TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
|
Ç.Ö. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/5927)
|
|
Karar Tarihi: 19/7/2018
|
R.G. Tarih ve Sayı: 27/9/2018-30548
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Ç.Ö.
|
Vekili
|
:
|
Av. İbrahim
EKER
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, mahkûmiyet hükmüyle birlikte verilen tutukluluğun
devamı kararının hukuki olmaması ve bu karara yönelik itirazın karara
bağlanmasının gecikmesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına vekamuya açık belgelerde
başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
6. Birinci Bölüm tarafından 8/2/2018 tarihinde yapılan
toplantıda, niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması
gerekli görüldüğünden başvurunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 28. maddesinin
(3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/6191
sayılı soruşturması kapsamında 5/6/2012 tarihinde gözaltına alınmış; Diyarbakır
4. Sulh Ceza Mahkemesinin 7/6/2012 tarihli kararıyla yağma suçundan
tutuklanmıştır.
9. Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 29/1/2014 tarihli
kararıyla başvurucunun yağma suçundan 6 yıl 8 ay ve kasten yaralama suçundan 4
yıl 2 ay hapis cezalarıyla cezalandırılmasına ve "hükmolunan cezanın niteliği ve süresi, eyleminin niteliği
gözetilerek, ayrıca suçun katalog suçlardan olması nazara alınarak"
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
10. Başvurucu 30/1/2014 tarihinde tutukluluk hâlinin devamına
ilişkin karara itiraz etmiştir. İtiraz dilekçesinde başvurucu; aynı cezayı alan
sanıklar tahliye edilirken kendisinin tahliye edilmediğini, tutukluluğun devamı
için yeterli gerekçe gösterilmediğini, üzerine atılı suçları işlemediğini,
yağma suçundan tutuklandığını, yaralama suçundan tutuklama talebinin daha önce
reddedildiğini, tutuklulukta geçirdiği süre olan 1 yıl 7 ay 22 gün vetemyiz süreci nazara alındığında yağma suçundan şartla
tahliye tarihinin dolacağını, bu durumda tutuklu olmadığı suç nedeniyle ceza
infaz kurumunda kalması gibi bir sonucun ortaya çıkacağını ileri sürmüştür.
11. Başvurucu 30/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
12. Başvurucunun hükümle birlikte verilen tutukluluğun devamı
kararına yönelik itirazı bireysel başvurunun yapıldığı tarih itibarıyla karara
bağlanmamıştır. Ayrıca başvuru tarihi itibarıyla başvurucu hakkındaki
mahkûmiyet hükmünün gerekçesinin yazım süreci de tamamlanmamıştır.
13. Yapılan incelemede Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
mahkûmiyet hükmüne ilişkin gerekçeli kararının UYAP üzerindeki onay sürecinin
27/5/2014 tarihinde tamamlandığı anlaşılmıştır.
14. Başvurucunun hükümle birlikte verilen tutukluluğunun
devamına ilişkin karara yönelik itirazı, Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesinin
16/6/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
15. Başvurucu hakkındaki mahkûmiyet hükmü Yargıtay 6. Ceza
Dairesinin 6/2/2015 tarihlikararıyla -ceza süresi
değiştirilmeksizin- düzeltilerek onanmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama kararı" kenar
başlıklı 101. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bu madde ile 100 üncü
madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir."
17. 5271 sayılı Kanun'un "Şüpheli
veya sanığın salıverilme istemleri" kenar başlıklı 104. maddesi
şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin
her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya
salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz
edilebilir.
(3)
Dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya
geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye mahkemesi veya
Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya üzerinde
yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re'sen
de verilebilir."
18. 5271 sayılı Kanun'un "Usul"
kenar başlıklı 105. maddesi şöyledir:
"103 ve 104 üncü
maddeler uyarınca yapılan istem üzerine, merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli,
sanık veya müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün
içinde istemin kabulüne, reddine veya adlî kontrol uygulanmasına karar verilir.
(Ek cümle: 11/4/2013-6459/15 md.) Duruşma dışında bu
karar verilirken Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiinin
görüşü alınmaz. Bu kararlara itiraz edilebilir."
19. 5271 sayılı Kanun'un
"Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar"
kenar başlıklı 232. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
"Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa
geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş
gün içinde dava dosyasına konulur."
20. 5271 sayılı Kanun'un "İtiraz
olunabilecek kararlar" kenar başlıklı 267. maddesi şöyledir:
"Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği
hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir."
21. 5271 sayılı Kanun'un “İtiraz
usulü ve inceleme mercileri” kenar başlıklı 268. maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Kararına itiraz edilen hâkim veya
mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok üç
gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir."
B. Uluslararası Hukuk
22. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre kanun gereği
yetkilendirilmiş, yürütme organı ve taraflardan bağımsız ve yeterli güvencelere
sahip yargısal organ olarak mahkemece verilen ve özgürlükten mahrumiyete yol
açan her türlü mahkûmiyet kararı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
(Sözleşme) 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi kapsamına
girmektedir (Engel ve diğerleri/Hollanda
[GK], B. No: 5100/71..., § 68). Anılan bentte yer alan "sonra" ifadesi, tutmanın sadece
zaman bakımından mahkûmiyetin ardından gelmesi anlamına gelmemektedir. Aynı
zamanda tutma, mahkûmiyetin bir sonucu olmalı; mahkûmiyetin ardından ve
mahkûmiyete bağlı olarak veya mahkûmiyet sebebiyle gerçekleşmelidir (Weeks/Birleşik Krallık [GK], B. No: 9787/82, 2/3/1987, § 42). Kısacası
mahkûmiyet kararı ile söz konusu özgürlükten yoksun bırakma arasında yeterli
bir nedensellik ilişkisi bulunmalıdır (Monnell ve Morris/Birleşik Krallık, B. No: 9562/81, 9818/82,
2/3/1987, § 40).
23. AİHM'e göre kişinin yetkili bir mahkemece mahkûm edilmesinden
sonra özgürlüğünden mahrum bırakıldığı durumlarda Sözleşme'nin 5. maddesinin
(4) numaralı fıkrasına göre gerekli olan denetim, mahkemece yargı işlemlerinin
bitiminde alınan karara dâhil edilir ve ek bir gözden geçirme bu nedenle
gerekli olmaz. Diğer bir deyişle karar, yargılama sürecinin sonunda verilmiş
ise zaten bir yargısal denetim içermektedir. Hapis cezasını veren derece
mahkemesinin kararının bünyesinde tutmanın kanuniliğine dair yargısal denetim
de vardır, bundan başka ayrıca bir yargısal denetimgerekli
değildir (Kafkaris/Kıbrıs (k.k.),
B. No: 9644/09, 21/6/2011, § 58).
24.Öte yandan kişinin özgürlüğünden mahrum bırakılmasını haklı
kılan nedenlerin zamanın geçmesiyle birlikte değişmeye tabi olduğu durumlarda
veya tutmanın hukukiliğini etkileyen yeni bir meselenin ortaya çıkması
durumunda yargısal denetim gerekli olacak ve dolayısıyla Sözleşme'nin 5.
maddesinin (4) numaralı fıkrasının uygulanması söz konusu olacaktır. Bununla
birlikte iç hukukta temyiz süreci dâhil olmak üzere mahkûmiyet hükmü
kesinleşene kadar bir tutuklunun tutukluluğa ilişkin tüm korumalardan
yararlanabileceği öngörüldüğünde Sözleşme'nin 5. maddesinin (4) numaralı
fıkrası uygulama alanı bulabilir. Sözleşmeci devletlerin Sözleşme'nin 5.
maddesinin (4) numaralı fıkrasının gerekli kıldığının ötesinde prosedürler
sağlaması hâlinde bu kuralın sağladığı güvencelere bu prosedürlerde de riayet
edilmek zorundadır (Stollenwerk/Almanya, B. No: 8844/12, 7/9/2017, § 36).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 19/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkûmiyete Bağlı
Tutulmanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu, kendisiyle birlikte yargılanan ve mahkûm edilen
diğer sanıklar hakkında tahliye kararı verilirken kendisi hakkında
tutukluluğunun devamına karar verilmesinin eşitlik ilkesine aykırı olduğunu
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
27. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin ilgili
bölümü şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; ... halleri dışında
kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz."
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun Anayasa'nın 10. maddesinde
düzenlenen eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine yönelik iddiasının soyut olarak
değerlendirilmesi mümkün olmayıp mutlaka bireysel başvuru kapsamında yer alan
diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekmektedir.
Buna göre kendisiyle benzer durumdaki başka kişilere yapılan muamele ile
kendisine yapılan muamele arasında bir farklılığın bulunduğunu ve bu
farklılığın meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb.
ayrımcı bir nedene dayandığını makul delillerle ortaya koyamayan başvurucunun
hükümle birlikte verilen tutukluluğun devamı kararının hukuka uygun olmadığına
yönelik olarak eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddiası, esas olarak
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı çerçevesinde ele alınmalıdır (Benzer yöndeki
değerlendirme için bkz. Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §§
33, 34; İrfan Gerçek, B. No:
2014/6500, 29/9/2016, § 32).
29. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması ancak
Anayasa'nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin
varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat
Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
30. Kişilerin fiziksel hürriyetlerini güvence altına alan
Anayasa'nın 19. maddesinin kişi hürriyetinin kısıtlanmasına imkân tanığı
durumlardan biri de maddenin ikinci fıkrasında "mahkemelerce
verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine
getirilmesi" olarak belirlenmiştir. Bu nedenle yargı
organlarınca verilecek mahkûmiyet kararları kapsamında hapis cezasının veya
güvenlik tedbirlerinin infaz edilmesi kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal
etmez (Tahir Canan (2), B. No:
2013/839, 5/11/2014, § 33).
31. Mahkemelerce verilmiş mahkûmiyet kararlarının yerine
getirilmesi dolayısıyla ortaya çıkan özgürlükten yoksun bırakma hâlleri
Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası kapsamına dâhil ise de anılan kural,
mahkûmiyet kararının değil tutmanın hukuka uygun olmasını güvence altına
almaktadır. Dolayısıyla bu güvence kapsamında, kişi hakkında hükmedilen hapis
cezasının yerindeliği veya orantılılığı incelemeye tabi tutulamaz (Günay Okan, B. No: 2013/8114, 17/9/2014, §
18).
32. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların
ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" ile bağlantılı
bir ihlal iddiası söz konusu ise Anayasa Mahkemesinin görevi kişinin
hürriyetten yoksun bırakılmasının kısmen ya da tamamen bu koşullarda
gerçekleşip gerçekleşmediğini tespit etmekle sınırlıdır. Bir kimse Anayasa'da
yer alan diğer sebepler (yakalama, gözaltı ve tutuklama gibi) dışında ancak "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" kapsamında
hürriyetinden yoksun bırakılabilir. Eğer tutmanın kısmen veya tamamen bu
koşulları taşımadığı tespit edilirse bu durumun meşru bir amacının olduğundan
veya ölçülü olduğundan söz edilemez ve doğrudan kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkı ihlal edilmiş olur (Ercan Bucak (2),
B. No: 2014/11651, 16/2/2017, § 39; Şaban
Dal, B. No: 2014/2891, 16/2/2017, § 31).
33. Bir mahkûmiyet kararının infazına ilişkin olarak Anayasa'nın
19. maddesi açık bir hüküm içermemektedir. Bununla birlikte Anayasa'nın 19.
maddesinin amacı kişileri keyfî bir şekilde hürriyetten yoksun bırakılmaya
karşı korumak olup maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi hürriyetine
getirilecek sınırlamaların da maddenin amacına uygun olması gerekir (Abdullah Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014, § 38). Bir kimsenin "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" kapsamında
hürriyetinden yoksun bırakıldığının söylenebilmesi için her şeyden önce
hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin bir mahkeme tarafından
verilmesi, ikinci olarak yerine getirilecek kararın hürriyeti kısıtlayıcı ceza
veya güvenlik tedbirlerine ilişkin olması gerekir. Ceza veya güvenlik tedbiri
içermeyen bir karara dayanılarak bir kimsenin hürriyetinden yoksun bırakılması
mümkün değildir. Son olarak hürriyetten yoksun bırakılmanın mahkemece verilen
hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin kapsamını aşmaması gerekir
(Ercan Bucak (2), § 40; Şaban Dal, § 32).
34. Öte yandan suç isnadına bağlı tutulmanın başladığı tarih,
başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan
tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Suç isnadına bağlı tutulmanın
sona erdiği tarih ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece
mahkemesince mahkûmiyet hükmünün verildiği tarihtir (Murat Narman, §
66).
35. Buna göre bir kimse yargılanmakta olduğu davada ilk derece
mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa ve hükümle birlikte tutukluluğun devamına
veya tutuklamaya karar verilmişse hüküm sonrasındaki tutulma hâlinin suç isnadına bağlı olarak değil mahkûmiyete bağlı tutma olarak kabulü
gerekir. Bireysel başvuru incelemesi açısından tutuklamanın şartları ile
mahkûmiyet kararı verilmesi arasındaki esaslı fark bunu gerektirir. Zira
mahkûmiyete karar verilmekle isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu
olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti
bağlayıcı cezaya hükmedilmektedir. Bu durumdaki tutulmanın da kuvvetli suç
şüphesi ve bir tutuklama nedenine dayalı olan suç
isnadına bağlı tutma niteliğinde olmadığı açıktır. Hükümle birlikte
verilen tutukluluğun devamı veya tutuklama kararı sonrasındaki hürriyetten
yoksun kalmanın mahkûmiyete bağlı
tutma olarak kabulü için mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesi de gerekmez (Korcan Pulatsü, B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 33).
36. Somut olayda 5/6/2012 tarihinde gözaltına alınan ve 7/6/2012
tarihinde tutuklanan başvurucu hakkında 29/1/2014 tarihinde mahkûmiyet hükmü
tesis edilmiş ve hükümle birlikte tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.
Anılan mahkûmiyet kararının temyiz incelemesi sonunda verilen 6/2/2015 tarihli
kararla onanarak kesinleştiği görülmektedir.
37. Buna göre başvurucunun suç isnadına bağlı tutulma hâli,
hakkında ilk derece mahkemesince mahkûmiyet kararının verildiği 29/1/2014
tarihinde sona ermiştir. Başvurucunun bu tarihten sonraki döneme ilişkin olarak
hürriyetinden yoksun kalması, Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası
kapsamında bir suç isnadına bağlı tutma
niteliğinde değil aynı maddenin ikinci fıkrası kapsamında mahkûmiyete bağlı tutma, bir diğer
ifadeyle "mahkemelerce verilmiş
hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine
getirilmesi" niteliğindedir. Bu nitelikteki bir tutmayla ilgili
olarak yapılan bireysel başvuruda suç
isnadına bağlı tutmaya ilişkin güvencelerin uygulanması mümkün değildir.
38. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" ile
bağlantılı bir ihlal iddiası söz konusu ise Anayasa Mahkemesinin görevi kişinin
hürriyetten yoksun bırakılmasının kısmen ya da tamamen bu koşullarda
gerçekleşip gerçekleşmediğini tespit etmekle sınırlıdır. Bu kapsamda yapılan
incelemede başvurucunun mahkûmiyet kararını ve mahkûmiyete bağlı tutma kararını
veren mercinin bir mahkeme olmadığı, kararın
hürriyeti kısıtlayıcı bir niteliğinin bulunmadığı veya hürriyetten yoksun
bırakılmanın mahkemece verilen hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya tedbirinin
kapsamını aştığı şeklinde bir iddiasının bulunmadığı görülmektedir. Ayrıca
Anayasa Mahkemesince bu yönde herhangi bir tespite de varılmamıştır.
39. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun mahkûmiyet hükmü ile
birlikte verilen tutukluluğun devamı kararı üzerine tutulması yönünden bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Hükümle Birlikte
Verilen Tutukluluğun Devamı Kararına Yönelik İtirazın Karara Bağlanmasının
Geciktiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
40. Başvurucu; hükümle birlikte verilen tutukluluğun devamına
yönelik itirazının üç aydır karara bağlanmadığını, bu süreçte mahkûmiyet
hükmünün gerekçesinin de yazılmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
ile adil yargılanma haklarının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
41. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın
kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili
bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun bu bölümdeki
şikâyetlerinin özünün hükümle birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına
yönelik itirazının karara bağlanmaması olduğu, gerekçeli kararın yazımındaki
gecikmenin de bu kapsamda ileri sürüldüğü değerlendirilmiştir. Bu itibarla
başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci
fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
43. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca,
hürriyeti kısıtlanan kişi kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849,
4/12/2013, § 122).
44. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında, hürriyeti
kısıtlanan kişinin durumu hakkında karar verilmesini talep etmesi hâlinde bu
talebin karara bağlanması için belirli bir süre öngörülmemişse de kısa sürede karar verilmesi gerektiği
belirtilmiştir. Kararın gereken süratle alınıp alınmadığı her davanın kendi
özel koşullarına göre değerlendirilir. Burada derece mahkemelerinin gösterdiği
özen, tutulan kişinin tutumlarının gecikmeye sebebiyet verip vermediği,
gecikmenin resmî makamların sorumluluğunda olup olmadığı gibi hususların
dikkate alınması gerekir (Ulaş Kaya ve Adnan
Ataman, B. No:
2013/4128, 18/11/2015, § 71).
45. Ceza muhakemesi hukukumuzda itiraz usulünün düzenlendiği
5271 sayılı Kanun'un 268. maddesinin (2) numaralı fıkrasında; kararına itiraz
edilen hâkim veya mahkemenin itiraz incelemesini en çok üç gün içinde yapması,
itirazı yerinde görmezse yetkili merciye göndermesi
gerektiği belirtilmişse de itiraz merciinin incelemesini ne kadar süre içinde
tamamlaması gerektiğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Bununla birlikte
Anayasa'nın yukarıda değinilen 19. maddesinin sekizinci fıkrasında yer alan "kısa sürede" ibaresi, hürriyeti
kısıtlanan kişinin bu kısıtlamanın hukukiliğine karşı yaptığı itirazın mümkün
olan en kısa sürede karara bağlanmasını zorunlu kılmaktadır (Ulaş Kaya ve Adnan Ataman, § 71). Dolayısıyla tutukluluğa ilişkin
bir karara yönelik itirazın karara bağlanmasının gecikmesi, Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamındaki güvenceyle ilgilidir.
46. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında, her ne
sebeple olursa olsunhürriyeti kısıtlanan bir kimsenin
kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna
aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir
yargı merciine başvurma hakkı bulunduğu belirtilirken kısıtlama sebebi
bakımından bir ayrım yapılmadığından buradaki başvuru hakkı, elbette mahkûmiyet
hükmüne bağlı olarak tutulma nedeniyle özgürlüğünden yoksun bırakılmayı da
kapsamaktadır (Mehmet İlker Başbuğ,
B. No: 2014/912, 6/3/2014, § 80).
47. Bununla birlikte Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci
fıkrasında güvence altına alınan -tutulmaya karşı- yetkili bir yargı merciine
başvuru hakkı, tutulmanın niteliğine uygun başvuruları kapsamaktadır.
Tutulmanın niteliği ile bağdaşmayan başvuruların Anayasa'nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası kapsamında olduğunun kabulü mümkün değildir.
48. Bu bağlamda mahkûmiyete bağlı olarak tutulmanın koşulları
ile suç isnadına bağlı olarak tutulmanın koşulları farklı olduğundan
mahkûmiyete bağlı olarak hürriyetinden yoksun bırakılan kişilerin suç isnadına
bağlı olarak tutulmaya ilişkin koşulların bulunmadığına yönelik başvuruları,
Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasındaki güvencelerden yararlanamaz.
49. Mahkûmiyete bağlı tutulma hâlinde bir mahkeme tarafından
verilmiş olan hürriyeti bağlayıcı cezanın infazı söz konusu olduğundan
mahkûmiyete bağlı olarak tutulan kişi ancak tutulmasının bu niteliğine ilişkin
iddialarla -serbest bırakılmak amacıyla- yetkili bir yargı merciine başvurduğu
taktirde Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında yer alan güvencelerin
-bunlardan tutulmanın niteliğine uygun olanlarının- uygulanması söz konusu
olabilir. Bu kapsamda ileri sürülebilecek nedenlerin neler olduğu Anayasa
Mahkemesince genel olarak belirtilmiştir (bkz. § 33).
50. Bunların yanı sıra mahkûmiyete bağlı olarak tutulan
kişilerin tutulmalarının dayanağını oluşturan mahkûmiyet hükmüyle ilgili olarak
tutulmaya devam edilmeyi hukuka aykırı hâle getirecek yeni bir meselenin
(mahkûmiyete konu olan eylemin suç olmaktan çıkarılması, bir cezasızlık hâlinin
bulunduğunun anlaşılması, mahkûmiyet hükmünü geçersiz kılan bir kanun
değişikliği yapılması gibi) ortaya çıktığını belirterek serbest bırakılmak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurduğunda da Anayasa'nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası kapsamındaki güvencelerin tatbiki söz konusu olabilecektir.
51. Somut olayda başvurucu hakkında mahkûmiyet kararınınverildiği 29/1/2014 tarihinde başvurucunun suç
isnadına bağlı tutulma hâli sona ermiştir. Başvurucunun bu tarihten sonraki
döneme ilişkin olarak hürriyetinden yoksun kalması, Anayasa'nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrası kapsamında mahkûmiyete bağlı
tutma niteliğindedir.
52. Başvurucu hükümle birlikte verilen tutukluluğun devamı
kararına 30/1/2014 tarihinde itiraz etmiştir. Başvuru formu ve eklerinde bu
itiraz dilekçesinde ileri sürülen iddiaların mahkûmiyete bağlı tutulmanın
koşullarına ilişkin olduğu yönünde bir olgu ve açıklamanın ortaya konulmadığı
görülmektedir. Aksine itiraz dilekçesi incelendiğinde burada ileri sürülen
hususların suç isnadına bağlı tutulmanın koşullarına yönelik olduğu
anlaşılmıştır (bkz. § 10). Bu durumda mahkûmiyete
bağlı olarak tutulmakta olan başvurucunun suç isnadına bağlı olarak tutulmanın koşullarının
oluşmadığını ileri sürdüğü bu itirazının Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci
fıkrasındaki güvencelerden yararlanması mümkün değildir. Dolayısıyla
başvurucunun itirazının karara bağlanmasındaki gecikme, Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrasını ihlal eder nitelikte bir durum
oluşturmamaktadır.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun mahkûmiyet hükmü ile
birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına yönelik itirazının karara
bağlanmasındaki gecikme yönünden bir ihlalin olmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkûmiyete bağlı tutulmanın hukuki olmaması nedeniyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Hükümle birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına yönelik
itirazın karara bağlanmasının gecikmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
19/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.