TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FATMA TAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/7225)
|
|
Karar Tarihi: 16/2/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Ayhan KILIÇ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Fatma TAN
|
|
|
2. Hüseyin
SÖZEN
|
|
|
3. Kübra
SÖZEN
|
|
|
4. Mine
DEMİRTAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Atilhan AKISÜ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tapuda başkaları adına kayıtlı bulunan taşınmazın,
imar ve ihya edenin mirasçıları adına tescil edilmesi istemiyle açılan tapu
iptali ve tescil davasının reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; taşınmazı
da içeren parselasyon planının iptaline ilişkin idari yargı kararının
uygulanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/5/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını
sunmuşlardır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular Fatma Tan, Hüseyin Sözen, Kübra Sözen ve Mine
Demirtaş sırasıyla 1968, 1964, 1946 ve1971 doğumlu olup İzmir'de ikamet
etmektedir.
10. Başvurucular, murislerince 6/9/1970 tarihli zilyetliğin
devri ve satış mukavalesi ile Ş. T. isimli şahıstan
satın alınan İzmir ili Menderes ilçesi Gümüldür köyünde kain ve (anılan
tarihte) tapuda kayıtlı bulunmayan 998 ada 3 parsel numaralı taşınmaz üzerinde
fiili zilyetlik iddiasında bulunmaktadır. Başvurucular tarafından anılan
taşınmaz üzerinde yapı inşa edilmiş ve meyve ağaçları dikilmiştir. Taşınmaz
otuz altı yıldır fiilen başvurucular murisi ve başvurucular tarafından
kullanılmaktadır.
A. İhtilaf Konusu
Taşınmazın Tapu Durumu
11. İzmir ili Menderes ilçesi Gümüldür köyünde kain998 ada 3
parsel numaralı toplam 1 hektarlık taşınmazın kök kaydı olan ve toplam 128
hektar büyüklüğünde bulunan 395 parsel numaralı taşınmaz, ilk kez 14/8/1972
yılında hükmen S. A. A., Z. B. S. ve L. N. T. adına tapuya tescil edilmiştir.
395 parsel numaralı taşınmazın 14/8/1972 tarihinden önce tapuda kaydı
bulunmamaktadır.
12. 395 parsel numaralı taşınmazın 6/3/1978 tarihinde rızai taksime istinaden ifraz görmesi üzerine 1330 parsel
numaralı taşınmaz bağımsız bir parsel olarak tapuya tescil edilmiştir.
13. Anılan taşınmazın mülkiyeti müteaddit defalar satış ve
mahkeme kararları sonucu el değiştirmiştir. Taşınmazın bir kısım hissesi
14/5/2004 tarihinde O. S. isimli şahıs tarafından U. Ö. ve M. A. isimli
kişilere satılmıştır.
14. İzmir ili Menderes ilçesi Özdere
Belediyesi Encümeninin 21/2/2003 tarihli kararıyla 1330 numaralı parseli de
kapsayan 64/1 numaralı parselasyon planı kabul edilmiştir. Söz konusu
parselasyon planı sonucu 1330 numaralı parselin 1 hektarlık alanı998 ada 3
parsel numarasıyla kısmen U. Ö. ve M. A. isimli kişiler adına 30/12/2005
tarihinde tapuya tescil edilmiştir.
15. Tapu kütüğünün beyanlar hanesinde "Bir katlı ev, bir havuz, bir kuyu ve 450 adet meyve ağacı Ahmet
Sözen'e aittir." şerhi yer almaktadır.
B. Parselasyon Planına Karşı İdari Yargıda
Açılan Dava
16. Gümüldür Belediye Başkanlığınca Özdere
Belediyesi Encümeninin 21/2/2003 tarihli kararıyla kabul edilen 64/1 numaralı
parselasyon planının Gümüldür Belediyesi sınırları içinde kalan bölümüne karşıİzmir 3. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) dava
açılmıştır. Dava dilekçesinde, 1330 numaralı parselin de aralarında bulunduğu
bazı taşınmazların Gümüldür Belediyesi sınırları içinde kaldığı ve Özdere Belediyesinin bu alanda parselasyon planı yapma
yetkisinin bulunmadığı savunulmuştur. İdare Mahkemesince, 29/1/2004 tarihli
kararla dava reddedilmiştir. Kararda, İçişleri Bakanlığının gönderdiği bilgi ve
belgelerden bu iki belediye arasındaki sınırın belirlenemediği ve dolayısıyla
ihtilaflı bölgenin Gümüldür Belediyesi sınırları içerisinde kaldığından söz
edilemeyeceği gerekçesine dayanılmıştır.
17. İdare Mahkemesi kararı Danıştay 6. Dairesinin 28/6/2006
tarihli kararıyla bozulmuştur.
18. İdare Mahkemesi bozma kararına uyarak mahallinde keşif ve
bilirkişi incelemesi yaptırmıştır. Bilişiler tarafından düzenlenen raporda,
1330 sayılı parselin bir kısmı ile 1475 sayılı parselin tamamının Gümüldür
Belediyesi sınırları içerisinde kaldığı tespit edilmiştir. Mahkemece, 30/4/2008
tarihli kararla, bilirkişi raporuna dayanılarak 1330 sayılı parselin bir kısmı
ile 1475 sayılı parselin tamamı yönünden 64/1 sayılı parselasyon planı iptal
edilmiştir. İptal edilen kısım, başvurucuların hak iddia ettiği 998 ada 3
parsel numaralı taşınmazı da içermektedir.
19. Anılan karar Danıştay 6. Dairesinin 13/10/2010 tarihli
kararıyla onanmıştır.
20. Kararın kesinleşmesi üzerine Menderes Belediye Başkanlığı
tarafından 29/5/2013 tarihli yazıyla Menderes Tapu Müdürlüğünden, İdare
Mahkemesince iptal edilen 64/1 sayılı parselasyon planının uygulanması ile
oluşturulan parsellerin, uygulama öncesindeki kadastral
parsellere dönüştürülmesi istenmiştir. Ancak Menderes Tapu Müdürlüğünce verilen
cevapta, yeni bir parselasyon planı yapıldıktan sonra tapu sicilinde gerekli
düzeltmelerin yapılacağı bildirilmiştir.
21. Başvuru dosyasında yer alan kimi resmî yazışmalardan ve
başvurucular tarafından yapılan başvuruya verilen cevaptan, yetkili Menderes
Belediyesi Başkanlığınca bütçe yetersizliği gerekçesiyle anılan bölgede yeni
bir parselasyon planı yapılamadığı ve İdare Mahkemesi kararıyla iptal edilen
64/1 numaralı parselasyon planına göre oluşturulan 998 ada 3 numaralı parselintapu sicilindeki hukuki varlığını sürdürdüğü
anlaşılmaktadır.
C. Başvurucular ile Sicil
Malikleri Tarafından Adli Yargıda Karşılıklı Olarak Açılan Davalar
22. 998 ada 3 numaralı parselin tapu sicilinde kısmi maliki
gözüken U. Ö. ve M. A. tarafından, 3/3/2006 tarihinde Menderes Asliye Hukuk
Mahkemesinde (Mahkeme) başvurucular aleyhine el atmanın önlenmesi ile bina ve
meyve ağaçlarının kali davası açılmıştır. Davacılar,
başvurucuların taşınmazı hukuka aykırı olarak işgal ettiklerini ileri
sürmüşlerdir.
23. Başvurucular tarafından karşı dava olarak tapu iptali ve
tescil davası açılmıştır. Anılan davada başvurucular, taşınmazın murislerince
1970 yılında zilyetliğin devri ve satış mukavalesiyle
satın alınmasından sonra taşınmazı imar ve ihya ederek tarıma elverişli hâle
getirdiklerini, meyve ağacı diktiklerini, havuz, kuyu, duvar, bahçe evi ve araç
yolu inşa ettiklerini ve 36 yıl boyunca taşınmaza nizasız ve fasılasız zilyet
bulunduklarını ileri sürerek taşınmazın adlarına tescil edilmesine karar
verilmesini istemişlerdir. Başvurucular, bunun mümkün olmaması durumunda 36
yıldan beridir iyiniyetli bir şekilde taşınmaz üzerinde yaptıkları masrafların
tazminine karar verilmesi isteminde bulunmuşlardır.
24. Öte yandan, U. Ö. ve M. A. ile hisselerini 14/5/2004
tarihinde anılan şahıslara satan O. S. tarafından 21/5/2007 tarihli noter
ihtarnamesiyle başvuruculardan ecrimisil ödenmesi
talebinde bulunulmuş ancak ecrimisil ödenmemesi
üzerine başvurucular murisi aleyhine ecrimisil davası
açılmıştır.
25. Mahkemece her üç dava birleştirilerek tek bir dosya altında
inceleme yapılmıştır.
26. Mahkemece 4/5/2011 tarihinde taşınmaz mahallinde keşif ve
bilirkişi incelemesi yapılmıştır. Bilirkişi heyetince düzenlenen 30/5/2011
tarihli raporda, taşınmaz üzerinde bulunan zirai ve inşai
muhtesatın en az değeri 16.934,67 TL, beş yıllık ecrimisil değeri de 8.565,23 TL olarak belirlenmiştir.
27. Mahkemece 27/12/2011 tarihinde verilen kararla davacıların
meni müdahale talebi ile kal isteminin zeytin ağaçları dışındaki bölümünün,
bilirkişi raporunda taşınmaz üzerinde bulunan zirai ve inşai
muhtesat için belirlenen 16.934,67 TL'nin
başvuruculara ödenmesi kaydıyla kabulüne karar verilmiştir. Mahkeme ayrıca
başvurucular tarafından davacılara 8.565,23 TL ecrimisil
ödenmesine hükmetmiştir. Başvurucuların tapu iptali ve tescil istemi ise
reddedilmiştir. Başvurucuların tescil talebinin reddi, tapulu taşınmazların
zilyetlik ve ihya yoluyla mülk edinilemeyeceği gerekçesine dayandırılmıştır.
28. Mahkeme kararı Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 24/9/2013
tarihli kararıyla onanmış, karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 1/4/2014
tarihli kararıyla reddedilmiştir.
29. Kararın düzeltilmesi isteminin reddine ilişkin karar
28/4/2014 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiştir.
30. Başvurucular, 23/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
31. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun
705. maddesi şöyledir:
"Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması,
tescille olur.
Miras, mahkeme kararı, cebrî icra, işgal,
kamulaştırma hâlleri ile kanunda öngörülen diğer hâllerde, mülkiyet tescilden
önce kazanılır. Ancak, bu hâllerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi,
mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır."
32. 4721 sayılı Kanun’un 713. maddesinin birinci ve ikinci
fıkraları şöyledir:
"Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir
taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla
zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı
üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini
isteyebilir.
Aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden
anlaşılmayan ve yirmi yıl önce (...) hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse
adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bir parçasının zilyedi de o
taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu
kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir."
33. 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 17.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Orman sayılmayan Devletin hüküm ve
tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf
ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen
taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise
imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit
edilir."
34. Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun
30/4/2010 tarihli ve E.2004/1, K.2010/1 sayılı kararının ilgili bölümü
şöyledir:
" 2/3-İhyanın Olağanüstü Zamanaşımı
Yoluyla İktisaptan Farkı
Taşınmazların olağanüstü zamanaşımı yoluyla
iktisabının şartları, 743 s. TMK’nun 639.maddesi ve
bu maddeyi değiştiren, 4721 s.TMK’nun 713 maddesi;
“Tapu kütüğüne kayıtlı olmayan bir taşınmazı
davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde
bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki
mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.
Aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden
anlaşılmayan ve yirmi yıl önce ölmüş yada hakkında gaiplik
kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bir
parçasının zilyedi de o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki
mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.
Tescil davası, Hazineye ve ilgili kamu tüzel
kişilerine veya varsa tapuda malik gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılır.
Davanın konusu, mahkemece gazeteyle bir defa
ve ayrıca taşınmazın bulunduğu yerde uygun araç ve aralıklarla en az üç defa
ilan olunur.
Son ilandan başlayarak, üç ay içinde
yukarıdaki koşulların gerçekleşmediğini ileri sürerek itiraz eden bulunmaz ya
da itiraz yerinde görülmez ve davacının iddiası ispatlanmış olursa, hâkim
tescile karar verir. Mülkiyet birinci fıkrada öngörülen koşulların
gerçekleştiği anda kazanılmış olur.
Davalılar ve itiraz edenler, aynı davada kendi
adlarına tescile karar verilmesini isteyebilirler.
Kararda, tescili istenilen taşınmazın
niteliği, yeri, sınırları ve yüzölçümü belirtilir ve karara, uzmanlarca
düzenlenen teknik bilgileri içeren krokisi de eklenir.
Özel kanun hükümleri saklıdır.”
Hükmü
ile düzenlenmiş; ayrıca Kadastro Kanunun 14. maddesinde bu hususa yer
verilmiştir… Söz konusu hükümlere göre, bir taşınmazın olağanüstü zamanaşımı
nedeniyle iktisabı için, tapu kütüğünde kayıtlı olmaması veya tapu kütüğünde
kayıtlı olmakla birlikte, malikinin kim olduğunun anlaşılamaması ya da 20 yıl
önce ölmüş olması veya gaipliğine karar verilmiş kimselere ait bulunması
gerekir.
Buradan anlaşılan, olağanüstü zamanaşımı
yoluyla iktisap için,taşınmazın
özel mülkiyete elverişli alanlardan olması gerekir (Sungurbey,İ./İsviçre
–Türk Hukukuna Göre İktisabı Müruruzaman ,İstanbul-1956,sh 9 vd., Küley,M./Müruruzamanla İktisap,İstanbul-1958, sh.50 vd ).
İşte, 3402 s.KK.17/1 maddesi, söz konusu
kurala bir istisna getirmiştir (Düzceer, Ali Rıza;
Kadastro Kanunu, Ankara-1996, sh.134).
Bu hükme göre, kanundaki şartların
tamamlanması halinde, özel mülkiyete elverişli olanlar, ihya yoluyla iktisabı imkan dahilinde olan yerler haline getirilmiştir. Bu durum,
zamanaşımı yoluyla ihya arasındaki en büyük farktır.
Bununla birlikte, 3402 s.KK’nun 17/1 maddesi, ihyanın zilyetliğe ilişkin
şartlarını zamanaşımı yoluyla iktisabın şartlarına bağlamıştır.
Bu şartlar, Türk Hukukunda ilk defa
görülmektedir. Bu bakımdan Kadastro Kanunu ile kabul edilen ihya kurumu, yeni
şartlara bağlanmış ve Tapu Kanunu’ndaki eski haline göre, şartları son derece
ağırlaştırılmış bir şekilde ortaya çıkmıştır(Başpınar,Veysel;Türk Toprak Hukukunda İhya, Ankara-1999,
sh.16-17). "
B. Uluslararası Hukuk
35. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesine ek (1) Numaralı Protokol’ün 1. maddesi anlamında ancak “mülk”
teşkil eden şeylere müdahale edilmesi koşuluyla anılan hükmün ihlali iddiasında
bulunabileceğini vurgulamaktadır (Kopecky/Slovakya,
B. No: 44912/98, 28/9/2004, § 35; Gratzinger ve Gratzingerova/Çek Cumhuriyeti, [BD] (k.k.), B. No: 39794/98, 10/7/2002, § 69).(1) Numaralı
Protokol bağlamında “mülk” kavramı iç hukuktaki formel sınıflandırmadan
bağımsız olarak özerk bir anlam taşımaktadır (Beyeler/İtalya,
[BD], B. No:33202/96, 5/1/2000, §100; Eski Yunanistan Kralı ve Diğerleri/Yunanistan, [BD], B. No: 25701/94, 23/11/2000, §60).
“Mülk” kavramının özerk yorumlanması, maddi varlığı bulunan şeylerle sınırlı
olmaması anlamına da gelmektedir. Bu bağlamda, mal varlığını oluşturan hak ve
menfaatler de bu hüküm çerçevesinde mülkiyet hakkı kapsamında, diğer bir
deyişle “mülk” olarak değerlendirilebilir (Broniowski/Polonya, B. No: 31443/96, 22/6/2004,
§129).
36. AİHM’e göre (1) Numaralı
Protokol’ün 1. maddesi mevcut mülkleri veya varlıkları kapsamakta olup mülk
edinmeyi garanti altına almaz (Kopecky/Slovakya,
§35). Ayrıca şarta bağlı talepler, koşulların yerine getirilmemesi sonucu
geçerliliğini yitirmesi durumunda “mülk” olarak nitelenmezler (Gratzinger ve Gratzingerova,
§69).
37. Bununla birlikte AİHM, bu hükmün, “mevcut mülk” veya mal
varlığının yanında, mülkiyet hakkından etkili yararlanmanın teminine yönelik en
azından "meşru bir beklenti"nin
bulunduğunun iddia edilebilmesine imkân tanıyan taleplerin de mülk kapsamına
girdiğini kabul etmektedir. Buna karşılık AİHM, mülkiyet hakkının tanınacağı
umudunun (1) Numaralı Protokol’ün 1. maddesi anlamında “mülk” olarak
görülmesinin mümkün olmadığını ifade etmektedir (Kopecky/Slovakya, § 35; Gratzinger ve Gratzingerova/Çek
Cumhuriyeti, § 69; Lihtenştayn
Prensi Hans-Adam II/Almanya, B. No:
42527/98, 12/7/2001, § 83; Stretch/Birleşik Krallık, B. No: 44277/98,
24/6/2003, §32).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
38. Mahkemenin 16/2/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkı
Yönünden
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
a. Başvurucuların
İddiaları
39. Başvurucular, ihtilaf konusu taşınmazın murisleri tarafından
6/9/1970 tarihinde Ş. T. isimli şahıstan tapusuz olması nedeniyle harici satış
sözleşmesiyle devralındığını ve o tarihte büyük bir bölümü taşlık ve çakıllık
olan taşınmazı ihya ederek tarıma elverişli hâle getirdiklerini belirtmişlerdir.
Taşınmaz üzerinde meyve ağaçları diktiklerini, havuz, kuyu, duvar, bahçe evi ve
araç yolu inşa ettiklerini savunan başvurucular, otuz altı yıl boyunca
taşınmaza nizasız ve fasılasız zilyet bulunduklarını ileri sürmüşlerdir.
40. Bilirkişi raporunda taşınmazın 6/9/1970 yılında harici satış
sözleşmesiyle devralındığının belirtilmiş olduğunu hatırlatan başvurucular
bunun, harici sözleşmenin düzenlendiği tarihte taşınmazın tapusuz olduğunu
kanıtladığını vurgulamışlardır. Başvurucular, tapu kütüğünün beyanlar hanesinde
"Bir katlı ev, bir havuz, bir kuyu ve
450 adet meyve ağacı Ahmet Sözen'e aittir." şerhinin yer
almasının, ayni haklarının varlığını ispatladığı görüşünü açıklamışlardır.
41. Başvurucular, ihtilaf konusu taşınmazın Özdere
Belediyesi Encümeninin 21/2/2003 tarihli kararıyla kabul edilen 64/1 numaralı
parselasyon planının uygulanması sonucu 30/12/2005 tarihinde U. Ö. ve M. A.
adına tescil edildiğini ileri sürmüşlerdir. Söz konusu parselasyon planının
İdare Mahkemesince iptal edildiğini anımsatan başvurucular, Mahkemece idari
yargıda verilen iptal kararı doğrultusunda karar verilmemesinin yanında
gerekçeli kararda bu durumun, görülen davaya etkisinin irdelenmediğinden
şikâyet etmişlerdir.
42. Başvurucular, söz konusu İdare Mahkemesi kararınının
bütçe imkânlarının yetersizliği gerekçesiyle uygulanmaması dolayısıyla
davacılar lehine yapılan tescilin varlığını sürdürmesi nedeniyle mülkiyet
hakkından mahrum kaldıklarından yakınmışlardır.
43. Başvurucular sonuç olarak davacılara ait olduğu ispatlanamayan,
hukuka aykırı parselasyon planının uygulanması sonucu davacılar adına tescil
edilen taşınmaza ilişkin olarak açtıkları tapu iptali ve tescil davasının
reddedilmesi nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
b. Bakanlık Görüşü
44. Bakanlık görüşünde, İdare Mahkemesinin iptal kararının,
görülen davaya etkisinin gerekçeli kararda tartışılmadığı iddiasına ilişkin
olarak Anayasa Mahkemesinin benzer yönde verdiği kararlara atıfta bulunularak
görüş bildirilmeyeceği ifade edilmiştir.
45. Bakanlık, Mahkemenin ihtilaf konusu taşınmazın tapulu olması
nedeniyle zilyetlik ve ihya yoluyla mülkiyetinin kazanılamayacağı sonucuna
ulaşarak davayı reddettiğini ve bu kararın da Yargıtay tarafından onandığını
belirtmiştir. Bakanlık ayrıca tapu sicilinin beyanlar hanesinde "Bir katlı ev, bir havuz, bir kuyu ve 450 adet
meyve ağacı Ahmet Sözen'e aittir." şerhinin yer aldığını
hatırlatmıştır. Bakanlık sonuç olarak mülkiyet hakkının ihlal edilip
edilmediğinin değerlendirilmesinde bu hususların dikkate alınmasını tavsiye
etmiştir.
c. Başvurucuların Bakanlık Görüşüne Karşı
Beyanları
46. Başvurucular, İdare Mahkemesinin iptal kararının görülen
davaya etkisine ilişkin olarak Mahkemenin eksik incelemeye dayalı ve gerekçesiz
olarak karar verdiği yolundaki görüşlerini yinelemişlerdir. Başvurucular,
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialar yönünden de başvuru
dilekçesinde görüşlerini tekrarlamışlardır.
2. Değerlendirme
47. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
48. İdare Mahkemesinin iptal kararının görülen dava üzerindeki
etkisine ilişkin olarak Mahkemenin eksik incelemeye dayalı ve gerekçesiz olarak
karar verdiği yolundaki şikâyetin özü taşınmazın başvurucuların mülkü olup
olmadığına yöneliktir. Taşınmazın başvurucuların mülkiyetinde bulunup
bulunmadığı, "mülk"ün varlığının tespiti
bakımından önem taşımaktadır. Bu nedenle, yargılama sürecine ilişkin öne
sürülen bu iddianın mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
49.Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
50. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir."
denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan
maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve
parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM,
E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda, mülk olarak
değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar
ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikri hakların yanı
sıra, icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına
dahildir (Mahmut Duran ve diğerleri,
B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
51. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı; mevcut
mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi
olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne
kadar güçlü olursa olsun Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir.
Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir "ekonomik değer"
veya icrası mümkün bir "alacağı" elde etmeye yönelik "meşru bir beklenti"
Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir. Meşru
beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir alacağın
doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma
ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına dayanan,
yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma
beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın
varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No:
2012/636, 15/4/2014, § 36, 37).
52. Somut olayda, başvurucular tarafından tapuda bir kısım
hissesi U. Ö. ve M. A. adına kayıtlı bulunan taşınmazın kendilerine ait olduğu
iddiasıyla 2006 yılında açtıkları tapu iptali ve tescil davasının reddedilmiş
olmasından şikâyet edilmektedir. Başvurucuların, anılan kararda kendileri
lehine hükmedilen 16.934,67 TL zirai ve inşai muhtesat bedeline yönelik bir şikâyetleri bulunmamaktadır.
53. Tapu iptali ve tescil
davasının açıldığı 2006 yılında yürürlükte bulunan 4721 sayılı Kanun'un 705.
maddesine göre taşınmaz mülkiyetinin kazanılabilmesi için kural olarak tapu
siciline tescil şarttır. Ancak; miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal,
kamulaştırma hâllerinde mülkiyet tescilden önce kazanılmaktadır. Dolayısıyla
Türk hukukunda, miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma hâlleri
dışında taşınmaz mülkiyeti, tapu siciline yapılan tescilin sonucunda
kazanılmaktadır.
54. Olayda davanın açıldığı tarihte taşınmaz tapu sicilinde
başvurucular adına kayıtlı değildir. Öte yandan ihtilaf konusu taşınmaz, tapu
siciline kaydedildiği 14/8/1972 tarihinden bu yana hiçbir dönemde başvurucular
veya murisleri adına tescil edilmemiştir. Türk hukukunda gayrimenkul mülkiyeti
kural olarak tescil ile kazanıldığından başvurucular adına tapu kütüğünde
tescilli bulunmayan ihtilaf konusu taşınmazın başvurucuların mülkiyetinde
bulunduğundan söz edilemez.
55. Başvurunun mülkiyet hakkı kapsamında incelenip
incelenmeyeceğinin tespiti bakımından ayrıca başvurucuların, mülkiyetini
kazanacaklarına yönelik "meşru bir beklenti" içerisine girmelerine
neden olan bir kanun hükmünün veya açılacak davanın başarılı olma ihtimalinin
yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadının bulunup bulunmadığına
da bakılmalıdır.
56. Türk hukukunda tapuya
kayıtlı olmayan taşınmazlara zilyet olanların bu taşınmazları mülk edinmelerine
imkân tanıyan iki farklı müessese bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, 4721
sayılı Kanun'un 713. maddesinde düzenlenen "olağanüstü kazandırıcı
zamanaşımı" müessesesi, ikincisi ise 3402 sayılı Kanun'un 17. maddesinde
düzenlenen "ihya" müessesesidir.
57. 3402 sayılı Kanun'un
17. maddesiyle, orman sayılmayan devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve
kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya
edilerek tarıma elverişli hâle getirilenlerin, Kanun'un 14. maddesinde
belirtilen yirmi yıllık süre ve diğer şartların da bulunması koşuluyla imar ve
ihya edenler veya halefleri tarafından mülk edinilmesine imkân tanınmıştır.
58. Tapu iptali ve tescil
davasının açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 4721 Kanun'un 713. maddesinin
birinci fıkrası uyarınca, tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız
ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde
bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki
mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.
59. Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun
30/4/2010 tarihli ve E.2004/1, K.2010/1 sayılı kararında da belirtildiği üzere,
olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı, önceden tarıma elverişli olan ancak tapu
kütüğüne kaydedilmemiş taşınmazların, ihya ise dağlar ve tepeler gibi tarıma
elverişli olmayan arazilerin mülk edinilmesine imkân sağlamaktadır. Ancak her
iki düzenleme uyarınca zilyetlik yoluyla taşınmaz mülkiyetinin kazanılabilmesi
için üzerinde zilyetlik kurulan taşınmazın tapuya kayıtlı olmaması veya
malikinin tapu kütüğünden anlaşılamaması gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle,
tapuya kayıtlı ve malikinin kim olduğu belli olan taşınmazların zilyetlik
yoluyla mülk edinilmesi mümkün değildir.
60.Başvurucular, taşınmazı 1970 yılında tapuya kayıtlı olmaması
nedeniyle harici satın senediyle zilyetliğini devralarak ihya ettiklerini ve 36
yıl boyunca taşınmaza nizasız ve fasılasız zilyet bulunmaları nedeniyle
taşınmazın mülkiyetini kazandıklarını ileri sürmektedirler.
61. Mahkeme tarafından yapılan yargılama sonucunda
başvurucuların, ihtilaf konusu taşınmazı fiilen kullandıkları kabul edilerek
taşınmaz üzerindeki muhtesat için başvuruculara
16.934,67 TL tazminat ödenmesine hükmedilmiştir. Dolayısıyla başvurucuların
taşınmaza fiilen zilyet bulundukları Mahkeme tarafından da sabit görülmüştür.
Başvurucuların ihtilaf konusu taşınmaz üzerinde fiili zilyetlik kurdukları
hususunda Mahkemeden farklı düşünmeyi gerektirecek bir neden bulunmamaktadır.
Bununla birlikte, taşınmaz üzerinde fiili zilyetlik kurulması, taşınmazın
mülkiyetinin kazanılması bakımından yeterli olmayıp, aynı zamanda taşınmazın
zilyetlik yoluyla mülk edinilmeye elverişli olması da gerekmektedir. Bu
bakımdan, taşınmazın tapuya kayıtlı olup olmadığının ve malikinin kim olduğunun
tapu kütüğünden anlaşılıp anlaşılmadığının tespiti önem taşımaktadır.
62. Başvurucular, üzerinde zilyetlik ihdas ettikleri taşınmazın
mülkiyetini kazandıkları hâlde Özdere Belediyesi
Encümeninin hukuka aykırı parselasyon planının uygulanması sonucu 30/12/2005
tarihinde taşınmazın U. Ö. ve M. A. adına yolsuz olarak tescil edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
63.Başvuru dilekçesine eklenen tapu kayıt örnekleri
incelendiğinde, ihtilaf konusu İzmir ili Menderes ilçesi Gümüldür köyünde kain
998 ada 3 parsel numaralı toplam 1 hektarlık taşınmazın, tapuya ilk kez
14/8/1972 yılında hükmen S. A. A., Z. B. S. ve L. N. T. adına hükmen tescil
edilen 128 hektar büyüklüğündeki 395 parsel numaralı taşınmazın bir parçası
olduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu 395 parsel numaralı taşınmazın 6/3/1978
tarihinde rızai taksime istinaden ifraz görmesi
üzerine 1330 parsel numaralı taşınmaz bağımsız bir parsel olarak tapuya tescil
edilmiştir. Anılan 1330 parsel numaralı taşınmazın bir kısım hissesi 14/5/2004
tarihinde O. S. isimli hissedar tarafından U. Ö. ve M. A. isimli kişilere
satılmıştır. İzmir ili Menderes İlçesi Özdere
Belediyesi Encümeninin 21/2/2003 tarihli kararıyla kabul edilen parselasyon
planının uygulanması sonucu 1330 numaralı parselin 1 hektarlık alanı 998 ada 3
parsel numarasıyla kısmen U. Ö. ve M. A. isimli kişiler adına 30/12/2005
tarihinde tapuya tescil edilmiştir.
64. Başvuru dosyasında yer alan bu tespitlerden, 998 ada 3
parsel numarasıyla tapuda kayıtlı bulunan taşınmazın ilk kez Özdere Belediyesi Encümenince kabul edilen parselasyon
planının uygulanması sonucu 30/12/2005 tarihinde tapuda tescil edilmeyip
14/8/1972 tarihinden beri tapu siciline kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır. Öte
yandan, U. Ö. ve M. A. isimli şahısların da parselasyon planının uygulandığı
30/12/2005 tarihinden önceki bir tarih olan 14/5/2004 gününde taşınmazın bir
kısım hisselerini O. S. isimli şahıstan satın almak suretiyle hissedar
oldukları görülmektedir. Dolayısıyla gerek taşınmazın tapuya kaydının gerekse
U. Ö. ve M. A. isimli şahıslar adına tescil edilmesinin İdare Mahkemesince
iptal edilen parselasyon planıyla bir ilgisi bulunmamaktadır.
65. Öte yandan, taşınmazın 14/8/1972 tarihindeki tapuya kayıt
işleminin hukuka uygun olup olmadığının bu başvuruda inceleme konusu yapılması
mümkün değildir.
66. Bu itibarla 14/8/1972 tarihinden beri tapuda başkaları adına
kayıtlı bulunan ve maliklerinin kim olduğu tapu kütüğünde açık olan taşınmazın
zilyetlik yoluyla mülk edinilmesi mümkün bulunmadığından 1970 yılından bu yana
taşınmaza zilyet olsalar da başvurucuların taşınmazın mülkiyetini kazanacakları
yolunda meşru bir beklentiye sahip bulunduklarından söz edilemez.
67. Belirtilen çerçevede,
tapuya kayıtlı olduğu tespit edilen taşınmazlara zilyet olan başvurucular,
hiçbir zaman bu taşınmazlara malik olmadıkları gibi mülk edinecekleri yolunda
meşru bir beklentiye de sahip bulunmadıklarından olayda "mülk"ün varlığından söz edilemez.
68. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların "mülk"lerinin bulunmadığı anlaşıldığından, başvurunun mülkiyet
hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mahkeme Kararının
Uygulanmadığı Şikayeti Yönünden
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
69. Başvurucular, ihtilaf konusu taşınmazın davacılar adına
tescil edilmesine yol açan Özdere Belediyesi
Encümeninin 21/2/2003 tarihli kararıyla kabul edilen 64/1 numaralı parselasyon
planının İdare Mahkemesince iptal edilmesine rağmen bu kararın uygulanmaması
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden şikâyet etmişlerdir.
70. Bakanlık görüşünde, İdare Mahkemesinin iptal kararı
doğrultusunda yeni bir parselasyon planı yapılıp yapılmadığı hususunda Menderes
Belediye Başkanlığı ile Menderes Tapu Müdürlüğünün görüşleri alınarak bir
değerlendirme yapılması gerektiği belirtilmiştir.
2. Değerlendirme
71. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar” kenar başlıklı 46.
maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, bireysel başvuru ancak ihlale yol
açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir
hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir.
72. Buna göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön
koşullar, başvuruya konu edilen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalindenbaşvurucunun “güncel
bir hakkı" nedeniyle “kişisel
olarak" ve “doğrudan”
etkilenmesidir. Bu çerçevede ortaya çıkan sonuç nedeniyle başvurucunun “mağdur” olduğunu ileri sürmesi gerekir (Onur Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014,
§ 42).
73. Adil yargılanma hakkı, yargılamanın adil ve hakkaniyete
uygun bir şekilde yürütülmesini güvenceye bağlar. Usule ilişkin bir hak olan
adil yargılanma hakkının kişi yönünden kapsamı yargılamanın taraflarıdır.
Yargılama sürecinin bir parçası hâline gelmeyen kişilerin adil yargılanma
güvencelerinden yararlanmaları işin mahiyetine uygun düşmemektedir. Dolayısıyla
somut bir yargılamada uyuşmazlığın tarafı olmayanların adil yargılanma
güvencelerinin ihlal edilmesi söz konusu olamaz. Bu nedenle, bir kimsenin
tarafı olmadığı bir uyuşmazlığa ilişkin yargılamada adil yargılanma hakkı
güvencelerinin ihlal edilmesinden dolayı mağdur olması ve buna bağlı olarak
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği şikâyetinde bulunması mümkün değildir (Atilla İnan, B. No: 2012/615, 21/11/2013,
§§ 33-34; Tuğba Arslan, B. No: 2014/256
[GK], 25/6/2014, § 30 ).
74. Somut olayda, Gümüldür Belediye Başkanlığı tarafından Özdere Belediye Başkanlığı aleyhine, Özdere
Belediye Encümeninin 21/2/2003 tarihli kararıyla kabul edilen 64/1 numaralı
parselasyon planının iptali istemiyle açılan davada, İdare Mahkemesince anılan
parselasyon planı iptal edilmiştir. Başvurucular anılan davanın tarafı
olmadıklarından iptal kararının uygulanmamasından dolayı adil yargılanma
haklarının ihlal edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle başvurucuların adil yargılanma
hakkı yönünden mağdur statüsü bulunmamaktadır.
75. İdari yargıda düzenleyici işlemlere karşı açılan davalar ile
bazı istisnai hâllerde bireysel işlemlere karşı açılan davalarda uyuşmazlığın
konusunun davanın tarafı olmayan üçüncü kişilerin menfaatlerini de
ilgilendirmesi olasıdır. Bu davalarda verilecek muhtemel iptal kararının
sonucundan davanın tarafı olmayan üçüncü kişiler de yararlanır. Üçüncü kişileri
olumlu anlamda etkileyen bir iptal kararının uygulanmaması, davanın tarafı
olmayan bu kişilerin de menfaatlerini zedeleyebilir. Ancak davanın tarafı
olmayan üçüncü kişilerin, kararın uygulanmamasından dolayı uğradıkları
mağduriyetin "adil yargılanma hakkı" ile bir ilgisi bulunmamaktadır.
Davanın tarafı olmayan üçüncü kişilerin mahkeme kararının uygulanmadığı
iddiasının adil yargılanma hakkı kapsamında değil, kararın uygulanmamasıyla
müdahale edildiği düşünülen ilgili maddi hak kapsamında incelenmesi
gerekebilir. Nitekim somut olayda başvurucuların, tarafı olmadıkları idari
davada verilen iptal kararının uygulanmadığı iddiası mülkiyet hakkına ilişkin
görülerek yukarıda incelenmiştir.
76. Açıklanan nedenlerle başvurucuların, mahkeme kararının
uygulanmadığı şikâyeti yönünden mağdur sıfatı taşımadığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin kişi yönünden yetkisizlik
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkeme kararının
uygulanmadığına ilişkin iddianın kişi
yönünden yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
16/2/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.