TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
S.B. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/5783)
Karar Tarihi: 20/12/2017
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Özgür DUMAN
Başvurucu
S.B.
Vekili
Av. Emine ERSÜS
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, sürekli olarak nafaka ödenmesi talebinin resmî evlenme akdinin bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu ile M.E. -başvuru formu ve eklerinde belirtilmeyen bir tarihte- resmî evlenme akdi olmaksızın dinî nikâh yapmışlar ve on üç yıl birlikte yaşamışlardır. Başvurucu ile M.E.nin 2002, 2003 ve 2005 yıllarında üç çocukları doğmuştur. Bu çocuklardan en küçüğü babasının yanında, diğer iki çocuk M.B. ve Ö.B. ise başvurucunun yanında kalmaktadır.
8. M.E.nin aynı zamanda resmî nikâhlı bir eşi ve yine dinî nikâha dayalı olarak birlikte yaşadığı bir eşi daha bulunmaktadır. Başvurucu 2012 yılı Nisan ayına kadar M.E. ile birlikte yaşamıştır. Başvurucunun iddiasına göre M.E. ortak konutun kapısının kilidini değiştirip başvurucuyu ve çocuklarını eve almamış, ayrıca başvurucuya şiddet uygulamış, sonrasında da diğer iki çocuğu da yanına alarak başvurucuya göstermemiştir.
9. Başvuru formu ve eklerinde belirtilmeyen tarihlerde bir müddet sığınma evinde kalan başvurucu, çocukları M.B. ve Ö.B.'nin kendisine verilmesi istemiyle 8/1/2014 tarihinde İstanbul 17. Aile Mahkemesinden tedbir talebinde bulunmuştur. Mahkeme 9/1/2014 tarihinde başvurucunun talebini kabul ederk, adı geçen çocukların anneye teslimine ve bu çocuklar için talep tarihinden itibaren üç ay süreyle aylık toplam 500 TL tedbir nafakasının başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Bu karar doğrultusunda iki çocuk icra yoluyla yeniden başvurucuya teslim edilmiştir.
10. Başvurucu, ortak konuttan ayrıldıktan iki yıl sonra 10/3/2014 tarihinde 8/3/2012 tarihli ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında kendisine sürekli olarak nafaka bağlanması için İzmir 10. Aile Mahkemesinden talepte bulunmuştur.
11. Mahkeme, aynı tarihte verdiği karar ile başvurucunun talebini reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucu ile M.E. arasında resmî evlilik bağı bulunmadığı vurgulanmıştır. Mahkemeye göre bu sebeple M.E.nin kanunen nafaka ödeme yükümlülüğü bulunmamaktadır.
12. Başvurucu 12/3/2014 tarihinde karara itiraz etmiştir. İtiraz mercii olan İzmir 11. Aile Mahkemesi 12/3/2014 tarihinde başvurucunun itirazının reddine karar vermiştir. Gerekçede itiraza konu karara atıf yapılmış ve verilen kararın 6284 sayılı Kanun hükümlerinin lafzı ile amacına uygun olduğu belirtilmiştir.
13. Nihai karar başvurucu vekiline 25/3/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 22/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
15. 6284 sayılı Kanun’un "Hâkim tarafından verilecek önleyici tedbir kararları" kenar başlıklı 5. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“Şiddet uygulayan, aynı zamanda ailenin geçimini sağlayan yahut katkıda bulunan kişi ise 4721 sayılı Kanun hükümlerine göre nafakaya hükmedilmemiş olması kaydıyla hâkim, şiddet mağdurunun yaşam düzeyini göz önünde bulundurarak talep edilmese dahi tedbir nafakasına hükmedebilir.”
16. 6284 sayılı Kanun’un "Tedbir kararının verilmesi, tebliği ve gizlilik" kenar başlıklı 8. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tedbir kararı ilk defasında en çok altı ay için verilebilir. Ancak şiddet veya şiddet uygulanma tehlikesinin devam edeceğinin anlaşıldığı hâllerde, resen, korunan kişinin ya da Bakanlık veya kolluk görevlilerinin talebi üzerine tedbirlerin süresinin veya şeklinin değiştirilmesine, bu tedbirlerin kaldırılmasına veya aynen devam etmesine karar verilebilir.”
17. 6284 sayılı Kanun’un "Nafaka" kenar başlıklı 18. maddesi şöyledir:
“(1) Bu Kanun hükümlerine göre nafakaya karar verilmesi hâlinde, kararın bir örneği, resen nafaka alacaklısının veya borçlusunun yerleşim yeri icra müdürlüğüne gönderilir.
(2) Nafaka ödemekle yükümlü kılınan kişinin Sosyal Güvenlik Kurumu ile bağlantısı olması durumunda, korunan kişinin başvurusu aranmaksızın nafaka, ilgilinin aylık, maaş ya da ücretinden icra müdürlüğü tarafından tahsil edilir. İcra müdürlüklerinin nafakanın tahsili işlemlerine ilişkin posta giderleri Cumhuriyet başsavcılığının suçüstü ödeneğinden karşılanır.”
18. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun "Yoksulluk nafakası" kenar başlıklı 175. maddesi şöyledir:
"Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.
Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz."
19. 4721 sayılı Kanun'un "Çocukların Bakım ve Eğitim Giderlerini Karşılama " başlıklı kısmında yer alan "Kapsamı" kenar başlıklı 327. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderler ana ve baba tarafından karşılanır.”
20. 4721 sayılı Kanun’un "Süresi" kenar başlıklı 328. maddesi şöyledir:
“Ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder.
Çocuk ergin olduğu halde eğitimi devam ediyorsa, ana ve baba durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler.”
21. 4721 sayılı Kanun’un " Dava hakkı" kenar başlıklı 329. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Küçüğe fiilen bakan ana veya baba, diğerine karşı çocuk adına nafaka davası açabilir.”
B. Uluslararası Hukuk
22. Başvurucu iddialarına dayanak olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Şerife Yiğit/Türkiye ([BD], B. No: 3976/05, 2/11/2010) kararını göstermiştir (bkz. § 26).
23. Şerife Yiğit/Türkiye kararı, dinî nikâh ile evlenen kişilerin dul aylığından yararlandırılmaması şikâyeti ile ilgilidir. Bu olayda başvurucu, ayrımcılık yasağı ile bağlantılı olarak mülkiyet hakkının ve özel hayat ile aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. AİHM bu kararda;
i.Dinî nikâha dayalı olsa bile çiftlerin birlikte yaşadığını ve ortak çocuklarının da bulunduğunu gözeterek somut olayda bir "aile yaşamının" mevcut olduğunu ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 8. maddesinin bu sebeple uygulanabilir olduğunu kabul etmiştir.
ii. Ancak başvurucunun dinî bir evlilik içinde yaşamayı tercih ettiği ve bir aile kurduğu, buna resmî makamların da bir müdahalesinin söz konusu olmadığı vurgulanmıştır.
iii. Ayrıca Sözleşme'nin 8. maddesinin devlete evli olmayan çiftler için özel düzenlemeler getirmek gibi bir yükümlülük yüklemediğine ve bu maddenin devletin resmi evlenme akdi dışındaki evlenmeleri tanımaya zorlayabileceği şeklinde yorumlanamayacağına dikkat çekilmiştir.
iv. AİHM'e göre bu sebeplerle başvurucunun aile yaşamına yönelik bir müdahale söz konusu değildir (Şerife Yiğit/Türkiye, §§ 93-103; benzer yönde bkz. Tekin/Türkiye (k.k.), B. No: 26252/06, 1/2/2011; Balo/Türkiye (k.k.), B. No: 2379/10, 8/2/2011).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 20/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu, dinî nikâhlı olarak bir süre birlikte yaşadığı kişiden ayrı yaşamaya başladığı için geçim zorluğuna düştüğünü ifade etmiştir.Başvurucu, bu nedenle 6284 sayılı Kanun kapsamında bu kişiden alınmak üzere süresiz olarak nafaka verilmesi talebinin derece mahkemelerince reddedildiğinden yakınmaktadır. Başvurucuya göre on üç yıl boyunca karı koca hayatı yaşamaları ve üç müşterek çocuğun varlığı bile süresiz olarak nafakaya hükmedilmesine yeterlidir. Başvurucu, nafaka talebinin reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
26. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın “Özel hayatın gizliliği” kenar başlıklı 20. maddesi şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.
...”
27. Anayasa’nın “Ailenin korunması ve çocuk hakları” kenar başlıklı 41. maddesi şöyledir:
“Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.
Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.
Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.”
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
29. Aile hayatına saygı hakkı, Anayasanın 20. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınmıştır. Maddenin -gerekçesi de dikkate alındığında- resmî makamların özel hayata ve aile hayatına müdahale edememesini düzenlediği, kişilerin ferdî ve aile hayatını kendi anladığı gibi düzenleyip yaşayabilmesi gereğine işaret ettiği görülmektedir. Ayrıca Anayasa’nın 41. maddesinin Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, özellikle aile hayatına saygı hakkına ilişkin pozitif yükümlülüklerin değerlendirilmesi bağlamında gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 22; Marcus Frank Cerny [GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 36).
30. Aile hayatındaki temel ilişkiler, kadın ve erkek ile ebeveyn ve çocuk arasındaki ilişkilerdir. Resmî evlilik birliklerinin aile hayatı kapsamında korunduğu kuşkusuz olup evlilik içinde doğan çocuklar da kendiliğinden evlilik ilişkisinin bir parçası sayılırlar (Murat Atılgan, § 23; N.Ö., B. No: 2014/19725, 19/11/2015, § 33). Diğer taraftan Anayasa'nın 20. maddesinde belirtilen "aile hayatı" kavramının kanunlardaki düzenlemelerden bağımsız olarak daha geniş yorumlandığına dikkat çekmek gerekir. Bu bağlamda aile hayatından söz edebilmek için "birlikte yaşama" temel bir koşul olmakla birlikte fiilî bir “aile bağı” oluşturacak kadar yeterli tutarlılık taşımak kaydıyla başka bazı istisnai durumlarda da aile hayatının varlığından söz edilebilir.
31. Somut olayda başvurucu ile M.E. resmî bir evlilik akdi olmaksızın dinî nikâha dayalı olarak yaklaşık on üç yıl boyunca birlikte yaşamışlardır. Ayrıca başvurucu ile bu kişinin müşterek üç çocukları da bulunmaktadır. Yine belirtmek gerekir ki aile hayatı örneğin çocukların eğitimi çerçevesinde yalnızca sosyal, ahlaki ya da kültürel ilişkileri yanında nafaka yükümlülüğü veya miras hakkı gibi maddi menfaatleri de kapsamaktadır (Fatma Julia Ekinciler, B. No: 2013/2758, 17/2/2016, § 58). Dolayısıyla somut başvuruda aile hayatına saygı hakkına ilişkin Anayasa'nın 20. maddesinin uygulanabilir olduğu değerlendirilmektedir. Bu durumda her ne kadar başvurucu, nafaka talebinin resmî bir evlilik akdi bulunmadığı gerekçesine dayalı olarak reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ve ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini ileri sürmekte ise de başvurucunun bu şikâyeti, özü itibarıyla ilgili olduğu aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenmiştir.
1. Genel İlkeler
32. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
33. Somut başvuruda şikâyet edilen husus, başvurucunun dinî nikâha dayalı olarak birlikte yaşadığı kişiden nafaka talebine ilişkindir. Buna göre devletin doğrudan bir müdahalesi söz konusu değildir. Bununla birlikte aile hayatına saygı hakkı kapsamında devlet için söz konusu olan yükümlülük, sadece belirtilen hakka keyfî surette müdahaleden kaçınmakla sınırlı olmayıp öncelikli olan bu negatif yükümlülüğe ek olarak aile hayatına etkili bir biçimde saygının sağlanması bağlamında pozitif yükümlülükleri de içermektedir. Söz konusu pozitif yükümlülükler, bireyler arası ilişkiler alanında olsa da aile hayatına saygıyı sağlamaya yönelik tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar (Murat Atılgan, § 26; N.Ö., § 36).
34. Aile hayatına saygı hakkı kapsamındaki negatif ve pozitif yükümlülükler arasındaki sınırları kesin biçimde tanımlamak mümkün olmayıp ilgili makamların her iki yükümlülük çerçevesinde de belirli bir takdir alanına sahip olduğu kabul edilmekle birlikte her iki yükümlülük kapsamında da benzer ilkelerin gözönünde bulundurulması, özellikle her iki durumda da kamusal makamlarca olayın bağlamı ve müdahalenin türüne göre birey menfaatleri ile toplum menfaatleri arasında adil bir denge kurulmasına özen gösterilmesi gerekmektedir (Murat Atılgan, § 42; N.Ö., § 53).
2. İlkelerin Olaya Uygulanması
35. Somut olayda başvurucu, derece mahkemelerinden aile hayatına saygı hakkı çerçevesinde dinî nikâha dayalı olarak birlikte yaşadığı kişiden alınmak üzere 6284 sayılı Kanun hükümleri uyarınca süresiz olarak nafaka verilmesi talebinde bulunmuştur.
36. Kanun koyucu tarafından ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesi için etkili ve süratli bir yöntem izlenmesi, şiddete maruz kalan veya uğrama tehlikesi altında olan kişinin gecikmeksizin korunması amacıyla Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle belirlenen standartlara uygun olarak 6284 sayılı Kanun hükümleri ihdas edilip yürürlüğe konulmuştur (Salih Söylemezoğlu, B. No: 2013/3758, 6/1/2016, § 33).
37. 6284 sayılı Kanun kapsamında düzenlenen nafakanın aynı Kanun'un 5. ve 18. maddelerine göre aile hâkimi tarafından verilecek önleyici bir tedbir kararı niteliği taşıdığı anlaşılmaktadır. Nitekim bu Kanun'un 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre tedbir kararı en çok altı ay için verilebilmektedir. Dolayısıyla söz konusu Kanun hükümlerinin başvurucunun talep ettiği gibi süresiz olarak nafaka verilmesini sağlamadığı açıktır (bkz. §§ 15-17).
38. Başvurucu ayrıca, müşterek üç çocuğundan ikisinin yanında yaşadığını ve okula gittiğini, bu çocukların masraflarını ise kendisinin karşıladığını belirtmektedir. Bununla birlikte başvurucu ne derece mahkemeleri önünde çocukları adına nafaka talebinde bulunmuş ne de bireysel başvuru kapsamında açık olarak böyle bir nafaka talebinin reddedildiğinden yakınmıştır. Kaldı ki başvurucunun talebi üzerine belirli bir süreyle tedbiren çocuklar yararına aylık 500 TL nafakaya hükmedildiği de görülmektedir. Bunun yanında, 4721 sayılı Kanun'un 327. ve devamı hükümlerinde ergin olmayan çocuk yararına nafaka talebine ilişkin dava hakkına, buna dair usul ve esaslara yer verilmiştir (bkz. §§ 19-21). Dolayısıyla başvurucunun çocukları adına nafaka talep etme imkânının bulunduğu görülmektedir.
39. Ayrıca, başvurucunun uğradığını belirttiği şiddet, tehdit ve hakaret eylemleri nedeniyle 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 49. ve devamı maddelerinde düzenlenen haksız fiil hükümleri çerçevesinde haksız fiilde bulunan kişiden tazminat talebinde bulunma imkânı da vardır. Bu durumda derece mahkemelerince başvurucunun aile hukuku hükümleri çerçevesinde resmi bir evlenme akdi bulunmadığı için süresiz nafaka talep edebilmesi mümkün görülmemekle birlikte, başvurucunun gerek müşterek çocuklarının bakımı için iştirak nafakası talep edebilme gerekse de maruz kaldığı haksız fiiller sebebiyle tazminat davası açabilme gibi yararlanabileceği başka hukuki yollarınmevcut olduğu anlaşılmaktadır.
40. Diğer taraftan Anayasa'nın 20. ve 41. maddeleri çerçevesinde devletin, aralarında resmî evlenme akdi bulunmayan kişiler yönünden somut olayda talep edildiği gibi bir geçici tedbirin kapsamını aşacak biçimde çeşitli özel düzenlemeler ve bu bağlamda taraflara diğerinin aleyhine olacak şekilde sürekli bazı mali imkân veya ayrıcalıklar sağlanması gibi bir pozitif yükümlülüğünün bulunduğu söylenemez. Başka bir ifadeyle aile hayatına saygı hakkı, aralarında resmî evlenme akdi bulunmayan kişiler arasındaki birlikteliklerin sona ermesi durumunda kişinin diğer taraftan süresiz olarak nafaka ödenmesini talep edebilme hakkını güvence altına almamaktadır.
41. Somut olayda başvurucunun talebi esas itibarıyla 6284 sayılı Kanun kapsamında bir tedbir verilmesine yönelik olmayıp karşı taraftan alınmak üzere süresiz olarak nafaka bağlanmasına ilişkindir. Bu şekilde bir yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesine ilişkin koşullar ise 4721 sayılı Kanun'da düzenlenmiş olup nafakaya hükmedilebilmesi için resmî nikâha dayalı bir evlenmenin varlığı aranmaktadır (bkz. § 18). Söz konusu hükümlerde öngörülen bazı mali imkânlardan yararlanmayı talep eden ilgililerin, ancak anılan hükümlerde öngörülen koşulların gerçekleşmesi kaydıyla bu imkânlara ilişkin düzenlemelerden yararlanabilecek olmalarının ise keyfî veya öngörülemez nitelikte olmadığı da açıktır.
42. Sonuç olarak başvurucunun aile hayatına saygı hakkına yönelik bir müdahalenin bulunmadığı gibi somut olay bağlamında bu hak kapsamında kamusal makamların pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği sonucuna varılması da mümkün değildir.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 20/12/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.