TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
TÜLAY ARSLAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/7051)
Karar Tarihi: 2/2/2017
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Raportör
Ayhan KILIÇ
Başvurucular
1. Tülay ARSLAN
2. Seyit YAVUZDOĞAN
3. Döndü YAVUZDOĞAN
4. Ayşe YAVUZDOĞAN
5. Erkan YAVUZDOĞAN
6. Şenay YAVUZDOĞAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, belediye tarafından başvurucular murisine kiralanan taşınmaz dolayısıyla hem belediyeye kira bedeli hem de taşınmazın maliki olan kamu kurumuna ecrimisil ödenmiş olması ve ayrıca yıkımına karar verilen binanın bedelinin tazmin edilmemesi nedenleriyle mülkiyet hakkının; buna ilişkin yargılamanın yedi yıl sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının; belediye tarafından iş yeri açma ve çalışma rahsatı verilmemesi nedeniyle de çalışma özgürlüğünün ihlali iddialarına ilişkidir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/5/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
6. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekli ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kayıtlarındantespit edilen bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular Tülay Arslan, Seyit Yavuzdoğan, Döndü Yavuzdoğan, Ayşe Yavuzdoğan, Erkan Yavuzdoğan ve Şenay Yavuzdoğan sırasıyla 1966, 1982, 1944, 1963, 1971 ve 1974 doğumlu olup Eskişehir ile Odunpazarı ilçesinde yaşamaktadırlar.
A. Başvurucular Murisi Tarafından Taşınmazın Kiralanması ve Kullanılması
9. Eskişehir Belediyesi tarafından, tapuda Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demir Yolları Genel Müdürlüğü (TCDD) adına kayıtlı bulunan ve Eskişehir İstasyon parkı sınırları içerisinde kain olan 166 pafta, 980 ada ve 16 parsel numaralı taşınmaz 1977 yılından beri başvurucular murisi Duran Yavuzdoğan'a kiralanmıştır. Anılan taşınmaz, başvurucular murisince içkili restoran olarak işletilmiştir.
10. Başvurucuların iddiasına göre taşınmaz üzerinde bulunan bina 1982 yılında murisleri tarafından yenilenmiştir.
11. Taşınmazın 1994 yılından sonra Tepebaşı Belediyesi sınırları içerinde kalması nedeniyle bu tarihten sonra kira sözleşmesi Tepebaşı Belediyesiyle (Belediye) akdedilmiş ve kira bedelleri de bu Belediyeye ödenmiştir.
12. UYAP kayıtlarında yer alan ve başvurucular murisi ile Belediye arasında akdedilen 1/1/1996 başlangıç tarihli ve bir yıllık kira sözleşmesinde, kiralanan binaya verilecek zararın kiracı tarafından karşılanacağına ilişkin hükümlerin yanında, 12. maddesinde, kiralanan şeyin içinde ve dışında yapılacak masrafların kiracıya ait olacağı, mukavele müddeti bittiğinde yapılan her türlü masraf için tazminat isteme hakkının olmayacağı ve gayrimenkul üzerinde bulunan inşaatının tamamının mal sahibine ait olacağı hükmü yer almaktadır.
13. Yine başvurucular murisi ile Belediye arasında akdedilen 1/1/2001 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli işletme sözleşmesinin 4. maddesinde, taşınmazın boyalı, badanalı, temiz ve kullanıma hazır bir şekilde teslim edildiği; 12. maddesinde ise sözleşmenin bitim tarihi olan bir yılın sonunda işletmecinin hiçbir hak ve alacak talep etmeden kendi rızasıyla herhangi bir koşul ileri sürmeksizin taşınmazı tahliye edeceği düzenlenmiştir.
14. Başvurucular murisinin 1/1/2001 tarihli bu işletme sözleşmesine dayanarak işletme ruhsatı alma girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Belediye tarafından yargılama safhasında Mahkemeye sunulan savunmalarda, söz konusu taşınmazın çay ve pasta salonu olarak işletilmek üzere kiraya verildiği hâlde içkili restoran olarak işletilmek istenmesi nedeniyle, içkili yerlerle ilgili ruhsat verme yetkisine haiz olan Emniyet Müdürlüğünce ruhsat verilmediği, bu konuda kendi kurumlarının bir sorumluluğunun bulunmadığı ileri sürülmüştür.
B. TCDD ve Belediye Tarafından Birbirlerine Karşı Açılan Davalar
15. TCDD tarafından 20/10/2000 tarihinde Tepebaşı Belediyesine karşı ecrimisil ödenmesi istemiyle dava açılmıştır. Belediye tarafından da 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 38. maddesine dayanılarak yirmi yıldan beri nizasız ve fasılasız bir şekilde park alanı olarak kullanılmak suretiyle Belediyenin zilyetliğinde bulunan taşınmazın Belediye adına tespiti istemiyle Hakem sıfatıyla Eskişehir Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılmıştır. Her iki dava dosyası birleştirilmiştir. Eskişehir 2. Asliye Hukuk Mahkemesince 6/3/2003 tarihinde verilen kararda, taşınmazın yirmi yıldan beri nizasız ve fasılasız bir şekilde park olarak kullanılması nedeniyle belediye adına tespitine ve ecrimisil isteminin de reddine karar verilmiştir.
16. Belediye tarafından, bu karardan sonra taşınmazın kendi adına tescil ettirilmesi amacıyla 24/11/2004 tarihinde Eskişehir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde tapu iptali ve tescil davası açılmış ise de Anayasa Mahkemesinin 10/4/2003 tarihli ve E. 2002/112, K. 2003/33 sayılı kararıyla 2942 sayılı Kanun'un 38. maddesinin iptal edildiği gerekçesiyle 17/3/2005 tarihinde verilen kararla dava reddedilmiştir.
17. Bu kararın kesinleşmesinden sonra Belediye tarafından 13/7/2006 tarihinde yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulmuş ancak anılan talep de 6/3/2007 tarihli kararla reddedilmiştir.
C. TCDD Tarafından Başvurucular Murisine Karşı Açılan İlk Dava
18. TCDD tarafından 13/10/2000 tarihinde başvurucular murisi aleyhine Eskişehir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılmıştır. Anılan davada TCDD, müdahalenin menini, dava tarihinden geriye doğru beş yıllık ecrimisil bedellerinin yasal faiziyle birlikte tazminini ve arazi üzerinde inşa edilen binanın kaldırılmasını talep etmiştir.
19. Söz konusu davaya Belediye de müdahil olmuştur.
20. Mahkeme iki defa keşif ve bilirkişi incelemesi yaptıktan sonra 21/6/2005 tarihli kararla müdahalenin menine, 1.374.000.000 TL (1.374 TL) ecrimisil bedeli ve 787.205.000 TL (787,21 TL) faizin dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacı idareye verilmesine, ayrıca taşınmazın yıkılarak kaline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, Eskişehir 2. Asliye Hukuk Mahkemesince Hakem sıfatıyla bakılan davada 6/3/2003 tarihinde verilen, taşınmazın belediye adına tespitine ilişkin karar ile Eskişehir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 17/3/2005 tarihli, taşınmazın belediye adına tescili isteminin reddine ilişkin karara atıfta bulunularak Belediyenin üstün bir hakkının bulunmadığı vurgulanmış ve sonuçta başvurucular murisinin Belediye ile akdedilen sözleşmeye dayanılarak taşınmazı kullanmasının haklı bir nedeninin bulunmadığı neticesine ulaşılmıştır.
21. Anılan karara karşı yapılan temyiz istemi Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 22/2/2006 tarihli kararıyla reddedilerek ilk derece mahkemesi kararı onanmış, karar düzeltme istemi ise aynı Dairenin 5/10/2006 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
D. TCDD Tarafından Başvurucular Murisine Karşı Açılan İkinci Dava
22. TCDD tarafından 14/10/2005 tarihinde, ilk davanın açıldığı 14/10/2000 tarihinden sonraki dönem için de ecrimisil ve faiz ödenmesi istemiyle başvurucular murisine karşı dava açılmıştır.
23. Bu dava devam ederken Belediye tarafından 13/10/2000 tarihinden sonraki döneme ilişkin 16.168,66 TL kira bedellerinin ödenmesi gereğini hatırlatan bir yazı başvurucular murisine gönderilmiştir.
24. Mahkemece keşif ve bilirkişi incelemesi yapıldıktan sonra 18/1/2007 tarihinde 19.410 TL ecrimisilin yasal faiziyle birlikte davalı idareye ödenmesine karar verilmiştir. Başvurucular murisi, taşınmazı kullanmadığını ileri sürmüş ise de Mahkeme, keşif esnasında tespit edildiği üzere bina ve müştemilatının hâlen mevcut olduğunu ve Belediyenin dahi anılan döneme ilişkin olarak birikmiş kira alacaklarının bulunduğunu belirtmiş olmasını dikkate alarak bu iddiaya itibar etmemiştir.
25. Kararın temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 25/9/2007 tarihli kararıyla, başvurucular murisince 15/6/2002 tarihinden sonra taşınmazın kullanılmadığı gerekçesiyle bu tarihten sonraki döneme isabet eden ecrimisil tutarları yönünden kararı bozmuştur. Bu kararın düzeltilmesi istemi, aynı Dairenin 6/5/2008 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
26. Yargıtayın anılan bozma kararına uyan Mahkeme 14/10/2000-15/6/2002 tarihleri arasındaki dönem için 4.250 TL ecrimisilin yasal faiziyle birlikte davacı idareye ödenmesine karar vermiştir. Anılan karar, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 20/1/2009 tarihli kararıyla onanarak kesinleşmiştir.
E. Başvurucular Murisi Tarafından Belediyeye Karşı Açılan Dava
27. Başvurucular murisi tarafından 11/6/2007 tarihinde Belediye aleyhine, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla ilk ecrimisil davası nedeniyle haksız olarak tahsil edilen kira bedelleri için 3.000 TL, bina bedeli için 5.000 TL, ödenen harç ve vekâlet ücreti için 1.000 TL ve ticari kazanç kaybı için de 1.000 TL olmak üzere toplam 10.000 TL maddi, hissetmiş olduğu manevi acılar dolayısıyla da 10.000 TL manevi zararın tahsili istemiyle Eskişehir 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde tazminat davası açılmıştır.
28. Dava devam ederken başvurucular murisinin 20/5/2009 tarihinde vefatı nedeniyle başvurucular davaya devam etmişlerdir.
29. Mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Bilirkişi tarafından hazırlanan raporda başvurucular murisine ödenebilecek tazminatın miktarı yasal faiziyle birlikte 9.163,48 TL olarak tespit edilmiştir.
30. Başvurucular vekili 15/12/2009 tarihinde mahkemeye sunduğu dilekçede ıslah talebinde bulunmayacaklarını bildirmiştir.
31. Mahkemece verilen 17/12/2009 tarihli kararla, başvurucular murisinin TCDD'ye ödenen ecrimisil dolayısıyla uğradığını ileri sürdüğü zarara ilişkin talebinin 3.000 TL ile sınırlı olduğunu gözeterek Belediyeye ödenen kira bedelleri için 3.000 TL, vekâlet ücretleri için de 1.000 TL olmak üzere toplam 4.000 TL maddi zararın Belediye tarafından tazminine hükmedilmiş, binanın bedeli ile ticari kayıplar dolayısıyla oluştuğu ileri sürülen maddi zarar ve manevi zarara ilişkin istemler ise reddedilmiştir. Kararda bina bedeline ilişkin tazminat isteminin reddedilmesinde, başvurucular murisince bina inşa edildiğine ilişkin proje ve ruhsatların sunulamadığı, ayrıca 1/1/2001 tarihli işletme sözleşmesinde yapının belediyeye ait olduğunun belirtildiği, taşınmazın mahkeme kararına istinaden yıkılacak olmasında belediyenin bir kusurunun bulunmadığı ve taşınmazın da henüz yıkılmadığı gerekçelerine dayanıldığı anlaşılmaktadır. Başvurucular murisinin beş yıllık süre zarfında iş yerini çalıştıramamasından kaynaklanan tazminat isteminin ise yargılama sürecinden ve başvurucuların ruhsat gerekliliklerini yerine getirememiş olmasından kaynaklandığı gerekçesine dayanılarak reddedildiği görülmektedir. Kararda, manevi tazminat isteminde bulunulabilmesi için kişilik haklarına hukuka aykırı bir şekilde saldırıda bulunulması gerektiği belirtilmiş ve olayda başvurucular murisinin kişilik haklarına saldırı niteliğinde herhangi bir söz veya davranışta bulunulmadığı görüşüyle manevi tazminat isteminin reddedildiği işlenmiştir. Kararda ayrıca başvurucular murisinin tazminatın miktarına yönelik ıslah talebinde bulunmadığı da vurgulanmıştır.
32. Anılan karar, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 27/1/2011 tarihli kararıyla eksik inceleme gerekçesiyle, ödenen ecrimisil nedeniyle hesaplanan tazminata isabet eden hüküm fıkrası yönünden bozulmuş, diğer yönlerden ise onamıştır. Daire kararında, şahsi hak doğuran kira sözleşmelerinde kiraya verenin malik olmasının gerekli olmadığı, ancak 22/4/1926 tarihli ve mülga 818 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 249. ve 253. maddelerine dayanılarak kiraya veren Belediyenin kiralananı kullanım amacına uygun olarak kiracıya teslim etmesi ve kira süresi boyunca da aynı olguyu sürdürmesi yükümlülüğü altında bulunduğu belirtilmiş ve belediyenin, kiralanan gayrimenkulün üçüncü bir kişi (TCDD) tarafından zapt edilmesinden dolayı kiracıya karşı sorumlu olduğu vurgulanmıştır. Ancak Daire, davalı belediyenin sorumluluğunun, kira olarak aldığı bedeli geçmemek üzere, kiracı tarafından TCDD'ye ödenen ecrimisil miktarı ile sınırlı olduğu görüşünü benimsemiştir. Bu çerçevede, Mahkemeden, 13/10/1995-13/10/2000 dönemi için uzman bilirkişilerden rapor alınmak suretiyle ödenen kira bedellerinin saptanması istenerek, TCDD'ye ödenen ecrimisil miktarının belediye ödenen kira bedelinden düşük olması durumunda ecrimisil tutarınca, yüksek bulunması hâlinde ise kira bedeli kadar tazminata hükmedilmesi gerektiği kararda açıklanmıştır. Bu karara karşı yapılan karar düzeltme başvurusu, 27/10/2011 tarihinde aynı Daire tarafından reddedilmiştir.
33. Bozma kararına uyan Mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Bilirkişi tarafından hazırlanarak Mahkemeye sunulan raporda, 13/10/1995-1998 döneminde başvurucular murisince yapılan herhangi bir kira ödemesinin saptanamadığı, 1998-13/10/2000 döneminde Belediyeye 2.985 TL kira ödemesinde bulunulduğu tespit edildiği belirtilmiştir. Mahkemece 13/9/2012 tarihli kararla, başvurucular murisinin 1995, 1996 ve 1997 yılları için ödediği işletme bedelleri de hesaba katılarak toplamda hükmedilmesi gereken maddi tazminat miktarı 3.186 TL olarak belirlenmiş ve bu tutarın, TCDD'ye ödenen ecrimisil bedellerinin altında kalması nedeniyle tamamının Belediye tarafından başvuruculara ödenmesine karar verilmiştir. Mahkeme ayrıca, başvurucular vekili tarafından ödenen harç ve vekâlet ücretleri için 1.000 TL tazminata hükmetmiş, başvurucuların fazlaya ilişkin istemlerini ise reddetmiştir.
34. Anılan karar Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 25/3/2014 tarihli kararıyla onanmıştır. Karar 25/4/2014 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiştir. Başvurucular bu karara karşı kararın düzeltilmesi yoluna başvurmamışlardır.
35. Başvurucular 22/5/2014 tarihinde bireysel başvuru yoluna başvurmuşlardır.
36. Başvuru dilekçesinde, taşınmazın üzerindeki yapının 2014 yılında yıkıldığı ifade edilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
37. Olay tarihinde yürürlükte bulunan 17/2/1926 tarihli ve 743 sayılı mülga Türk Medeni Kanunu’nun 618. maddesi şöyledir:
“…618 - Bir şeye malik olan kimse, o şeyde kanun dairesinde dilediği gibi tasarruf etmek hakkını haizdir; haksız olarak o şeye vaziyed eden herhangi bir kimseye karşı istihkak davası ikame ve her nevi müdahaleyi menedebilir. ”
38. 743 sayılı mülga Kanun’un 619. maddesi şöyledir:
"Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütün mütemmim cüzlerine de malik olur. Mahalli örfe göre bir şeyin esaslı bir unsurunu teşkil eden o şey telef veya tahrip yahut tağyir edilmedikçe ondan ayrılması kabil olmıyan cüzler o şeyin mütemmim cüzleridir."
39. 743 sayılı mülga Kanun’un 620. maddesi şöyledir:
" Bir şeye malik olan kimse, o şeyin tabii semerelerine de maliktir. Bir şeyin muayyen zamanlarda hasıl ettiği ve örfün o şeyden sureti tahsisine göre istihsalini tecviz eylediği mahsuller, o şeyin tabii semereleridir. Tabii semereler, ayrılıncaya kadar asıl şeyin mütemmim cüzleridir."
40. Olay tarihinde yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Kanun’un 249. maddesi şöyledir:
“…Madde 249 – Mucir, mecuru akitten maksut olan kullanmağa salih bir halde müstecire teslim etmek ve icar müddeti zarfında bu halde bulundurmak ile mükelleftir.
Mecur, akitten maksut olan kullanmak mümkün olmıyacak yahut intifa ehemmiyetli suretle azalacak bir halde teslim olunursa müstecir akdi feshe yahut ücretten münasip bir miktarın tenzilini istemeğe salahiyettardır.
Eğer ayıp, müstecirin yahut kendisiyle birlikte yaşayan kimselerin yahut işçilerin sıhhati için ciddi bir tehlike teşkil etmekte ise; mucir, bu tehlikeye akdi yaparken vakıf olmuş veya fesih hakkından feragat etmiş olsa bile yine icarı feshedebilir.”
41. Mülga 818 sayılı Kanun’un 253. maddesi şöyledir:
"Üçüncü bir şahıs, mecur üzerinde müstecirin haklariyle telifi kabil olmayacak bir iddiade bulunduğu takdirde; mucir, müstecirin ihbarı üzerine muhasamayı deruhte ve müstecirin akit mucibince mecurdan intifaına halel gelmiş ise tazminat itasiyle mükellef olur."
42. 2942 sayılı Kanun'un Anayasa Mahkemesinin 10/4/2003 tarih ve E.2002/112, K.2003/33 sayılı kararı ile iptal edilen 38. maddesi şöyledir:
“Kamulaştırma yapılmış, ancak işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırma hiç yapılmamış iken kamu hizmetine ayrılarak veya kamu yararına yönelik bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmaz malın malik, zilyed veya mirasçılarının bu taşınmaz mal ile ilgili her türlü dava hakkı yirmi yıl geçmekle düşer. Bu süre taşınmaz mala elkoyma tarihinden başlar."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
43. Mahkemenin 2/2/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden İnceleme
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
44. Başvurucular, TCDD'ye ait olup belediye tarafından 1977 yılından beri murislerine kiralanan taşınmaz dolayısıyla hem belediyeye kira bedeli hem de TCDD'ye ecrimisil bedeli ödenmiş olması ve ayrıca yıkımına karar verilen binanın bedelinin tazmin edilmemesi nedenleriyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini öne sürmüşlerdir.
45. Başvurucular tarafından, park alanında bulunan ve belediyeye ait olduğu düşünülen taşınmazın, murislerince belediyeden 1977 yılında kiralanması dolayısıyla doğan kira bedelleri düzenli olarak Belediyeye ödendiği hâlde başka bir kamu kuruluşu olan TCDD tarafından 2000 ve 2005 yıllarında açılan iki davanın sonucunda ayrıca taşınmazın maliki olan TCDD'ye ecrimisil ödenmek zorunda bırakıldığı ifade edilmiştir. Keza murisleri tarafından kiralanan taşınmazın üzerinde Devlete güven ilkesi çerçevesinde inşa edilen binanın mülkiyetinin kendilerine ait olduğu ve buna ilişkin zararın da karşılanması gerektiği vurgulanmıştır.
46. Kira bedellerinin yanında TCDD'ye ayrıca ecrimisil ödemek mecburiyetinde bırakılmaları nedeniyle, ecrimisil ve faizi ile yargılama gideri ve vekâlet ücreti olarak TCDD'ye ödenen tutarlar ile yıkım kararı verilen binanın bedelinin Belediyeden tazmini istemiyle açılan davanın sonucunda, sadece Belediyeye ödenen kira bedelleriyle sınırlı olarak tazminat hesaplanmasının hak ihlaline yol açtığı belirtilmiştir. Başvurucular söz konusu davada, murislerince ödenen kira bedellerine ilişkin bilgiler sağlıklı bir biçimde Mahkemeye sunulmadığı gibi 1995-1998 döneminde ödeme yapılmadığı savının gerçeği yansıtmadığının altını çizmişlerdir. Başvuruculara göre Belediye 1998 yılında bilgisayar sistemine geçtiğinden bu dönemden önceki ödemeleri kayda geçirmemiş ise de bu durum, ödemenin yapılmadığı anlamına gelmemekte, Belediyenin icra takibi yapmamış olması da ödeme yapıldığının kanıtı olmaktadır. Başvurucular TCDD lehine hükmedilen ecrimisil bedelleri için faize hükmedilirken murisleri lehine hükmedilen tazminata faiz işletilmemesinin haklı bir temelinin bulunmadığına işaret etmişlerdir.
47. Başvurucular, taşınmaz üzerinde bulunan binanın murislerine ait olmasına rağmen 2001 tarihli işletme sözleşmesinde gerçeğe aykırı bir biçimde Belediyeye aitmiş gibi hükümlere yer verildiği belirtilmiş ve Mahkemece, binanın murislerine ait bulunduğuna ilişkin tanık ve benzeri delillerle herhangi bir araştırma yapılmaksızın sadece bu sözleşme hükümlerine dayanılarak karar verilmesinden şikâyet etmişlerdir. Başvurucular ayrıca Eskişehir Büyükşehir Belediyesince, sonradan vazgeçilen kamulaştırma kararına dayanılarak taşınmazın kamulaştırma bedeline ilişkin olarak murislerine gönderilen uzlaşmaya çağrı yazısının, taşınmazının murislerine ait olduğunun kanıtı olduğunu vurgulamışlardır.
48. Başvurucular, murislerinin iki kamu kurumunun kendi arasında halledebileceği bir çekişmeye kurban edilerek manevi acı çekilmesine yol açıldığı hâlde Mahkemece manevi tazminata hükmedilmediği ileri sürülmüştür. Başvurucular, Belediyenin, taşınmazın fiilen kullanılmadığı dönemde dahi murislerinin kira borçlarının ödenmesi yolunda baskıda bulunduğunu hatırlatmışlardır.
49. Başvurucular tarafından, Belediyenin 2001 yılında işletme sözleşmesi akdettiği hâlde iş yeri açma ruhsatı vermeyerek ticari faaliyette bulunmalarına mani olduğu ifade edilmiştir.
50. Bakanlık görüş yazısında, başvurucular murisince TCDD tarafından açılan davaların kaybedilmesi nedeniyle Belediyeye karşı açılan davada mülga 818 sayılı Kanun'un zapta karşı tekeffül hükümlerine uygun karar verildiği belirtilmiştir.
2. Değerlendirme
51. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
52. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
53. Belediyenin 2001 yılında işletme sözleşmesi akdettiği hâlde iş yeri açma ruhsatı vermeyerek ticari faaliyette bulunulmasına mani olduğu iddiasının mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
a. Binanın Bedeline İlişkin İddia
54. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda, mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikri hakların yanı sıra, icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dahildir (Mahmut Duran ve Diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 65).
55. 743 sayılı Kanun'un 619. maddesi uyarınca bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütün mütemmim cüzlerine de malik olur. Mahalli örfe göre bir şeyin esaslı bir unsurunu teşkil eden o şey telef veya tahrip yahut tağyir edilmedikçe ondan ayrılması kabil olmayan cüzler o şeyin mütemmim cüzleridir. Buna göre gayrimenkul üzerinde inşa edilen ve geçici nitelik taşımayan her türlü yapı o gayrimenkulün cüzü olup gayrimenkule malik olan kimse, gayrimenkul üzerinde inşa edilen yapının da maliki olur.Dolayısıyla taşınmaz üzerinde inşa edilen yapıyı kullanma, yapının semerelerinden yararlanma ve bu yapı üzerinde tasarrufta bulunma yetkisi kural olarak malike aittir.
56. Bununla birlikte, bu yapıyı kullanma ve yapının semerelerinden yararlanma yetkilerinin hukuki işlemle üçüncü kişilere devredilmesi mümkündür. Bu durumda, üçüncü kişilere devredilen kullanma veya semerelerinden yararlanma yetkisi, taşınmaz mülkiyetinden bağımsız olarak kendi başına ekonomik bir değer ifade eder.Bu ekonomik değer Anayasa'nın 35. maddesi bağlamında mülk teşkil etmektedir.
57. Gayrimenkullere ilişkin olarak devredilen kullanım yetkisinin açık veya zımni bir şekilde o gayrimenkul üzerinde yapı inşa edilmesini mümkün kıldığı hâllerde, inşa edilen yapı, mütemmim cüz olarak taşınmazın mülkiyetine tabi olsa da olayın somut koşulları, bu yapının veya yapının işletilme hakkının, taşınmaz mülkiyetinden bağımsız olarak ekonomik bir değer olarak işlem görmesini gerektirebilir.
58. Olayda, Belediye tarafından tapuda TCDD adına kayıtlı bulunan taşınmaz, içkili restoran olarak işletilmek üzere başvurucular murisine kiralanmak suretiyle taşınmazın kullanım yetkisi başvurucular murisine devredilmiştir. İçkili restoran olarak işletilmek üzere kiraya verilen taşınmaz üzerinde, tarafların açık veya zımni iradesiyle yapı inşa edilmesine imkân tanınabileceği işin doğası gereğidir. Bu durumda, kiracı tarafından, sözleşme hükümleri çerçevesinde taşınmaz üzerinde inşa edilen yapılar, kiracı yönünden Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülk teşkil edebilir. Ancak bunun için, ilgili yapının kiracı tarafından inşa edildiğinin ispatlanması gerekmektedir.
59. Başvurucular tarafından, içkili restoran olarak kullanılan yapının murislerince inşa edildiğini gösteren yapı ruhsatı veya projesi gibi bir belge dosyaya sunulmadığı gibi UYAP kayıtlarında bulunan 1/1/1996 tarihli kira sözleşmesi ile 1/1/2001 tarihli işletme sözleşmesinde taşınmazın mülkiyetinin Belediyeye ait olduğuna işaret eden çeşitli hükümlerin yer aldığı görülmektedir. Dolayısıyla ilgili yapının başvurucular murisince inşa edildiğinin ve yapı üzerindeki kullanım yetkisinden doğan mülkiyetin başvuruculara ait olduğunun başvurucular tarafından ispatlanamadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
60. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların taşınmazı üzerinde inşa edilen yapı yönünden "mülk"lerinin bulunmadığı anlaşıldığından, başvurunun, yapının bedelinin ödenmemesi nedeniyle başvurucuların mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden incelenmeksizin konu yönünden yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. İş Yeri Açma ve Çalışma Ruhsatı Verilmemesine İlişkin İddia
61. İçkili restoran işletme yetkisi tanıyan iş yeri açma ve çalışma ruhsatına sahip olmanın, işletme sahibi yönünden ekonomik bir değer ifade ettiği açıktır (Çalışma ruhsatların mülk teşkil ettiğini ilişkin Bkz. Ak Demirtaş Madencilik Nakliyat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2014/1989, 15/6/2016, § 35). Kişi yönünden ekonomik değer ifade eden içkili restoran işletme ruhsatının mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
62. Olayda başvurucular murisinin önceki döneme ilişkin ruhsatı sona ermiş, 1/1/2001 tarihinde başlayan yeni dönemde ise kendisine ruhsat verilmemiştir. Dolayısıyla mevcut bir ruhsatın ve dolayısıyla mülkün varlığından söz edilemez.
63. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı; mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir "ekonomik değer" veya icrası mümkün bir "alacağı" elde etmeye yönelik "meşru bir beklenti" Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir. Meşru beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir alacağın doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına dayanan, yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, § 36,37).
64. Somut olayda, ihtilaf konusu taşınmaz Belediye tarafından 1/1/2001 tarihli işletme sözleşmesiyle, 1977 yılından beri kira sözleşmesine dayanarak taşınmazı kullanan/işleten başvurucular murisine işletilmek üzere kiralanmıştır. Ancak dosyada ve UYAP kayıtlarında bulunan bilgilere göre başvurucular murisinin iş yeri açma ve çalışma ruhsatı alma girişiminin akim kaldığı anlaşılmıştır.
65. Belediye tarafından yargılama safhasında Mahkemeye sunulan savunmalarda, ruhsatın verilmeme nedeninin, söz konusu taşınmazın çay ve pasta salonu olarak işletilmek üzere kiraya verildiği hâlde başvurucular murisi tarafından içkili restoran olarak işletilmek istenmesi nedeniyle bu hususta ruhsat verme yetkisini haiz olan Emniyet Müdürlüğünce ruhsat verilmediği, bu konuda Belediyelerinin bir sorumluluğunun bulunmadığı ileri sürülmüş ise de dosyada bulunan 1/1/1996 tarihli kira sözleşmesi incelendiğinde, taşınmazın içkili restoran olarak işletilmek üzere kiraya verildiği görülmektedir. Dolayısıyla başvurucular murisinin söz konusu yeri daha önceki yıllarda içkili restoran olarak işlettiği anlaşılmaktadır.
66. Başvurucular murisince söz konusu taşınmazın 1977 yılından beri içkili restoran olarak işletildiği ve Belediyeyle 1/1/2001 tarihinde işletme sözleşmesi akdedildiği hususları gözetildiğinde, başvurucular vekilinin, anılan yerin içkili restoran olarak işletileceği bu hususta kendisine iş yeri açma ruhsatı verileceği yolunda meşru bir beklentisinin bulunduğu ve dolayısıyla mülkün varolduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Bu durumda, başvurucular vekiline iş yeri açma ve çalışma ruhsatı verilmemesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil edeceği açıktır.
67. Ancak 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca, ihlale neden olduğu ileri sürülen ruhsat verilmeme işlemi için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.
68. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi gereğince, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından iptal davası açılması mümkündür. Somut olayda, başvurucular murisi tarafından iş yeri açma ve çalışma ruhsatı verilmemesi işlemine karşı idari yargıda iptal davası açıldığına ilişkin herhangi bir bilgi ve belge başvuru dosyasında yer almamaktadır.
69. Açıklanan nedenlerle iş yeri açma ve çalışma ruhsatı verilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının yetkili derece mahkemeleri önünde tanınan başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. 14/10/2000 - 15/6/2002 Dönemi İçin Haksız Yere Ecrimisil Ödendiğine İlişkin İddia
70. Başvurucular murisi tarafından 11/6/2007 tarihinde Belediye aleyhine açılan davanın, aleyhine açılan ilk ecrimisil davası nedeniyle yani 13/10/1995-13/10/2000 dönemine ilişkin olarak uğradığı zararla ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucular murisi tarafından ikinci ecrimisil davası dolayısıyla 14/10/2000-15/6/2002 dönemine ilişkin olarak uğranıldığı ileri sürülen zararlar dava konusu edilmediği gibi yargılama devam ederken ıslah talebinde de bulunulmamıştır. Dolayısıylabaşvurunun bu döneme isabet eden kısmı yönünden iç hukuk yolları tüketilmemiştir.
71. Açıklanan nedenlerle 14/10/2000-15/6/2002 dönemine ilişkin olarak haksız yere ecrimisil ödenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının yetkili derece mahkemeleri önünde tanınan başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. 13/10/1995 - 13/10/2000 Dönemi İçin Haksız Yere Ecrimisil Ödendiğine İlişkin İddia
i. Kabul Edilebilirlik Yönünden
72. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden,Sözleşme ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini düşünen, medeni haklara sahip gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerine Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru açısından dava ehliyeti tanınmıştır. Buna göre bireysel başvuruya konu edilebilmesi için ihlalin kamu gücü tarafından gerçekleştirilmiş olması gerekmektedir. Kamu gücüne atfedilebilir nitelikte bulunmayan ihlal iddialarının bireysel başvuru kapsamında incelenebilmesi mümkün değildir. İhlalin kamu gücüne atfedilebilirliği, Anayasa'nın ilgili özel maddesinde güvenceye bağlanan hak veya özgürlüğün devlete yüklediği pozitif ve negatif yükümlülüklerebakılarak saptanabilir. Bu bağlamda, devlete yüklenen pozitif veya negatif yükümlülüklerle bağlantı kurulabilen ihlal iddialarının devlete atfedilebilirliğinden söz edilebilir. Buna karşılık, özel kişiler tarafından gerçekleştirilen ve devlete yüklenen negatif ve pozitif yükümlülüklerle hiçbir şekilde ilişkilendirilemeyen fiil ve işlemlerden kaynaklanan ihlal iddialarının bireysel başvuruya konu edilmesi olanaksızdır. Öte yandan, somut olayın koşulları haklı kılmadıkça, kamu kurum ve kuruluşlarının kamu gücü kullanmadığı ve özel kişilerle tamamen aynı statüde bulunduğu hukuki ilişkilerden doğan ihlal iddialarının bireysel başvurunun konusu oluşturması söz konusu olamaz.
73. Somut başvuruya konu olayda, başvurucular murisi tarafından, Belediye ile akdedilen kira sözleşmesi çerçevesinde Belediyeye kira bedeli ödendiği hâlde taşınmazın tapuda adına kayıtlı bulunduğu TCDD tarafından mülkiyet hakkına dayanılarak açılan dava sonucu ayrıca TCDD'ye ecrimisil ödenmiştir. Kira sözleşmesinin tarafı olan Belediye ile mülkiyet hakkına dayalı ecrimisil davası açan TCDD kamu gücüyle donatılan kamusal otoriteler niteliği taşımakta iseler de somut olayda gerek Belediyeye kira bedeli ödenmesi gerekse TCDD'ye ecrimisil ödenmesine ilişkin olarak bu otoritelerce kamu gücü kullanılması söz konusu değildir. Başvurucular murisi tarafından belediyeye yapılan kira ödemesi,taraflar arasında özel hukuk hükümleri çerçevesinde akdedilen kira sözleşmesiyle yüklenen bir yükümlülüğün ifası niteliğindedir. Ecrimisil ödemesi ise mülk sahibi TCDD tarafından medeni hukuktan doğan yetkilerinin kullanımı sonucu açılan bir davanın neticesinde gerçekleşmiştir. Her iki hâlde de anılan kamu otoriteleri özel hukuk kişileriyle aynı statüde olup kamu gücü kullanmamışlardır. Dolayısıyla bu açıdan bakıldığında TCDD'nin mülkiyet hakkından doğan yetkilerini kullanması tek başına ihlalin kamu gücüne atfedilebilmesine imkân vermemektedir.
74. Bununla birlikte, olayın somut koşullarının da değerlendirilmesi gerekmektedir. Olayda Belediye tarafından 2942 sayılı Kanun'un 38. maddesine dayanılarak taşınmazın Belediye adına tespiti istemiyle açılan ve Hakem sıfatıyla Eskişehir 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen davada Mahkemece,taşınmazın yirmi yıldan beri nizasız ve fasılasız bir şekilde park olarak kullanılması nedeniyle belediye adına tespitine karar verilmiş ve TCDD'nin, Belediye tarafından ecrimisil ödenmesi istemi de bununla bağlantılı olarak reddedilmiştir. Sonradan açılan tapu iptali ve tescil davası ise reddedilerek taşınmazın mülkiyetinin kime ait olacağı hususunda belirsizlik yaratılmıştır. Mahkemece, taşınmazın mülkiyetinin Belediyeye ait olduğu tespit edildiği ve bununla bağlantılı olarak Belediyenin TCDD'ye ecrimisil ödeme yükümlülüğünün bulunmadığına karar verildiği hâlde, TCDD tarafından başvurucuya karşı açılan davada taşınmazın mülkiyetinin TCDD'ye ait olduğu kabul edilerek başvurucular murisince TCDD'ye ecrimisil ödenmesine hükmedilmiştir. Bu koşullar çerçevesinde olay bir bütün olarak değerlendirildiğinde, TCDD tarafından dava açılması özel hukuktan doğan yetkilerin kullanılması mahiyetinde olsa da kamu gücünün bir parçası olan yargı kararlarının şikâyet edilen sonucun doğmasına yol açtığı sonucuna ulaşılmaktadır. Dolayısıyla ihlal iddiasına dayanak oluşturan müdahalenin kamu gücü tarafından gerçekleştirildiği kanaatine varılmaktadır.
75.Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
1. Mülkün Varlığı
76. Olayda başvurucular murisi tarafından Belediyeden kiralanan taşınmaz için Belediyeye kira bedeli ödendikten sonra ayrıca mahkeme kararıyla başka bir kamu otoritesi olan TCDD'ye ecrimisil ödenmesine hükmedilmiştir. Başvurucular murisinin ecrimisil olarak ödediği veya ödemeye mahkum edildiği bedel Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülk teşkil etmektedir.Taşınmazın mülkiyetine ilişkin aralarındaki ihtilaf nedeniyle iki ayrı kamu kurum ve kuruluşuna taşınmazın kullanımı karşılığı olarak iki kez ödeme yapılmak zorunda kalınmasında başvurucuların Anayasa'nın 35. maddesi kapsamında korunan bir ekonomik menfaatlerinin bulunduğu sonucuna varmak gerekir.
2. Müdahalenin Varlığı ve Türü
77. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla, sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, semerelerinden yararlanma ve tasarruf etme olanağı veren bir haktır.(Mehmet Akdoğan ve Diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, §§ 28, 32). Dolayısıyla malikin, mülkünü kullanma, semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması, mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder. Ayrıca kişinin malvarlığında azalma sonucu doğuran kamusal işlem ve eylemler de mülkiyet hakkına müdahale oluşturur.
78. Başvuru konusu olayda, başvurucular murisi Belediyeye kira bedeli ödediği hâlde, açılan dava sonucunda ayrıca TCDD'ye ecrimisil ödemek mecburiyetinde bırakılmıştır. Başvurucular murisinin Belediyeye ödediği kira bedeline ek olarak TCDD'ye ecrimisil ödeme yükümü altına sokulması suretiyle ekonomik kayba uğratılmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır.
79. Anayasa’nın 35. maddesi ve mülkiyet hakkına temas eden hükümler içeren, kıyılara ilişkin 43., toprak mülkiyetine ilişkin 44., kamulaştırmayı düzenleyen 46., tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunmasına ilişkin 63., tabii servet ve kaynaklara ilişkin 168., ormanlara ilişkin 169. ve 170. maddeleri ile müsadereye ilişkin 28. maddesinin sekizinci fıkrası, 30. maddesi, 38. maddesinin onuncu fıkrası dikkate alındığında, Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle "mülkten barışçıl yararlanma hakkı"na yer verilmiş, ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 55).
80. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenmekle, aynı zamanda "mülkten yoksun bırakma"nın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Öte yandan, Anayasa'nın 46. maddesinde taşınmaz mülkiyetinden yoksun bırakma yolu olan kamulaştırma usulü özel olarak düzenlenmiştir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 56).
81. Anayasa’nın 35. maddesinin son fıkrasında mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle, devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Zira mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamaması, devletin mülkiyetin kullanımının toplum yararına uygun olarak düzenleyebilmesini gerektirmektedir. Bu durumda da devletin, “mülkiyetin kullanımını kontrol” yetkisine sahip olduğunun kabulü zorunlu hâle gelmektedir. Ayrıca Anayasa'nın kıyılara ilişkin 43., toprak mülkiyetine ilişkin 44., tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunmasına ilişkin 63., tabii servet ve kaynaklara ilişkin 168., ormanlara ilişkin 169. ve 170. maddeleri ile müsadereye ilişkin 28. maddesinin sekizinci fıkrası, 30. maddesi ve 38. maddesinin onuncu fıkrası, Devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 57).
82. Mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir. Mülkten yoksun bırakma şeklindeki müdahalede mülkiyetin kaybı söz konusudur. Mülkiyetin kullanımının kontrolünde ise mülkiyet kaybedilmemekte ancak mülkiyet hakkının malike tanıdığı yetkilerin kullanım biçimi, toplum yararı gözetilerek belirlenmekte veya sınırlandırılmaktadır. Mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahale ise genel nitelikte bir müdahale türü olup mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin kullanımının kontrolü mahiyetinde olmayan her türlü "karışma"nın mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahale kapsamında ele alınması gerekmektedir. Bununla birlikte, özellikle kamu otoritelerinin doğrudan mülkün kullanımına yönelik olmayan, ancak sonuçları itibarıyla mülkiyet hakkını etkileyen "karışma"ları mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahale kapsamında görülmelidir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 58).
83. Başvuru konusu olaydaki uyuşmazlık, mülkiyet hakkına özel müdahale biçimleri olan "mülkiyetten yoksun bırakma" ve "mülkiyetin düzenlenmesi" niteliği taşımadığından birinci kural olan "mülkiyetten barışcıl yararlanma" kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
3. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
84. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
85. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
86. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun düşebilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
(a) Kanunilik
87. Somut olayda başvurucuların mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden, başvurucular müvekkilinin mahkeme kararıyla TCDD'ye ecrimisil ödemek mecburiyetinde bırakılması önlemi, 743 sayılı Kanun'un bir şeye malik olan kimsenin, o şeyin tabii semerelerine de malik olacağını belirten 620. maddesine dayanmaktadır. Dolayısıyla müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu kanaatine varılmaktadır.
(b) Meşru Amaç
88. Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlanabilir. Maliklerin, herhangi bir üstün hakkı bulunmayan üçüncü kişilerce mülkiyet hakkından doğan semerelerden yararlanılmasını önleyici ve yararlanması durumunda da düzeltici önlemler öngörülmesinde kamu yararı bulunduğu açıktır. Dolayısıyla bu kapsamda bir önlem olduğu değerlendirilen, tapu siciline göre malik olduğu anlaşılan TCDD lehine ecrimisile hükmedilmesinin anayasal açıdan meşru bir amaca dayandığı sonucuna ulaşılmaktadır.
(c) Ölçülülük
i. Genel İlkeler
89. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki, ancak durumun gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir. Bireylerin hak ve özgürlüklerinin, somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
90. Ölçülülük ilkesi, “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik” öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, “gereklilik” ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, “orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E. 2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2013/32, K.2013/112, 10/10/2013; E.2013/15, K.2013/131, 14/11/2013; E.2013/158, K.2014/68, 27/3/2014; E.2013/66, K.2014/49, 29/1/2014; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
91. Somut olayda, elverişlilik ve gereklilik ilkeleri yönünden tartışılmayı gerektirecek bir yön bulunmamaktadır. Asıl üzerinde durulması gereken, müdahalenin orantılı olup olmadığıdır. Ölçülülüğün üçüncü alt ilkesi olan orantılılık, kamu yararının korunması ile bireyin hak ve özgürlükleri arasında adil bir dengenin sağlanmasını gerektirmektedir. Öngörülen tedbirin, malike olağandışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin orantılı ve dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez. Bu itibarla, uygulanan tedbirle başvuruculara aşırı ve orantısız bir yük yüklenip yüklenmediğinin tespiti gerekmektedir.
92. Olayda, Belediye tarafından TCDD'nin mülkiyetinde bulunan ihtilaf konusu taşınmaz 1977 yılından beri başvurucular murisine içkili restoran olarak işletilmek üzere kiralanmıştır. Başvurucular murisince kira bedelleri Belediyeye ödenmiştir. Ancak TCDD tarafından 13/10/2000 tarihinde, mülkiyetinde bulunan taşınmazın herhangi bir üstün hakka dayanılmaksızın kullanıldığı sebebine istinaden açılan dava sonucunda, Belediyenin anılan taşınmazı kiraya verme hususunda üstün bir hakkının bulunmadığı belirtilerek müdahalenin menine, dava tarihinden itibaren geriye yönelik beş yıllık döneme (13/10/1995-13/10/2000 dönemine) ilişkin olarak başvurucular murisince TCDD'ye ecrimisil ve yasal faiz ödenmesine hükmedilmiştir. Dolayısıyla başvurucular murisi, Belediye ödediği kira bedellerine ek olarak ayrıca TCDD'ye yasal faiziyle birlikte ecrimisil ödeme yükümlülüğü altına girmiştir. Bunun başvurucular murisine ekonomik anlamda önemli bir külfet yüklediği açıktır.
93. Bununla birlikte, uygulanan önlem nedeniyle başvurucular murisine belli ölçüde külfet yüklenmiş olması, kural olarak tek başına malike orantısız bir yük yüklendiği sonucuna ulaşılması için yeterli değildir. Bu bakımdan müdahalenin orantılı olup olmadığının değerlendirilmesi bağlamında, öncelikle olayın somut koşullarının, başvurucunun bu külfete katlanmasını haklı kılıp kılmadığı ele alınmalıdır. Somut olayın koşullarının, başvurucunun bu külfete katlanmasını haklılaştırmadığı kanaatine varılması durumunda ise hukuk sistemi bir bütün içinde değerlendirilerek, malike yüklenen külfeti, durumun gerektirdiği ölçüde telafi edecek hukuksal yol ve mekanizmaların hukuk sisteminde var olup olmadığının ve bunların somut olayda da fiilen işletilip işletilmediğinin irdelenmesi gerekmektedir. Bu şekildeki telafi yol ve mekanizmalarının bulunmaması veya fiilen işletilmemesi hâlinde ulaşılmak istenen kamu yararı amacı ile malikin mülkiyet hakkı arasında kurulması gereken makul denge malik aleyhine bozulmuş olur.
94. Başvurucular murisinin, park alanı içinde bulunan söz konusu taşınmazın Belediyeye ait olduğu yolunda oluşturulan görünüşe güvenerek taşınmazı kiraladığının altı çizilmelidir. Kaldı ki Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 27/1/2011 tarihli kararında ifade edildiği üzere Türk hukukunda kiralanan şeyin kiraya verene ait olmaması kira sözleşmesinin geçerliliğini etkilememekte; bu durumda başkasının mülkiyetinde bulunan bir şeyi kiraya verenin, mal sahibince o şeyin zapt edilmesi hâlinde zapta karşı tekeffül hükümleri uyarınca kiracının zararlarını karşılama sorumluluğu bulunmaktadır. Dolayısıyla başvurucular murisinin, taşınmazın Belediyeye ait olmadığını bilip bilmemesinin kira sözleşmesinin geçerliliğine hiçbir etkisi bulunmamaktadır. Başvurucular murisi, kira sözleşmesinin hükümlerine uyduğu müddetçe taşınmazın kendisinin kullanımına hazır hâlde bulundurulacağı ve kira bedeli dışında kendisine ayrıca bir yükümlülük yüklenmeyeceği yolunda hukuken korunmaya değer bir beklentiye sahiptir. TCDD'ye ait taşınmazı kiraya veren Belediyenin üstün bir hakka sahip bulunmaması, bu koşullar çerçevesinde başvurucular murisinin aleyhine sonuç doğuracak biçimde yorumlanamaz.
95. Öte yandan, TCDD ile Belediye tarafından birbirlerine karşı açılan davalar sonucunda verilen kararlara bakıldığında taşınmazın mülkiyetin kime ait olduğu ve dolayısıyla Belediyenin üstün bir hakka sahip bulunup bulunmadığı hususunda da belirsizliklerin yaratıldığı görülmektedir. TCDD tarafından Belediyeye karşı ecrimisil ödenmesi sitemiyle açılan dava ile Belediye tarafından 2942 sayılı Kanun'un 38. maddesine dayanılarak taşınmazın Belediye adına tespiti istemiyle açılan davayı birleştiren ve Hakem sıfatıyla uyuşmazlığa bakan Eskişehir 2. Asliye Hukuk Mahkemesince 6/3/2003 tarihinde verilen kararla, taşınmazın yirmi yıldan beri nizasız ve fasılasız bir şekilde park olarak kullanılması nedeniyle Belediye adına tespitine ve bu nedenle ecrimisil isteminin de reddine karar verilmiştir. Sonrada açılan tapu iptali ve tescil davası, Anayasa Mahkemesince 2942 sayılı Kanun'un 38. maddesinin iptal edildiği gerekçesiyle reddedilmiş ise de taşınmazın Belediyenin mülkiyetinde bulunduğunu tespit eden karar hukuken varlığını korumaktadır.
96. Bu itibarla, başvurucular murisinin, TCDD'ye ecrimisil ve yasal faiz ödemeye mahkum edilmek suretiyle kendisine yüklenen külfete katlanmasını haklılaştıracak hukuken geçerli herhangi bir nedenin bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Dolayısıyla başvurucular murisinin ekonomik kayıplarının giderilmesi gerekmektedir. Başvurucular murisine yüklenen külfetin tam olarak telafi edildiğinden söz edilebilmesi için TCDD tarafından açılan davalar nedeniyle ecrimisil, faiz ve yargılamagideri ödemek suretiyle uğradığı tüm zararların karşılanması zorunludur.
97. Başvurucular murisi tarafından 11/6/2007 tarihinde Belediye aleyhine Eskişehir 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla birinci ecrimisil davası sonucu haksız olarak tahsil edilen ecrimisil ve faiz için 3.000 TL ve ödenen harç ve vekâlet ücreti için de 1.000 TL maddi tazminat talebinde bulunulmuştur. Mahkemece Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin bozma kararına uyularak Belediyenin sorumluluğunun, başvurucular murisince Belediyeye yapılan kira ödemeleriyle sınırlı olduğu kabul edilmiş ve fiilen ödendiği ispat edilen 3.186 TL kira bedeli ile harç ve vekâlet ücretleri için ödenen 1.000 TL için tazminata hükmedilmiş, TCDD'ye yapılan ecrimisil ve faiz ödemelerinin bu tutarı aşan kısmına yönelik tazminat istemleri ise reddedilmiştir. Mahkemenin, Daire kararına dayanarak, Belediyenin sorumluluğunu Belediyeye yapılan kira ödemeleriyle sınırlı tutan daraltıcı yorumu, ecrimisil ödenmesi nedeniyle oluşan kayıpların bir kısmının karşılanamaması sonucunu doğurmuştur.
98. Başvurucular murisi 15/12/2009 tarihinde mahkemeye sunduğu dilekçede ıslah talebinde bulunmayacaklarını bildirmiş ise de Mahkemece tazminat isteminin aşan kısmının bu temelde reddedilmediği anlaşılmaktadır. Kaldı ki ıslah talebinde bulunulmamış olması, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutan başvurucular murisinin zamanaşımı süresi içerisinde dilediği zaman zararın kalan kısmı için ayrı bir dava açabilme hakkına halel getirmemektedir. Ancak Mahkemenin değinilen gerekçeyle verdiği bu karar, başvurucular vekilinin açacağı ek davanın başarı şansını ortadan kaldırmaktadır. Dolayısıyla ıslah talebinde bulunulmamış olmasının başvurucular vekiline bir kusur olarak atfedilmesi mümkün değildir.
99. Bütün bu hususlar gözetildiğinde, TCDD'ye ecrimisil ve faiz ödemeye mahkum edilmek suretiyle başvuru tarafından yüklenilen ölçüsüz külfetin tamamen telafi edilmediği ve bu hâlde kamu yararı ile özel yarar arasında kurulması gereken makul dengenin başvurucular aleyhine zedelendiği sonucuna ulaşılmaktadır.
100. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
101. Başvurucular, yargılamanın yedi yıl sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
102. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunmayacağını bildirmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
103. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
104. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
105. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
106. Anılan ilkeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda altı yıl dokuz ay devam eden yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
107. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. Başvurucuların Diğer İddiaları
108. Başvurucular, murislerinin yeniden yaptığı binaya ilişkin kira bedellerini Belediyeye ödediği hâlde ikinci defa TCDD'ye de ödeme yapmak zorunda kalması nedeniyle özgürlük ve güvenlik haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Belirtilen hususların özgürlük ve güvenlik hakkıyla bir ilgisi bulunmadığından bu yönüyle bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
109. Başvurucular tarafından ayrıca, TCDD tarafından Belediye yerine murislerine karşı dava açılmak suretiyle Belediyenin korunduğu ve bunun ayrımcılık teşkil ettiği ileri sürülmüştür. Ayrımcılık iddiasının ciddiye alınabilmesi için başvurucuların kendisi ile benzer durumdaki başka kişilere yapılan muamele ile kendisine yapılan muamele arasında bir farklılığın bulunduğunu ve bu farklılığın meşru bir temeli olmaksızın sırf ırk, renk, cinsiyet, din, dil, cinsel yönelim ve benzeri ayırımcı bir nedene dayandığını makul delillerle ortaya koyması gerekmekte olup somut olayda ise başvurucuların bu yöndeki iddialarını temellendirecek somut bulgu ve kanıtlar ortaya koyamadıkları anlaşılmaktadır. Bu nedenle eşitlik ilkesi yönünden herhangi bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
110. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
111. Başvurucular, TCDD'ye ödenen ecrimisil bedelleri için 11.650 TL, bina bedeli için 110.042 TL maddi zararın dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesitalebinde bulunmuşlardır.
112. Başvurucular ayrıca ecrimisil davaları için 2000 yılından beri mahkemelerde uğraşmış olmaları dolayısıyla uğranılan kayıplar ile bu davalar sebebiyle hissedilen acılar nedeniyle 10.000 TL maddi ve manevi zararın tazmine karar verilmesini istemişlerdir.
113. Başvurucuların, 13/10/1995-13/10/2000 dönemine ilişkin olarak TCDD'ye ödenen ecrimisiller yönünden mülkiyet haklarının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
114. TCDD tarafından başvurucular murisi aleyhine açılan davalar sonucu ödenen ecrimisil bedelleri ile bu davalar davalar dolayısıyla uğranıldığı öne sürülen sair maddi ve manevi kayıpların tam olarak tespit edilebilmesi ve dolayısıyla bu yönüyle mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılabilmesi için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu nedenle, ihlal kararının bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Eskişehir 2. Asliye Hukuk Mahkemesinegönderilmesine karar verilmesi gerekir.
115. Bina bedeli yönünden başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verildiğinden başvurucuların buna ilişkin 110.042 TL maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
116. Başvurucular son olarak yargılamanın makul sürede tamamlanmamış olması nedeniyle 10.000 TL manevi zarar isteminde bulunmuşlardır.
117. Başvuruda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
118. Başvurucuların makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara müştereken net 7.200 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
119. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvuruculara müşetereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Bina bedelinin ödenmemesi nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu yönünden yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. İş yeri açma ruhsatı verilmemesi nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. 14/10/2000-15/6/2002 dönemi için haksız yere ecrimisil ödenmesi nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. 13/10/1995-13/10/2000 dönemi için haksız yere ecrimisil ödenmesi nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
5. Makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. 13/10/1995-13/10/2000 dönemi için haksız yere ecrimisil ödenmesi nedeniyle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa'nın 36. maddesinde güvenceye bağlanan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin 13/10/1995-13/10/2000 dönemi için haksız yere ecrimisil ödenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Eskişehir 2. Asliye Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle net 7.200 TL manevi tazminatın BAŞVURUCULARA MÜŞTEREK OLARAK ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 206,10 TL harçtan oluşan toplam yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREK OLARAK ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/2/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.