TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖNDER BALIKÇI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/6009)
|
|
Karar Tarihi: 15/2/2017
|
R.G. Tarih ve Sayı: 5/5/2017 - 30057
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Yunus HEPER
|
Başvurucu
|
:
|
Önder
BALIKÇI
|
Vekili
|
:
|
Av. Ömer
Faruk CAN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, İnternet haber sitesindeki köşe yazısı nedeniyle
başvurucu aleyhine tazminata hükmedilmesinin ifade ve basın özgürlüklerini
ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, 1972 yılından itibaren Balıkesir ilinin Bandırma
ilçesinde gazetecilik yapmaktadır. Başvurucu, sürekli basın kartı sahibidir.
Başvurucu, meslek yaşamı boyunca gazetecilik faaliyetleri nedeniyle hakkında
hiçbir ceza veya hukuk davası açılmadığını ifade etmektedir.
10.Başvurucu 14/3/2013 tarihinde, Bandırma Manşet isimli
İnternet gazetesinde, Bandırma ilçesinde kurulu Eti Maden İşletmeleri Bandırma
Bor ve Asit Fabrikası İşletme Müdürü R.Ş. (müşteki) hakkında "Gözlerim Yaşardı Doğrusu" başlıklı
bir yazı kaleme almıştır. Söz konusu yazıda başvurucu şu ifadelere yer
vermiştir:
"... Törende Mehmet Akif'in Çanakkale
Destanını dile getiren çok duygusal şiirler dile getiriliyor. Sevgili müdürüm
Şekerci'ye bakıyorum gözleri sulanmış! Ona bakarak ben de duygulanıyorum.
Ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. Şekerci'nin gözleri çakmak çakmak, gel de
duygulanma.
İşte ülkeyi sevmek böyle olur Recep müdürüm.
Devlet memurluğu çalışma saatlerin bile bir yana bırakıp koşarak gelmiş törene.
İyi ki 7 CHP'li milletvekilinin Bandırma fabrikasını ziyaret için geldikleri
günde olduğu gibi aniden bir kent dışı görevi çıkmamış. Yoksa bu töreni nasıl
izleyecekti.
Ne diyelim Allah herkesin gönlüne Recep Şekerci
gibi vatan ve ulus sevgisi versin, amin!"
11. Başvurucu, müştekinin seçimler öncesinde bir siyasetçi gibi
davrandığını ve seçimlerde aday adayı olması nedeniyle de birçok törene
katıldığını gözlemlemiştir. Başvurucuya göre bir kamu görevlisi olan müşteki,
taraflı davranmaktadır. Zira ana muhalefet partisinin milletvekillerinden
yedisi müştekinin müdürü olduğu fabrikayı ziyarete geldiğinde mazeret
bildirerek onları karşılamadığı hâlde başka toplantı ve törenlere katılmıştır.
Başvurucu, ayrıca törende şiir okunması sırasında müştekinin gözlerinin
yaşarmasını hicvetmiştir.
12. Müşteki, başvurucunun kaleme aldığı yazıda kendisi hakkında
asılsız iddialarda bulunması nedeniyle itibarının zedelendiğini ileri sürerek
21/3/2013 tarihinde Bandırma Asliye Hukuk Mahkemesinde manevi tazminat davası
açmıştır.
13. Müşteki, İnternet gazetesine bir cevap metni göndermiş ve bu
metin 2/4/2013 tarihinde gazetede yayımlanmıştır.
14. Bandırma Asliye Hukuk Mahkemesi, söz konusu yazının
müştekiyi tahkir ettiğine karar vermiştir. Mahkeme gerekçesinde, demokratik bir
toplumda ifade ve basın özgürlüklerinin önemine dikkat çekilmiş ve Anayasa'da
yer alan kurallara atıf yapılmıştır. Mahkeme ayrıca, başvuruya konu yazının
bazı bölümlerinde hiciv ve mizah unsurlarının yer aldığını tespit etmiştir.
Mahkemeye göre hiciv, bir kimseyi incitmeden yapılan "ince alay"dır.
İlk Derece Mahkemesi bu açıklamalarının ardından müştekinin şiir okunması
sırasında gözlerinin yaşarmasına getirilen eleştirinin mizah sınırlarını aşarak
aşağılayıcı ve alaycı bir anlam kazandığını değerlendirmiştir. Mahkemeye göre
kişilerin duygularını dışa vurma biçimlerinin alay konusu yapılması kişilik
haklarına haksız saldırı oluşturmaktadır. Mahkeme, başvurucu aleyhine 1.000 TL
manevi tazminata hükmetmiştir.
15. Yargıtay, başvurucunun temyiz talebini 19/2/2014 tarihli
ilamı ile reddetmiştir. İlam, başvurucuya 27/3/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
16. Başvurucu 25/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
17. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Sorumluluk” kenar başlıklı 49. maddesi
şöyledir:
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına
zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı
bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu
zararı gidermekle yükümlüdür.”
B. Uluslararası Hukuk
18. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)10. maddesi
şöyledir:
“1. Herkes ifade özgürlüğü
hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke
sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de
verme özgürlüğünü de kapsar...
2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu
özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal
güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu
düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, (...) için gerekli olan
bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”
19. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine (AİHM) göre ifade özgürlüğü, demokratik toplumun temelini oluşturan
ana unsurlardandır. AİHM ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında, ifade
özgürlüğünün toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel
şartlardan birini teşkil ettiğini yinelemektedir. AİHM'e göre 10. maddenin 2.
paragrafı saklı tutulmak üzere ifade özgürlüğü sadece toplum tarafından kabul
gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen "bilgi" ve
"fikirler" için değil incitici, şoke edici ya da endişelendirici
bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Bu, yokluğu hâlinde "demokratik
bir toplum"dan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık
fikirliliğin bir gereğidir. AİHM, 10. maddede güvence altına alınan bu hakkın
bazı istisnalara tabi olduğunu ancak bu istisnaların dar yorumlanması ve bu
hakkın sınırlandırılmasının ikna edici olması gerektiğini vurgulamıştır (Handyside/Birleşik Krallık, B. No:
5493/72, 7/12/1976 § 49; Von
Hannover/Almanya (No. 2), B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012, §
101).
20. AİHM, demokratik bir
toplumda basının oynadığı temel rolün altını birçok kez çizmiştir. AİHM'e göre
-her ne kadar başkalarının şöhret ve haklarının korunmasıyla ilgili olarak bazı
sınırları aşmaması gerekse de- basının görev ve sorumluluklarının bilincinde
olarak kamu yararını ilgilendiren her konuyu iletme görevi vardır. AİHM,
basının böyle konularda bilgi ve fikir yaymadan ibaret olan görevine kamunun bu
fikir ve bilgileri alma hakkı eklendiğini hatırlatmıştır. AİHM’e göre bu görevi
olmasa basın, vazgeçilmez kamusal “gözetleyici” (watchdog) rolünü oynayamaz (Bladet Tromsø ve Stensaas/Norveç [BD], B. No: 21980/93, 20/5/1999,
§§ 59, 62;Pedersen ve Baadsgaard/Danimarka
[BD], B. No: 49017/99, 17/12/2004, § 71; Von
Hannover/Almanya (No. 2), § 102).
21. AİHM, Radio France/Fransa (B. No: 53984/00,
30/3/2004, § 37) davasında basın özgürlüğünün kapsamının demokrasi ile yakın
ilişkisinin doğal sonucu olarak bir dereceye kadar abartıya ve hatta
kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini belirtmiştir:
"Mahkeme "görev ve
sorumluluklar"ın, ifade özgürlüğünün doğasından kaynaklandığını yineler.
10. madde tarafından kamusal yararlara ilişkin meselelerin aktarılması
içingazetecilere sağlanan güvencenin şartı, gazetecilik etiğine uygun olarakonların
kesin ve güvenilir bilgi sağlamak konusunda iyi niyet sahibi olmalarıdır
(örneğin bkz.Bladet Tromsø and Stensaas/Norveç, § 65;Colombani ve
diğerleri/FransaB. No: 51279/99,25/06/2002, §65).
Ne var ki basın özgürlüğü belli dereceye kadar abartmaya hatta kışkırtmaya
(provocation) izin verir (bkz. özellikle, Bladet Tromsø and Stensaas/Norveç, §
59)..."
22. AİHM, bir gazete
makalesinde hakaret içerdiği iddia edilen beyanlara karşı bir kimsenin
itibarının korunması hakkını özel yaşam kapsamında görmektedir (White/İsveç, B. No: 42435/02, 19/12/2006,
§§19, 30). AİHM'e göre kamusal bir tartışma bağlamında ve yayımlanan yazılar
nedeniyle eleştirilmiş olsa bile bir kişinin itibarı, kişisel kimliğinin ve
manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur (Pfeifer/Avusturya,
B. No: 12556/03, 15/11/2007, § 35; Axel
Springer AG/Almanya, B. No: 39954/08, 7/2/2012, § 83).
23.AİHM, ifade özgürlüğü
ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin çatışması hâlinde şöhret ve itibarı söz
konusu olan kişi bir siyasetçi ise ilke olarak ifade özgürlüğü lehine bir
değerlendirme yapmaktadır. AİHM, Lingens/Avusturya
(B. No: 9815/82, 8/7/1986, § 42) kararında politikacıların
kendilerine yöneltilen ağır eleştirilere tahammül etmek durumunda olduğunu
vurgulamıştır:
"... Basın özgürlüğü, halka siyasal
liderlerinin düşünce ve davranışlarını tanıma ve onlar hakkında fikir oluşturma
imkanı verir. Daha genel olarak siyasal tartışma özgürlüğü Sözleşme'ye hakim
olan demokratik toplum anlayışının tam da merkezinde yer alır.
Bir siyasetçiyle ilgili eleştirilerin kabul
edilebilir sınırları, özel bir şahısla ilgili eleştiri sınırına göre daha
geniştir. Bir siyasetçi, özel şahıstan farklı olarak, her sözünü ve eylemini
bilerek ve kaçınılmaz bir biçimde, gazetecilerin ve halkın yakın denetimine
açar. Siyasetçi kendisine yönelik eleştirilere karşı daha geniş bir hoşgörü
göstermek zorundadır..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 15/2/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. İfade ve Basın
Özgürlüklerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
25. Başvurucu, müşteki hakkında kaleme aldığı eleştiri yazısında
mizah ve hiciv ögelerinin bulunduğunu ancak müştekiye hakaret etmediğini ileri
sürmüştür. Başvurucu, müştekinin Bandırma ilçesinde tanınan bir kişi olduğunu,
olayların geçtiği tarihte siyasete atılacak olması nedeniyle sık sık
toplantılara katıldığını ve sonuçta belediye başkan adayı olduğunu
belirtmiştir.
26. Başvurucuya göre söz konusu yazı, müştekinin törenlere
katılıp gözyaşı dökmesini mizahi bir dille eleştirmiştir. Başvurucu, müştekinin
cevap ve düzeltme metninin İnternet sitesinde yayımlanmasına rağmen ayrıca
tazminat ödemeye mahkûm edilmesi nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
27. Bakanlık görüşünde, Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen
bireyin şeref ve itibarının korunması hakkı ile 26. maddesinde düzenlenen ifade
özgürlüğü arasında demokratik toplumun gerekleri dikkate alınarak adil bir
denge kurulması gerektiği belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca Anayasa
Mahkemesinin ve AİHM'in içtihatlarından örnekler verilerek zikredilen
kararlarda yer alan ilkelerin gözönüne alınması gerektiği ifade edilmiştir.
2. Değerlendirme
28. İddianın değerlendirilmesinde ifade ve basın özgürlüklerinin
korunduğu Anayasa'nın 26. ve 28. maddeleri dayanak alınacaktır. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar
başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı,
resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma
hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya
fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının
şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
29. Anayasa’nın “Basın
hürriyeti” kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Basın hürdür, sansür edilemez…
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini
sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın
26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır…”
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan ifade
ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
31. Başvurucunun bir İnternet sitesinde yayımlanan köşe yazısı
nedeniyle 1.000 TL manevi tazminat ödemesine karar verilmiştir. Söz konusu
Mahkeme kararı ile başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerine yönelik bir
müdahale yapılmıştır.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
32. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler,
... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak
ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum
düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
33. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
34. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26.
maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha
fazlasına dayanma,demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine
aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
35. 6098 sayılı Kanun’un 49. maddesinin “kanunla sınırlama”
ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
36. Başvurucunun tazminat ödemekle cezalandırılmasına ilişkin
kararın "başkalarının şöhret veya haklarının korunması"na yönelik
önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
(3) Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
37. Anayasa Mahkemesi "demokratik toplum düzeninin
gerekleri" ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez
açıklamıştır. Buna göre temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, bir
toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır
(Bekir Coşkun [GK], B. No:
2014/12151, 4/6/2015, § 51; Mehmet Ali Aydın
[GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §51). Derece
mahkemelerinin böyle bir ihtiyacın bulunup bulunmadığını değerlendirmede
belirli bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak bu takdir payı, Anayasa
Mahkemesinin denetimindedir.
38. Öte yandan temel hak ve özgürlüklere yönelik herhangi bir
sınırlamanın -demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte olmakla birlikte-
temel haklara en az müdahaleye olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde
olup olmadığının da incelenmesi gerekir(AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Kamuran Reşit Bekir [GK], B. No:
2013/3614, 8/4/2015, § 63; Bekir Coşkun §§
53, 54; ölçülülük ilkesine ilişkin açıklamalar için ayrıca bkz. Abdullah Öcalan [GK], B. No: 2013/409,
25/6/2014, §§ 96-98; Tansel Çölaşan,
§§ 54, 55;Mehmet Ali Aydın, §§
70-72). Bu sebeple hükmedilen tazminatın, müştekinin maruz kaldığı düşünülen
zararıyla makul bir ölçülülük ilişkisi içinde olması gerekir.
39. İnternet haberciliğinin -basının temel işlevini yerine
getirdiği sürece- basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş.,
B. No: 2013/2623, 11/11/2015, §§ 36-42).
40. Öte yandan Anayasa’nın 26. maddesinin birinci fıkrası, ifade
özgürlüğüne içerik bakımından bir sınırlama getirmemiştir. İfade özgürlüğü;
siyasi, sanatsal, akademik veya ticari düşünce ve kanaat açıklamaları gibi her
türlü ifadeyi kapsamına almaktadır (Ergün
Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 37). Bu itibarla
eleştirel bir yazı türü olan hiciv yazıları, başkaları açısından “değersiz”
veya “yararsız” görülse bile kişilerin subjektif değerlendirmelerinden bağımsız
olarak ifade özgürlüğünün korumasındadır.
41. İfade özgürlüğü ile basın özgürlüğü herkes için geçerli ve
demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir
Coşkun, §§ 34-36). Basın özgürlüğünün kamuoyuna çeşitli fikir ve
tutumların iletilmesi ve bunlara ilişkin bir kanaat oluşturması için en iyi
araçlardan birini sağladığı açıktır (İlhan
Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 63). Buna, mevcut
başvurudaki gibi davalarda halkın siyasetçilere ilişkin bilgileri alma hakkının
eklendiği de hatırda tutulmalıdır.
42. Buna ilave olarak Anayasa Mahkemesi; siyasetçilerin,
kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri
işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve
bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman
vurgulamıştır (Siyasetçilerle ilgili olarak bkz. Ergün Poyraz (2), § 58; kamusal yetki kullanan görevlilerle
ilgili olarak bkz. Nilgün Halloran,
B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 45; tanınan bir Cumhuriyet başsavcısı ile ilgili
olarak bkz. İlhan Cihaner (2), §
82).Buna karşılık demokratik bir toplumda basına, siyasetçileri ve kamu
görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olmakla
birlikte bu eleştirilerin kişilerin itibarlarına zarar verir boyuta ulaşmaması
gerekir.
43. Bu sebeple Anayasa'nın 26. ve 28. maddeleri tamamen sınırsız
bir ifade özgürlüğü garanti etmemiştir. 26. maddenin ikinci fıkrasında yer alan
sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün kullanımına basın için de
geçerli olan bazı "görev ve sorumluluklar" getirmektedir (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 22/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş.,
B. No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35).
44. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade
özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden biri de başkalarının şöhret veya
haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi
bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci
fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan
Cihaner (2), § 44) Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak
müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Nilgün Halloran, § 41; Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123,
2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun, §
45).
45. Bu sebeplerle Anayasa Mahkemesi benzer başvurularda, başvurucunun
cezalandırılmasına ilişkin derece mahkemelerinin kararlarında başvurucunun
ifade özgürlüğü ile başkalarının şöhret veya haklarının korunması arasında adil
bir dengenin gözetilip gözetilmediğini değerlendirir (Nilgün Halloran, § 27; İlhan Cihaner (2), § 39). Bu, soyut bir
değerlendirme olmayıp Anayasa Mahkemesi başvurucunun kullandığı ifadelerin
türünün kamusal tartışmalara katkı sunma kapasitesinin, ifadelere yönelik
kısıtlamaların niteliğinin ve kapsamının, ifadelerin kimin tarafından dile getirildiğinin,
kime yöneldiğinin ve kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında
sahip oldukları hakların ağırlığının gerektiği gibi değerlendirilip
değerlendirilmediğine bakar (Nilgün Halloran,
§ 41; Ergün Poyraz (2), § 56).
Bunun için başvurucu tarafından söylenen sözlerin, yazının tamamı ve söylendiği
bağlamdan kopartılmaksızın olayın bütünselliği içinde değerlendirilmesi gerekir
(Nilgün Halloran, § 52).
(b) İlkelerin Olaya
Uygulanması
46. Başvuruya konu yazı, 30/3/2014 tarihinde yapılan mahallî
seçimlerden bir yıl kadar önce kaleme alınmıştır. Bu tarihte müşteki, Bandırma
ilçesinin sosyal ve ekonomik hayatında çok önemli bir yeri olan bor ve asit
fabrikalarının işletme müdürü olarak görev yapmaktadır ve bu sebeple de tanınan
bir kişidir. Müşteki, mahallî siyasetle ilgilenmekte ve yaklaşan belediye
seçimlerinde, o tarihte ve hâlen iktidarda olan partiden aday olacağı
konuşulmaktadır. Nitekim başvuruya konu davanın İlk Derece Mahkemesinde devam
ettiği sırada müşteki, iktidar partisinden belediye başkan adayı olmuş ve
seçimlerde yarışmıştır. Bu sebeple müştekinin yerel ölçekte bilinir bir kişi
olmasına onun siyasi kimliği de eklenmiştir.
47. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru incelemesinde bireylerin
anayasal hakları ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin dava konusu
olguları değerlendirmesine ve hukuku yorumlamasına müdahalede bulunmaz. Buna
karşın somut olayda İlk Derece Mahkemesi, başvurucunun basın özgürlüğü ve bu
bağlamda ifade özgürlüğü ile müştekinin şeref ve itibarına saygı hakları
arasında bir denge kurma işlemi yapmamıştır. Mahkeme, bahse konu yazının mizah
sınırlarını aşarak aşağılayıcı ve alaycı bir anlam kazandığı biçiminde soyut
bir değerlendirme yapmakla yetinmiş ve yazının ne genel çıkarı ilgilendiren bir
tartışmaya katkı sunup sunmadığı sorusuna önem vermiş ne de haberin yapıldığı
şartlar üzerine eğilmiştir. Mahkeme, müştekinin aktif siyasete hazırlandığını
gözönünde bulundurmadığı gibi kamuoyunun müştekinin tutumunu bilme ve takip
etme hakkını da değerlendirmemiştir. İlk Derece Mahkemesinin başvurucu
tarafından kaleme alınan yazının tamamını, yazıldığı bağlamdan kopartmaksızın
olayın bütünselliği içinde değerlendirdiği de söylenemez.
48. Dahası İlk Derece Mahkemesi, müştekinin İnternet gazetesine
gönderdiği cevap metninin gazetede yayımlanmış olmasını da değerlendirmeye
almamıştır. Oysa cevap metninin gazetede yayımlanmasıyla müşteki, kendisi
hakkındaki yanlış olduğunu düşündüğü yayının muhatabı olmuş kitleye ulaşarak
tartışmaya katılma ve kamuoyunun doğru bilgilendirilmesini sağlama fırsatını
bulmuştur (Cevap ve düzeltme hakkının demokratik bir toplumdaki önemine ilişkin
bkz. Ahmet Oğuz Çinko ve Erkan Çelik
[GK], B. No: 2013/6237, 2/7/2015, §§ 43-57).
49.Bahse konu yazıda başvurucunun mizahi bir dille müştekiyi
eleştirdiği açıktır. Başvurucu, ayrıca törende şiir okunması sırasında
müştekinin gözlerinin yaşarmasını hicvetmekte ve kinayeli bir üslupla
müştekinin gözyaşlarının inandırıcı olmadığını dile getirmektedir. Buna karşın
köşe yazısının müştekiyi aşağıladığı ya da müştekiyle kaba bir şekilde alay
ettiği değerlendirilmemiştir. İnternet gazetesinin hitap ettiği mahalde
müştekinin önemli bir kuruluşun yöneticisi olduğu ve üstelik siyasi bir kimliği
bulunduğu, başka bir deyişle itiraz götürmeyen tanınmışlık derecesi gözetildiğinde
kendisine yöneltilen eleştiri ve düşünce açıklamalarına daha toleranslı olması
gerektiği açıktır.
50. Müştekinin siyasete atılma iradesi -şu veya bu şekilde-
belli olduktan sonra gazetecilerin onun sözlerini ve davranışlarını takip
etmeleri, onun hakkında fikir oluşturarak kamuoyunu bilgilendirmeye hatta
yönlendirmeye çalışmaları demokratik bir toplumda kaçınılmazdır. Rahatsız edici
de olsa siyasilere ve tanınmış kişilere ilişkin yapılan bilgilendirme ve
eleştirilerin cezalandırılması “caydırıcı etki” doğurarak toplumdaki ve
kamuoyundaki farklı seslerin susturulmasına yol açabilir. Cezalandırılma
korkusu, çoğulcu toplumun sürdürülebilmesine engel olabilir (Ergün Poyraz (2), § 79). Bu nedenle somut
olayda başvurucunun 1.000 TL tazminat ödemesine karar verilmesi, bilgilendirme
ve eleştiri ortamına zarar verebilecektir.
51. Sonuç olarak yukarıdaki hususlar dikkate alındığında İlk
Derece Mahkemesinin gerekçeleri, başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerine
yapılan müdahale için yeterli ve ilişkili sayılamaz. Bu nedenle verilen
kararda, ilgili çıkarlar arasında adil bir denge kurulduğu söylenemez.
52. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde
güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
53. Başvurucu, temyiz talebinin Yargıtayca incelenmeden
reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Mevcut
koşullarda, başvurunun sonucu da değerlendirildiğinde başvurucunun bu şikâyeti
hakkında bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
54. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
55. Başvurucu, yeniden yargılama ile 1.000 TL maddi ve 2.000 TL
manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
56. Başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
57.İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edilmesi nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvurucuya net 1.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
58.İfade ve basın özgürlüklerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Bandırma 1. Asliye Hukuk
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
59. Yeniden yargılamaya hükmedildiğinden maddi tazminat talebi
yönünden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekir.
60. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206.10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan
ifade ve basın özgürlüklerinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ifade ve basın özgürlüklerinin ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
Bandırma 1. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2013/157 ve K.2013/409) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 1.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, yeniden
yargılamaya hükmedildiğinden maddi tazminata ilişkin talep hakkında KARAR
VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
E. 206.10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
15/2/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.