TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSTAFA ROLLAS BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/7703)
|
|
Karar Tarihi: 2/2/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren
DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
Mustafa
ROLLAS
|
Vekili
|
:
|
Av. Aysun
AKŞEHİRLİOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, polis memurları tarafından gerçekleştirilen darp
fiili hakkında yürütülen yargılamanın hızlı ve özenli şekilde yürütülmemesi,
yargılama sonucunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi
nedeniyle etkili bir giderim sağlanmaması, başvurucuya isnat edilen suçlar
hakkında yürütülen yargılamada özel yargılama usulünün uygulanmaması ve
yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedenleriyle işkence ve kötü muamele
yasağı, kanuni hâkim güvencesi ile makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 29/5/2014 tarihinde İzmir 6. Asliye Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Komisyon tarafından 30/9/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 9/2/2016 tarihinde, başvuruların
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık 21/3/2016 tarihli yazısıylagörüş
sunmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi
(UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler doğrultusunda tespit edilen
ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. İzmir Barosuna kayıtlı avukat olarak görev yapan başvurucu,
9/9/2007 tarihinde gözaltında bulunan İ.T. ve D.Ö. ile görüşmek üzere Fuar
Asayiş Ekipler Amirliğine gitmiştir. Emniyet amiri A.G. tarafından anılan
kişilerle hemen görüşemeyeceğinin söylenmesi üzerine talebini yineleyen başvurucu
ve A.G. arasında tartışma yaşanmış; başvurucu, zor kullanılarak gözaltına
alınmıştır.
8. Gözaltı giriş işlemleri için başvurucunun götürüldüğü
Alsancak Devlet Hastanesinde Doktor C.Y. tarafından "herhangi bir darp ve cebir izine rastlanmadığı" şeklinde
adli muayene raporu düzenlenmiştir.
9. Kötü muamele iddiasıyla şikâyetçi olması üzerine başlatılan
soruşturma kapsamında başvurucu, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Adli
Tıp Kurumuna sevk edilmiş; olaydan bir gün sonra yapılan muayene sonucunda
düzenlenen 10/9/2007 tarihli ve 2007/5827 sayılı Adli Tıp Kurumu raporunda "sağ kol iç yüzde açık kırmızı mor renkte ekimoz, göğüs sağ yanı dış yüzde hiperemi
ve sathi sıyrık, sağ el bileğinde hiperemi, sol
dirsek ön yüzde açık kırmızı mor renkte ekimoz" tespit
edilmiştir.
1. Olaya İlişkin
Anlatımlar
10. Başvurucu; özetle İzmir Barosuna kayıtlı avukat olarak
çalıştığını, suç tarihinden önce tanıdığı D.Ö. ile İ. T.nin gözaltına
alındığını aileleri ve arkadaşlarından duyup gözaltı işlemi yapılan Fuar Asayiş
Ekipler Amirliğine gittiğini, amirliğin önünde kalabalık bir polis grubunun
olduğunu, Baro kimliğini eline alıp Emniyet Amiri A.G.nin
yanına gidip ona kimliğini göstererek gözaltına alınan kişiler ile görüşmek
istediğini belirttiğini, A.G.nin bu kişiler ile
kendisini doğrudan görüştüremeyeceğini söylemesi üzerine gözaltına alınan
kişilerin avukat ile görüşme haklarının olduğunu belirttiğini, bunun üzerine
bir üst merdiven basamağında bulunan A.G.nin eli ile
göğsüne vurarak diğer polislere "Alın
bunu." diye bağırdığını, görevli polislerin üzerine saldırıp
kendisini yere düşürdükten sonra yüzüstü yatmış vaziyette iken kendisini darbedip çok sıkı şekilde kendisine ters kelepçe
taktıklarını, bir polis memurunun karnına tekme attığını, bir polis ile A.G.nin ise hakaret ettiklerini belirtmiştir.
11. A.G., özetle olay günü pankart asma nedeniyle iki kişinin
Ekipler Amirliğine getirildiğini, bir süre sonra başvurucunun gelerek anılan
kişilerle görüşmek istediğini söylediğini, bu kişilerin yeni yakalandığını,
delillerin toplanmakta olduğunu ve Basmane Karakoluna
gönderildiklerinde görüşebileceğini söylemesi üzerine başvurucunun "Siz kim oluyorsunuz, istediğim yerde görüşürüm
terbiyesizler." diyerek fiziki hamleler yapıp üzerine doğru
geldiğini, başvurucuya bu şekilde davranırsa gözaltına alınabileceğini
söylediğini, bunun üzerine başvurucunun "Sen
kimsin lan? Çekil." diyerek küfür ettiğini, yakasından tutmaya
çalıştığını, bunun üzerine başvurucu hakkında yakalama işlemi yaptırdığını,
başvurucuyu içeri alırken kendisini kollarından çektiğini, içeride de fevri
hareketleri devam edince kelepçe taktıklarını, başvurunun bu sırada "Siz kim oluyorsunuz, ben çok polisin bacağını
koparttım, sana da hesabını soracağım." şeklinde tehditvari sözler söylediğini, durumu Cumhuriyet Savcısı'na
bildirip ertesi gün mevcutlu olarak getirilmesi talimatını aldığını, daha sonra
Cumhuriyet Savcısı'nın telefon edip başvurucunun avukat olduğunu gözden
kaçırdığını belirtip serbest bırakılmasını söylemesi üzerine ifadesini alıp
serbest bıraktıklarını belirtmiştir.
12. A.Ç., özetle fuardaki Ekipler Amirliğinin önünde başvurucu
ile A.G.nin tartıştıklarını gördüğünü, başvurucunun
küfürler edip A.G.yi eliyle
itekleyerek temasta bulunması üzerine A.G.nin
talimatı ile başvurucuyu yakalayıp içeri aldıklarını belirtmiştir.
13. M.E.D.; özetle başvurucunun, müdürleri olan A.G.ye hakaret
edip üzerine yürümesi sonucunda başvurucuyu gözaltına aldıklarını belirtmiştir.
2. Başvurucuya İsnat
Edilen Suçlar Kapsamında Yapılan İşlemler
14. Başvurucu hakkında 1/12/2008 tarihli ve E.2008/50587 sayılı
iddianame ile görevi yaptırmamak için direnme ve görevli memura hakaret
suçlarından İzmir 6. Asliye Ceza Mahkemesinin E.2008/887 sayılı dosyasında kamu
davası açılmıştır.
15. Mahkeme, başvurucunun olay yerine avukat sıfatı ile
gittiğini beyan etmesi nedeniyle görevsizlik kararı vererek dosyanın 19/3/1969
tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 59. maddesinin son fıkrası uyarınca
Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
16. Dosyanın gönderildiği İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesi de
8/4/2010 tarihli ve E.2010/126, K.2010/171 sayılı kararı ile görevsizlik kararı
vermiştir. Anılan kararın gerekçesi şöyledir:
"... sanığın olay tarihinde izinsiz
pankart açılması nedeni ile buna dair eylemi yapanları yakalayıp Asayiş
Ekipleri Amirliği'ne getiren müştekilere karşı eyleminde Baroca kendisine bir
görev verilmediği, bu sanıklarla ilgili herhangi bir vekaletinin bulunmadığı ve
bu konuda görevli olmadığı halde olaylara müdahale ederek asayiş ekibindeki
görevli müştekilere karşı "iki tane şahıs almışsınız, önümden çekilin, ben
onlarla görüşeceğim" dediği, kendisine durumun izah edilmesi üzerine
sanığın yine "siz nasıl gözaltına alırsınız, ben gidip kendisi ile
görüşeceğim, çekilin önümden terbiyesizler, siz kim oluyorsunuz" diye
bağırarak müştekilerin üzerine yürüdüğü, kendisini ikaz eden Ayhan'ı
itekleyerek "sen kimsin lan, terbiyesiz, ben avukatım, çekilin lan siz
kimsiniz" diye polislere mukavemet ettiği ve zor kullanılıp kelepçe
takılarak yakalandığı, kendisi tarafından herhangi bir vekaletname ya da yetki
belgesi, baroca görevlendirme belgesi olmadığı halde bu eylemleri yaptığı, bu
sebeple eylemlerinin görev ile ilgili olmadığı ve ancak ve ancak şahsi suç
kapsamında sayılabilecek eylemler olduğu...kanısına varılmıştır."
17. Dosyanın gönderildiği Yargıtay 5. Ceza Dairesi, 29/3/2011
tarihli ve E.2011/624, K.2011/2391 sayılı kararıyla İzmir 6. Asliye Ceza
Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılmasına karar vermiştir. Anılan
kararın gerekçesi şöyledir:
"İncelenen dosya içeriğine, sanığın
üzerine atılan suçun niteliğine, iddianamede olayın anlatılış biçimine ve İzmir
4. Ağır Ceza Mahkemesi kararındaki gerekçeye göre, yerinde görülmeyen İzmir 6.
Asliye Ceza Mahkemesinin ...görevsizlik kararının kaldırılmasına ...karar
verildi."
18. İzmir 6. Asliye Ceza Mahkemesinin E.2011/340 sayısına
kaydedilen dosya, başvurucunun kötü muamele iddialarına yönelik yürütülen
yargılama dosyasıyla birleştirilmiş; İzmir 6. Asliye Ceza Mahkemesinin
20/1/2014 tarihli ve E.2013/465, K.2014/18 sayılı kararıyla başvurucu hakkında
görevi yaptırmamak için direnme suçundan beş ay hapis cezasına hükmedilerek
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.
19. Başvurucunun anılan karara yaptığı itiraz, İzmir 2. Ağır
Ceza Mahkemesinin 4/4/2014 tarihli ve 2014/563 Değişik İş sayılı kararıyla
reddedilmiştir. İtirazın reddine ilişkin karar başvurucuya 30/4/2014 tarihinde
tebliğ edilmiş, başvurucu 29/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
3. Başvurucunun Kötü
Muamele İddiaları Kapsamında Yapılan İşlemler
20. Başvurucunun polis memurları tarafından darp ve hakarete
maruz kaldığı yönünde şikâyetçi olması üzerine başlatılan soruşturma kapsamında
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 26/9/2008 tarihli ve E.2008/40500 sayılı
iddianamesiyle; emniyet amiri A.G. hakkında zor kullanma yetki sınırının
aşılması suretiyle kasten yaralama ve hakaret, memurlar M.E.D., A.Ç., M.Ç.
hakkında zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten
yaralama, Doktor C.Y. hakkında gerekli ve ayrıntılı vücut muayenesi
yapılmasında gerekli özen gösterilmeyerek "herhangi bir darp izine rastlanmadığı" şeklinde rapor
hazırlanmış olması nedeniyle görevi ihmal suçlarından İzmir 5. Sulh Ceza
Mahkemesinin E.2008/1649 sayılı dosyasında kamu davası açılmıştır.
21. Anılan dava, başvurucunun görevi yaptırmamak için direnme ve
görevli memura hakaret suçlarından yargılandığı dava dosyası ile birleştirilmiş
ve yargılamaya İzmir 6. Asliye Ceza Mahkemesinin E.2011/340 Esas sayılı dosyası
üzerinden devam edilmiştir. Başvurucunun, sanık polis memurlarının eyleminin
işkence suçunu oluşturduğu ve görevsizlik kararı verilmesi gerektiği yönündeki
talepleri doğrultusunda Mahkemenin 6/3/2013 tarihli ve E.2011/340, K2013/125
sayılı görevsizlik kararıyla dosyanın ağır ceza mahkemesine gönderilmesine
karar verilmiş, karara itiraz edilmesi neticesinde İzmir 9. Ağır Ceza
Mahkemesinin 13/5/2013 tarihli ve 2013/364 Değişik İş sayılı kararıyla itiraz
kabul edilmiştir. Dava dosyası, İzmir 6. Asliye Ceza Mahkemesinin E.2013/465
sayısına kaydedilmiştir.
22. Yapılan yargılama sonucunda Mahkemenin 20/1/2014 tarihli ve
E.2013/465, K.2014/18 sayılı kararıyla sanık Doktor C.Y. hakkında görevi ihmal
suçundan hapis cezasınahükmedilerek hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına, sanık polis memurları A.G., A.Ç. ve M.E.D.
hakkında zor kullanma yetkisine ilişkin sınırı aşarak kasten ve basit tıbbi
müdahale ile giderilebilecek nitelikte yaralama suçundan adli para cezasına
hükmedilerek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, sanık M.Ç.nin zor kullanma yetkisine ilişkin sınırı aşarak kasten
ve basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte yaralama suçundan beraatine, sanık polis memuru A.G. ile başvurucu tarafından
karşılıklı olarak işlendiği tespit edildiğinden hakaret suçundan ceza
verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
23. Sanık polis memurları hakkında verilen hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararlarına karşı başvurucu tarafından itiraz yoluna gidilmiş,
İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 4/4/2014 tarihli ve 2014/563 Değişik İş sayılı
kararıyla itirazın reddine karar verilmiştir.
24. İtirazın reddi kararı, 30/4/2014 tarihinde başvurucuya
tebliğ edilmiş; başvurucu 29/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
25. Yapılan temyiz istemi üzerine hakaret suçundan ceza
verilmesine yer olmadığı kararı, Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 15/6/2016 tarihli
ve E.2015/42113, K.2016/13313 sayılı hükmüyle onanmıştır.
B. İlgili Hukuk
26. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet
Kanunu’nun 16. maddesi şöyledir:
"Polis, görevini yaparken direnişle
karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor
kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin
mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde
kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları
gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere
karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı
veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı
ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis
köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye
devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır.
Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz
önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında
direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı
zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak
müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve
gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir
saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin
hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.
..."
27. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 256.
maddesi şöyledir:
“Zor kullanma yetkisine sahip kamu
görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği
ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin
hükümler uygulanır.”
28. 5237 sayılı Kanun'un 86. maddesi şöyledir:
“(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya
sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan
üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki
etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması
halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir
yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
…
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz
kötüye kullanılmak suretiyle,
…
işlenmesi halinde şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
29. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri
Kanunu’nun 231. maddesinin (5) ve (6) numaralı fıkraları şöyledir:
“…
(5) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan
yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl(2) veya
daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler
saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında
bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
(6) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm
olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile
duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç
işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun
uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle
tamamen giderilmesi, gerekir. Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.”
30. 1136 sayılı Kanun'un "Kovuşturma
izni, son soruşturmanın açılması kararı ve duruşmanın yapılacağı mahkeme" başlıklı
59. maddesi şöyledir:
"58 inci maddeye göre yapılan
soruşturmaya ait dosya Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne tevdi
olunur. İnceleme sonunda kovuşturma yapılması gerekli görüldüğü takdirde dosya,
suçun işlendiği yer ağır ceza mahkemesine en yakın bulunan ağır ceza mahkemesi
Cumhuriyet Savcılığına gönderilir.
Cumhuriyet Savcısı beş gün içinde,
iddianamesini düzenliyerek dosyayı son soruşturmanın
açılmasına veya açılmasına yer olmadığına karar verilmek üzere ağır ceza
mahkemesine verir.
İddianamenin bir örneği, Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanununun hükümleri uyarınca, hakkında kovuşturma yapılan avukata tebliğ
olunur. Bu tebliğ üzerine avukat, kanunda yazılı süre içinde bazı delillerin
toplanmasını ister veya kabule değer bir istemde bulunursa nazara alınır,
gerekirse soruşturma başkan tarafından derinleştirilir.
Haklarında son soruşturmanın açılmasına karar
verilen avukatların duruşmaları, suçun işlendiği yer ağır ceza mahkemesinde
yapılır. (Ek cümle : 2/5/2001 - 4667/38 md.) Durum avukatın kayıtlı olduğu baroya bildirilir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 2/2/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucu;
i. Gözaltına alınan İ.T. ve D.Ö. ile avukat sıfatıyla görüşmek
istediğini belirtmesine rağmen Emniyet Amiri A.G.nin
ilgili kişilerle görüşemeyeceğini söylemesi üzerine aralarında tartışma
yaşandığını,
ii. A.G. tarafından göğsünden itilerek yere düşürüldüğünü,
kendisine tekme ve yumruk atıldığını, ters kelepçe uygulandığını, elleri
kelepçeli iken ensesine vurulduğunu, küfür ve hakaretlere maruz bırakıldığını,
emniyet binasında yaklaşık 1,5 saat elleri arkadan kelepçeli biçimde ayakta
bekletildiğini, bekleme sırasında Polis Memuru A.Ç. tarafından kendisine tekme
atıldığını, tuvalete gitme taleplerinin reddedildiğini, sağlık raporlarında
travma izleri tespit edilmiş olmasına ve polis memurlarının anılan eylemlerinin
işkence suçunu oluşturmasına rağmen zor kullanma yetkisine ilişkin sınırı
aşarak kasten yaralama suçundan yargılama yapıldığını ve hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına karar verildiğini, anılan yargılamanın uzun sürdüğünü ve
hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı yapılan itirazın gerekçesiz
olarak reddedildiğini,
iii. Kendisine isnat edilen görevi yaptırmamak için direnme ve
görevli memura hakaret suçlarından yürütülen davanın makul sürede
sonuçlandırılmadığını,
iv. Olay yerine avukat sıfatıyla gitmiş olmasına rağmen
yargılandığı davada avukatlık sıfatı kabul edilmeyerek hakkında genel hükümlere
göre işlem yapıldığını,
v. Olay günü avukatlık görevinin yapılmasının engellendiğini
belirterek işkence ve kötü muamele yasağı, kanuni hâkim güvencesi, makul sürede
yargılanma hakkı ile gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş;
maddi ve manevi tazminattalebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun (i) bendinde belirtilen şikâyetleriişkence ve kötü muamele yasağı, (iv) bendinde
belirtilen şikâyetleri kanuni hâkim güvencesi kapsamında, (v) bendinde
belirtilen olay günü yaşananlar nedeniyle avukatlık görevini yapmasının
engellendiğine yönelik şikâyetleri ise ayrı başlık altında incelenmiştir.
Başvurucunun (iii) bendinde belirtilen, 9/9/2007 tarihinde görevi yaptırmamak
için direnme ve görevli memura hakaret suçu isnadıyla gözaltına alınmasıyla
başlayan yargılama sürecinin makul sürede sonuçlanmadığına ilişkin iddiaları,
aynı yargılama sürecinin uzunluğuna yönelik şikâyetlerin işkence ve kötü
muamele yasağı kapsamında etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğü altında
incelenecek olması nedeniyle ayrı bir incelemeye konu edilmemiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Başvurucunun Avukatlık
Görevini Yerine Getirmesinin Engellendiğine İlişkin İddia
34. Başvurucu; olay günü gözaltına alınan müvekkilleri İ.T. ve
D.Ö. ile görüşmek için olay yerine gittiğini, polis memurlarının kendisini
müvekkilleri ile görüştürmeyerek ve gözaltına alarak avukatlık görevini icra
etmesini engellediklerini ileri sürmüştür.
35. Anayasa’nın 148. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir…”
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 46. maddesine göre Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulması için başvuruya konu edilen ve ihlale
yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden
dolayı başvurucunun kişisel olarak ve doğrudan etkilenmiş olması gerekir (Onur Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014,
§§ 42-45).
37. Başvurucu; avukatlık görevinin icrasına engel olunmasının
savunma hakkının ihlali niteliğinde olduğunu ileri sürmüşse de,
anılan olayda savunma hakkının öznesinin başvurucu değil başvurucunun
müvekkilleri olduğunu ileri sürdüğü İ.T. ve D.Ö. olduğu, anılan şikâyetin
Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak koruma alanında
olan başka bir hakkın kapsamına da girmediği anlaşılmaktadır.
38. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Kanuni Hâkim
Güvencesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
39. Başvurucu, gözaltına alınması ve hakkında görevi yaptırmamak
için direnme ve görevli memura hakaret suçlarından dava açılması ile sonuçlanan
olayların yaşandığı yere avukat sıfatıyla gitmiş olmasına rağmen avukatlık
sıfatı kabul edilmeyerek Asliye Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararının
kaldırıldığını ve hakkında genel hükümlere göre soruşturma yapıldığını
belirterek kanuni hâkim güvencesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
40. Anayasa'nın "Kanuni
hâkim güvencesi" kenar başlıklı 37. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden
başka bir merci önüne çıkarılamaz.
Bir
kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu
doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz."
41. Hukuk devletinde kanuni hâkim, tabii hâkim olarak
anlaşılmalıdır. Tabii hâkim kavramı ise dar anlamda, suçun işlenmesinden veya
çekişmenin doğmasından önce davayı görecek yargı yerini yasanın belirlemesi
diye tanımlanmaktadır. Başka bir anlatımla tabii hâkim ilkesi, yargılama
makamlarının suçun işlenmesinden veya çekişmenin meydana gelmesinden sonra kurulmasına
veya hâkimlerin atanmasına engel oluşturur; sanığa veya davanın yanlarına göre
hâkim atanmasına olanak vermez (AYM, E.1990/13, K.1990/30, 20/11/1990).
42. Kanuni hâkim güvencesi ilkesi, olayın niteliğine göre
yargılamanın hangi mahkemede yapılacağının önceden belirlenmiş olması
ilkesidir. Yargılama, tabii hâkimi dışında başka bir hâkim tarafından yapılamaz
(Muhammet Kaplan, B. No:
2013/1586, 18/9/2013, § 31).
43. Somut olayda, başvurucunun olay yerine avukat sıfatı ile
gittiğini beyan etmesi nedeniyle İzmir 6. Asliye Ceza Mahkemesinin görevsizlik
kararı vererek dosyanın 1136 sayılı Kanun'un 59. maddesinin son fıkrası
uyarınca ağır ceza mahkemesine gönderilmesine karar verdiği, dosyanın
gönderildiği İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesinin de başvurucunun gözaltına alınan
şahıslarla arasında bir vekâlet ilişkisi bulunmadığı, Baro tarafından da bir
görevlendirme yapılmış olmadığı, başvurucunun
eylemlerinin görev ile ilgili olmadığı ancak şahsi suç kapsamında
değerlendirilebileceği gerekçeleriyle görevsizlik kararı vermesi üzerine
Yargıtay 5. Ceza Dairesi tarafından İzmir 6. Asliye Ceza Mahkemesinin
görevsizlik kararının kaldırılarak yargılamaya devam edildiği anlaşılmıştır.
Başvurucu tarafından ileri sürülen iddia, Derece Mahkemesince hukuk
kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup başvurucunun iddiaları
değerlendirilerek verilen kararda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı
anlaşılmaktadır.
44. Somut olayda, 1136 sayılı Kanun hükümlerinin Derece
Mahkemeleri tarafından değerlendirildiği ve yargılamaya İzmir 6. Asliye Ceza
Mahkemesinde devam edildiği, uyuşmazlığın esasını çözecek olan Mahkemenin,
ihtilafın doğmasından sonra kurulan bir mahkeme olmayıp görev ve yetkileri daha
önceden kanunla belirlenmiş bir mahkeme olduğu dikkate alındığında başvurucunun
farklı bir mahkemede yargılanması gerektiği iddiası yönünden açık ve görünür
bir ihlalin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
45. Açıklanan nedenlerle başvurucunun kanuni hâkim güvencesinin
ihlal edildiği iddiası yönünden bir ihlalin olmadığı açık olduğundanbaşvurunun
bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. İşkence ve Kötü
Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
46. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
47. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
"Herkes, … maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
48. Başvurucu; A.G. tarafından göğsünden itilerek yere
düşürüldüğünü, kendisine tekme ve yumruk atıldığını, ters kelepçe uygulandığını,
elleri kelepçeli iken ensesine vurulduğunu, küfür ve hakaretlere maruz
bırakıldığını, emniyet binasında yaklaşık 1,5 saat elleri arkadan kelepçeli
biçimde ayakta bekletildiğini, bekleme sırasında Polis Memuru A.Ç. tarafından
kendisine tekme atıldığını, tuvalete gitme taleplerinin reddedildiğini, sağlık
raporlarında travma izleri tespit edilmiş olmasına ve polis memurlarının anılan
eylemlerinin işkence suçunu oluşturmasına rağmen zor kullanma yetkisine ilişkin
sınırı aşarak kasten yaralama suçundan yargılama yapıldığını ve hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini, anılan yargılamanın uzun
sürdüğünü, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı yapılan
itirazın gerekçesiz olarak reddedildiğini belirterek işkence ve kötü muamele
yasağının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
49. İşkence yasağına ilişkin şikâyetlerin incelenmesinin
devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi boyutlar ve
usul boyutları bakımından ayrı ayrı ele alınması gerekmektedir. Devletin
negatif yükümlülüğü, bireyleri işkence ya da insanlık dışı veya aşağılayıcı
muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken pozitif yükümlülük
hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili
bir soruşturma yoluyla sorumluların tespiti ve cezalandırılmasını (soruşturma
yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu,
negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün
iki unsurundan biri olan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu
oluşturmaktadır.
50. Somut olayda cezai kovuşturmanın yapıldığı ve yargılama
sonunda birtakım yaptırımlar öngörüldüğü değerlendirildiğinde yapılacak
incelemede, bu durumun başvurucu açısından yeterli ve etkili bir telafi imkânı
sunup sunmadığı, diğer bir ifade ile yargılama sonucunun mağdurluk sıfatını
ortadan kaldırıp kaldırmadığının da incelenmesi gerekir. Yargılama sonucunda
başvurucu açısından giderim sağlayabilecek nitelikte bir yaptırıma
hükmedilmediği ve başvurucunun mağdur sıfatının devam ettiği tespit
edilmektedir.
a. Anayasa’nın 17.
Maddesinin Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Genel İlkeler
51. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin
birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da
kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle
bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.
52. Devletin, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi
Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
53. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında ayrıca
devletin -pozitif bir yükümlülük olarak- yetki alanında bulunan tüm bireylerin
maddi ve manevi varlığını koruma hakkını gerek kamusal makamların ve diğer
bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere
karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet, bireyin maddi ve manevi
varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 51).
54. Anılan koruma yükümlülüğü devlete, söz konusu kişilerin
işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye
maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevini yüklemektedir. Anılan
yükümlülük, işkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutunun bir unsurunu,
devletin kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini idari ve yasal mevzuat
aracılığıyla koruma hususundaki pozitif yükümlülüğünü oluşturmaktadır. Koruma
doğrultusunda yetkililerin bildikleri ya da bilmeleri gereken bir kötü muamele
tehlikesinin gerçekleşmesini engellemek için makul tedbirleri almamaları
durumunda devletin, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında
sorumluluğu ortaya çıkabilecektir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 82).
55. Tüm adli kovuşturmaların mahkûmiyet veya belirli bir hüküm
alma ile sonuçlanmasına yönelik kesin bir zorunluluk bulunmamakla birlikte
mahkemeler, hiçbir koşul altında yaşamı tehdit eden suçların, fiziksel ve
ruhsal bütünlüğe yapılan ağır saldırıların cezasız kalmasına, af ya da
zamanaşımına uğramasına izin vermemelidirler. Adli makamların yetki alanları
kapsamındaki kişilerin yaşamları ile fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini korumak
üzere konan kanunların koruyucuları olarak sorumlu olanlara yaptırım
uygulamakta kararlı olmaları ve suçun ağırlık derecesi ile verilen ceza
arasında açık bir orantısızlığa izin vermemeleri gerekir. Aksi hâlde devletin,
kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini idari ve yasal mevzuat aracılığıyla
koruma hususundaki pozitif yükümlülüğü yerine getirilmemiş olacaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 77).
56. Öte yandan bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış
olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin
aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak
değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal
etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem
taşımaktadır (Tahir Canan, § 23).
Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki
saik de eklenebilir. Ayrıca kötü muamelenin, heyecanın ve duyguların yükseldiği
durumda meydana gelip gelmediği de dikkate alınması gereken diğer bir
faktördür. (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 83).
57. Kötü muamele, Anayasa ve Sözleşme tarafından kişi üzerindeki
etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir.
Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler
arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin
“işkence” olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için
anılan fıkrada geçen “eziyet” ve “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele
kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir. Bu ayrımın
Anayasa tarafından, özellikle çok ağır ve zalimane acılara neden olan kasti
insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma işaret etmek ve bir derecelendirme
yapmak amacıyla getirildiği ve anılan ifadelerin 5237 sayılı Kanun’da düzenleme
altına alınmış olan “işkence”, “eziyet” ve “hakaret” suçlarının unsurlarından
daha geniş ve farklı bir anlam taşıdığı anlaşılmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).
58. Buna göre anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi ve
manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin “işkence”
olarak belirlenmesi mümkündür (Tahir Canan,
§ 22). Muamelelerin ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık
Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler
Sözleşmesi’nin 1. maddesinde “işkence” teriminin özellikle bilgi almak,
cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayırımcı bir nedenle kasten ağır
acı veya ıstırap vermeyi kapsadığı belirtilerek “kasıt” unsuruna da yer
verilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 85).
59. "İşkence" seviyesine varmayan fakat yine de önceden
tasarlanmış, uzun bir dönem içinde saatlerce uygulanmış ve fiziki yaralanmaya
veya yoğun maddi veya manevi ızdıraba sebep olan
insanlık dışı muameleler "eziyet" olarak tanımlanabilir (Tahir Canan, § 22). Bu hâllerde meydana
gelen acı, meşru bir muamele ya da cezada kaçınılmaz bir unsur olarak bulunan
acının ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak "eziyet"te,
ızdırap verme kastının belli bir amaç doğrultusunda
yapılması aranmaz. Fiziksel saldırı, darp, psikolojik sorgu teknikleri, kötü
şartlarda tutma, kişiyi kötü muamele göreceği bir yere sınır dışı ya da iade
etme, devletin gözetimi altında kişinin kaybolması, kişinin evinin yok
edilmesi, ölüm cezasının infazının uzunca bir süre beklenilmesinin doğurduğu
korku ve sıkıntı, çocuk istismarı gibi muameleler Anayasa'nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrası bağlamında "eziyet" olarak nitelendirilebilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 88).
60. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde
kendilerinde korku, küçültme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru
kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen
aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise "insan haysiyetiyle
bağdaşmayan" muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan, § 22). Burada "eziyet"ten farklı olarak kişi üzerinde uygulanan
muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir
etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 89).
61. Bir muamelenin bu kavramlardan hangisini oluşturduğunu
belirleyebilmek için her somut olay kendi özel koşulları içinde
değerlendirilmelidir. Muamelenin kamuya açık olarak yapılması onun aşağılayıcı
ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup olmamasında rol oynasa da bazı
durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi de bu seviyedeki bir kötü
muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da
alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınsa da böyle bir amacın
belirlenememesi, kötü muamele ihlali olmadığı anlamına gelmeyecektir. Bir
muamele hem insanlık dışı/eziyet hem de aşağılayıcı/insan haysiyetiyle
bağdaşmayan muamele niteliğinde olabilir. Her türlü işkence, aynı zamanda
insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele oluştururken insan haysiyetiyle
bağdaşmayan her aşağılayıcı muamele insanlık dışı/eziyet niteliğinde
olmayabilir. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı
davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler,
engelli kimselerin karşılaştığı kimi olumsuz durumlar, kişiye normal olmayan
bazı şeyleri yedirme içirme gibi aşağılayıcı muameleler "insan
haysiyetiyle bağdaşmayan" muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
62. Başvurucunun iddiası, işkence ve kötü muamele yasağının
ihlal edildiğine ilişkindir.
63. Somut olayda, başvurucunun kötü muamele iddiaları üzerine
başlatılan adli süreçte, Adli Tıp Kurumundan temin edilen sağlık raporunda
tespit edilen yaralanmalar (bkz. § 9) ve olay anlatımları (bkz. §§ 10-13)
değerlendirilmiş; başvurucunun gözaltına alınması işlemi sırasında polis
memurları A.G., M.E.D. ve A.Ç.nin zor kullanma
yetkisine ilişkin sınırı aşarak tekme ve yumruk atmak suretiylebaşvurucuyu
basit şekilde darbettikleri sonucuna ulaşılmıştır.
Yapılan incelemede İzmir 6. Asliye Ceza Mahkemesinin anılan kabulünden
ayrılmayı gerektirir bir durum tespit edilmemiştir.
64. Başvuruya konu olayın incelenmesinden başvurucunun saldırgan
tutumu nedeniyle etkisiz hâle getirilmesi amacıyla başlayan ancak başvurucunun
kontrol altına alınması amacını aşacak şekilde kullanılan kuvvetin zorunlu ve
orantılı olma sınırını aştığı kanaatine varılmıştır. Müdahale; süresi, amacı ve
etkisi ile birlikte değerlendirildiğinde insan haysiyeti ile bağdaşmayan
muamele olarak nitelendirilebilecek olup Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında
devletin negatif yükümlülüğüne aykırı davranıldığı sonucuna ulaşılmıştır.
65. Kötü muamele yasağının maddi boyutunun bir diğer unsurunu
oluşturan kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerinin idari ve yasal mevzuat
aracılığıyla korunması hususundaki önleyici yükümlülük yönünden yapılan
incelemede ise, ilgili hukuk
başlığı altında yer verildiği üzere, kamu görevlileri ya da özel kişiler
tarafından gerçekleştirilebilecek bir kötü muameleye karşı yeterli korumayı
sağlayacak ve önleyici nitelikte olan bir yasal çerçevenin mevcut olduğu,
dolayısıyla önleyici yükümlülüğün ihlal edilmediği tespit edilmiştir. Mevcut
idari ve yasal mevzuatın etkili şekilde uygulanıp uygulanmadığı hususu ise kötü
muamele yasağının usule ilişkin boyutuna ilişkin yapılacak incelemenin konusunu
oluşturmaktadır.
66. Yapılan inceleme sonucunda devletin negatif yükümlülüğüne
aykırı davranıldığı sonucuna ulaşılması nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinde
güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. Anayasa’nın 17.
Maddesinin Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Genel İlkeler
67. Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı
kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün bir de usul boyutu bulunmaktadır.
Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü fiziksel ve
ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek
durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları
önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu
görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları
altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
68. Buna göre bireyin, bir devlet görevlisi tarafından hukuka
aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye
tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde
Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç
ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle
birlikte yorumlandığında etkili bir resmî soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir.
Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya
elverişli olmalıdır. Bu olanaklı olmazsa bu madde, sahip olduğu öneme rağmen
pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı durumlarda devlet görevlilerinin fiilî
dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını
istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir
Canan, § 25).
69. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma
türünün, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin
cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti
gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen
ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince
devletin, ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme
yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki
soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini
gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
70. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve
manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını
ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini
sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması
yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 56).
71. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır.
Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma
makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine
yarayabilecek bütün delilleri toplaması gerekir. Dolayısıyla kötü muamele
iddialarının gerektirdiği soruşturma; bağımsız, hızlı ve derinlikli bir şekilde
yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle
öğrenmeye çalışmalı;soruşturmayı
sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun
sonuçlara dayanmamalıdırlar. Bu kapsamda yetkililer diğer deliller yanında
görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik
bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için
alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdırlar (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
72. Kötü muameleye ilişkin şikâyetler hakkında yapılan
soruşturma söz konusu olduğunda yetkililerin hızlı davranması önemlidir.
Bununla birlikte belirli bir durumda bir soruşturmanın ilerlemesini engelleyen
sebepler ya da zorlukların olabileceği de kabul edilmelidir. Ancak kötü
muameleye yönelik soruşturmalarda hukuk devletine bağlılığın sağlanması, hukuka
aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin
engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve
kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için yetkililer tarafından soruşturmanın
azami hız ve özenle yürütülmesi gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri , § 119).
73. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), bir devlet
görevlisinin işkence veya kötü muameleyle suçlandığı durumlarda “etkili başvuru”nun amaçları çerçevesinde cezai işlemlerin ve hüküm
verme sürecinin zamanaşımına uğramamasının, affın veya genel affın mümkün
kılınmamasının büyük önem taşıdığına işaret etmiştir. Ayrıca AİHM, soruşturması
veya davası süren görevlinin görevinin askıya alınmasının ve hüküm alırsa
meslekten men edilmesinin önemine dikkat çekmiştir (Abdülsamet Yaman/Türkiye, B. No: 32446/96,
2/11/2004, § 55).
74. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, kişinin maddi ve manevi
varlığına ilişkin bir ölüm ya da yaralama olayında mevzuat hükümlerinin etkili
bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların tespit edilerek hesap vermelerini
sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması
yükümlülüğüdür. Dolayısıyla bu kapsamda açılmış olan tüm davaların mahkûmiyetle
ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlanması zorunluluğu bulunmamaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 127). Ancak
usul yükümlülüğünün bir unsuru olarak tespit edilen sorumlulara fiilleriyle
orantılı cezalar verilmeli ve mağdur açısından uygun giderim sağlanmalıdır (Şenol Gürkan, B. No: 2013/2438, 9/9/2015,
§ 105).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
75. Başvurucu; polis memurları tarafından darbedildiği
iddiasına yönelik gerçekleştirilen soruşturmanın hızlı ve özenli olmadığını,
yargılama sonucunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi
nedeniyle etkili bir yaptırıma hükmedilmediğini ileri sürmektedir.
76. Somut olayda başvurucunun kötü muameleye uğradığı yönündeki
şikâyeti üzerine başlatılan soruşturma kapsamında başvurucuya Adli Tıp
Kurumundan sağlık raporu aldırılmış, tanık beyanları alınmış, başvurucunun
kayıtlı olduğu İzmir Barosundan başvurucunun olay günü gözaltına alınan İ.T. ve
D.Ö. ile ilgili bir görevlendirmesinin olup olmadığı sorulmuş, iddia, sağlık
raporları, tanık beyanları ve sair deliller değerlendirilerek şüpheliler
hakkında kamu davası açılmıştır. Soruşturma aşaması yaklaşık bir yıl sürmüştür.
77. Yürütülen yargılamada verilen birleştirme ve görevsizlik
kararlarına ilişkin aşamalar nedeniyle 2013 yılında İzmir 6. Asliye Ceza
Mahkemesinin E.2013/465 sayısına kaydedilene kadar dosyanın birkaç farklı
mahkeme dosyasına kaydedildiği, yargılamanın soruşturma aşamasıyla birlikte
toplamda altı buçuk yıldan uzun sürdüğü anlaşılmaktadır. Anılan davanın hukuki
meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin
toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate
alındığında karmaşık nitelik taşımadığı sonucuna ulaşıldığından altı buçuk
yıllık yargılama süresinin, kötü muamele iddialarının hızlı ve etkili bir
şekilde soruşturulması, sonuca bağlanması yönündeki gerekliliği karşılamadığı,
altı buçuk yılı aşan bir süre devam eden yargılamanın uzun olduğu ve
Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği hızda bir incelemeyi karşılamadığı
sonucuna ulaşılmıştır.
78. Öte yandan yürütülen soruşturma sonucunda zor kullanma yetkisine
ilişkin sınırı aşarak kasten ve basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek
nitelikte yaralama suçundan üç sanık hakkında 120 gün adli para cezasına
hükmedilmiş, sanığın kamu görevlisi olması nedeniyle ceza yarı oranında
artırılmış, 1/6 oranında takdiri indirim uygulanarak 150 gün adli para cezası
20 TL karşılığında hesaplanarak nihai olarak 3.000 TL adli para cezası
öngörülerek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.
79. Soruşturma yükümlülüğü bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların
kullanılması yükümlülüğünü oluşturduğundan yargılamanın nihai olarak mutlaka
belli bir ceza türüyle sonuçlanması gerektiği söylenemeyecek olmakla birlikte
mahkemelerin hukuku, sanıkların fiilen cezasız kalmalarını sağlayacak şekilde
uyguladıklarının tespiti hâlinde soruşturmanın etkinliğinin sağlanamadığı
sonucuna varılabilecektir (Yunus Kalkan,
B. No: 2013/4383, 18/2/2016, § 85).
80. Soruşturma ve kovuşturma aşamasında maddi olayın ortaya
çıkarılması ve sorumluların tespiti için özenli bir inceleme yapılmış olduğu
tespit edilmekle birlikte başvurucunun üç polis memuru tarafından zor kullanma
sınırı aşılarak tekme ve yumrukla darbedildiğinin
sabit görülmesi karşısında seçimlik ceza öngörülen suç bakımından alt sınırdan
adli para cezasına hükmedilerek 1/6 oranında takdiri indirim uygulanan polis
memurlarının her biri için hükmedilen 150 gün adli para cezasının gün karşılığı
alt hesaplama birimi (20 TL) dikkate alınarak 3.000 TL adli para cezası olarak
belirlendiği ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği
anlaşılmaktadır.
81. Somut olayda, yürütülen yargılamanın sonucunda başvurucuyu
zor kullanma sınırını aşmak suretiyle tekme ve yumrukla darbettikleri
sabit görülen sanıklara yönelik alt sınırdan adli para cezası öngörülerek
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi karşısında
soruşturmanın etkinliğinin sağlanmasının koşullarından olan sorumluların
fiilleriyle orantılı ceza almaları ve mağdur açısından uygun gideriminsağlanması koşullarının yerine getirilmediği
sonucuna ulaşılmıştır.
82. Başvurucu ayrıca hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararına karşı yaptığı itirazın gerekçesiz olarak reddedildiğini ileri sürmüşse
de usul yükümlülüğü kapsamında yapılan değerlendirme karşısında anılan hususa
ilişkin ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
83. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının öngördüğü devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
84. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
85. Başvurucu, 50.000 TL manevi ve 20.000 TL maddi tazminata
hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
86. Yapılan inceleme sonucunda başvurucunun insan haysiyetiyle
bağdaşmayan muamele yasağı ile makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
87. İhlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden
yargılama yapılmak üzere İzmir 6. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
Hicabi DURSUN ve Kadir ÖZKAYA bu görüşe
katılmamışlardır.
88. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlali
nedeniyle başvurucuya manevi zararı karşısında 15.000 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
89. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
90. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucunun avukatlık görevini yerine getirmesinin
engellendiğine ilişkin iddiasının kişi
bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA
OYBİRLİĞİYLE,
2. Kanuni hâkim
güvencesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA
OYBİRLİĞİYLE,
3. Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine ilişkin iddialarını KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi yönden
İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,
2. Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen devletin etkili soruşturma yapma usul
yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,
C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için, hakkında adli para cezasına hükmedilerek hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen sanık polis memurları A.G.,
A.Ç. ve M.E.D. hakkında yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 6. Asliye Ceza
Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, Hicabi DURSUN ve Kadir ÖZKAYA'nın karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
D. Başvurucuya net 15.000 TL tazminat ÖDENMESİNE, tazminata
ilişkin diğer taleplerin REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA OYBİRLİĞİYLE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığa GÖNDERİLMESİNE
2/2/2017 tarihinde karar verildi.
YENİDEN YARGILAMA YAPILMASINA İLİŞKİN HÜKÜM
FIKRASINA YÖNELİK KARŞI OY
1. Başvuru, başvurucunun polis memurları tarafından darp ve
hakarete maruz kaldığı yönünde şikayetçi olması üzerine yürütülen yargılamanın
hızlı ve özenli şekilde yürütülmemesi, yargılama sonucunda hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi nedeniyle etkili bir giderim
sağlanmaması; avukat olan başvurucuya isnat edilen suçlar hakkında yürütülen
yargılamada özel yargılama usulünün uygulanmaması ve yargılamanın makul sürede
sonuçlanmaması nedenleriyle işkence ve kötü muamele yasağı, kanuni hakim
güvencesi ile makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiaları
hakkındadır.
2. İddialar
Mahkememiz tarafından incelenmiş ve 2014/7703 sayılı kararın hüküm kısmında yer
alan sonuç ve kanaatlere ulaşılmıştır. Bizde buradaki sonuç ve kanaatlere aynen
katılıyoruz.
3. Ancak, kararda tespit edilen ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılması yönünde oluşturulan hüküm
fıkrasına aşağıda açıkladığımız nedenlerle katılmıyoruz.
4. İzmir Barosunda kayıtlı avukat olan başvurucu, 09.09.2007
tarihinde, o tarih itibariyle bir sebepten dolayı gözaltında bulunan İ.T. ve
D.Ö. ile görüşmek üzere Fuar Asayiş Ekipler Amirliğine gitmiştir. Görevli ve
yetkili emniyet yetkililerince anılan kişilerle hemen görüşemeyeceğinin
söylenilmesi üzerine talebini yineleyen başvurucu ile görevliler arasında
arbede ve tartışma yaşanmış ve başvurucu zor kullanılarak gözaltına alınmıştır.
Daha sonra başvurucu görevi yaptırmamak için direnme ve görevli memura hakaret
suçlarından dolayı neticeten Asliye Ceza Mahkemesinde yargılanmaya
başlanmıştır.
5. Bu arada görevli polis memurları ile ilgili diğer kamu
görevlileri hakkında da, (bazıları hakkında) zor
kullanma yetkilerinin sınırının aşılması suretiyle kasten yaralama ve hakaret
ve (bazıları hakkında da) görevi ihmal suçlarından dolayı kamu davası
açılmıştır. Ardından da başvurucu hakkında açılan dava ile şikayetçi olduğu
kamu görevlileri hakkında açılan davalar birleştirilmiştir.
6. Yapılan yargılamada; başvurucu hakkında, görevi yaptırmamak
için direnme suçundan beş ay hapis cezasına hükmedilerek hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına; kamu görevlilerinden birisi hakkında görevi ihmal suçundan
hapis cezasına hükmedilerek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına; ilgili
diğer kamu görevlileri hakkında ise zor kullanma yetkisine ilişkin sınırı
aşarak kasten ve basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte yaralama
suçundan 3.000 lira adli para cezasına hükmedilip, hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına; karşılıklı olarak işlendiği tespiti yapılan hakaret suçu
açısından ise ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
7. Mahkememiz çoğunluğunca, maruz kaldığı kötü muamele
karşısında, derece mahkemesince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilmesi nedeniyle başvurucu açısından giderim sağlayabilecek nitelikte bir
yaptırıma hükmedildiği ve başvurucunun mağdur sıfatının devam ettiği tespiti
yapılarak, derece mahkemesince haklarında hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilen kamu görevlileri hakkında yeniden yargılama
yapılması gerektiğine karar verilmiştir.
8. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının
kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması
gerekir. Bu asgari eşik göreceli olup, her bir somut olayın özelliklerine göre değişebilir . Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve
ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler
ile muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki sebep de önem taşıyacaktır. Ayrıca,
kötü muamelenin, heyecanın ve duyguların yükseldiği durumda meydana gelip
gelmediği de önem arz edebilir.
9. Bu bağlamda, başvuruya konu olayın anlık sayılabilecek
gelişimi, bu olay kapsamında başvurucu hakkında görevi yaptırmamak için direnme
suçundan beş ay hapis cezasına hükmedilip hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilmiş olması, hakaret suçlamasında karşılıklılık unsurunun varlığının
kabul edilmiş olması hususları ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilebilmesinin koşulları, bu konuya ilişkin derece mahkemesinin takdir
yetkisi ve olayın bütünü içinde mahkemeyi bu sonuca götüren koşullar dikkate
alındığında, Mahkememiz çoğunluğunca başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasındaki haklarının ihlal edildiği bağlamında yapılan ve bizimde
katıldığımız tespite konu ihlalin ortadan kaldırılması için başvurucu lehine
makul bir miktarda tazminata hükmedilmesinin yeterli olacağı kanaatiyle olayda
yeniden yargılama yapılması yolunda oluşturulan çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Kadir ÖZKAYA
|