TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TUNA AYÇİÇEK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/6526)
|
|
Karar Tarihi: 24/1/2018
|
R.G. Tarih ve Sayı: 20/2/2018-30338
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin
MECEK
|
Başvurucu
|
:
|
Tuna AYÇİÇEK
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Çağlar
KARACA
|
|
|
Av. Yakup
KIRIŞTIOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; üçüncü kişilerin işlediği yaralama, tehdit ve
hakaret suçlarına ilişkin yapılan soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer
olmadığına karar verilmesinin kötü muamele yasağını ihlal ettiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/5/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. 1973 doğumlu olan başvurucu, İstanbul’da ikamet etmektedir.
9. Başvurucu, yaklaşık sekiz yıl arkadaşlık yaptığı E.O.dan ayrılarak bir başka kadınla evlenmiş; E.O. ise H.R.
ile nişanlanmıştır. Ayrıldıktan sonra E.O. ile başvurucu arasında yaşanan
sorunlardan dolayı ceza ve tazminat davaları bulunmaktadır.
A. Başvurucunun
Yaralanmasına İlişkin Soruşturma
10. Başvurucu 6/1/2014 tarihinde saat 18.00 sıralarında on
kişinin saldırısına uğrayarak yaralandığını ileri sürmüştür.
11. Başvurucu, aynı gün darp şikâyetiyle Okmeydanı Eğitim ve
Araştırma Hastanesinden (Hastane) rapor almıştır. Başvurucunun muayenesinde sol
paricto frontal (şakak
kemiği ile alnın kesiştiği yer) bölgede laserasyon
(doku yırtılması), sırt bölgesinde bilateral hiperemi (iki taraflı kanlanma) ve 15 cm uzunluğunda
yüzeysel laserasyon tespit edilmiş, başvurucuya bir
adet sütür (dikiş) atılmıştır. Raporda bulguların
darp sonucunda meydana geldiği kayıtlıdır.
12. Başvurucu 7/1/2014 saat 00.30 sıralarında Haliç Polis
Merkezi Amirliğine müracaatta bulunmuştur. Başvurucun ifadesini alan kolluk
görevlileri olayı savcıya bildirmiş; şüpheli E.O., H.R. ve E.O.nun
annesi A.B., ifadeleri alındıktan sonra savcının talimatıyla salıverilmiştir.
13. Başvurucu ifadesinde E.O. isimli eski kız arkadaşının
İstanbul 17. Sulh Ceza Mahkemesinde hakaret suçundan cezalandırıldığını,
İstanbul 15. Asliye Hukuk Mahkemesinde de tazminat davasının devam ettiğini, A.B.nin yeğeni Y.O.nun olay günü
işlettiği kuaföre gelerek A.B.nin kendisini parka
çağırdığını söylemesi üzerine aralarında süren davalarla ilgili olarak konuşmak
üzere çağrıldığını düşünerek parka gittiğini, parkta A.B.nin
yeğenleri Y.O. ve B.O.nun kendisini sopalarla darbettiğini, açtığı davayı geri alması için tehdit
ettiklerini, ayrıca hakarete maruz kaldığını, A.B.nin
olay anında orada bulunduğunu belirtmiştir.
14. Şüpheli A.B. ifadesinde; oğlu H.R.nin
E.O. ile nişanlandığını, E.O.nun eski arkadaşı olan
başvurucunun 5/1/2014 tarihinde saat 19.30'da oğlunun nişanlısını arayarak kızı
C.ye hakaret ettiğini, E.O.nun bunu kendisine
anlatması üzerine 6/1/2014 saat 19.30 sıralarında müştekiyi (başvurucuya)
aradığını, konuşmak için parka çağırdığını, parkta müştekinin kendisine
küfrettiğini ve tokat attığını, kendisinin de orada bulduğu sopayla sırtına ve
ayaklarına vurduğunu, mahalleden bazı çocukların başvurucunun saldırısından
kendisini kurtardığını, müştekinin ifadesinde belirttiği Y.O. ve B.O.nun o sırada olay yerinde bulunmadığını söylemiştir.
15. Şüpheli E.O. ve H.R., darp olayını görmediklerini ancak
duydukları kadarıyla A.B.nin kızı C. hakkında kötü
laflar söyleyen başvurucunun, A.B. ile buluştuğunda küfretmesi üzerine
mahallenin gençleri tarafından dövüldüğünü söylemişlerdir.
16. Diğer şüphelilerin ifadeleri alınmamıştır.
17. Başvurucu ayrıca 8/1/2014 tarihinde İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığına (Savcılık) suç ihbarında bulunmuştur. Suç ihbarında eski kız
arkadaşı E.O. ile nişanlısı H.R.nin azmettirmesi
sonucunda C.Ç., A.B., Y.O. ve B.O. ile kimliğini bilmediği dört şüpheliden
şikâyetçi olmuştur. Başvurucu, parkın karşısında oturan C.Y.nin
olayı bizzat gördüğünü belirtmiştir.
18. Başvurucu, şüphelilerden bir kısmının 9/1/2014 tarihinde
kendisini tekrar tehdit ettiklerini içeren dilekçeyi soruşturma dosyasına ibraz
etmiştir.
19. Savcılık, şüphelilerin ve tanıkların ifadelerinin alınması
için 10/1/2014 tarihinde Haliç Polis Merkezi Amirliğine müzekkere yazmıştır.
Başvuru dosyası ve UYAP kayıtlarında yazının gereğinin yapıldığına dair bilgi
bulunmamaktadır.
20. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 24/1/2014 tarihinde,
şüphelilerin atılı suçları işlediklerine dair kamu davası açmaya yeterli
-müştekinin (başvurucu) iddiasından başka- delil ve emare bulunmadığına işaret
ederek kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararda altı şüphelinin
ismi yer alırken başvurucunun ifadesinde belirttiği kimliği belirsiz şüpheliler
yer almamıştır.
21. Bu karara başvurucunun yaptığı itiraz Bakırköy 13. Ağır Ceza
Mahkemesinin 10/3/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
22. 12/4/2014 tarihinde tebliğ edilen ret kararından sonra
9/5/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı bulunmamaktadır.
B. Başvurucuyla Eski Kız
Arkadaşı Arasında Daha Önce Meydana Gelen Olaylar
1. Hakaret Suçundan
Yapılan Soruşturma
23. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 11/3/2013 tarihli
iddianamesiyle, müştekinin (başvurucu) sekiz yıllık arkadaşı olan şüpheli E.O.dan ayrılarak başka bir kadınla evlenmesinden dolayı
aralarında husumet oluştuğu, 22/12/2012 tarihinde sokakta karşılaştıklarında E.O.nun başvurucuya hakaret ettiği iddiasıyla kamu davası
açılmıştır.
24. İstanbul 17. Sulh Ceza Mahkemesinin 7/12/2013 tarihli
kararıyla E.O. atılı suçtan miktar bakımından kesin olmak üzere 1.740 TL adli
para cezasına mahkûm edilmiştir.
2. Tazminat Davası
25. Başvurucu, davalı E.O.nun 21/5/2012
tarihinde cep telefonuna gönderdiği hakaret içeren mesajlar nedeniyle tazminat
davası açmıştır. Bu dava İstanbul 15. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/154 sayılı
esasında kayıtlıyken başvurucu tarafından İstanbul 17. Sulh Ceza Mahkemesindeki
yargılamaya konu hakaret eylemine dayanılarak İstanbul 9. Asliye Hukuk
Mahkemesinde de dava açılmıştır. Her iki dava 15. Asliye Hukuk Mahkemesinde
birleştirilmiştir.
26. Mahkemece, birleştirilen dosyadaki mesajlar yönünden davanın
husumet nedeniyle reddine; ceza yargılamasına konu hakaret eyleminden dolayı
açılan davanın ise kısmen kabulüyle 2.000 TL manevi tazminatın davacıya
ödenmesine karar verilmiştir.
27. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 26/11/2015 tarihli kararıyla
ilk derece mahkemesi kararının husumet nedeniyle davanın reddine ilişkin hüküm
fıkrasının bozulmasına, davanın kabulüne ilişkin hüküm fıkrasının ise
onanmasına karar verilmiştir. Bozmadan sonra yapılan yargılama sonucunda
Mahkemenin 12/1/2017 tarihli kararıyla davanın kabulüne hükmedilmiştir. Karar
henüz kesinleşmemiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
28. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 86.
maddesi şöyledir:
"Kasten
yaralama
Madde 86 -
(1) Kasten başkasının vücuduna acı
veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi,
bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) (Ek fıkra: 31/3/2005 – 5328/4 md.) Kasten yaralama fiilinin kişiüzerindekietkisinin
basitbirtıbbîmüdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif
olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya
adlî para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
…
e) Silahla,
İşlenmesi halinde, şikâyet aranmaksızın,
verilecek ceza yarı oranında artırılır."
29. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
160., 161., 172. ve 210. maddeleri şöyledir:
"Bir
suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi
Madde 160 -
(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya
başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir
öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin
gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin
araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî
kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri
toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla
yükümlüdür.
Cumhuriyet savcısının görev
ve yetkileri
Madde 161 - (1) Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk
görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede
yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi
isteyebilir...
Kovuşturmaya yer olmadığına
dair karar
Madde 172 - (1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının
açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma
olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir...
Duruşmada okunmayacak
belgeler
Madde 210 - (1) Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise, bu tanık
duruşmada mutlaka dinlenir…"
30. Kasten yaralama suçlarında sopanın eylemin nitelikli hâlini
ifade eden silahtan kabul edildiğine dair birçok karar arasından Yargıtay 3.
Ceza Dairesinin 19/9/2017 tarihli ve E.2017/167, K.2017/11166 sayılı kararının
ilgili bölümü şöyledir:
“Sanığın eylemini 5237 sayılı TCK'nin 6/1-f.4
maddesine göre silahtan sayılan sopa ile vurarak gerçekleştirdiği tüm dosya
kapsamından anlaşılması karşısında sanığın cezasında 5237 sayılı TCK'nin 86/3-e
maddesine göre artırım yapılmayarak eksik ceza tayin edilmesi [usul ve
yasaya aykırıdır.]"
B. Uluslararası Hukuk
1. Uluslararası Mevzuat
31. 18/6/2003 tarihli ve 25142 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan 16/12/1966 tarihliBirleşmiş Milletler (BM)
Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 7. maddesi şöyledir:
"Madde 7 - Hiç
kimse işkenceye ya da zalimane, insanlık dışı ya da küçük düşürücü muamele ya
da cezalandırmaya maruz bırakılamaz..."
32. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği İşkence
ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili
Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi İçin El Kılavuzu’nun (İstanbul
Protokolü) işkence ve kötü muamelelerin soruşturulmasına dair 76. ve 161.
paragrafları şöyledir:
"76. Soruşturmanın geniş anlamdaki amacı,
iddia edilen işkence olayı ile ilgili delillerin, olayın sorumlularının
belirlenmesi ve yargılanmalarının sağlanması ya da işkence görenlerin
koşullarının iyileştirmesini sağlamak amacıyla geliştirilmiş prosedürler
kullanılmasıdır. Burada değinilen konular, başka işkence soruşturmaları için de
geçerli olabilir. Soruşturmayı yürütenler bu amaçları gerçekleştirmek için en
azından aşağıdaki hususları yerine getirmeye uğraşmalıdır: işkence gördüğü
iddia edilen kişinin (kişilerin) ifadesini almak; sorumluların bir mahkemede
yargılanması olasılığı için gerçekleştiği iddia edilen işkence vakası
hakkındaki tıbbi deliller de dahil olmak üzere delilleri ortaya çıkarmak ve
saklamak; olası tanıkları belirlemek ve iddia edilen işkence vakasıyla ilgili
ifadelerini almak; iddia edilen işkence olaylarının nasıl, ne zaman ve nerede
gerçekleştiğinin yanı sıra işkencenin belli bir model veya uygulama biçimine
uyup uymadığını belirlemek."
161. İşkencenin belgelendirilmesinin zorunlu
unsurlarından biri de görgü tanığı ve işkence mağdurunun tanıklığıdır.
İşkencenin fizik bulgularının var olduğu durumda bu, bir kişiye işkence
yapıldığını doğrulayan önemli bir kanıttır. Ama böylesi şiddet eylemleri çoğunlukla
kalıcı nedbe ya da iz bırakmadığı için fiziki delillerin yokluğu, işkencenin
yapılmadığı şeklinde yorumlanmamalıdır."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi Uygulaması
33. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme/AİHS) 1. ve 3.
maddeleri şöyledir:
"Madde 1 - İnsan haklarına saygı yükümlülüğü
Yüksek Sözleşmeci Taraflar kendi yetki
alanları içinde bulunan herkesin, bu Sözleşme'nin birinci bölümünde açıklanan
hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlarlar.
Madde 3 -
İşkence yasağı
Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da
aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz."
34. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 3.
maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların
en temel değeri olduğunu vurgulamıştır. Terörizmle ya da organize suçla
mücadele gibi en zor şartlarda dahi Sözleşme'nin mağdurların davranışlarından
bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerden
men ettiği belirtilmiştir. Kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15. maddesinde
belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir
istisnaya yer vermediği içtihatlarda hatırlatılmıştır (Selmouni/Fransa, B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, §
119).
35. AİHM; Sözleşme’nin 1. maddesiyle birlikte 3. maddesinin
yüksek Sözleşmeci taraflara, yetki alanı içinde bulunan herkese Sözleşme’de tanımlanan hak ve özgürlükleri güvence altına
alma ve kamu görevlisi olmayan kişiler tarafından yapılsa bile söz konusu kişilerin
kötü muamelelere maruz kalmalarının engellenmesine yönelik önlemleri alma
yükümlülüğü getirdiğini kabul etmektedir (Denis Vasilyev/Rusya, B. No: 32704/04,
17/12/2009, § 98; A./Birleşik Krallık,
B. No: 25599/94, 23/9/1998, § 22; M.C./Bulgaristan,
B. No: 39272/98, 4/12/2003, § 149; Secic/Hırvatistan, B. No: 40116/02, 31/5/2007, § 52; Fahri Çalışkan/Türkiye, B. No: 47936/11,
1/12/2015, § 38; Yehovanın Şahitleri Gldani
Cemaatinin 97 üyesi ve diğer 4 kişi/Gürcistan, B. No: 71156/01,
3/5/2007, § 96; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No:
13134/87, 25/3/1993, §§ 26-28; X ve
Y/Hollanda, B. No: 8978/80, 26/3/1985, § 27).
36. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunu
söyleyebilmek için eylemin "minimum ağırlık eşiği"ni
aşması beklenir (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997,
§ 55; Erdoğan Yağız/Türkiye, B.
No: 27473/02, 6/3/2007, §§ 35-37; Gafgen/Almanya [BD],
B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993, §
30).
37. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin “tartışılabilir” ve “makul
şüphe uyandıran” kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma yükümlülüğü
getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya,
§ 131). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik için
minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık
olmasını ve yetkili makamların titizlikle ve çabuklukla çalışmasını
gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007,§ 73; Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, §
55).
38. AİHM, insan hakları ihlalleri ile ilgili iddialarda
soruşturma yükümlülüğünün mutlaka iddiayı kabul etme anlamına gelmediğini ancak
iddiaların ciddiye alınması ve adil bir sonucu garanti eden bir usulle
soruşturulması gerektiğini birçok kararında dile getirmiştir (Saçılık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 43044/05 ve
45001/05, 5/7/2011, §§ 90, 91).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
39. Mahkemenin 24/1/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
40. Başvurucu;
i. 6/1/2014 tarihinde eski kız arkadaşı E.O. ve onun nişanlısı H.R.nin azmettirmesi sonucunda isimlerini verdiği dört
şüpheli ile ismini bilmediği diğer dört kişi olmak üzere toplam sekiz kişinin
fiziksel saldırısına uğradığını,
ii. Hastanenin düzenlediği rapora göre alnından ve sırtından
yaralandığı tespit edilmesine karşın bu raporun göz ardı edildiğini,
iii. Şüpheli A.B.nin kendisini sopayla
darbettiği yönündeki ikrarının dikkate alınmadığını,
iv. Bazı şüphelilerin ve olayı bizzat gören tanık C.Y.nin ifadesinin alınmadığını,
v. Savcılık tarafından etkili soruşturma yapılmadan, adli
rapordaki bulgular değerlendirilmeden soyut iddiadan başka delil bulunmadığına
dayanılarak verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın gerekçesinin
yetersiz olduğunu belirterek maddi ve manevi bütünlüğün korunması ve adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ilerisürmüştür.
B. Değerlendirme
41. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları ile
5. maddesi şöyledir:
“Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı
Madde 17 - Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına
sahiptir.
…
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.
…
Devletin temel amaç ve
görevleri
Madde 5 - Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve
bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin
ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır."
1. Uygulanabilirlik
Yönünden
42. Başvurucu, Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında
güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
43. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
44. Anayasa’nın 17. maddesiyle insan onurunun korunması
amaçlanmıştır. Özel hayat alanına dâhil olan tüm hukuksal çıkarlara Anayasa’nın
farklı maddelerinde yer verilmiştir. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci
fıkrasında maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı, Sözleşme’nin
8. maddesi çerçevesinde özel yaşama saygı kapsamında güvence altına alınan
fiziksel ve ruhsal bütünlüğün korunması hakkına karşılık gelmektedir (Halime Sare Aysal,
B. No: 2013/1789, 11/11/2015, § 47). Bu maddenin üçüncü fıkrasında kötü muamele
yasağı düzenlenmiştir.
45. Doğası gereği menfi hareket ve eylemlerle olumsuz hayat
deneyimlerinin kişinin fiziki ve ruhsal değerlerini etkilemesi, kişide stres,
üzüntü ve sair menfi tezahürlere yol açması ve bu etkileri açısından özellikle
küçük düşürücü muamele kavramını çağrıştırması mümkündür. Bununla beraber
belirtilen eylemlerin işkence, eziyet veya haysiyetle bağdaşmayan muamele veya
ceza olarak nitelendirilebilmesi için fiziksel ve ruhsal etkileri açısından
asgari bir eşiği geçmesi gerekmektedir (Işıl
Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, §
35). Bu asgari eşik göreceli olup somut olayın özellikleri dikkate alınarak
değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal
etkileri, önceden tasarlanıp tasarlanmadığı, kişiyi küçük düşürecek şekilde
kişide korku, elem ve aşağılanma duygusu oluşturup oluşturmadığı, aleni olarak
yapılıp yapılmadığı, kamuoyunun bilgi sahibi olup olmadığı, mağdurun cinsiyeti,
yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293,
17/7/2014, §§ 83-90).
46. Başvurucu; eski kız arkadaşı E.O. ile sekiz yıllık
birliktelikten sonra ayrıldıklarını, ayrıldıktan sonra başka birisiyle
evlenmesinden dolayı eski kız arkadaşıyla aralarında sorunlar olduğunu, E.O.nun hakaret suçundan yargılandığını, ayrıca hukuk mahkemesinde
farklı hakaret fiillerine dayanan tazminat davalarının sürdüğü bir sırada E.O.nun nişanlısı H.R.nin
annesinin, yeğenini göndererek kendisini parka çağırdığını, parkta sekiz kişi
tarafından darbedildiğini ileri sürmüştür.
47. Başvurucunun iddiasına göre olay anlık gelişmemiştir. Hatta
şüpheli A.B.nin tek başına ya da diğer şüphelilerin
de içinde yer aldığı bir plan sonucunda desise kullanılarak çağrılması üzerine
aralarında sürmekte olan davaların konuşulacağı düşüncesine kapılarak olay
yerine gitmiştir.
48. Başvurucunun darbedildiği yerin
herkesin gelip geçebileceği aleni bir park olduğu, burada maruz kalınan bir
muamelenin üçüncü kişilerin bulunmadığı bir yerde gerçekleştirilenlere oranla
başvurucunun onur ve haysiyetinde meydana getirebileceği zedelenmenin yoğunluk
ve derinliğinde belirli derecede farklılığın oluşabileceği muhakkaktır.
49. Başvurucunun maruz kaldığı muamelenin fiziksel etkisinin
mahiyetine gelince şakak kemiğiyle alnının birleştiği noktada oluşan doku
yırtılması, sırt bölgesindeki 15 cm uzunluğunda sıyrık ve kanlanma, hangi
bölgede olduğu raporda açıklanmamakla birlikte atılan bir adet dikişten
kaynaklanan maddi ve manevi ızdırabın önemsiz olduğu
söylenemeyecektir.
50. Başvurucuya aynı anda sekiz kişinin saldırması, meydana gelen
yaralanmanın -basit tıbbi müdahaleyle giderilebilir nitelikte olması durumunda
bile bundan bağımsız olarak- başvurucuda ilave bir korku ve elem duygusuna yol
açabilecek mahiyettedir. Suçta kullanıldığı söylenen sopanın da başvurucu
üzerindeki benzer etkiyi kuvvetlendirebileceği de dikkate alınması gereken bir
başka noktadır.
51. Kötü muamele oluşturan her eylemin aynı zamanda bireylerin
fiziksel ve/veya psikolojik bütünlüğe zarar vererek özel hayatına da menfi
yansımaları olması beklenebilir. İşkence ve kötü muamele yasağı ile özel hayata
saygı hakkının bir parçası olarak fiziksel ve ruhsal bütünlüğün korunması
hakkının Anayasa’nın aynı maddesinde yer verilmesi de bunu göstermektedir.
52. Ancak başvurucuda meydana gelen yaranın mahiyeti,
başvurucunun iddiasına göre olayın planlanarak aleni bir parkta meydana
gelmesi, birden fazla kişinin sopayla aynı anda saldırmasının doğuracağı korku
ve elemin başvurucunun insan onurunu zedeleyici nitelikte olmasından ötürü
başvuru konusu eylemin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki asgari
eşiği aştığı değerlendirilerek kötü muamele yasağı kapsamında inceleme
yapılmasına karar verilmiştir.
53. Başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaları, kötü
muamele yasağının etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında kaldığından bu
çerçevede inceleme yapılmıştır.
2. İncelemenin Kapsamı
Yönünden
54. Diğer taraftan Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına
alınan kötü muamele yasağının devletin negatif (kötü muamelede bulunmama) ve
pozitif yükümlülükleri (koruma ve etkili soruşturma) kapsamında maddi ve usule
ilişkin boyutları bulunmaktadır.
55. Somut olayda başvurucu; yaralamanın bir kamu görevlisi
tarafından gerçekleştirildiğine, saldırıya bir kamu görevlisinin neden olduğuna
veya kamu makamlarınca daha önceden bilinen ya da bilinmesi gereken gerçek ve
yakın bir tehdidin bulunduğuna ilişkin bir iddia ileri sürmemiştir.
56. Başvurucunun şikâyetini dile getirme şekli, yaralanmasıyla
sonuçlanan olayla ilgili olarak yetkili makamlar tarafından etkili bir
soruşturma yürütülmediği konusundaki usul yükümlülüğü kapsamına girmektedir. Bu
nedenle somut olay açısından incelemenin kötü muamele yasağının sadece etkili
soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında yapılması gerektiği
değerlendirilmiştir.
3. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
57. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü
muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
4. Esas Yönünden
a. Genel ilkeler
58. Temel hak ve özgürlüklerin korunmasındaki asıl düşünce,
devletin zecir gücünü keyfî bir şekilde bireylere karşı kullanmasının önüne
geçmektir. Zira demokratik toplumlarda zor kullanma devletin tekelindedir.
Ancak insan haklarının temel dayanağı olan insan onurunun sadece bireyle devlet
arasındaki dikey ilişki bağlamında devlet müdahalelerine karşı korunması
yeterli değildir.
59. Bu sebeple devletin negatif bir yükümlülük olarak salt insan
hakları ihlallerinden kaçınmasının yanı sıra bireylerin birbirleriyle olan
yatay ilişkileri de insan haklarının konusu olmakta, bunun sonucunda üçüncü
kişilerin eylemlerine karşı korumanın sağlanmasında da devletin birtakım
pozitif yükümlülükleri bulunmaktadır. Devletin kaynağı ne olursa olsun yetki
alanında gerçekleşen her türlü insan hakları ihlallerinden sorumluluğu, bu
hakların garantörü olmasının doğal bir sonucudur. Temel hak ve hürriyetlerin bu
etkisine “yatay etki” denilmektedir.
60. Anayasa'nın 5. maddesindeinsanın
maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlayarak
kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamayı amaçlayan sosyal
bir hukuk devleti olmak devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır.
Anayasa'nın anılan hükümleri 17. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde
devletin bireyi gerek kamu görevlileri gerekse birbirlerinden kaynaklanan kötü
muamele niteliğindeki davranışlardan koruma (pozitif) yükümlülüğünün bulunduğu
sonucu çıkmaktadır.
61. Anayasa Mahkemesi bazı kararlarında üçüncü kişilerin
birbirine karşı işledikleri yaralama, tehdit, cinsel istismar vb. eylemleri
kötü muamele yasağı kapsamında incelemiştir (Z.C.
[GK], B. No: 2013/3262, 11/5/2016; R.K.,
B. No: 2013/6950, 20/4/2016; Tuncay
Alemdaroğlu, B. No: 2012/827, 15/10/2014; Bilal Çiçek, B. No: 2014/29, 13/7/2016; Ahmet Teyit Keşli (2), B. No: 2013/7496,
17/2/2016; Özlem Tuncel Kaya, B.
No: 2013/8868, 10/3/2016).
62. Pozitif yükümlülüğün usul boyutu çerçevesinde bireyin
Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde kötü muameleye maruz kaldığına
ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde devlet, sorumlularının
belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî
bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu soruşturmanın temel amacı, söz konusu
saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve
faillerin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu, olanaklı olmazsa kötü muamele
yasağı sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve kötü muamele
faillerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kişilerin haklarını istismar
etmeleri mümkün olacaktır (Cezmi Demir ve
diğerleri, §§ 110, 111).
63. Yürütülecek ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve
manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını
ve sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil
uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer verilen değerlendirmeler
hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli
bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı veya tüm yargılamaları
mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği
anlamına gelmemektedir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 77).
64. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek
için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve
sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir.
Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir
şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay
ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı ve soruşturmayı sonlandırmak ya da
kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara
dayanmamalıdırlar (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 114).
65. Bu kapsamda yetkililerce soruşturma konusu olayın
gerektirdiği tanıkların ifadelerinin alınması ve bilirkişi incelemeleri gibi
söz konusu olaylarla ilgili kanıtların elde edilmesi için mümkün olan tüm
tedbirlerin alınması, kötü muamelenin gerçekleşme sebebinin objektif analizinin
yapılması gerekir (Turan Uytun
ve Kevzer Uytun,
B. No: 2013/9461, 15/12/2015,§ 73).
66. Ceza soruşturmasının etkinliğini sağlayacak hususlardan biri
de fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu
denetimine açık olmasıdır. Ayrıca her olayda mağdurun meşru menfaatlerini
korumak için gerekli olduğu ölçüde sürece katılması sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115).
67. Kötü muameleler hakkında yürütülen soruşturmaların etkili
olması için soruşturmadan sorumlu olan, inceleme ve tetkikleri yapan kişilerin
olaylara karışan kişilerden bağımsız olması gerekir. Soruşturma makamlarının
sadece hiyerarşik ve kurumsal bağımsızlığı yeterli olmayıp aynı zamanda
soruşturmanın da fiilen bağımsız olarak yürütülmesi gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117).
68. Kötü muameleye ilişkin bir soruşturmanın olabildiğince
süratle ve özenle yürütülmesi gerekir. Bazı durumlarda soruşturmanın
ilerlemesine engel olan güçlükler bulunabilir. Ancak böyle bir durumda dahi
yetkililerin süratle hareket etmeleri olayın aydınlatılabilmesi, hukukun
üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha
gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından büyük öneme
sahiptir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 119).
69. Her olayın kendine özgü şartlarında değerlendirmesinin
yapılması koşuluyla maddi ve manevi varlığa yönelik saldırıların cezasız
kalmaması gerekir. Kötü muamele iddialarında adli sürecin zamanaşımına
uğramaması, yargılamanın muameleyle orantısız bir cezayla sonuçlanmaması ve
verilen cezanın yerine getirilmesi büyük önem taşımaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 121).
70. Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen
tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması gerekir
(Cemil Danışman, § 99).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
71. Başvurucu; ikisi azmettirici olmak üzere toplam on kişinin
karıştığı yaralama, hakaret ve tehdit olayına ilişkin polis karakoluna ve
Savcılığa yaptığı müracaat sonucunda yeterli ve etkili bir soruşturma yapılmadan
kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğinden şikâyetçidir.
72. Bireysel başvurulara ilişkin şikâyetlerin incelenmesinde
Anayasa Mahkemesinin sahip olduğu rol ikincil nitelikte olup icra edilen bir
soruşturmadaki delilleri değerlendirmek kural olarak yargı mercilerinin işi
olduğundan Anayasa Mahkemesinin görevi, bu mercilerin maddi olaylara ilişkin
yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir.
Kötü muamele iddialarıyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin yetkisi, Anayasa'da
güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden AİHS ve buna ek Türkiye'nin
taraf olduğu protokoller kapsamında bulunanlarla sınırlıdır. Dolayısıyla
Anayasa Mahkemesinin cezai sorumluluk bağlamında suça ya da masumiyete ilişkin
bir bulguya ulaşma görevi bulunmamaktadır. Diğer taraftan yargı mercilerinin
bulgularının Anayasa Mahkemesini bağlamamasına rağmen normal şartlar altında bu
mercilerin maddi olaylara ilişkin yaptığı tespitlerden ayrılmak için de
kuvvetli nedenlerin bulunması gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 96).
73. Anayasa Mahkemesinin başvuru konusu olayın gelişim şeklini
anlayabilmek ve olayın tüm yönlerinin aydınlatılması noktasında soruşturma
makamları ve derece mahkemeleri tarafından atılması gereken adımları nesnel bir
şekilde değerlendirmek için olayın oluşum şeklini incelemesi gerekmektedir (Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No:
2013/2782, 11/3/2015, § 68).
74. Bireyler için en kutsal değer olan “insan onuru”nu zedeleyen kötü muamele iddialarında soruşturmalar;
benzer olayların tekrar yaşanmasını önlemeyi sağlayacak şekilde kapsamlı,
dikkatli ve duyarlı bir biçimde yürütülmeli ve ayrıca sorumlu/sorumlularının
tespiti bakımından yapılması gerekli işlemlerde noksanlık bulunmamalıdır.
75. Bu ilkeler çerçevesinde öncelikle soruşturmaya başlandığı
anda başvurucunun iddialarının savunulabilir olup olmadığı ve buna göre
soruşturmanın seyrinin uygun bir şekilde yönlendirilip yönlendirilmediği tespit
edilmelidir.
76. Her kötü muamele iddiasının etkili soruşturma
yükümlülüğünden yararlanması beklenemez. Bu bağlamda kötü muamele konusundaki
iddialar uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini
tespit etmek için soyut iddiaya dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı
gerekir. Bu kapsamdaki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden
ya da aksi ispat edilmemiş birtakım karinelerden oluşabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 95).
77. Başvurucu uzun bir süre arkadaşlık yaptığı E.O.dan ayrıldıktan sonra aralarında hukuk ve ceza
yargılamalarına konu olan bazı ihtilaflar yaşanmıştır. Başvurucu,
gerek ifadesinde gerekse suç ihbarı dilekçesinde bu konuda açıklamalarda
bulunarak anılan dosyaların numaralarını soruşturma merciine bildirmiştir.
78. Olaydan hemen sonra başvurucunun adli muayenesi yapılmıştır.
Adli muayenede başvurucunun sırt ve baş bölgesinde muhtelif yara izlerinin
bulunduğu belgelendirilmiştir.
79. Olaydan önce taraflar arasında husumet bulunduğunu gösteren
ve yargılamaya konu olmuş dosyalar ile adli muayene sonucunda düzenlenen travma
bulgusu içeren raporlar, başvurucunun iddialarının -kesin olarak kabul edildiği
anlamına gelmemekle birlikte- etkili bir soruşturmayı gerektirecek düzeyde
ciddi olduğunu göstermektedir. İstanbul Protokolü’nün 76. paragrafında (bkz. §
32) kötü muamelenin fiziki bulguları bakımından doktor raporlarının oynadığı
anahtar role işaret edilmiştir.
80. İfade edilmelidir ki Anayasa’nın 17. maddesi gereğince
yürütülecek soruşturmalarda yargısal mercilerin olayın gelişimine ve delillerin
elde edilmesine ilişkin ileri sürülen her türlü iddiayı ve talebi karşılama
zorunluluğu bulunmamaktadır. Tahkikat kapsamında yürütülecek işlemlerin
belirleyicisi, yetkili soruşturma makamlarıdır (Yavuz Durmuş ve diğerleri, B. No: 2013/6574, 16/12/2015, §
62). Kamu görevlilerinin yer almadığı yatay ilişki bağlamındaki kötü muamele
iddialarında etkili soruşturma yükümlülüğünün kamu görevlilerinin karıştığı
olaylardaki kadar katı bir incelemeye tabi tutulmadığı da vurgulanmalıdır.
81. Soruşturma tekelini elinde bulunduran Cumhuriyet savcısının
yasağın mahiyetiyle bağdaşan ve beklentileri karşılayabilecek ölçüde delil
toplaması icap etmektedir. Soruşturmada kamu görevlisi sıfatı taşımayan
bireylerin delil toplama yetkisinin bulunmaması, usul yükümlülüğü bağlamında
soruşturma makamlarının -ve özellikle de adli mercilerin- baş aktör
olduklarının göstergesidir.
82. Başvurucunun adli raporunda darptan kaynaklanan yaraların
bulunduğu konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Bu durum, soruşturma organını
etkili bir soruşturma yürütmek suretiyle söz konusu yaralanmalar hakkında makul
bir açıklama getirme yükümlülüğü altına sokmaktadır. Kovuşturmaya yer
olmadığına dair kararda bu yaraların ne şekilde meydana geldiği cihetinde bir
tespite yer verilmemiştir. Bu nedenle ikinci adımda değerlendirilmesi gereken nokta;
soruşturmanın başvurucunun iddialarının ciddiyetiyle örtüşecek biçimde,
yaraların oluşma sebebi ve koşullarıyla fail ya da faillerini bulmaya imkân
verecek nitelikte yürütülüp yürütülmediğidir.
83. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki
inceleme, her soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar,
ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri
dikkate alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği
bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemleri
listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No:
2013/4668, 16/9/2015, § 68). Buna bağlı olarak soruşturmaya özgü kullanım
değeri bulunan ilke ve araçların olayın aydınlatılmasını temin edecek şekilde
yargısal mercilerce işlevselleştirilip işlevselleştirilmediği ortaya konulmalıdır.
84. Bir tek mağduru bulunan, sokak ortasında ve çok da karmaşık
olmayan bir görünüm arz eden olayla ilgili soruşturmada yaralanma nedenindeki
muğlaklığın giderilemediği ortadadır. Dahası kovuşturmaya yer olmadığına dair
kararda da bunun kaynağı konusunda bir izahatta bulunulmamıştır. 5271 sayılı
Kanun’un 160. maddesindeki düzenlemeye göre (bkz. § 29) amacı maddi gerçeğe
ulaşmak olan ceza soruşturmasında sebepler silsilesini çözerek olayın
aydınlatılması, bu potansiyeli barındıran soruşturma aygıtlarının
kullanılmasında yeterli çaba gösterildiği ölçüde mümkündür.
85. Başvuru konusu olayda başvurucunun iddiası haricinde yeterli
delil bulunmadığı gerekçesiyle -yaralama iddiası da dâhil- soruşturulan tüm
suçlar bakımından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Anayasa
Mahkemesince başvurucunun savunulabilir düzeyde olduğu kabul edilen (bkz. § 79)
iddialarının -soruşturma makamının ulaştığı sonuç nedeniyle- samimiyet ve
tutarlılığının test edilmesi bakımından önem taşıyan ve başvurucunun eski
nişanlısıyla aralarındaki husumeti yansıtabilecek dava dosyaları
incelenmemiştir. İddiaların tutarlılığı testi yönünden değinilmesinde fayda
görülen diğer bir mevzu ise adli muayene raporundaki travmatik
bulgularının kesici ve delici aletle mi yoksa sopa vb. küt bir cisimle mi
oluştuğunun araştırılmasıdır. Üstelik şüpheli A.B. başvurucuyla tartıştığı
sırada olay yerinde bulduğu bir sopayla onu yaraladığını ikrar etmiştir.
86. İstanbul Protokolü’nün 160. paragrafına göre kötü muamele
soruşturmalarında tanıkların tespiti ve ifadelerinin alınması zorunludur. Kovuşturmasızlıkla neticelenen bir kötü muamele vakasında
-başvurucunun anlatımına göre- olayın belirleyici delilleri arasında
gösterilebilecek tanık C.Y.nin ifadesinin alınmaması,
soruşturma yönteminin dayanağı olan 5271 sayılı Kanun’un 210. maddesindeki
düzenlemeyle de bağdaşmamaktadır.
87. Şüphelilerin beyanları özünde savunmaya ilişkin olmakla
birlikte bunların aynı zamanda -ikrar vb. bir durum bulunmaması hâlinde dahi-
kanıt unsuru olarak kullanılmasını kısıtlayan bir düzenleme bulunmamaktadır.
Özellikle dört anonim şüphelinin olaya karıştığı doğrultusunda bir iddianın
mevcudiyeti, şüpheli beyanlarının çözümleyici etkisini daha kritik hâle
dönüştürmüştür. On şüphelinin altısının kimlik bilgilerinin başvurucu
tarafından paylaşıldığı soruşturmada, bunlardan hangi kıstaslara göre seçildiği
anlaşılamayan üçünün savunması tespit edilirken diğerlerinin dinlenmemesine
makul bir açıklama getirilememiştir.
88. Savcının 5271 sayılı Kanun'un 171. maddesinin kendisine
verdiği yetkiye istinaden kolluğa soruşturma yaptırması mümkündür. Ancak bu
yetki, ne savcının çözümlenemeyen noktalarda soruşturma süjelerinin beyanına
doğrudan başvurma hakkını sınırlayıcı bir anlama gelir ne de -özünde içkin
bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesinin de bir gereği olarak- soruşturmanın
kolluğun güdümüyle yürütüldüğü sonucunu doğurur.
89. Başvurucu, polisteki ifadesinde ve suç ihbarı dilekçesinde
kendisine saldıran kişilerin sayısı ve isimleri konusunda çelişkili açıklamalar
yapmıştır. Bu çelişkilerin giderilmesi için başvurucunun ve olay mahallinde
bulunduğu konusunda bir kuşku bulunmayan şüpheli A.B.nin
daha analitik sorularla yüz yüze bırakılarak kapalı alanların
berraklaştırılması sağlanamamıştır.
90. Adli muayene raporunda yer alan travmatik
bulguların hangi koşullar altında meydana geldiğinin kamu makamları tarafından
açıklanmadığı yukarıda belirtilmiştir.
91. Bir ceza soruşturmasının etkililiğinden söz edilebilmesi
için öncelikle anlamlandırılacak bütün delillerin gecikmeksizin toplanması,
soruşturma sonucunda ise dosya kapsamında yer alan tüm bulguları kapsayıcı,
nesnel ve tarafsız analize göre neticeye ulaşılmasına dayalı bir zincir halkası
kurulmalıdır. Bunlardan birindeki noksanlık, bütünü de etkileyecektir.
92. “Müştekinin iddiasından başka delil ve emare bulunmadığı”
gerekçesiyle verilen karara dayanak olan soruşturmada adli muayene raporundaki
yaralanma bulguları, faili belirlenemese bile -kendi kendini yaraladığı yönünde
bir kabulün mevcut olmayışı da dikkate alınarak- başvurucunun mağduru olduğu
bir suçun/suçların işlendiğine işaret etmektedir. Adli muayenedeki bulgular,
başvurucunun anlatımları ve şüphelilerden birinin ikrar içeren savunmasının
diyalektik bir metotla analiz edilmediği görülmektedir. Şüpheli A.B.nin suç itirafını içeren anlatımları (bkz. § 14) da ele
alındığında iddiaların hangi mülahazadan dolayı soyut kaldığının açıklanmaması
-kötü muamele eyleminin özel bir amaçla bilerek örtbas edildiği manasına
gelmemekle birlikte- ulaşılan sonucun tutarlığına gölge düşürücü bir etkiyesahip olduğu değerlendirilmiştir.
93. Başvurunun önemli dayanaklarından biri de on kişi tarafından
darp iddiasına karşın soruşturmanın sadece altı şüpheliye hasredilmesidir. Kötü
muamele kapsamındaki olaylara ilişkin soruşturmaların olayın tam olarak nasıl
gerçekleştiğini ortaya koyacak şekilde yürütülmesi yerine sadece belirli
kişi/kişilerin olayla ilgisi olup olmadığıyla sınırlı biçimde yürütülmesi, usul
yükümlülüğünün yerine getirilmesi bakımından yeterli değildir (Turan Uytun ve Kevzer Uytun, § 89).
94. İlgili ulusal hukuk başlığı altında açıklanan Yargıtay
uygulamalarına göre (bkz. § 30) suçta kullanıldığı iddia edilen sopanın
silahtan sayılması dolayısıyla 5237 sayılı Kanun’un 86. maddesinin (3) numaralı
fıkrasına göre takibi şikâyete bağlı olmayan fiillerden sayılan yaralama
olayında, gösterilen tüm çabalara karşın faillerinin tespit edilememesi
durumunda bir kısım şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verilse bile gerçek fail/faillerin bulunması için zamanaşımı süresinin sonuna
kadar soruşturmanın sürdürülmesi gerekir.
95. Ancak başvuruya konu olayda tahkikatın şüphelilerden sadece
bir kısmına indirgenerek belli araçlarla yürütülmesi, gerçeğe ulaşma çabasını
kısıtlayıcı bir etkiye sahiptir. Bu yüzden sadece bazı şüphelilere odaklanarak
koşullu bir şekilde yürütülen soruşturmanın başarıyla tamamlandığı kabul
edilememiştir.
96. Kötü muamele yasağını ihlal ettiği öne sürülen
soruşturmaların olabilecek en kısa sürede çözüme bağlanması arzu edilen bir
durum olmakla birlikte ilkelerin pratiğe bağlanmaması suretiyle çabuk ve
özensiz bir sürece dayanan soruşturmalarla sonuca gidilmesi, devletin etkili
soruşturma yükümlülüğünü temsil eden yargısal makamlardan beklenen duyarlılığı
boşa çıkarabilir. Soruşturmanın hızlandırılması gayesiyle ulaşılmak istenen
neticenin geçirileceği muhakeme süzgecinin daraltılması anlamına gelen bir
kısım delilin toplanmasından kaçınılması bu durumu haklı göstermez.
97. Kötü muamele iddiasına dayanan soruşturmaların mağdurun
katılımına ve kamu denetimine açık bir şekilde yürütülmesi gerektiğine ilişkin
ilkenin (bkz. § 66) ihlal edildiğine dair başvurucunun açıklaması bulunmadığı
gibi Anayasa Mahkemesince soruşturmanın bu ilkeden sapma gösteren şekilde
yürütüldüğünü gösteren bir eksiklik saptanmamıştır. Henüz kovuşturma aşamasına
geçilemediğinden yaptırımın caydırıcılığı ilkesi (bkz. § 69) bakımından da
herhangi bir inceleme yapılmamıştır.
98. Özellikle önem taşıyanlarının yukarıda sıralandığı bu
analizler, soruşturma mercii tarafından olayın sebebini aydınlatmak için
atılması gerekli adımların eksik bırakılması vemevzuatta
yer alan teorik koruma mekanizmalarının duyarlı bir şekilde tatbik edilmesiyle
gerçeklik perdesi aralanarak kötü muamelenin kaynağında yatan nedenlerin
görünür kılınmasıyla sağlanabilecek anayasal güvencelerin başvurucuya
yansıtılamadığı sonucuna varılmasına neden olmuştur.
99. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence
altına alınan kötü muamele yasağının usule ilişkin boyutunun ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
5. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
100. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
101. Başvurucu 5.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
102. Başvuruda, kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
103. Kötü muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
104. Yeniden soruşturma yapılmak üzere dosyanın ilgili
Başsavcılığa gönderilmesine karar verilmesinin başvurucunun ihlal iddiası
açısından yeterli tatmin sağladığı kanaatine varıldığından başvurucunun
tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
105. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına
alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
24/1/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.