TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MUSTAFA ÇELİK VE SİYAHMET ŞERAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/7227)
Karar Tarihi: 12/1/2017
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Raportör
Nahit GEZGİN
Başvurucular
1. Mustafa ÇELİK
2. Siyahmet ŞERAN
Vekili
Av. Müjde TOZBEY ERDEN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; başvurucuların kolluk görevlileri tarafından silahlı güç kullanılması sonucu yaralanmaları, bu olaya ilişkin etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi ve başvurucuya ait araca hukuka aykırı şekilde el konulması nedenleriyle yaşam ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğine ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 26/5/2014 tarihinde Van 2. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 24/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 25/3/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvurunun bir örneği görüş için 25/3/2016 tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, başvuru hakkında görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Çiftçi olan başvurucu Mustafa Çelik 1984 doğumlu, şoför olan başvurucu Siyahmet Şeran ise 1979 doğumludur. Başvurucular, olay tarihinde Başkale ilçesinde ikamet etmektedirler ve 19/10/2013 tarihinde kolluk görevlileri ile aralarında yaşanan olaylar sırasında yaralanmışlardır.
8. Olayın sebebi ve gerçekleşme şekline ilişkin olarak başvurucuların anlatımlarıyla kamu görevlileri tarafından düzenlenen belgelerde yer verilen bilgi ve ifadeler arasında farklılıklar bulunmaktadır.
1. Kamu Görevlilerince Düzenlenen Belgelere Göre Gelişen Olaylar
9.Başkale İlçe Jandarma Komutanlığına bağlı kolluk görevlileri 19/10/2013 tarihinde gece saatlerinde Çamlık Jandarma Karakolu (Karakol) bölgesine gelmişler, Karakolun yol kontrol noktasında sabah saat 7.30 sıralarına kadar görev yapmışlardır. Belirtilen saatte ise görevlerini tamamlamışlar ve ardından söz konusu Karakoldan ayrılmak için farklı araçlarla hareket etmeye başlamışlardır.
10. İçinde İlçe Jandarma Komutan Vekili de dâhil bazı rütbeli askerin bulunduğu araç, Karakolun önünden çıkış yapmış; arkasından da sivil görünümlü ve plakalı, içinde diğer kolluk görevlilerinin bulunduğu minibüs tipi araç Karakolun nizamiyesinden çıkış yapmaya başlamıştır.
11. Bu sırada sayıları tam olarak belirlenemeyen ancak beş altı adet olduğu tahmin edilen kamyonet tipi aracın, Karakolun nizamiye kapısı önünden süratle geçtiği ve arkalarından da plakalığı olmayan başka bir minibüs tipi aracın geldiği görülmüştür.
12. Karakol nizamiyesinden araçlarıyla çıkmakta olan kolluk görevlileri bu durumdan şüphelenerek kendi araçlarıyla yolu kısmen kapatmışlardır. İçlerinden biri, aracından inerek -üzerinde kolluk görevlisi olduğunun fark edilmesini sağlayacak yeleği de olduğu hâlde- gelmekte olan minibüs tipi araca dur ihtarı yapmıştır. Ancak araçtakiler bu ihtara rağmen süratlerini artırarak ihtarı yapan kolluk görevlisine doğru araçlarını sürüp yolun açılmasını sağlamış ve olay yerinden kaçmaya başlamışlardır.
13. Bunun üzerine kolluk görevlileri, önlerinden giden komutanlarına mobil telefonla bilgi vermiş ve kaçmakta olan sivil aracı takip etmeye başlamışlardır.
14.Durumdan haberdar edilen komutanın içinde bulunduğu öndeki araçla kaçmakta olan aracın yolu kesilerek araç durdurulmaya çalışılmış ise de araçtakiler, yolu kısmen kesebilen kolluk aracının üzerine araçlarınıyine süratle sürerek yolu açabilmiş ve kaçmaya devam edebilmişlerdir.
15.Söz konusu araçtakilerin bu şekilde süratle kaçması kolluk görevlilerinde, aracın yurda kaçak şekilde sokulmuş sigarayla yüklü olduğu düşüncesi yaratmıştır. Kolluk görevlileri, bu düşünceyle ve bir an evvel aracı yakalamak amacıyla süratle takibe devam ederken Karakolun önünden geçtiğini gördükleri beş altı adet kamyonet tipi aracın yolun her iki şeridini de kapatacak ve böylece ilerlemelerine engel olacak şekilde kaçan araçla aralarında ilerlediğini görmüşlerdir.
16. Bir süre sonra bu araçlar, kolluk görevlilerinin araçlarını yoldan çıkaracak vegüvenliği tehlikeye sokacak tarzda kullanılmaya başlanmıştır. Bu araçlar sayesinde kolluk görevlileriyle arasındaki mesafeyi daha da açabilen kaçan araç, bir köye giden tali yola girerek kamyonet tipi araçlardan biriyle birlikte olay yerinden süratle uzaklaşabilmiştir.
17. Geriye kalan ve birinin içinde başvurucuların da bulunduğu kamyonet tipi araçlar ise kaçan araçların girdiği tali yola girişi tamamen kapatacak şekilde aniden durmuştur.
18. Kolluk görevlilerinin araçlarından sivil olanı, tali yolu kapatan araçlara çarpmamak için ana yolun sağ kısmına doğru manevra yaptığı sırada başvurucu Siyahmet Şeran'ın geçişi engellemeye çalışması nedeniyle, kolluk aracının sağ ön tarafı ile başvurucu Siyahmet Şeran'ın kamyonetinin sağ yan tarafı hasar alacak şekilde çarpışma meydana gelmiştir.
19. Bu çarpışmada kolluğun minibüs tipi aracının kızaklı arka yan kapısı açılmış, kapının yanındaki koltukta oturan Uzman Çavuş M.K. dengesini kaybederek düşerken piyade tüfeği elinden fırlamış ve başvurucu Siyahmet Şeran'ın kamyonetinin ön cam sağ direk bitişiğine uç kısmından çarparak tüfek ateş almıştır.
20. Ateş alan silahtan çıkan mermi, başvurucu Siyahmet Şeran'ın kamyonetinin sağ ön tarafında oturan başvurucu Mustafa Çelik'in sağ kol bileğine ve göğsünün sağ bölümüne isabet etmiştir.
21. Başvurucu Mustafa Çelik, isabet eden mermi nedeniyle hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanmıştır. Başvurucu Siyahmet Şeran ise merminin kırdığı cam parçalarının sağ kulak altı ve boyun bölgesine isabet etmesi sonucu basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralanmıştır.
22. Siyahmet Şeran, kamyonetinden inerek kaçmaya çalışmış ancak fazla uzaklaşamadan yakalanmıştır.
23. Bu sırada kaçan araca yardım eden ve sayılarının bu kez on kadar olduğu belirlenen kamyonet tipi araç, bu iki aracı çevrelemiştir.
24. Kolluk görevlileri, yaralanan başvurucuları en yakın hastaneye götürmek istemiş, başvurucular bunu kabul etmemiş ve kendi araçlarıyla gitmek istediklerini söylemişlerdir. Kolluk görevlileri, kamyonet tipi araçlarda bulunan kalabalığın kendilerine mukavemet göstereceği endişesiyle başvurucuların kendi araçlarıyla olay yerinden ayrılmalarına izin vermiş; ancak, Başkale Devlet Hastanesine kadar aracı takip ettikten sonra Hastanenin karşısında bulunan askerî tabura girmişlerdir.
25. Başvurucu Mustafa Çelik, Başkale Devlet Hastanesinde yapılan ilk tıbbi müdahaleden sonra durumunun ciddi olması nedeniyle önce Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesine, buradan da Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edilmiş ve tedavisi burada tamamlanmıştır. Kolluk görevlileri, Başkale Devlet Hastanesine giderek başvuruculara tıbbi yardımda bulunulduğunu ve başvurucu Mustafa Çelik'in bölge hastanesine sevk edildiğini tespit etmiştir.
2. Başvurucuların Anlatımlarına GöreGelişen Olaylar
26. Başvurucular, olayları farklı anlatmaktadırlar. Başvurucular, olay günü sabah saat 6.30-7.00 sıralarında başvurucu Siyahmet Şeran'ın yakın akrabasının düğün merasimine bir arkadaşlarını davet etmek için ikamet ettiği köye gitmeleri nedeniyle olay yerinde bulunduklarını söylemişlerdir. Başvurucular, düğün davetiyesini bıraktıktan sonra dönüş yolunda minibüs tipi sivil bir aracın kendilerini sıkıştırmaya başladığını, içinde tanımadıkları kişilerin bulunduğunu gördüklerini, bu kişilerin kendilerine bir zarar vereceğinden korkarak yola devam etmeye çalıştıklarını ancak bir süre sonra bu araçla bir çarpışma yaşadıklarını, ardından araçtakilerden birinin uzun namlulu bir silahla kendilerine ateş ettiğini, her ikisinin de bu ateş sebebiyle yaralandığını, karşı taraftakilerin olay yerinden kaçtığını ve hastaneye kendiaraçlarıyla gittiklerini ileri sürmüşlerdir.
3. Kolluk Görevlisi M.K. Hakkında Yürütülen Ceza Soruşturması Süreci
27.Olay, Başkale İlçe Merkez Karakol Komutanı tarafından Cumhuriyet Savcısı'na aynı gün saat 8.30 sıralarında bildirilmiştir. Başkale Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) tarafından aynı gün olay hakkında soruşturma açılmıştır. Cumhuriyet Savcısı; bu soruşturma kapsamında Karakol Komutanı'na, olaya karışan kolluk görevlilerinin ifadelerinin "mağdur", başvurucuların ifadelerinin ise "mağdur-şüpheli" sıfatıyla alınması, olay yeri incelemesi ve delillerin toplanması işlemlerinin Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme Ekibi (Olay Yeri İnceleme Ekibi) tarafından yapılması ve olaya karışan araçların muhafaza altına alınması talimatını vermiştir.
28. İçlerinde olaya karışan kolluk görevlilerinin de bulunduğu İlçe Jandarma Komutanlığına bağlı kolluk görevlileri tarafından olay günü saat 9.00'da "Olay Yeri Tespit ve Görgü Tutanağı" düzenlenmiştir. Söz konusu tutanakta olayın gelişiminin ve gerçekleşme koşullarının yukarıda (bkz. §§ 8-25) ifade edildiği şekilde açıklandığı görülmüştür.
29. Olay Yeri İnceleme Ekibi, Cumhuriyet Savcısı'nın talimatı doğrultusunda aynı gün saat 9.40 sıralarında Başkale İlçe Jandarma Komutanlığında, başvurucu Siyahmet Şeran ve kolluğa ait muhafaza altına alınan araçlar üzerinde inceleme yapmıştır. Bu inceleme sonucunda hazırladığı raporda, başvurucu Siyahmet Şeran'a ait aracın ön camının sağ direkle birleştiği kısmında bir adet mermi giriş deliğinin bulunduğunu, yakın mesafeden atış (namlu ağız alevinin yakması) nedeniyle camda islenme olduğunu ve kolluğa ait aracın çarpışma nedeniyle ön tarafının hasar gördüğünü bildirmiştir. Ekip ayrıca araçların fotoğraflarını çekmiş ve diyagramlarını düzenlemiştir.
30. Söz konusu inceleme raporunun Cumhuriyet Savcısı'nın olayla ilgili talimatı bölümünde aynen şu ifadelere yer verilmiştir:
"Olay yerinde gerekli incelemeler yapılarak fotoğraf çekimleri yapılsın, tespit edilen bulgu ve deliller muhafaza altına alınsın, gerekirse tekrar talimat alınsın. Yaralama olayına karışan şahsın el svaplarının alınmasına gerek olmadığı, sadece olaya karışan iki otonun fotoğraflanması talimatını vermiştir."
31. Olay Yeri İnceleme Ekibi, bu incelemesini tamamladıktan sonra olayın gerçekleştiği yere giderek maddi delil incelemesi yapmış ve burada bir adet mermi kovanı bulmuştur. Ayrıca yoldaki araç fren izleri ve mesafelerini tespit ederek olay yerini fotoğraflamış, krokilendirmiştir.
32. Soruşturmada Erzurum Kriminal Polis Laboratuvarından (Kriminal Laboratuvar) alınan 05/11/2013 tarihli raporda başvurucu Mustafa Çelik'in olay sırasında giydiği kazak ve yelekte mermi giriş-çıkış deliklerinin bulunduğu, 11/11/2013 tarihli raporda olay yerinden elde edilen bir adet kovanın kolluk görevlisi M.K.nın uzun namlulu görev silahından atılmış olduğu, 12/11/2013 tarihli raporda ise başvurucu Siyahmet Şeran'a ait aracın ön camından alınan svaplarda atış artığının tespit edildiği bildirilmiştir.
33. Başvurucu Mustafa Çelik'in tedavi gördüğü Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi (Hastane) polisi ve Hastanenin kalp ve damar cerrahisi uzmanı ve operatördoktoru tarafından 21/10/2013 tarihinde düzenlenen tutanakta, başvurucunun aynı gün ameliyata alındığı ve birisi kalbini saran zara, diğeri ise sol göğüs duvarına nafiz (delip geçen, içe işleyen) iki adet ateşli silah mermi çekirdeğinin vücudundan çıkarıldığı belirtilmiştir. Hastane tarafından yazılan yazıya göre çıkartılan iki adet mermi çekirdeği ve başvurucu hakkında düzenlenen adli raporlaraynı gün Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
34. Cumhuriyet Başsavcısı tarafından 31/10/2013 tarihinde düzenlenen tutanakta ise söz konusu yazının ekindeki kapalı zarftan iki adet gri renkli metal parçasının çıktığı belirtilmiştir.
35. Soruşturma belgelerinde yer alan adli raporlara göre başvurucu Mustafa Çelik göğüs ve sağ el bölgelerine ateşli silah mermisi isabet etmesi sonucu yaralanmıştır. Sağ el bileğinde bir adet mermi giriş ve çıkış deliği, göğüs bölgesinde ise bir adet mermi giriş deliği bulunmaktadır. Raporlara göre bu bölgeden giren mermiye ilişkin çıkış deliği bulunmamaktadır. Başvurucu, sözü edilen ciddi yaralanmalar nedeniyle hayati tehlike geçirmiştir. Başvurucu Siyahmet Şeran ise cam parçalarının isabet etmesi sonucu sağ kulağından ve boyun bölgesinden basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralanmıştır.
36. Başvurucu Siyahmet Şeran'ın ifadesi Cumhuriyet Savcısı tarafından bizzat alınmıştır. Bu ifadesinde özetle olay günü sabah saat 6.30-7.00 sıralarında diğer başvurucu ile birlikte arkadaşı F.A.nın evine bir akrabasının düğün davetiyesini vermek için uğradıklarını, dönüş yolunda tanımadıkları sivil giyimli kişilerin kullandıkları araçla kendi araçlarına çarptığını, akabinde bu araçtaki kişilerden birisinin kendilerine uzun namlulu bir silahla ateş ettiğini, sadece bir el silah sesi duyduğunu, ateş edilmesinden sonra araçtan inen diğer kişilerin kendisini darbetmeye kalkıştığını, sinkaflı sözlerle hakaret ettiklerini, ateş etme olayından önce bu kişilerle arasında bir diyalog ve tartışma yaşanmadığını söylemiştir.
37. Başvurucu Mustafa Çelik'in müşteki sıfatıyla ifadesi, tedavi gördüğü Hastanede olay günü polis tarafından alınmıştır. Bu ifadesinde özetle saat 6.30 sıralarında diğer başvurucu ile birlikte K. isimli bir kişinin düğününe gitmek için yola çıktıklarını, yolda ilerledikleri sırada beyaz bir minibüsün kendilerine selektör yaparak durdurmaya çalıştığını ancak korktukları için durmadıklarını, yolun devamında bu aracın önlerini keserek kendilerini durdurduğunu, araçtan iki kişinin inerek yanlarına geldiğini, Siyahmet Şeran ile konuşmaya, akabinde onu araçtan indirerek darbetmeye başladıklarını, kendisinin bu sırada aracın içinde olduğunu, karşı taraftaki bir kişinin niye durmadıklarını sorup sinkaflı sözlerle hakaret ettikten sonra "Seni öldüreceğim." diyerek uzun namlulu bir silahla kendisine ateş ettiğini, akabinde bu kişilerin hep birlikte olay yerinden kaçtığını, kendilerinin ise bu kişileri araçlarıyla Başkale ilçesindeki Jandarma taburuna girmelerine kadar takip ettiklerini, kolluk görevlileri olduklarını olaydan sonra öğrendiğini ve kendisini yaralayan kişiden şikâyetçi olduğunu söylemiştir.
38. Soruşturmada, olaya karışan kolluk görevlilerinin müşteki sıfatıyla ifadeleri İlçe Jandarma Komutanlığı görevlileri tarafından alınmıştır. Kolluk görevlileri, olayın gerçekleşme şeklini yukarıda ifade edilen şekliyle anlatmışlardır (bkz. §§ 9-25).
39. Başvurucular müdafileri aracılığıyla Cumhuriyet Başsavcılığına başvurmuşlar,olay günü köye düğün davetiyesi bırakmak için uğradıklarını doğrulayacak tanıklarının bulunduğunu ve kolluk görevlilerinin kendilerini öldürme kastıyla hareket ettiklerini ileri sürmüşlerdir. Başvurucu Mustafa Çelik, aldığı yaralar yüzünden olay günü ifade veremeyecek durumda olması nedeniyle istememesine rağmen kolluk görevlilerinin zorlamasıyla bazı anlatımlarda bulunduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu, bu sırada bilincinin tam olarak açık olmadığı için ifade tutanağında olayın gerçekleşme koşulları bakımından söylemediği hususlara yer verildiğini iddia etmiştir. Başvurucular, kolluk görevlileri hakkında kasten insan öldürmeye teşebbüs suçundan soruşturma yapılmasını ve başvurucu Mustafa Çelik'in ifadesinin yeniden alınmasını talep etmişlerdir.
40. Cumhuriyet Başsavcılığı 16/1/2014 tarihinde yürüttüğü soruşturma sonucunda şüpheli M.K. hakkında taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçundankovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Yukarıda açık kimlik bilgileri yazılı şüpheli M... K...'nın, Başkale İlçe Jandarma Komutanlığı emrinde, uzman çavuş olarak görev yaptığı, olay gününden önceki gece, ilçemiz B... Köyüne, ilçe jandarma komutan vekilinin emir ve komutasında, aralarında şüphelinin de bulunduğu, kolluk görevlileri, uyuşturucu kaçakçılarını yakalama faaliyeti için gittikleri, köyde gece saat 03:30 a kadar yakalama faaliyeti gerçekleştirdikleri, her hangi bir suç unsuruna rastlanmaması nedeniyle, ilçe merkezi dönüş yolu üzerinde bulunan Çamlık Jandarma Karakoluna geldikleri, karakol yol kontrol noktasında sabah saat 07:30 sıralarına kadar yine faaliyete devam ettikleri, suç unsuru tespit edilememesi nedeniyle faaliyete son verildiği ve görevli araçlardan 7... resmi plakalı 6... sivil plakalı ve sivil görünümlü, içinde İlçe Jandarma Komutan vekili, tanıklar Bçvş C... U... K..., Uzm Çvş S... S...'ın içinde bulunduğu aracın önden çıkış yaptığı, arkasından ikinci araç olan 7... resmi plakalı sivil görünümlü, içinde Jandarma görevlileri Uzm Çvş A... K..., Üstçvş M.... T..., Uzm Çvş Ü... S... Y... ve şüpheli Uzm Çvş M... K...'nın bulunduğu, minibüs aracın çıkmaya başladığı, bu sırada ikinci aracın nizamiye kapısına çıkmasına engel olacak şekilde 5-6 adet plakaları tespit edilemeyen pikap türü araçların hızla geçtiği ve bu araçların arkasından gelen gri renkli ford transit marka plakası olmayan bir aracın daha geldiği, kolluk görevlilerinin durumdan şüphelendikleri ve bu nedenle yolun kapatıldığı, tanık M... T... tarafından Jandarma yeleği ile plakasız araca dur ihtarı yapıldığı, ancak plakasız aracın dur ihtarına rağmen daha da hızlanarak arabayı devriyenin üzerine sürerek kaçtığı, bunun üzerine tanık M... T... tarafından cep telefonu ile önde giden ilk araçta bulunan Jandarma Komutanına bilgi verilerek plakasız aracın takibine başlandığı, önde bulunan kolluk aracı ile plakasız aracın yolunun kesilmeye çalışıldığı ancak plakasız araç hızını kesmeyerek arabayı yolun kesen aracın üzerine sürdüğü ve kaçmaya devam ettiği, Jandarma görevlilerinin araçları ile plakasız aracı takibe devam ettikleri, takip sırasında kaçak sigara yüklü olduğu düşünülen aracın yakalanmaması için, bölgede sürekli olarak kaçakçılar tarafından uygulana gelen gözcü araçlarının takip yolunu, çift şeridi işgal edecek şekilde seyir halinde yolun tamamını kapattıkları, gözcü araçlarının bir tanesinin, içinde müştekilerin bulunduğu, sürücülüğünü müşteki Siyahmet ŞERAN'ın yaptığı 80 ... plaka sayılı araç olduğu, gözcü araçlarının Jandarma araçlarını yoldan çıkaracak şekilde tehlikeli araç kullandıkları, sigara yüklü olduğu değerlendirilen plakasız aracın gözcü araçlarının engellemesi sayesinde yol üzerinde bulunan E...- A... köyü yol ayrımından girerek yanında bulunan 1 adet gözcü aracı ile birlikte uzaklaştığı, geriye kalan, içerisinde müştekilerin de bulunduğu 4-5 adet gözcü aracının E... - A... köyleri yol ayrımını kapatacak şekilde aniden durdukları, içinde şüphelinin de bulunduğu, askeri aracın sürücüsü olan Uzm Çvş Ü... S... Y...'ın yolu kapatan gözcü araçlara çarpmamak amacıyla ana yolun sağ kısmına manevra yaptığı, bu esnada müşteki Siyahmet'in sevk ve idaresindeki aracı Jandarma aracının manevra yaptığı istikamete doğru hareket ettirerek Jandarma aracının önüne gelecek şekilde direksiyon kırdığı ve geçişini engellemeye çalıştığı, hareket halindeki Jandarma aracının sağ ön tarafı ile müştekinin aracının sağ yan tarafı olacak şekilde her iki aracın çarpıştığı, çarpışma sırasında Jandarma aracının kızaklı olan arka yan kapısının açıldığı, hemen kapının içindeki koltukta oturan şüpheli M... K...'nın çarpışmanın etkisi ile dengesini kaybederek açılan kapıdan düştüğü, düşme esnasında elinde bulunan Türk Silahlı Kuvvetlerine ait 1... seri numaralı G3 piyade tüfeğinin elinden fırlayarak müştekinin aracının ön cam sağ direk bitişiğine uç kısmından çarptığı ve bu şekilde silahın ateş aldığı, tüfekten çıkan merminin gözcü arabasının sağ ön tarafında oturan müşteki Mustafa ÇELİK'in sağ kol bileğine ve göğüs kısmına isabet ettiği, müşteki Mustafa ÇELİK'in dosyada mübrez adli muayene raporlarında belirtildiği üzere hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığı, patlamanın etkisi ile kırılan cam parçalarının da müşteki Siyahmet'in sağ kulak altı ve boyun bölgesine isabet etmesi nedeniyle müşteki Siyahmet ŞERAN'ın da dosyada mübrez muayene raporlarında belirtildiği üzere yaralandığı, müşteki Siyahmet'in araçtan inerek yaya olarak kaçmaya çalıştığı ancak kolluk güçleri tarafından yakalandığı, müştekilere ilk müdahalenin Başkale Devlet Hastanesinde yapıldığı, müşteki Mustafa'nın Van Bölge Eğitim Araştırma Hastanesine, oradan da Erzurum Devlet Hastanesine sevki yapılarak bu hastanelerce tedavisinin yapıldığı,
...
olay günü, kaçak sigara yüklü olduğu değerlendirilen plakasız minibüsün gözcülüğünü yapan araçlardan biri olan, müşteki Siyahmet ŞERAN'ın sevk ve idaresindeki 80 ... plaka sayılı aracı ile yanında müşteki Mustafa ÇELİK olduğu halde şüphelinin de içinde bulunduğu Jandarma aracının sigara aracına ulaşmasını engellemek amacıyla, aracını hareket halindeki Jandarma aracının önünü kesecek şekilde direksiyon kırdığı, ani bu hareketi nedeniyle hareket halindeki Jandarma aracının duramayarak müştekilerin aracına çarptığı, çarpmanın etkisi ile hemen kapının yanında oturan şüphelinin dengesini kaybederek açık olan orta kızaklı kapıdan dışarı fırladığı, elindeki, görev gereği kendisine verilmiş olan G3 piyade tüfeğinin de şüphelinin elinden çıkarak müştekilerin aracının ön camına dik bir şekilde çarparak patladığı, patlama neticesinde müştekilerin dosyada mübrez adli muayene raporlarına göre yaralandıkları, fakat yaralanmalarına sebep olan silahın patlama eyleminde şüpheli M... K...'nın kusurlu bir hareketinin bulunmadığı, zira silahın şüphelinin elinden fırlayarak patlamasına neden olan hareketin müşteki Siyahmet'in Jandarma aracının yolunu kesmek için aracın önünde aniden kendi aracı ile durması hareketinin olduğu, bir başka deyiş ile müştekilerin yaralanmasına neden olan hareketin yine müştekiler tarafından gerçekleştirilmiş olduğu, şüphelinin araçtan düşme ve elinden silahın fırlaması hareketini bilerek ve isteyerek yapmadığı, taksirli suçun oluşabilmesi içinde sonucu istemeyen failin eylemi meydana getiren hareketi bilerek ve isteyerek yapmış olması gerektiği, buna mukabil açıklandığı üzere, şüphelinin bilinçli bir hareketinin bulunmadığı, her ne kadar müştekiler, tüfekle kasıtlı olarak ateş edildiği yönünde beyanda bulunmuşlar ise de, müştekilerin beyanlarının, gittikleri yer, olayın gelişimi, öncesi ve sonrası bakımından birbirleriyle çeliştiği, buna mukabil, şüpheli beyanları ve olayın görgü tanıklarının beyanlarının birbirleriyle benzer olduğu, göz önüne alındığında, müştekilerin beyanlarına itibar edilemeyeceği, tüm soruşturma evrakı kapsamından anlaşılmakla;
Kovuşturmaya yer olmadığına (karar verilmiştir)."
41. Başvurucuların bu karara itirazları, Erciş Ağır Ceza Mahkemesinin 24/3/2014 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
"...
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; Müşteki vekilinin itiraz dilekçesi ile Başkale Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2013/980 soruşturma numaralı dosyasında şüpheli M... K... hakkında taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçundan verilen ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına itiraz ettiği ancak ancak itiraz dilekçesinde kamu davasının açılmasını gerektirecek olayları ve delilleri belirtmediği, itiraza konu kararda yer alan gerekçenin ayrıntılı ve yeterli olduğu, kabulün evrak içeriğine uygun düştüğü, soruşturmanın genişletilmesine gerek görülmediği ve kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmadığı, bu haliyle Başkale Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla itirazın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde (karar verilmiştir)."
42. Bu karar, başvuruculara 29/4/2014 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucular yasal otuz günlük süresi içinde 26/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
4. Başvurucular Hakkında Yürütülen Ceza Soruşturması Süreci
43. Cumhuriyet Başsavcılığı, aynı soruşturma dosyasında başvurucular hakkında görevi yaptırmamak için direnme, taksirle yaralama ve trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçlarından soruşturma yürütmüştür.
44. Bu soruşturmada başvurucu Siyahmet Şeran'ın olaya karışan aracının, Cumhuriyet Başsavcılığının talebi ve Başkale Sulh Ceza Mahkemesinin 21/10/2013 tarihli kararıyla kayıtlı bulunduğu sicile "Satılamaz ve devredilemez." şerhi işlenmek suretiyle el konmasına itirazı kabil olmak üzere karar verilmiştir.
45. Başvuru formu ve ekleri ile UYAP üzerinden incelenen belgelerden, bu el koyma kararına başvurucu tarafından itiraz edilip edilmediği anlaşılamamıştır.
46. Başvurucunun talebi üzerine 24/10/2013 tarihinde aracı, kendisine yediemin sıfatıyla teslim edilmiştir.
47. Cumhuriyet Başsavcılığının 16/1/2014 tarihli iddianamesiyle trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından başvurucular hakkında kamu davası açılmıştır.
48. Dava, Başkale 1. Asliye Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) görülmüş, yargılama sırasında başvurucuların savunmaları alınmıştır.
49. Başvurucular söz konusu savunmalarında üzerilerine atılı suçlamayı kabul etmemiş ve olay günü başvurucu Siyahmet Şeran'ın yakın akrabasının düğün davetiyesini F.A. isimli kişiye vermek için Başkale'den saat 6.30 sıralarında yola çıktıklarını, olayın gerçekleştiği yere geldiklerinde sivil görünümlü bir aracın önce durmaları için kendilerine selektör yaptığını akabinde de araçlarına çarptığını, karşı taraftaki araçta bulunan tanımadıkları bir kişinin uzun namlulu bir silahla kendilerine bir el ateş ettiğini söylemişlerdir.
50. Mahkemece başvurucu Mustafa Çelik'e bu savunmasıyla soruşturma aşamasında verdiği ifadesi arasındaki çelişkiler sorulmuş, başvurucu soruşturma aşamasında alınan ifadesini kabul etmemiş ve ifade tutanağı altındaki imzanın kendisine ait olmadığını, imza atmak için kullandığı elinden ciddi şekilde yaralandığını, göğsünden de ağır yaralı olması nedeniyle o tarihte ifade verecek durumda olmadığını ileri sürmüştür.
51. Başvurucuların müdafii de başvurucu Mustafa Çelik'in soruşturma aşamasında ifadesinin ne şekilde tespit edildiğine ilişkin görgüsü olan tanıklarının duruşma salonu dışında hazır olduğunu söylemiş ve bu tanığın duruşmada dinlenmesini talep etmiştir.
52. Bu talep, yetkili hâkimin izinli olması ve duruşma hâkimi tarafından duruşmaya geçici olarak çıkılması gerekçeleriyle bir sonraki duruşmada değerlendirilmek üzere Mahkemece reddedilmiştir.
53. Yargılamanın sonraki aşamalarında başvurucuların müdafiinin bu talebi hakkında Mahkemece olumlu ya da olumsuz herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.
54.Bu yargılamada, hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen (bkz. § 40) M.K. da dâhil olmak üzere olaya karışan bazı kolluk görevlileri müşteki sıfatıyla dinlenmiştir. Kolluk görevlileri, bu ifadelerinde de soruşturma aşamasında verdikleri ifadelerini tekrar etmişlerdir.
55. Mahkemenin 21/4/2015 tarihli kararıyla başvurucuların üzerlerine atılısuçlardan neticeten 1 yıl 9 ay 20 gün hapis cezası ilemahkûmiyetlerine karar verilmiştir. Kararda ayrıca başvurucu Siyahmet Şeran'a ait aracın başvurucuya iadesi ve araç üzerindeki "Satılamaz ve devredilemez." şerhinin kaldırılması hüküm altına alınmıştır.
56. Söz konusu karar gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Olay tarihinde: Başkale İlçe Jandarma Komutanlığı ekiplerinden görevli müştekiler M... T..., A... K..., Ü... S... Y..., M... K....'nın uyuşturucu kaçakçılarını yakalama faaliyet çalışmaları sırasında ilçemiz Belliyurt köyüne gittikleri, köyde gece 03:30 sularına kadar faaliyet gerçekleştirdikleri, İlçe merkezine dönüş yolunda Çamlık karakoluna geldiklerinde, karakol yol kontrol noktasında faaliyetlerine devam ettikleri, faaliyete son verildiği esnada görevli araçlardan 7.... resmi plakalı 65 ... sivil plakalı araç içerisinde İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri tanıklar Başçavuş C... U... K..., Uzman Çavuş S... S...'ın içinde bulunduğu aracın önden çıkış yaptığı, arkasından 2. araç olan 7.... resmi plakalı sivil görünümlü araç içerisinde müştekiler M... T..., A... K..., Ü... S... Y... ve M... K...'nın bulunduğu, araçların çıkmaya başladığı esnada nizamiye kapısının çıkmalarına engel olacak şekilde 5-6 adet plakaları tespit edilemeyen araçların hızlıca geçtikleri, arkasındaki F... T... marka plakası olmayan bir aracın daha geldiği, bunun üzerine görevlilerin durumdan şüphelenerek araca dur ihtarında bulunulduğu, aracın dur ihtarına uymarak hızlanarak devriyenin üzerine sürerek kaçtığı ve aracın takip altına alındığı, takip sırasında yolu kesmeye çalışılan plakasız aracın, görevli ekiplerin aracının üzerine sürdüğü ve kaçmaya devam ettiği, plakasız gözcü aracının takip yolu çift şerit işgal edecek halde yolun tamamını kapattığı, gözcü araçlarından bir tanesinin içinde Siyahmet Şeran ve Mustafa Çelik'in bulunduğu, şüpheli Siyahmet Şeran'ın kullandığı 80 ... plakalı aracı Jandarma ekiplerinin araçlarını yoldan çıkaracak şekilde tehlikeli kullandığı, sigara yüklü olduğu değerlendirilen araçların gözcü araçların engellemesi sayesinde Erekli Azıklı köyü yol ayırımından girerek uzaklaştıkları, geride kalan şüphelilerin bulunduğu gözcü aracının ise Erekli - Azıklı köy yolunu kapatacak şekilde aniden durdukları, askeri aracın sürücüsü olan Ü... S... Y...'ın gözcü aracına çarpmaması için manevra yaptığı, bu arada diğer gözcü araçta bulunan şüpheli Siyahmet Şeran'ın aracını jandarmanın aracına doğru sürerek geçişini engellemek için önüne kırarak her iki aracın çarpıştığı, çarpışma neticesinde Jandarma aracının yan kapısının açıldığı, araçta oturan müşteki M... K...'nın dengesini kaybederek BTM ile giderilebilecek şekilde düşüp yaralandığı, şüphelilerin savunmalarında gözcü olmadıklarını, jandarma ekiplerini engelleyecek şekilde araç kullanmadıklarını beyan ederek üzerine atılı suçlamaları kabul etmedikleri anlaşılmakla maddi olay bu şekilde kabul edilmiştir.
Maddi olayının kabulü ile sanıkların savunmaları, müştekilerin beyanları, 12/11/2013 tarihli Erzurum Kriminal Polis Laboratuvar Müdürülüğü raporu, 21/10/2013 tarihli Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi raporu, 19/10/2013 olay yeri tespit tutanağı, 19/01/2013 tarihli olay yeri inceleme fotoğrafları, dikkate alındığında; olay tarihinde Başkale İlçe Jandarma ekiplerinin uyuşturucu kaçakçılarını yakalama faaliyetleri çevresinde Belliyurt Köyü ve Çamlık karakolunda 7... resmi plakalı 65 ... sivil plakalı araç ile faaliyetleri yürüttükleri esnada 5-6 adet pikap aracın hızlıca geçtiği, arkasında F... marka aracın gözcü olarak geçtiği ve takip altına alındığı sırada, sanıklar Siyahmet Şeran'ın ve Mustafa Çelik'in bulunduğu 80 ... plakalı aracın gözcü olarak takip altında iken jandarma ekiplerinin aracını sürekli engellediği, sigara yüklü araçların Erekli Azıklı köyü yolu ayırımına geldiğinde gözcü olan 80 ... plakalı aracın yolu kapattığı, askeri aracın da manevra yapmak isterken sanık Siyahmet'in sevk ve idaresindeki aracın önüne gelecek şekilde direksiyonu kırarak geçişini engellemeye çalışırken her iki aracın çarpıştığı bu suretle de kolluk görevlilerin görevlilerini yapmalarını, önlerine araç sürerek müştekilere cebir kullanarak engellemeye çalıştıkları, bu eylemler sırasında sevk ve idaresindeki 80 ... plakalı araç ile hayat ve sağlığını tehlikeye düşürecek şekilde araç sevk ettikleri, müştekiler Ü... S... Y..., M... T..., A... K... ve M... K...'nın sanıklardan şikayetçi oldukları, sanıkların üzerine atılı suçlamaları kabul etmeseler de, savunmalarının suçtan ve cezadan kurtulmaya yönelik olduğu, bölge şartları ve kaçakçılık faaliyetlerinin yoğunluğu da dikkate alındığında sanıklar Mustafa Çelik ve Siyahmet Şeran üzerine atılı suçlamalar sabit görüldüğünden;
... aşağıdaki şekilde (hüküm kurulmuştur)."
57. Bu karar, başvurucular tarafından temyiz edilmiş olup UYAP üzerinden yapılan incelemede kararın henüz temyiz incelemesinden dönmediği anlaşılmıştır.
B. İlgili Hukuk
58. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Eşya ve kazancın muhafaza altına alınması ve bunlara el konulması" kenar başlıklı 123. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) İspat aracı olarak yararlı görülen ya da eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan malvarlığı değerleri, muhafaza altına alınır.”
59. 5271 sayılı Kanun’un "Elkoyma kararını verme yetkisi" kenar başlıklı 127. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hâllerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri, el koyma işlemini gerçekleştirebilir”
60. 5271 sayılı Kanun'un "Elkonulan eşyanın iadesi" kenar başlıklı 131. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
" (1) Şüpheliye, sanığa veya üçüncü kişilere ait elkonulmuş eşyanın, soruşturma ve kovuşturma bakımından muhafazasına gerek kalmaması veya müsadereye tabi tutulmayacağının anlaşılması hâlinde, re'sen veya istem üzerine geri verilmesine Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından karar verilir. İstemin reddi kararlarına itiraz edilebilir."
61. 5271 sayılı Kanun’un “Tazminat istemi” kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümüşöyledir:
"(j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,
Kişiler, maddi ve ve manevi her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."
62. 5271 sayılı Kanun’un “Tazminat isteminin koşulları” kenar başlıklı 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
" (1) Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat istemin isteminde bulunulabilir."
63. 5271 sayılı Kanun’un “Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri” kenar başlıklı 161. maddesi şöyledir:
“(1) Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir. Cumhuriyet savcısı, adlî görevi gereğince nezdinde görev yaptığı mahkemenin yargı çevresi dışında bir işlem yapmak ihtiyacı ortaya çıkınca, bu hususta o yer Cumhuriyet savcısından söz konusu işlemi yapmasını ister.
(2) Adlî kolluk görevlileri, elkoydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür.
(3) Cumhuriyet savcısı, adlî kolluk görevlilerine emirleri yazılı; acele hâllerde, sözlü olarak verir. (Ek cümle: 25/5/2005 - 5353/24 md.) Sözlü emir, en kısa sürede yazılı olarak da bildirilir.
…”
64. 5271 sayılı Kanun’un “Adlî kolluk ve görevi” kenar başlıklı 164. maddesi şöyledir:
“(1) Adlî kolluk; 4.6.1937 tarihli ve 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununun 8, 9 ve 12 nci maddeleri, 10.3.1983 tarihli ve 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununun 7 nci maddesi, 2.7.1993 tarihli ve 485 sayılı Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 8 inci maddesi ve 9.7.1982 tarihli ve 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanununun 4 üncü maddesinde belirtilen soruşturma işlemlerini yapan güvenlik görevlilerini ifade eder.
(2) Soruşturma işlemleri, Cumhuriyet savcısının emir ve talimatları doğrultusunda öncelikle adlî kolluğa yaptırılır. Adlî kolluk görevlileri, Cumhuriyet savcısının adlî görevlere ilişkin emirlerini yerine getirir.
(3) Adlî kolluk, adlî görevlerin haricindeki hizmetlerde, üstlerinin emrindedir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
65. Mahkemenin 12/1/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
66. Başvurucular;
i. Kolluk görevlilerinin silahlı güç kullanması sonucunda yaralandıklarını, kolluğun gerçekleştirdiği operasyonun planlama, kontrol ve gerçekleştirilmesi aşamaları dâhil tüm aşamalarının yaşamlarını tehlikeye atacak nitelikte olduğunu, olayı çevreleyen tüm koşullarda kolluğun silah kullanmasının mutlak zorunlu ve ölçülü olduğunun ispat edilmesi gerektiğini; oysa olayda, silahsız olduklarını, kolluk görevlilerine yönelik bir eylem gerçekleştirmediklerini, ayrıca olay yerinde yaralı bir şekilde bırakılarak ölüme terk edildiklerini,
ii. Olaya ilişkin soruşturmanın etkili, bağımsız ve tarafsız bir şekilde yürütülmediğini,
iii. Başvurucu Siyahmet Şeran'a ait araca hukuka aykırı şekilde el konulduğunu belirterek Anayasa'nın 17., 35. ve 36. maddelerinde güvence altına alınan yaşam, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlallerin tespiti ile maddi ve manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
67. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu Siyahmet Şeran'ın hakkında yürütülen soruşturma sırasında aracına haksız biçimde el konulduğu iddiasının Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiğinde bir tereddüt bulunmamakla birlikte başvuru konusu olayda, başvurucular hayatta olduğundan yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının uygulanabirliği hususunda ayrıca bir değerlendirme yapmak gerekir.
68. Bir olayda yaşama hakkına ilişkin ilkelerin uygulanabilmesi için gerekli şartlardan biri, doğal olmayan bir ölümün gerçekleşmesi olmakla birlikte bazı durumlarda ölüm gerçekleşmese dahi olayın yaşam hakkı çerçevesinde incelenebilmesi mümkündür (Mehmet Karadağ, B. No: 2013/2030, 26/6/2014, § 20).
69. Ölümle sonuçlanmayan bir olayda diğer faktörlerle birlikte kişiye karşı kullanılan gücün derecesi, türü, kullanımının ardında yatan niyet ve amaç birlikte değerlendirilerek yaşam hakkı kapsamında incelenebilir.
70. Bu değerlendirme yapılırken başvurucuya karşı kullanılan gücün potansiyel olarak öldürücü bir niteliğe sahip olup olmadığı ile maruz kaldığı eylemin başvurucunun fiziki bütünlüğü üzerinde hangi etkiyi yaratmış olduğunun belirlenmesi gerekmektedir.
71. Somut olay bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucuların maruz kaldıklarını ileri sürdükleri silahlı gücün öldürücü bir niteliğe sahip olduğu ile özellikle bu gücün başvurucu Mustafa Çelik'in fiziksel bütünlüğü üzerindeki yarattığı etki gözönünde bulundurulduğunda başvurunun yaşam hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
72. Diğer taraftan başvurucular, yaralanmalarıyla sonuçlanan olaya ilişkin etkili soruşturma yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edilmesiyanında kolluk görevlilerinin silahlı güç kullanmaları sonucunda yaralandıklarını, kolluk görevlilerinin gerçekleştirdiği operasyonun planlama, kontrol ve gerçekleştirilmesi aşamaları dâhil tüm aşamalarının yaşamlarını tehlikeye atacak nitelikte olduğunu, olayı çevreleyen tüm koşullarda kolluğun silah kullanmasının mutlak zorunlu ve ölçülü olduğunun ispat edilmesi gerektiğini ve olay yerinde yaralı şekilde bırakılıp ölüme terk edildiklerini belirterek yaşam haklarının maddi boyutunun da ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
73. Kamu görevlilerinin güç kullanması sonucu gerçekleştiği iddia edilen ölüm olaylarının da şüphesiz devletin sahip olduğu “hiçbir bireyin yaşamına son vermeme” negatif yükümlülüğü kapsamında incelenmesi gerekmektedir. Bu yükümlülük hem kasıtlı bir biçimde öldürmeyi hem de kasıt olmaksızın ölümle sonuçlanan güç kullanımını içermektedir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 44).
74. Anayasa Mahkemesinin bu konuda daha önce vermiş olduğu kararları birlikte değerlendirildiğinde kolluk görevlilerinin ancak Anayasa’da belirtilen amaçlara ulaşmak adına başka bir çarenin kalmadığı “zorunlu durumlarda” silah kullanabilmelerine izin verdiği söylenebilecektir (Cemil Danışman, §§ 45-49). Ayrıca silah kullanarak ulaşılmak istenen amaç ile karşı karşıya kalınan güçte nispeten “ölçülü” olma şartı bulunmaktadır (Cemil Danışman, § 50).
75. Kamu görevlilerinin güç kullanımına ilişkin eylemlerinin bu konuda değerlendirmesi yapılırken sadece fiilen gücü kullanan görevlilerin eylemlerinin değil söz konusu eylemlerin planlanması ve kontrolü dâhil olayın bütün aşamalarının dikkate alınması gerekmektedir (Cemil Danışman, § 57).
76.Kolluk görevlilerinin doğrudan silah kullanımı sonucu meydana gelen olaylarda güç kullanımının, Anayasa’nın 17. maddesine göre başka bir çarenin kalmadığı “zorunlu bir durumda” ve “ölçülü” bir şekilde gerçekleştiğinin soruşturma makamlarınca resen ortaya konması gerekmektedir (Turan Uytun ve Kevzer Uytun, B. No: 2013/9461, 15/12/2015, § 73). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de ölümün güvenlik güçlerinin silah kullanımı sonucu gerçekleştiğinin tartışmasız olduğu olaylarda, bu konudaki ispat yükünün taraf devlete (Hükûmete) ait olduğunu kabul etmekte ve “mutlak zorunlu olanı aşmayacak bir güç kullanımı” gerçekleştiğinin kanıtlanamaması hâlinde yaşam hakkının usul ve esas yönünün ihlal edildiğine karar vermektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Bektaş ve Özalp/Türkiye, B. No: 10036/03, 20/4/2010, § 57, Ataykaya/Türkiye, B. No: 50275/08, 22/7/2014, §§ 45-59). Bu çerçevede güvenlik güçlerinin eylemlerinin yanında kendilerine uygun talimatın verilip verilmediğinin, kullanılan silahlar konusunda bu kişilerin yeterli eğitim alıp almadıklarının ve olası riskleri önlemek adına tedbir almakta ihmalleri bulunup bulunmadığının da incelenmesi gerekmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Ataykaya/Türkiye, § 46; Nachova ve diğerleri/Bulgaristan [BD], B. No: 43577/98 ve 43579/98, § 97).
77. Başvuru konusu olayda, etkili soruşturma açısından inceleme yapılan bölümde ayrıntılı bir şekilde ortaya konduğu üzere başvurucuların yaralanmalarının ne şekilde meydana geldiği açık değildir. Başvurucuların anlatımı, olay hakkında düzenlenen tutanaklar, raporlar ve kovuşturmaya yer olmadığına kararına bakıldığında kolluk görevlilerinin olay sırasında kasten ya da taksirle silah kullanıp kullanmadıkları ve tıbbi yardım sağlanmaksızın başvurucuları olay yerinde bırakıp bırakmadıklarına ilişkin bir belirsizliğin bulunduğu görülmektedir.
78. Somut olayda bir başvurucunun kolluk görevlisinin silahından çıkan merminin veya mermilerin vücuduna isabet etmesi, diğer başvurucunun ise bu merminin içinde bulunduğu aracın camını kırıp bu camdan çevreye saçılan kırıkların vücudunda kesikler meydana getirmesi sonucu yaralandığı sabittir. Bununla birlikte bu yaralanmaların kolluk görevlisinin kasıtlı ya da taksirli bir eylemi sonucunda mı gerçekleştiği yoksa Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına kararında kabul edildiği gibi silahın başvurucuların aracına çarpmasının etkisiyle kendiliğinden ateş alması sonucu mu meydana geldiği ve ardından başvurucuların kolluk görevlilerinin kontrolü altında mı yoksa kendi imkânlarıyla mı hastaneye ulaştıkları tartışmasız bir şekilde ortaya konup belirlenemediği için Anayasa Mahkemesi tarafından öldürmeme yükümlülüğünün ihlal edildiği iddiasının incelenebilmesi bu aşamada mümkün değildir.
79. Bu nedenle öldürmeme yükümlülüğünün ihlal edildiği iddiası bakımından yapılacak incelemelerde değerlendirme unsuru olarak kullanılması gerektiği ortaya konulan hususlardan silahı kullanan kolluk görevlisinin bu konuda bir eğitim almış olup olmadığı, kolluğun müdahalesinin planlaması ve kontrolü kapsamında yürütülen işlemlerin ve alınan tedbirlerin ne olduğu ve daha da önemlisi silahın kullanıldığı koşullara ve benzeri konulara ilişkin bilgi eksiklikleri Anayasa Mahkemesinin, silah kullanımının başka bir çarenin kalmadığı “zorunlu bir durumda” ve “ölçülü” bir biçimde gerçekleşip gerçekleşmediğini bu aşamada değerlendirmesini imkânsız kılmaktadır.
80.Bu nedenle yaşam hakkı kapsamında somut olay açısından inceleme, sadece olay hakkında yürütülen soruşturmanın etkili olup olmadığı hususunda yapılmıştır.
81. Ayrıca Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı bağlantı kurularak başvurucular tarafından ileri sürülen iddiaların yaşam hakkının usul boyutu kapsamında olduğu değerlendirilmiş olup söz konusu iddialara ilişkin inceleme de bu çerçevede yapılmıştır.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
82. Başvurucu Siyahmet Şeran, olaya ilişkin yürütülen soruşturma sırasında aracına haksız biçimde el konduğunu ileri sürerek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
83. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
84. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
85. Anılan Anayasa ve Kanun maddelerinde yer verilen kanun yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur. Diğer bir ifadeyle temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların ve derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılmaktadır (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).
86. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir. Bireysel başvurunun ikincillik niteliği gereği başvurucunun ihlal iddialarını öncelikle yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında sunması, dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermesi gerekmektedir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17; Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, § 45; Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §§ 18, 19).
87. Ayrıca Anayasa Mahkemesine göre bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmesi gereken etkili bir başvurudan söz edebilmek için başvuru yolunun sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolun fiilen de etkili olması ve başvurulan makamın ihlal iddiasının özünü ele alma yetkisine sahip bulunması gerekir. Başvuru yolunun ancak bir hak ihlali iddiasını önleyebilme, devam etmekteyse sonlandırabilme veya sona ermiş bir hak ihlalini karara bağlayabilme ve bunun için uygun bir giderim (tazminat) sunabilmesi hâlinde etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir. Yine vuku bulmuş bir hak ihlali iddiası söz konusu olduğunda tazminat ödenmesinin yanı sıra sorumluların ortaya çıkarılması bakımından da yeterli usule ilişkin güvencelerin sağlanması gerekir (Sedat Selim Ay, B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28).
88. Bireysel başvuru formu ve ekleri ile incelenen soruşturma belgelerinde, başvurucunun ilgili mevzuat gereğince (bkz. §§ 58-62) aracına haksız biçimde el konulduğuna ilişkin olarak yetkili yargısal mercilere başvuruda bulunduğuna dair bir bilgi veya belge bulunmamaktadır. Ayrıca başvurucu hakkında verilen nihai kararın henüz kesinleşmediği de anlaşılmıştır.
89. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun, hakkında yürütülen soruşturma sırasında aracına el konulmasına ilişkin olarak yargısal yolları tüketmeksizin mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasıyla doğrudan bireysel başvuruda bulunduğu sonucuna varılmıştır.
90. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yaşam Hakkının Usule İlişkin Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
91. Başvurucuların olay hakkında etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedeniyle yaşam haklarının ihlal edildiğine dair iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olmadığı tespit edilmiş olup başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
92. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
93.Anayasanın “Devletin temel amaç ve görevleri” başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
94. Anayasa Mahkemesince belirtildiği üzere yaşam ve vücut bütünlüğü üzerindeki temel hak, devletlere pozitif ve negatif yükümlülük yükleyen haklardandır (AYM, E.2007/78, K.2010/120, 30/12/2010).
95. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50).
96. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında devletin yerine getirmek zorunda olduğu pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin boyutu, yaşanan ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konmasına ve sorumlu kişilerin belirlenmesine imkân tanıyan etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirmektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54). Zira bu tür olaylarda etkili bir soruşturma yürütülmesi, yaşam hakkını korumak için ihdas edilen yasal ve idari çerçevenin etkili bir şekilde uygulanmasının güvencesini oluşturmaktadır (Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, §§ 25, 26).
97. Bu çerçevede kamu otoritelerinin silah kullanımı sonucu ortaya çıkan ölüm olaylarına ilişkin soruşturmaların yasa dışı silah kullanımının önlenmesini güvence altına alacak nitelikte kapsamlı, dikkatli ve tarafsız şekilde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu tür olaylara ilişkin soruşturmalarda aranan bağımsızlık, sadece hiyerarşik ve kurumsal bağımsızlığı ifade etmemekte olup soruşturmanın fiilen de bağımsız olarak yürütülmesini gerektirmektedir (Cemil Danışman, § 96).
98. Yaşama hakkı kapsamındaki bu yükümlülük olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikte soruşturmalarla yerine getirilebilir. Ancak kasten veya kötü muamele sonucu meydana gelen ölüm ya da ölümcül yaralanma olaylarında Anayasa'nın 17. maddesi gereğince devletin, sorumluların tespitini ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat davaları sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata hükmedilmesi, ihlali gidermek ve dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
99. Diğer taraftan ceza soruşturmasının amacı, yaşama hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların hesap vermesini sağlamak olmakla birlikte bu yükümlülük kesin olarak bir sonuç elde etmeyi değil uygun araçların kullanılmasını gerektirir. Anayasa'nın 17. maddesi başvuruculara, üçüncü kişileri bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı vermediği gibi devlete tüm yargılamaları mahkûmiyetle sonuçlandırma ödevi de yüklemez (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
100. Yaşama hakkına ilişkin ceza soruşturmasının etkili olabilmesi için öncelikle soruşturma makamlarının resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmesi gerekir. Soruşturmada ölüm olayının nedeni veya sorumlu kişilerin belirlenmesi imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yükümlülüğüne aykırılık oluşturabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57). Bu kapsamda yetkililerce tanıkların ifadelerinin alınması, bilirkişi incelemeleri ve gerektiğinde eksiksiz ve detaylı bir rapor hazırlanmasına imkân verecek otopsinin yapılması gibi söz konusu olaylarla ilgili kanıtların elde edilmesi için soruşturma konusu olayın gerektirdiği mümkün olan tüm tedbirlerin alınması, olayın gerçekleşme sebebinin objektif analizinin yapılması, soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması ve soruşturma sonucunda verilen kararın -yaşam hakkına yönelik bir müdahale varsa bu müdahalenin- Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi de gerekmektedir (Cemil Danışman, § 99; Turan Uytun ve Kevzer Uytun, § 73).
101. Bununla birlikte soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri dikkate alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 68).
102. Ceza soruşturmasının etkililiğini sağlayacak hususlardan biri de fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olmasıdır. Ayrıca her olayda, ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).
103. Son olarak yürütülecek soruşturmalarda makul bir süratte gerçekleştirilme ve özen gösterilme zorunluluğu da zımnen mevcuttur. Bazı özel durumlarda soruşturmanın veya kovuşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlükler bulunabilir. Ancak bir soruşturmada yetkililerin hızlı hareket etmeleri; yaşanan olayların daha sağlıklı bir şekilde aydınlatılabilmesi, kişilerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi ve hukuka aykırı eylemlere hoşgörü gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi açısından kritik bir öneme sahiptir (Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
104. Başvuruda, başvurucuların soruşturmaya gerektiği ölçüde katılımlarının sağlandığı ve soruşturmanın makul süratle yürütüldüğü görülebildiği gibi aksi yönde bir iddia da bulunmamaktadır. Başvurucular, etkili soruşturma yürütülmediğine ilişkin iddialarında, olayın sebebi ve sorumlulukları bulunan kişilerin tespitinde, kritik önem arz eden işlemlerin olaya karışan kolluk görevlileri ve bu görevlilerin bağlı olduğu birimce yürütüldüğünü, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına yönelik olarak delil toplanması yerine bu görevlilerin düzenlediği belgelere göre bir sonuca varıldığını, bu durumun da soruşturmanın bağımsızlığı ve tarafsızlığına gölge düşürüp olayın aydınlatılmasını engellediğini ileri sürmüşlerdir.
105. Esasen olayların oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi idari ve yargısal makamların ödevidir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 44). Görülmekte olan bir davada ya da yürütülmekte olan bir soruşturmada, delilleri değerlendirmek kural olarak soruşturma makamlarının ya da derece mahkemelerinin işi olduğundan, Anayasa Mahkemesinin görevi bu makamların maddi olaylara ilişkin yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir.
106. Ancak Anayasa Mahkemesinin başvuru konusu olayın gelişim şeklini anlayabilmek ve olayın tüm yönlerinin aydınlatılması noktasında soruşturma makamları ve derece mahkemeleri tarafından atılması gereken adımları nesnel bir şekilde değerlendirmek için olayın oluşum şeklini incelemesi gerekebilmektedir (Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, § 68).
107. Bu bağlamda olaya bakıldığında, olaydan haberdar edilen yetkili Cumhuriyet savcısı tarafından başvurucuların şikâyeti beklenmeksizin resen harekete geçilerek olaya ilişkin bir soruşturma açılmıştır. Cumhuriyet Başsavcılığının resen ve derhâl harekete geçmesi soruşturmanın etkililiği adına önemli olmakla birlikte tek başına yeterli değildir. Yukarıda genel ilkeler bölümünde ifade edildiği üzere kamu görevlilerinin silahlı güç kullandığı olaylarda bir soruşturmanın etkililiğinden söz edebilmek için bu soruşturmanın yasa dışı silah kullanılması sonucunda ölümlerin gerçekleşmesinin önlenmesini güvence altına alacak nitelikte kapsamlı, dikkatli ve tarafsız şekilde yürütülmesi ayrıca olayın sebebinin aydınlatılması ve sorumluların tespiti bakımından gerekli işlemlerde bir eksiklik barındırmaması zorunludur.
108. Soruşturma kapsamında yürütülen işlemlere bu yönüyle bakıldığında ise öncelikle olay yerindeki maddi deliller ve olaya karışan araçlar üzerindeki araştırmalar ile kriminal laboratuvar incelemelerinin olaya karışmayan polis tarafından yapıldığı görülebilmekle birlikte, olaya karışan kolluk görevlilerinin ifadelerinin sadece aynı yerde görev yapan kişiler tarafından alındığı, bunun da ötesinde olay yerine ilişkin ilk inceleme ve görgü tespit tutanaklarının içlerinde olaya karışanların da bulunduğu görevliler tarafından düzenlendiği görülmektedir.
109. Yukarıda olaylar ve olgular bölümünde ayrıntılı olarak yer verildiği üzere olayın gelişimi ve gerçekleşme koşulları bakımından kolluk görevlileri tarafından düzenlenen belgelerle başvurucuların anlatımları arasında büyük farklılıklar bulunmaktadır. Bu her zaman mümkün olabilen bir durum gibi görünse de somut olayda bu görevlilerin bir kısmı, başvurucular tarafından olayın faili olmakla suçlanmaktadır.
110. Oysa soruşturma makamlarının bağımsızlığından bahsedebilmek için kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleştiği iddia olunan ölümlere ya da ölümcül yaralanmalara ilişkin soruşturmaların olaya karışmış kişilerden bağımsız bir şekilde yürütülmesi gerekir. Soruşturma; olay yerine ve olayda kullanılan araçlar ile benzeri eşyaya ilişkin birtakım incelemelerin polis tarafından yapılmış olması, olaya karışan kişilerin ifadelerinin sadece birlikte görev yaptıkları görevlilerce üstelik bir suç isnadına bağlı olarak değil suçun mağduru olarak alınması, olaya ilişkin ilk tespit ve görgü tutanaklarının olaya karışan görevlilerin de katılımıyla düzenlenip yetkili Cumhuriyet savcısının ya da polisin derhâl harekete geçmesi sağlanarak bu tutanaklar düzenlenmeden olaya hemen müdahil olmalarının sağlanmaması nedenleriyle yeterli olamamıştır.
111. Bu durum; soruşturmada kesin olarak bazı delillerin kasıtlı olarak toplanmadığı veya gizlendiği ile olayın üstünün örtülmeye çalışıldığı anlamına gelmemekle birlikte, kolluk görevlilerince ölümcül güç kullanıldığının iddia edildiği ve başvurucuların da bir kamu görevlisinin silahından çıkan mermi ya da mermilerin isabetiyle yaralandığının tartışma konusu olmadığı olayda, soruşturma makamlarının bağımsızlığı konusunda ciddi tereddütler oluşmasına yol açmaktadır. Bu duruma, aşağıda ayrıntılarıyla ortaya konacağı üzere soruşturmada olaya karışan görevlilerin katılımıyla hazırlanan belgelere göre bir sonuca varılmasının da eklenmesi bu tereddütleri iyice artırmaktadır.
112. Bu nedenlerle kolluk görevlilerinin güç kullanmaları sonucu meydana geldiği iddia edilen olayda ilk tespit ve görgü tutanaklarının olaya karışan görevlilerin de katılımıyla yapılması, bu kişilerin ifadelerinin sadece birlikte görev yaptıkları görevliler marifetiyle alınıp herhangi bir suçlamayla karşı karşıya bırakılmaksızın ve belirsiz kalan hususlara ilişkin sorgulamaları da yapılmaksızın gerçekleştirilmesi, soruşturmada bu ifadelere ve belgelere göre olayın gelişimine ilişkin tespitte bulunulup buna göre bir sonuca ulaşılması, etkili soruşturma yürütülmesi bağlamında soruşturma makamlarının bağımsız olması ilkesinin ihlaline sebebiyet vermiştir.
113. İkinci olarak soruşturmada olayın aydınlatılması ve sorumluların belirlenmesi bakımından delillerin toplanması adına gerekli tüm makul tedbirlerin alınıp alınmadığı ve bu bakımdan gerçekleştirilen işlemlerde soruşturmanın derinliği ve ciddiyeti üzerinde etki gösteren bir eksikliğin bulunup bulunmadığı değerlendirilmelidir.
114. Soruşturmaya bu yönüyle bakıldığında ise öncelikle olay yerindeki delillerin kaybolması ve değiştirilmesinin önüne geçebilmek için bu delillerin muhafazasının sağlanmadığı ve kolluk görevlileri tarafından olay yerinin terk edildiği anlaşılmaktadır. Olaya karışan kolluk görevlileri, bu duruma gerekçe olarak, olaydan sonra kimliklerinin tespitine yönelik hiçbir girişimde bulunulmayan ve sayılarının on kadar olduğunu ifade ettikleri araç içindeki kişilerin kendilerine mukavemet göstereceğinden endişe duymalarını gerekçe göstermişlerdir. Fakat başvurucuların hastaneye ulaşmalarından ve bu kişilerin olay yerinden ayrılmalarından hemen sonra olay yerinde delillerin kaybolmaması için ne gibi tedbirler aldıklarını ise açıklamamışlardır.
115. Öncelikle soruşturmanın hiçbir aşamasında söz konusu araçların belirlenebilmesi için herhangi bir soruşturma işleminin yürütüldüğü görülmemiştir. Kolluk görevlilerinin ifadelerinde bu araçların diğer araçlardan ayırt edici özellikleri olan renkleri, modelleri, markaları ve plaka sayıları hakkında bir açıklama bulunmamaktadır. Dahası olaydan hemen sonra ilgili birimler haberdar edilerek olayın gerçekleştiği güzergâhta gerekirse kontrol yapılması veya benzeri bir işlemle bu araçların tespit edilebilmesine ve yakalanabilmesine yönelik bir çabanın gösterilmediği anlaşılmıştır. Başvurucularla birlikte hareket ettikleri belirtilen ve olayın gerçekleşme koşullarının açığa çıkarılması bakımından da tespit edilmeleri kritik önem arz eden bu kişilerin belirlenebilmesine yönelik olarak olayın hemen sonrasında ya da hiç değilse soruşturmanın ileriki aşamasında hiçbir somut adım atılmaması dikkat çekici bulunmuştur.
116. Olay, saat 7.30-8.00 sıralarında gerçekleşmiştir. Nöbetçi Cumhuriyet Savcısı, durumdan saat 8.30 sıralarında haberdar edilmiştir. Polis, Cumhuriyet Savcısı'nın talimatıyla Başkale'de bulunan araçlar üzerinde saat 9.40 sıralarında yaptığı incelemelerden sonra olay yerine belli bir mesafe katederek ve dolayısıyla zaman tüketerek ulaşmış; sonrasında incelemelerini gerçekleştirmiştir. Bu aradaki zamanda delillerin kaybolmaması için ne gibi tedbirlerin alındığı belli değildir. Olaya karışan kolluk görevlilerinin de katılımıyla saat 9.00 sıralarında olay tespit ve görgü tutanağının düzenlenmesi, yukarıda belirtildiği gibi soruşturmanın bağımsızlığı bakımından tereddüt yarattığından bu belirsizliğe yeterli bir açıklama getirilememiştir.
117. Bu şekilde delillerin olaya karışan görevlilerin katılımı olmaksızın derhâl toplanması yönünde bir tedbir alınmaması, ilgili doktor ve polis tarafından hazırlanıp Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen tutanakta başvurucu Mustafa Çelik'in vücudundan iki adet mermi çekirdeğinin çıkarıldığı belirtilmesine rağmen olay yerinde sadece bir adet mermi kovanının tespit edilmesi nedeniyle kolluk görevlisinin silahının kaç el ateş aldığı ya da bu silahtan kaç el ateş edildiği konusunda çok açık bir belirsizlik yaratmaktadır. Cumhuriyet Başsavcılığının kendisine gönderilen ve mermi çekirdekleri olduğu belirtilen -kendi tespitine göre metal parçaları- üzerinde bir kriminal ve balistik inceleme yaptırmayıp bu metal parçalarının mermi çekirdeği olup olmadığı, öyleyse bir merminin ayrı iki parçası mı yoksa iki ayrı mermi çekirdeği mi olduğunu tereddütsüz olarak ortaya koymaya çalışmaması da olayın aydınlatılabilmesi bakımından çok ciddi bir eksiklik meydana getirmiştir.
118. Öte yandan soruşturma sonucunda, olay sırasında çarpışmanın etkisiyle kolluk aracının raylı arka kapısının açılması, açılmanın etkisiyle kolluk görevlisinin oturduğu koltuktan düşmesi, bu sırada görev silahının elinden fırlayıp başvurucuların aracına çarpması ve bu çarpmanın etkisiyle silahın kendiliğinden ateş alıp başvurucuları yaralaması gibi gerçekleşmesi için ancak birçok faktörün bir arada etkili hâle gelmesinin gerektiği bir kabule ulaşılmasına rağmen bu kabule götürecek herhangi bir delil incelemesinin gerçekleştirilmediği de anlaşılmaktadır.
119. İlk olarak olayda bir kolluk görevlisinin silahından çıkan mermi ya da mermilerin başvurucuları yaraladığında bir ihtilaf bulunmadığına göre Cumhuriyet Başsavcılığının, hangi gerekçeyle Olay Yeri İnceleme Ekibine bu kolluk görevlisinin söz konusu silahla atış yapıp yapmadığını belirlemekte en önemli delil olabilecek elinde atış artığı bulunup bulunmadığı yönünde bir inceleme yapılmasına gerek olmadığı talimatını verdiği anlaşılamamıştır. Şayet böyle bir talimat verilmeyip kolluk görevlisinin elinde atış artığı tespit edilebilseydi bu durum, başkaca hiçbir hususu araştırmaya gerek olmaksızın silahın kolluk görevlisinin elindeyken ateşlendiğini veya ateş aldığını açığa çıkarabilecek; böylece olayın gerçekleşme şekline ilişkin olarak hangi tarafın anlatımlarının doğru olduğunu büyük ölçüde ortaya koyabilecekti.
120. İkinci olarak böyle bir araştırmaya gidilmemesinin yanında olayda başvurucuların aracına çarpmanın etkisiyle kendiliğinden ateş aldığı ileri sürülen silahın -bu tür silahların herhangi bir mekanik arızaları bulunmadığı takdirde tetiklerine belirli bir kuvvet uygulanmaksızın kendiliğinden ateş almayacakları hususu gözetilerek- bilirkişi incelemesinden geçirilerek çarpma sonucu patlamasına neden olabilecek mekanik bir arızasının bulunup bulunmadığı belirlenmemiştir.
121. Ayrıca Olay Yeri İnceleme Ekibi tarafından yapılan incelemede kolluk aracının çarpışma sırasında ön tarafından hasar gördüğünün belirtildiği dikkate alınarak arka kapısının nasıl olup da açıldığı sorgulanmamış ve söz konusu araçta gerekirse bir inceleme yapılarak bu durumun belirlenmesine çalışılmamıştır.
122. Diğer taraftan olay yerinde uygulamalı keşif yapılmamış, araçların olay sırasındaki konumları ve kolluk görevlisinin düştüğü ileri sürülen yer dikkate alınarak silahın elden fırlaması sonucu başvurucuların aracına belirtildiği şekilde düşüp düşemeyeceği, bu mümkün görüldüğü ve bu şekilde ateş aldığı kabul edildiği takdirde silahtan çıkan merminin muhtemel seyri ve bu seyre göre başvurucu Mustafa Çelik'in doktor raporlarında belirtilen vücut nahiyelerinden yaralanıp yaralanmayacağı da araştırılmamıştır.
123. Keza başvurucu Siyahmet Şeran'ın yakın bir akrabasının düğünü olduğu, bu düğüne bir arkadaşlarını davet etmek için ikamet ettiği köye uğradıkları, ardından dönüş yolunda saldırıya uğradıkları iddiaları üzerinde de durulmamış; bu iddiaların ve dolayısıyla kamu görevlilerinin olayın başlangıç aşamasına ilişkin açıklamalarının doğruluğu, basit bir düğün davetiyesi araştırmasıyla ya da bu konuda bilgisi olabilecek kişilerin tanık olarak dinlenmesiyle belirlenmeye çalışılmamıştır.
124. Tüm bu değerlendirmeler somut olayda bir gerçeği kendiliğinden ortaya çıkarmaktadır. Bu da yetkili makamlar tarafından soruşturmada, olayın sebebini aydınlatmak için herhangi bir somut adım atılmadığı, sadece olaya karışan ve bu nedenle tarafsız olmayan kolluk görevlilerinin de katılımıyla hazırlanan belgeler ve bu görevliler ile birlikte çalışan diğer kişilerce alınan ifadelerde yer verilen bilgilere göre olayın gerçekleşme koşullarının kabul edilip bu kabule göre bir sonuca varıldığıdır.
125. Dolayısıyla soruşturma sonucunda alınan kararın etkililik adına dosya kapsamında yer alan tüm bulguları kapsaması, nesnel ve tarafsız analizlere dayalı olması gerekirken delillerin toplanması için gereken adımların zamanında ve doğru bir şekilde atılmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlaline neden olduğu sonucuna varılmıştır.
126. Öte yandan başvuruda, usul yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilip kararın, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verildiğinden başvurucuların olay yerinde tıbbi yardım almaksızın yaralı bir şekilde bırakıldıkları iddiaları hakkında da soruşturma makamları tarafından ayrıca bir değerlendirme yapılabileceği değerlendirilmiş; bu nedenle söz konusu iddiaya ilişkin soruşturma işlemleri bakımından bu aşamada bir tespitte bulunulmamıştır.
127. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usule ilişkin boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
128. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
129. Başvurucu Mustafa Çelik 150.000 TL manevi ve 150.000 TL maddi olmak üzere toplam 300.000 TL tazminata, başvurucu Siyahmet Şeran ise 150.000 TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
130. Başvuruda, Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan yaşam hakkının usule ilişkin boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Yaşam hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin Başkale Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi gerekir.
131. Yaşam hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespiti ve kararın ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesiyle giderilemeyecek manevi zararları nedeniylebaşvurucu Mustafa Çelik'e net 15.000 TL, başvurucu Siyahmet Şeran'a ise net 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
132. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucu Mustafa Çelik'in bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
133. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yaşam hakkı kapsamında etkili bir soruşturma yürütülmediğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usule ilişkin boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama (soruşturma) yapılmak üzere Başkale Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. 15.000 TL manevi tazminatın başvurucu Mustafa Çelik'e, 10.000 TL manevi tazminatın başvurucu Siyahmet Şeran'a ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E.206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/1/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.