logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Servet Bilen [2.B.], B. No: 2014/6696, 22/6/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SERVET BİLEN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/6696)

 

Karar Tarihi: 22/6/2015

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör Yrd.

:

Derya ATAKUL

Başvurucu

:

Servet BİLEN

Vekili

:

Av. Çiğdem BİLEN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, "suç delillerini değiştirme" suçunu işlediği iddiasıyla yargılandığı davada hakkaniyete uygun yargılama yapılmadan karar verildiğini, Mahkeme kararının gerekçesiz olduğunu, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılamadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, yargılamanın yenilenmesi ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 13/5/2014 tarihinde İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 25/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 24/10/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 14/11/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

7. Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığının 3/11/2006 tarihli ve E.2006/5852 sayılı iddianamesi üzerine başvurucu hakkında, Üsküdar 3. Ağır Ceza Mahkemesince 19/2/2007 tarihli ve E.2006/223, K.2007/39 sayılı karar ile son soruşturmanın açılması kararı verilmiştir.

8. Başvurucu hakkında, E.2007/2446 sayılı iddianame ile müdafii olduğu sanık hakkında yapılan yargılama sırasında "görevi kötüye kullanma" suçunu işlediği iddiasıyla kamu davası açılmış, dava Kadıköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2007/125 sayılı dosyasına kaydedilmiştir.

9. Kadıköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi, 26/9/2008 tarihli ve E.2007/125, K.2008/234 sayılı kararı ile başvurucunun "suç delillerini değiştirme" suçundan 7 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, verilen cezanın ertelenmesine karar vermiştir.

10. Başvurucunun temyizi üzerine karar, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 1/10/2012 tarihli ve E.2011/5441, K.2012/18917 sayılı ilâmı ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin değerlendirilmediği gerekçesiyle bozulmuştur.

11. Bozma ilâmına uyularak yapılan yargılamada İstanbul Anadolu 8. Ağır Ceza Mahkemesince (kapatılan Kadıköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi yerine kurulan), 5/3/2013 tarihli ve E.2012/381, K.2013/53 sayılı karar ile başvurucunun, "suç delillerini değiştirme" suçundan 4.500,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını talep etmediği gerekçesiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.

12. Başvurucunun temyizi üzerine karar, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 20/2/2014 tarihli ve E.2013/27663, K.2014/5653 sayılı ilâmı ile onanmıştır.

13. Karar, 14/4/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

14. Başvurucu, 13/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

15. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 281. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

16. Mahkemenin 22/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 13/5/2014 tarih ve 2014/6696 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

17. Başvurucu, Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığının 3/11/2006 tarihli iddianamesi ile hakkında açılan kamu davasında, hakkaniyete uygun yargılama yapılmadığını, müdafii olduğu sanığın beraatine karar verildiğini, dolayısıyla ortada suç kalmadığı halde bu suçla bağlantılı olarak hakkında mahkûmiyet hükmü kurulduğunu, bu şekilde "kanunsuz suç olmaz" ilkesinin de ihlal edildiğini, isnat olunan eylemin ve suçun hukuki nitelendirilmesinde hata yapıldığını, İlk Derece Mahkemesince verilen kararın gerekçesiz olduğunu ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılamadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası

18. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

19. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

20. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

21. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

22. Başvuru konusu olayda, başvurucu, Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığının 3/11/2006 tarihli iddianamesi ile hakkında açılan kamu davasında, hakkaniyete uygun yargılama yapılmadığını, müdafii olduğu sanığın beraatine karar verildiğini, dolayısıyla ortada suç kalmadığı halde bu suçla bağlantılı olarak hakkında mahkûmiyet hükmü kurulduğunu, bu şekilde "kanunsuz suç olmaz" ilkesinin de ihlal edildiğini, isnat olunan eylemin ve suçun hukuki nitelendirilmesinde hata yapıldığını, belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

23. Başvurucu hakkında, E.2007/2446 sayılı iddianame ile müdafii olduğu sanık hakkında yapılan yargılama sırasında "görevi kötüye kullanma" suçunu işlediği iddiasıyla kamu davası açılmıştır. Kadıköy 3. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılamada sonunda, 26/9/2008 tarihli karar ile başvurucunun savunması ve müdahil ile görüştüğüne dair ikrarı, müdahilin iddiaları, başvurucu ile müdahil arasındaki iletişim tespit tutanakları incelenmiş ve tüm dosya kapsamı değerlendirilerek, “İstanbul Barosuna kayıtlı sanık avukat, olayın mağduru olan müdahile karşı Avukatlık Kanunu ve meslek kurallarındaki ilkelerini göz ardı ederek müdahille ısrarla duruşma dışı görüşmesi ve müdahili, yakalanan sanığı teşhis etmemesi konusunda etkilemek istemesi ve müdahilin duruşmada ‘söyledikleri sözleri tam olarak tehdit edici şekilde değildi’ beyanı da dikkate alınarak, tehdit suçundan ziyade 5237 sayılı Kanun’un 281. maddesinde yaptırıma bağlanan suç olduğu ve bu suçun da sabit olduğu” gerekçesiyle başvurucunun, görevi kötüye kullanma suçuna göre özel norm niteliğinde olan "suç delillerini değiştirme" suçundan 7 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, verilen cezanın ertelenmesine karar verilmiştir.

24. Başvurucunun temyizi üzerine karar, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 1/10/2012 tarihli ilâmı ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin değerlendirilmediği gerekçesiyle bozulmuştur. Bozma ilâmına uyularak yapılan yargılamada İstanbul Anadolu 8. Ağır Ceza Mahkemesince (kapatılan Kadıköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi yerine kurulan), 5/3/2013 tarihli karar ile aynı gerekçeyle başvurucunun, "suç delillerini değiştirme" suçundan 4.500,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını talep etmediği gerekçesiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Başvurucunun temyizi üzerine, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 20/2/2014 tarihli ilâmı ile “sanığa yükletilen suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin Kanun’a uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanun’da öngörülen suç tipine uyduğu, cezanın kanuni bağlamda uygulandığı” gerekçesiyle hüküm onanmıştır.

25. Başvurucu, müdafii olduğu sanığın beraatine karar verildiğini, dolayısıyla ortada suç kalmadığı halde bu suçla bağlantılı olarak hakkında mahkûmiyet hükmü kurulduğunu, bu şekilde "kanunsuz suç olmaz" ilkesinin de ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun, Kadıköy 5. Asliye Ceza Mahkemesinin E.2006/61 sayılı dosyasında sanık olarak yargılanan T.Ş.’nin müdafii olduğu, T.Ş. hakkında hırsızlık ve görevli memurlara direnme suçundan yapılan yargılama sonunda delil yetersizliğinden beraatine karar verildiği, aynı dava dosyasında sanık N.D. hakkında, müdahile karşı hırsızlığa teşebbüs suçundan 2 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, başvurucunun yargılandığı İstanbul Anadolu 8. Ağır Ceza Mahkemesince, delil yetersizliğinden verilen beraat kararının değerlendirilerek başvurucu hakkında hüküm kurulduğu anlaşılmıştır.

26. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

27. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.

28. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası

29. Başvurucu, İstanbul Anadolu 8. Ağır Ceza Mahkemesince (kapatılan Kadıköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi yerine kurulan) verilen 5/3/2013 tarihli mahkûmiyet kararının gerekçesiz olduğunu belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

30. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

 "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır."

31. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa'nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

32. Derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması halinde, mahkeme bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir. Böyle bir durumda dahi ileri sürülen iddiaların zımnen reddi yeterli olabilir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).

33. Somut olayda İstanbul Anadolu 8. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonunda, 5/3/2013 tarihli karar ile başvurucunun savunması ve müdahil ile görüştüğüne dair ikrarı, müdahilin iddiaları, başvurucu ile müdahil arasındaki iletişim tespit tutanakları incelenmiş ve tüm dosya kapsamı değerlendirilerek, başvurucunun fiilinin 5237 sayılı Kanun’un 281. maddesinde yaptırıma bağlanan suçu oluşturduğu ve bu suçun da sabit olduğu gerekçesiyle başvurucunun, "suç delillerini değiştirme" suçundan 4.500,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını talep etmediği gerekçesiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Başvurucunun temyizi üzerine, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 20/2/2014 tarihli ilâmı ile vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan inceleme neticesinde hüküm onanmıştır (bkz. §§ 21–22).

34. Açıklanan nedenlerle, gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlandırılamadığı İddiası

35. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

36. Başvurucu, Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığınca hakkında açılan kamu davasının makul sürede sonuçlandırılamadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

37. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).

38. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).

39. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) makul sürede karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. İsnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (B. No: 2013/625, 9/1/2014, § 31). Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında, “görevi kötüye kullanma” suçunu işlediği iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu hakkında isnat olunan suç 5237 sayılı Kanun’un 257. maddesinin (1) numaralı fıkrasında hapis cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32).

40. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anı ya da kamu davasının açıldığı tarihtir. Somut başvuru açısından bu tarih, Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığının 3/11/2006 tarihli iddianamesi üzerine başvurucu hakkında, Üsküdar 3. Ağır Ceza Mahkemesince son soruşturmanın açılması kararının verildiği 19/2/2007 tarihidir. Ceza yargılamasında sürenin sona erdiği tarih ise suç isnadının nihai olarak karara bağlandığı tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih, Yargıtay 4. Ceza Dairesi tarafından İstanbul Anadolu 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/3/2013 tarihli kararının onandığı 20/2/2014 tarihidir (B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35).

41. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığının 3/11/2006 tarihli iddianamesi üzerine başvurucu hakkında, Üsküdar 3. Ağır Ceza Mahkemesince 19/2/2007 tarihinde son soruşturmanın açılması kararı verildiği, E.2007/2446 sayılı iddianame ile "görevi kötüye kullanma" suçunu işlediği iddiasıyla kamu davası açıldığı tespit edilmiştir. Kadıköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinin, 26/9/2008 tarihli kararı ile başvurucunun "suç delillerini değiştirme" suçundan mahkûmiyetine ve verilen cezanın ertelenmesine karar verildiği, temyiz üzerine Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 1/10/2012 tarihli ilâmı ile hükmün bozulduğu belirlenmiştir. Bozma ilâmına uyularak yapılan yargılamada İstanbul Anadolu 8. Ağır Ceza Mahkemesince (kapatılan Kadıköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi yerine kurulan), 5/3/2013 tarihli karar ile başvurucunun, "suç delillerini değiştirme" suçundan 4.500,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, başvurucunun temyizi üzerine hükmün, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 20/2/2014 tarihli ilâmı ile onandığı anlaşılmıştır.

42. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde kararlar verilmiştir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 23-41; B. No: 2013/695, 9/1/2014, §§ 24-40).

43. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu ceza davası; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usuli haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da söylenemez. Anılan davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu yedi yıllık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

44. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

45. Başvurucu, yargılama makul sürede sonuçlandırılamadığı için toplam 20.000,00 TL maddi ve 30.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

46. 6216 sayılı Kanun'un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

47. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yedi yıllık yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 5.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

48. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

49. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun,

 1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,

 2. Gerekçeli karar hakkının ihlali edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,

 nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

 3. Yargılamanın makul sürede sonuçlandırılamadığı yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

 4. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

B. Başvurucuya net 5.000,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun diğer taleplerinin REDDİNE,

C. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

22/6/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Servet Bilen [2.B.], B. No: 2014/6696, 22/6/2015, § …)
   
Başvuru Adı SERVET BİLEN
Başvuru No 2014/6696
Başvuru Tarihi 13/5/2014
Karar Tarihi 22/6/2015

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, "suç delillerini değiştirme" suçunu işlediği iddiasıyla yargılandığı davada hakkaniyete uygun yargılama yapılmadan karar verildiğini, Mahkeme kararının gerekçesiz olduğunu, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılamadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, yargılamanın yenilenmesi ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Makul sürede yargılanma hakkı (ceza) İhlal Manevi tazminat
Kanun yolu şikâyeti Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Gerekçeli karar hakkı (ceza) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 281
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi