TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HANDE GÜR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/7066)
|
|
Karar Tarihi: 6/12/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Heysem KOCAÇİNAR
|
Başvurucu
|
:
|
Hande GÜR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, resmî evrakta sahtecilik suçundan verilen düşme
kararından sonra haksız tutulma sebebiyle Hazine aleyhine açılan tazminat
davasının, suçlu olduğunu çağrıştıracak ibarelerle reddine karar verilmesinin
masumiyet karinesini ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/5/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. Başvurucu hakkında Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığının
26/1/1995 tarihli iddianamesi ile sahte çek düzenlediği iddiasıyla resmî
evrakta sahtecilik suçundan cezalandırılması talebiyle kamu davası açılmıştır.
10. Beyoğlu 2. Ağır Ceza Mahkemesi (İstanbul 19. Ağır Ceza
Mahkemesi) 14/10/2004 tarihli karar ile başvurucunun diğer sanık olan eşi ile
birlikte başkasına ait çek koçanını alıp çok sayıda çeki imzalayarak tedavüle
soktuğu gerekçesiyle 2 yıl 4 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar
vermiştir.
11. Karar başvurucunun bildirdiği adreste tebliğ edilemediğinden
5/1/2005 tarihli ve 25691 sayılı Resmî Gazete'de ilan
edilmiştir. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun yürürlüğe
girmesi nedeniyle 25/1/2006tarihli uyarlama yargılaması sonucunda 1/3/1926
tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu hükümlerinin başvurucunun lehine
olduğu belirtilerek yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmiş ve
bu karar 26/9/2004 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 35. maddesi
uyarınca tebliğ edilerek ilk karar kesinleştirilmiştir.
12. Başvurucu, kesinleşen karar nedeniyle 13/9/2009 tarihinde
yakalanarak hakkındaki hükmün infazına başlanmıştır. Başvurucu hükmün infazı
aşamasında kesinleştirme işleminin geri alınması ve tahliye isteminde bulunmuş,
ancak Beyoğlu 2. Ağır Ceza Mahkemesi 9/4/2010 tarihinde talebi reddetmiştir.
İtiraz mercii olan Beyoğlu 3. Ağır Ceza Mahkemesi (İstanbul 20. Ağır Ceza
Mahkemesi) 15/4/2010 tarihli kararı ile talebin temyiz niteliğinde olduğunu
belirterek dosyanın Yargıtaya gönderilmesine ve
hükmün infazının durdurulup başvurucunun tahliyesine karar vermiştir.
13. Yargıtay 11. Ceza Dairesi 7/6/2012 tarihli karar ile
başvurucuya yapılan tebligatın usulsüz olması nedeniyle temyiz istemini
süresinde bulmuş ve inceleme tarihine kadar dava zamanaşımı dolmuş olduğundan
14/10/2004 tarihli kararı bozarak kamu davasının düşmesine karar vermiştir.
14. Başvurucu, hakkındaki kamu davası düşme ile sonuçlanmış
olmasına rağmen ilk derece mahkemesinin usule aykırı kesinleştirme işlemi
nedeniyle hükmün infazına başlanıp 7 ay 3 gün süreyle haksız olarak ceza infaz
kurumunda tutulduğunu belirterek 5.045 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminat
istemiyle dava açmıştır.
15. İstanbul Anadolu4. Ağır CezaMahkemesi
13/3/2013 tarihli karar ilehakkında düşme kararı
verilen kişilerin tazminat isteyemeyecekleri gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
Mahkeme, bu gerekçenin yanı sıraceza mahkemesinin
kanıtlarını da göstermek suretiyle suçun işlendiğini tespit ettiğini ve
mahkûmiyete ilişkin kararın daha sonra Yargıtay temyiz incelemesinde usulsüz
tebligat nedeniyle bozulup inceleme tarihine kadar dava zamanaşımı dolduğundan
kamu davasının düşmesine karar verilmesinin mahkeme kararına dayalı hapis
cezasının infazını haksız hâle getirmeyeceğini de belirtmiştir.
16. Hüküm temyiz edilmiş ve Yargıtay 12. Ceza Dairesinin
20/3/2014 tarihli kararıyla onanmıştır.
17. Nihai kararın başvurucuya tebliğine ilişkin herhangi bir
belge ve bilgi bulunmadığından başvurucunun kararı öğrendiğini bildirdiği
18/4/2014 tarihi esas alınarak başvurunun süresi içinde olduğu kabul edilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 342. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
“Bir kimse resmen memur olmadığı halde 339 uncu maddede gösterilen
suretlerle resmi bir varakada sahtekarlık yaparsa iki seneden sekiz seneye kadar
ağır hapis cezasile cezalandırılır.”
19. 5237 sayılı Kanun'un 204. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
''(1) Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen,
gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte
resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.”
20. 5237 sayılı Kanun'un
''Dava zamanaşımı'' kenar başlıklı 66. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Kanunda başka türlü yazılmış olan hâller
dışında kamu davası;
...
e) Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya
adlî para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl,
Geçmesiyle düşer.''
21. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
223. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(8) Türk Ceza Kanununda öngörülen düşme
sebeplerinin varlığı ya da soruşturma veya kovuşturma şartının
gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde, davanın düşmesine karar verilir.
Ancak, soruşturmanın veya kovuşturmanın yapılması şarta bağlı tutulmuş olup da
şartın henüz gerçekleşmediği anlaşılırsa; gerçekleşmesini beklemek üzere, durma
kararı verilir. Bu karara itiraz edilebilir.''
22. 5271 sayılı Kanun'un
''Tazminat isteyemeyecek kişiler'' kenar başlıklı 144. maddesinin
ilgili kısmışöyledir:
“(1) Kanuna uygun olarak yakalanan veya tutuklanan kişilerden aşağıda
belirtilenler tazminat isteyemezler:
...
c) Genel veya özel af, şikâyetten vazgeçme,
uzlaşma gibi nedenlerle hakkında kovuşturmaya yer olmadığına veya davanın
düşmesine karar verilen veya kamu davası geçici olarak durdurulan veya kamu
davası ertelenen veya düşürülenler. ''
23. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un ''
İnfazın koşulu '' kenar başlıklı4. maddesi şöyledir:
"Mahkûmiyet hükümleri kesinleşmedikçe infaz olunamaz."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 6/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
25. Başvurucu, ceza yargılaması sonucunda 2 yıl 4 ay hapis
cezasıyla cezalandırıldığını, ceza usulüne uygun olarak kesinleşmeden hükmün
infazına başlandığını, 7 ay 3 gün süreyle ceza infaz kurumunda kaldıktan sonra
tahliye edildiğini ve bu aşamadan sonra ilk derece mahkemesi kararının temyiz
incelemesi sonucunda bozularak kamu davasının düşmesine karar verildiğinibildirmiştir. Başvurucu, kamu davasının
düşürülmesi kararı ile ceza infaz kurumunda geçensürenin
haksız olduğunun belirlendiğini iddia etmiş ve haksız olarak tutulduğu günlere
ilişkin maddi ve manevi tazminat istemiyle açmış olduğu davanın tutulmanın
haklı bir sebebe dayandığı izlenimi verecek gerekçelerle reddine karar
verilmesinin masumiyet karinesine aykırı olduğunu ileri sürerek adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Bakanlık görüşünde, başvurucunun işlediği iddia olunan bir
fiil nedeniyle verilen mahkûmiyet kararının sonradan temyiz sonucunda
bozulmasıyla tutmanın geriye doğru hukuka aykırı hâle gelmeyeceği, ancak 5275
sayılı Kanun'un 4. maddesinde mahkûmiyet hükümlerinin kesinleşmeden infaz
edilemeyeceğine dair hususun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme)
belirlediği standardın üzerinde olması nedeniyle özgürlük ve güvenlik hakkına
ilişkin şikâyetlerde ulusal mevzuatın dikkate alınması gerekeceği ve
başvurucunun adil yargılanma hakkına yönelik şikâyetlerinin formüle ediliş
biçiminden kanun yoluşikâyeti niteliğinde olduğu
bildirilmiştir.
27. Başvurucu, Bakanlığın özgürlük ve güvenlik hakkına ilişkin
şikâyetlere yönelik görüşlerinin kendi iddialarını destekler nitelikte olduğunu
ancak adil yargılanma hakkına yönelik görüşleri kabul etmediğini bildirmiştir.
B. Değerlendirme
28. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasışöyledir:
"Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu,hakkında
açılan kamu davasının düşmesinden sonra haksız olarak tutuklu bulunduğu süre
nedeniyle maddi ve manevi tazminat isteğinde bulunmuştur. Anılan isteğin
reddine dair mahkeme kararını bireysel başvuru konusu yapan başvurucunun
özellikle bu kararın masumiyet karinesini ihlal ettiğine vurgu yapması
nedeniyle şikâyeti adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan
masumiyet ilkesi kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeninin de bulunmadığı anlaşılan
masumiyet ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
31. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü
fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit
oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz." şeklinde düzenlenmiştir.
Anayasa’nın 36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile "adil
yargılanma" hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Anılan maddeye
"adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan
adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim
Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat
edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı
düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber
suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair
Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Adem Hüseyinoğlu, B. No: 2014/3954,15/2/2017,
§ 33).
32.Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin
adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar
masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir
gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan
karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu
olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse,
suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri
tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B.
No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
33. Masumiyet karinesi, ceza yargılaması kapsamında bir usul
güvencesi olmasına rağmen buna ilişkin korumanın uygulanabilir olması ve etkili
şekilde sağlanabilmesi için beraat eden veya bir şekilde hakkındaki ceza
yargılaması devam etmeyen kişilerin kamu görevlileri veya otoritelerince suçlu
muamelesi görmelerini önlemelidir. Bu kapsamda ceza davasını takip eden “ceza
yargılaması niteliğinde olmayan herhangi bir yargılamada” damasumiyet
karinesine özen gösterilmelidir(Mustafa Akın, B. No: 2013/2696, 9/9/2015,
§ 38).
34. Ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler
nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda, kişi hakkında beraat kararı
verilmiş olmasına rağmen bu karara esas teşkil eden yargılama sürecine
dayanılması ve bu şekilde beraat kararının sorgulanması masumiyet karinesi ile
çelişir. Buna karşılık idari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi
bakımından kişi beraat etmiş olsa dahi yargılanmış olması olgusundan veya buna
ilişkin karardan söz edilmesi; kişinin suçlu muamelesi gördüğünden, dolayısıyla
masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir.
Bunun için kararın gerekçesinin bütün hâlinde dikkate alınması ve nihai kararın
münhasıran kişinin yargılandığı ve sonuçta beraat ettiği fiilleri işlediği
kabulüne dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir (Kürşat Eyol,§ 29).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
35. Somut olayda başvurucu hakkında resmî evrakta sahtecilik
suçundan kamu davası açılmış ve yapılan yargılama sonucunda başvurucuya isnat
edilen eylem sabit görülerek 2 yıl 4 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına
karar verilmiştir. İlk derece mahkemesinin bu kararı usule aykırı şekilde
kesinleştirilmiş (bkz. § 11) ve 13/9/2009 tarihinde hükmün infazına
başlanmıştır. İtiraz sonucunda 15/4/2010 tarihinde hükmün infazı durdurulmuşbu tarihe kadar başvurucu 7 ay 2 gün süre ile
ceza infaz kurumunda tutulmuştur.
36. Kısmen infaz edilen hüküm Yargıtay 11. Ceza Dairesinin
7/6/2012 tarihli düşme kararı ileortadan kalkmıştır.
Başvurucu ortadan kalkan bu karara dayalı olarak ceza infaz kurumunda tutulduğu
günlere ilişkin maddi ve manevi tazminat isteğinde bulunmuştur. İlk derece
mahkemesi başvurucunun bu talebini esas alarak mevzuatın buna imkân tanımadığı
gerekçesiyle reddetmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) ceza
yargılamasının suçluluğu kanıtlanmadan sona erdiği bazı hâllerde suç isnadı altında
bulunan kişiye tutuklu kaldığı günler nedeniyle tazminat ödenmemesi yönündeki
kanuni düzenlemelerin masumiyet karinesini ihlal etmeyeceği şeklindeki
içtihatları nazara alındığında, yalnızca tazminat isteğinin reddi nedeniyle
masumiyet karinesine yönelik bir ihlalin varlığından söz edilemez.
37. İlk derece mahkemesinin gerekçeli kararında esasen kamu
davasının düşme ile sonuçlanması hâlinde suç isnadı altında bulunan kişiye
tazminat ödenmeyeceğine dair kanuni düzenleme nedeniyle tazminat isteğinin
reddedildiği açıktır. Mahkeme bu gerekçeyi esas almakla birlikte Sözleşme’nin
özgürlük ve güvenlik hakkını güvenceye alan 5. maddesi ışığında başvurucunun
ceza infaz kurumunda geçirmiş olduğu günlere ilişkin ek bir değerlendirme daha
yapmıştır. Anılan değerlendirmede düşme ile sonuçlanan kamu davasına konu
fiilin işlendiği yönünde herhangi bir belirlemede bulunulmamış, ancak ceza
infaz kurumunda geçen sürenin mahkûmiyete bağlı tutulma şeklinde olup
Sözleşme'nin 5. maddesini ihlal etmediği özensiz bir dille ifade edilmiştir.
Gerekçeli karar bu haliyle bir mahkemenin göstermesi gereken özen ve ciddiyeti
içermiyorsa da kararda başvurucunun düşme ile sonuçlanan kamu davasında isnat
olunan eylemi işlediği yönünde bir saptamada bulunulduğu veya bu kanıyı
uyandıracak herhangi bir ifade kullanıldığı söylenemez.
38. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde
güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edilmediğine karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında ve 38.
maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin
İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
6/12/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.