TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NİLÜFER KAVAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/6549)
|
|
Karar Tarihi: 22/6/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Derya ATAKUL
|
Başvurucu
|
:
|
Nilüfer KAVAK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, "4389
sayılı Bankalar Kanunu'na muhalefet" suçunu işlediği iddiasıyla
yargılandığı davada savunma hakkının kısıtlandığını, delillerin eksik ve hatalı
değerlendirildiğini, kararın gerekçesiz olduğunu, yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüş ve yeniden yargılanma talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 25/4/2014 tarihinde İstanbul 8. Ağır Ceza
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede
başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 30/6/2014 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 17/10/2014 tarihinde, kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği,
görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 28/10/2014
tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda
sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle
şöyledir:
7. Başvurucu ve diğer üç
şüpheli hakkında, "güveni kötüye
kullanma" suçunu işledikleri iddiasıyla Şişli Cumhuriyet
Başsavcılığının 30/3/2001 tarihli ve E.2001/1374 sayılı iddianamesi ile kamu
davası açılmıştır.
8. Şişli 4. Asliye Ceza Mahkemesi, E.2001/603, K.2001/2289
sayılı karar ile Mahkemenin görevsizliğine, dosyanın görevli ve yetkili
İstanbul Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
9. Dava, İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2001/187
sayılı dosyasına kaydedilmiştir.
10. Başvurucu ve diğer altı şüpheli hakkında İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığının 19/3/2002 tarihli ve E.2002/1251 sayılı iddianamesi
ile "4389 sayılı Bankalar Kanunu'na
muhalefet" suçundan kamu davası açılmış, İstanbul 2. Ağır Ceza
Mahkemesince 18/6/2002 tarihli ve E.2002/90, K.2002/127 sayılı kararla dava
dosyasının, İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2001/187 sayılı dava
dosyasıyla birleştirilmesine karar verilmiştir.
11. Şişli 5. Asliye Ceza Mahkemesi, 6/11/2003 tarihli ve
E.2002/1305, K.2003/1887 sayılı kararı ile Şişli Cumhuriyet Başsavcılığının
23/9/2002 tarihli ve E.2002/10030 sayılı iddianamesi ile açılan kamu davasının,
İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2001/187 sayılı dosyası ile
birleştirilmesine ve yargılamanın bu dosya üzerinden devam etmesine karar
vermiştir.
12. Şişli Cumhuriyet Başsavcılığınca 18/6/2003 tarihli ve
E.2003/5795 sayılı iddianameyle başvurucu dışındaki diğer şüpheliler hakkında
açılan kamu davasında, Şişli 5. Asliye Ceza Mahkemesi, E.2003/675, K.2005/531
sayılı kararla Mahkemenin görevsizliğine, dosyanın görevli ve yetkili İstanbul
5. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
13. İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama
sonunda, E.2009/9, K.2009/74 sayılı kararla dava dosyasının İstanbul 8. Ağır
Ceza Mahkemesinin E.2004/20 sayılı dosyasıyla birleştirilmesine karar
verilmiştir.
14. İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 26/9/2005 tarihli ve
E.2001/187, K.2005/294 sayılı kararı ile 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun 26.
maddesi gereğince görevsizlik kararı vererek dosyanın İstanbul 8. Ağır Ceza
Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
15. Şişli 3. Asliye Ceza Mahkemesi, E.2003/576, K.2005/453
sayılı kararı ile Mahkemenin görevsizliğine, dosyanın görevli ve yetkili
İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
16. İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2005/124 sayılı
dosyasına kaydedilen dava, 7/11/2005 tarihli ve E.2005/124, K.2005/89 sayılı
karar ile Mahkemenin E.2004/20 sayılı dava dosyası ile birleştirilmiş,
yargılamaya bu dosya üzerinden devam edilmiştir.
17. Başvurucu ile diğer on beş sanık hakkında yargılama yapan
İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi, 1/6/2009 tarihli ve E.2004/20, K.2009/20
sayılı kararı ile başvurucunun "4389
sayılı Bankalar Kanunu'na muhalefet" suçundan 7 yıl 9 ay 10 gün
hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
18. Karar başvurucu ve diğer sanıklar tarafından temyiz
edilmiş, Yargıtay 7. Ceza Dairesi, 28/10/2010 tarihli ve E.2010/2049,
K.2010/15663 sayılı ilâmı ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 19/3/2002
tarihli iddianamesi ile isnat edilen suçlara ilişkin olarak başvurucu ve bir
kısım sanıkların savunmalarının alınmadığı, yine Şişli Cumhuriyet
Başsavcılığının 18/6/2003 tarihli ve E.2003/5795 sayılı iddianamesiyle açılan
davada hükme esas alınan bilirkişi raporlarında suçlamaya konu fiillerin yer almadığı,
gerektiğinde yeniden rapor alınması gerektiği halde eksik incelemeye dayalı
karar verildiği gerekçesiyle hükmü bozmuştur.
19. Mahkemece bozma kararına uyulup başvurucunun savunması
alınarak yapılan yargılama sonunda, 5/11/2012 tarihli ve E.2011/9, K.2012/50
sayılı kararla; başvurucunun 4389 sayılı Kanun'un 22. maddesinin üçüncü fıkrası
uyarınca 7 yıl 9 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar
verilmiştir.
20. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar, Yargıtay 7.
Ceza Dairesinin 26/3/2014 tarihli ve E.2013/17552, K.2014/5718 sayılı ilâmıyla
düzeltilerek onanmıştır.
21. Karar, 26/3/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucu, 25/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
23. 4389 sayılı Kanun'un 22. maddesinin üçüncü fıkrası.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
24. Mahkemenin 22/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 25/4/2014 tarih ve 2014/6549 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu, 30/3/2001 tarihinde Şişli Cumhuriyet
Başsavcılığınca hakkında açılan kamu davasında savunma hakkının kısıtlandığını,
Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 28/10/2010 tarihli bozma kararında belirtilen
eksiklikler tamamlanmadan ve yeni bilirkişi raporu alınmadan, objektif ve
tarafsız olmayan bilirkişi raporlarına dayalı olarak mahkûmiyet kararı
verildiğini, bozma ilâmı doğrultusunda alınan savunmasına itibar edilmediğini,
delillerin eksik ve hatalı değerlendirildiğini, mahkûmiyet kararının gerekçesiz
olduğunu, delillerin açıklanmadığını, yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
26. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
27. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
28. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel
başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
29. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu
çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası
veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
30. Başvuru konusu olayda, başvurucu, 30/3/2001 tarihinde
Şişli Cumhuriyet Başsavcılığınca hakkında açılan kamu davasında savunma
hakkının kısıtlandığını, Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 28/10/2010 tarihli bozma
kararında belirtilen eksiklikler tamamlanmadan ve yeni bilirkişi raporu
alınmadan, objektif ve tarafsız olmayan bilirkişi raporlarına dayalı olarak
mahkûmiyet kararı verildiğini, bozma ilâmı doğrultusunda alınan savunmasına
itibar edilmediğini, delillerin eksik ve hatalı değerlendirildiğini, delillerin
açıklanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
31. Başvurucu ve diğer üç
şüpheli hakkında, "güveni kötüye
kullanma" suçunu işledikleri iddiasıyla Şişli Cumhuriyet
Başsavcılığının 30/3/2001 tarihli iddianamesi, yine başvurucu ve diğer altı
şüpheli hakkında "4389 sayılı Bankalar
Kanunu'na muhalefet" suçunu işledikleri iddiasıyla İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığının 19/3/2002 tarihli iddianamesi ile açılan kamu
davaları, ayrıca Şişli Cumhuriyet Başsavcılığının 23/9/2002 tarihli iddianamesi
ile açılan kamu davası İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2001/187 sayılı
dosyasında birleştirilmiştir.
32. İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 26/9/2005 tarihli kararı
ile 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun 26. maddesi gereğince görevsizlik kararı
vererek dosyanın İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar
vermiştir.
33. İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2005/124 sayılı
dosyasına kaydedilen dava, 7/11/2005 tarihli karar ile Mahkemenin E.2004/20
sayılı dava dosyası ile birleştirilmiş, yargılamaya bu dosya üzerinden devam
edilmiştir.
34. Başvurucu ile diğer on beş sanık hakkında yargılama yapan
İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi, 1/6/2009 tarihli kararı ile başvurucunun "4389 sayılı Bankalar Kanunu'na muhalefet"
suçundan mahkûmiyetine karar vermiş, temyiz üzerine hüküm, Yargıtay 7. Ceza
Dairesinin 28/10/2010 tarihli ilâmı ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının
19/3/2002 tarihli iddianamesi ile isnat edilen suçlara ilişkin olarak başvurucu
ve bir kısım sanıkların savunmalarının alınmadığı, yine Şişli Cumhuriyet
Başsavcılığının 18/6/2003 tarihli iddianamesi ile açılan davada hükme esas
alınan bilirkişi raporlarında suçlamaya konu fiillerin yer almadığı,
gerektiğinde yeniden rapor alınması gerektiği halde eksik incelemeye dayalı
karar verildiği gerekçesiyle bozulmuştur.
35. Bozma üzerine Mahkemenin E.2011/9 sayılı dosyasına
kaydedilen davada, 15/12/2011 tarihli duruşmada başvurucunun 19/3/2002 tarihli
iddianame ile isnat edilen suçlara ilişkin olarak müdafii
huzurunda savunmasının alınabilmesi için başvurucu ve müdafiinin
çağrı kağıdı ile çağrılmasına, yeniden bilirkişi
incelemesi yaptırılması hususunun başvurucunun savunması alındıktan sonra
değerlendirilmesine karar verilmiştir. 7/2/2012 tarihli duruşmada başvurucunun müdafii huzurunda savunması alınmış, başvurucu Yargıtay
bozma ilâmından önceki savunmasına benzer şekilde, suçlamaları kabul etmediğini
belirtmiş, Yargıtay ilâmı doğrultusunda yeniden bilirkişi incelemesi
yaptırılmasını talep etmiştir. Başvurucu müdafii,
müvekkilinin beyanına katıldığını, kovuşturmanın genişletilmesi hususunda
taleplerinin olmadığını belirtmiştir.
36. Mahkemece yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmasına
yönelik talep incelenmiş, her ne kadar Yargıtay 7. Ceza Dairesinin bozma
ilamında 18/6/2003 tarihli iddianame ile açılan davada hükme esas alınan
bilirkişi raporlarında suçlamaya konu fiillerin yer almadığı, gerektiğinde yeniden
rapor alınması gerektiği belirtilmişse de daha önce birçok defa bilirkişi
düşüncesine başvurulduğu, bu raporlardaki tespit ve değerlendirmelerin yeterli
açıklıkta olduğu belirtilerek reddedilmiştir. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 63. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre, “Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi
gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına re'sen,
Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcinin istemi üzerine karar
verilebilir. Ancak hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgi ile
çözülmesi olanaklı konularda bilirkişi dinlenemez.” Bilirkişi
incelemesi yapılması konusunda takdir hakkı mahkeme hâkimine ait olup,
mahkemece re’sen veya taraflardan birinin talebi
üzerine bilirkişi raporu alınmasına karar verilebilir. Ancak hâkimlik
mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan
konularda bilirkişiye başvurulamaz. Başvurucunun, Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 28/10/2010
tarihli bozma kararında belirtilen eksiklikler tamamlanmadan ve yeni bilirkişi
raporu alınmadan, objektif ve tarafsız olmayan bilirkişi raporlarına dayalı
olarak mahkûmiyet kararı verildiği iddialarının, Derece Mahkemesi tarafından
delillerin değerlendirilmesine ve hukuk kurallarının yorumlanmasına yönelik
olduğu, Mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan
herhangi bir durum da bulunmadığı anlaşılmıştır.
37. Mahkemece, başvurucunun, isnat edilen suçlamalara yönelik
savunmaları tevil yollu ikrar olarak kabul edilmiş, sanıklar hakkında, görev
yaptıkları bankaların Teftiş Kurulları tarafından hazırlanan raporlar, Tasarruf
Mevduatı ve Sigorta Fonu (TMSF) ile sanıkların görev tanımlarına ilişkin
yapılan yazışmalar, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun (BDDK)
başvurucu ile bir kısım sanıklar hakkındaki 27/6/2002 tarihli suç duyurusu ve
bilirkişi raporları incelenmiş, bilirkişi raporlarındaki maddi tespitlerin
hükme esas alındığı, ancak hangi sanığın hangi olaydan zimmet suçu faili olarak
sorumlu tutulması hususundaki değerlendirmelerin bilirkişi raporlarından
bağımsız olarak Mahkeme heyetince ayrıca değerlendirildiği belirtilerek,
5/11/2012 tarihli kararla; başvurucunun 4389 sayılı Kanun'un 22. maddesinin
üçüncü fıkrası uyarınca 7 yıl 9 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına
karar verilmiştir. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar, Yargıtay 7. Ceza
Dairesinin 26/3/2014 tarihli ilâmıyla düzeltilerek onanmıştır.
38. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları
incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin
değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve
esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
39. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın
çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece Mahkemesi tarafından
dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin
kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir
durum da tespit edilememiştir.
40. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi
kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği
anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası
41. Başvurucu, İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesince verilen
mahkûmiyet kararının gerekçesiz olduğunu belirterek, adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
42. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak
yazılır."
43. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak
niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken
şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa'nın, bütün mahkemelerin her türlü
kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde
gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
44. Derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt
vermek zorunda değildir. Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde
davanın sonucuna etkili olması halinde, mahkeme bu hususa belirli ve açık bir
yanıt vermek zorunda olabilir. Böyle bir durumda dahi ileri sürülen iddiaların
zımnen reddi yeterli olabilir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).
45. Somut olayda İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesince,
başvurucunun, isnat edilen suçlamalara yönelik savunmaları tevil yollu ikrar
olarak kabul edilmiş, Teftiş Kurulları tarafından hazırlanan raporlar, TMSF ile
sanıkların görev tanımlarına ilişkin yapılan yazışmalar, BDDK’nın başvurucu ile
bir kısım sanıklar hakkındaki 27/6/2002 tarihli suç duyurusu ve bilirkişi
raporları incelenmiş, bilirkişi raporlarındaki maddi tespitlerin hükme esas
alındığı, ancak hangi sanığın hangi olaydan zimmet suçu faili olarak sorumlu
tutulması hususundaki değerlendirmelerin bilirkişi raporlarından bağımsız
olarak Mahkeme heyetince ayrıca değerlendirildiği belirtilerek, başvurucunun
mahkûmiyetine karar verilmiştir. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar,
Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 26/3/2014 tarihli ilâmıyla düzeltilerek onanmıştır.
Dolayısıyla İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesiz olduğundan söz edilemez.
46. Açıklanan nedenlerle; gerekçeli karar hakkına yönelik bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
47. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
48. Başvurucu, Şişli Cumhuriyet Başsavcılığınca hakkında
açılan kamu davasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
49. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma
hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM
içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan
ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve
haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun
dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen
ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca
davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının
görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
50. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
51. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca
kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) makul sürede
karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. İsnat olunan fiil, ceza
kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun
kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın
kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (B. No: 2013/625,
9/1/2014, § 31). Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında, "4389 sayılı Bankalar Kanunu’na muhalefet”
suçunu işlediği iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu hakkında isnat
olunan suç 4389 sayılı Kanun’un 22. maddesinin üçüncü fıkrasında hapis cezasını
gerektirir şekilde tanımlanmışlardır. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç
isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına
girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32).
52. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup
olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği
iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak
etkilendiği arama ve gözaltı gibi bir takım
tedbirlerin uygulanması anı ya da kamu davasının açıldığı tarihtir. Somut
başvuru açısından bu tarih, başvurucu hakkında Şişli Cumhuriyet başsavcılığınca
kamu davasının açıldığı 30/3/2001 tarihidir. Ceza yargılamasında sürenin sona
erdiği tarih ise suç isnadının nihai olarak karara bağlandığı tarih olup, somut
başvuru açısından bu tarih, Yargıtay 7. Ceza Dairesince, İstanbul 8. Ağır Ceza
Mahkemesinin 5/11/2012 tarihli hükmünün onandığı 26/3/2014 tarihidir (B. No:
2013/695, 9/1/2014, § 35).
53. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
başvurucu ve diğer üç şüpheli hakkında, "güveni
kötüye kullanma" suçunu işledikleri iddiasıyla Şişli Cumhuriyet
Başsavcılığının 30/3/2001 tarihli iddianamesi, yine başvurucu ve diğer altı
şüpheli hakkında "4389 sayılı Bankalar
Kanunu'na muhalefet" suçunu işledikleri iddiasıyla İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığının 19/3/2002 tarihli iddianamesi ile açılan kamu
davalarının, ayrıca Şişli Cumhuriyet Başsavcılığının 23/9/2002 tarihli
iddianamesi ile açılan kamu davasının, İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesinin
E.2001/187 sayılı dosyasında birleştirildiği tespit edilmiştir. İstanbul 1.
Ağır Ceza Mahkemesince, 26/9/2005 tarihli karar ile görevsizlik kararı
verilerek dosyanın İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiği, Mahkemenin
E.2005/124 sayılı dosyasına kaydedilen davanın, 7/11/2005 tarihli karar ile
Mahkemenin E.2004/20 sayılı dava dosyası ile birleştirildiği, yargılamaya bu
dosya üzerinden devam edildiği görülmüştür. Başvurucu ile diğer on beş sanık
hakkında yargılama yapan İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesinin, 1/6/2009 tarihli
karar ile başvurucunun mahkûmiyetine karar verdiği, temyiz üzerine hükmün, Yargıtay
7. Ceza Dairesinin 28/10/2010 tarihli ilâmı ile bozulduğu, Mahkemece bozma
ilâmına uyularak yapılan yargılama sonunda 5/11/2012 tarihli kararla
başvurucunun "4389 sayılı Bankalar
Kanunu'na muhalefet" suçundan mahkûmiyetine karar verildiği,
temyiz üzerine hükmün, Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 26/3/2014 tarihli ilâmı ile
onandığı anlaşılmıştır.
54. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde kararlar
verilmiştir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 23-41; B. No: 2013/695, 9/1/2014, §§
24-40).
55. Başvuruya konu davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken
usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya
koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından
farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu on
iki yıl on bir aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu
sonucuna varılmıştır.
56. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
57. Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinin
tespitini ve yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
58. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem
niteliğinde karar verilemez.
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
59. 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği
belirtilmiş, ancak yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem
niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
60. Başvuru konusu olayda,
başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır. Bununla birlikte, başvuruya konu olan yargılama sürecinin kesinleşerek
sona erdiği dikkate alındığında, başvurucunun da tazminat talebi bulunmaması
nedeniyle ihlalin tespiti dışında sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gereken bir husus bulunmadığı anlaşılmaktadır.
61. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun;
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki
iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği
yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan
yoksun olması”,
Nedenleriyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucunun diğer taleplerinin reddine,
C. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
22/6/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.