|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
GÜLŞEN ÖZSOY VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
|
(Başvuru Numarası: 2014/774)
|
Karar Tarihi:17/11/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah
PERDECİOĞLU
|
Başvurucular
|
:
|
1) Gülşen
ÖZSOY
|
|
|
2) Mehmet
KISA
|
|
|
3) Faruk
Nafiz TURGUT
|
|
|
4) Tolga
TURGU
|
|
|
5)Fatma
ANAMURLUOĞLU
|
|
|
6) Nurten
USLU
|
|
|
7) Emine
SARIGÜZEL
|
|
|
8) Serap
YEĞİNER
|
|
|
9) Hasan
TURGUT
|
Vekili
|
:
|
Av. Adil
AKTAY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın tescili
davası sonucunda hükmedilen kamulaştırma bedeli miktarı nedeniyle mülkiyet
hakkına yapılan müdahalenin yasallık, öngörülebilirlik ve orantılılık
kriterlerini karşılamaması, 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma
Kanunu'nun uygulanması ile ortaya çıkan yargı kararlarının birbirleriyle
çelişmesi, dava tarihi ile karar tarihi arasında geçen süre için kamulaştırma
bedeline faiz işletilmemesi, kamulaştırma bedelinin bir kısmının yargılama
gideri ve vekâlet ücreti olarak ödenmek zorunda kalınması, davanın makul sürede
tamamlanmaması ve kamulaştırmadan dolayı mesleki faaliyetlerin
gerçekleştirilememesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının, mülkiyet hakkının,
özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının, hukuki güvenlik ilkesinin ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/1/2014 tarihinde Mersin 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 28/11/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 22/2/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık 21/3/2016 tarihinde sunduğu belge ile
mevcut başvuru hakkında verilen kabul edilebilirlik kararının Bakanlıklarına
gönderilmesi hâlinde 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 49/2. ve AnayasaMahkemesi
İçtüzüğü'nün 71. maddeleri uyarınca görüş bildirilebileceğini
belirtmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucular aleyhine 5/8/2009 tarihinde Gülnar Asliye Hukuk
Mahkemesinde açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasında davacı
Karayolları Genel Müdürlüğü (İdare), başvurucuların maliki oldukları Mersin ili
Gülnar ilçesi Sipahili köyünde bulunan taşınmazın
belirli bir kısmının Silifke-Taşucu-Anamur 13. bölge hududu devlet yolu yapım
işi nedeni ile kamu yararı kararı alınarak kamulaştırılmasına karar
verildiğini, taşınmazın kamulaştırılacak kısmı için kıymet takdir komisyonu
tarafından 20.301,41 TL kamulaştırma bedeli takdir edildiğini ancak
başvurucular ile uzlaşma sağlanamadığını belirterek 2942 sayılı Kanun'un 10.
maddesi gereğince kamulaştırma bedelinin tespiti ile taşınmazın kamulaştırılan
kısmının idare adına tapuya tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
8. Yargılama safhasında İlk Derece Mahkemesince uyuşmazlık
konusu taşınmazın tapu kaydı, kadastro tutanağı, komşu parselleri gösterir
ölçekli krokisi, belediye veya mücavir alan sınırları içinde olup olmadığı,
belediye hizmetlerinden yararlanıp yararlanmadığı, emlak vergisi ile ilgili
bilgileri incelenmiş; dava tarihi itibarıyla ilçe tarım müdürlüğünden o bölgede
tarımsal münavebeye esas alınan ürünlerin dekar başına verim, üretim gideri ve satışfiyatlarını gösterir ürün maliyet cetveli istenmiş;
oluşturulan bilirkişi heyeti ile birlikte keşif yapılmış; bilirkişi raporu
düzenletilmiş; rapora tarafların itirazları üzerine ek rapor alınmış;
tarafların itirazları üzerine yeniden keşif yapılarak ikinci kez bilirkişi
raporu düzenletilmiş; iki rapor arasında ortaya fark çıkması ve tarafların
talebi üzerine üçüncü kez keşif yapılarak yeni bir bilirkişi raporu daha
hazırlatılmıştır.
9. Yargılama sonunda Gülnar Asliye Hukuk Mahkemesi 4/8/2010
tarihli ve E.2009/76, K.2010/140 sayılı kararı ile uyuşmazlık konusu taşınmazın
yol vasfı ile tapudan terkinine, kamulaştırma bedelinin üçüncü bilirkişi
raporunda belirtilen doğrultuda 98.638 TL olarak tespitine ve banka hesabında
bloke olarak bekletilen söz konusu bedelin kararın kesinleşmesi beklenmeden
başvuruculara ödenmesine hükmetmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
"...
Tüm dosya kapsamı birlikte ele alınıp değerlendirildiğinde; dosyamızda
toplam 3 ayrı heyet ile birliktekeşif icra edildiği,
yukarıda bahsi geçen 3.bilirkişi raporunda yer alan tespitler dava konusu
taşınmazın konumu, nitelikleri ve yüzölçümü, diğer değer artırıcı ve azaltıcı
tüm unsurları içermekte olup gerekçeli ve ayrıntılınitelikte
olduğu, 3.bilirkişi raporunda hesaplanan dava konusu taşınmazın kamulaştırma
bedelinin kıymet takdir komisyonu tarafından bedelden farklılığınındenetime
elverişli şekilde tartışıldığı, aynı raporda 1 ve 2. bilirkişi heyetlerinden alınanraporların da gerekçeli olarak irdelendiği ve anılan
raporlardaki bedellere itibar edilememesinin gerekçeleri ile açıklandığı,
3.bilirkişi raporunun içerdiği gerekçeler ve ulaştığı sonuç ve tespitler
itibariyle kamulaştırma bedelinin hakkaniyete ve adalete uygun nitelikte olup
tüm dosya kapsamına ve taşınmazın tür ve miktarına da uygun bulunduğuanlaşılmakla;davacının
davasının kabulü iledava konusu taşınmazın kısmen
kamulaştırılmasına karar verilen kısmının tapusunun iptali ve yararlanması
davacı İdare’ye ait olmak üzere yol vasfı ile Hazine adına tapudan terkinine,kısmi kamulaştırma bedelinin 98,638-TL olarak
tespiti ile karar kesinleşmeksizin davalılara mirasçılık belgesindeki payları oranındaödenmesine, davalı vekillerinin maddi hatalarının
düzeltilmesi ve arta kalan kısmın kamulaştırılması yönündeki istemlerinin ise;
İdare’ye kalan kısmın kamulaştırılması ile ilgili olarakbaşvuruları
mevcut ise de; bu hususta Mahkememiz dosyasında2942 sayılı Kanunun 12.m.
gereğince usulüne uygun şekilde harcı yatırılarak açılmış bir karşı dava
bulunmadığı ve arta kalan kısımların nitelikleri yönünden hükme esas alınan
bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamında herhangi bir maddi hatanın bulunmadığı
ve işe yaramazlığın söz konusu olmadığı hususları birlikte gözetilerek reddineilişkin olarak diğer hususlarda aşağıdaki şekilde
karar vermek vehüküm kurmak gerekmiştir.
..."
10. İlk Derece Mahkemesi aynı kararında yargılama giderlerinin
davacı idare üzerinde bırakılmasına, tarafların kendilerini vekille temsil
ettirdiklerini dikkate alarak da karşılıklı 1.000 TL vekâlet ücretine
hükmetmiştir.
11. İlk Derece Mahkemesi kararına karşı taraflar temyiz
talebinde bulunmuşlardır.Yapılan
inceleme sonucu Yargıtay 18. Hukuk Dairesince 25/4/2011 tarihli ve
E.2010/12500, K.2011/5564 sayılı ilamı ile bozmaya hükmedilmiş, temyiz peşin
harcının istek hâlinde temyiz edenlerden davalı tarafa (başvurucular) iadesine
karar verilmiştir. İlamın ilgili kısımları şöyledir:
"...
Dosyadaki
yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici nedenlere ve özellikle
kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz
itirazları yerinde değildir.
Ancak; dava konusu taşınmazın tamamı 4247 m²
olup 882,67 m²'sinin kamulaştırıldığı, kamulaştırmadan artan kesimlerin
konumları, yüzölçümleri ve kamulaştırma amacı dikkate alındığında
kamulaştırmadan arta kalan 1984,17 m²'lik kesimde % 20,
1366,67 m²'lik kesimde % 30 oranlarını aşmayacak biçimde değer düşüklüğü olduğunun
kabulü gerekirken, her iki kesimde de % 10 oranı üzerinden hesaplama yapılarak
kamulaştırma bedelinin eksik tespit edilmesi doğru görülmemiştir.
..."
12. Aynı Daireye davacı idare tarafından yapılan karar düzeltme
istemi de Dairenin18/10/2011 tarihli ve E.2011/7975, K.2011/10283 sayılı ilamı
ile reddedilmiştir.
13. Bozma ilamı üzerine dava dosyası İlk Derece Mahkemesince
tekrar incelemeye alınmış, bu kapsamda bozma ilamında belirtilen hususların
karşılanabilmesi için 4/8/2010 tarihli daha önceki hükme esas alınan üçüncü
bilirkişi raporuna ek rapor aldırılmış ancak söz konusu ek raporun yeterli
içerikte ayrıntılı, açık ve gerekçeli olmadığına kanaat getirilerek bir kez
daha keşif yapılmış, bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiştir.
14. Dördüncü kez yapılan keşfin ardından yeni bir bilirkişi
heyetince düzenlenen raporun dava dosyasına sunulmasının ardından Gülnar Asliye
Hukuk Mahkemesi 12/9/2012 tarihli ve E.2011/151, K.2012/114 sayılı kararı ile
bilirkişi raporu doğrultusunda uyuşmazlık konusu taşınmaz için kamulaştırma
bedelinin 136.850 TL olarak tespitine, kamulaştırma bedelinin 98.638 TL'sinin
Yargıtay bozma ilamı öncesi verilen 4/8/2010 tarihli kararın ardından
davalılara ödendiğini gözeterek bakiye 38.212 TL'ninkarar
kesinleşmeksizin başvuruculara payları oranında ödenmesi için ilgili banka
şubesine müzekkere yazılmasına hükmetmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
"...
Mahkememizce tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde,Yargıtay
18 Hukuk Dairesininbozma ilamı doğrultusunda
mahallinde icra edilen keşif neticesi alınan bilirkişi kuruluraporunun,
dava konusu taşınmazın konumu, nitelikleri ve yüzölçümü, civardaki emsalleri,muhtarın beyanları, keşif sırasında mahkememizce
yapılan ve keşif tutanağına yansıyan mahkeme gözlemi ile uyumlu olduğu,
kamulaştırmadan arta kalan kısımlarda meydana gelen değer kaybının sebebinin vedeğer kaybı oranını tespitine temel teşkil eden
unsurların gerekçeleriyle birliktetartışıldığı,
raporun bilimsel,ayrıntılı, açık olup kamulaştırma
bedelinin adalet ve hakkaniyete uygun olduğu bu nedenle bozma sonrası alınan
bilirkişi kurulu raporunun hükme esas alınması gerektiği tam vicdani kanısına
varılarak 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. maddesi gereği yeniden
bilirkişi incelemesi yaptırılmasına gerek görülmeyerek,davacının
davasının kabulüne, kamulaştırma bedelinin 136.850,00 YTL olarak tespitine ve
taşınmazın kamulaştırılan kısmının idare adına tapuya tesciline ilişkin
aşağıdaki hükmün kurulması gerekmiştir.
..."
15. Gülnar Asliye Hukuk Mahkemesi aynı kararında yargılama
giderlerinin davacı idare üzerinde bırakılmasına, tarafların kendilerini
vekille temsil ettirdiklerini dikkate alarak da karşılıklı 1.200 TL vekâlet
ücretine hükmetmiştir.
16. İlk Derece Mahkemesi kararı taraflarca temyiz edilmiştir.
Başvurucular temyiz dilekçelerinde uyuşmazlık konusu taşınmaz için İlk Derece
Mahkemesince tespit edilen bedelin taşınmazın gerçek değerinin altında kaldığı
ayrıca hükmedilen kamulaştırma bedeline dava tarihinden itibaren kamu
alacakları için uygulanan en yüksek faiz oranının uygulanması gerektiği
hususlarında itirazlarını ortaya koymuşlardır.
17. Temyiz incelemesi sonucu İlk Derece Mahkemesinin kararı,
Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 25/3/2013 tarihli ve E.2013/1618, K.2013/4674
sayılı ilamı ile onanmış, 24,30 TL tutarındaki onama harcı davalı tarafa
(başvurucular) yükletilmiştir.
18. Onama ilamı üzerine başvurucular 50,45 TL harç ödeyerek
karar düzeltme talebinde bulunmuşlardır. Başvurucular 30/4/2013 tarihli karar
düzeltme dilekçelerinde, temyiz aşamasında ileri sürdükleri hususları
tekrarlamışlardır.
19. Yargıtay 18. Hukuk Dairesince yapılan değerlendirme sonucu
21/10/2013 tarihli ve E.2013/10556, K.2013/13630 sayılı ilam ile talebin
reddine, takdiren 219 TL para cezasının
başvuruculardan tahsiline hükmedilmiştir.
20. Karar düzeltme talebinin reddine ilişkin ilam, başvuruculara
4/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
21. Başvurucular 3/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
22. 2942 sayılı Kanun'un "Kamulaştırma
bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili"
kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare,
... asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma
bedelinin tespitiyle, ... idare adına tesciline karar verilmesini ister.
Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren en geç otuz gün sonrası
için belirlediği duruşma gününü, ... taşınmaz malın malikine ... bildirerek
duruşmaya katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye de tebliğ olunur.
...
Mahkemece belirlenen günde yapılacak duruşmada hakim,
taşınmaz malın bedeli konusunda tarafları anlaşmaya davet eder. Tarafların
bedelde anlaşması halinde hakim, taraflarca anlaşılan
bu bedeli kamulaştırma bedeli olarak kabul eder ve ...
Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde anlaşamamaları halinde hakim, en geç on gün içinde keşif ve otuz gün sonrası için
de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede sayılan bilirkişiler marifetiyle
ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın değerini tespit için mahallinde
keşif yapar. ...
Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin beyanını da dikkate alarak,
11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz malın değerini belirten
raporlarını onbeş gün içinde mahkemeye verirler.
Mahkeme bu raporu, duruşma günü beklenmeksizin taraflara tebliğ eder. Yapılacak
duruşmaya hakim, taraflar veya vekillerini ve
bilirkişileri çağırır. Bu duruşmada tarafların bilirkişi raporlarına varsa
itirazları dinlenir ve bilirkişilerin bu itirazlara karşı beyanları alınır.
Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde gerektiğinde hakim tarafından onbeş gün içinde
sonuçlandırılmak üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve hakim,
tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından
yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder.
Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının
kamulaştırılma bedelidir. . İdarece, kamulaştırma
bedelinin hak sahibi adına yatırıldığına . dair makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare
adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir
ve bu karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil
hükmü kesin olup tarafların bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır.
(Ek fıkra: 11/04/2013-6459 S.K./6. md) Kamulaştırma bedelinin tespiti
için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen
bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz işletilir.
..."
23. 2942 sayılı Kanun'un
"Kamulaştırma bedelinin tespiti esasları" kenar başlıklı
11. maddesi şöyledir:
"15 inci madde uyarınca oluşturulacak
bilirkişi kurulu, kamulaştırılacak taşınmaz mal veya kaynağın bulunduğu yere
mahkeme heyeti ile birlikte giderek, hazır bulunan ilgilileri de dinledikten
sonra taşınmaz mal veya kaynağın;
a)Cins ve nevini,
b) Yüzölçümünü.
c) Kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve
unsurlarını ve her unsurun ayrı ayrı değerini,
d)Varsa vergi beyanını,
e)Kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirlerini,
f) Arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın
kamulaştırma tarihindeki mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması
halinde getireceği net gelirini.
g) Arsalarda, kamulaştırılma gününden önceki
özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerini,
h) Yapılarda, (.)(2)
resmi birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payını,
ı) Bedelin tespitinde etkili olacak diğer
objektif ölçüleri,
Esas tutarak düzenleyecekleri raporda bütün bu
unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle ve ilgililerin beyanını da
dikkate alarak gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak taşınmaz
malın değerini tespit ederler.
Taşınmaz malın değerinin tespitinde,
kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer
artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr
dikkate alınmaz.
..."
24. 2942 sayılı Kanun'un "Kısmen
kamulaştırma" kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:
"Kısmen
kamulaştırılan taşınmaz malın değeri;
...
b) Kamulaştırma dışında kalan kısmın kıymetinde, kamulaştırma nedeniyle
eksilme meydana geldiği takdirde; bu eksilen değer miktarı tespit edilerek,
kamulaştırılan kısmın (a) bendinde belirtilen esaslar dairesinde tayin olunan
kamulaştırma bedeline eksilen değerin eklenmesiyle bulunan miktardır.
...
(b) ve (c) bentlerinde sözü edilen bedelin düşüş ve artış miktarları,
11 inci maddede belirtilen esaslara göre bedel takdiri suretiyle tespit
olunur."
25. 2942 sayılı Kanun 'un "Giderlerin
ödenmesi" kenar başlıklı 29. maddesi şöyledir:
"10 uncu madde uyarınca mahkeme heyetinin harcırahları, 15 inci
madde uyarınca mahkemece oluşturulan bilirkişilerin ve keşifte dinlenilen
muhtarın mahkemece takdir edilecek ücretleri ile, tapu harçları ve bu Kanunun
gerektirdiği diğer giderler kamulaştırmayı yapan idarece ödenir."
26. 2942 sayılı Kanun'un "Yetkili
ve görevli mahkeme ve yargılama usulü" kenar başlıklı 37.
maddesi şöyledir:
"Bu Kanundan doğan tüm anlaşmazlıkların
adli yargıda çözümlenmesi gerekenleri, taşınmaz malın bulunduğu yer asliye
hukuk mahkemelerinde basit yargılama usulü ile görülür."
27. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun "Usul ekonomisi ilkesi"
kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
"Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde
yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 17/11/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının
İhlaline İlişkin İddialar
1- Taşınmaz Bedelinin Düşük Tespit Edildiğine
İlişkin İddia
a. Başvurucuların İddiaları
29. Başvurucular
5/8/2009 tarihinde Gülnar Asliye Hukuk Mahkemesinde aleyhlerine açılan kamulaştırmabedelinin tespiti ve taşınmazın tescili davası
sonucunda hükmedilen kamulaştırma bedeli miktarı nedeniyle mülkiyet hakkına
yapılan müdahalenin yasallık, öngörülebilirlik ve orantılılık kriterlerini
karşılamadığını, buna benzer davalarda 2942 sayılı Kanun'un uygulanması ile
ortaya çıkan yargı kararlarının birbirleriyle çelişir olduğunu, bu anlamda
kamulaştırmaya konu olan taşınmazların gerçek değerlerinin tespiti noktasında
belirsizlikler oluştuğunu dolayısıyla hukuki güvenlik ilkesinin sarsıldığını
belirterek adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların 2942 sayılı Kanun'un
uygulanması ile ortaya çıkan yargı kararlarının birbirleriyle çelişir olduğu,
bu anlamda kamulaştırmaya konu olan taşınmazların gerçek değerlerinin tespiti
noktasında belirsizlikler oluştuğu dolayısıyla hukuki güvenlik ilkesinin
sarsıldığı şikâyetinin özünün yargılama sürecinde kamulaştırmaya konu
taşınmazın bedelinin tespitine yönelik olduğu anlaşıldığından bu şikâyetin de
mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmesi gerekir.
31. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir."
32. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna
karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının
salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara
yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan
başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça
dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No:2012/1334, 17/9/2013, § 24).
33.Somut başvurunun dayanağını oluşturan konulardan biri olan
kamulaştırılan taşınmazların gerçek değerlerinin ödenmesi talebi, Anayasa'nın
35. maddesinde yer alan mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir. Anayasa'nın 35.
maddesinde ise mülkiyet hakkının mutlak bir hak olmadığı ve kamu yararı
amacıyla sınırlandırılabileceği belirtilmiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın
13. maddesi temel hak ve hürriyetleri sınırlanmada genel ilkeleri tespit
ederken devlet ve kamu tüzel kişilerine özel mülkiyette bulunan taşınmazları
kamulaştırma yetkisi veren ve kamulaştırma ilkelerini belirleyen Anayasa'nın
46. maddesi, mülkiyet hakkının sınırlanmasına ilişkin özel hükümler
içermektedir. Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği başvurucuların söz konusu
şikâyetlerinin değerlendirilmesinde Anayasa'nın 35. maddesiyle birlikte 13. ve
46. maddelerinin de gözönünde bulundurulması
gerekmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 28).
34. Anayasa’nın 35. maddesine göre kişilerin mülkiyet hakları
ancak kanunla öngörülmüş usullerle ve kamu yararı gereği sınırlanabilir.
Anayasa'nın 46. maddesine göre ise özel mülkiyette bulunan taşınmazlar, kamu
yararı gereği karşılıkları peşin ödenmek suretiyle kamulaştırılabilir veya
bunlar üzerinde irtifak hakkı kurulabilir. Ayrıca Anayasa’nın 13. maddesinde
yer alan ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülklerinden mahrum bırakılmaları
veya mülkiyet haklarını kullanmalarının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek
istenen kamu yararı ile mülkünden mahrum bırakılan veya mülkünü kullanması
engellenen bireyin hakları arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir (Mukadder Sağlam ve diğerleri, B. No:
2013/2511, 22/1/2015, § 41).
35. Anayasanın 13., 35. ve 46. maddeleri uyarınca yapılan
kamulaştırma nedeniyle başvurucuların mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasında
bir dengenin gözetilmesi, bu dengenin de başvurucunun elinden alınan mülkiyeti
karşılığında taşınmazının gerçek bedelinin peşinen ödenmesi suretiyle
sağlanması gerekmektedir (Selma Arıcan,
B. No: 2013/7841, 21/5/2015, § 38).
36. Bununla birlikte çok sayıda alıcısı ve satıcısı bulunmayan
ve satışa konu malların aynı nitelikte (homojen) olmadığı emlak piyasasında,
bir taşınmazın herkes için geçerli tek, değişmez ve kolay hesaplanabilir bir
fiyatının olmadığı da gözönünde bulundurulmalıdır.
Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak koruma alnında
bulunan mülkiyet hakkı açısından önemli olan kamulaştırılan taşınmazın gerçek
değerinin 2942 sayılı Kanun'a göre belirlenmesi ve ulaşılmak istenen kamu
yararı ile orantılı bir bedelin başvuruculara ödenmesidir (Mukadder Sağlam ve diğerleri, § 48).
37. Bahsedilen kriterler çerçevesinde bedel veya değer düşüklüğü
karşılığının tespiti uzman mahkemelerin ve Yargıtayın
bu konudaki uzman dairelerinin yetki ve görevindedir. Anayasa Mahkemesi bu
konuda uzmanlaşmış bir mahkeme olmadığı gibi mülkiyet hakkı kapsamında yapılan
bireysel başvurularda bedel veya değer düşüklüğü karşılığını hesaplamak gibi
bir görevi de bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin mülkiyet hakkına yapılan
müdahale ile ödenen bedel arasındaki ilişki yönünden yapacağı tespit,
orantılılık incelemesinden ibarettir (Mukadder
Sağlam ve diğerleri, § 49).
38. Öte yandan kamulaştırma bedelinin tespitini yapan
mahkemeler, taşınmazı kamulaştırılan bireylerin kayıplarını telafi edecek
şekilde yeterli bir kamulaştırma bedelinin tazminat olarak hesaplanmasında ve
bu surette bireylerin haklarını korumada görevli oldukları gibi kamunun fazla
bedel ödeyerek zarara uğratılmasını da engellemekle yükümlüdürler. Yani
mahkemeler, mülkiyet haklarına müdahale edilen bireylerin mülkiyet hakkı ile
ulaşılmak istenen kamu yararı arasında makul bir denge kurmalıdırlar (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246,
6/2/2014, § 72).
39. 2942 sayılı Kanun'un 10. ve 11. maddelerinde bir taşınmazın
kamulaştırılması ve bu kamulaştırmanın satın alma usulü ile gerçekleştirilememesi
hâlinde uyuşmazlığın yargıya taşınacağı hüküm altına alınmış, asliye hukuk
mahkemelerinin görevli kılındığı bu yargılama sürecinde uygulanacak usule
ilişkin kurallar ile kamulaştırmaya konu taşınmazın bedelinin belirlenmesine
yönelik yöntem ve işlemler ayrıntılı olarak düzenlenmiştir (bkz. §§ 22, 23).
Buna göre söz konusu düzenlemeler ışığında kanun koyucunun, bireylerin mülkiyet
hakkına kamulaştırma yolu ile müdahalede bulunulduğunda bu müdahalenin
bireylerde yarattığı külfetin adil biçimde giderilebilmesi niyetini taşıdığı
görülmektedir (Mehmet Deniz, B.
No: 2013/2307, 10/3/2016,§ 41).
40. Bu kapsamda başvuruya konu kamulaştırma bedelinin tespiti ve
taşınmazın idare adına tescili davasında İlk Derece Mahkemesi uyuşmazlık konusu
taşınmazın fiziki ve hukuki durumlarına ilişkin bilgiler toplamış, inceleme
yapmış, taşınmazda 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesi çerçevesinde keşif
gerçekleştirmiş, keşfin ardından hazırlanan bilirkişi heyeti raporuna karşı
taraflarca beyan edilen iddia ve itirazları dikkate alarak ek rapor
hazırlatmış, ek rapor üzerine de ihtilafların giderilememesi sonucunda keşfi
iki kez tekrarlamış ve keşiflerin ardından yeni bilirkişi heyeti raporları
düzenletmiş nihayetinde son hazırlanan bilirkişi heyeti raporunu hükme esas almaya
uygun bularak raporda belirtilen tutarda kamulaştırma bedeline hükmetmiştir
(bkz. §§ 8, 9).
41. Yargılamanın taraflarınca temyiz talebinde bulunulması
üzerine dava dosyası temyiz incelemesi için Yargıtay 18. Hukuk Dairesine
gönderilmiş, yapılan inceleme sonucu Daire, İlk Derece Mahkemesi kararını
kamulaştırmadan arta kalan kısımlar yönünden yeniden değerlendirme yapılması
gerekçesiyle bozmuş, ardından yapılan karar düzeltme talebini de reddetmiştir.
Bozma üzerine dava dosyasını tekrar incelemeye alan Gülnar Asliye Hukuk
Mahkemesi, bozma ilamı doğrultusunda ek bilirkişi raporu hazırlatmış ancak
raporu yeterli içerikte ayrıntılı, açık ve gerekçeli bulmayarak, tekrar keşif
kararı vererek keşfin ardından yeni bilirkişi heyeti raporu hazırlatmış ve bu
rapor doğrultusunda daha yüksek bir tutar üzerinden kamulaştırma bedeline
hükmetmiştir. Bu hüküm ise tarafların talebi doğrultusunda temyiz ve karar
düzeltme aşamalarında Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin denetiminden geçerek
kesinleşmiş ve yargılama süreci sona ermiştir (bkz. §§ 11-19).
42. Bu doğrultuda her ne kadar kamulaştırılan taşınmazın
bedelinin tespitinde kullanılan yöntem, taşınmazların kendine has
özelliklerinin değerine etkisinin belirlenmesi ve emsalleri ile
karşılaştırılması gibi somut olayın durumuna göre dikkate alınacak hususlar,
ilgili kanun hükümlerinin öngördüğü sınırlar dâhilinde hâkimin takdir
yetkisinde olmakta ise de yargılama bir bütün olarak değerlendirildiğinde,
kamulaştırma bedelinin tespiti noktasında tarafların talep ve itirazları ile Yargıtayın tespitleri dikkate alınarak değerlendirmeler
yapılıp karara varıldığı ve yargılama sonucunda mülkiyet hakkına kamulaştırma
yolu ile yapılan müdahalenin başvurucular üzerinde oluşturduğu külfetin
karşılığı tespit edilerek giderimi yoluna gidildiği anlaşılmaktadır.
43. Öte yandan 2942 sayılı Kanun'un somut başvuruya konu edilen
yargılamada uygulanan 10. ve 11. maddelerinin son hâllerini 24/4/2001 tarihli
ve 4650 sayılı Kanun ile aldığı, bu bağlamda somut olayda uygulanan ilgili
maddelerde belirlenen usul ve esasların 1983 ve 2001 yıllarındanbu
yanabu tür uyuşmazlıklara uygulandığı, dolayısıyla
söz konusu usul ve esasların bireyler için erişilebilir ve bilinebilir durumda
olduğu, 2011 yılında başvurucu aleyhine açılan davada da başvurucu açısından
uygulanan usul ve esasların öngörülebilir bulunduğu sonucuna varılmaktadır.
44.Sonuç olarak 2942 sayılı Kanun kapsamında yürütülen
kamulaştırma işlemleri ve bedel tespitine ilişkin süreç değerlendirildiğinde,
başvurucuların mülkiyet hakkına yönelik yapılan müdahalenin, başvurucuları
aşırı bir yük altına sokmadığı ve başvuruculara kamulaştırma bedeli ödenmesi
suretiyle de başvurucuların mülkiyet hakkıyla kamu yararı arasında kurulması
gereken adil dengenin korunduğu kanaatine varılmıştır.
45. Açıklanan nedenlerle mülkiyet hakkına yönelik açık ve
görünür bir ihlal bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Kamulaştırma Bedeline Faiz Ödenmemesine
İlişkin İddia
a. Başvurucuların İddiaları
46. Başvurucular, aleyhlerine açılan kamulaştırma bedelinin
tespiti ve tescil davası sonunda dava tarihi ile karar tarihi tarihi arasında geçen süre için tespit edilen kamulaştırma
bedeline faiz işletilmediğini belirterek mülkiyet haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
i. Kabul Edilebilirlik Yönünden
47. Başvurucuların söz konusu şikâyetinin açıkça dayanaktan
yoksun olmadığı anlaşıldığından ve şikâyetin kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek bir neden de görülmediğinden başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
48. Somut olayda başvurucuların taşınmazının yol yapılması
amacıyla Karayolları Genel Müdürlüğü kararıyla kamulaştırıldığı ve kamulaştırma
sürecinin 2942 sayılı Kanun’a göre sürdürülerek tamamlandığı görülmektedir. Bu
durumda mülkiyetten yoksun bırakmanın meşru amacının bulunduğu ve Kanun'a uygun
olarak yapıldığı anlaşıldığından başvurucuların faiz ödenmemesine yönelik
şikâyeti Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında ölçülülük ilkesi yönünden
incelenecektir.
49. Anayasa’nın 35. maddesine göre kişilerin mülkiyetleri ancak
kanunla öngörülmüş usullerle ve kamu yararı gereği karşılığı ödenmek suretiyle
ellerinden alınabilir. Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi
gereği kişilerin mülklerinden mahrum bırakılmaları hâlinde elde edilecek kamu
yararı ile mülkünden mahrum bırakılan bireyin hakları arasında adil bir denge
kurulması gerekmektedir (Mehmet Akdoğan ve
diğerleri, § 37).
50. Ölçülülük ilkesi “elverişlilik”, “gereklilik” ve
“orantılılık” olmak üzere üç alt
ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik”
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını; “gereklilik” ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu
olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün
olmamasını, “orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak
istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade
etmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
§ 38).
51. Anayasa'nın 46. maddesinde öngörülen ve temel ögesinin “kamu yararı” olduğu kabul edilen
kamulaştırma, bir taşınmaz üzerindeki özel mülkiyet hakkının, malikin rızası
olmaksızın kamu yararı için ve karşılığı ödenmek koşuluyla devlet tarafından
sona erdirilmesidir. Kamu yararı bulunması, kamulaştırma kararının yasada
gösterilen esas ve usullerine uyulması, gerçek karşılığın peşin ve nakden
ödenmesi kamulaştırmanın anayasal ögeleridir (AYM, E.2004/25, K.2008/42,
17/1/2008).
52. İdarenin, malikin rızasına gerek olmaksızın yapabileceği bir
işlem olan kamulaştırma nedeniyle peşin ödemesi gereken bedeli ödemede
gecikmesi durumunda hissedilir değer kaybına neden olan unsurların varlığının
dikkate alınmaması hâlinde ödenen bedelin gerçek karşılık olarak
nitelendirilemeyeceği açıktır. Başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan
müdahalenin orantılı olabilmesi için ödenen tutarların enflasyonun etkilerinden
arındırılarak güncelleştirilmesi yani kamulaştırma tarihi ile ödeme tarihi
arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi edecek biçimde faiz
uygulanması gerekir. Bu çerçevede gerçek karşılığa ulaşmayı engelleyen
düzenleme ve uygulamaların Anayasa'nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet hakkını
da zedeleyeceği açıktır (Mehmet Akdoğan ve
diğerleri, §§ 42, 43).
53. Anayasa’nın 46. maddesindeki düzenlemeye göre kamulaştırma
bedeli nakden ve peşin olarak ödenmelidir. Ancak tarım reformunun uygulanması,
büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi,
yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla
kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenmesi taksitlendirilebilmektedir.
Kanun'un taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hâllerde ve herhangi bir sebeple
ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde devlet alacaklarına uygulanan en yüksek
faiz işletilebilir. Yargıtayın istikrar kazanan
içtihatlarına göre de Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen faiz oranı ancak
kesinleşip de ödenmeyen kamulaştırma bedelleri için işletilebilir (Yargıtay 18.
Hukuk Dairesi, E.2002/7971, K.2002/9752, 15/10/2002). Dolayısıyla dava sonunda
tespit edilen kamulaştırma bedelinin dava tarihinden itibaren devlet
alacaklarına uygulanan en yüksek faizle ödenmesi talebinin yasal bir dayanağı
veya yargı kararlarıyla oluşmuş ve istikrar kazanmış bir uygulaması
bulunmamaktadır (Mehmet Akdoğan ve
diğerleri, § 50).
54. 2942 sayılı Kanun’un 10. ve 11. maddeleri gereğince
tarafların kamulaştırma kararı sonrasında bedel hususunda anlaşamamaları
hâlinde taşınmazın bedeli adil ve hakkaniyete uygun bir şekilde mahkemece dava
tarihi itibarıyla tespit edilmelidir. Değer tespitinin dava tarihine göre
yapılması, Kanun gereği olduğu gibi dava sürecinde taşınmazın değerinde meydana
gelecek artış veya azalışların bedele etki etmemesi ve bu şekilde bedel
tespitine belirlilik kazandırmanın da gereğidir. Aksi hâlde taşınmazın değeri
uzun süren davalarda artabileceği gibi azalabilme ihtimali de olduğundan idare
veya vatandaşlara olumsuz etkide bulunabilir. Ancak bu durum taşınmazın gerçek
değerinin enflasyon karşısında korunması için dava tarihine göre belirlenen
bedele faiz işletilmesine mâni değildir (Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, § 52).
55. Bu durumda somut başvuruya konu kamulaştırma sürecinde de
kamu yararına ulaşmak için kullanılan yöntemler ile izlenen amaç arasında denge
kurulup kurulmadığının ve mülkünden mahrum bırakılan başvurucuların üzerine
orantısız ve aşırı bir yük yüklenip yüklenmediğinin araştırılması
gerekmektedir.
56. Başvuru konusu davada 5/8/2009 dava tarihi değerlerine göre
tespit edilen 96.638 TL kamulaştırma bedeli, İlk Derece Mahkemesinin 4/8/2010
tarihli kararı üzerine başvuruculara ödenmiştir. Ancak, söz konusu kararın Yargıtayca bozulması nedeniyle İlk Derece Mahkemesinde yeni
bir hesaplama yapılmış, bu defa yine ilk dava tarihine göre tespit edilen
136.850 TL kamulaştırma bedeli ilk dava sonunda ödenen kısmı mahsup edilerek
bakiye 38.212 TL olarak İlk Derece Mahkemesinin 12/9/2012 tarihli kararı ile
başvuruculara ödenmiştir.
57.Somut başvuruda taşınmazın gerçek değeri Gülnar Asliye Hukuk
Mahkemesinin 12/9/2012 tarihli kararı ile Yargıtay bozma ilamına uyularak
yeniden belirlenen ve kesinleşen 136.850 TL'dir.
58. İlk dava tarihi olan 5/8/2009esas alınarak tespit edilen
kamulaştırma bedeli başvuruculara ilki 4/8/2010 tarihli karar ile dava
tarihinden on iki ay sonra ikincisi ise bozma ilamı üzerine yapılan yeniden
hesaplama sonucu verilen 12/9/2012 tarihli karar ile ilk dava tarihinden otuz
yedi ay sonra olmak üzere iki aşamada ödenmiştir. Bu durumda başvuruculara
yapılan ödemelerin de idarece kamulaştırma ile gözetilen amaç doğrultusunda,
başvurucular üzerine orantısız bir yük yükleyip yüklemediğinin iki aşamada
değerlendirilmesi gerekmektedir.
59.Bu bağlamda ilk olarak davanın açıldığı ve bedel tespitine
esas alınan Ağustos 2009 ile ilk ödemenin yapıldığı Ağustos 2010 tarihleri
arasındaki dönem dikkate alınmalıdır. Merkez Bankası verilerine göre Ağustos
2009 ile Ağustos 2010 tarihi arasında enflasyonda meydana gelen artış %8.33
olup bu değer kaybını telafi edecek fark ise 8.050 TL'dir.
60.İkinci olarak ise bakiye kalan tutarın ödendiği tarih olan
Eylül 2012 ile dava tarihi olan Ağustos 2009 arasında geçen dönem dikkate
alınmalıdır. Merkez Bankası verilerine göre Ağustos 2009 ile Eylül 2012tarihi
arasında enflasyonda meydana gelen artış %27,11 olup bu değer kaybını telafi
edecek fark ise 10.360 TL'dir.
61.Bu tespitler doğrultusunda başvuruculara yapılan ödemelerin
enflasyona göre değer kaybını telafi edecek toplam fark 18.410 TL olmakta bu
farkın toplam kamulaştırma bedeline oranı da %13,4 olarak ortaya çıkmaktadır.
62.Bu çerçevede kamulaştırma bedelinin dava açıldığı tarihteki
değeri ile ödendiği tarihteki değeri arasında gözlemlenen kaybın, kamulaştırma
bedeline telafi edici faiz veya enflasyon farkının eklenmemesinden
kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Ödenmeyen enflasyon farkı, bireylerin mülkiyet
hakkının korunması ile kamu yararı arasında olması gereken adil dengeyi
bozmakta ve Anayasa'da yer alan ölçülülük ilkesine aykırı bir şekilde
başvurucular üzerinde orantısız bir yük oluşturarak başvurucuların mülkiyet
hakkını ihlal etmektedir.
63. Belirtilen nedenlerle, başvurucuların Anayasa'nın 35.
maddesinde güvence altına mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlaline İlişkin İddialar
1. Kamulaştırma Bedelinin
Bir Kısmının Yargılama Gideri Olarak Ödendiğine İlişkin İddia
a. Başvurucuların İddiaları
64. Başvurucular; taşınmaz maliklerinin kamulaştırma yapmak
isteyen idare ile uzlaşmak zorunda olmadıklarını, bu durumda idarelerin dava
açmak mecburiyetinin bulunduğunu ancak açılan bu davalarda idare lehine vekâlet
ücretine hükmedilemeyeceğini ve ilgili yargılama süreçlerinde maliklerin kanun
yolu masraflarına katlanmak zorunda kalmamaları gerektiğini ifade etmişler
ancak yargılama sonunda lehlerine kamulaştırma bedeline hükmedilse bile bu
süreçte katlanmak zorunda bırakıldıkları yargılama giderlerinin, hükmedilen
bedelden kesinti anlamına geldiğini belirterek adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
65. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların, söz konusu şikâyeti
mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenecektir.
66.6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
67. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna
karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının
salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara
yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan
başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça
dayanaktan yoksun kabul edilebilir.
68. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen
veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme
kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını
ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52).
69. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp
sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlamaların
hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi,
açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir
(Serkan Acar, B. No: 2013/1613,
2/10/2013, § 38). Ulaşılmak istenen kamu yararının gerekleri ile bireylerin
temel hakları arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi bozan ve başvuranlara
çok yüksek bir külfet yükleyen düzenlemeler mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebilir (Ayşe Başcı
ve diğerleri, § 36).
70. Hukuk yargılamalarında uygulanan ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) kararlarında da geçen
"Kaybeden öder." ilkesi, tarafların yargılamadaki başarı
oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine
mahkeme masraflarına hükmedilmesine ilişkin düzenlemeleri ifade eder (Hüseyin Sezen, B. No: 2013/1793,
18/9/2014, § 50).
71. AİHM, bu ilke gereği muhtemel davacıları mahkeme önüne
abartılı talepler getirmekten vazgeçirdiği için mahkemeye erişim hakkını
engelleyici bir sonuç doğurabilecek nitelikteki düzenlemelerin tek başına adil
yargılanma hakkıyla çelişmeyeceğini, bununla birlikte davanın koşulları
çerçevesinde hesaplanan masrafın miktarının bu hakkın engellenip engellenmediğini
tespitte önemli bir faktör olduğunu ifade etmektedir (Stankov/Bulgaristan, 68490/01, 12/7/2007, § 52).
72. Öte yandan gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının
azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin
uyuşmazlıkların makul sürede bitirebilmesi amacıyla karar düzeltme istemlerinin
reddi hâlinde uygulanan ve yüksek miktarlı olmayan cezalar, başvurucular
üzerinde aşırı bir yük oluşturmadığı gibi bu yola başvurulmasını imkânsız hâle
getirmediğinden veya aşırı derecede zorlaştırmadığından mahkemeye erişim
hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemez (Faik
Gümüş, B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 36).
73. Somut olayda başvurucuların katlanmak zorunda kaldıklarından
şikâyet ettikleri yargılama giderleri, idare tarafından açılan kamulaştırma
bedelinin tespiti ve tescil davasına ilişkin yargılama sürecinde ortaya
çıkmıştır. Başvurucular, vekilleri vasıtasıyla davaya katılmışlar ve yargılama
sürecine aktif olarak dâhil olmuşlardır. Somut başvuruya konu kamulaştırma
bedelinin tespiti ve tescil davası sonunda Mahkeme, yargılama giderlerini
davacı idareye yüklemiş ancak başvurucu ve davacı idarenin vekille temsil
edilmeleri nedeniyle karşılıklı olarak birbirlerine 1.200 TL vekâlet ücreti
ödemelerine karar vermiştir. Öte yandan yargılama sürecinde başvurucular
yaptıkları temyiz ve karar düzeltme talepleri sonucunda 24,30 TL temyiz onama
harcına, 50,45 TL karar düzeltme harcına, reddedilen karar düzeltme talebi
nedeniyle de 219 TL para cezasına katlanmak durumunda kalmışlardır.
74. Yargılama sürecinde İlk Derece Mahkemesinin 4/8/2010 tarihli
kararının ardından başvuruculara kamulaştırma bedeli olarak 98.638 TL ödendiği,
yargılama sonunda toplam kamulaştırma bedelinin 136.850 TL olarak kesinleştiği
bununla birlikte Mahkemece başvurucular tarafından davacı idareye ödenmesine
karar verilen 1.200 TL vekâlet ücretinin söz konusu kamulaştırma bedeli ile
kıyaslandığında makul bir miktar olduğu, ayrıca karşılıklı ödenmesine karar
verildiğinden başvuruculara da aynı miktarda vekâlet ücreti ödendiği gözönünde bulundurulduğunda aleyhe hükmedilen vekâlet
ücretinin başvurucuların mahkemeye erişimini engelleyecek mahiyette ve oranda
olmadığı kanaatine varılmıştır.Bunun yanında kanun
yollarında yapılan ve yukarıda ayrıntılı gösterilen toplam 74,75 TL harç ve 219
TL para cezasının da dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin
gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi
amacı taşıdığı ve yine bu meblağların kanun yolu incelemelerine ulaşmayı
engelleyecek şekilde yüksek bir miktara ulaşmadığı anlaşıldığından mahkemeye
erişim hakkına yönelik açık ve görünür bir ihlalin bulunmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
75. Açıklanan nedenlerle başvurucuların mahkemeye erişim hakkına
ilişkin iddiaları yönünden açık ve görünür bir ihlalin olmadığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlanmadığına
İlişkin İddia
a. Başvurucuların İddiaları
76. Başvurucuların söz konusu şikâyetinin açıkça dayanaktan
yoksun olmadığı anlaşıldığından ve şikâyetin kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek bir neden de görülmediğinden başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Değerlendirme
i. Kabul Edilebilirlik Yönünden
77. Başvurucuların söz konusu şikâyetinin açıkça dayanaktan
yoksun olmadığı anlaşıldığından ve şikâyetin kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek bir neden de görülmediğinden başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
78. Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18) Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa'nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında
ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak
suretiyle Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara Anayasa'nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa'nın 141.
maddesinin de -Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması
gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).
79. Makul sürede yargılanma hakkının amacı tarafların uzun süren
yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması olup hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden
yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden
değerlendirilmesi gerekir (Güher Ergun ve
diğerleri, § 40).
80. Makul süre incelemesinde yargılamaya intikal eden maddi
vakıalar ve ispat araçlarından oluşan dava malzemesinin veya uygulanacak hukuk
kurallarının karmaşık olması, tarafların genel olarak yargılama sürecindeki
tutumu, yargılama sürecinin uzamasındaki etkisi ve usul haklarını kullanırken
gereken dikkat ve özeni gösterip göstermedikleri, yargı makamları yanında dava
süreciyle ilgili kamu gücü kullanan tüm devlet organlarına atfedilebilir
yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden kaynaklanan bir gecikme olup
olmadığı ve yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin
gösterilip gösterilmediği, başvurucu için hukuki korumanın bir an önce
gerçekleştirilmesindeki yararının ne olduğu gibi davanın niteliği ve niceliğine
ilişkin birçok hususun birlikte değerlendirilerek karar verilmesi gerekmektedir
(Nesrin Kılıç, B. No: 2013/772,
7/11/2013, § 58).
81.Kanun koyucu, 2942 sayılı Kanun'un 37. maddesiyle basit
yargılama usulünün uygulanmasını kabul etmekle beraber taşınmazı kamulaştırılan
kişilerin dava süresince geçen zaman nedeniyle hak kaybına uğramamaları ve
taşınmazın bedelinin ilgilisine kısa sürede ödenmesini sağlamak için
kamulaştırma davalarının diğer davalara oranla daha hızlı bir şekilde karara
bağlanması amacıyla Kanun'un 10. maddesinde ayrıca özel hükümlere yer
vermiştir. Anılan maddeye göre tarafların kamulaştırma bedeli konusunda
anlaşamamaları ve idarenin bedel tespiti ve tescil davası açması hâlinde
mahkemenin otuz gün sonrası için duruşma günü tayin etmesi ve taraflara duruşma
gününü tebliğ etmesi, duruşmada bedel konusunda anlaşma sağlanamaz ise yine
otuz gün sonrası için duruşma günü tayin etmesi ve bu sırada bilirkişi tayin
ederek keşif yapması, taraflar yine anlaşamazlar ise on beş gün sonrasına
duruşma günü tayin etmesi ve ikinci bilirkişi raporuna başvurması ve bunun
sonucunda bedeli tespit ederek davayı sonuçlandırması gerekmektedir. Görüldüğü
üzere kanun koyucu, kamulaştırma davalarının kısa sürede bitirilmesini
öngörmektedir. Bu öngörüye bağlı olarak yakın zamana kadar kamulaştırma
bedelinin tespiti davaları için yasal faiz öngörülmemiştir (Tahsin Erdoğan, § 38).
82. Taraflar için 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesinde
kamulaştırma bedelinin tespiti davalarının sonuçlandırılması için öngörülen
süreler mahkemelere yönelik süreler olduğundan düzenleyici nitelikte olup
mahkemeler bu sürede davayı sonuçlandıramasalar da daha sonra verdikleri
kararların geçerli olduğuna şüphe yoktur. 2942 sayılı Kanun gereği yapılması
gereken duruşmalar ve duruşma aralıkları, bilirkişi raporlarının beklenmesi ve
tebligat işlemleri gözönünde bulundurulduğunda bu
sürelerin aşılabileceği görülmektedir (Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, §§ 47, 48).
83. Nitekim AİHM de benzer şekildeki düzenleyici sürelerin
yargılama süresini kısaltma amacı taşıdığını vurgulamaktadır. AİHM, ulusal
mahkemelerin yasal süreye riayetlerine ilişkin yerel mevzuatı nasıl
yorumladıklarını ve uyguladıklarını denetlemenin görevi olmadığını belirterek
davaların "makul süre"de tamamlanıp
tamamlanmadığını tespit etmek amacıyla yargılama süresinin bütününü ele almakta
ve bu sürenin Sözleşme'nin 6. maddesinin 1. fıkrasına uygun olup olmadığı
hususunda sınırlı bir inceleme yapmaktadır. (Çalık/Türkiye
(k.k.),
B. No: 3675/07, 31/8/2010; Dildirim ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 42927/10, 12/3/2013).
84. 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesindeki sürelerin düzenleyici
nitelikte süreler olduğu ve dava süreci gözönünde
bulundurulduğunda bu sürelerin aşılabileceği kabul edilmekle birlikte
kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında kamulaştırma işlemlerinin
başlamasıyla kişilerin mülkiyet haklarını kullanmalarının kısıtlandığı,
kamulaştırma bedelini ancak dava sonunda alabildikleri ve bu bedele 11/04/2013
tarihli ve 6459 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikten önce faiz uygulanmadığı gözönünde bulundurulduğunda bu davaların süratle
sonuçlandırılması gerektiği de açıktır (Tahsin
Erdoğan, § 41).
85. Anayasa'nın 36. maddesi ve Sözleşme'nin 6. maddesi uyarınca
medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara
bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde
açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescile ilişkin bir davanın söz konusu
olduğu görülmekle 6100 sayılı Kanun'da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen
somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir
yargılama olduğuna kuşku yoktur.
86. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı
karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle
davanın ikame edildiği tarih olup (Güher
Ergun ve diğerleri,§
50) somut başvuru açısından bu tarih 5/8/2009'dur.
87. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri,§ 52). Bu kapsamda somut yargılama faaliyeti
açısından sürenin bitiş tarihi, başvurucunun karar düzeltme talebinin Yargıtay
18. Hukuk Dairesince reddedildiği 21/10/2013'tür.
88. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde
yargılamanın konusunun bir adet taşınmaza ilişkin kamulaştırma bedelinin
tespiti ve tescil talebi olduğu, 5/8/2009 tarihinde açılan davanın yargılama
sürecinde İlk Derece Mahkemesince verilen 4/8/2010 tarihli kararın, Yargıtay
18. Hukuk Dairesinin 25/4/2011 tarihli ilamı ile bozulduğu, bu ilama karşı
yapılan karar düzeltme talebinin 18/10/2011 tarihinde reddedildiği, bozma
ilamının ardından dava dosyasını yeniden incelemeye alan İlk Derece
Mahkemesinin 12/9/2012 tarihli kararı ile tekrar hüküm tesis ettiği, bu kararın
Yargıtay 18. Hukuk Dairesince 25/3/2013 tarihli ilam ile onandığı, karar
düzeltme isteminin de 21/10/2013 tarihinde reddedilmesi üzerine kesinleştiği ve
böylece yargılama sürecinin 4 yıl 2 aylık bir sürede tamamlandığı
anlaşılmaktadır.
89.Bu durumda başvuruya konu kamulaştırma bedelinin tespiti ve
tescili davasının toplam 4 yıl 2 ay sürdüğü ve başvuruya konu davada makul
olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
90. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa'nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3.6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
91. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak
üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
92. Başvurucular, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşler; ihlaller nedeni ile 2012 yılı Eylül ayından
itibaren kamu alacaklarına uygulanan en yüksek oran üzerinden hesaplanacak
faizi ile birlikte409.241,03 TL maddi tazminata ayrıca bireysel başvuruya konu
edilen yargılama sürecinde ödenen karşı taraf vekâlet ücreti tutarında maddi
tazminata; her bir başvurucu için ayrı ayrı 20.000 TL manevi tazminata ve
yargılama giderlerine hükmedilmesini talep etmişlerdir.
93. Mülkiyet ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna ulaşılmıştır.
94. Başvuru konusu olayda kamulaştırma bedelinin tespit edildiği
tarih ile ödemelerin yapıldığı tarih arasında geçen süreler nedeniyle meydana
gelen toplam değer kaybının toplam kamulaştırma bedeline oranı %13,4 olduğu
tespit edildiğinden ve söz konusu değer kaybının başvurucular üzerinde idarenin
ulaşmak istediği meşru kamu yararı ile haklı gösterilemeyecek şekilde orantısız
bir yük oluşturduğu anlaşıldığından bahsedilen maddi değer kaybını telafi
edebilmek için başvuruculara net toplam 18.410 TL maddi tazminat ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
95. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvuruculara ayrı ayrı net 2.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
96. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Taşınmazın bedel tespiti nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kamulaştırma bedelinin
bir kısmının yargılama gideri olarak ödenmesi nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Kamulaştırma bedeline
faiz ödenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. Yargılamanın makul
sürede sonuçlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara net toplam 18.410 TL maddi, ayrı ayrı net 2.500
TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206.10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURULARA MÜŞTEREKEN
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
17/11/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.