtçenin seçmeli ders kapsamına alınması
için başvuruda bulunmaları nedeniyle disiplin yaptırımı uygulanmasının ve bir
yıl süreyle eğitim haklarından yoksun bırakılmalarının haksız ve orantısız
olduğunu ileri sürmüşlerdir. AİHM, başvurucuların taleplerinin meşru ve
demokratik bir talep olduğunu belirttikten sonra başvuranların şiddete
başvurmadıklarını, üniversitedeki asayiş ve düzeni bozmadıklarını veya bozma
girişiminde bulunmadıklarını tespit etmiştir. AİHM, başvuranların ifade
özgürlüğü haklarını kullanmaları nedeniyle üniversiteden bir veya iki dönem
süreyle uzaklaştırılmalarının makul veya orantılı olarak
değerlendirilemeyeceğine karar vermiştir.
28. AİHM, Sözleşme'nin 10. maddesinin kapsamına giren bilgi ve
fikirleri şöyle tanımlamıştır:
"İfade özgürlüğü,
toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için esaslı koşullarından biri
olan demokratik toplumun ana temellerinden birini oluşturur. 10. maddenin 2.
paragrafı saklı kalmak üzere, ifade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul edilen
veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" ve
"fikirler" için değil, fakat ayrıca devlete veya toplumun bir kısmına
ters düşen, şoke eden ya da üzüntüye sevk edenler için de geçerlidir. Bunlar,
çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir; bunlar olmaksızın
demokratik toplumdan söz edilemez." (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 49).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 15/2/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Eğitim Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
30. Başvurucu, Fakülte yönetimineKürtçenin
seçmeli ders kapsamına alınması için başvuruda bulunması nedeniyle disiplin
yaptırımı uygulanması ve daha sonra maddi ve manevi zararlarının giderilmesi
için açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle şikâyetçi olmuş, söz konusu
yaptırımın ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ve eyleminin suç olarak
yorumlanamayacağını belirtmiştir. Başvurucu, yerel Mahkemelerin disiplin
kararlarına ilişkin yürütmenin durdurulması taleplerini reddetmesi nedeniyle
eğitim hakkından yoksun bırakıldığını ve Anayasa'nın 5., 14., 15. ve 42.
maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Bakanlık görüşünde AİHM kararlarına atıfla eğitim hakkının
bazı sınırlamalara tabi olabileceğini ancak söz konusu kısıtlamaların hakkın
özüne zarar veremeyeceğini ve etkililiğini ortadan kaldıramayacağını
belirtmiştir. Bakanlığın görüşüne göre eğitim hakkına ilişkin sınırlamalar
Anayasa'da öngörülen diğer haklarla çelişmemelidir.
32. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
dilekçesini tekrar etmiştir.
2. Değerlendirme
33. Anayasa’nın "Eğitim
ve öğrenim hakkı ve ödevi" kenar başlıklı 42. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"Kimse, eğitim ve
öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.
Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir
ve düzenlenir...
Eğitim ve öğretim hürriyeti, Anayasaya sadakat
borcunu ortadan kaldırmaz...”
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin eğitim hakkının
ihlal edildiği iddiası kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir (Selçuk Taşdemir [GK], B. No: 2013/7860,
3/3/2016, § 47).
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan eğitim
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
36. Başvurucu, üniversiteye giriş sınavından aldığı sonuca göre
tercih ettiği bölümde eğitim görmek için üniversiteye kabul edilmiştir.
Yükseköğretim kurumundan çıkarma disiplin cezası ile cezalandırılması sonucu
başvurucunun başka bir okula devam etme olanağı bulunmamaktadır. Eğitim
hakkının belli bir zamanda mevcut olan eğitim kurumlarına erişimin sağlanmasını
güvence altına aldığı (Mehmet Reşit Arslan
ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 68) gözetildiğinde
başvurucunun üç yıla yakın bir süre okula devam edememiş olması eğitim hakkına
yönelik bir müdahaledir.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
37. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler,
... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak
ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum
düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
38. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 42. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
39. Bu sebeple sınırlamanın, Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme,
Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma,demokratik toplum düzeninin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
40. Başvurucu, Anayasa’nın 13. maddesi ile 42. maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan müdahalenin kanunla yapılması şartına aykırılık bulunduğunu
iddia etmiştir. Başvurucu, yalnızca Yönetmelik hükmüne dayanarak eğitim
hakkından yoksun bırakıldığını iddia etmektedir. Bakanlık bu konuda görüş
belirtmemiştir.
41. Yükseköğretim öğrencilerinin disiplin işlemlerine ilişkin
soruşturma usulleri, yetkiler ve cezalar 2547 sayılı Kanun'un 54. maddesinde
düzenlenmiştir. Başvurucuya verilen yükseköğretim kurumundan çıkarma disiplin
cezası da aynı maddede yer almaktadır. Yönetmelik'in 10. maddesi de söz konusu
Kanun hükmüne dayanarak çıkarılmıştır. Başvurunun sonucuna ve mevcut başvurunun
koşullarına göre yukarıda zikredilen kuralların yeterince
"öngörülebilir" olup olmadığı konusunda daha ileri bir değerlendirme
yapılması gerekli görülmemiştir. Yapılan değerlendirmeler neticesinde 2547
sayılı Kanun'un 54. maddesinin (a) bendi ile Yönetmelik'in 10. maddesinin
kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
42. Başvurucunun disiplin cezası ile cezalandırılmasının PKK
terör örgütünün faaliyetleri ile mücadele kapsamında devlet tarafından
belirlenen amaçların ve faaliyetlerin uzantısı niteliğinde olduğu kanaatine
ulaşılmıştır.
43. Anayasa'nın 42. maddesinin "Eğitim ve öğretim hürriyeti, Anayasaya sadakat borcunu ortadan
kaldırmaz." biçimindeki
dördüncü fıkrasına göre eğitim ve öğretim özgürlüğü, Anayasa'nın temel felsefesinin
ve ilkelerinin korunması amacıyla sınırlanabilir. Hiç şüphesiz Anayasa'nın
temel felsefesi, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence
altına alındığı demokrasidir. Siyasi amaçlarına ulaşmak için şiddeti yöntem
olarak benimseyen terör örgütlerinin faaliyetlerinin Anayasa'nın benimsediği
demokratik anayasal düzen ile tezat teşkil ettiği ve dolayısıyla Anayasa'ya
sadakat borcu ile bağdaşmadığı açıktır. Bu sebeple müdahalenin, Anayasa'nın 42.
maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında meşru bir amaç taşıdığı sonucuna
varılmıştır.
(3) Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
44. İlk olarak İdare Mahkemesi başvurucunun dilekçesinde yer
alan görüşlerinin vebu görüşlerin aktarılış biçiminin
Yönetmelik'in 9/d maddesi uyarınca dil, ırk, din ve mezhep açısından
kutuplaşmalara yol açıcı faaliyetlerde bulunmak şeklinde yorumlanamayacağına
karar vermiştir. Başvurucu, Kürtçenin öğretilmesinin gerekliliğini ve bu
konudaki bireysel ve toplumsal ihtiyacı ortaya koyan ve Kürtçenin seçmeli ders
kapsamına alınmasını talep eden dilekçeyi Üniversitenin yönetim makamlarına
vermesi nedeniyle disiplin cezasına maruz kalmıştır. Bu bağlamda ne Üniversite
yönetimi ne de Derece Mahkemeleri başvurucunun şiddete başvurduğunu,
Üniversitedeki asayiş ve düzeni bozduğunu iddia etmiştir. O hâlde mevcut
başvurunun Anayasa’nın 26. maddesi ışığında ve 42. maddesi uyarınca incelenmesi
gerekir.
45. Demokratik toplum düzeninin gereklerinden olma, bir
sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın
karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir. Buna göre sınırlayıcı
tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da başvurulabilecek en son
çare niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir
tedbir olarak değerlendirilemez (İfade özgürlüğü bağlamında bkz. Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151,
4/6/2015, § 51; Mehmet Ali Aydın [GK],
B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 68; Tansel
Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
46. Temel hak ve özgürlüklere yönelik herhangi bir sınırlamanın
-demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte olmakla birlikte- temel
haklara en az müdahaleye olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde olup
olmadığının da incelenmesi gerekir. Bu sebeple ifade özgürlüğü alanında
getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin
elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (AYM,
E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Bekir
Coşkun §§ 53, 54; ölçülülük ilkesine ilişkin açıklamalar için ayrıca
bkz. Abdullah Öcalan [GK], B. No:
2013/409, 25/6/2014, §§ 96-98; Sebahat
Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 84; Tansel Çölaşan, §§ 54, 55;Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72).
47. Bu bağlamda Anayasa'nın 26. maddesinin birinci fıkrasında
koruma altına alınan ifade özgürlüğü, demokratik bir toplumun temel
dayanaklarından ve demokratik toplumun gelişimininveher
bireyin kendinigerçekleştirmesininbaşlıcaşartlarından
birini oluşturur.
Toplumsal çoğulculuğa ancak her türlü fikrin serbestçe ifade
edilebildiği özgür tartışma ortamında ulaşılabilir. Bu bağlamda toplumsal ve
siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve
serbestçe ifadesine bağlıdır (Yaman Akdeniz
ve diğerleri, B. No: 2014/3986, 2/4/2014, § 25).
48. Anayasa Mahkemesi pek çok kararında, ifade özgürlüğünün
yalnızca lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya önemsiz görülen “bilgi”
veya “fikirler” için değil aynı zamanda devletin veya toplumun bir bölümünün
aleyhinde olan, onları rahatsız edenler için de geçerli olduğunu belirten AİHM
kararındaki (bkz. § 27) görüşlere de atıf yapmıştır. Anayasa Mahkemesi, bu tür
düşüncelerin demokratik bir toplum için şart olan çoğulculuk, hoşgörü ve açık
fikirliliğin gereklerinden olduğunu teyit etmiştir (Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 94; Bejdar Ro Amed,
B. No: 2013/7363, 16/4/2015, § 63; Abdullah Öcalan,§
95).
49. Demokratik bir toplumda insan haklarının sağlamlaşması ve
devamı için eğitim hakkının vazgeçilmez ve temel bir katkısı olduğu da aşikârdır
(Demokratik bir toplumda eğitim hakkının önemine ilişkin açıklamalar için bkz. Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, § 66).
Taşıdığı öneme karşın eğitim hakkı mutlak ve sınırsız bir hak değildir,
niteliği gereği bazı düzenlemelere tabidir. Şüphesiz eğitim kurumlarını
düzenleyen kurallar, toplumun ihtiyaç ve kaynakları ile eğitimin farklı
düzeylerine has özelliklere göre değişiklik gösterebilir. Bu nedenle devletin
bu konuda yapacağı düzenleme ve uygulamalarda belli bir takdir alanına sahip
olduğunun kabulü gerekir (Ünal Yıldırım,
B. No: 2013/6776, 5/11/2014, § 42 ; Savaş Yıldırım, B. No: 2013/6258,
10/6/2015, § 42). Bu sebeple eğitim hakkı, esas itibarıyla kurallara uyulmasını
sağlamak amacıyla bir eğitim kurumundan uzaklaştırma veya çıkarma da dâhil
olmak üzere disiplin tedbirlerine başvurmayı engellemez. Şüphesiz disiplin cezaları, gerek öğrencilerin gelişiminin gerekse de bir
okulun amaçlarına ulaşmasını sağlayacak araçların önemli bir parçasıdır. Ancak
bu tip tedbirlere başvurmanın demokratik toplum düzeninin gereklerinden olduğu
açıkça ortaya konmalı ve uygulama, Anayasa'da yer alan diğer haklarla ters
düşmemelidir.
50. Somut başvuruda başvurucu, ifade özgürlüğünü kullanması
nedeniyle yükseköğretim kurumundan çıkarılmıştır. Davanın koşulları ışığında ve
yukarıda belirtilen nedenlerle böylesine bir disiplin yaptırımının
uygulanmasının demokratik toplum düzeninde gerekli olduğu söylenemez. Nitekim
İdare Mahkemesi de başvurucunun eylemini ifade özgürlüğü kapsamında
değerlendirerek (bkz. § 14) işlemi hukuka aykırı bulmuş ve iptal etmiştir.
51. Söz konusu yaptırımın Derece Mahkemeleri tarafından iptal
edilmesine rağmen iptal tarihine kadar başvurucu altı dönem kaybetmiştir.
Başvurucunun tazminat talepleri ise okul yönetimi ve Mahkemelerce, idarenin tazminat
sorumluluğuna yol açacak ölçüde önemli bir hukuki yanlışlık ve ağır bir kusur
bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Dolayısıyla başvurucu daha sonra
okuluna dönebilmiş olsa bile maddi ve manevi zararları telafi edilmediğinden
başvurucunun mağduriyeti devam etmiş; iç hukuktaki yargılamanın sonucu da
başvurucunun mağduriyetini telafi edememiştir.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun, Anayasa’nın 26.
maddesinde korunan ifade özgürlüğünü kullanması nedeniyle üniversiteden
uzaklaştırılmasının Anayasa’nın 42. maddesinde güvence altına alınan eğitim
hakkının ihlali niteliğinde olduğunun kabul edilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
53. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
54. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
55. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak
davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198,
7/11/2013, §§ 45, 47).
56. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
57. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki yaklaşık 5 yıl 8 aylık
yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
58. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
59. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
60. Başvurucu 50.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
61. Başvurucunun eğitim hakkının ve makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
62. İhlal nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek
olan manevi zararları karşılığında başvurucuya makul sürede yargılanma hakkının
ihlali nedeniyle 6.000 TL ve eğitim hakkının ihlali nedeniyle 24.000 TL olmak
üzere toplam net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
63. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
64. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206.10
TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam2.006,10 TL yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Eğitim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 42. maddesinde güvence altına alınan eğitim
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle
6.000 TL ve eğitim hakkının ihlali nedeniyle 24.000 TL olmak üzere toplam net
30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE ,
D. 206.10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin İstanbul 6. İdare Mahkemesine
GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
15/2/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.