TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BEKİR YILDIRIM BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/6290)
|
|
Karar Tarihi: 23/3/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Bekir
YILDIRIM
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
Sadri YILDIRIM
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tapu ve vergi kaydı bulunmasına ve kazandırıcı
zamanaşımı koşullarının da gerçekleşmesine rağmen taşınmazın kadastro sonucu
mera olarak tespit edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/5/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Sivas ili Ulaş ilçesine bağlı Karaşar köyünde yapılan
kadastro çalışmaları sırasında 147 ada 6 parsel numarasıyla sınırlandırılan
2.122.500,17 m2 yüzölçümlü taşınmaz,8/2/2009 tarihinde mera vasfıyla
kamu orta malı olarak tespit edilmiştir. Kadastro tutanağında; tapu ve vergi
kaydı bulunmayan taşınmazın kadimden beri ve hâlen köy halkı tarafından mera
olarak kullanıldığı belirtilerek 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro
Kanunu'nun 16. maddesinin (B) bendine göre tespitin yapıldığı açıklanmıştır.
9. Başvurucu 27/5/2009 tarihinde kadastro sınırlandırma ve
tespitine itiraz etmiştir. İtiraz dilekçesinde, bu taşınmazın mera olmadığı ve
öncesinde tapu kayıtlarının mevcut olduğu belirtilmiştir. Başvurucu iki adet
tapu kaydı ibraz etmiştir. Bu kayıtlardan ilki, Karaşar köyü Kanlı mevkiine ait
14/6/1972 tarihli ve cilt:360, sayfa:46, 30 sıra numaralı tapu kaydıdır. 2.757 m2 yüzölçümlü bu kayda göre tarla niteliğindeki
taşınmaz, doğusunda tepe, kuzeyinde dere, batısında Bahtiyar yolu ve güneyinde
Şevket Efendi sınırları ile çevrilidir. İkincisi ise aynı köy ve mevkide
bulunan yine 14/6/1972 tarihli ve 31 sıra numaralı tapu kaydıdır. 11.947 m2 yüzölçümlü tarla niteliğindeki bu taşınmaz ise
doğusunda tepe, kuzeyinde Fevzi Bey, batısında dere ve güneyinde Palabıyık kızı
Ayşe taşınmazları ile çevrilidir. Her iki kaydın da maliki olarak başvurucu
görünmektedir. Kadastro Komisyonu 1/7/2009 tarihinde başvurucunun itirazını
reddetmiştir.
10. Karaşar köyü çalışma alanında yapılan kadastro sınırlandırma
ve tespitleri 27/7/2009 ile 25/8/2009 tarihleri arasında 3402 sayılı Kanun'un
11. maddesine göre otuz gün süreyle askı ilanına alınmıştır. Başvurucu, Karaşar
Köyü tüzel kişiliği aleyhine 4/8/2009 tarihinde Ulaş Kadastro Mahkemesinde
kadastro tespitine itiraz davası açmıştır. Yargılama sırasında Maliye Hazinesi
ve Orman Genel Müdürlüğü de davaya dahil edilmiştir.
11. Ulaş Kadastro Mahkemesinin E.2009/95 sayılı dava dosyasında
16/5/2011 tarihinde taşınmazlarda keşif yapılmıştır. Davacı ve vekilinin de
katıldığı keşifte mahalli bilirkişiler, kadastro tutanağında imzası bulunan
tespit bilirkişileri ve davacı tanıkları dinlenmiştir. Keşfe, kadastro ve
ziraat uzmanı teknik bilirkişiler de katılmıştır. Mahalli bilirkişiler ve
tespit bilirkişileri ile davacı tanıklarına, meranın, komşu taşınmazların ve
davacının dayandığı tapu kayıtlarının sınırları sorulmuştur. Ziraat uzmanı
teknik bilirkişinin 13/6/2011 tarihli raporunda, dava konusu taşınmazların
devletin tasarrufu altında olması gereken taşınmazlardan olduğu belirtilmiştir.
Kadastro uzmanı teknik bilirkişinin raporunda da toprak tevzi komisyonunca
düzenlenen mera haritası ile davacının keşif sırasında gösterdiği yerlerin
krokide gösterildiği ifade edilmiştir.
12. Ulaş Kadastro Mahkemesinin kapatılarak dosyalarının Sivas
Kadastro Mahkemesine (Mahkeme) devredilmesi üzerine yargılamaya bu Mahkemenin
E. 2009/92 sayılı dava dosyasında devam olunmuştur. Mahkeme 18/6/2013 tarihinde
bu defa orman uzmanı teknik bilirkişi ile birlikte yeniden taşınmazlarda keşif
yapmış, bu keşif sırasında bir mahalli bilirkişiyi daha dinlemiştir. Orman
uzmanı teknik bilirkişinin 24/6/2013 tarihli raporu ile ek raporunda bu
taşınmazın orman sayılan yerlerden olmadığı belirtilmiştir.
13. Mahkeme 9/10/2013 tarihinde davanın reddine karar vermiştir.
Kararın gerekçesinde; dava konusu taşınmazın toprak tevzi komisyonunca mera
olarak belirlenen alanda kaldığı ve hâlen de mera olarak kullanıldığı
belirtilmiştir. Mahkeme, bu taşınmazın mera olduğu yönündeki 16/5/2011 tarihli
keşifteki mahalli bilirkişi beyanlarına vurgu yapmıştır. Kararda ayrıca, ziraat
ve orman uzmanı bilirkişi raporlarına göre bu taşınmazın mera özelliği taşıdığı
ve dört tarafının da kadim mera ile çevrili olduğu açıklanmıştır.
14. Başvurucu kararı temyiz etmiş, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin
8/4/2014 tarihli ilamıyla hükmün onanmasına karar verilmiştir. Onama ilamında,
delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığı belirtilmiştir. Daireye göre
ayrıca başvurucu, dayandığı tapu kaydının dava konusu taşınmaz bölümlerini
kapsadığını kanıtlayamamış, dava konusu taşınmazın ise kadim mera olduğu
belirlenmiştir. Onama ilamı başvurucu vekiline 2/6/2014 tarihinde tebliğ
edilmiş, başvurucu ise karardan 2/5/2014 tarihinde haberdar olduğunu bildirmiştir.
15. Başvurucu 8/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
16. Başvurucu bireysel başvuru tarihinden sonra 16/6/2014
tarihinde karar düzeltme talebinde bulunmuş ancak Dairenin 23/10/2014 tarihli
ilamıyla karar düzeltme isteminin reddine karar verilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
17. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun
705. maddesi şöyledir:
"Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması,
tescille olur.
Miras, mahkeme kararı, cebrî icra, işgal,
kamulaştırma hâlleri ile kanunda öngörülen diğer hâllerde, mülkiyet tescilden
önce kazanılır. Ancak, bu hâllerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi,
mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır."
18. 4721 sayılı Kanun'un 715. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait
mallar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır."
19. 3402 sayılı Kanun'un 14. maddesinin birinci fıkrası ve
dördüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma
alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100
dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal,
çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini
belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına
tespit edilir.
Taşınmaz malın, yukarıdaki fıkranın kapsamı
dışında kalan kısmının zilyedi adına tespit edilebilmesi için, birinci fıkra
gereğince delillendirilen zilyetliğin ayrıca aşağıdaki belgelerden birine
dayandırılması lazımdır.
A) 31/12/1981 tarihine veya daha önceki
tarihlere ait vergi kayıtları,
..."
20. 3402 sayılı Kanun'un 16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kamunun ortak kullanılmasına veya bir
kamu hizmetinin görülmesine ayrılan yerlerle Devletin hüküm ve tasarrufu altında
bulunan sahipsiz yerlerden:
...
B)
Mera, yaylak, kışlak, otlak, harman ve panayır yerleri gibi paralı veya parasız
kamunun yararlanmasına tahsis edildiği veya kamunun kadimden beri yararlandığı
belgelerle veya bilirkişi veya tanık beyanı ile ispat edilen orta malı taşınmaz
mallar sınırlandırılır, parsel numarası verilerek yüzölçümü hesaplanır ve bu
gibi taşınmaz mallar özel siciline yazılır.
Bu
sınırlandırma tescil mahiyetinde olmadığı gibi bu suretle belirlenen taşınmaz
mallar, özel kanunlarında yazılı hükümler saklı kalmak kaydıyla özel mülkiyete
konu teşkil etmezler.
..."
21. 3402 sayılı Kanun'un 18. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"Orta malları, hizmet malları, ormanlar
ve Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup da bir kamu hizmetine tahsis edilen
yerler ile kanunları uyarınca Devlete kalan taşınmaz mallar, tapuda kayıtlı
olsun olmasın kazandırıcı zamanaşımı yolu ile iktisap edilemez."
22. 3402 sayılı Kanun'un 20. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Tapu kayıtları ile diğer belgelerin
kapsadığı yeri tayinde;
A) Kayıt ve belgeler, harita, plan ve krokiye
dayanmakta ve bunların yerlerine uygulanması mümkün bulunmakta ise, harita,
plan ve krokideki sınırlara itibar olunur.
B) Harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve
belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde
kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise, kayıt ve belgelerde
gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılır.
C) Harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve
belgelerde belirtilen sınırlar, değişebilir ve genişletilmeye elverişli
nitelikte ise, bunlarda gösterilen miktara itibar olunur. Ancak değişebilir ve
genişletilmeye elverişli sınırlardaki taşınmaz malların kayıtları, fizik
yapıları ve konumları itibariyle belli bir yeri kapsıyorsa, tespit o sınır esas
alınarak yapılır.
..."
23. 25/2/1998 tarihli ve 4342 sayılı Mera Kanunu'nun 3.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Kanunda geçen;
...
d) Mera: Hayvanların otlatılması ve otundan
yararlanılması için tahsis edilen veya kadimden beri bu amaçla kullanılan yeri,
...
ifade eder."
24. 4342 sayılı Mera Kanunu'nun 4. maddesinin birinci ve üçüncü
fıkraları şöyledir:
"Mera, yaylak ve kışlakların kullanma
hakkı bir veya birden çok köy veya belediyeye aittir. Bu yerler Devletin hüküm
ve tasarrufu altındadır.
Mera, yaylak ve kışlaklar; özel mülkiyete
geçirilemez, amacı dışında kullanılamaz, zaman aşımı uygulanamaz, sınırları
daraltılamaz. Ancak, kullanım hakkı kiralanabilir. Kiralama ilkeleri
yönetmelikle belirlenir."
B. Uluslararası Hukuk
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında,
mülkiyet hakkının kapsamı konusunda, mevzuat hükümlerinden ve derece
mahkemelerinin bunlara ilişkin yorumundan bağımsız olarak “özerk bir yorum”
esas alınmaktadır (Depalle/Fransa
[BD], B. No: 34044/02, 29/3/2010 § 62; Anheuser-Busch
Inc./Portekiz [BD], B. No: 73049/01,
11/1/2007, § 63; Öneryıldız/Türkiye
[BD], B. No: 48939/99, 30/11/2004, § 124; Broniowski/Polonya
[BD], B. No: 31443/96, 22/6/2004, § 129).
26. AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek (1)
Numaralı Protokol'ün 1. maddesinin mülkiyeti elde etme hakkını koruma altına
almadığını kabul etmektedir (Slivenko ve
diğerleri/Letonya [BD] (kk), B. No: 48321/99, 23/1/2002, § 121; Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı/Türkiye, B.
No: 34478/97, 9/1/2007, § 52).
27. AİHM, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının ancak
müdahalenin Sözleşme'ye ek (1) Numaralı Protokol'ün 1. maddesinin anlamı
kapsamında bir "mülk" ile ilişkili olması durumunda ileri
sürülebileceğini belirtmektedir. Buna göre alacak haklarını da içeren mevcut
mülk veya mal varlığı yanında mülkiyet hakkının elde edilebileceği yönündeki en
azından bir "meşru beklenti" de mülkiyet hakkı kapsamında
değerlendirilebilir (Kopecký/Slovakya
[BD], No. 44912/98, 28/9/2004,§ 35; Lihtenştayn
Prensi Hans-Adam II/Almanya [BD], B. No: 42527/98, 12/7/2001, § 83.
Meşru beklenti kavramının ilk defa geliştirildiği kararlar için bkz. Pine Valley Developments Ltd ve diğerleri/İrlanda, B.
No: 12742/87, 29/11/1991, § 51; Stretch/Birleşik
Krallık, B. No: 44277/98, 24/6/2003, § 35; Pressos Companía Naviera S.A. ve diğerleri/Belçika,
B. No: 17849/91, 20/11/1995, § 31).
28. Bununla birlikte AİHM içtihatlarına göre temelsiz bir hak
kazanma beklentisi veya sadece ulusal hukukta mülkiyet hakkı kapsamında savunulabilir
bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kopecký/Slovakya, § 35; Gratzinger ve Gratzingerova/Çek Cumhuriyeti,
(kk) [BD]B. No: 39794/98, 10/7/2002, § 69). İç hukukun ne şekilde
yorumlanacağına ve uygulanacağına dair bir uyuşmazlık olduğunda ve bu bağlamda
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların ulusal mahkemelerce kesin olarak
reddedildiği durumlarda “meşru bir
beklentinin” bulunduğu sonucuna varılamaz (Kopecký/Slovakya, §§ 50, 52; Jantner/Slovakya, B. No: 39050/97, 4/3/2003,
§§ 29-33).
29. AİHM içtihatlarında sıklıkla -her ne kadar anlaşılabilir
olsa da- basit beklenti ile daha somut nitelikte olması ve hukuki bir
düzenlemeye ya da iç hukukta yerleşik ve istikrarlı bir yargı kararına
dayanması gereken meşru beklenti arasındaki fark vurgulanmaktadır (Kopecký/Slovakya, § 52; Bozcaada Kimisis Teodoku Rum Ortodoks Kilisesi
Vakfi/Türkiye (kk), B. No: 22522/03, 9/12/2008).
30. Kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinilmesi bakımından
AİHM, mülkiyet hakkının kapsamını belirlerken iç hukuktaki düzenlemeler ile
yargısal uygulamaları gözeterek sonuca varmaktadır. Buna göre mera, orman gibi
alanların kazandırıcı zamanaşımı yoluyla kazanılamayacağı yönünde Türk
hukukunda yer alan düzenlemeler nedeniyle başvurucularda, bu taşınmazların
mülkiyetini elde etmelerini sağlayabilecek bir meşru beklentinin doğmasının
mümkün bulunmadığı kabul edilmiştir (Sarısoy
ve diğerleri/Türkiye (kk), B. No: 21303/07, 14/10/2014, § 35; Kadir Gündüz/Türkiye (kk), B. No:
50253/99, 18/10/2007, Nane ve diğerleri/Türkiye,
No. 41192/04, §§ 25-28, 24/11/2009, Bölükbaş
ve diğerleri/Türkiye, B. No: 29799/02, 9/2/2010, § 26; Usta/Türkiye (kk), B. No: 32212/11,
27/11/2012, § 44). Öte yandan İpseftel/Türkiye
(B. No: 18638/05, 26/5/2015, §§ 48-69) kararında yine iç hukuktakidüzenlemelere
işaret edilmiş ve 4721 sayılı Kanun'un 713. maddesindeki kazandırıcı zamanaşımı
koşulları gerçekleştikten sonra verilen idari ve yargısal kararlarla mülkiyetin
kaybettirilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlaline karar verilmiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 23/3/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucu dava konusu taşınmaza ilişkin kadastro öncesine
ait tapu ve vergi kayıtlarının mevcut olduğunu, ayrıca bu taşınmazı en az elli
yıldır tarım arazisi olarak zilyetliğinde bulundurduğunu ileri sürmektedir.
Başvurucu buna rağmen taşınmazın kadastro sırasında mera olarak
sınırlandırılarak tespit edildiğini, kadastro tespitine yaptığı itirazın ise
kadastro komisyonu ve derece mahkemelerince reddedildiğini belirtmiştir.
Başvurucuya göre yargılama sırasında Mahkeme, delilleri yanlış değerlendirmiş
ve hatalı bir kararla mülkiyetinde bulunan taşınmazın elinden alınmasına yol
açmıştır.
33. Başvurucu sonuç olarak mülkiyet hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiş; ihlalin tespiti, yeniden yargılama ve 50.000 TL tazminata
hükmedilmesi taleplerinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
34. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı
35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
35. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı; mevcut
mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi
olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne
kadar güçlü olursa olsun Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir.
Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir "ekonomik değer"
veya icrası mümkün bir "alacağı" elde etmeye yönelik "meşru bir
beklenti" Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir.
Meşru beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir alacağın
doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma
ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına dayanan,
yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma
beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın
varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No:
2012/636, 15/4/2014, § 36, 37).
36. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp bir
kanun hükmü, yerleşik bir yargısal içtihat veya ayni menfaatle ilgili hukuki
bir işleme dayalı beklentidir (Selçuk
Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28). Dolayısıyla Anayasa ve
Sözleşme'nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet
hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının
tanınmasına bağlı olup bu tanım, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile
yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd.
Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Bu çerçevede mülkiyet
hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var
olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa
Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, §§ 49-54).
37. Başvurucunun ihlal iddiaları kadastro sonucu mera olarak
tespit edilen taşınmazın uyuşmazlık konusu bölümlerinin mülkiyetinin kendisine
ait olduğuna ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun mülkiyet hakkına ilişkin
ihlal iddiasının bu taşınmaz bölümlerinin mülkiyetiyle sınırlı olduğu
gözetilerek değerlendirme yapılacaktır.
38. Somut olayda başvurucu öncelikle, bu taşınmaz bölümlerinin
kadastro öncesinde kendisi adına tapuda kayıtlı olduğunu ileri sürmektedir.
Başvurucu bu iddiasını gerek kadastro çalışmaları devam ederken gerekse de
kadastro tespitine itiraz davasında dile getirmiştir.
39. Başvurucunun yargılama sırasında ibraz ettiği tapu
kayıtlarının resmî bir ölçüme ve plana dayalı olmadığı anlaşılmaktadır. 3402
sayılı Kanun'un 13. maddesinin (A) bendine göre tapuda kayıtlı bir taşınmaz
mal, kadastro sırasında kayıt sahibi veya mirasçılarının zilyet bulunması
durumunda bu kişi veya kişiler adına tespit edilir. Kaydın uygulanmasında ise
aynı Kanun'un 20. maddesindeki esaslar gözetilir. Ancak somut olayda kadastro
ekibince düzenlenen kadastro tutanağında bu taşınmazın tapu veya vergi kaydının
bulunmadığı belirtilmiş, kadastro komisyonu da başvurucunun aksi yöndeki
itirazını reddetmiştir. Başvurucunun açtığı kadastro tespitine itiraz davasında
da 16/5/2011 tarihli keşif sırasında bu tapu kayıtları mahalli bilirkişiler ve
tespit bilirkişileri ile başvurucunun tanıklarına sorulmak suretiyle keşif
yapılan taşınmazlara tatbik edilmeye çalışılmıştır. Yapılan yargılama
neticesinde davanın reddine ilişkin olarak verilen kararı onayan Yargıtay 16.
Hukuk Dairesinin 8/4/2014 tarihli ilamında, başvurucunun dayandığı tapu
kayıtlarının dava konusu taşınmaz bölümlerini kapsadığının kanıtlanamadığı
açıklanmıştır.
40. Başvurucu ayrıca, elli yılı aşkın bir süreden beri
çekişmesiz, aralıksız ve malik sıfatıyla belirtilen taşınmaz bölümlerini zilyetliğinde
bulundurduğunu ifade etmektedir. Başvurucuya göre kazandırıcı zamanaşımı
koşulları lehine gerçekleşmiş olup bu nedenle taşınmaz bölümlerinin mülkiyetini
elde etmiştir. Ancak başvurucunun bu iddiası da gerek kadastro çalışmaları
sırasında ve gerekse de derece mahkemelerinde görülen yargılamada incelenmiş ve
yerinde görülmemiştir. Kadastro tutanağında taşınmazın kadimden beri ve hâlen
mera olarak kullanıldığı belirtilmiştir. Mahkemeler de uyuşmazlık konusu
taşınmazda 16/5/2011 ve 18/6/2013 tarihlerinde keşif yapmış ve kadastro, ziraat
ile orman uzmanı teknik bilirkişilere raporlar düzenletmiştir. Başvurucu
kendisini avukat ile temsil ettirmiş, yargılama aşamasında bütün delillerini
sunabilme olanağı bulmuştur. Mahkeme, tarafların delillerini ilgili hukuk
kurallarını da yorumlamak suretiyle değerlendirmiş ve davanın reddi gerektiği
sonucuna varmıştır. Mahkeme kararında, taşınmazın toprak tevzi komisyonunca
düzenlenen mera haritasında kaldığı yönündeki kadastro uzmanı teknik
bilirkişinin raporu ile bu taşınmazın mera olduğu yönündeki ziraat uzmanı
teknik bilirkişinin görüşüne değinilmiştir. Mahkeme ayrıca 16/5/2011 tarihli
keşifte dinlenen mahalli bilirkişilerin taşınmazın mera olduğu yönündeki
beyanlarını dikkate almıştır. Sonuç olarak Mahkeme, taşınmazın mera olduğu ve
bu nitelikteki taşınmazlarda özel mülkiyetin kurulamayacağı gerekçesiyle davayı
reddetmiş, Yargıtay da taşınmazın kadim mera olduğunun belirlendiğini ifade
ederek temyiz edilen hükmü onamıştır.
41. Başvurucu ibraz ettiği vergi kaydının mahkemece
uygulanmadığını ve ayrıca taşınmazı uzun süredir zilyetliğinde bulundurduğunu
da ileri sürmektedir. Öncelikle vergi kayıtları, 3402 sayılı Kanun'un 14.
maddesine göre yalnızca zilyetliği tevsik edici bir mahiyet taşımaktadır.
Ayrıca derece mahkemelerince, uyuşmazlık konusu taşınmaz bölümlerinin mera
olarak belirlendiği dikkate alınarak 4721 sayılı Kanun'un 715. ve 999.
maddelerinin birinci fıkraları, 3402 sayılı Kanun'un 18. maddesinin ikinci
fıkrası ile 4342 sayılı Kanun'un 4. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
hükümleri karşısında kazandırıcı zamanaşımı yoluyla zilyetlik koşullarının
gerçekleşmediği tespit edilmiştir. Dolayısıyla mülkün belirtilen niteliği
gereği kazandırıcı zamanaşımı yoluyla edinilemeyeceği tespit edildiğinden
başvurucunun zilyetliğe ilişkin vergi kayıtları ile zilyetlik süresine ilişkin
iddiaları sonuca etkili görülmemiştir.
42. Anayasa Mahkemesinin delillerin değerlendirilmesi ve hukuk
kurallarının yorumlanmasına yönelik şikâyetler bakımından görevi ise bireysel
başvurunun ikincil doğası gereği sınırlıdır. Derece mahkemeleri önünde hukukun
ne şekilde yorumlanacağına ve uygulanacağına dair bir uyuşmazlık olduğunda ve
bu bağlamda başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların derece mahkemelerince
kesin olarak reddedildiği durumlarda açıkça keyfî olmadığı veya bariz bir
takdir hatası içermediği sürece “meşru bir beklentinin” bulunduğu sonucuna varılamaz.
43. Başvuru konusu olayda başvurucu, dayandığı tapu kaydının
uyuşmazlık konusu taşınmaza uyduğunu kanıtlayamamıştır. Kadastro Mahkemesi,
yapılan yargılama neticesinde bu taşınmazın kadimden beri mera olduğunun tespit
edildiği ve bu nedenle özel mülke konu olamayacağından taşınmazın kazandırıcı
zamanaşımı yoluyla edinilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar
vermiştir. Derece mahkemelerinin bu yorumunun; yapılan keşif, uzman bilirkişi
raporları ile mahalli bilirkişi ve tanık anlatımlarının birlikte
değerlendirilmesi sonucu meraların kazandırıcı zamanaşımı yoluyla
kazanılamayacağına ilişkin belirtilen kanun hükümlerine dayandığı
anlaşılmaktadır.
44. Bu durumda kadastro tespitleri ile Mahkeme kararına göre
uyuşmazlık konusu taşınmaz bölümlerine ilişkin olarak başvurucu adına bir tapu
kaydının mevcut olduğu kanıtlanamamıştır. Ayrıca başvurucunun, kadastro çalışmaları
ve yapılan yargılama neticesinde, mera olduğu belirlenen bu taşınmazların
mülkiyetini kazandırıcı zamanaşımı yoluyla elde etme hakkının da bulunmadığı
tespit edilmiştir. Belirtmek gerekir ki, Anayasa'nın 35. maddesi soyut bir
temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet
hakkını güvence altına almaktadır.
45. Sonuç olarak; somut başvuru açısından, yeterli bir hukuki
temele dayalı olmadığından başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkı kapsamında bir mülkü veya en azından mülkiyeti
elde etme yönünde bir meşru beklentisinin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
46. Açıklanan nedenlerle başvurunun, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
23/3/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.