TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
S.B. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/5783)
|
|
Karar Tarihi: 20/12/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
S.B.
|
Vekili
|
:
|
Av. Emine
ERSÜS
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, sürekli olarak nafaka ödenmesi talebinin resmî
evlenme akdinin bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle aile hayatına
saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar
verilmiştir.
5. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu ile M.E. -başvuru formu ve eklerinde belirtilmeyen
bir tarihte- resmî evlenme akdi olmaksızın dinî nikâh yapmışlar ve on üç yıl
birlikte yaşamışlardır. Başvurucu ile M.E.nin 2002,
2003 ve 2005 yıllarında üç çocukları doğmuştur. Bu çocuklardan en küçüğü
babasının yanında, diğer iki çocuk M.B. ve Ö.B. ise başvurucunun yanında
kalmaktadır.
8. M.E.nin aynı zamanda resmî nikâhlı
bir eşi ve yine dinî nikâha dayalı olarak birlikte yaşadığı bir eşi daha
bulunmaktadır. Başvurucu 2012 yılı Nisan ayına kadar M.E. ile birlikte
yaşamıştır. Başvurucunun iddiasına göre M.E. ortak konutun kapısının kilidini
değiştirip başvurucuyu ve çocuklarını eve almamış, ayrıca başvurucuya şiddet
uygulamış, sonrasında da diğer iki çocuğu da yanına alarak başvurucuya
göstermemiştir.
9. Başvuru formu ve eklerinde belirtilmeyen tarihlerde bir
müddet sığınma evinde kalan başvurucu, çocukları M.B. ve Ö.B.'nin kendisine verilmesi istemiyle 8/1/2014 tarihinde
İstanbul 17. Aile Mahkemesinden tedbir talebinde bulunmuştur. Mahkeme 9/1/2014
tarihinde başvurucunun talebini kabul ederk, adı
geçen çocukların anneye teslimine ve bu çocuklar için talep tarihinden itibaren
üç ay süreyle aylık toplam 500 TL tedbir nafakasının başvurucuya ödenmesine
karar vermiştir. Bu karar doğrultusunda iki çocuk icra yoluyla yeniden
başvurucuya teslim edilmiştir.
10. Başvurucu, ortak konuttan ayrıldıktan iki yıl sonra
10/3/2014 tarihinde 8/3/2012 tarihli ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına
Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında kendisine sürekli olarak
nafaka bağlanması için İzmir 10. Aile Mahkemesinden talepte bulunmuştur.
11. Mahkeme, aynı tarihte verdiği karar ile başvurucunun
talebini reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucu ile M.E. arasında resmî
evlilik bağı bulunmadığı vurgulanmıştır. Mahkemeye göre bu sebeple M.E.nin kanunen nafaka ödeme yükümlülüğü bulunmamaktadır.
12. Başvurucu 12/3/2014 tarihinde karara itiraz etmiştir. İtiraz
mercii olan İzmir 11. Aile Mahkemesi 12/3/2014 tarihinde başvurucunun
itirazının reddine karar vermiştir. Gerekçede itiraza konu karara atıf yapılmış
ve verilen kararın 6284 sayılı Kanun hükümlerinin lafzı ile amacına uygun olduğu
belirtilmiştir.
13. Nihai karar başvurucu vekiline 25/3/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
14. Başvurucu 22/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
15. 6284 sayılı Kanun’un "Hâkim
tarafından verilecek önleyici tedbir kararları" kenar başlıklı
5. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“Şiddet uygulayan, aynı zamanda ailenin
geçimini sağlayan yahut katkıda bulunan kişi ise 4721 sayılı Kanun hükümlerine
göre nafakaya hükmedilmemiş olması kaydıyla hâkim, şiddet mağdurunun yaşam
düzeyini göz önünde bulundurarak talep edilmese dahi tedbir nafakasına
hükmedebilir.”
16. 6284 sayılı Kanun’un "Tedbir
kararının verilmesi, tebliği ve gizlilik" kenar başlıklı 8.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tedbir kararı ilk defasında en çok altı ay
için verilebilir. Ancak şiddet veya şiddet uygulanma tehlikesinin devam
edeceğinin anlaşıldığı hâllerde, resen, korunan kişinin ya da Bakanlık veya
kolluk görevlilerinin talebi üzerine tedbirlerin süresinin veya şeklinin
değiştirilmesine, bu tedbirlerin kaldırılmasına veya aynen devam etmesine karar
verilebilir.”
17. 6284 sayılı Kanun’un
"Nafaka" kenar başlıklı 18. maddesi şöyledir:
“(1) Bu Kanun hükümlerine göre nafakaya karar
verilmesi hâlinde, kararın bir örneği, resen nafaka alacaklısının veya
borçlusunun yerleşim yeri icra müdürlüğüne gönderilir.
(2) Nafaka ödemekle yükümlü kılınan kişinin
Sosyal Güvenlik Kurumu ile bağlantısı olması durumunda, korunan kişinin
başvurusu aranmaksızın nafaka, ilgilinin aylık, maaş ya da ücretinden icra
müdürlüğü tarafından tahsil edilir. İcra müdürlüklerinin nafakanın tahsili
işlemlerine ilişkin posta giderleri Cumhuriyet başsavcılığının suçüstü
ödeneğinden karşılanır.”
18. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun "Yoksulluk nafakası" kenar
başlıklı 175. maddesi şöyledir:
"Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek
taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü
oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.
Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz."
19. 4721 sayılı Kanun'un "Çocukların
Bakım ve Eğitim Giderlerini Karşılama " başlıklı kısmında yer
alan "Kapsamı" kenar
başlıklı 327. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için
gerekli giderler ana ve baba tarafından karşılanır.”
20. 4721 sayılı Kanun’un "Süresi"
kenar başlıklı 328. maddesi şöyledir:
“Ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin
olmasına kadar devam eder.
Çocuk ergin olduğu halde eğitimi devam
ediyorsa, ana ve baba durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek
ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler.”
21. 4721 sayılı Kanun’un "
Dava hakkı" kenar başlıklı 329. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Küçüğe fiilen bakan ana veya baba, diğerine
karşı çocuk adına nafaka davası açabilir.”
B. Uluslararası Hukuk
22. Başvurucu iddialarına dayanak olarak Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin (AİHM) Şerife Yiğit/Türkiye
([BD], B. No: 3976/05, 2/11/2010) kararını göstermiştir (bkz. § 26).
23. Şerife Yiğit/Türkiye kararı,
dinî nikâh ile evlenen kişilerin
dul aylığından yararlandırılmaması şikâyeti ile ilgilidir. Bu olayda başvurucu,
ayrımcılık yasağı ile bağlantılı olarak mülkiyet hakkının ve özel hayat ile
aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. AİHM bu kararda;
i.Dinî nikâha dayalı olsa bile çiftlerin
birlikte yaşadığını ve ortak çocuklarının da bulunduğunu gözeterek somut olayda
bir "aile yaşamının" mevcut olduğunu ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 8. maddesinin bu sebeple uygulanabilir olduğunu kabul
etmiştir.
ii. Ancak başvurucunun dinî bir evlilik içinde yaşamayı tercih
ettiği ve bir aile kurduğu, buna resmî makamların da bir müdahalesinin söz
konusu olmadığı vurgulanmıştır.
iii. Ayrıca Sözleşme'nin 8. maddesinin devlete evli olmayan çiftler
için özel düzenlemeler getirmek gibi bir yükümlülük yüklemediğine ve bu
maddenin devletin resmi evlenme akdi dışındaki evlenmeleri tanımaya
zorlayabileceği şeklinde yorumlanamayacağına dikkat çekilmiştir.
iv. AİHM'e göre bu sebeplerle başvurucunun aile yaşamına yönelik
bir müdahale söz konusu değildir (Şerife
Yiğit/Türkiye, §§ 93-103; benzer yönde bkz. Tekin/Türkiye (k.k.),
B. No: 26252/06, 1/2/2011; Balo/Türkiye
(k.k.), B. No: 2379/10, 8/2/2011).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 20/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu, dinî nikâhlı olarak bir süre birlikte yaşadığı
kişiden ayrı yaşamaya başladığı için geçim zorluğuna düştüğünü ifade etmiştir.Başvurucu, bu nedenle 6284
sayılı Kanun kapsamında bu kişiden alınmak üzere süresiz olarak nafaka
verilmesi talebinin derece mahkemelerince reddedildiğinden yakınmaktadır.
Başvurucuya göre on üç yıl boyunca karı koca hayatı yaşamaları ve üç müşterek
çocuğun varlığı bile süresiz olarak nafakaya hükmedilmesine yeterlidir.
Başvurucu, nafaka talebinin reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
26. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın “Özel hayatın gizliliği” kenar başlıklı 20.
maddesi şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme
hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.
...”
27. Anayasa’nın “Ailenin
korunması ve çocuk hakları” kenar başlıklı 41. maddesi şöyledir:
“Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların
korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için
gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.
Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça
aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme
hakkına sahiptir.
Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu
tedbirleri alır.”
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
29. Aile hayatına saygı hakkı, Anayasanın 20. maddesinin birinci
fıkrasında güvence altına alınmıştır. Maddenin -gerekçesi de dikkate
alındığında- resmî makamların özel hayata ve aile hayatına müdahale edememesini
düzenlediği, kişilerin ferdî ve aile hayatını kendi anladığı gibi düzenleyip
yaşayabilmesi gereğine işaret ettiği görülmektedir. Ayrıca Anayasa’nın 41.
maddesinin Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, özellikle aile hayatına
saygı hakkına ilişkin pozitif yükümlülüklerin değerlendirilmesi bağlamında gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015,
§ 22; Marcus Frank Cerny
[GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 36).
30. Aile hayatındaki temel ilişkiler, kadın ve erkek ile ebeveyn
ve çocuk arasındaki ilişkilerdir. Resmî evlilik birliklerinin aile hayatı
kapsamında korunduğu kuşkusuz olup evlilik içinde doğan çocuklar da
kendiliğinden evlilik ilişkisinin bir parçası sayılırlar (Murat Atılgan, § 23; N.Ö., B. No: 2014/19725, 19/11/2015, §
33). Diğer taraftan Anayasa'nın 20. maddesinde belirtilen "aile
hayatı" kavramının kanunlardaki düzenlemelerden bağımsız olarak daha geniş
yorumlandığına dikkat çekmek gerekir. Bu bağlamda aile hayatından söz edebilmek
için "birlikte yaşama" temel bir koşul olmakla birlikte fiilî bir
“aile bağı” oluşturacak kadar yeterli tutarlılık taşımak kaydıyla başka bazı
istisnai durumlarda da aile hayatının varlığından söz edilebilir.
31. Somut olayda başvurucu ile M.E. resmî bir evlilik akdi
olmaksızın dinî nikâha dayalı olarak yaklaşık on üç yıl boyunca birlikte
yaşamışlardır. Ayrıca başvurucu ile bu kişinin müşterek üç çocukları da
bulunmaktadır. Yine belirtmek gerekir ki aile hayatı örneğin çocukların eğitimi
çerçevesinde yalnızca sosyal, ahlaki ya da kültürel ilişkileri yanında nafaka
yükümlülüğü veya miras hakkı gibi maddi menfaatleri de kapsamaktadır (Fatma Julia Ekinciler, B. No: 2013/2758,
17/2/2016, § 58). Dolayısıyla somut başvuruda aile hayatına saygı hakkına
ilişkin Anayasa'nın 20. maddesinin uygulanabilir olduğu değerlendirilmektedir.
Bu durumda her ne kadar başvurucu, nafaka talebinin resmî bir evlilik akdi
bulunmadığı gerekçesine dayalı olarak reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma
hakkının ve ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini ileri sürmekte ise de
başvurucunun bu şikâyeti, özü itibarıyla ilgili olduğu aile hayatına saygı
hakkı kapsamında incelenmiştir.
1. Genel İlkeler
32. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun
ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul
edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
33. Somut başvuruda şikâyet edilen husus, başvurucunun dinî
nikâha dayalı olarak birlikte yaşadığı kişiden nafaka talebine ilişkindir. Buna
göre devletin doğrudan bir müdahalesi söz konusu değildir. Bununla birlikte
aile hayatına saygı hakkı kapsamında devlet için söz konusu olan yükümlülük,
sadece belirtilen hakka keyfî surette müdahaleden kaçınmakla sınırlı olmayıp
öncelikli olan bu negatif yükümlülüğe ek olarak aile hayatına etkili bir
biçimde saygının sağlanması bağlamında pozitif yükümlülükleri de içermektedir.
Söz konusu pozitif yükümlülükler, bireyler arası ilişkiler alanında olsa da
aile hayatına saygıyı sağlamaya yönelik tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar (Murat Atılgan, § 26; N.Ö., § 36).
34. Aile hayatına saygı hakkı kapsamındaki negatif ve pozitif
yükümlülükler arasındaki sınırları kesin biçimde tanımlamak mümkün olmayıp
ilgili makamların her iki yükümlülük çerçevesinde de belirli bir takdir alanına
sahip olduğu kabul edilmekle birlikte her iki yükümlülük kapsamında da benzer
ilkelerin gözönünde bulundurulması, özellikle her iki
durumda da kamusal makamlarca olayın bağlamı ve müdahalenin türüne göre birey
menfaatleri ile toplum menfaatleri arasında adil bir denge kurulmasına özen
gösterilmesi gerekmektedir (Murat Atılgan,
§ 42; N.Ö., § 53).
2. İlkelerin Olaya
Uygulanması
35. Somut olayda başvurucu, derece mahkemelerinden aile hayatına
saygı hakkı çerçevesinde dinî nikâha dayalı olarak birlikte yaşadığı kişiden
alınmak üzere 6284 sayılı Kanun hükümleri uyarınca süresiz olarak nafaka
verilmesi talebinde bulunmuştur.
36. Kanun koyucu tarafından ailenin korunması ve kadına karşı
şiddetin önlenmesi için etkili ve süratli bir yöntem izlenmesi, şiddete maruz
kalan veya uğrama tehlikesi altında olan kişinin gecikmeksizin korunması
amacıyla Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle belirlenen
standartlara uygun olarak 6284 sayılı Kanun hükümleri ihdas edilip yürürlüğe
konulmuştur (Salih Söylemezoğlu,
B. No: 2013/3758, 6/1/2016, § 33).
37. 6284 sayılı Kanun kapsamında düzenlenen nafakanın aynı
Kanun'un 5. ve 18. maddelerine göre aile hâkimi tarafından verilecek önleyici
bir tedbir kararı niteliği taşıdığı anlaşılmaktadır. Nitekim bu Kanun'un 8.
maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre tedbir kararı en çok altı ay için
verilebilmektedir. Dolayısıyla söz konusu Kanun hükümlerinin başvurucunun talep
ettiği gibi süresiz olarak nafaka verilmesini sağlamadığı açıktır (bkz. §§
15-17).
38. Başvurucu ayrıca, müşterek üç çocuğundan ikisinin yanında
yaşadığını ve okula gittiğini, bu çocukların masraflarını ise kendisinin
karşıladığını belirtmektedir. Bununla birlikte başvurucu ne derece mahkemeleri
önünde çocukları adına nafaka talebinde bulunmuş ne de bireysel başvuru
kapsamında açık olarak böyle bir nafaka talebinin reddedildiğinden yakınmıştır.
Kaldı ki başvurucunun talebi üzerine belirli bir süreyle tedbiren
çocuklar yararına aylık 500 TL nafakaya hükmedildiği de görülmektedir. Bunun
yanında, 4721 sayılı Kanun'un 327. ve devamı hükümlerinde ergin olmayan çocuk
yararına nafaka talebine ilişkin dava hakkına, buna dair usul ve esaslara yer
verilmiştir (bkz. §§ 19-21). Dolayısıyla başvurucunun çocukları adına nafaka
talep etme imkânının bulunduğu görülmektedir.
39. Ayrıca, başvurucunun uğradığını belirttiği şiddet, tehdit ve
hakaret eylemleri nedeniyle 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar
Kanunu'nun 49. ve devamı maddelerinde düzenlenen haksız fiil hükümleri
çerçevesinde haksız fiilde bulunan kişiden tazminat talebinde bulunma imkânı da
vardır. Bu durumda derece mahkemelerince başvurucunun aile hukuku hükümleri
çerçevesinde resmi bir evlenme akdi bulunmadığı için süresiz nafaka talep
edebilmesi mümkün görülmemekle birlikte, başvurucunun gerek müşterek
çocuklarının bakımı için iştirak nafakası talep edebilme gerekse de maruz
kaldığı haksız fiiller sebebiyle tazminat davası açabilme gibi
yararlanabileceği başka hukuki yollarınmevcut olduğu
anlaşılmaktadır.
40. Diğer taraftan Anayasa'nın 20. ve 41. maddeleri çerçevesinde
devletin, aralarında resmî evlenme akdi bulunmayan kişiler yönünden somut
olayda talep edildiği gibi bir geçici tedbirin kapsamını aşacak biçimde çeşitli
özel düzenlemeler ve bu bağlamda taraflara diğerinin aleyhine olacak şekilde
sürekli bazı mali imkân veya ayrıcalıklar sağlanması gibi bir pozitif
yükümlülüğünün bulunduğu söylenemez. Başka bir ifadeyle aile hayatına saygı
hakkı, aralarında resmî evlenme akdi bulunmayan kişiler arasındaki birlikteliklerin
sona ermesi durumunda kişinin diğer taraftan süresiz olarak nafaka ödenmesini
talep edebilme hakkını güvence altına almamaktadır.
41. Somut olayda başvurucunun talebi esas itibarıyla 6284 sayılı
Kanun kapsamında bir tedbir verilmesine yönelik olmayıp karşı taraftan alınmak
üzere süresiz olarak nafaka bağlanmasına ilişkindir. Bu şekilde bir yoksulluk
nafakasına hükmedilebilmesine ilişkin koşullar ise 4721 sayılı Kanun'da
düzenlenmiş olup nafakaya hükmedilebilmesi için resmî nikâha dayalı bir evlenmenin
varlığı aranmaktadır (bkz. § 18). Söz konusu hükümlerde öngörülen bazı mali
imkânlardan yararlanmayı talep eden ilgililerin, ancak anılan hükümlerde
öngörülen koşulların gerçekleşmesi kaydıyla bu imkânlara ilişkin
düzenlemelerden yararlanabilecek olmalarının ise keyfî veya öngörülemez
nitelikte olmadığı da açıktır.
42. Sonuç olarak başvurucunun aile hayatına saygı hakkına
yönelik bir müdahalenin bulunmadığı gibi somut olay bağlamında bu hak
kapsamında kamusal makamların pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği
sonucuna varılması da mümkün değildir.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun
339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine
neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF
TUTULMASINA 20/12/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.