TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İBRAHİM ASLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/5978)
|
|
Karar Tarihi: 30/6/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Nahit GEZGİN
|
Başvurucu
|
:
|
İbrahim
ASLAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Rehşan BATARAY SAMAN
|
|
|
Av. Muhterem
SÜREN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kolluk görevlileri tarafından toplumsal olaylara
müdahale edilmesi sırasında atılan gaz kapsülünün başına isabet etmesi sonucu
başvurucunun hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanması ve bu olayla ilgili
ceza soruşturmasının etkili yürütülmemesi nedenleriyle yaşam hakkı ve
ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/4/2014 tarihinde Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 15/7/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 25/3/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için 25/3/2016
tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü
27/5/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. 8/5/2015 tarihinde yapılan 2015/8162 sayılı başvurunun konu
bakımından aynı nitelikte olması nedeniyle 2014/5978 sayılı başvuru ile
birleştirilmesine ve başvurunun bu dosya üzerinden incelenmesine karar
verilmiştir.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
3/6/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne
karşı 9/6/2016 tarihinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu İbrahim Aslan, 1943 doğumlu olup olay tarihinde
Diyarbakır ili Bağlar ilçesinde ikamet etmektedir.
10. Diyarbakır Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin,
hükümlü olarak bir Ceza İnfaz Kurumunda tutulan silahlı bir terör örgütü
liderinin İnfaz Kurumunda tutulma koşullarını protesto etmek ve başka ceza
infaz kurumlarında aynı protesto kapsamında gerçekleştirilen açlık grevlerine
de destek vermek amacıyla bir siyasi partinin organizasyonunda partinin eş
başkanlarının da katılımıyla 30/10/2012 tarihinde başvurucunun ikamet ettiği
Bağlar ilçesinde toplantı ve gösteri yürüyüşünün düzenleneceğini ayrıca terör
örgütünün gençlik yapılanmasının il genelinde yol kapatma, izinsiz gösteri,
kamu kurum ve kuruluşlarına yönelik taşlı saldırı, molotof
kokteyli ve benzeri patlayıcı madde atma gibi eylemlerde bulunacağını öğrenmeleri
üzerine aynı gün yapılması planlanan basın açıklamalarına ve benzeri
toplanmalara Diyarbakır Valiliğinin 29/10/2012 tarihli kararıyla izin
verilmemiştir.
11. 30/10/2012 günü sabah saatlerinde söz konusu siyasi partinin
İl Başkanlığının önünde kalabalık gruplar hâlinde peyderpey toplanmalar
başlamış, akabinde il merkezi genelinde içlerinde yüzleri bez ve mahallinde
poşu diye tabir edilen kıyafetle kapalı olan kişilerin de bulunduğu bazı
kalabalık gruplar, yolları otomobil tekerleği yakarak, moloz dökerek ve benzeri
eylemlerde bulunarak ulaşıma kapatmışlar; yoldan geçen araçlara da taşlı sopalı
saldırmışlardır.
12. Saatler ilerledikçe başvurucunun ikamet ettiği Bağlar ilçesi
de dâhil olmak üzere Diyarbakır ili merkezine ve il merkezi yakınında bulunan
ilçelere bağlı pek çok mahallede, sayıları binlerle ifade edilen kişinin
katılımıyla yol kapatma, güvenlik güçlerine taşlı, sopalı ve molotof kokteylli saldırıda bulunma, bir siyasi partinin
teşkilat binasına ve bazı kamu kurum ve kuruluşlarına ait binalara maddi zarar
verme gibi eylemler artarak gerçekleştirilmeye devam edilmiştir.
13. Bazı mahallelerde bu kişilerin eylemleri sonucu patlamalar
meydana gelmiş, bu patlamalarda olaylara karışmayan kişilerden bazıları
yaralanmış ve görevlilerce derhâl en yakın sağlık kuruluşlarına sevk
edilmişlerdir.
14. Bu arada Bağlar ilçesi Kaymakamlık binasına da el yapımı bir
bomba atılmış, bu nedenle meydana gelen patlamada can kaybı ve yaralanma
yaşanmamıştır.
15. Bu durum üzerine olay yerlerine sevk edilen Diyarbakır Valiliği
İl Emniyet Müdürlüğüne bağlı birimlerce (kolluk), önce gruplara eylemlere hemen
son verip dağılmaları yönünde anonslarla uyarıda bulunulmuş, akabinde bu
anonslara uymayıp saldırılarını artarak devam ettiren gruplara kamu
güvenliğinin sağlanması amacıyla göz yaşartıcı gaz da kullanılmak suretiyle
müdahalede bulunulmuştur.
16. Kolluğun, Toplumsal Olaylara Müdahale Araçları (TOMA) da
kullanarak saldırgan gruplara gaz ve tazyikli su ile müdahalesi sonucunda bu
gruplar ara sokaklara dağılarak kaçmışlardır. Dağılan gruplar içinde kolluk
görevlilerinden kaçmaya çalışan ancak başaramayıp yakalanan ve gözaltına alınan
kişiler de olmuştur. Soruşturma dosyasındaki tutanaklara göre bu kişilerin
sayısı ellinin üzerindedir.
17. Bu olaylar sırasında ayrıca on bir kolluk görevlisi farklı
nitelikte yaralanmış, kolluğa ve bazı kamu kurumlarına ait araçlarda ise maddi
zararlar meydana gelmiştir.
18. Yukarıda da ifade edildiği gibi olayların gerçekleştiği
yerlerden olan Bağlar ilçesinde ikamet eden başvurucu, aynı gün saat 14.00
sıralarında, oğlu olan 1981 doğumlu Davut Aslan (D.A.) tarafından yaralı bir
şekilde aynı ilçede bulunan özel bir hastaneye getirilmiştir.
19. Bu özel hastane tarafından aynı tarihte başvurucu hakkında
geçici bir adli rapor düzenlenmiştir. Düzenlenme saati belirtilmeyen ve doktor
N.E. tarafından hazırlanan bu rapora göre başına demir direk düştüğü belirtilen
başvurucunun sağ temporal
(şakak) kemiğinde parçalı deplase
fraktür
(kırık) tespit edilmiş olup meydana gelen yaralanma basit bir tıbbi müdahale
ile giderilemeyecek ve başvurucunun yaşamını tehlikeye sokacak niteliktedir.
Raporda, başvurucunun ileri tetkik ve tedavi için ambulansla daha kapsamlı bir
merkeze sevk edildiği de belirtilmiştir.
20. Doktor N.E. tarafından, aynı tarihte başka bir geçiçi adli raporun daha düzenlendiği görülmüştür. Bu
raporun da düzenlenme saati belirtilmemiş olup olay saatinin 14.05
olarak ifade edildiği anlaşılmıştır. Bu rapordaki başvurucuya ilişkin tıbbi
değerlendirmeler, yukarıda değinilen rapordakilerle aynı olmakla birlikte
farklı olarak "başına demir direk düşen" ibaresi yerine "başına
sert bir cisim fırlatılması" ibaresine yer verildiği anlaşılmıştır.
21. Aynı özel hastanede görevli başka bir doktor tarafından
düzenlenen başvurucuya ilişkin epikriz (hastalık
özeti) raporunda da "başına sert bir cisim fırlatılması sonucu"
ibaresine yer verilmiştir. Bu raporun"Şikâyeti
ve Hikâyesi" bölümünde "Başın sağ
tarafında kesi, çökme ve hasta yakınının beyanına göre başına sert bir cisim
fırlatılması sonucu acil servise getirildi." şeklinde bir
açıklama yer almaktadır. Bu rapordaki muayene bulguları bölümünde de
başvurucunun sağ temporal bölgesinde ekimozun ve çökmenin olduğu belirtilmiş, tıbbi
değerlendirmelere ilişkin sonuç bölümünde önceki geçiçi
raporlarda belirtilen değerlendirilmelere yer verilmiştir.
22. Başvurucu, hayati tehlike geçirmesi nedeniyle ileri tetkik
ve tedavi için aynı gün ambulansla Dağkapı Devlet
Hastanesine (Hastane) sevk edilerek burada Yoğun Bakım Ünitesine alınmış ve
müşahede altında tutulmaya başlanmıştır.
23. Kolluk tarafından olaya ilişkin 31/10/2012 tarihinde saat
01.20'de düzenlenen tutanağın ilgili bölümü şöyledir:
"...30/10/2012 günü gayrimuayyen bir
saatte idaremiz dahilinde meydana gelen kafatasına gaz fişeği gelmesi olayıyla
ilgili olarak mağduru olan İbrahim Aslan isimli şahsın ifadesinin alınması için
7.. kod numaralı ekipler
olarak Dağkapı Devlet Hastanesine gelinmiş,
doktorları ile yaptığımız mülhakatta İbrahim Aslan'ın şu an yoğun bakımda
olduğu, ifade veremeyecek durumda olduğu biz görevlilere beyan edilmiş
olup..."
24. Başvurucunun oğlu D.A. 31/10/2012 tarihinde Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) bir dilekçeyle başvurmuş ve
özel hastanede görevli olup başvurucuya ilişkin geçici adli raporu düzenleyen
doktor N.E. hakkında raporunda, mevcut yaralanmaların bir kısmını yazmadığını
ve gerçekte olmadığı hâlde başvurucu babasının başına demir direk düştüğüne
ilişkin ibareye yer verdiğini ileri sürerek suç duyurusunda bulunmuştur. Söz
konusu dilekçenin ilgili bölümü şöyledir:
" .... Babam İbrahim Aslan ile birlikte
evde oturmaktayken dışarıdan gelen sesler üzerine babamın elinde çay bardağı ile dışarıya çıktık. Bir süre sonra babama gaz bombası isabet ettiğini
öğrendik. Hemen dışarı çıkarak babamın
yanına gittim. Yerde kanlar içinde yatıyordu. ... Hemen taksiye bindirerek Özel B...
Hastanesi Acil Servisine götürdük. ... Babamı Dr. N... E...
muayene etti. Yazılı adli raporda ... başına demir direk düştü şeklinde bir
tanımlama mevcut, kemik kırığı ve çökmeye yol açan cismin özelliği, yaranın
çapı ve özelliği, gözdeki morarma durumları yazılmadan başına demir düşen
tanımlaması ilgili doktorun adli muayene kurallarını bilmediği ve hukuka aykırı
hareket ettiği sonucunu doğurmaktadır.
Adı geçen doktor bizlerin itirazları sonucu
adli raporu değiştirerek hayati tehlikesi olan ve kafatasına gaz bombası isabet
eden hastaya şeklinde bir cümlelik muayene raporu tutmuş bulunmaktadır.
..."
25. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından dilekçe 2012/29006
numarasıyla kaydedilerek bu şikâyete ilişkin soruşturma açılmış, D.A.nın müşteki sıfatıyla ifadesi
de aynı tarihte alınmıştır. Söz konusu ifadenin ilgili bölümü şöyledir:
" ... Dilekçemde de belirttiğim gibi
30/10/2012 tarihinde babam İbrahim Aslan ile birlikte ikamet ettiğimiz ... evimizin balkonunda oturmakta olduğumuz sırada
ilimizde yaşanan toplumsal olaylara dair dışarıdan sesler duymaya başladık. Bunun üzerine babam evden dışarıya çıktı. Karşı sokaktan koşuşturan insanları görüyordu,
arkasından da polisler geliyordu. Olayların olduğu yöne baktığım sırada babam
yere düştü. Başından kan geldiğini görünce aracıma bindirerek özel B... Hastanesine götürdüm. Burada
görevli doktor N... E... babamı muayene etti ve başka
bir hastaneye sevk etti. Babamla ilgili adli rapor düzenledi. Ben raporu
okuyunca raporda başına demir direk düştüğüne dair ibareler yazdığını gördüm.
Bunun üzerine babamın başına demir direk düşmediğini, mahallede iken polislerin
attığı gaz fişeğinin isabet ettiğini söyledim. Bunun üzerine aynı doktor babam
hakkında ikinci kez ayrı bir rapor düzenledi. Ben
babama gaz fişeği isabet ettiğini bizzat gördüm. Babama isabet
ettikten sonra gaz fişeği yola düşmüştü. Gaz fişeğini düştüğü yerden almadım.
Babamı hastaneye götürüp tekrar mahalleye döndüğümde ise gaz fişeğini düştüğü
yerde görmedim. Dr. N... E... İsimli kişinin babamla ilgili rapor tanzim
ederken yaralanmanın çapı ve özelliği gözdeki morarma durumun belirtmeden
başına demir direk düşme şeklinde tanımlama yapmak suretiyle görevini ihmal
ettiğini düşünüyorum ve hakkında şikayetçiğim Babam
hala yoğun bakımdadır ve ifade verebilecek durumda değildir. Ayrıca babamın
yaralanmasına neden olan ve gaz fişeğini ateşleyen polis memurlarından da
tedbirsiz davrandıkları için şikayetçiğim
..."
26. Bu arada yukarıda değinilen tutanağı düzenleyen (bkz. § 22)
kolluk, Hastanenin Yoğun Bakım Ünitesinde müşahade
altında tutulan başvurucunun ifadesini almak için 1/11/2012 ve 2/11/2012
tarihlerinde de girişimde bulunsa da Hastane yetkilileri ile yaptıkları
görüşmede başvurucunun yoğun bakım ünitesinde bilinci kapalı bir şekilde
tutulduğunun ve ifade veremeyecek durumda olduğunun bildirilmesi nedeniyle
ifadesini alamamış ancak Hastanede bulunan oğlu D.A.nın
ifadesini 2/11/2012 tarihinde alarak saat 10.45'te bu ifade alma işlemini tamamlamıştır.
Söz konusu ifadenin ilgili bölümü şöyledir:
"... Dışarıdan
patlama sesleri gelmesi üzerine babam merak edip aşağıya indi. Ben de kısa bir süre sonra babamın peşinden aşağıya
indim. Tam o sırada babam 605
numaralı sokağın girişinde bulunuyordu. Dışarıda kalabalık bir grup
vardı. Olayların olduğundan sebep polis bu
grubu dağıtıyordu. Bir zırhlı polis ekibi, beyaz araç olduğunu gördüğüm yalnız
plakasını alamadığım bu polis aracı mahallede bulunan H... Marketin önünden
biber gazı fişeği attı. Atması sonucu bu fişek babamın başına
çarptı. Babam yere düştü... Babamı kaldırıp kendi imkânlarımızla özel B...
Hastanesine kaldırdık..."
27. Bu ifade üzerine kolluğa bağlı başka ekiplerce olay yerine
saat 10.55'te gidilerek olay yeri görgü tespit ve araştırma tutanağı
düzenlenmiş ayrıca olay yeri de krokilendirilmiştir.
28. Söz konusu tutanaklarda, olay yerinde herhangi bir iz ve
emare, olay yerini görüntüleyen kamera ve Mobese
sistemi ile çevrede yapılan araştırmada olayı gören veya duyan bir kimsenin
bulunmadığı belirtilmiştir.
29. Kolluğun aynı gün bu kez saat 13.50'de olay yerine giderek
olayın tanığının ve olay yerini gören kamera ve Mobese
sisteminin bulunup bulunmadığını yeniden araştırdığı ancak bu araştırmasının da
sonuçsuz kaldığı anlaşılmıştır.
30. Kolluk 6/11/2012 tarihine değin başvurucunun ifadesinin
alınması için girişimlerde bulunsa da Yoğun Bakım Ünitesinde tutulması
nedeniyle bu girişimlerinden bir sonuç alamamıştır. Belirtilen tarihte saat
12.50 sıralarında ise Hastane yetkililerince başvurucuyla görüşülebileceği
kendilerine bildirilmiş ancak başvurucunun sorulara cevap vermeyeceğini,
tedavisi bittikten sonra Cumhuriyet Başsavcılığına giderek ifade vereceğini
söylemesi nedeniyle ifadesini alamamışlar vebu durumu
bir tutanak altına almışlardır.
31. Kolluk bu durum üzerine aynı tarihte hazırladığı soruşturma
belgelerini bir fezlekeye bağlayarak Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
32. Cumhuriyet Başsavcılığı da kolluk tarafından gönderilen
fezlekeyi2012/29546 numarasıyla kaydederek olay hakkında bir soruşturma
açmıştır.
33. Cumhuriyet savcısı, bu soruşturma kapsamında aynı gün ifade
vermeye gelmesi için başvurucuya çağrı kâğıdı göndermiştir.
34. D.A. 15/11/2012 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına
başvurmuş ve her ne kadar Başsavcılıklarınca ifadesinin alınması için babasına
çağrı kâğıdı gönderilmiş ise de hâlen Hastanede tedavi görmesi nedeniyle
çağrıya uyamadığını ve dolayısıyla ifade verecek durumda olmadığını
söylemiştir.
35. Dosyadaki bilgi ve belgelerden başvurucunun tedavi gördüğü
hastaneden hangi tarihte taburcu edildiği kesin olarak belirlenememiştir. Ancak
9/1/2013 tarihinde Cumhuriyet savcısı tarafından vekili huzurunda müşteki
sıfatıyla ifadesinin alındığı anlaşılmıştır. Söz konusu ifadesi şöyledir:
"Ben
olay günü sağlık ocağı caddesi üzerinde yürüyordum. O sırada yol
üzerinde bir kalabalık vardı. Sivil ve resmi polislerde olay yerindeydi.
Kalabalığın içinden yürürken bir anda kafama ne olduğunu bilmediğim sert bir
cisim çarptı ve kendimden geçerek yere düştüm. Başıma neyin çarptığını bilmiyorum çünkü kendimden geçmişim. Yalnız
kafama bu cisim çarptığı anda bir duman çıktı. Ben kesinlikle protestocular
arasında değildim. Sadece yoldan yürüyordum. Benim kafama çarpan cismin kimin
tarafından atıldığını görmedim. Davacı ve şikâyetçiğim.
Uzlaşmak istemem."
36. Cumhuriyet Başsavcılığı 2012/29546 sayılı soruşturma
dosyasında 26/2/2013 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
vermiştir. Söz konusu kararın şüpheli hanesinde "F.M." yani "Faili Meçhul" ibaresine yer
verilmiştir. İtiraz yolu açık olmak üzere verilen kararın gerekçesinin ilgili
bölümü şöyledir:
"Her ne kadar müşteki İbrahim Arslan' ın 30/10/2012 günü 5
Nisan Mah.'nde meydana
gelen toplumsal olaylarda, olaya müdahale eden kimliği belirsiz
polis memuru veya memurlarınca atılan biber gazı fişeğinin kafasına denk
gelmesi neticesinde taksirle yaralandığı iddiasıyla soruşturma evrakı
düzenlenmişse de,
Müştekinin Cumhuriyet Başsavcılığımız' ca vekili huzurunda alınan ifadesinde olay günü Sağlık
Ocağı Caddesi üzerinde yürümekte iken kalabalığı, sivil ve resmi polis
memurlarını gördüğünü, kalabalık içinde yürüdüğünü, bu esnada kafasına sert bir
cismin çarptığını ve kendinden geçtiğini, kafasına çarpan cismin ne olduğunu
görmediğini, ancak bu cismin çarpma esnasında duman çıkardığını farkettiğini, kendisinin protestocular arasında olmadığını
beyan ettiği,
Emniyet
birimlerince bilgi sahibi olarak ifadesine başvurulan ve müştekinin oğlu olan
Davut Arslan' ın ifadesinde olay günü ailesi ile
birlikte ikametinde oturduğu esnada dışarıdan patlama seslerinin gelmesi
üzerine babası olan müştekinin merak ederek aşağıya indiğini, kendisinin de
babasının peşinden aşağıya indiğini, polis ekiplerince oluşan kalabalığa
müdahale edildiği esnada bir polis aracından biber gazı fişeği fırlatıldığını, bu
fişeğin de babasının kafasına isabet ederek onu yaraladığını beyan ettiği,
Bilgi
sahibi ile müştekinin vekil huzurunda alınan ifadeleri arasında çelişki
bulunduğu, müştekinin olay esnasında sokakta yürümekte olduğunu, bilgi sahibinin
ise evde oturmakta olduğunu ve dışarıdan gelen sesler üzerine merak saikiyle aşağıya indiklerini beyan ettikleri, ayrıca
müştekinin kalabalık arasında yürümekte olduğu esnada kafasına sert bir cismin
çarptığını söylediği,
Yapılan
soruşturma ve alınan ifadeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde;
müştekinin, iddia edildiği şekilde, kimliği belirsiz polis memuru veya
memurlarınca, toplumsal olaya müdahale etmek amacıyla atılan biber gazı
fişeğinin kafasına isabet etmesi suretiyle taksirle yaralandığına dair
beyanıyla çelişen bilgi sahibinin ifadesi dışında kamu davası açmak için
yeterli şüphe oluşturacak delil olmadığı tüm soruşturma evrakı kapsamından
anlaşılmakla,
..."
37. Bu karar başvurucunun vekiline 11/3/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi, Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazarak söz konusu soruşturma
dosyasının tamamının onaylı suretlerinin gönderilmesini istemiş, Cumhuriyet
Başsavcılığı da belgeleri UYAP aracılığıyla göndermiştir. Soruşturma dosyasının
incelenmesinden bu karara başvurucu tarafından itiraz edilmediği anlaşılmıştır.
38. Başvurucu, bireysel başvuru formunda söz konusu karara
25/3/2013 tarihinde vekilleri aracılığıyla etkili soruşturma yürütülmediği
gerekçesiyle itiraz ettiğini ancakkendisine itirazının
sonucuyla ilgili bir tebligatın yapılmadığını ileri sürmüş, soruşturma dosyası
içeriğinde itirazına ilişkin bir belge veya karara da rastlamadığını ifade
etmiştir.
39. Cumhuriyet Başsavcılığının, D.A.nın
doktor N.E. hakkındaki başvurusu üzerine başlattığı 2012/29006 sayılı
soruşturmada ise Cumhuriyet savcısı 31/10/2012 tarihinde kolluğa "toplumsal olaylara müdahale sırasında
başvurucunun yaralandığı mahalle ya da yakınlarında gaz bombası kullanılıp
kullanılmadığının ve kullanılmış ise polis memurlarının açık kimliklerinin
bildirilmesi", belirtilen yerde Mobese
ve iş yeri kamerası bulunup bulunmadığının araştırılarak bulunduğu anlaşılırsa
30/10/2012 tarihine ilişkin kayıtların elde edilip incelenmesi ve "bu incelemede başına gaz bombası isabeti sonucu yaralanan
bir kimse olup olmadığının tespit edilmesi" ayrıca olayı gören
kişilerin bulunup bulunmadığının araştırılarak tespit edildiği takdirde bu
kişilerin tanık sıfatıyla ifadelerinin alınması talimatını vermiştir.
40. Kolluğun 14/11/2012 tarihli cevap yazısında, Kent Güvenliği
Yönetim Sistemi (KGYS) kapsamında bahse konu olayla ilgili olarak yapılan
teknik inceleme sonucunda belirtilen yerde herhangi bir KGYS kamerası olmadığı
için görüntü kaydının olmadığı, aynı şekilde güvenlik ve Mobese
kameralarının da bulunmadığı, bölgenin esnaflarıyla yapılan mülakatlarda olay
mahallinde gaz bombası kullanılıp kullanılmadığı, olayda yaralanan olup
olmadığı ve sair hususlarda bilgisi veya görgüsü olan bir kişinin tespit
edilmediği bildirilmiştir.
41. Kolluğun 11/12/2012 tarihli cevabında ise olay yerine yakın
bölgede gaz tüfeği ve gaz el bombası (smoke) kullanan
dört personelin açık kimlikleri bildirilmiş ve söz konusu yazıya 30/10/2012
tarihli gaz tüfeği ve mühimmatı kullanma tutanağı ile aynı tarihli görev
listesi yazısı eklenmiştir.
42. Cumhuriyet savcısı, başvurucuya ilişkin kesin adli raporun
düzenlenmesi için Hastaneye de yazı yazmış; Hastanenin 21/11/2012 tarihli cevap
yazısında başvurucunun sağ temporal kemikten zigomatik kemiğine (elmacık kemiği) kadar uzanan
bölgede çökme fraktürü ve çekilen BBT'sinde
interaserebral hematom
(beyinde kan toplanması nedeniyle oluşan şişlik) olduğu, hayati tehlike
geçirdiği, kesin raporun gelişebilecek komplikasyonlar nedeniyle altı ay sonra
yapılacak muayene ve tetkikler sonucunda verilebileceği belirtilmiştir.
43. Bu soruşturma kapsamında Cumhuriyet savcısı tarafından
6/12/2012 tarihinde yukarıda değinilen 2012/29546 sayılı soruşturma dosyası
ilgili Cumhuriyet savcısından istenilerek incelenmiş ve buna ilişkin bir
tutanak düzenlenmiştir. Ayrıca 2012/29546 sayılı soruşturma dosyası içeriğinde
bulunan olay yeri krokisinin, doktor raporlarının, olay yeri inceleme
tutanaklarının ve D.A.nın
ifadelerinin birer suretleri bu soruşturma dosyası içeriğine alınmıştır. Bu
tarihte 2012/29546 sayılı soruşturma dosyasında henüz başvurucunun ifadesi
alınabilmiş ve bir karar verilebilmiş değildir (bkz. §§ 34, 35).
44. 2012/29006 sayılı soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı
23/7/2013 tarihinde Diyarbakır Valiliğinden olayda gaz tüfeği ve gaz el bombası
kullanan kolluk görevlileri hakkında görevi kötüye kullanmak suçundan
soruşturmaya izin verilmesi talebinde bulunmuştur.
45. Bu talep üzerine Valilik tarafından Diyarbakır İl Emniyet
Müdürlüğünde görevli bir emniyet müdürü, hakkında soruşturma izni verilmesi
istenen kamu görevlileri hakkında ön inceleme yapmak üzere görevlendirilmiştir.
46. Gerçekleştirilen ön incelemede, haklarında soruşturma izni
istenilen kolluk görevlilerinin ifadeleri alınmıştır. Bu kişiler ifadelerinde
özetle Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgelerden
haberdar olduklarını söylemişler ve D.A.nın
bu soruşturma kapsamında alınan ifadelerinin oluşa ilişkin derin çelişkiler
içerdiğini ileri sürmüşlerdir.
47. Ayrıca ifadelerinde olaya müdahaleleri sırasında kimseye
herhangi bir zarar gelmemesi için azami özeni ve dikkati gösterdiklerini, olay
günü belirtilen yerde gaz kapsülü isabetiyle yaralanan bir kişiyi de
görmediklerini, D.A. anlatımlarının birinde diğerlerinden farklı olarak gaz
kapsülünün beyaz renkli ve zırhlı bir polis aracından fırlatıldığını ileri
sürmüşse de olay günü üçünün yaya olarak birinin ise haki
renkli bir araçta görev yaptıklarını söylemişlerdir. Kolluk görevlilerinden
biri, iddiaya konu olayın gerçekleştiği ileri sürülen saatte başka bir yerde
görevli olduğunu da belirtmiştir.
48. Ön incelemeci, haklarında soruşturma izni verilmesi
istenilen kolluk görevlilerinin ifadelerini aldıktan ve soruşturma dosyasındaki
bilgi ve belgeleri inceledikten sonra 13/9/2013 tarihinde raporunu düzenlemiştir.
Raporda özetle kendilerine suç atfedilen görevlilerin teşhisine yarayacak somut
bir beyanın olmadığı, kolluk görevlilerini suçlayıcı ifadelerin tamamının
çelişkili olduğu, olay yerinden maddi delil elde edilemediği, olayın tanığının
ve olay yerini görüntüleyen kamera kaydının mevcut olmadığı, başvurucu mağdurun
başka bir cisim atılması sonucu yaralanmış olabileceği, yaralanmanın gaz fişeği
isabeti nedeniyle gerçekleştiğine dair kesin ve şüpheden uzak bilgi ve/veya
belgenin bulunmadığı ayrıca görevlilerden birinin olay saatinde olay yerinde
olmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle görevlilerin tamamı hakkında soruşturma
izni verilmemesi görüş ve kanaatine varıldığı bildirilmiştir.
49. Diyarbakır Valiliği 19/9/2013 tarihli ve K.2013/81 sayılı
kararıyla ilgili kolluk görevlileri hakkında 30/10/2012 tarihinde meydana gelen
toplumsal olaylarda kullandıkları gaz fişeğiyle başvurucuyu yaraladıklarına
ilişkin yeterli kanıt elde edilemediği gerekçesiyle soruşturma izni
vermemiştir.
50. Anılan karara başvurucunun itirazı, Diyarbakır Bölge İdare
Mahkemesinin 19/2/2014 tarihli ve K.2014/42 sayılı kararıyla ön inceleme
raporundaki ve ekindeki belgelerin, başvurucunun gaz fişeğiyle yaralandığı
iddiasını doğrulayacak ve kolluk görevlilerin haklarında Cumhuriyet Başsavcılığınca
soruşturma yapılmasını gerektirecek nitelik ve yeterlilikte olmadığı
gerekçesiyle reddedilmiş ve soruşturma izni verilmemesi kararı onanmıştır.
51. Bu karar başvurucuya 1/4/2014 tarihinde tebliğ edilmiş,
başvurucu 30/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
52. Başvurucunun bireysel başvuruda bulunmasından sonra
Cumhuriyet Başsavcılığı, yürüttüğü 2012/29006 sayılı soruşturmada 15/5/2014
tarihinde kolluk görevlileri ve başvurucunun oğlu D.A.nın 31/10/2012 tarihinde şikâyetçi olduğunu
bildirdiği Doktor N.E. hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
vermiştir. Kararın gerekçesinde, haklarında soruşturma izni istenen kolluk
görevlileri hakkında Valiliğin izin verilmemesine dair kararının Diyarbakır
Bölge İdare Mahkemesince onanması, soruşturması izne tabi olmayıpgenel
hükümlere tabi olan doktor hakkında ise yaralı olarak hastaneye getirilen
başvurucuyla ilgili görevinin gereklerini yerine getirdiği, hakkında rapor
düzenleyerek bir üst kurula sevkini gerçekleştirdiği dolayısıyla görevini kötüye
kullandığına dair soyut beyan dışında delil bulunmadığı gerekçeleriyle
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği belirtilmiştir.
53. Başvurucunun bu karara itirazı, Diyarbakır Sulh Ceza
Hâkimliğinin 20/2/2015 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.
54. Söz konusu ret kararı başvurucuya 8/4/2015 tarihinde tebliğ
edilmiş olup başvurucu 8/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuş,
başvurusu 2015/8162 numarasına kaydedilmiştir.
55. Başvurucunun bu başvurusunda kendisine ilişkin geçici raporu
düzenleyen görevli doktor hakkında verilen karara yönelik bir şikâyetinin
bulunmadığı, sadece soruşturma izni verilmemesi nedeniyle haklarında
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen kolluk görevlilerine ilişkin
olarak önceki 30/4/2014 tarihli bireysel başvurusunda bulunduğu şikâyetlerini
yenilediği görülmüştür.
56. UYAP üzerinden yapılan incelemede, başvurucunun 15/7/2015
tarihinde yaşamını yitirdiği anlaşılmıştır.
B. İlgili Hukuk
57. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
"Kamu davasını açma görevi"
kenar başlıklı 170. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Kamu davasını açma görevi Cumhuriyet
savcısı tarafından yerine getirilir.
(2)
Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli
şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler."
58. Aynı Kanun'un “Kovuşturmaya
yer olmadığına dair karar” kenar başlıklı 172. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu
davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya
kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar
verir. Bu karar suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya
çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda, itiraz hakkı, süresi ve mercii
gösterilir.
(2)Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra
yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz.”
59. Aynı Kanun’un “Cumhuriyet
savcısının kararına itiraz” kenar başlıklı 173. maddesinin 18/6/2014
tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 71. maddesi ile değişiklik yapılmadan önceki
(1) ve (6) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ
edildiği tarihten itibaren on beş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet
savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır
ceza mahkemesine itiraz edebilir.
…
(6)
İtirazın reddedilmesi halinde; Cumhuriyet savcısının, yeni delil varlığı nedeniyle
kamu davasını açabilmesi, önceden verilen dilekçe hakkında karar vermiş olan
ağır ceza mahkemesinin bu hususta karar vermesine bağlıdır.”
60. 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un "İzin vermeye yetkili merciler" kenar başlıklı 3.
maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
" Soruşturma izni yetkisi
a) İlçede görevli memurlar ve diğer kamu
görevlileri hakkında kaymakam,
b) İlde ve merkez ilçede görevli memurlar ve
diğer kamu görevlileri hakkında vali,
c) Bölge düzeyinde teşkilatlanan kurum ve
kuruluşlarda görev yapan memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında görev
yaptıkları ilin valisi,
...
tarafından verilir."
61. Aynı Kanun'un "Olayın
yetkili mercie iletilmesi, işleme konulmayacak ihbar ve şikâyetler"
kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Cumhuriyet başsavcıları, memurlar ve
diğer kamu görevlilerinin bu Kanun kapsamına giren suçlarına ilişkin herhangi
bir ihbar veya şikayet aldıklarında veya böyle bir
durumu öğrendiklerinde ivedilikle toplanması gerekli ve kaybolma ihtimali
bulunan delilleri tespitten başka hiçbir işlem yapmayarak ve hakkında ihbar
veya şikayette bulunulan memur veya diğer kamu görevlisinin ifadesine
başvurmaksızın evrakın bir örneğini ilgili makama göndererek soruşturma izni
isterler.
..."
62. Aynı Kanun'un "Soruşturma
izninin kapsamı" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"Soruşturma izni, şikayet,
ihbar veya iddia konusu olaylar ile bunlara bağlı olarak ileride soruşturma
sırasında ortaya çıkabilecek konuları kapsar.
Soruşturma sırasında izin verilen olay ve
konudan tamamen ayrı veya farklı bir suç olarak nitelendirilebilecek bir fiil
ortaya çıktığında, yeniden izin alınması zorunludur.
Suçun hukuki niteliğinin değişmesi, yeniden
izin alınmasını gerektirmez."
63. Aynı Kanun'un "İtiraz"
kenar başlıklı 9. maddesi şöyledir:
"Yetkili merci, soruşturma izni
verilmesine veya verilmemesine ilişkin kararını Cumhuriyet başsavcılığına,
hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisine ve varsa
şikayetçiye bildirir.
Soruşturma izni verilmesine ilişkin karara
karşı hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisi; soruşturma
izni verilmemesine ilişkin karara karşı ise Cumhuriyet başsavcılığı veya
şikayetçi itiraz yoluna gidebilir. İtiraz süresi,yetkili
merciin kararının tebliğinden itibaren on gündür."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
64. Mahkemenin 30/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
65. Başvurucu, toplumsal olaylara müdahale eden polisler tarafından
çevrede pek çok kişinin olduğu bilinmesine rağmen gaz fişeklerinin atıldığını,
atılan fişeklerden birinin başına isabet etmesi sonucu yaralandığını, Kürt
kökenli olmasından ve bölgede Kürt kökenli pek çok kişinin yaşadığının
bilinmesinden dolayı böyle bir muameleye maruz kaldığını, eyleme ilişkin
sorumlulukları bulunan kamu görevlileri hakkında idarece soruşturma izni
verilmediğini ve olaya ilişkin makul sürede etkili bir soruşturma yapılmadığını
belirterek Anayasa'nın 10., 17., 36. ve 40. maddelerinde güvence altına alınan
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti ile maddi ve manevi
tazminata karar verilmesi taleplerinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
66. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün "Düşme kararı" kenar başlıklı 80.
maddesi şöyledir:
"(1) Bölümler ya da Komisyonlarca
yargılamanın her aşamasında aşağıdaki hâllerde düşme kararı verilebilir:
a) Başvurucunun davadan feragat etmesi.
b) Başvurucunun davasını takipsiz bıraktığının
anlaşılması.
c) İhlalin ve sonuçlarının ortadan kalkmış olması.
ç) Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan herhangi bir başka gerekçeden
ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden
görülmemesi.
(2) Bölümler ya da Komisyonlar; yukarıdaki
fıkrada belirtilen nitelikteki bir başvuruyu, Anayasanın uygulanması ve
yorumlanması veya temel hak kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan
haklarına saygının gerekli kıldığı hallerde incelemeye devam edebilir. "
67. Anayasa Mahkemesi, anılan İçtüzük maddesi uyarınca,
başvurucunun bireysel başvuruda bulunmasından sonra yaşamını yitirmesi halinde
başvurunun incelenmesini haklı kılan bir nedenin görülmemesi gerekçesiyle
başvurular hakkında düşme kararı verebilmektedir (Mehmet Avcı, B. No: 2013/805, 21/1/2015).
68. Ancak yine aynı İçtüzük maddesinin (2) numaralı fıkrası
uyarınca, belirtilen hâllerde düşme kararı vermeksizin başvuruyu incelemeye
devam edebileceği de tartışmasızdır. Somut olayda başvurucunun bireysel
başvuruda bulunmasından sonra yaşamını yitirdiği anlaşılmıştır. Anayasa
Mahkemesi, başvurucunun şikâyeti ve müdahale iddiasını dikkate almış ve
anayasal önem ve insan haklarına saygının bir gereği olarak başvurunun
incelenmesine devam edilmesine karar vermiştir.
69. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu tarafından Anayasa’da güvence
altına alınan etkili başvuru ve adil yargılanma hakları ile bağlantı kurularak
ileri sürülen iddiaların Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan
haklar kapsamında olduğu değerlendirilmiş ve inceleme bu madde kapsamında
yapılmıştır.
70. Bakanlık görüşünde, olaya ilişkin soruşturmada 26/2/2013
tarihinde itiraz yolu açık olmak üzere kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verildiği, bu kararın 11/3/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edildiği ancak
başvurucu tarafından itiraz edilmediği, her ne kadar başvurucu tarafından bazı kamu
görevlileri hakkında soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara itiraz
edilmesi sonucunda verilen karardan sonra bireysel başvuruda bulunulmuş ise de
somut olayda 2012/29546 sayılı soruşturmada 26/2/2013 tarihinde verilen
kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı olağan kanun yollarının
tüketilmesi gerektiği, bu nedenle bireysel başvurunun olağan başvuru yolları
tüketilmeden yapıldığının değerlendirildiği belirtilmiştir.
71. Görüşe Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2012/29546 sayılı
soruşturmada 26/2/2013 tarihinde verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair
kararın, başvurucunun o tarihteki vekili G.D.ye 11/3/2013 tarihinde tebliğ
edildiğine ilişkin belge de eklenmiştir.
72. Başvurucu vekili, Bakanlığın görüşüne karşı sunduğu
cevabında, Bakanlığın 2012/295546 sayılı soruşturmada verilen karara yönelik
olağan kanun yollarını tüketmesi gerektiği görüşüne ilişkin bir açıklamada
bulunmamış, sadece başvurusunun süresi içinde yapıldığını belirtmiştir.
73. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
“(2)İhlale neden
olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
74. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
Başvuru Usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası
şöyledir:
“(5)Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir. Haklı bir mazereti nedeniyle süresi içinde
başvuramayanlar, mazeretin kalktığı tarihten itibaren on beş gün içinde ve
mazeretlerini belgeleyen delillerle birlikte başvurabilirler. Mahkeme,
öncelikle başvurucunun mazeretinin geçerli görülüp görülmediğini inceleyerek
talebi kabul veya reddeder.”
75. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün “Başvuru süresi ve mazeret” kenar başlıklı 64. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“(1)Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten, başvuru yolları öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir.”
76. Anılan Kanun maddelerinde yer verilen kanun yollarının
tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son
ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur. Diğer bir ifadeyle temel hak
ihlallerini öncelikle idari makamların ve derece mahkemelerinin gidermekle
yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılmaktadır (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 20).
77. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak
ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
78. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun, bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
79. Ayrıca Anayasa Mahkemesinin kararlarında da sıklıkla
belirtildiği üzere başvuru yollarının tüketilmesi ilkesi, hukuk sisteminde
öngörülen usul kurallarına riayet edilmesini gerektirir. Zira başvuru
yollarının tüketilmesi için usule ilişkin koşullara ve sürelere riayet etmek
gerekir. Bir kanun yoluna başvurulmuş olması tek başına bu yolun tüketildiği
anlamına gelmez. Bir kanun yolunun tüketildiğinden söz edilebilmesi için
öncelikle usulüne uygun bir başvuru yapılması ve inceleme süresince öngörülmüş
olan yöntem, biçim, süre ve diğer koşullara uygun hareket edilmesi gerekir (Deniz Baykal, B. No: 2013/7521, 4/12/2013,
§ 25; Halil Özkök, 2013/5028,
14/1/2014, § 28).
80. Başvuru dosyasındaki belgeler incelendiğinde Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından başvuruya konu olay hakkında yapılan 2012/29546 sayılı
soruşturma sonucunda 26/2/2013 tarihinde verilen kovuşturmaya yer olmadığına
dair kararın başvurucuya 11/3/2013 tarihinde tebliğ edildiği ancak başvurucu
tarafından bu karara itiraz edilmediği görülmüştür.
81. Soruşturmada bu şekilde kovuşturmaya yer olmadığına dair
karar verildikten vebaşvurucuya tebliğ edildikten
sonra Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından aynı olay nedeniyle yürütülen başka
bir soruşturmada, bazı kolluk görevlileri hakkında idareden soruşturma izni
talep edilmiş ancak idarece bu izin verilmemiş, başvurucunun bu karara itirazı
ise reddedilmiştir.
82. Somut olayda aynı olaya ilişkin iki ayrı soruşturmanın
yürütüldüğü ve bu soruşturmalarda farklı tarihlerde karar verildiği
görülmektedir. Bu durumda başvurucunun şikâyetleri açısından başvuru yollarının
tüketilip tüketilmediği konusunda bir sonuca varabilmek için olay hakkında
verilen nihai kararın ve tarihinin tespiti gerekmektedir.
83. Öncelikle belirtilmelidir ki Anayasa'nın 17. maddesinde
düzenlenen haklar kapsamında devletin yerine getirmek zorunda olduğu pozitif
yükümlülüklerin usule ilişkin boyutu, yaşanan olayın tüm yönlerinin ortaya
konmasına ve sorumlu kişilerin belirlenmesine imkân tanıyan etkili bir
soruşturma yürütülmesini gerektirmektedir (Sadık
Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 94).
84. Başvuru konusu olayda, başvurucunun hayati tehlike geçirecek
şekilde yaralanmasına ilişkin olarak Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
yürütülen soruşturmalardan ilki, başvurucunun oğlu olan D.A.nın, babası başvurucu hakkında geçici adli rapor
düzenleyen doktor hakkında görevini kötüye kullanmak suçundan soruşturma
yapılması talebini içeren dilekçeyi 31/10/2012 tarihinde ibraz etmesiyle
2012/29006 numarasıyla başlatılmıştır. D.A. bu dilekçe üzerine alınan
ifadesinde ilgili doktor hakkında bazı isnatlarda bulunmuş, bunun yanında
kolluk görevlilerinin toplumsal olaylara müdahaleleri sırasında kullandıkları
gaz kapsülünün babasını yaraladığını iddia etmiş ve olayın sorumluların
cezalandırılmasını istemiştir (bkz. § 25)
85. Somut olayda yürütülen diğer soruşturma ise başvurucunun
hastaneye yaralı olarak kaldırılması üzerine olayı hemen araştırmaya başlayan
kolluk görevlilerinin başvurucunun ifadesini bir süre alamamaları nedeniyle
daha sonradan göndermek zorunda kaldıkları fezlekenin 6/11/2012 tarihinde
gönderilmesiyle kaydedilen 2012/29546 sayılı soruşturmadır. Bu soruşturmanın tarihi
ve numarası yukarıda değinilen soruşturmadan sonraya ait gibi görünmekte ise de
kolluğun 31/12/2012 tarihinde saat 01.20'de olayı araştırmaya başladığı ve
başvurucunun ifadesini alabilmek için girişimde bulunduğu ancak sağlık durumu
nedeniyle bunun mümkün olamadığı görülmektedir (bkz. § 23).
86. Bu soruşturmada, başvurucunun oğlu D.A.nın 2/11/2012 tarihinde ifadesi alınır alınmaz olay
yerinde maddi delil incelemesi yapılmış, olay yeri krokilendirilmiş
ve tanık delili araştırılması yapılmıştır (bkz. §§ 26-29)
87. Başvurucunun oğlu D.A.nın
müracaatıyla başlatılan 2012/29006 sayılı soruşturmaya bakan Cumhuriyet
savcısı, 2012/29546 sayılı diğer soruşturma evrakını ilgili Cumhuriyet
savcısından talep ederek incelemiş; soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgelerin
birer örneğini kendi yürüttüğü soruşturma evrakına eklemiştir. Akabinde
başvurucunun oğlunun iddiaları doğrultusunda iddiaya konu bölgede görev alan
kolluk görevlilerinin tespitiyle öncelikle 4483 sayılı Kanun'un ilgili
hükümleri (bkz. §§ 58-61) gereği soruşturmaya izin verilmesi koşulunun yerine
getirebilmesi için idareden izin talep etmiş, iznin verilmemesi üzerine de
işlemlerini sonlandırmıştır.
88. Cumhuriyet Başsavcılığınca her iki soruşturmanın
birleştirilerek yürütülmesi imkânının bulunduğu ya da birlikte yürütmesi
gerektiği ileri sürülebilirse de aksine engel bir düzenlemenin bulunmadığı gibi
uygulamada soruşturmalarda pratiklik sağlama ve benzeri sebeplerle somut olayda
olduğu gibi pek çok kişinin karıştığı, farklı iddiaların veya olayın gerçekleştirilmesi
şekline ilişkin çeşitli ihtimallerin bulunduğu bu tür kapsamlı olaylarda,
soruşturmaların farklı gerekçelerle zaman zaman belirli kişilere yönelik olarak
ayrı soruşturma numaraları üzerinden yürütüldüğü de bilinmektedir.
89. Bu durumda ortaya konulması gereken, olayın nedenini tüm
yönleriyle ortaya koyabilecek soruşturma dosyasının hangisi olduğunun
tespitidir. Bu tespitin yapılmasının yanında soruşturma konusu olayı aynı olan
ancak kişileri itibarıyla ayrı yürütülen diğer soruşturmada kaydedilen
gelişmelerin ve varılan sonuçların bu soruşturma üzerinde bir etkisinin bulunup
bulunmadığının da belirlenmesi gerekecektir.
90. Somut olayda belli kişilere ve belli iddialara hasredilmeden
yürütülen soruşturmanın, kolluk görevlileri tarafından olayın hemen akabinde başlatılanve akabinde bir fezlekeyle evrakları Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderilen 2012/29546 numaralı soruşturma olduğu görülmektedir.
91. Her şeyden önce başvurucunun ifadesinin bu soruşturmada
alındığı görülmektedir. Bu soruşturmada ayrıca olay yeri ve benzeri maddi delil
incelemeleri yapılmış, olayın tanıklarının bulunup bulunmadığı araştırılmış ve
sonucunda başvurucunun ifadesi, oğlunun ifadeleriyle ve gerçekleştirilen diğer
soruşturma işlemleriyle birlikte değerlendirilerek oluşa ilişkin çelişkiler
içerdiği ve bu nedenle soruşturmada kamu davasını açmak için yeterli şüphe
oluşturacak delil olmadığı gerekçesiyle kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına
dair karar verilmiştir (bkz. § 36).
92. Görüldüğü üzere bu soruşturma, olayın tüm yönleriyle
aydınlatılmasına ve sorumluları, ister kamu görevlisi
olsun ister olmasın tespit etmeye yönelik olarak gerçekleştirilmiştir. Bu
soruşturma sonucunda başvurucunun iddialarına ilişkin değerlendirilmelerde de
bulunulması, işin doğasından kaynaklanan bir durumdur ve bu durum soruşturmanın
bu niteliğini değiştirmeyecektir.
93. Yukarıda anılan 2012/29006 numaralı diğer soruşturmada ise
bu soruşturma dosyasında gerçekleştirilen işlemlerle benzer işlemler
gerçekleştirilmiş ise de D.A.nın
ilgili doktor hakkında görevinin gereklerini yerine getirmediği ve başvurucu
babasını kolluk görevlilerinin yaraladığı iddiaları üzerine ve sadece bu
iddialara ve belli kişilere (kamu görevlilerine) yönelik olarak yürütülmüştür.
Cumhuriyet savcısının, kolluğa verdiği maddi delil incelemesi ve toplanmasına
ilişkin talimata da bakıldığında, sadece iddialarda ileri sürülen hususlara
ilişkin bir soruşturma işleminin gerçekleştirildiği görülebilmektedir (bkz. §
39). Bu soruşturmada olaydan sonra geçici rapor düzenleyen doktor hakkındaki
raporun düzenlenmesinde görevinin gereklerini yerine getirmediğine ilişkin
iddiaların incelenmesi ve değerlendirilmesi, soruşturmayı olayın tüm yönleriyle
araştırıldığı ve varsa sorumlularının her türlü ihtimal gözetilerek
belirlenmeye çalışıldığı bir soruşturma niteliğine dönüştürmemektedir. Aksine
diğer soruşturmadan farklı olarak sadece belli kişilere (kamu görevlilerine) ve
iddialara yönelik iddiaların araştırıldığını ortaya koymaktadır.
94. Ayrıca Cumhuriyet Başsavcılığı, aynı olay hakkında iki ayrı
soruşturma yürüttüğünün farkında olarak işlemlerini gerçekleştirmiş olup
2012/29006 numaralı soruşturmanın Cumhuriyet savcısı, diğer soruşturmadaki
bilgi ve belgelerin birer örneğini kendi yürüttüğü soruşturma dosyasına eklemiş
ve akabinde sadece şikâyete konu kolluk görevlileri hakkında alınması gerekli
izin prosedürünü yürütmüşür.
95. Yukarıda da ifade edildiği üzere devletin yerine getirmek
zorunda olduğu pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin boyutu, yaşanan olayın tüm
yönlerinin ortaya konmasına ve sorumlu kişilerin belirlenmesine imkân tanıyan
etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirmektedir (bkz. § 78).
96. Anayasa Mahkemesi tarafından, bireysel başvuru yoluyla
Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği etkili soruşturma yükümlülüğünün yerine
getirilip getirilmediği denetlenirken, olayın tam olarak nasıl gerçekleştiğini
ortaya koyacak şekilde yürütülmeyip sadece bu olaylara belirli kişilerin
karıştığı veya hiçbir şekilde bu kişilerin karışmasının söz konusu olmadığını
ortaya koyacak şekilde yürütülen soruşturmaların başlı başına esas alınması
mümkün değildir.
97. Bu nedenle somut olayda etkili soruşturma yükümlülüğünün
incelenmesinde devletin, olayı tüm yönleriyle araştırdığı ve sadece belli
kişilerin olaya karışıp karışmadığına ilişkin olarak sınırlamadığı bir
soruşturma (Sor. No: 2012/29546) yürüttüğü görüldüğünden sadece kamu
görevlilerinin olaya karışıp karışmadığını ortaya koyabilecek nitelikte
yürütülen diğer soruşturmanın (Sor. No: 2012/29006) bu değerlendirilmede başlı
başına esas alınması söz konusu olamaz.
98. Ayrıca daha önce başvurulduğu ve reddedildiği için başarılı
olunmayacağı belli olan bir başvuru yoluna, yeni bir delil ileri sürmeksizin
tekrar başvurulması sonucu verilen karar üzerine yapılan bireysel başvurunun
Anayasa Mahkemesinin süre ve zaman bakımından yetkisi üzerinde bir etkisi
bulunmamaktadır (İbrahim Oğuz Yapar,
B. No: 2012/829, 5/3/2013, § 32; Seyithan
Akgül, B. No: 2013/5869, 7/1/2016, § 35).
99. Somut olay bakımından belirtilmesi gereken bir diğer husus
da Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen 2012/29546 sayılı soruşturmada
verilen ve başvurucu tarafından itiraz edilmeyen kovuşturmaya yer olmadığına
dair kararda, başvurucunun olaya kolluk görevlilerinin karıştığı iddiasının da
değerlendirildiği ve olayın gerçekleşme şekline ilişkin çelişkili ifadelerde
bulunduğu kanaatine varılarak kamu davası açmak için yeterli şüphe oluşturacak
delil olmadığına ilişkin bir sonuca varıldığıdır (bkz. § 36). Cumhuriyet
Başsavcılığı bu kararıyla soruşturma evresinde toplanan delillerin herhangi bir
suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturmadığını belirtmektedir (bkz. §
55).
100. Bu nedenle Cumhuriyet Başsavcılığının olaya ilişkin
yürüttüğü ana soruşturmada iddialarına ilişkin bu şekilde bir sonuca varılmasının
akabinde yeni bir delil ileri sürmeyip Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından da
resen bir delil tespit edilmediğini gören başvurucu açısından, iki ayrı
soruşturma yürütülmesi nedeniyle farklı bir karara varılacağı beklentisinin
oluştuğu ve bu nedenle itiraz yoluna gidilmediğini söylemek mümkün değildir.
101. Kaldı ki başvurucu, bireysel başvuru formunda böyle bir
beklenti nedeniyle 2012/29546 numaralı soruşturma sonucunda verilen karara
itiraz etmediğini de ileri sürmemektedir. Dolayısıyla başvurucunun Cumhuriyet
Başsavcılığının herhangi bir şüpheliden bahsedilmeksizin genel olarak kamu
davasını açmak için suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturacak delil
bulunmadığı gerekçesiyle kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verdiğini gözeterek itiraz yoluna başvurması gerektiği de açıktır.
102. Başvurucunun, sadece haklarında soruşturma izni verilmeyen
kolluk görevlilerine ilişkin olarak olağan kanun yollarını tüketmesi, Anayasa
Mahkemesinden önceki mahkemeler tarafından olayın tüm yönleriyle ortaya
çıkarılması ve varsa sorumluların tespiti bakımından etkili soruşturma
yükümlülüğünün yerine getirilip getirilmediğinin değerlendirilmesini mümkün
kılmamıştır. Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi, soruşturma ve itirazın konusu
itibarıyla sadece kolluk görevlileri hakkında kamu davası açmaya yetecek
şüphenin bulunup bulunmadığına ilişkin bir değerlendirme yapmıştır. Kaldı ki
aksinin olması başka deyişle olayda kolluk görevlileri dışındaki kişilerin
sorumluluğunun bulunup bulunmadığına ilişkin bir değerlendirme yapması ve
soruşturmayı bu yönüyle inceleyip gerçekleştirilen işlemlerde etkililik adına
bazı eksiklikler varsa bunları tespit etmesi, bu hususta bir yetkisi ve
sorumluluğu bulunmadığından beklenemez.
103. Bu durumda somut olayda başvurucunun olaya ilişkin
2012/29546 numaralı soruşturmada verilip vekiline 11/3/2013 tarihinde tebliğ
edilen Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına
itiraz etmemesi nedeniyle temel hak iddiasını öncelikle Derece Mahkemesi önünde
ileri sürmeyip iddialarının bu makam tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme
kavuşturulmasını beklemeden doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunduğu sonucuna varılmıştır.
104. Açıklanan nedenlerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
30/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.