TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
DEVRAN ÇAKAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/679)
|
|
Karar Tarihi: 17/5/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan
ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Aydın ŞİMŞEK
|
Başvurucu
|
:
|
Devran
(Hamdi) ÇAKAR
|
Vekili
|
:
|
Av. Nazan
Fulya ALİSİNANOĞLU SEÇER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kanun ile öngörülen azami tutukluluk süresinin
aşılması ve davanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle kişi
hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/1/2014 tarihinde Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 31/3/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 17/12/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 7/1/2016 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 2007/320
Soruşturma sayılı dosyası ile yürütülen soruşturma kapsamında 2/12/2007
tarihinde gözaltına alınmış ve Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin (4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun mülga 250. maddesi ile
görevli) 5/12/2007 tarihli ve 2007/455 Değişik İş sayılı kararıylasuç
işlemek amacı ile kurulan örgüte üye olma ve nitelikli yağma suçlarından
tutuklanmıştır.
8. Adana Cumhuriyet Başsavcılığının (5271 sayılı Kanun’un mülga
250. maddesi ile görevli bölümü) 8/2/2008 tarihli ve E.2008/64 sayılı
iddianamesiyle başvurucunun kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, suç işlemek
amacıyla örgüt kurma ve yönetme, hakkı olmayan yere tecavüz etme, nitelikli
yağma ve suç örgütlerinin isimlerini kullanarak tehditte bulunma suçlarını
işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesine
kamu davası açılmıştır. İddianamede başvurucu ile birlikte toplam otuz bir
sanık hakkında cezalandırma talep edilmiş olup dava konusu olaylara ilişkin on
müştekiye yer verilmiştir.
9. Davaya bakan Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi, E.2008/35 sayılı
dosya üzerinden yapılan yargılamada 30/6/2008 tarihli celsede "dosyada kanıtların büyük ölçüde toplanmış
olması, müştekilerle ilgili işlemlerin zaman alacağının anlaşılması ve
sanıkların tutuklu kaldıkları süreye göre" başvurucunun
tahliyesine karar vermiştir.
10. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 27/5/2010 tarihli ve
E.2008/35, K.2010/90 sayılı kararı ile başvurucunun suç örgütü kurma ve
yönetme, tehdit, hakkı olmayan yere tecavüz, nitelikli yağma, kişiyi
hürriyetinden yoksun kılma suçlarından mahkûmiyetine ve "verilen sonuç cezalar itibarı ile kaçma kuşkusu
bulun[duğu]" gerekçesiyle başvurucu hakkında yakalama emri
çıkarılmasına karar verilmiştir.
11. Başvurucu, anılan yakalama emri uyarınca 15/6/2010 tarihinde
yeniden tutuklanmıştır.
12. Başvurucu, mahkûmiyet kararını temyiz etmiş; Yargıtay 6.
Ceza Dairesinin 29/6/2012 tarihli ve E.2012/12989, K.2012/15932 sayılı ilamı
ile "hüküm tarihinden sonra yürürlüğe
giren 6008 sayılı yasanın 8. maddesi ile CMK’nın 250.
maddesine eklenen 4. fıkra gereği, suç tarihinde 18 yaşından küçük oldukları
anlaşılan sanıklar S.P., C.T., İ.Ş. ve A.G.U. yönünden görev konusunun
değerlendirilmesi zorunluluğu, yüklenen yağma suçunun gerektirdiği cezanın alt
ve üst sınırları bakımından hükmün tefhim edildiği 27.05.2010 tarihli oturumda,
sanıklar M.T. ve Y.G.’nin savunmanları hazır
bulundurulmaksızın hükümlülük kararı verilmesi suretiyle 5271 sayılı CMK.nın 150/3, 151/1, 188/1, 289/3-e maddelerine açıkca aykırı davranılarak savunma haklarının
kısıtlanması" gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar
verilmiştir.
13. Yargıtay bozma ilamı sonrası dosya, Adana 8. Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2012/365 sayılı numarasını almış ve yargılamaya bu dosya
numarası üzerinden devam olunmuştur.
14. Yargılama sonucunda Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin
31/10/2013 tarihli ve E.2012/365, K.2013/181 sayılı kararı ile başvurucunun;
suç örgütü kurma ve yönetme suçundan 3 yıl 4 ay hapis, mağdurlar Z.K. ve A.K.ye
yönelik tehdit suçundan 2 yıl 6 ay hapis, mağdurlar S.D. ve G.İ.ye yönelik
hakkı olmayan yere tecavüz suçundan 1 yıl 8 ay hapis ve 3.320 TL adli para,
mağdur S.A.’a yönelik hakkı olmayan yere tecavüz
suçundan 1 yıl 8 ay hapis ve 3.320 TL adli para, mağdur N.K.ya
yönelik tehdit suçundan 2 yıl 6 ay hapis, mağdur N.K.ya
yönelik yağmaya teşebbüs suçundan 5 yıl hapis, mağdur H.B.’ye
yönelik yağma suçundan 10 yıl hapis, mağdur M.A.ya
yönelik yağma suçundan 10 yıl hapis, mağdur H.B.ye yönelik kişiyi hürriyetinden
yoksun kılma suçundan 6 yıl 8 ay hapis, mağdur Y.E.H.ye yönelik kişiyi
hürriyetinden yoksun kılma suçundan 6 yıl 8 ay hapis, mağdur E.Y.ye yönelik
kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan 6 yıl 8 ay hapis, mağdur M.A.ya yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan 6
yıl 8 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
15. Mahkeme hüküm ile birlikte
"verilen sonuç ceza miktarı, tutuklulukta kaldıkları süre dikkate
alınarak" başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar
verilmiştir.
16. Başvurucu 31/10/2013 tarihinde, hükümle birlikte verilen
tutukluluğun devamı kararına itiraz etmiş; Adana 10. Ağır Ceza Mahkemesinin
7/11/2013 tarihli ve 2013/39 Değişik İş sayılı kararı ile itirazın kesin olarak
reddine karar verilmiştir.
17. Anılan ret kararı, başvurucuya 19/11/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
18. Başvurucu, hakkında verilen Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin
31/10/2013 tarihli mahkûmiyet kararını temyiz etmiştir.
19. Başvurucu 10/1/2014 tarihinde, tutukluluğunun kanunda
öngörülen azami süreyi aştığından bahisle tahliyesine karar verilmesi talebiyle
Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesine başvuruda bulunmuştur. Mahkeme 15/1/2014 tarihli
ek karar ile başvurucunun talebini reddetmiştir.
20. Başvurucu 16/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
21. Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 11/2/2015 tarihli ve
E.2014/7499, K.2015/10403 sayılı ilamı ile başvurucu hakkında suç örgütü kurma
ve yönetme, mağdurlar Z.K. ve A.K.ye yönelik tehdit, mağdur S.A.ya
yönelik hakkı olmayan yere tecavüz, mağdur N.K.ya
yönelik yağmaya teşebbüs, mağdurlar H.B., Y.E.H., E.Y. ve M.A.ya
yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından verilen mahkûmiyet
hükümlerinin onanmasına; mağdurlar S.D. ve G.İ.ye yönelik hakkı olmayan yere
tecavüz, mağdur N.K.ya yönelik tehdit, mağdurlar H.B.
ve M.A.ya yönelik yağma suçlarından verilen
mahkûmiyet hükümlerinin bozulmasına karar verilmiştir.
22. Dosya, Yargıtay ilamı ile bozulan suçlar yönünden Adana 8.
Ağır Ceza Mahkemesinin E.2015/157 sayısını almış olup inceleme tarihi
itibarıyla İlk Derece Mahkemesinde derdesttir.
B. İlgili Hukuk
23. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun "Tehdit" kenar başlıklı 106.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tehdidin;
...
b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale
koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin
oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan
beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur."
24. 5237 sayılı Kanun’un "Kişiyi
hürriyetinden yoksun kılma" kenar başlıklı 109. maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Kişi, fiili işlemek için veya işlediği
sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis
cezasına hükmolunur."
25. 5237 sayılı Kanun’un
"Nitelikli yağma" kenar başlıklı 149. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Yağma suçunun;
a) Silahla,
...
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
d) (Değişik: 18/6/2014-6545/64 md.) Yol kesmek suretiyle ya da konutta, işyerinde veya
bunların eklentilerinde,
...
f) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin
oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
...
İşlenmesi halinde, fail hakkında on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur."
26. 5237 sayılı Kanun’un "Hakkı
olmayan yere tecavüz" kenar başlıklı 154. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"(Değişik: 25/2/2009-5841/1 md.) Bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal
veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya
sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa
yararlanmasına engel olan kimseye, suçtan zarar görenin şikâyeti üzerine altı
aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası verilir."
27. 5237 sayılı Kanun’un "Suç
işlemek amacıyla örgüt kurma" kenar başlıklı 220. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek
amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye
sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması
halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
28. 5271 sayılı Kanun’un "Tutuklulukta
geçecek süre" kenar başlıklı 102. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Ağır ceza mahkemesinin görevine giren
işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde,
gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 17/5/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu;3 yıl 8 ayı aşan bir süredir tutuklu olduğunu,
5271 sayılı Kanun’un 102. maddesine aykırı olan bu tutukluluk süresi nedeniyle
mağdur olduğunu, yargılandığı davanın makul sürede sonuçlandırılmadığını
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B.
No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun, tutukluluğun kanunda
öngörülen azami süreyi aştığı şikâyetinin Anayasa’nın 19. maddesi ile güvence
altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı; davanın makul sürede
sonuçlandırılmadığı şikâyetinin ise Anayasa’nın 36. maddesi ile güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
32. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5)
numaralı fıkrasının birinci şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
33. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
(İçtüzük) “Başvuru süresi ve mazeret”
başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
34. Bireysel başvuruların 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin
(5) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 64. maddesinin
(1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru
yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan veya diğer mahkemeler yahut yurt dışı
temsilcilikler vasıtasıyla yapılması gerekmektedir.
35. Bireysel başvurunun, başvuru yolu öngörülmüş olması hâlinde
bu yolun tüketildiği ve buna ilişkin kararın kesinleştiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerektiği belirtilmekle beraber başvuru süresinin
başlangıç tarihinin belirlenmesi hususunda başvurucunun nihai karardan
yeterince bilgi sahibi olması şartı aranacaktır. Bu noktada nihai kararın
tebliğinin öngörüldüğü hâllerde tebliğ tarihinin, tebliğ şartı öngörülmeyen
hâllerde ise başvurucunun kararın içeriğini kesin olarak öğrenebildiği tarihin
esas alınması gerekir (Taner Kurban, B.
No: 2013/1582, 7/11/2013, § 21).
36. Bireysel başvurunun ön şartlarından biri de başvuru
süresidir. Süre, başvurunun her aşamasında dikkate alınması gereken bir usul
hükmüdür (Yasin Yaman, B. No:
2012/1075, 12/2/2013, § 18).
37. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk
derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla kişinin
tutukluluk hâli sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu "bir suç
isnadına bağlı olarak tutuklu" olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel
başvuru incelemesi açısından tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi
arasındaki esaslı fark bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmiş olmakla
isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği
kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya
hükmedilmektedir. Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir
tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hâli sona ermektedir. Bu açıdan
mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) ve Yargıtay, mahkûmiyet kararı sonrası tutulma hâlini
tutukluluk olarak nitelendirmemektedir (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726,
2/7/2013, § 33). Bu bakımdan temyiz aşamasında geçen süreler tutukluluk
süresinin değerlendirmesinde dikkate alınmaz. Ancak bozma kararı sonrasında
bireyin durumu tekrar suç isnadına bağlı tutmaya dönüşeceğinden ilk derece
mahkemesi önünde geçen süre değerlendirmede dikkate alınacaktır (Savaş Çetinkaya, B. No: 2012/1303,
21/11/2013, § 42).
38. "Bir suç isnadına bağlı olarak" tutuklulukta geçen
sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı
durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir.
Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece
mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Murat
Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66). Bu kapsamda bir suç
isnadına bağlı olarak tutuklu olma durumunda tutukluluk süresinin kanuni süreyi
veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılacak bireysel başvurunun ilk derece
yargılaması devam ederken tutukluluğun devamına karar verilen her aşamada
başvuru yolları tüketildikten sonra veya serbest bırakılmadan itibaren başvuru
süresi içinde yapılması gerekir (Mehmet Emin
Kılıç, B. No: 2013/5267, 7/3/2014, § 28).
39. Somut olayda başvurucu 2/12/2007 tarihinde gözaltına alınmış
ve 5/12/2007 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu, Adana 8. Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2008/35 sayılı dosyası üzerinden yürütülen yargılamada 8/2/2008
tarihinde tahliye edilmiş, Mahkemece 27/5/2010 tarihli mahkûmiyet hükmü ile
birlikte verilen yakalama emri uyarınca 15/6/2010 tarihinde yeniden
tutuklanmıştır.
40. Başvurucu hakkında verilen 27/5/2010 tarihli mahkûmiyet
hükmü, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 29/6/2012 tarihli ilamı ile bozulmuştur. İlk
Derece Mahkemesi, Yargıtay bozma ilamı sonrasında yapılan yargılama sonucunda
31/10/2013 tarihli kararı ile başvurucunun suç örgütü kurma ve yönetme,
mağdurlar Z.K. ve A.K.ye yönelik tehdit, mağdur S.A.ya
yönelik hakkı olmayan yere tecavüz, mağdur N.K.ya yönelik
yağmaya teşebbüs, mağdurlar H.B., Y.E.H., E.Y. ve M.A.ya
yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından toplam 35 yıl 50 ay hapis
ve 3.320 TL adli para cezaları ile cezalandırılmasına ve başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiş; anılan suçlardan verilen mahkûmiyet
hükmü, temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 11/2/2015
tarihli ilamı ile onanmıştır. Mahkemece anılan karar ile başvurucu hakkında
mağdurlar S.D. ve G.İ.ye yönelik hakkı olmayan yere tecavüz, mağdur N.K.ya yönelik tehdit, mağdurlar
H.B. ve M.A.ya yönelik yağma suçlarından verilen
mahkûmiyet hükümleri, temyiz incelemesi sonucunda bozulmuş ise de bu suçlar
yönünden verilen bozma kararının başvurucunun tutulmasının niteliği üzerinde
bir etkisi bulunmamaktadır.
41. Dolayısıyla başvurucunun bir suç isnadına bağlı olarak
özgürlüğünden yoksun bırakılması, İlk Derece Mahkemesinin nihai mahkûmiyet
kararını verdiği 31/10/2013 tarihinde sona ermiştir. Başvurucunun hükümle
birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına yönelik itirazı, Adana 10. Ağır
Ceza Mahkemesinin 7/11/2013 tarihli kararı ile reddedilmiş; ret kararı
başvurucuya 19/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucunun anılan
itirazın reddi kararının tebliğinden sonra 10/1/2014 tarihli tahliye talebi üzerine
Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği 15/1/2014 tarihli tahliye talebinin
reddi kararının bireysel başvuru süresi üzerinde etkisi bulunmamaktadır.
42. Bu belirlemeler karşısında bir suç isnadına bağlı olarak
tutuklulukla ilgili şikâyetleri içeren bireysel başvurunun, ilk derece
mahkemesince hüküm ile birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz
edilmemiş ise kararın verildiği tarihten itibaren; itiraz edilmiş ise itiraz
merciince verilen kararın öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması
gerekmektedir. Somut olayda başvurucu tarafından İlk Derece Mahkemesince hüküm
ile birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz edilmiş olup itirazın
reddine ilişkin kararın sonucu 19/11/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir. Bu nedenle başvurunun itiraz merciince verilen ret kararının
öğrenildiği 19/11/2013 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekirken
16/1/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna
varılmıştır.
43. Açıklanan nedenlerle başvuru yollarının tüketildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılmayan bireysel başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
44. Başvurucu, hakkındaki davanın makul sürede
sonuçlandırılmadığını ileri sürmüştür. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve
kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de
bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
45. Makul sürede yargılanma hakkı, Anayasa'nın 36. maddesi ile
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsamına dâhildir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 39).
46. Anayasa’nın 36. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
(Sözleşme) 6. maddeleri uyarınca kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların
da (suç isnadı) makul sürede karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır.
İsnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama
aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik
incelemesi yapılmaksızın kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer
(B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014,
§ 31). Somut olayda, başvurucunun bir çok suç işlediği
iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır (bkz. §§ 7, 8). Başvurucu hakkında isnat
olunan suçlar, 5237 sayılı Kanun ile 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli
Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’un ilgili maddelerinde
hapis cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır (bkz. §§ 23-27). Bu çerçevede
başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36.
maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır.
47. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının
yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği
arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır. Ceza
yargılamasında sürenin sona erdiği tarih, suç isnadının nihai olarak karara
bağlandığı; yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin
makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarihtir (Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, §
35).
48. Başvurucuya bir suçun isnat edildiği (başvurucunun gözaltına
alındığı) 2/12/2007 tarihi ile bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih
arasında geçen süre yaklaşık 8 yıl 5 aydır.
49. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddialarına ilişkin
olarak mutlak bir süreye göre değerlendirme yapılmamakta, her davanın
özelliğine göre, makul sürenin aşılıp aşılmadığını incelenmektedir. Davanın
karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların
yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla
sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın
süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde
bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher
Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
50. Yargılamanın karmaşıklığını değerlendirirken davanın hem
hukuki hem de maddi açıdan bütün yönleri ele alınmalı; davanın konusunun
karmaşıklığı, hukuki meselenin çözümündeki güçlük, delillerin toplanmasında
karşılaşılan engel, maddi olayların karmaşıklığı, sanıkların ya da isnat edilen
suçların veya tanıkların sayısı, davanın uluslararası unsurları, bilirkişi
deliline ihtiyaç, yazılı delillerin hacmi gibi birçok unsur incelenmelidir.
Davanın taraflarının ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu
açısından ise ceza davalarında sanık, adli makamlarla aktif bir iş birliği
yapmak zorunda olmadığı gibi hukuk sisteminin sunduğu savunma imkânlarını
kullandığı için de kusurlu bulunamaz. Diğer taraftan devlet, kendi idari ve
yargısal organlarına yüklenebilecek gecikmelerden sorumludur (Murat Öztürk, B. No: 2014/2454, 4/11/2014,
§§ 52, 53).
51. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usulüne tabi
mahkemelerdeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar
daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B.E., §§ 23-44).
52. Somut olayda, Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca 2/12/2007
tarihinde gözaltına alınan başvurucu hakkında 8/2/2008 tarihinde on altı ayrı
suçtan cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, Adana 8. Ağır Ceza
Mahkemesince E.2008/35 sayılı dosya üzerinde yürütülen yargılamada toplam otuz
bir sanığın savunmaları ile üç müştekinin beyanlarının alındığı, 25/2/2008 ve
27/3/2008 tarihlerinde iki farklı dosyanın bu dava dosyası ile birleştirildiği,
davada toplam sekiz ayrı olayın yargılamasının yapıldığı, 19/4/2008-27/5/2010
tarihleri arasında ortalama ikişer aylık aralıklarla on iki duruşma yapıldığı,
yargılama sonucunda verilen 27/5/2010 tarihli karar ile başvurucu hakkında
mahkûmiyet hükmü tesis edildiği, anılan hükmün temyiz incelemesi sonucunda
Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 29/6/2012 tarihli ilamı ile bozulduğu, E.2012/365
sayılı dosya üzerinden devam olunan yargılamada 7/3/2013-31/10/2013 tarihleri
arasında ortalama ikişer aylık aralıklarla dört duruşma yapıldığı, 31/10/2013
tarihli karar ile başvurucu hakkında on iki ayrı suçtan mahkûmiyet hükmü tesis
edildiği, bu suçlardan sekizine ilişkin mahkûmiyet hükmünün ve hükümlerle
verilen 35 yıl 50 ay hapis cezasının temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 6.
Ceza Dairesinin 11/2/2015 tarihli ilamı ile onanarak kesinleştiği, anılan
Yargıtay ilamı ile diğer suçlardan verilen mahkûmiyet hükümlerinin bozulması
sonucu davanın İlk Derece Mahkemesinde E.2015/157 sayılı dosya üzerinden devam etttiği, Mahkemece 29/6/2015 tarihinden itibaren ortalama
ikişer aylık aralıklarla altı duruşma yapıldığı, davanın görülmesindeki
yaklaşık 3 yıl 4 aylık sürenin İlk Derece Mahkemesince verilen kararların
temyiz incelemesi sırasında geçtiği tespit edilmiştir.
53. Davada yer alan kişi sayısı, davanın örgütlü suçlara ilişkin
olması, birçok olayın dava konusu edilmesi, başvurucuya yönelik çok sayıda
suçlamada bulunulması, dosyada birleştirme kararı verilmesi olguları, başvuruya
konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymaktadır. Bununla birlikte
başvurucu hakkındaki yargılama sürecinin önemli bir bölümünün tutuklu olarak
sürdürüldüğü, yargılamadaki 3 yıl 4 aylık sürenin temyiz incelemesinde geçtiği
dikkate alındığında ve davaya bütün olarak bakıldığında, 8 yıl 5 aydır devam
eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
54. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
55. 6216 sayılı Kanun’un "Kararlar"
kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
56. Başvurucu, hak ihlali tespitine karar verilmesini ve
mağduriyetinin giderilmesini talep etmiştir.
57. Başvuruda, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.
Başvurucunun tazminat talebi bulunmamaktadır. Bu durumda hak ihlalinin tespiti
dışında, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir
husus bulunmadığı anlaşılmaktadır.
58. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesine
GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
17/5/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.