TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CELAL KÖÇEROĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/6852)
|
|
Karar Tarihi: 15/2/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucu
|
:
|
Celal
KÖÇEROĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Zeki
ÇELİK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör olayı nedeniyle köyü terk etmeye mecbur
kalınması sonucu 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun ve
açılan davanın reddedilmesi, makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil
yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/5/2014 tarihinde Bismil Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 19/11/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 18/12/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 20/1/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Diyarbakır ili Bismil ilçesi Alibey
köyünde ikamet etmekte iken 1993 yılında meydana gelen terör olayları nedeniyle
köyün boşaltılması neticesinde yerleşim yerinden göç etmek zorunda kaldığını
iddia etmiştir.
8. Başvurucu 26/7/2005 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararının karşılanması talebiyle Diyarbakır Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
9. 8/3/2006 tarihli ve 2006/2222 sayılı Komisyon kararında,
terör olayları sonucu oluşan zararın karşılanması talebiyle yapılan başvuruda Alibey köyünün sahibi M.A.nın köyü ve arazilerini (ev, ahır, samanlık vs.
taşınmazları da yıkmak taahhüdüyle) 1993 yılında Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğüne satması sonucu başvurucunun köyü terk ettiği anlaşılmış olup
tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
10. Belirtilen işlem aleyhine Diyarbakır İdare Mahkemesinde
başvurucu tarafından dava açılmıştır.
11. Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinin 18/4/2008 tarihli ve
E.2006/1670, K.2008/560 sayılı kararı ile dava konusu işlemin iptaline karar
verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“…Dosyasının incelenmesinden: 1993 yılına kadar Bismil Alibey Köyünde ikamet eden davacının, bu tarihlerde meydana
gelen terör olayları nedeniyle köyü terk etmek zorunda kaldığını belirterek,
köyü terk nedeni ile uğradığını ileri sürdüğüzararların
5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin edilmesi istemiyle davalı idareye
başvurduğu, oluşturulan bilirkişi komisyonu tarafından 27.12.2005 tarihinde
mahallinde yapılan keşifte ''adı geçenin bu köyde ikamet ettiğinin, 1993
yılında terör olayları nedeni ile güvenlik gerekçesi ile köyünü terk edip göç
ettiğinin, bunlar köyü terkedip gittikten sonra
bakımsızlıktan dolayı zarar görmüş ev ve ahırın yerleri köy sahibi M.A.
tarafından Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne satıldığının,Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü bu yeri satın aldıktan sonra iş makineleri
tarafından alan düzeltilerek Beritan Aşiretineyeni evler yapıldığının'' belirlendiği, aynı
tutanakta davacı adına 11-15 yaş arası 140m² ev ile 125m² ahırtespiti
yapıldığı, bilahare zarar tespit komisyonu tarafından yapılan araştırmada
köyün, sahibi tarafından Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne satıldığının
belirlenmesi nedeni ile davacının başvurusunun reddine karar verilmesi üzerine
bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Dava konusu işlemde zarar tespit komisyonunun davacının başvurusunu
reddetmesinin sebebi olarak; "Alibey Köyünün
sahibi M.A.’nın köyü ve arazilerini 1993 yılında Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğüne satması sonucu davacının köyü terk ettiğinin
anlaşıldığı ve 5233 sayılı Kanunun 2/d maddesi gereği tazminat
ödenemeyeceği" gösterildiğine göre, uyuşmazlığın bu çerçevede incelenmesi
ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Dosyadaki belgeler ile konuyla ilgili olan
Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinin 2006/1688 nolu
esasına kayıtlı dosyadaki belgelerden fotokopi çekilmek suretiyle dosyaya
eklenen belgelerin incelenmesinden;
— M.A. ve müşterekleri tarafından Köy
Hizmetleri Diyarbakır İl Müdürlüğüne verilen taahhütnamede Alibey
Köyü'nde bulunan 4 pafta, 75,76,77,78,79,
80,81,82,83,84,86,87,89,90,168,169,170 nolu
parsellerde kayıtlı arazilerin satılmasının taahhüt edildiği,
— Jandarma tarafından tutulan 11.02.2008
tarihli tutanak ve eklerinde Alibey Köyünde terör
olayı meydana gelmediğinin, ancak bu köyü etkileyecek şekilde yakın çevrede
terör olayları yaşandığının, köy halkının 1993 yılı ve öncesinde meydana gelen
terör olayları nedeniyle can güvenliği endişesinden dolayı 1993 yılında köyü
terk ettiğinin belirtildiği,
— Davalı idare tarafından düzenlenen ve Alibey Köyü eski ve yeni muhtarlarının ifadelerinin yer
aldığı 28.12.2005 tarihli ifade tutanaklarında, davacının da aralarında
bulunduğu şahısları tanıdıklarını, bunların köyde ikamet ettiğini, 1993 yılında
meydana gelen terör olayları nedeniyle köyü terk etmek zorunda kaldıklarını,
köyü terk etmeden evvel kendilerine ait olan ve ne zaman yapıldığını
bilmedikleri evlerde oturduklarını beyan ettikleri görülmüştür.
Gerek ifade tutanakları gerekse keşif ve
bilirkişi incelemesine ait tutanak ile jandarma tutanaklarının birlikte
değerlendirilmesinden; davacının yakın çevrede meydana gelen terör olayları
nedeniyle köyü terk ettiği sonucuna ulaşılmaktadır. Dolayısıyla davacının terör
olaylarından duyduğu endişe nedeni ile köyü terk ettiği sabit olup,
uyuşmazlığın çözümü bakımından terör olayları nedeni ile köyü terk ettiği sabit
olan davacının kendine ait 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmini gereken bir
zarara uğrayan malvarlığının olup olmadığının tespiti gerekmekte olup, keşif
tutanağında davacı adına ev ve ahır tespiti yapılmış, ifade tutanaklarında da
davacının köyü güvenlik endişesi ile terk etmeden kendine ait evde oturduğu
ifade edilmiştir. Ancak yine keşif tutanağında davacı köyü terk ettikten sonra
ev ve ahır yerinin köy sahibi tarafından Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne
satıldığı belirlemesi de yapılmıştır. Bu durumda keşif tutanağında davacı adına
olduğu tespit edilen ev ve ahırın kime ait olduğu ve davacının mal varlığı
zararının olup olmadığı net olarak ortaya konulmamış, bu hususu aydınlatacak
ilgili yerler (Köy hizmetleri Genel Müdürlüğü, Tapu Sicil müdürlüğü, ... v.b.)nezdinde
yeterli bir araştırma yapılmamıştır.
5233 sayılı Kanun ile bu Kanuna istinaden
düzenlenen ilgili yönetmeliğin mezkur hükümlerine göre, tazminat istemiyle idareye
başvuran davacının tazminat başvurusunun haklı olup olmadığı, davacının iddia
ettiği gibi bir zararının olup olmadığı, zararın sebebi, kaynağı, miktarı,
davacının hangi tarihte köyünden göç ettiği, göçün sebebi, köyden uzak kaldığı
dönemlerde köyde malvarlığı varsa bunlardan yararlanma imkanının bulunup
bulunmadığı, yararlanma imkanı bulunmuyorsa ne kadar süre ile malvarlıklarından
yararlanamadığı, davacının uğradığı zarar var ise zararın hangi kalemlerden
oluştuğu, miktarı gibi hususların davalı idarece açık bir şekilde hukuken
geçerli somut bilgi ve belgelerle tespit edilerek buna göre başvuru hakkında
işlem tesis edilmesi gerekmektedir.
Bu durumda; bölgede meydana gelen terör
olaylarından duyduğu endişe nedeni ile köyünü terk ettiği sabit olan davacının,
zarara uğrayan malvarlığı bulunup bulunmadığı konusunda kesin bir kanaate
ulaşılmasına yetecek veri elde edilmeden köyün, köy sahibi tarafından satılması
gerekçe gösterilerek başvurunun reddedildiği anlaşıldığından tesis edilen
işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir...”
12.İptal kararı üzerine Komisyon tarafından yeniden karar
alınmış; 5/10/2011 tarihli ve 2011/4-941 sayılı kararla yeniden araştırma
yapılmış; Jandarma Komutanlığının yazı ekindeki ifade beyanlarına göre
başvurucunun Alibey köyünde ikamet etmediği, köyde
başvurucu adına herhangi bir taşınır taşınmaz olmadığı, Alibey
köylülerinin Beritan aşireti mensubu olarak göçebe
oldukları, bu sebeple 14/6/1934 tarihli ve 2510 sayılı mülga İskan Kanunu'na
göre 1994 yılı başlarında Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce kendilerine iskân
edildiği ve yerleşmeleri için Alibey köyünün köy
ağası M.A.dan satın alınarak kendilerine verildiği,
bu aşamada köyde daha önce yaşayan şahısların köy satılınca köyü terk etmek
zorunda kaldıkları, daha sonraları devlet tarafından 150 konut yaptırılarak
2000 yılında inşaatların bitmesi nedeniyle Alibey
köyüne yerleştikleri, 1994 yılından sonra köyde herhangi bir terör olayının
olmadığı, 1994 yılında Alibey köyünün tamamının Beritan aşiretinden oluştuğunun belirtildiği, köyden göç
etmelerinin sebebinin köy sahibinin köyü satması olduğu, ayrıca Alibey köyünün OHAL kayıtlarına göre boşalan köylerden
olmadığı, köye geçici köy koruculuğu sisteminin getirilmediği, nüfus
bilgilerinde Alibey köyünün nüfusunun 1990 yılında
144 kişi olduğu, 1997 ve 2000 yıllarında ise köyün sahibi tarafından satılması
nedeniyle köyde kimsenin bulunmadığı; ancak, köyün tüzel kişiliğinin devam
ettiği, bütün bu bilgi ve belgelerden de anlaşılacağı üzere Alibey
köyünün terör nedeniyle boşalan bir köy olmadığı, köy sahibinin köyü satması
nedeniyle kendi istekleri ile köylülerin göç ettiği belirtildiğinden, bu
durumun da Kanun kapsamına girmediğinden talebin reddine karar verilmiştir.
13. İptal kararının idarece temyiz edilmesi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin 20/9/2011 tarihli ve E.2011/10389,
K.2011/1398 sayılı kararı ile bozma kararı verilmiştir. Kararın ilgili kısmı
şöyledir:
"...Dosyanın ve Dairemizin diğer
esaslarına kayıtlı Alibey köyüne ait dosyaların
birlikte incelenmesinden; davacının ikamet ettiği Diyarbakır ili, Bismil
ilçesi, Alibey köyünün "terör eylemeleri"
veya "terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler" nedeniyle
idarece veya köy halkı tarafından boşaltılmadığı, köyün köydeki arazilerin
sahibi olan M.A. tarafından Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne satılması sonucu
davacının köyden göç ettiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, aralarında davacının da bulunduğu Alibey köyü halkının ekonomik ve sosyal sebeplerle köyü
terk etmeleri nedeniyle uğradıkları zararın, 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre
idarece karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığından, İdare Mahkemesi
tarafından, davanın reddi yolunda karar verilmesi gerekirken, işlemin iptali
yolunda verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır."
14. Bozma kararı üzerine Diyarbakır
1. İdare Mahkemesinin 5/1/2012 tarihli ve E.2011/2169, K.2012/27 sayılı kararı
ile davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Dava dosyasında ve mahkememizin aynı
köye ilişkin diğer dava dosyalarında yer alan bilgi ve belgelerden; Diyarbakır
ili, Bismil ilçesi, Alibey köyünün boşalan/boşaltılan
köylerden olmadığı, köyün köydeki arazilerin sahibi olan M.A. tarafından Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü'ne satılması sonucu davacının köyden göç ettiği
anlaşılmaktadır.
Bu durumda, tamamen boşalmayan ve asgari
güvenlik düzeyinin var olduğu sonucuna varılan Alibey
köyünde köy halkının bir kısmının subjektif güvenlik
kaygısıyla ya da ekonomik ve sosyal sebeplerle göç etmelerinden dolayı
uğradıkları zararın 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre idarece karşılanmasına
hukuki olanak bulunmadığından, davacının isteminin reddi yönünde tesis edilen
dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir."
15. Başvurucu tarafından kararın temyiz edilmesi üzerine
Danıştay Onbeşinci Dairesinin 11/12/2012 tarihli ve
E.2012/4312, K.2012/13679 sayılı ilamı ile kararın usul ve hukuka uygun olduğu,
dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek
nitelikte görülmediği belirtilerek onanmasına karar verilmiştir.
16. Karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 26/11/2013 tarihli ve
E.2013/11334, K.2013/9107 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
17. Ret kararının 22/4/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edildiği ve 16/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşılmaktadır.
B. İlgili Hukuk
18. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı eki kararın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 15/2/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı talebin ve akabinde
açtığı davanın reddedildiğini, köyün güvenlik kaygısı ile değil, M.A tarafından
satılması nedeniyle terk edildiği yönündeki Mahkeme gerekçesinin hatalı
olduğunu, M.A.nın sadece kendisine ait arazileri
sattığını, kendisine ait olan taşınmazların M.A. tarafından satıldığının ispat
edilemediğini, köyün satılması gibi bir durumun söz konusu olamayacağını,
jandarma tutanaklarının çelişkili olduğunu, tutanakta imzası olan köy
muhtarının 2000 yılından sonra seçildiğini, köy halkının köy korucusu olmayı kabul
etmediği için köyden göç etmeye zorlandığını, idarenin can ve mal güvenliğini
sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu mülkiyet hakkından yoksun
kaldığını ve Derece Mahkemelerinin yaptığı hatalı değerlendirme nedeniyle
zararının tazmin edilmediğini, ayrıca yaptığı başvuru hakkında yürütülen
işlemlerin makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 1., 2., 3., 4., 5., 6., 8., 9., 13., 14. maddelerinde
sayılan haklarınınihlal edildiğini iddia etmiş; maddi
ve maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, 5233
sayılı Kanun kapsamındaki zararının tazmini amacıyla açtığı davanın
reddedilmesi nedeniyle Sözleşme'nin 1., 2., 3., 4., 5., 6., 8., 9., 13., 14.
maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettiği anlaşılmıştır.
Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi
ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16).Başvurucunun ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar
altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu
İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
22. Başvurucu, Komisyon tarafından verilen kararın akabinde
açtığı davadan sonuç alamadığını, göç etmeye mecbur kalması nedeni ile mal
varlığına ulaşamadığını, tarım, hayvancılık ve diğer köy geçim kaynaklarından
mahrum kaldığını, anılan zararlara köy boşaltma eylemleri ile sebebiyet
verilmiş olmasına rağmen zararlarının tazmin edilmediğini belirterek mülkiyet
hakkının ihlal edildiğinden şikâyetçi olmuş; yargılama sürecinde yapılan
incelemeler ve lehine olmayan yargı kararı temeline dayandırıldığı tespit
edilen bu iddiaların Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında değerlendirilmesi uygun
görülmüştür.
23. Başvurucu; yargılamanın adil olmadığı iddiası kapsamında
ayrıca Komisyonun ve Mahkemenin kararının hatalı olduğunu, köyün M.A.
tarafından satılması nedeniyle terk edildiği yönündeki gerekçesinin gerçeği
yansıtmadığını, çevre köylerde terör olaylarının meydana geldiğini, yaşanan
olaylar neticesinde güvenlik nedeniyle göç etmeye mecbur kaldığını, oluşan
zararları için yeterli bir giderim imkânının sağlanmadığını iddia etmiştir.
24. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara
ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye
tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 24).
25. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası içermesidir. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki
başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden
incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz,
§ 26).
26. Başvurucu maddi vakıa ve delillerin hatalı takdiri
neticesinde davanın reddedildiğini, bu kapsamda Derece Mahkemelerince
delillerin takdirinin hatalı ve hükmün sonuç itibarıyla hukuka aykırı olduğunu
belirtmekte olup başvurucunun iddialarının özünün Derece Mahkemelerince
delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet
olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır.
27. Başvuru konusu İdare Mahkemesi kararında, başvurucunun
ikamet ettiği Diyarbakır ili Bismil ilçesi Alibey
köyünün "terör eylemleri" veya "terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler" nedeniyle idarece veya köy halkı tarafından boşaltılmadığı,köydeki arazilerin sahibi olan M.A.
tarafından Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüne köyün satılması sonucu başvurucunun
köyden göç ettiğinin anlaşıldığı, bu durumda aralarında başvurucunun da
bulunduğu Alibey köyü halkının ekonomik ve sosyal
sebeplerle köyü terk etmesi nedeniyle uğradığı zararın, 5233 sayılı Kanun
hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığı belirtilerek
davanın reddine hükmedilmiştir.Başvurucunun
iddiaları, temyiz merciince de incelenip reddedilmek suretiyle yerel Mahkeme
kararı onanmış; karar düzeltme talebi ise reddedilmiştir.
28. Başvurucunun iddiaları incelendiğinde köyün terör nedeniyle
boşaltılmış olduğuna ilişkin bilgi ve belge sunulmadığı, Mahkeme kararı
gerekçesi de (bkz. §§ 8, 23)dikkate alındığında Derece Mahkemelerinin
kararlarında bariz takdir hatası ve açık bir keyfîlik
bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
29. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından, başvurunun
bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
30. Başvurucu, ayrıca idarenin can ve mal güvenliğini sağlama
yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini
iddia etmektedir.
31. Başvurucu tarafından, mülkiyet hakkının ihlal edildiği
hususundaki iddiaların yargılamanın sonucuna dayandırıldığı ve yargılama
sürecine ilişkin olarak yukarıda yapılan değerlendirme neticesinde,
başvurucunun delillerini ve iddialarını sunma fırsatı bulamadığına ve
yargılamaya etkin olarak katılma imkânının elinden alındığına dair bir bulgu da
saptanmadığı anlaşılan somut yargılama faaliyetinin, Derece Mahkemelerince adil
yargılanma hakkının gereklerine uygun şekilde yerine getirildiği tespit edilmiş
olduğundan, mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddianın ayrıca
değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
b. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
32. Başvuru formu ve eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurucunun makul
sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
33. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü
giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle, Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
34. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda, idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarda, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile
davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama sürecinde
Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak,
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
35. Somut davalara bir bütün olarak bakıldığında Komisyona
başvuru tarihi (26/7/2005) ile karar düzeltme isteminin reddine dair karar
tarihi (26/11/2013) arasında geçen ve toplam 8 yıl 4 aylık yargılama süresinde
başvurucu açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı ve
söz konusu yargılama süresinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
36. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
37.6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
38. Başvurucu,
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğinin tespitini ve tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
39. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya
net 4.800 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
40. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 4.800 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
15/2/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.