TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHYET YÜCE VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/7908)
|
|
Karar Tarihi: 28/9/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Mehyet YÜCE
|
|
|
2. Suphiye
YÜCE
|
|
|
3. Mehmet
Fadıl YÜCE
|
|
|
4. Emine
ASLAN YÜCE
|
|
|
5. Münire BARUT YÜCE
|
|
|
6. Ürfiye BAŞAR YÜCE
|
|
|
7. Hidayet
GÖÇMEN YÜCE
|
|
|
8. Mehdin
YÜCE
|
Vekili
|
:
|
Av. Arzu
PAMUKÇU YÖRDEM
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru 23/6/1985 yılında terör örgütü tarafından evlerine
baskın yapılması neticesinde murislerinin öldürülmesine dairözel
durumları dikkate alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve
Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında
yapılan başvurunun ve açılan davaya ilişkin yargılama işlemlerinin olayın
gerçekleştiği tarih itibarıyla Kanun kapsamı dışında olduğu gerekçesiyle
reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının, mülkiyet hakkının ve eşitlik
ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/5/2014 tarihinde Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 23/9/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/12/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 7/1/2015 tarihli görüş yazısı 13/1/2015
tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiştir. Başvurucular vekili
tarafından Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunulmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucular, terör örgütü mensupları tarafından 23/6/1985
tarihinde köylerine yapılan baskın sonucu murisleri M.S.Y.nin
yaralandığını ve daha sonra 17/7/1985 tarihinde tedavi görmekte olduğu
Diyarbakır Askerî Hastanesinde öldüğünü belirtmiş; bu özel durumlarından
kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle köylerini terk etmek zorunda
kaldıklarını iddia etmişlerdir.
8. Başvurucular 18/11/2004 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Diyarbakır Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuşlardır.
9. 12/12/2005 tarihli ve 2005/4-1277 sayılı Komisyon kararında,
anılan olayın 1985 yılında meydana gelmesi ve tarih itibarıyla (19/7/1987 ve
sonrası) 5233 sayılı Kanun kapsamına girmemesi nedeni ile talebin reddine karar
verilmiştir.
10. Belirtilen ret işlemi aleyhine Diyarbakır İdare Mahkemesinde
başvurucular tarafından dava açılmıştır.
11. Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinin 24/1/2008 tarihli ve
E.2006/268, K.2008/48 sayılı kararı ile kararı ile davanın reddine karar
verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir;
"...ülkemizde terör eylemlerinin
yoğunlaşması üzerine terör eylemleriyle daha etkili mücadele amacıyla
Olağanüstü Hal Bölge Valiliğininkurulduğu tarih olan
19.7.1987 tarihi itibariyle meydana gelen olaylara, geçmişe yönelik olarak
idari başvuru sonucunda zararlarını tazmin etme olanağı sağlanmış
bulunmaktadır. Bu tarihten önce meydana gelen terör kaynaklı olaylardan zarar
görenlerin ise, zararın oluştuğu tarihte idarenin objektif sorumluluk
anlayışına dayalı sosyal risk ilkesi çerçevesinde zararlarını karşılamak üzere
idari başvuru ve dava haklarının bulunduğu şüphesizdir.
Bu durumda, 23/6/1985 gününü 24/6/1985 gününe
bağlayan gece yarısı meydana geldiği ihtilafsız olan olaydan dolayı, 5233
sayılı Yasa kapsamında tazminat talep eden davacıların başvurusunun, olayın
oluş tarihi itibariyle belirtilen Yasa kapsamına girmemesi sebebiyle reddine
ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davanın reddine..."
12. Temyiz üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 27/2/2013 tarihli ve E.2011/9433, K.2013/1549 sayılı ilamı ile
hükmün onanmasına karar verilmiştir.
13. Karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 27/12/2013 tarihli ve
E.2013/13359, K.2013/12330 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
14. Karar düzeltme isteminin reddi kararının 23/5/2014 tarihinde
başvurucular vekiline tebliğ edildiği ve 30/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunulduğu anlaşılmaktadır.
B. İlgili Hukuk
15. 5233 sayılı Kanun’un 1., 4., 6., 7., 8., geçici 3., geçici
4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki
Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve
E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2008
tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
16. 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bu Kanun, 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren
eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar
gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin
hükümleri kapsar.”
17. 5233 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren bir yıl içinde ilgili valilik ve kaymakamlıklara başvurmaları hâlinde,
19/7/1987 tarihi ile bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarih arasında işlenen 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren
eylemler veya anılan tarihler arasında terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel
kişilerinin maddî zararları hakkında da bu Kanun hükümleri uygulanır.
Bu maddeye göre yapılan başvurular, başvuru
tarihinden itibaren iki yıl içinde sonuçlandırılır. "
18. 5233 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi şöyledir:
"19.7.1987 tarihinden bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihe kadar, görevleri başında iken terörden veya terörle
mücadele sırasında zarar gören kamu görevlilerinden veya mirasçılarından,
ilgili mevzuat uyarınca tazminat almış olup, ancak aldıkları tazminatın
hesaplanma kriteri bu Kanundan farklı olanlardan, bu Kanunun yayımı tarihinden
itibaren bir yıl içinde ilgili valilik veya kaymakamlıklara başvuranlara,
yapılacak hesaplamada aldıkları tazminat ile bu Kanuna göre almaları gereken
tazminat arasında fark bulunması halinde, eksik olan tutar yasal faiziyle birlikte
ödenir. Ödenen tazminat tutarı fazla ise iade talep edilmez.
Bu maddeye göre yapılan başvurular, başvuru tarihinden itibaren en geç
bir yıl içinde sonuçlandırılır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 28/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
20. Başvurucular, murisleri M.S.Y.nin
terör örgütü mensuplarınca öldürülmesi olayı nedeni ile 5233 sayılı Kanun
kapsamında yaptıkları talebin ve akabinde açtıkları davanın reddedildiğini,
ölüm olayı nedeni ile zararlarının bulunduğunu ve olayın tutanaklar ile basın
tarafından da doğrulanmış olmasına rağmen bu hususların idare ve Derece
Mahkemelerince dikkate alınmadığını, köylerine terör örgütünce yapılan
baskından dolayı psikolojik rahatsızlık yaşadıklarını, maddi ve manevi
zararlarının doğduğunu, 5233 sayılı Kanun hükümleri uyarınca 19/7/1987 tarihi
ile Kanun'un yürürlüğe girdiği tarih arasında gerçekleşmiş olan zararların
tazmininin esas alındığını, başvuru konusu zararlara sebebiyet veren olayın ise
Kanun'un tazmini gereken zararların gerçekleşme tarihi olarak kapsamına aldığı
tarihten önce, 1985 yılında meydana geldiğini, bu hâli ile yerleşim yerinde
terör ve terör olayları nedeni ile zarar gören kişiler hakkında Komisyonun
tazminat ödenmesi yönünde karar vermesine rağmen zararlarına sebebiyet veren
baskın olayının zarar tespitlerinde esas alınan tarihin iki yıl öncesinde
gerçekleşmiş olması gerekçesine dayanılarakbaşvuruları
hakkında tazminat ödenmemesi yönünde karar verilmesinin eşitlik ilkesine aykırı
olduğunu iddia etmişlerdir.
21. Davacılar ayrıca ölüm olaylarından kaynaklanan manevi
zararların da telafi edilmesi gereği karşısında 5233 sayılı Kanun'un sadece
maddi zararların sulhen karşılanması hakkındaki esas
ve usulleri düzenlediğini, 5233 sayılı Kanun'un anılan hükümlerinin iptali
istemi ile yerel Mahkemece Anayasa Mahkemesine başvurulması gerekmesine rağmen
başvurulmadığını, taraflarından sunulan belgeler değerlendirilmeksizin ve beyan
edilen talepler hakkında bir karar verilmemiş olması suretiyle savunma hakkı
kısıtlanarak alınan kararların adil olmadığını, kusursuz sorumluluk ilkesi ve sosyal
risk ilkesi uyarınca bu türden zararları idarenin karşılamakla yükümlü
olduğunu, yaşanan terör olayının akabinde zararlarının tazmin edilmemesinin
özel hayatlarına müdahale teşkil ettiğini, ayrıca yaptıkları başvuru hakkında
yürütülen işlemlerin makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın
10., 14., 19., 20., 35. ve 36. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal
edildiğini iddia etmiş; maddi ve manevi tazminat talebi ile 5233 sayılı
Kanun'un bazı hükümlerinin iptal edilmesi talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
22. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucuların 5233
sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtıkları davanın
reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 10., 14., 19., 20., 35. ve 36. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettikleri anlaşılmıştır. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucuların ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Eşitlik İlkesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
23. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları
giderim taleplerinin Kanun kapsamında olmadığı gerekçesiyle reddedildiğini,
Kanun kapsamı dışında bırakılarak Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan eşitlik
ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
24. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, tazminat
taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha
önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesi, başvurucuların
kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık yapıldığına ilişkin bir
beyanının bulunmadığı başvurular ilebu yöndeki iddialarını
somut herhangi birbulgu ve kanıt ile
temellendirmedikleri başvuruların açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle
kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. (Mesude
Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, §§ 43-48; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014,
§§ 39-44).
25. Somut başvuru açısından yapıldığı iddia edilen ayrımcılığın
hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı, belirtilen
iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı
anlaşıldığından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmamaktadır.
26. Açıklanan nedenlerle başvurucuların eşitlik ilkesinin ihlal
edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Davada Uygulanan
Kuralın Anayasa'ya Aykırı Olması Nedeniyle İptal Edilmesi Gerektiğine İlişkin
İddia
27. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun’un geçici 1. ve geçici 2.
maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğunu belirterek söz konusu maddelerin iptalini
talep etmiştir.
28. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında, yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemlerin doğrudan bireysel
başvuru konusu yapılamayacağı düzenlenmiştir. Bir yasama işleminin temel hak ve
özgürlüğün ihlaline neden olması durumunda doğrudan yasama işlemi aleyhine
değil ancak yasama işleminin uygulanması mahiyetindeki işlem, eylem ve
ihmallere karşı bireysel başvuru yapılabilir (Süleyman
Erte, B. No: 2013/469, 16/4/2013, § 17; Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 37).
29. Somut olayda başvurucular, 5233 sayılı Kanun’un geçici 1.
maddesinin (bkz. § 17) ve geçici 2. maddesinin (bkz. § 18) Anayasa’ya aykırı
olduğunu ve iptali gerektiğini ileri sürmekle doğrudan ve soyut olarak yasama
işlemi aleyhine başvuru yapmışlardır.
30. Bir yasama işleminin temel hak ve özgürlüğün ihlaline neden
olması durumunda bireysel başvuru yoluyla doğrudan yasama işlemine değil ancak
yasama işleminin uygulanması mahiyetindeki işlem, eylem ve ihmallere karşı
başvuru yapılabilir (Süleyman Erte,
§ 17). Diğer bir ifadeyle bireysel başvuru kapsamında bir yasama işleminin
doğrudan ve soyut olarak Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvuru yapılamaz.
31. Açıklanan nedenlerle davada uygulanan kuralın Anayasa'ya
aykırı olması nedeniyle iptal edilmesi gerektiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Yargılamanın Sonucu
İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
32. Başvurucular, terör örgütü mensupları tarafından 23/6/1985
tarihinde köylerine yapılan baskın sonucu murisleri M.S.Y.nin
öldürüldüğünü, hısımlarından öldürülen ve yaralananların olduğunu, evlerinin
basılarak yakıldığını, özel yaşama ve aile yaşamına saygı duyulmadığını, yerel
Mahkeme tarafından savunmalarının dikkate alınmadığını, yaşanılan olayların iki
yıllık fark ile Kanun kapsamı dışında kaldığı gerekçesiyle davalarının haksız
olarak reddedildiği belirterek Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında düzenlenen
adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
33. Bakanlığın başvuruya ilişkin görüş yazısı şu şekildedir;
"Somut başvuruda ... Diyarbakır 2. İdare
Mahkemesi 24/1/2008 tarih ve E.2006/268, K.2008/48 sayılı davanın reddine
ilişkin kararında, 5233 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesi uyarınca 5233 sayılı
Kanun'un, 19/7/1987 tarihi ile bu maddenin yürürlük tarihi olan 17/7/2004
tarihleri arasında 3713 sayılı Kanun kapsamında olan eylemleri kapsadığı
tespitini yapmıştır. Mahkeme, bu maddeye dayanarak başvurucuları murisinin
19/7/1987 tarihinden önce, 17/7/1985 tarihinde vefat ettiğini ve bu nedenle
5233 sayılı Kanun kapsamında olmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Bu
karar temyiz ve karar düzeltme aşamalarından geçerek kesinleşmiştir.
Bu itibarla Bakanlığımız, başvurucuların söz
konusu şikayetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olup olmadığının incelenmesi
sırasında göz önüne alınmak üzere, yukarıda açıklanan hususların da Anayasa
Mahkemesi'nin dikkatine sunulması gerektiği kanaatindedir."
34. Bakanlığın görüşüne karşı başvurucular tarafından beyanda
bulunulmamıştır.
35. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin
incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi
tutulamayacağı; 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz
ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 24).
36. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde
dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu
şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir
hatası veya açık bir keyfîlik içermedikçe Anayasa
Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).
37. Başvurucular 17/7/1985 tarihinde PKK terör örgütü
militanları tarafından köylerine yapılan baskın sonucunda murislerinin öldüğünü
iddia ederek oluşan zararlarının karşılanması talebiyle Komisyona yaptıkları
başvurunun reddi neticesinde 5233 sayılı Kanun kapsamında Diyarbakır İdare
Mahkemesinde, Komisyon kararının (bkz. § 10) iptali istemiyle dava açmışlardır.
38. Başvuruya konu İdare Mahkemesi kararında, 5233 sayılı Kanun
uyarınca karşılanması öngörülen zararların Kanun'da 19/7/1987 tarihi ile bu
Kanun'un yürürlüğe girdiği tarih olan 17/7/2004 tarihleri arasında terör ve
terörle mücadele faaliyetleri sırasında uğranılan zararlar olarak
belirtildiğini, bu durumda dava konusu 17/7/1985 tarihli ölüm olayının 5233
sayılı Kanun uyarınca 19/7/1987 ile 17/7/2004 tarihleri arasında karşılanması
öngörülen zararlar kapsamında değerlendirilemeyecek olması ve başvurunun Kanun
kapsamına girmediği gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
Başvurucuların iddiaları, temyiz merciince de incelenip reddedilmek suretiyle
yerel Mahkeme kararı onanmış; karar düzeltme talepleri ise reddedilmiştir.
39. Başvurucuların iddialarına yönelik olarak 5233 sayılı Kanun,
17/7/2004 tarihinde terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler nedeniyle maddi zarara uğrayan kişilerin bu zararlarının
karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemek amacıyla çıkarılmıştır.
Kanun'un uygulama süresi ise geçici 1. maddesiyle belirlenmiştir. Anılan
maddede bu Kanun'un yayımlanma tarihinden itibaren bir yıl içinde ilgili
valilik ve kaymakamlıklara başvurmaları hâlinde, 19/7/1987 tarihi ile bu
Kanun'un yürürlüğe girdiği tarih arasında işlenen 12/4/1991 tarihli ve 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 1., 3. ve 4. maddeleri kapsamına giren
eylemler veya anılan tarihler arasında terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel
kişilerinin maddi zararları hakkında uygulanacağı düzenlenmiştir. 5233 sayılı
Kanun, oluşan ihtiyaçlara yönelik çıkarılan özel bir giderim usulüdür ve
belirli bir süreci kapsamaktadır. Başvurucuların ileri sürdükleri olayın olduğu
tarih Kanun kapsamı dışında kalmaktadır ancak başvurucuların gerçekleştiğini
iddia ettikleri olay akabinde oluşan zararları için 6/1/1982 tarihli ve 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu kapsamında genel hükümlere göredava açma imkânlarının mevcut olduğu da görülmektedir.
Bu çerçevede Derece Mahkemesinin kararı (bkz. § 11) değerlendirildiğinde
kararda bariz takdir hatası ve açık bir keyfîlik
bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
40. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
41. Başvuru formu ve eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurucuların makul
sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
42. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürülen
giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürünün makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
43. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
44. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru
tarihi (18/11/2004)ile nihai karar tarihi olan karar düzeltme karar tarihi
(27/12/2013) arasında geçen ve toplam süresi 9 yıl 1 aylık sürede başvurucular
açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı ve söz konusu
sürecin sonuçlanmasında makul olmayan bir gecikmenin olduğu kanaatine
varılmıştır.
45. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
46.6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
47. Başvurucular,
makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğinin kabul edilmesini ve bu
nedenle tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.
48. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvuruculara ayrı ayrı net 6.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
49. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Davada uygulanan kuralın Anayasa'ya aykırı olması nedeniyle
iptal edilmesi gerektiğine ilişkin iddianın konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara ayrı ayrı net 6.000 TL manevi tazminat
ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
28/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.