TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EYYÜP BARAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/8060)
|
|
Karar Tarihi: 29/9/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Eyyüp BARAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Hülya
ECER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, göçmen kaçakçılığı suçundan yürütülen ceza
soruşturması sırasında el konularak sicil kaydına tedbir uygulanan aracın,
açılan kamu davasında yapılan yargılama neticesinde trafik sicilinde kayıtlı
malikinin beraat etmesine rağmen öncesinde haricen satıldığı ve suçta kullanıldığı
gerekçesiyle müsadere edilmesine karar verilmesi nedeniyle mülkiyet ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/6/2014 tarihinde Diyarbakır 4. Asliye Ceza
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 29/3/2016 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 1/4/2016 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlıkça bir görüş bildirilmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
1. Başvuru Tarihine Kadar
Yaşanan Gelişmeler
7. 21 DP 724 plaka sayılı 2006 model Ford Transit marka beyaz renkliminibüs, trafik sicilinde başvurucu adına tescilli
olup ticari minibüs işletim vergi levhası da başvurucu adına kayıtlıdır.
8. 8/5/2009 tarihi saat 15.00 civarı S.B.nin
sevk ve idaresindeki 21 DP 724 plaka sayılı minibüs, Elazığ
ili Sivrice ilçesi Sanayi Mahallesi'nde bir petrol istasyonu yakınında Gözeli
köyü istikametine dönerken orta refüje çıkarak lastiği patlamış; araç sürücüsü
ise aracı ve içindeki Afganistan, Burma ve Pakistan uyruklu 41 göçmeni yol
kenarında terk ederek olay yerinden ayrılmıştır.
9. Olay hakkında "göçmen kaçakçılığı" suçu kapsamında
yapılan ceza soruşturması sırasında Sivrice Cumhuriyet Başsavcılığının talebi
üzerine 21 DP 724 plaka sayılı söz konusu minibüse, Sivrice Sulh Ceza
Mahkemesinin 09/5/2009 tarihli ve 2009/122 Değişik İş sayılı kararıyla
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 128. maddesine göre
el konulmasına karar verilmiştir.
10. Diyarbakır Emniyet Müdürlüğünce 15/05/2009 tarihinde bu
aracın trafik siciline "satılamayacağına ve devredilemeyeceğine" dair
şerh verildiğinin bildirilmesi üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı, aracı 27/5/2009
tarihinde yediemin sıfatıyla başvurucuya teslim etmiştir.
11. Soruşturma sırasında ifadesi alınan araç sürücüsü S.B. "... ben akrabam Eyyüp
Baran adına kayıtlı takribi 2,5 ay önce A.T.'nin
satın almış olduğu 21 DP 724 plakalı minibüsle Doğanlı köyünden Diyarbakır'a
yolcu taşımacılığı yaparım. 7/5/2009 günü benim gibi şöförlük
yapan M.C. isimli şahıs bana Bingöl'de inşaat işçileri var onları Bingöl'den
Malatya'ya götürmem halinde 850 TL para vereceklerini söyledi. Ben de kabul
ettim... 08/5/2009 günü de sabah güneş doğarken Bingöl'de bulunan [dinlenme]
tesisinden yolcuları aldım... Bingöl'den Diyarbakır'a oradan da Sivrice
üzerinden Elazığ istikametine gidecektim... Sivrice
kavşağında kaldırım taşına çarpmam neticesinde orta refüje çıktım ve arabanın
sağ ön tekerleği kırıldı daha sonra bir kepçe geldi kepçeciye minibüsü refüjden
indirttim ancak arıza fazla olduğu için arabayı sağa çektim..."
şeklinde beyanda bulunmuştur.
12. Yine soruşturma sırasında ifadesi alınan A.T. de "... 21 DP 624 plakalı Ford minibüs Eyyüp Baran adına kayıtlıdır, ancak ben bu aracı takribi
2,5 ay kadar önce 29.000 TL karşılığında Eyyüp
Baran'dan noter satışı olmadan ve yazılı sözleşme yapılmadan sözlü anlaşmamızla
satın aldım. Benim halen Eyyüp'e 25.000 TL borcum
vardır, borcumun tamamını ödemediğim için [aracın] devrini de alamadım. Ben bu
aracı ile Batur köyü ile Diyarbakır arasında yolcu taşıma işinde çalıştırırım,
aracın şoförlüğünü de S.B. isimli şahıs yaklaşı 10
gündür yapmaktadır..." şeklinde beyanda bulunmuştur.
13. Başvurucu ise Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği ifadesinde "21 DP 724 plakalı beyaz renkli minibüs benim
adıma kayıtlı ve tescillidir. Ben bu aracı yaklaşık 2,5 ay kadar önce dışarıda
bulunan A.T. isimli şahsa 29.000 TL'ye sattım. Ancak kendisi tanıdığım olduğu
için noter satışı yapmadık, ayrıca aramızda yazılı bir satış sözleşmesi de
tanzim etmedik. Ben sözlü olarak bu aracı A.T.'ye
sattım, parasının tamamını alamadığım için [aracın] devrini de yapmadım. Halen
kendisinden 24.000 TL civarında alacağım vardır. A.T. de bu minibüsle
Diyarbakır ile Batur köyü arasında taşımacılık yapmaktadır. Kendisi S.B. isimli
şahsı şoför olarak tutmuştur. Dün beni A.T. aradı ve şoför S.'nin Sivrice'de kaza yaptığını, aracın orada olduğunu
söyleyerek Sivrice'ye gitmemi [istedi]. Ben de kabul ettim, birlikte [gittik].
Ayrıca A.T., aracın mülteci kaçırma işinde kullanıldığı için görevlilerce
çekilmiş olduğunu bana söyledi..." şeklinde beyanda
bulunmuştur.
14. Cumhuriyet Başsavcılığının 8/9/2009 tarihli ve 2009/73
sayılı iddianamesiyle başvurucu, araç sürücüsü S.B., aracın haricen satıldığı
söylenen A.T. ve diğer üç şüphelinin "göçmen kaçakçılığı yapma"
suçundan 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 79. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ayrı ayrı cezalandırılmaları ve elkonulan 21 DP 724 plaka sayılı minibüsün 5237 sayılı
Kanun'un 54. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre müsadere edilmesi talebinde
bulunulmuştur.
15. Sivrice Asliye Ceza Mahkemesinde görülen kamu davasının
yapılan yargılaması sırasında araç sürücüsü S.B. istinabe yoluyla yaptığı
savunmasında "... Ben 21 DP 724 plakalı
minibüs ile Doğanlı köyünde Diyarbakır'a yolcu taşımacılığı işi yaparım. Bu
araç A.T.'ye aittir. Bu aracı bildiğim kadarıyla Eyyüp Baran'dan satın almıştı ancak devir işlemlerini henüz
yapmamışlardı. Olay tarihinde söz konusu araçla inşaat işçileri taşıyordum.
Bunları Bingöl ilinden alıp Malatya iline götürecektim ancak yolda frenim
patladığı için kaldırım taşına çarptım ve aracı durdurdum sağa çektim, daha
sonra telefonla A.T. ile görüştüm, kaza yaptığımı söyledim, aracı orada
bıraktım, içinde bulunan inşaat işçilerini Malatya'ya göndermek üzere minibüse
bindirdim. Ben de Diyarbakır'a döndüm. A.T.'ye
uğrayarak anahtarı çocuklarına verdim. Daha sonra kazanın olduğu yere gitmiş,
aracı kaza yerinde görmeyince, beni aradı, birlikte trafik müdürlüğüne gittik,
orada A.T.'ye aracın göçmen kaçakçılığında
kullanıldığını söylemişler. A.T. bunu bana daha sonra söyledi, benim taşıdığım
insanların hepsi inşaat işçileriydi, hatta ben mültecilerle yüzleştim ve
kendilerini taşıyan şoförün benim olmadığımı söylediler..."
beyanında bulunmuştur.
16. A.T. ise savunmasında "...
İddianamede belirtilen 21 DP 724 plaka sayılı minübüsü
Eyyüp Baran isimli kişiden satın almak üzere kendisi
ile anlaşmıştık. Ancak aracı henüz satın almamıştım. Bu olayın meydana
gelmesinden sonra aracı satın almaktan vazgeçtim..." beyanında
bulunmuştur.
17. Başvurucu da savunmasında
"Ben adıma kayıtlı olan 21 DP 724 plakalı aracı suç tarihinden 2,5 ay önce
daha önce çevre köylerden oturduğundan dolayı tanıdığımA.T.
isimli şahsa 29.000 TL karşılığında sattım, bildiğim kadarıyla bu araca şoför
olarak S.B.'yi işçi olarak tutmuştu, daha sonra A.T.
telefonla beni arayarak aracın kaza yaptığını, kaza yerine gelmemi söyledi, ben
de gittim. Araç üzerime kayıtlı olduğu için aracı karakoldan almaya
gitmiştim..." beyanında bulunmuştur.
18. Mahkeme, 8/12/2011 tarihli ve E.2009/115, K.2011/93 sayılı
kararı ile başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un 223. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının (e) bendine göre beraatine ancak sanıklar
M.C., S.B., A.K. ve A.T.nin "göçmen
kaçakçılığı" suçundan 5237 sayılı Kanun'un 79. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendi uyarınca her biri için ayrı ayrı 4 yıl hapis ve 30.000 TL
adli para cezası ile cezalandırılmalarına karar vermiştir. Mahkeme aynı kararla
ayrıca, suçta kullanıldığı gerekçesiyle başvurucu adına kayıtlı 21 DP 724
plakalı minibüsün 5237 sayılı Kanun'un 54. maddesine göre müsadere edilmesine karar
vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"İddia, savunma, tanık anlatımları,
mülteci ifadeleri, adli muayene raporu, telsiz kayıtları ve telefon görüşme
dökümleri, olay yeri tutanağı, parmak izi ekspertiz raporu, el koyma kararı ve
tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; 08/05/2009 tarihinde saat
15:00 sularında sanık S.B.'nin sevk ve idaresindeki
21 DP 724 plakalı minübüsün ilçemiz Irmaklar Petrol
önünden Gözeli istikametine dönerken orta refüje çıktığı ve lastiğinin patlayarak
durduğu, lastik tamircisi olan tanık A.Ö.'nün ve
etrafta bulunan bir kaç kişinin daha aracın yanına gittiği, ancak araç şoförü
sanık S.'nin yardımları kabul etmeyerek yoluna devam
etmek istediği ve lastiği patlak halde Gözeli istikametine doğru hareket
ettiği, ancak kısa bir süre sonra aracın kontak anahtarını almak suretiyle,
aracı ve içindeki Afganistan, Burma ve Pakistan uyruklu 41 mülteciyi yol
kenarında terk ederek olay yerinden ayrıldığı anlaşılmıştır.Bu
olaydan 5 dakika önce petrol [istasyonu] önüne gelen 21 EJ 553 plakalı aracın
içinde bulunan üç kişinin etrafı gözlediği ve az sonra kaza yapan 21 DP 724
plakalı aracın yanına gelerek araç şoförüne'bu kadar
insan taşıyorsun dikkatli kullansana' diyerek kızdıkları ve sonra bu aracın
olay yerinden ayrılarak Elazığ istikametine yönlendiği, yaklaşık yarım saat
sonra aynı aracın içinde iki kişi olduğu halde Gözeli yoluna döndüğü,
vatandaşların şüphelenerek durumu jandarmaya ihbar ettikleri anlaşılmıştır. Suç
tarihinde sanık Eyyüp Baran adına kayıtlı ancak
haricen sanık A.T.'ye satılan ve A.T.'nin emrinde şöförlük yapan sanık
S.B.'nin 41 adet mülteciyi maddi bir menfaat elde
etmek kastıyla yasal olmayan yollardan ülkeye sokarak ya da taşımak suretiyle
ülkede kalmasına imkân sağladığı, aracın tescil harici maliki olduğunu beyan
eden sanık A.'nın bu durumu bilmediğinin
varsayılamayacağı, çünkü araç şöförünün sanık A.'nın direktifleri doğrultusunda çalıştığı, keza kazadan
hemen sonra sanık S.'nin kontak anahtarını doğruca A.'ya götürdüğü, ancak tescil malikinin atılı suça iştirak
ettiğine dair herhangi bir bilginin olmadığı, yine sanıklar A.K. ve M.C.'nin mülteciler taşınırken kesme ya da kontrol uygulamasını
bertaraf etmek amacıyla sanık M.K. adına kayıt ve tescilli 21 EJ 553 plakalı
Renault Laguna marka otomobille minibüse gözcülük yaptıkları, sanık S.'nin hazırlık beyanı, tanık A.Ö.'nün
beyanı, TİB kayıtları ve kendilerinin tevilli
ikrarları ile sabit olup ... müsnet suçtan sanıklar Eyyüp Baran ve M.K.'nın beraatlerine, diğer sanıkların mahkumiyetlerine karar
verilerek, doğrudan suçta kullanılan ve suç tarihinde aracı sanık A.'ya haricen sattığını söylediği için tescil maliki
iyiniyetli kabul edilemeyecek 21 DP 724 plaka sayılı aracın müsaderesine karar
vermek gerekmiştir."
19. Karar temyiz edilmiş; Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 15/1/2014
tarihli ve E.2012/9413, K.2014/478 sayılı ilamıyla başvurucunun müsadere
hükmüne yönelik temyiz itirazının reddine, diğer sanıklardan A.T., M.C., S.B.
ve A.K.nin temyiz itirazlarının ise eylemin teşebbüs
aşamasında kaldığının gözetilmediği gerekçesiyle kısmen kabulüne karar
verilmiştir.
20. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sisteminden (UYAP) yapılan
sorgulama sonucuna göre Yargıtay ilamının İlk Derece Mahkemesi Kalemine
24/3/2014 tarihi itibarıyla ulaşmıştır. Başvurucu da nihai karardan 2/5/2014
tarihinde haberdar olmuştur.
21. Başvurucu 2/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
2. Başvuru Tarihinden
Sonra Yaşanan Gelişmeler
22. Yargıtayın kısmi bozma ilamı
sonrası Sivrice Asliye Ceza Mahkemesinin kapatılması üzerine davaların
devredildiği Elazığ 3. Asliye Ceza Mahkemesinde
yargılamaya devam edilmiştir. Mahkeme 27/5/2014 tarihli ve E.2014/193,
K.2014/369 sayılı kararı ile sanıklar M.C., S.B., A.K. ve A.T.nin
"göçmen kaçakçılığı" suçundan 5237 sayılı Kanun'un 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca her biri için ayrı ayrı 4 yıl hapis ve
1.500 gün adli para cezası ile cezalandırılmalarına ancak suçun teşebbüs
aşamasında kaldığı gerekçesiyle cezalarda 5237 sayılı Kanun'un 35. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre takdiren 3/4 oranında
indirim yapılarak sanıkların ayrı ayrı 1 yıl hapis ve 7.500 TL adli para cezası
ile cezalandırılmalarına, sanıklar M.C. ve S.B. yönünden 5271 sayılı Kanun'un
231. maddesinin (5) numaralı fıkrası uyarınca mahkûmiyet hükümlerinin açıklanmalarının
geri bırakılmasına ve adı geçen sanıkların 5 yıl süreyle denetime tabi
tutulmalarına karar vermiştir.
23. Mahkeme bu karar ile ayrıca, suçta kullanıldığı gerekçesiyle
başvurucu adına tescilli 21 DP 724 plakalı minibüsün 5237 sayılı Kanun'un 54.
maddesi gereğince müsaderesine ve katılan sıfatıyla başvurucunun özel hukuka
ilişkin haklarının saklı tutulmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin
ilgili kısımları şöyledir:
"Her ne kadar sanıklar suçlamaları kabul
etmemişler ise de; tüm dosya kapsamı, alınan beyanlar, kayıtlar ve tanık
anlatımları dikkate alındığında eylemlerin sabit olduğu, sanıkların suçtan ve
cezadan kurtulmaya yönelik savunma yaptıkları, suçta kullanılan araç ile ilgili
daha önce verilen müsadere kararına yönelik önceki hükümde sanık olarak
yargılanan Eyyüp Baran'ın temyiz talebinin reddine
karar verildiği anlaşılmakla suçta kullanıldığı anlaşılan 21 DP 724 plaka
sayılı aracın müsaderesine karar vermek gerekmiş, suç tarihinden sonra 6008
sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonucunda [5237 sayılı Kanun'un] 79.
maddesinde düzenlenen suçun teşebbüs aşamasında kalsa bile tamamlanmış suç gibi
cezalandırılacağının hüküm altına alındığı, suç tarihinden sonra yapılan bu
değişikliğin sanıkların aleyhine olduğu zira değişiklikten önce teşebbüs
aşamasında kalan eylemin sonuç ceza miktarı itibariyle sanıkların lehine
olduğu, [5237 sayılı Kanun'un] 7. maddesinin [(2) numaralı fıkrası] uyarınca da
sanıklar hakkında daha lehe olan 6008 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten
önceki metnin uygulanması gerektiği sonuç ve vicdani kanaatine varılmış bozma
ilamı doğrultusunda sanıkların cezalandırılmasına dairaşağıdakihüküm
kurulmuştur."
24. Sanıklar S.B. ve M.C. hakkında verilen hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararları, itiraz edilmeden 23/6/2014 tarihinde
kesinleşmiştir. Sanıklar A.T. ve A.K., haklarındaki mahkûmiyet hükümlerini
temyiz etmiş; başvurucu da 30/5/2014 tarihli temyiz başvuru dilekçesi ile
müsadere hükmünü temyiz etmiştir.
25. Temyiz üzerine dava dosyası 26/6/2014 tarihinde Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. UYAP sisteminden ve Yargıtayın İnternet sitesinden yapılan sorgulama sonucuna
göre dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bulunmakta olup inceleme
aşaması henüz sonuçlanmamıştır.
B. İlgili Hukuk
26. 13/10/1984 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik
Kanunu'nun 20. maddesi şöyledir:
"Tescil süreleri, satış ve devirler,
noterlerin sorumluluğu ile ilgili esaslar şunlardır:
a) Araç sahipleri,
1. Tescili zorunlu ve ilk tescili yapılacak
olan araçların satın alma veya gümrükten çekme tarihinden itibaren üç ay içinde
tescili için; bunların hurda durumuna gelmesi hâlinde ise bir ay içinde
tescilin silinmesi için ilgili trafik tescil kuruluşuna veya Emniyet Genel
Müdürlüğünün belirleyeceği kamu kurum veya kuruluşları ile gerçek veya özel
hukuk tüzel kişilerine başvurmak,
...
zorundadırlar.
b) Araçların giriş işlemlerini yapan gümrük
idareleri bu durumu 15 gün içinde araç sahiplerinin beyan ettikleri tescil
kuruluşuna bildirmekle yükümlüdürler.
c) Tescil belgesi, aracın başkasına satış veya
devrine, hurdaya çıkarılmasına veya araçta, yönetmelikte belirtilen
niteliklerin değişmesine kadar geçerli sayılır.
d) Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve
devirleri, satış ve devri yapılacak araçtan dolayı motorlu taşıtlar vergisi,
gecikme faizi, gecikme zammı, vergi cezası ve trafik idari para cezası borcu
bulunmadığının tespit edilmesi ve taşıt üzerinde satış ve/veya devri
kısıtlayıcı herhangi bir tedbir veya kayıt bulunmaması halinde, araç sahibi
adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak
noterler tarafından yapılır.
Noterler tarafından yapılmayan her çeşit satış
ve devirler geçersizdir.
Satış ve devir işlemi, siciline işlenmek üzere
üç işgünü içerisinde ilgili trafik tescil kuruluşu ile vergi dairesine
bildirilir. Bu bildirimle birlikte alıcı adına trafik tescil işlemi
gerçekleşmiş sayılır. Satış ve devir tarihi itibariyle, 197 sayılı Motorlu
Taşıtlar Vergisi Kanunu hükümleri uyarınca eski malikin vergi mükellefiyeti
sona erer, yeni malikin vergi mükellefiyeti başlar.
Yapılan satış ve devir işlemi üzerine noterler
tarafından yeni malik adına bir ay süreyle geçerli tescile ilişkin geçici belge
düzenlenir.
...
Satış ve devir işlemlerinin bildiriminden
itibaren bir aylık süre içerisinde ilgili trafik tescil kuruluşu veya Emniyet
Genel Müdürlüğünün uygun gördüğü kamu kurum veya kuruluşları tarafından yeni malik
adına tescil belgesi düzenlenerek elden veya posta aracılığıyla teslim edilir.
Tescil belgesinin bir ay içerisinde teslim edilememesi halinde yeni malike
sorumluluk yüklenemez.
..."
27. 5237 sayılı Kanun’un "Göçmen
kaçakçılığı" kenar başlıklı 79. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Doğrudan doğruya veya dolaylı olarak maddi
menfaat elde etmek maksadıyla, yasal olmayan yollardan;
a) Bir yabancıyı ülkeye sokan veya ülkede
kalmasına imkan sağlayan,
b) Türk vatandaşı veya yabancının yurt dışına
çıkmasına imkan sağlayan,
Kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. (Ek
cümle: 22/7/2010 - 6008/6 md.)
Suç, teşebbüs aşamasında kalmış olsa dahi, tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.”
28. 5237 sayılı Kanun’un "Eşya
müsaderesi" kenar başlıklı 54. maddesi şöyledir:
“(1) İyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamak
koşuluyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine
tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsaderesine hükmolunur. Suçun
işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşya, kamu güvenliği, kamu sağlığı
veya genel ahlak açısından tehlikeli olması durumunda müsadere edilir.
(2) Birinci fıkra kapsamına giren eşyanın,
ortadan kaldırılması, elden çıkarılması, tüketilmesi veya müsaderesinin başka
bir surette imkansız kılınması halinde; bu eşyanın
değeri kadar para tutarının müsaderesine karar verilir.
(3) Suçta kullanılan eşyanın müsadere
edilmesinin işlenen suça nazaran daha ağır sonuçlar doğuracağı ve bu nedenle
hakkaniyete aykırı olacağı anlaşıldığında, müsaderesine hükmedilmeyebilir.
(4) Üretimi, bulundurulması, kullanılması,
taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşya, müsadere edilir.
(5) Bir şeyin sadece bazı kısımlarının
müsaderesi gerektiğinde, tümüne zarar verilmeksizin bu kısmı ayırmak olanaklı
ise, sadece bu kısmın müsaderesine karar verilir.
(6) Birden fazla kişinin paydaş olduğu eşya
ile ilgili olarak, sadece suça iştirak eden kişinin payının müsaderesine
hükmolunur."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 29/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu kendisi adına trafik sicilinde kayıtlı aracı
haricen A.T.ye satmayı düşünmüş ve bir miktar para da almış ise de bu aracın
göçmen kaçakçılığı suçunda kullanılması üzerine A.T.nin
aracı almaktan vazgeçtiğini ve kalan ödemeleri de yapmadığını ancak bu aracın
sicil kaydına suçta kullanıldığı gerekçesiyle tedbir konulduğunu ve yapılan
yargılama neticesinde de müsaderesine karar verildiğini belirterek mülkiyet ve
adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlallerin tespiti,
yeniden yargılama ve 30.000 TL maddi ile 20.000 TL manevi tazminata karar
verilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
32. Başvurucunun trafik sicilinde adına kayıtlı aracın bir ceza
isnadı kapsamında hukuka aykırı olarak müsaderesine karar verildiği yönündeki
şikâyetinin müsadere nedeniyle mevcut bir mal ve mülkten yoksun bırakma iddiası
ile ilgili olduğu anlaşıldığından başvurucunun bütün şikâyetlerinin mülkiyet
hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
33. Başvurucu; trafik sicilinde kendisi adına kayıtlı aracın
göçmen kaçakçılığı suçunda kullanıldığı gerekçesiyle müsaderesine karar
verildiğini, halbuki ceza yargılaması neticesinde beraatine
hükmedildiğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
34. Somut olayda Sivrice Asliye Ceza Mahkemesi 8/12/2011 tarihli
kararı ile suçta kullanıldığı gerekçesiyle başvurucu adına kayıtlı 21 DP 724
plakalı minibüsün 5237 sayılı Kanun'un 54. maddesine göre müsadere edilmesine
karar vermiştir. Bu karar başvurucu tarafından temyiz edilmiş ancak Yargıtay 9.
Ceza Dairesi 15/1/2014 tarihinde başvurucunun müsadere hükmüne yönelik temyiz
itirazının reddine karar vermiştir. Yargıtay aynı ilamla ayrıca, diğer sanıklar
yönünden verilen hükmün işlenen suçun teşebbüs aşamasında kaldığının
gözetilmemesi nedeniyle kısmen bozulmasına karar vermiştir. İlk Derece
Mahkemesi bozma ilamı doğrultusunda yeniden hüküm kurmuş, 27/5/2014 tarihli
kararı ile söz konusu aracın yeniden müsaderesine karar vermiştir. Başvurucu bu
kararı da temyiz etmiş olup temyiz aşamasının devam ettiği anlaşılmaktadır.
35. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında bireysel başvuruda
bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının
tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle
derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi
koşulunu zorunlu kılar (Necati Gündüz ve
Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 19, 20; Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 26).
36. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru
yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı
sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili
başvuru yolları olarak anlaşılması gerekmektedir. Ayrıca başvuru yollarını
tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala
uyulmasının denetlenmesinde münferit başvurunun koşullarının dikkate alınması
esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru yollarının
varlığının değil aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun
kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu
nedenle başvurucunun, kendisinden başvuru yollarının tüketilmesi noktasında
beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediğinin başvurunun özellikleri
dikkate alınarak incelenmesi gerekir (S.S.A.,
B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28; Işıl Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 42).
37. Başvuru yollarının etkisiz olduğunun saptanması durumunda
söz konusu edilen başvuru yolunun etkili ve erişilebilir olma koşullarını
karşılamadığı gerekçesiyle tüketilme zorunluluğu aranmamaktadır. Ancak başvuru
yollarının tüketilmesi koşuluna yönelik istisnaların her başvurunun somut
özellikleri dikkate alınarak değerlendirileceği de açıktır (Sedat Vural, B. No: 2014/5559, 25/4/2014,
§ 22).
38. Başvuru konusu olay bakımından isebaşvurucunun
aracın müsadere edilmesi kararına karşı temyiz itirazları, Yargıtayca
15/1/2014 tarihinde reddedilmiştir. Nitekim Yargıtay 9. Ceza Dairesinin
15/1/2014 tarihli bozma ilamında açıkça şöyle denilmiştir:
"Sanık Eyyüp
Baran'ın müsadereye yönelik temyiz itirazlarının tüm sanıklar A.T., M.C. ve
A.K.'nın ise yerinde görülmeyen diğer itirazlarının
reddine, ancak;
Sanıkların yasadışı yollardan Türkiye'ye giren
ve Yunanistan ülkesine gitmek isteyen 41 göçmeni taşıkları
sırada aracın tekerinin patlaması sebebiyle yakalandıkları olayda eylemin suç
tarihinde yürürlükte olan TCK'nın 79/1-b maddesinde tanımlanan kaçak
göçmenlerin yurt dışına çıkmalarına imkan sağlamaya
teşebbüs suçunu oluşturduğunun anlaşılması karşısında, hükmedilen cezalardan
TCK'nın 35. maddesi uyarınca indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi
[kanuna aykırıdır.]"
39. Bozma ilamı sonrası yapılan yargılama neticesinde de
Mahkeme, bozma ilamına uymuş ve 5237 sayılı Kanun'un 35. maddesinde yer alan
suça teşebbüs nedeniyle indirim yapılmasına ilişkin hükümleri uygulamış, sanık
A.T. hakkında mahkûmiyet hükmü vermiş, diğer sanıklar hakkında ise hükümlerin
açıklanmalarının geri bırakılmasına karar vermiştir. Dolayısıyla Yargıtay 9.
Ceza Dairesinin 15/1/2014 tarihli ilamıyla sanıkların beraat etmeleri
gerektiğine ve başvurucunun müsadereye ilişkin itirazlarının reddedilmiş
olduğu, yargılamanın bozma ilamının konusu olan suça teşebbüs hükümlerinin
uygulanıp uygulanmayacağı ile sınırlı olarak devam ettiği açıkça
anlaşılmaktadır. Kaldı ki sanıklar M.C. ve S.B. yönünden verilen hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararları da 23/6/2014 tarihinde
kesinleşmiştir. Mahkemenin müsadere hükmünü, aracın bütün sanıkların iştirak
ettiği suçta kullanılması nedeniyle verdiği de dikkate alındığında salt sanıklar
A.T. ve A.K. haklarında verilen hükümlerin Yargıtayca
bozulmasının da sonucu değiştirmeyeceği gözetilmelidir.
40. Yukarıda da değinildiği üzere başvuru yollarının tüketilmesi
kuralının katı ve şeklî bir biçimde değerlendirilmemesi gerekmektedir (bkz. §
36). Her ne kadar başvurucu, Yargıtayın müsadere ile
ilgili olmayan kısmi bozma ilamı üzerine Mahkemece yeniden kurulan hüküm
çerçevesinde verilen müsadere kararına karşı bir defa daha temyiz yoluna
başvurmuş ise de Yargıtayın 15/1/2014 tarihli temyiz
isteminin reddine ilişkin ilamının kapsamı ve içeriğine göre bu yolun etkili
olmayıp bireysel başvuru bakımından tüketilmesine gerek bulunmadığı
değerlendirilmiştir. Diğer bir deyişle başvurucu, Mahkemece verilen müsadere
kararını temyiz ederek olağan kanun yollarını tüketmiş olup başvurucunun temyiz
talebi de bireysel başvuru öncesinde reddedilmiş olmakla olağan başvuru
yollarının tüketildiği, kısmi bozma ilamı üzerine müsadereye ilişkin hükmün
aynen tekrar edilmesinden ibaret karara karşı yeniden yapılan temyiz
başvurusunun ise makul bir başarı şansı sunan, tüketilmesi gereken etkili bir
yol olarak görülemeyeceği sonucuna varılmıştır.
41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
42. Başvurucu trafik sicilinde kendisi adına kayıtlı aracın
satışı için A.T. ile anlaştıklarını, bir miktar parayı da peşin aldığını ve
aracı teslim ettiğini ancak bu aracın göçmen kaçakçılığı suçunda kullanıldığı
gerekçesiyle kaydına tedbir şerhi konulduğunu ve A.T.nin
bu aracı satın almaktan vazgeçtiğini, ceza yargılaması neticesinde kendisinin beraatine, aracının ise müsaderesine karar verildiğini;
aracın suçta kullanıldığına ilişkin olarak dosya kapsamında yeterli delil
bulunmadığını ve müsadere kararının orantısız olduğunu belirterek mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
43. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
44. Anayasa'nın 35. maddesinde herkesin mülkiyet hakkına sahip
olduğu, bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği ve
mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı hükme
bağlanmıştır (Habibe Kalender ve diğerleri,
B. No: 2013/3845, 1/12/2015, § 38).
45. Somut olayda çözümlenmesi gereken ilk mesele “mülkiyet
hakkına” yönelik bir müdahale olup olmadığını belirlemektir. Sonraki
aşamalarda, varlığı kabul edilen müdahalenin kanuni dayanağı olup olmadığı,
meşru amaçlara dayanıp dayanmadığı, müdahalenin amacı ve kullanılan araçlar ile
başvurucuya yüklenen külfetin ölçülü olup olmadığı hususlarının tespit edilmesi
gerekir.
a. Mülkün Varlığı
46. Öncelikle başvurucunun başvuruya konu olayda Anayasa ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanında yer alan
mülkiyet hakkı kapsamında korunmaya değer bir menfaatinin bulunup
bulunmadığının tartışılması gerekmektedir (Selçuk
Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 25).
47. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında yer alan
mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir
kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı,
kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun Anayasa ve Sözleşme'yle korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu
hususun istisnası olarak belli durumlarda bir "ekonomik değer" veya
icrası mümkün bir "alacağı" elde etmeye yönelik "meşru bir
beklenti" Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer alan
mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal
Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37).
48. Anayasa'nın 35. maddesinde yer verilen mülkiyet kavramı,
kapsam itibarıyla 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nda yer
alan mülkiyet kavramı ile sınırlı olmamakla birlikte trafik siciline tescilli
araç mülkiyetinin Anayasa'nın 35. maddesindeki güvence kapsamına girdiğine
kuşku yoktur.
49. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse,
önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır. Bu nedenle
öncelikle başvurucunun, Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren
mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki
durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile
Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539,
16/5/2013, § 31).
50. Taşınır eşyada mülkiyetin devri için borçlandırıcı işlemin
yapılmasından sonra zilyetliğin naklinin (tasarruf işlemi) gerçekleştirilmesi
gerekir. Bu tasarruf işlemi, doğrudan doğruya eşyanın veya aracın teslimi yahut
eşyanın alıcının fiili hâkimiyetine girmesi ile gerçekleşir. Taşınır eşya olan
motorlu araçların devri, taşıdıkları önem ve risk nedeniyle hukuk düzeni
tarafından diğer taşınır eşyanın tabi olduğu mülkiyetin devir şeklinden farklı
olarak daha sıkı şekil şartlarına tabi tutulmuştur (Osman Bayrak, B. No: 2013/3803, 25/2/2015, §§ 41, 42).
51. 2918 sayılı Kanun'un 20. maddesinin birinci fıkrasının (d)
bendine göre "Tescil edilmiş araçların
her çeşit satış ve devirleri .... araç sahibi adına
düzenlenmiş tescil belgesi. esas alınarak noterlerce
yapılır..."
52. Trafik sicili, devlet eliyle resen tutulan, motorlu
araçların teknik ve fiziki özellikleri ile üzerlerinde yer alan başta mülkiyet
hakkı olmak üzere hakları ve kısıtlamaları gösteren resmî bir kayıt sistemidir
(Osman Bayrak, § 44).
53. 4721 sayılı Kanun'un 7. maddesi şöyledir:
"Resmî sicil ve senetler, belgeledikleri
olguların doğruluğuna kanıt oluşturur.
Bunların içeriğinin doğru olmadığının ispatı,
kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça, herhangi bir şekle bağlı
değildir."
54. Trafik sicili, 4721 sayılı Kanun'un 7. maddesinde belirtilen
resmî sicillerden sayılırken bu sicile dayanarak oluşturulan araç tescil
belgeleri de (ruhsatname) aynı madde gereği resmî senetlerden sayılır.
Dolayısıyla belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluştururlar. Trafik
sicili, içerdiği hususların doğruluğuna ilişkin karine teşkil eder. Trafik
siciline tescilli araçlarda noterde yapılan satış veya devir işleminin
sonrasında aracın zilyetliği alıcıya devredildiğinde aracın mülkiyeti de geçmiş
olacaktır (Osman Bayrak, §§ 46,
47).
55. 2918 sayılı Kanun'un 20. maddesine göre henüz tescili
yapılmamış motorlu araçların mülkiyet devirlerinin ise genel olarak taşınır
mülkiyetinin devrine ilişkin esaslardan ayrılmadığı söylenebilir. Diğer bir
deyişle mülkiyeti devretmeyi amaçlayan sözleşmenin yapılmasından sonra
mülkiyeti devir amacıyla zilyetliğin naklinin gerçekleşmesi ile motorlu aracın
mülkiyeti alıcıya geçmiş olacaktır. Alıcı, aracın trafik siciline tescilinden
önce usulüne uygun olarak yapılan sözleşmeyi takiben araç üzerindeki
zilyetliğin kendisine devredilmesi ile araca malik olmuştur. Bu yönüyle trafik
sicilindeki tescil kurucu değil açıklayıcı niteliktedir (Osman Bayrak, § 48).
56. Başvurucunun ihlal iddiasına konu araç, trafik sicilinde
başvurucu adına tescillidir. Dolayısıyla bu trafik sicil kayıtları, 4721 sayılı
Kanun'un 7. maddesi ile 2918 sayılı Kanun'un 20. maddesi hükümleri uyarınca
aracın mülkiyetinin başvurucuya ait olduğuna ilişkin karine oluşturmaktadır.
Ancak başvurucu ceza soruşturması sırasında verdiği ifadesinde, bu aracı 29.000
TL bedelle A.T.ye noter satışı olmadan ve yazılı bir sözleşme de yapılmadan
satarak devrettiğini beyan etmiş, kovuşturma sırasında da bu ifadesini
yinelemiş, "Araç üzerime kayıtlı olduğu
için aracı karakoldan almaya gitmiştim." şeklinde beyanda bulunmuştur. A.T. de soruşturma
ve kovuşturma sırasında verdiği tutarlı ifadeleriyle bu aracı başvurucudan
sözlü anlaşma ile satın aldığını, borcunu tamamen ödemediği için devrini henüz
almadığını, bu aracı yolcu taşımacılığı işinde kullandığını ve aracın şoförü
olarak da S.B.yi
görevlendirdiğini beyan etmiştir. Araç sürücüsü S.B. ise başvurucunun akrabası
olduğunu, başvurucu adına kayıtlı aracın iki buçuk ay önce A.T. tarafından
satın alındığını ve bu minibüsle yolcu taşımacılığı yaptığını, kendisinin de
aracın şoförü olduğunu ifade etmiştir. Bütün bu beyan ve ifadelerden trafik
sicilinde başvurucu adına kayıtlı olmakla birlikte söz konusu aracın ceza
soruşturmasına konu olaydan yaklaşık iki buçuk ay kadar önce başvurucu
tarafından A.T.ye satıldığı, A.T.nin bu aracı yolcu
taşımacılığı işinde kullandığı ve araç şoförü olarak da başvurucunun akrabası S.B.yi görevlendirdiği
anlaşılmaktadır.
57. Buna göre başvuru konusu olayda göçmen kaçakçılığı suçunda
kullanıldığı gerekçesiyle müsaderesine karar verilen minibüs, trafik sicilinde
başvurucu adına tescilli olup olay tarihinden önce başvurucu tarafından bir
başka kişiye satılmakla birlikte bu aracın ceza davasına konu olaydan önce
yasada öngörülen noterde satış yöntemi kullanılmadan (haricen) sözlü bir
anlaşma ile satıldığı anlaşılmaktadır. Ancak Yargıtay içtihatlarına göre
taraflar arasındaki haricî satış sözleşmesi 2918 sayılı Kanun'un 20. maddesinin
(d) bendi gereğince resmî şekilde düzenlenmediği için geçersizdir. Nitekim
Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 27/9/2012 tarihli ve E.2012/15477, K.2012/20101
sayılı ilamı şöyledir:
"...Ancak, taraflar arasındaki harici
satış sözleşmesi 2918 sayılı Yasa'nın 20/d maddesi gereğince resmi şekilde
düzenlenmediği için geçersizdir. Geçersiz sözleşme mutlak butlanla malul olup,
tarafları bağlamaz. Bu sözleşmeye göre, taraflar sebepsiz zenginleşme
hükümlerine göre ancak aldıklarını iade etmek koşuluyla karşı tarafa
verdiklerini isteyebilirler..."
58. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 6/5/2015 tarihli ve
E.2013/4-2288, K.2015/1319 sayılı ilamı da şöyledir:
"... 2918 sayılı Kanun’un 20/d maddesine
göre tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri araç sahibi adına
düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak noterler
tarafından yapılacaktır. Kanun emredici şekilde noterler tarafından yapılmayan
her çeşit satış ve devirleri geçersiz saymıştır. Bu husus kamu düzeni ile
ilgili olduğundan mahkemelerce kendiliğinden (resen) gözönünde
bulundurulacaktır."
59. Somut olayda trafik sicilinde başvurucu adına kayıtlı araç,
yasanın öngördüğü resmî bir şekilde satılmamış olduğundan bu aracın satışına
ilişkin olarak yapılan haricî satış sözleşmesi hukuken geçersiz olup bu nedenle
aracın mülkiyeti de anılan mevzuat hükümlerine göre henüz satın alan kişiye
geçmemiştir.
60. Haricî satış sözleşmesi hukuken geçerli olmadığından trafik
tescil kaydında gözüken malikin, bu aracın trafikte yol açtığı hasarlardan,
vergi ile ilgilii veya idari iş ve işlemler
bakımından -belirli koşullar dâhilinde- üçüncü kişilere ve devlete karşı
sorumluluğu devam etmektedir. Öte yandan 2918 sayılı Kanun'un 3. maddesine göre
karine olarak araç sahibi veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı
sıfatıyla görülen sicil kaydındaki kişi, işleten olmakla birlikte aracı uzun
süreli kiraladığı ispat edilen kiracı, ariyet alan veya rehin alan kişinin de
işleten olduğu kabul edilmelidir. Kanun bunların yanında bir kriter daha
koymuş, sicil kaydında işleten olarak görülen tarafından başka bir kişinin
aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç
üzerinde fiilî tasarrufu bulunduğu ispat edilirse bu kimsenin de işleten
sayılacağını kabul etmiştir. Dolayısıyla somut olay bakımından aracın trafik
sicilinde kayıtlı maliki olan başvurucunun -resmî şekilde sözleşme yapılmamış
olduğundan- aracın mülkiyetini henüz devretmemiş olduğu, aracı haricen satın
alan kişinin ise anılan mevzuat hükümlerine göre "işleten" olarak
kabul edildiği anlaşılmaktadır.
61. Bu durumda başvuru konusu olayda, müsaderesine karar verilen
minibüsün trafik sicilinde başvurucu adına kayıtlı olduğu, başvurucu ceza
davasına konu olaydan önce bu aracı satmış ise de satış sözleşmesinin resmî
şekilde yapılmadığından sözleşmenin geçersiz olduğu, bu nedenle 2918 sayılı
Kanun'un 20. maddesinin (d) bendi uyarınca aracın mülkiyetinin henüz satın
alana geçmemiş olduğu, sözleşmenin hukuken geçersiz olması nedeniyle
başvurucunun devlete ve üçüncü kişilere karşı sorumluluğunun devam ettiği ve
ilgili mevzuat çerçevesinde bu geçersiz sözleşme nedeniyle sözleşmenin
taraflarının aldıklarını geri vermekle yükümlü oldukları dikkate alındığında
söz konusu araç üzerinde başvurucunun, Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında
korunması gereken bir menfaatinin mevcut olduğu kanaatine varılmıştır.
b. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
62. Anayasa’nın 35. maddesi ve Sözleşme’ye
ek (1) No.lu Protokol’ün 1. maddesi benzer düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer
vermiştir. Her iki düzenleme de üç kural ihtiva etmektedir. Sözleşme’nin ilk
cümlesi herkese mülkünden barışçıl yararlanma hakkı verirken Anayasa daha geniş
manada mülkiyet hakkını tanımaktadır. Düzenlemelerin ikinci cümleleri ise
kişilerin hangi koşullarda mülkünden yoksun bırakılabileceğini ya da kişilere
ait mülkiyetin hangi koşullarla sınırlandırılabileceğini hüküm altına
almaktadır (Necmiye Çiftçi ve diğerleri,
B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 46).
63. Her iki düzenlemenin üçüncü cümleleri ise mülkiyetin
kullanımının kontrolü ya da düzenlenmesine ilişkindir. Anayasa’nın 35.
maddesinin son fıkrası mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı
olamayacağı şeklinde hakkın kullanımına ilişkin genel bir ilkeye yer verirken Sözleşme’ye Ek (1)No.lu protokolün birinci maddesinin
ikinci fıkrası, devletlere mülkiyeti kamu yararı amacıyla düzenleme, vergiler
ve diğer katkılar ile cezaların tahsili konusunda gerekli gördükleri yasaları
uygulama konusundaki haklarını saklı tutarak taraf devletlerin genel yarara
uygun olarak “mülkiyetin kullanımını kontrol” yetkisine sahip olduğunu kabul
etmektedir. Bununla beraber Anayasa’nın birçok maddesi ilgili olduğu hususta
devlete mülkiyetin kullanımının kontrolü ya da mülkiyeti düzenleme yetkisi
vermektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri,
§ 47).
64. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre ikinci ve
üçüncü kurallar, mülkiyetten barışçıl yararlanma ilkesi şeklinde ifade edilen
birinci kuralın özel görünüm şekilleridir ve bu nedenle kuralların genel
nitelikli birinci kural çerçevesinde anlaşılması gerekmektedir (James ve diğerleri/Birleşik Krallık, B.
No: 8793/79, 21/2/1986, § 37).
65. AİHM'in idari bir işlem veya ceza
yargılaması neticesine bağlı olup olmadığına bakılmaksızın bir yaptırım olarak
mülkiyetin kamuya geçirilmesi sonucuna yol açan müdahalelere ilişkin genel
yaklaşımı bu yaptırımın -mülkten yoksun bırakmayı içerse dahi- Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin ikinci
paragrafı kapsamında "mülkiyetin kullanımının kontrolü" olarak
değerlendirilmesi gerektiği yönündedir (kabahatlerle ilgili olarak bkz. Milosavljev/Sırbistan,
B. No: 15112/07, 12/6/2012, § 53; Microintelect Ood/Bulgaristan, B. No: 34129/03, 4/3/2014, §§
35, 37; suçlarla ilgili olarak bkz. Frizen/Rusya, B. No: 52824/00, 24/3/2005, § 31; Veits/Estonya, B. No: 12951/11, 15/1/2015, §
70; AGOSI/Birleşik Krallık, B.
No: 9118/80, 24/1/1986, § 51).
66. Başvurucunun "minibüsünün" müsadere edilmesi, bu
mülkün başvurucunun elinden alınmasına yol açmış ise de bu yoksun bırakma
işlemi, mülkün bir suçta kullanıldığı gerekçesine dayalı olarak mülkiyetin kamu
yararına kullanılmasının kontrolü amacıyla yapılmaktadır. Bu nedenle
başvurucunun mülkiyetinde bulunan "minibüsün" müsadere edilmesinin
Anayasa’nın 35. maddesi anlamında sahip olunan mülkiyet hakkına müdahale
oluşturduğu açık olup başvurunun, mülkiyetin kullanımının kontrolüne ilişkin
üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
67. Anayasa ve Sözleşme’de yer alan ve
yukarıda yer verilen üçüncü kurallar devlete, mülkiyetin kullanımı veya
mülkiyetten yararlanma hakkını kontrol etme ve bu konuda düzenleme yetkisi
vermektedir. Mülkiyetten yoksun bırakmaya göre daha geniş takdir yetkisi veren
düzenleme yetkisinin kullanımında da yasallık, meşruluk ve ölçülülük ilkelerinin
gereklerinin karşılanması kural olarak aranmaktadır. Buna göre mülkiyet
hakkının düzenlenmesi yetkisi de kamu yararı amacıyla ve kanunla
kullanılmalıdır (Orhan Yüksel, B.
No: 2013/604, 10/12/2015, §§ 57, 58).
c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
1. Kanunilik
68. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkına getirilecek
sınırlamaların kamu yararı amacıyla ve kanunla yapılması gerektiği hüküm altına
alınırken Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1.
maddesi mülkiyetten yoksun bırakmanın kamu yararıyla, yasada öngörülen
koşullarla ve uluslararası sözleşmelere uygun olarak yapılabileceğini
öngörmektedir. AİHM, yasada öngörülen koşulları, bir diğer ifadeyle hukukiliği
geniş yorumlayarak istikrar kazanmış yargı kararlarına dayanan içtihat yoluyla
geliştirilmiş ilkelerin de hukukilik şartını karşılayabildiğini kabul ederken (Malone/Birleşik Krallık, B. No: 8691/79,
2/8/1984, §§ 66, 68) Anayasa, tüm sınırlandırmaların mutlak manada kanunla
yapılacağını öngörerek Sözleşme'den daha geniş bir
koruma sağlamaktadır (Mehmet Akdoğan ve
diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 31).
69. Müsadere, 5237 sayılı Kanun'un "Güvenlik Tedbirleri" başlıklı ikinci bölümünde
düzenlenmiştir. Bu Kanun'un 54. maddesinde "eşya müsaderesi" ve 55.
maddesinde ise "kazanç müsaderesi" hüküm altına alınmıştır. 54.
maddenin gerekçesinde müsadere, bir şeyin mülkiyetinin devlete geçmesini sonuçlayan bir yaptırım olarak tanımlanmış ve müsaderenin
hukuki niteliğinin bir güvenlik tedbiri olduğunun kabul edildiği belirtilerek
müsadereye hükmedilmesi için bir suçun işlenmesi zorunlu olmakla birlikte bu
suçtan dolayı bir kimsenin cezaya mahkûm edilmesinin gerekmediği açıklanmıştır.
70. Mahkeme tarafından başvurucunun adına trafik sicilinde
kayıtlı "minibüsün", başvurucunun bu aracı haricen sattığı aracı
"işleten" sıfatıyla A.T. ve başvurucunun akrabası olup araç sürücüsü
S.B. tarafından "göçmen kaçakçılığı" suçunda kullanıldığı
gerekçesiyle 5237 sayılı Kanun'un 54. maddesi uyarınca müsaderesine karar
verilmiştir. Her ne kadar kararda anılan maddenin hangi fıkrasına göre müsadere
kararı verildiği belirtilmemekteyse de bu aracın suçta nakil vasıtası olarak
kullanıldığı gerekçesiyle müsadere edildiği kararda açık olarak yazılı olup bu
nedenle söz konusu aracın 5237 sayılı Kanun'un 54. maddesinin (1) numaralı
fıkrasına göre müsadere edildiği açıktır. Dolayısıyla başvurucunun mülkiyet
hakkına yapılan müdahalenin "kanunlar tarafından öngörülme" ölçütünü
karşıladığı sonucuna varılmıştır.
2. Meşru Amaç
71. Müsadere ile suçta kullanılan, kullanılmak üzere hazırlanan
veya suçtan meydana gelen eşyanın, mahkûmiyete rağmen suçlunun elinde
bırakılmaması, suçtan gelir elde edilmemesi, ayrıca suçla ilgili veya bizatihi
suç teşkil eden eşyanın ülke ekonomisi, kamu düzeni ve güvenliği ile toplum ve
çevre sağlığı bakımından arz ettiği tehlikelerin önlenmesi amaçlanmıştır.
Böylece suçla mücadelede caydırıcılığın sağlanması, yeni suçların işlenmesinin
önüne geçilmesi ve tehlikelilik arz eden suça konu mülkün kullanılmasının ve dolaşımının
engellenmesi hedeflenmektedir.
72. “Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı
Birleşmiş Milletler Sözleşmesi”ne ek olarak
hazırlanan ve Birleşmiş Milletler çerçevesinde 12/12/2000-13/12/2000
tarihlerinde Palermo’da düzenlenen konferansta kabul edilen“Kara,
Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokol”; 30/1/2003 tarihli
ve 4803 sayılı Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı
Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'ne ek Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen
Kaçakçılığına Karşı Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun ile
iç hukukumuza dâhil edilmiştir.
73. Bu Protokol ile göçmenlere insanca muamele yapılmasının ve
haklarının bütünüyle korunmasının sağlanması amaçlanmış ve göçmen
kaçakçılığının devletlere büyük zararlar verdiği gibi göçmenlerin hayatlarını
ve güvenliklerini tehlikeye atabileceğinden endişe edildiği vurgulanmıştır.
Anılan Protokol'ün 6. maddesinde, Sözleşme'ye taraf
devletlere, bu Protokol'de tanımı yapılan göçmen kaçakçılığı eylemini suç
hâline getirmek yükümlülüğü getirilmiştir. Yine aynı Protokol'ün 11. maddesinde
de taraf her devletin, ticari nakliyeciler tarafından işletilen ulaşım
araçlarının göçmen kaçakçılığı suçunun işlenmesinde kullanılmasını önlemek için
yasal ve diğer uygun önlemleri mümkün olduğu ölçüde alması hususu düzenlenmiştir.
Nitekim 5237 sayılı Kanun'un 79. maddesinde göçmen kaçakçılığı eylemi suç
olarak düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de maddi menfaat sağlamak üzere
genellikle suç örgütleri marifetiyle göçmenlerin başka ülkelere kaçırılmakta
olduğu, yasal olmayan yollarla ülkeye sokulduğu ve bu örgütlerin eline düşen
çaresiz insanların büyük ve bazen yaşam ve beden bütünlükleri bakımından
onarılamayan zararlara uğrayabildikleri açıklanmıştır.
74. Somut olay bakımından da göçmen kaçakçılığı suçunda
kullanılan bir kara taşıtı olan minibüsün müsadere edilmesinin gerek
uluslararası sözleşmeler gerekse de ulusal mevzuat çerçevesinde yasaklanan
göçmen kaçakçılığının önüne geçilmesi meşru amacını taşıdığı ve bunun ise kamu
yararına olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
3. Ölçülülük
75. Son olarak başvuruya konu maden ocağı tesislerinin müsadere
edilmesi suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahale nedeniyle bireyin
menfaatleri ile kamunun yararı arasında gereken adil dengenin bozulup
bozulmadığı değerlendirilmelidir.
i. Genel İlkeler
76. Anayasa’nın 35. maddesine göre kişilerin mülkiyet hakları
ancak kanunun öngördüğü usullerle ve kamu yararı gereği sınırlandırılabilir.
Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet
haklarının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile
bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir.
77. Ölçülülük ilkesi, “elverişlilik”, “gereklilik” ve
“orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik” öngörülen
müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını,
“gereklilik” ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını
yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını,
“orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç
arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).
78. AİHM de mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin Sözleşme’ye uygunluğunu denetlerken yapılan müdahalenin
kamu yararını ya da genel yararı amaçlamasının yanı sıra toplumun genel yararı
ile birey haklarının korunması arasında adil bir dengenin de gözetilmesi
gerektiğini vurgulamaktadır (Sporrong ve Lönnroth/İsveç, B. No: 7151/75; 72/52/75,
23/9/1982, § 69; James ve diğerleri/Birleşik
Krallık, § 54; Papachelas/Yunanistan, B. No: 31423/96, 25/3/1999, §
48; Lithgow ve
diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 9006/80, 9262/81, 9263/81,
9265/81; 9266/81; 9313/81; 9405/81, 8/7/1986 §§ 120, 121).
79. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin, bireyin çıkarları ile
kamunun genel yararı arasında bulunması gereken adil dengeyi bozmaması
gerekmektedir. Müdahalenin ölçülülüğünü değerlendirirken mahkeme, bir taraftan
ulaşılmak istenen meşru amacın önemini ve diğer taraftan müdahalenin niteliği,
başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını da gözönünde
bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Lavrechov/Çek Cumhuriyeti, B. No: 57404/08,
20/6/2013, § 44).
80. 5237 sayılı Kanun'un 54. maddesinin (1) numaralı fıkrasında,
iyi niyetli üçüncü kişilere ait olmaması koşuluyla kasıtlı bir suçun
işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan
meydana gelen eşyanın müsadere edilebileceği belirtilmiş; ayrıca kamu
güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlak açısından tehlikeli olması durumunda
suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşyanın da müsadere edileceği
hüküm altına alınmıştır. Aynı maddenin (2) numaralı fıkrasında belirli
koşullarda eşya değerinin müsadere edilebilmesi olanaklı kılınmış, (3) numaralı
fıkrasında ise bir ölçülülük kriteri getirilerek suçta kullanılan eşyanın
müsadere edilmesinin işlenen suça nazaran daha ağır sonuçlar doğuracağı, bu
nedenle hakkaniyete aykırı olacağı anlaşıldığında müsadere kararı
verilmeyebileceği yönünde bir güvence sağlanmıştır. Bu maddenin (4) numaralı
fıkrasında ise üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı
suç oluşturan eşyanın müsadere edileceği belirtilmiştir. Maddenin (5) numaralı
fıkrasında, kısmi müsadere ve (6) numaralı fıkrasında ise payın müsaderesi
düzenlenmiştir.
81. Görüldüğü üzere Türk hukuk sisteminde de müsadereye ilişkin
olarak karşılaştırmalı hukuktaki uygulama ve düzenlemelere benzer bazı güvence
ölçütleri bulunmaktadır. Buna göre kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan
veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyaların iyi
niyetli üçüncü kişilere ait olması durumunda müsadere edilemeyeceği, belirli
durumlarda eşya değerinin müsadere edilebileceği, ölçülü olmaması durumunda suçta
kullanılan eşyaların müsadere edilmeyebileceği, eşyanın tamamı yerine kısmen
veya ilgili payının müsaderesine karar verilebileceği yönündeki söz konusu
hükümler, mülkiyet hakkından yoksun bırakmaya yol açan müsaderenin bireylere
aşırı bir külfet yüklememek ve bireyin menfaatleri ile kamunun yararı arasında
bulunması gereken adil dengenin bozulmasını önlemek amacıyla getirilmiş
düzenlemelerdir.
82. AİHM, müsaderenin bir suç isnadına bağlı olarak uygulandığı
durumlarda yöntemince yapılan ceza soruşturması ve kovuşturması neticesinde
davanın mahkûmiyet ile sonuçlanması gerekmekle birlikte (Phillips/Birleşik Krallık, B. No: 41087/98, 5/7/2001 § 52, 54)mülkün
yasa dışı olarak ele geçirildiği (Riela ve
diğerleri/İtalya, B. No: 52439/99, 4/9/2001; Arcuri ve diğerleri/İtalya, B. No: 52024/99, 5/7/2001) ya da yasa
dışı aktivitelerde kullanıldığı (Butler/Birleşik
Krallık, B. No: 41661/98, 27/6/2002) durumlarda mahkûmiyetten
bağımsız olarak da müsadere kararı verilebileceğini ifade etmektedir.
83. AİHM'e göre Sözleşme'ye
Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi kural olarak usule ilişkin güvenceleri
içermemekle beraber kişilere, keyfî müdahalelerden korunmak amacıyla mülkiyet
hakkına müdahale teşkil eden bu önlemlerin yasa dışı veya keyfî ya da makul
olmayan şekilde uygulandığına ilişkin sav ve itirazlarını yetkili makamlar
önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması güvencesini
kapsamaktadır (AGOSİ/Birleşik Krallık,
B. No: 9118/80, 24/1/1986, § 60; Saccocia/Avusturya,
B. No: 69917/01, 18/12/2008, § 89; Microintelect Ood/Bulgaristan,
§ 48; Ünsped Paket Servisi/Bulgaristan, B. No:
3503/08, 13/1/2015, § 38).
84. Müsadere veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yoluyla mülkiyet
hakkına yapılan müdahalelerin bireyin menfaatleri ile kamunun yararı arasında
olması gereken adil dengeyi bozmaması için, öncelikle suça veya kabahate konu
eşyanın malikinin davranışı ile kanunun ihlali arasında bir illiyet bağının
olması gerekmektedir. Ayrıca "iyi niyetli" eşya malikine müsadere
edilen veya mülkiyeti kamuya geçirilen eşyaları -
tehlikeli olmamaları kaydıyla - geri kazanabilme olanağının tanınması veya iyi
niyetli malikin bu nedenle oluşan zararının tazmin edilmesi gerekmektedir (Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044,
17/12/2015, §§ 31, 80).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
85. Başvurucu, hakkında beraatine
hükmedilmesine rağmen aracının müsaderesine karar verilmesinin mülkiyet hakkını
ihlal ettiğini ileri sürmektedir.
86. Somut olayda S.B., içinde yolcular da bulunan 21 DP 724
plaka sayılı trafik sicilinde başvurucu adına kayıtlı minibüsü kullanmakta iken
8/5/2009 tarihinde Elazığ ili Sivrice ilçesinde kaza yapmış; olayın
soruşturulması üzerine bu minibüsle Afganistan, Pakistan ve Burma uyruklu 41
göçmenin yasa dışı olarak taşınmakta olduğu tespit edilerek araç sürücüsü S.B.,
aracın trafik sicilinde kayıtlı sahibi başvurucu ve olay öncesinde başvurucudan
bu aracı devralan A.T. ile diğer sanıklar hakkında "göçmen
kaçakçılığı" suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır.
Yapılan yargılama neticesinde Mahkeme 8/12/2011 tarihli kararı ile başvurucunun
beraatine ancak sanıklar M.C., S.B., A.K. ve A.T.nin "göçmen kaçakçılığı" suçundan her biri
için ayrı ayrı 4 yıl hapis ve 30.000 TL adli para cezası ile
cezalandırılmalarına, suçta kullanıldığı gerekçesiyle de başvurucu adına
kayıtlı 21 DP 724 plakalı minibüsün 5237 sayılı Kanun'un 54. maddesinin (1)
numaralı fıkrası uyarınca müsadere edilmesine karar vermiştir.
87. Sosyal bir olgu olan uluslararası göçün kontrol altında
tutulması ve bu kapsamda göçmenlerin hayatlarını ve güvenliklerini korumak
amacıyla yasa dışı göçün ve göçmen kaçakçılığının önlenmesi amacıyla suç olarak
nitelendirilen bu eylem çerçevesinde suçta kullanılan nakil vasıtalarının
müsadere edilmesi öngörülebilir. Bu amaçla uygulanan müsadere yaptırımının
ölçülü olabilmesi için Anayasa'nın 35. maddesi ile Sözleşme'ye
Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinde öngörülen güvencelerin sağlanmış olması
gerekmektedir. Bu güvenceler kapsamında öncelikle başvurucuya, müsaderenin
kanuna aykırı olarak veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına
ilişkin itirazlarını ve savunmalarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde
ortaya koyabilme olanağının tanınıp tanınmadığı değerlendirilmelidir.
88. Başvurucu, Sivrice Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
yürütülen ceza soruşturmasının ve Sivrice Asliye Ceza Mahkemesinde (sonrasında
da bu Mahkemenin kapatılmasıyla devredilen Elazığ 3.
Asliye Ceza Mahkemesinde) görülen kamu davasının önce "şüpheli" sonra
da "sanık" ve "mal sahibi" sıfatlarıyla tarafı olmuş; gerek
soruşturma ve gerekse de kovuşturma sırasında ifadesi alınarak sorgusu
yapılmıştır. Başvurucu bu davada kendisini yazılı ve sözlü olarak savunma yapma
olanağı bulmuş, duruşmalara da katılabilmiştir. Başvurucunun müsadereye ilişkin
itirazlarını da değerlendiren Mahkeme 8/12/2001 tarihli kararı ile başvurucunun
beraatine karar vermekle birlikte diğer sanıklar
tarafından suçta kullanıldığı ve suç tarihinde aracı sanık A.T.ye haricen
sattığını söylediği için tescil maliki olan başvurucunun iyi niyetli kabul
edilemeyeceği gerekçesiyle ihlal iddiasına konu aracın müsadere edilmesine
karar vermiştir. Başvurucunun müsadere hükmüne ilişkin temyiz talebi de
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 15/1/2014 tarihli ilamıyla bu gerekçeye atıfta
bulunularak reddedilmiştir.
89. Bu durumda başvurucu, müsaderenin keyfî olduğu ve adil
olmadığına yönelik iddialarını ve itirazlarını, yargısal merciler önünde
açıklıkla ortaya koyabilmiş; başvurucunun iddia ve itirazları Derece
Mahkemelerince incelenmiştir. Dolayısıyla başvurucuya müsadereye ilişkin
itirazlarını ve savunmalarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme
olanağının tanındığı görülmektedir.
90. Müsadere yoluyla mülkiyetten yoksun bırakmanın haklı
görülebilmesi için Anayasa'nın 35. maddesi ile Sözleşme'ye
Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinde öngörülen güvencelerin sağlanmış olması
yanında kamunun yararı ile bireyin menfaatleri arasında adil bir dengenin
kurulmuş olması da gerekmektedir. Mülkün yasa dışı olarak kullanıldığı
gerekçesiyle müsadere edildiği durumlarda kamunun yararı ile bireyin
menfaatleri arasında olması gereken adil dengenin dayandığı pek çok etken
bulunmaktadır. Bu etkenlerden biri de mülk sahibinin davranışlarıdır. Buna göre
malikin müsadereye yol açan olay bakımından kusur derecesi, gösterdiği özen ve
malikin davranışı ile kanuna aykırılık arasındaki ilişki dikkate alınması
gereken koşullar arasında yer almaktadır (AGOSİ/Birleşik
Krallık, §§ 54, 55; Waldemar Nowakowski/Polonya, B. No: 55167/11, 24/7/2012,
§§ 47, 50).
91. Müsadere ile temel olarak mülkün suç için kullanılmasının
önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. Başvuru konusu olayda da başvurucunun aracı,
somut olayda "göçmen kaçakçılığı" suçu kapsamında göçmenlerin yasa
dışı olarak taşınmasında yani "suç için nakil vasıtası" olarak
kullanıldığı gerekçesiyle müsadere edilmiştir. Mahkeme, atılı "göçmen
kaçakçılığı" suçunu işlediğine ilişkin yeterli delil bulunmadığından
başvurucunun beraatine karar vermiştir. Dolayısıyla
başvurucu ile müsadere kararının ilgili olduğu suç arasında doğrudan bir
illiyet bağı olmadığı belirlenmiştir. Ancak araç trafik sicilinde başvurucu
adına kayıtlı olmakla birlikte bizzat başvurucunun beyanına göre bu suçun
işlenmesinden birkaç ay önce haricen bir başka kişiye satılmıştır. Yukarıda da
değinildiği üzere Yargıtay içtihatlarına göre yasanın öngördüğü şekilde resmî
sözleşme yapılmadığı için bu haricî satış sözleşmesi geçerli değildir (bkz. §
55). Bununla birlikte aracı haricen satın alan A.T., bu aracı kendi hesabına ve
tehlikesi kendisine ait olmak üzere işletip araç üzerinde fiilî tasarrufta
bulunduğundan 2918 sayılı Kanun'un 3. maddesine göre "işleten" sıfatını
haizdir. Mahkeme, aracı işleten A.T. ile araç sürücüsü S.B. hakkında ise
"göçmen kaçakçılığına teşebbüs" suçunu işledikleri gerekçesiyle
mahkûmiyete karar vermiştir.
92. Buna göre başvurucu, aracını herhangi bir suç için bizzat
kullanmış değilse de bu aracını haricen bir başka kişiye satarak rızasıyla bu
kişiye teslim etmiş; böylelikle söz konusu aracın kullanımı ve işletilmesine
ilişkin tasarrufu aracı devrettiği kişiye bırakmıştır. Anayasa'nın 35.
maddesinin üçüncü fıkrasında, mülkiyet hakkının toplum yararına aykırı olarak
kullanılamayacağı açık olarak hüküm altına alınmıştır. Ayrıca aracın satışına
ilişkin parasal edimin yerine getirilmediği gerekçesiyle yasanın öngördüğü
resmî şekilde satış sözleşmesi yapmayan başvurucu, kimi durumlarda bu aracın işletilmesi
ve kullanılması nedeniyle doğan sonuçlara da katlanmak durumunda kalabileceğini
öngörmelidir. Diğer bir deyişle trafik sicilinde kayıtlı aracını yasanın
öngördüğü resmî şekilde sözleşme yapmak suretiyle devretmeyen başvurucunun, bu
aracın suçta kullanılması nedeniyle müsaderesine yol açan olay bakımından
aracın bir suçta kullanılmaması için en azından üzerine düşen özen
yükümlülüğünü yerine getirmediği söylenebilir. Nitekim Mahkeme, bu aracın
işleteni ve araç sürücüsü hakkında "göçmen kaçakçılığı" suçundan
mahkûmiyet hükmü vermiş ve aracın da bu suçta kullanıldığını tespit ederek
müsaderesine karar vermiştir.
93. Öte yandan başvurucunun geçersiz satış sözleşmesi nedeniyle
borçlar hukuku kuralları çerçevesinde aracı haricen sattığı kişiye karşı genel
hükümlere göre dava açabilme olanağı da bulunmaktadır.
94. Sonuç olarak trafik sicilinde adına kayıtlı aracın göçmen
kaçakçılığı suçunda kullanıldığı gerekçesiyle müsadere edilmesi nedeniyle
başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahale bakımından müdahalenin yasal
olup "göçmen kaçakçılığının önlenmesi" yönündeki meşru amacının da
mevcut olduğu, başvurucuya müsadereye ilişkin itirazlarını ve savunmalarını
sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının
tanındığı, geçersiz satış sözleşmesiyle aracı işleten sıfatıyla bir başka
kişiye teslim eden başvurucunun müsadereye yol açan olaydaki kusur derecesi ile
özen durumu dikkate alındığında ve ayrıca başvurucunun geçersiz satış
sözleşmesi nedeniyle borçlar hukuku kuralları çerçevesinde aracı haricen
sattığı kişiye karşı genel hükümlere göre dava açabilme olanağı da bulunduğu
değerlendirildiğinde müdahalenin başvurucuyu kişisel ve aşırı bir yük altına
sokmadığı, müdahalenin amacı ile başvurucuya yüklenen külfetin orantılı olduğu
sonucuna varılmıştır.
95. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
29/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.